Sadece 12 yılda yani 2012 ila 2023 yılları arasında, tüm gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerde (emerging market and developing economies) yerel bankaların devlet borçları kaynaklı yükü (exposure of domestic banks to their government debt) yüzde 35’in üzerinde artmıştır. Şu anda ortalama olarak banka varlıklarının yüzde 16’sı ile on yılın en yüksek seviyesinde olup, gelişmiş ekonomilerden neredeyse üç kat daha yüksektir. Kamu borcu sıkıntısıyla karşı karşıya olan ülkelerde bu yük daha da artmıştır (yüzde 50’nin üzerindedir).
Bankacılık sektörünün ve devletlerin finansal sağlığı genellikle yakından bağlantılıdır (Feyen ve Zuccardi 2019, Borio ve diğerleri 2023). Örneğin, kamu sektörü yetkilileri nihayetinde finans sektörünü destekler ve genellikle bazı bankalarda mülkiyet rolü oynarlar. Ve bankalar Devlet tahvilleri satın alarak, devletin finansman hedeflerine ulaşmasına yardımcı olur ve tahvil piyasası likiditesini teşvik eder.
Bankalar ile devlet arasındaki bu bağlantı, “devlet-banka ilişkisi/bağı” (sovereign–bank nexus) olarak bilinir ve orta düzeylerde sağlıklı bir finans sektörü derinleşmesini yansıtır. Yine de, bankaların gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerde devlet borçlarına maruz kalması (exposure), hükümetler daha fazla borç aldıkça ve yerel bankaları kendilerine borç vermeye teşvik ettikçe, son yıllarda hızla artmıştır. Kovid-19 salgını bu birikime katkıda bulunmuş, yabancı yatırımcılar yerel borç piyasalarından çekilirken, devlet borcu tarihi zirvelere fırlamış ve 2019 yılında gayri safi yurtiçi hâsılanın (GSYH) yüzde 49’u iken, 2023 yılında ortalama yüzde 55’e çıkmıştır. Dahası, bankaların aldığı riskleri yakalamak için tasarlanan düzenleyici standartlar genellikle bazı gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerde önemli olan yerel para birimi cinsinden devlet borcu temerrüdünün kuyruk riskini[1] hesaba katmamakta ve bu yüklerin birikmesini kolaylaştırmaktadır.
Borçlanma ve borç vermedeki bu artışın iki sonucu olmuştur: devletler daha fazla borçlanmış ve yerli bankalar bu devlet borcuna daha fazla maruz (yük) kalmıştır.
Hiçbir devlet borcu tamamen risksiz olmadığından (ve gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomiler, devlet borcu genellikle gelişmiş ekonomilerinkinden çok daha fazla risk taşır) ve borç sürdürülebilirliği endişeleri son zamanlarda arttığından (Van Trotsenburg ve Saavedra 2024), bankalar ile onların ülkeleri arasındaki bu daha sıkı bağlantı, gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerdeki finans sektörlerini devlet borcu yeniden yapılandırmaları ve temerrütler dâhil olmak üzere ilave risklere maruz bırakmaktadır. Bankalar ile ülkeleri arasındaki bu ‘ölümcül kucaklaşma’, Avro Bölgesi krizinin (Grande ve Angelini 2014) de gösterdiği gibi, yalnızca gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerdeki bir sorun değildir.
Artan riskler
Yakın zamanda yayınlanan bir raporda (Dünya Bankası 2024), gelişmekte olan ülkelerdeki devlet-banka ilişkisinin mevcut durumu ve potansiyel etkileri analiz edilmekte ve politika yapıcılara ilişkili riskleri azaltmak için eylemler önerilmektedir.
Elbette, gelişmekte olan ülkelerdeki bankaların çoğunluğu, üst üste gelen çok sayıda şok karşısında dayanıklılık göstermiştir ve çoğu bankanın gelecekteki şoklara dayanacak yeterli tamponlara sahip olduğu görülmektedir.
Ancak, bankaların yüksek devlet yükünün olduğu (devlet borcunun banka varlıklarının yüzde 20’sinden fazla olduğu) 33 gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomiden 16’sı yüksek devlet borcu riskleri ile karşı karşıyadır. Bu ülkelerde devlet borcunun değerindeki bir bozulma, makroekonomik ve finansal sektör istikrarını tehdit edebilir ve bankacılık krizlerini tetikleyebilir. Söz konusu analiz, bankaların devlet borcu varlıklarında yüzde 5’lik bir kaybın (ki bu tarihsel standartlara göre nispeten küçüktür) borç sıkıntısı[2] çeken ülkeler örneğindeki bankaların beşte birinin sermayesinin yetersiz kalmasına neden olacağını göstermektedir.
Belirli bir risk, devletin temerrüdü veya iç borç yeniden yapılandırmasının bankacılık sektörüne sıçrayarak banka iflaslarına ve finansal istikrarsızlığa neden olduğu ortak bir bankacılık-devlet borç krizidir (Kaminsky ve Reinhart 1999, Cerra ve Saxena 2008). Bu analiz, yüksek devlet-banka bağlantısına sahip ülkelerin aynı zamanda finansal stres ile başa çıkmaya daha az hazırlıklı olma eğiliminde olduğunu ve bunun olumsuz geri bildirim döngülerini artırabileceğini göstermektedir.
Her ne kadar tüm bankacılık krizleri devlet ve genel ekonomi için maliyetli olsa da, devlet borcu ve bankacılık krizlerinin birleşimi tarihsel olarak en ciddi krizler olmuştur ve bu krizler, başlangıcından itibaren bir yıl içinde kişi başına düşen ortalama reel GSYH’de yüzde 7’lik düşüşlerle ilişkilendirilmiştir; ancak GSYH birkaç yıl sonra bile önemli ölçüde daha düşük seviyelerde seyretmektedir.
Ortak bankacılık-devlet borç krizlerinin dolaylı sonuçları arasında genellikle ekonomik aktiviteyi düşüren ve işsizliği artıran banka kredilerinin azalması ve hükümet harcamalarını olumsuz etkileyen ve hükümet borcunu daha da artırabilen vergi gelirlerinin azalması yer alır. Tarih, bu tür krizlerin nüfusun en yoksul ve en savunmasız kesimlerini en sert şekilde etkilediğini göstermektedir.
Ne yapılabilir?
Öncelikle, kamu borcunun sürdürülebilirliğini ve makroekonomik istikrarı korumak için sağlam mali ve diğer politikalara ihtiyaç vardır. Gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomiler bankacılık otoriteleri devlet-banka bağlantı risklerini tek başlarına çözemezler, ancak bankaların daha ihtiyatlı risk almasını teşvik etmek ve finans sektörünün dayanıklılığını güçlendirmek için somut adımlar atabilirler. Bunlar şunları içerir:
- Bankaların devlete olan yükleri için daha ayrıntılı kamuyu aydınlatma yükümlülüklerinin getirilmesi. Bankaların likidite yönetimi için asgari Devlet tahvilleri bulundurmaları gerekiyor ancak hiçbir azami sınırla karşı karşıya kalmıyorlar ve bu tür yükler için sınırlı kamuya açıklama yükümlülüklerine sahiptirler. Bu, bilançolarını daha az şeffaf hale getiriyor ve piyasaların çeşitli ülke stres senaryolarının etkilerini tahmin etmesini zorlaştırıyor.
- Özellikle bu yükler belirli eşikleri aşarsa, yerel para birimi cinsinden devlet borçlanma riskleri üzerindeki sermaye maliyetlerinin avantajlarının ve dezavantajlarının dikkatlice değerlendirilmesi ki; şu anda, bu sermaye maliyetleri sıfırdır.
- Daha geniş anlamda, olası krizlerden çok önce daha güçlü banka tamponlarının teşvik edilmesi, etkili finansal güvenlik ağlarının ve kriz yönetim çerçevelerinin uygulanması, karar vericilerin koordineli bir şekilde hareket etmelerine ve kararlı bir şekilde hareket etmelerine olanak tanıyan uygun kurumsal düzenlemelerin hayata geçirilmesi ve bankalar için devlet borç stresinin olası etkilerini de dikkate alan düzenli stres testlerinin yapılması.
Son olarak orta vadede, bankaların aktif değerlerinde Devlet tahvili yoğunlaşmasının azaltılması amacıyla yurt içi sermaye piyasalarının derinleştirilmesi ve kurumsal yatırımcı tabanının güçlendirilmesine yönelik çalışmaların sürdürülmesi.
[1] Çevirenin Notu: “Kuyruk riski ya da kuyruk ucu riski” (tail end risk), olası sonuçların dağılımının sonunda aşırı olayların meydana gelme riskidir. Bu olaylar genellikle düşük olasılıklı olaylardır ancak meydana geldiklerinde önemli bir etkiye sahip olabilirler.
[2] “Sıkıntı” (distress), ‘EMBI spread’inin bin baz puanın üzerinde olması veya Dünya Bankası-Uluslararası Para Fonu (IMF) Borç Sürdürülebilirliği Değerlendirmesi’nin (Debt Sustainability Assessment) “yüksek” veya “sıkıntıda” (high or distressed) dış borç seviyelerini göstermesi olarak tanımlanmaktadır. [EMBI: emerging markets bond index (gelişmekte olan piyasalar tahvil endeksi)].
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.