Sevgili Christoph, Völkerrechtsblog’a hoş geldiniz! Bu röportajda aramıza katıldığınız için çok mutluyuz. Başlamak için uluslararası iklim yönetişimi alanına dalalım.
Uluslararası iklim yönetişimi açısından, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change) ve özellikle Paris Anlaşması kapsamındaki yasal mekanizmalar emisyon azaltma hedeflerine uyumu sağlamada ne kadar etkili? Devletler yeterli bağlayıcı taahhütlerde bulunuyor mu yoksa gönüllü katkılara güvenmenin Birleşmiş Milletler iklim sürecinin genel etkisini zayıflattığını mı düşünüyorsunuz?
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris Anlaşması’nın yasal mekanizmaları, egemen ülkeler arasındaki bu tür anlaşmaların ne kadar bağlayıcı olabileceği konusunda güçlü sınırlar koyan daha geniş uluslararası düzeni yansıtmaktadır. Bu egemen ülkelerin üstünde daha üst düzey bir otoritemiz olmadığı göz önüne alındığında, daha önceki Kyoto Protokolü gibi daha bağlayıcı yaklaşımların başarılı olmaması anlaşılabilir bir durumdur. Bu nedenle, Paris Anlaşması’nın arkasındaki mekanizmalar esastır yani ülkelerin kendi hedeflerini tanımladıkları, kapsayıcı değerlendirmeler için şeffaf bir küresel platformda bunları paylaştıkları, bu hedefleri uygulayıp sundukları ve zamanla tekrarlanan döngüler boyunca hırsı artırmaya devam ettikleri bir süreci başlatmak. Bu sürecin ülke düzeyinde, devlet düzeyinde, ayrıca şirketler ve şehirler tarafından net sıfır emisyon kavramı etrafında çok fazla eylem ve planlamayı harekete geçirdiğini gördük.
Elbette bu sürecin başarısı garanti değildir ve yeşil aklama ve etkisiz çözümlerin teşvik edilmesinin sürece hâkim olma riski vardır; ancak Paris Anlaşması, iklim değişikliğini durdurma ve bunun sonucunda ortaya çıkan sonuçları yönetme gibi iç içe geçmiş zorluğun üstesinden gelmek için koordineli bir yaklaşım sağlama yolunda en iyi şansımızdır. Bu sonuçların çoğu zaten kaçınılmaz olarak sistemin bir parçasıdır.
İklim değişikliğini yönetilebilir bir düzeye indirmek, enerji üretimi ve kullanımında ve arazi kullanım uygulamalarında kapsamlı geçişler gerektirir. Bu, sürekli öğrenme ve uyum gerektiren karmaşık bir dönüşüm sürecidir. Ana hedef, önümüzdeki yıllarda hızlı azalmalar elde etmek ve bu yüzyılın ikinci yarısında net sıfır emisyona doğru sera gazı emisyonlarının eğrisini önemli ölçüde bükmektir. Bu, ulusal ve ulusal altı düzeylerde cesur iklim eylemleri gerçekleştirerek ve uluslararası toplumun bilgi paylaşarak ve birbirlerinden önemli dersler çıkararak ve aynı zamanda daha yüksek düzeyde hesap verebilirlik sağlayarak başarılabilir.
COP29’da[1] verilen taahhütler göz önüne alındığında, mevcut iklim eylem planlarının, özellikle küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak açısından Paris Anlaşması ile belirlenen hedefleri karşılamak için yeterince iddialı olduğunu düşünüyor musunuz? İlerlemeyi hızlandırmak için hangi ek önlemlere ihtiyaç vardır?
Hem küresel yukarıdan aşağıya hem de ülke bazında aşağıdan yukarıya (a global top-down and a country-by-country bottom-up) bakış açımızdan yaptığımız araştırma[2], 1,5°C’yi kesinlikle aşacağımızı ve hatta muhtemelen 1,6-1,7°C’de en yüksek hırs zirve sıcaklığına ulaşacağımızı açıkça gösteriyor. Geçtiğimiz 10 yıldaki hırs eksikliği, küresel düzeyde emisyonların azalmak yerine daha da artmasına yol açtı ve başa çıkmamız gereken kaçınılmaz iklim değişikliğini önemli ölçüde artırmıştır. Diğer yandan, birçok yeni azaltma teknolojisini pazara ve ölçeklendirmeye getirmede nispeten başarılı olduk ve bu nedenle artık bu çözümleri mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ölçeklendirmek ve fosil yakıtları düzenli bir şekilde azaltmak için doğru hırsı oluşturup oluşturamayacağımız önemli bir sorundur.
Hâlâ fosil yakıtları kullanmaya yönelik yaygın finansal teşviklerin olduğu, doğrudan sübvansiyonlardan hava kirliliği, enerji güvensizliği, trafik sıkışıklığı ve tabii ki iklim değişikliği gibi olumsuz yan etkileri yetersiz (veya hiç) dikkate almayan düzenleme veya fiyatlandırmanın eksikliğine kadar uzanan müstehcen durumla karşı karşıyayız.
Aynı zamanda, dünyadaki birçok ülkede güneş enerjisi, kamu hizmeti ölçeğinde piller ve elektrikli mobilite gibi düşük karbonlu teknolojilerin benimsenmesinin önünde önemli finansal engeller vardır ve bunların en önemlisi düşük maliyetli finansman çözümlerinin eksikliğidir. COP finansman hükümleri gibi uluslararası süreçlerle ulusal politika yapıcıların iş birliği çabasını gerektiren bu önyargıları düzeltmek, ihtiyaç duyulan enerji geçişini hızlandırmada uzun bir yol kat edecektir.
Enerji dönüşümü iklim stratejilerinin temel bir bileşenidir. COP29’da fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçişteki ilerlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz ve mevcut enerji politikalarının iklim krizinin ölçeğini ele almak için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
COP29 taraflarının Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) diyaloğundan Küresel Durum Değerlendirmesi sonuçlarının bu yılki karar metnine nasıl yerleştirileceği konusunda anlaşamamış olması hayal kırıklığı yaratıyor. Bizim yorumumuza göre bu, bazı ülkelerin (ki, çoğunlukla fosil yakıt ihracatçıları) küresel enerji geçişini yavaşlatma konusunda açık bir çıkarı olduğunu gösteriyor. Öte yandan, fosil yakıt ithalatçısı olmaları ve bu nedenle enerji ve finansal güvenlik konusunda endişe duymaları veya hava kirliliği endişeleri veya yerel yeşil endüstrilerini geliştirmek istemeleri veya hâlihazırda hissedilen iklim etkileri veya bu faktörlerin herhangi bir kombinasyonu nedeniyle enerji geçişini hızlandırma konusunda açık bir hırsa sahip birçok ülke vardır. Bizim görüşümüze göre bu ülkeler, COP sürecini enerji geçişinde üretken uluslararası koordinasyon kurmanın bir yolu olarak görmeli, ancak bunu yapmanın tek yolu bu değildir.
Ve tabii ki en önemli araç, temiz enerjiyi desteklemek ve fosil yakıtların neden olduğu çeşitli hasar unsurları da dâhil olmak üzere fosil enerjisinin tam maliyetlerine göre fiyatlandırılmasını sağlamak için ülke düzeyinde ve hatta devlet düzeyinde mevzuat ve düzenleme olmaya devam ediyor. Temiz enerji teknolojilerinin geliştirilmesini ve uygulanmasını desteklemek için politikalar hâlihazırda mevcut olsa da, teknoloji manzarasının hızla değiştiği göz önüne alındığında bu, hükümetler için sürekli bir çalışma alanıdır. Örneğin, elektrikli araçlar artık Tayland ve Etiyopya gibi çeşitli düşük gelirli ülkeler de dâhil olmak üzere küresel olarak gerçekten artıyor veya şebeke ölçeğinde pil depolama, güneş ve rüzgâr enerjisinin önemli bir tamamlayıcısı haline geliyor.
Ulusal İklim Koruma Stratejilerine [Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılar (nationally determined contribution)] ilişkin analize baktığınızda, ülkelerin uzun vadeli karbonsuzlaştırma yollarının en son bilimsel önerilerle uyumlu olduğuna ve iklim değişikliğinin oluşturduğu en acil tehditleri ele almada yeterli aciliyeti içerdiğine inanıyor musunuz?
COP29’daki daha az görünür gelişmelerden biri, geçen yıl ve gelecek yıl COP’un ev sahibi olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Brezilya’nın yeni 2035 ulusal olarak belirlenmiş katkılarını sunmalarıydı[3]. Başlangıçta plan, COP28-30’un ev sahiplerinin (bu iki ülke ve bu yılki ev sahibi Azerbaycan) Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılarını bu yılki COP’tan önce yayınlamaları ve böylece Mart 2025’teki son başvuru tarihinin tüm taraflarca uyulması gerektiğine dair güçlü bir sinyal göndermeleriydi. Bunu yapmak, bu 2035 hedeflerinin birleşik etkisinin, önümüzdeki Kasım ayında Brezilya’da yapılacak COP30’dan çok önce net bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır.
Dolayısıyla, bunun tam olarak işe yaramamış olması gerçeği (BAE COP’tan önce sundu, Brezilya COP’ta sundu, Azerbaycan ise henüz Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılarını sunmadı) bir yana, BAE ve Brezilya Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılarını her ikisi de cesaretlendirici unsurlar içeriyor:
- BAE’nin 2035 yılına kadar 2019 seviyelerine göre yüzde 47 emisyon azaltma hedefi iddialı bir hedeftir[4] ve emisyonların yaklaşık yüzde 50’sinden sorumlu olan en büyük etken olan elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonların azaltılmasında son dönemde kaydedilen ilerleme, bu hedefe ulaşılabileceğini makul kılmaktadır; ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının genişletilmesine yönelik hedefin daha da artırılması gerekmektedir.
- Brezilya’nın 2005 yılına kıyasla yüzde 59-67 hedefi daha az etkileyicidir, çünkü ülke 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 53’lük bir azalma sağlama sözü vermiştir ki, bu nedenle yüzde 59, mevcut 2030 ve 2050 hedeflerinden doğrusal bir yörüngenin gerektireceğinden önemli ölçüde daha az olacaktır. 2035 hedef aralığının daha yüksek ucu, Yüksek Hırs değerlendirmemizle[5] daha uyumludur, ancak ne yazık ki Brezilya, Paris Anlaşması’nın 6. maddesi uyarınca uluslararası ticarette azaltım sonuçlarının (internationally traded mitigation outcomes) ticareti sonucu olarak potansiyel daha yüksek azaltımı kullanacaktır ki, bu da temelde kendi katkısının her durumda düşük hırslı yüzde 59’luk azaltma çıktısıyla sınırlı olduğu anlamına gelir.
- Bu ülkelerin her ikisi de elbette petrol ihracatçısıdır, bu nedenle bu rol açısından açık bir hırsın olmaması kaçırılmış bir fırsattır.
Son olarak, Avrupa Birliği, Kanada, Gürcistan ve Şili’yi de içeren ve küresel gayrisafi yurtiçi hâsılanın yaklaşık yüzde 30’unu ve sera gazı emisyonlarının yüzde 15’ini temsil eden çeşitli bir ülke grubu[6], Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change) senaryoları ve küresel stok sayımı (global stock take) sonuçları doğrultusunda Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkıları sunacaklarını duyurdu. Bu, bilimsel temellendirmenin önemine dair açık bir işaret olsa da, söz konusu ülkelerin önümüzdeki yıl ne sunacakları henüz belli değildir.
[1] Çevirenin Notu: Tarafların Konferansı (Conference of the Parties-COP), Sözleşmenin en üst düzey karar alma organıdır. Sözleşmeye Taraf olan tüm Devletler, Sözleşmenin uygulanmasını ve COP’un benimsediği diğer yasal araçları gözden geçirdikleri ve kurumsal ve idari düzenlemeler de dâhil olmak üzere Sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanmasını teşvik etmek için gerekli kararları aldıkları COP’ta temsil edilirler. COP için temel bir görev, Taraflarca sunulan ulusal bildirimleri ve emisyon envanterlerini incelemektir. Bu bilgilere dayanarak COP, Taraflarca alınan önlemlerin etkilerini ve Sözleşmenin nihai amacına ulaşmada kaydedilen ilerlemeyi değerlendirir. Taraflar aksi yönde karar vermediği sürece COP her yıl toplanır. İlk COP toplantısı Mart 1995’te Almanya’nın Berlin kentinde yapılmıştır. COP, bir Taraf oturumu düzenlemeyi teklif etmediği sürece sekreteryanın merkezi olan Bonn’da toplanır. COP Başkanlığı, beş tanınmış Birleşmiş Milletler bölgesi arasında dönüşümlü olarak gerçekleştiği gibi -yani Afrika, Asya, Latin Amerika ve Karayipler, Orta ve Doğu Avrupa ve Batı Avrupa ve Diğerleri- COP mekânının da bu gruplar arasında değişme eğilimi vardır. (…)
[2]<https://www.nature.com/articles/s41558-024-02073-4>; <https://cgs.umd.edu/research-impact/publications/enhancing-global-ambition-2035-assessment-high-ambition-country>
[3]<https://unfccc.int/sites/default/files/2024-11/UAE-NDC3.0.pdf>; <https://unfccc.int/sites/default/files/2024-11/Brazil_Second%20Nationally%20Determined%20Contribution%20%28NDC%29_November2024.pdf>
[4]<https://bsky.app/profile/christoph-bertram.bsky.social/post/3lbchjvi6cc2n>
[5]<https://cgs.umd.edu/research-impact/publications/enhancing-global-ambition-2035-assessment-high-ambition-country>
[6]<https://climate.ec.europa.eu/news-your-voice/news/cop29-joint-press-release-15degc-aligned-ambition-ndcs-toward-net-zero-2024-11-21_en>
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.