Kritik mineraller son 25 yılda küresel gündemlerde ve belirli ulusal önceliklerde yer edinmiştir. Bu evrim, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) bu kaynaklara erişimi güvence altına almak için diğer devletlerle imzaladığı mutabakat zaptları (memorandums of understanding) gibi artan sayıda anlaşmada gözlemlenebilir ki, bunlar temel olarak tanımlanmıştır.
Tarihsel olarak, [yasal] uyum (compliance) özel sektörü, özellikle de kurumsal uygulamaları denetlemeye odaklanmıştır. Ancak, devletlerarası anlaşmaların belirli zorlukları ve kritik minerallerin stratejik önemi (bunları belirli bölgelerden temin etmekten politik ve ekonomik çerçeveleri yeniden tanımlayabilecek endüstrileri desteklemeye kadar) göz önüne alındığında, bu uyumun evrimleşmesi ya da belki de köklerine geri dönmesi için bir fırsat olabilir mi?
- Uyumun Kökleri
ABD’de kurumsal etik ve yasal uyumun kökenleri, dolandırıcılık ve yolsuzlukla mücadele ihtiyacıyla yakından bağlantılıdır ki; bu da nihai olarak yatırımcıları korumak ve finans ve hisse senedi piyasalarına olan güveni sağlamak anlamına gelir.
Uyum düzenlemesi öncelikli olarak özel sektörle ilişkilendirilse de, temeli geleneksel olarak kamu kurumları tarafından yönetilen denetim kavramında yatmaktadır. Başka bir deyişle, uyum bir ölçüde şirketler üzerindeki devlet denetiminin yetersizliğine bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Ana amaç, yasal ve itibar risklerini önlemek için düzenleyici denetimi iç kontrol mekanizmalarının uygulanmasıyla tamamlamaktı.
Belirli olaylar dönüm noktaları oluşturmuş ve denetimin belirli bir anda nasıl algılandığına dair zayıflıkları açığa çıkarmıştır. 1970’lerde Watergate skandalı sırasında ortaya çıkarılan yolsuzluk uygulamaları ve 2002 yılında Enron firmasının çöküşü, yalnızca dâhili değil aynı zamanda sağlam ve etkili olan yeni kontroller oluşturma ihtiyacını vurgulamıştır. Bu ve diğer vakalar, uyum uygulamalarını resmileştiren ve kurumsallaştıran yasaların yürürlüğe girmesi için katalizör görevi görmüştür.
Düzenleyici uyum başlangıçta, kamusal bir ihtiyaçtan kaynaklandığı söylenebilecek ancak özel uygulaması olan yasalardan türetilen harici kontrollerin yetersizliği nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ancak, kamusal alanda başlayan ve özel yönetime geçiş yapan uyumun kamusal konularda giderek daha fazla tartışıldığını gözlemleyebiliyoruz. Uyumun, geriye dönük hesap verebilirlikten ziyade önlemeye daha fazla odaklanarak kamu kurumları için nasıl daha iyi bir araç haline gelebileceğine bakıyor olabiliriz.
Köklere bu dönüş, özel sektörde öğrenilenlerin kamu kurumlarına uyarlanmasına olanak tanıyan bir uyum kavramının yeniden tanıtılmasına yol açıyor olabilir. Küresel gündemlerin sunduğu yeni zorluklar, ABD’nin temel kurumlarını riske atmadan, özellikle enerji geçişi ile ilgili olanların karmaşıklıklarını ele alan bir uyum yeniden tanımını gerektirebilir.
- Yeşil Dönüşümün Paradoksları ve Kritik Mineral Zorunluluğu
Lityum, kobalt ve nadir toprak elementleri gibi kritik mineraller, yeni küresel ekonomik ve politik manzara için olmazsa olmazdır. Elektrikli araçların üretimi ve yenilenebilir enerji depolaması gibi enerji geçişine bağlı eylemler bu malzemelere dayanmaktadır. Ancak, bu yeni altyapının geliştirilmesi tedarik zincirinin her noktasında riskler oluşturmaktadır. Özellikle, kritik minerallerin çıkarılması, taşınması, elleçlenmesi, ticarileştirilmesi, işlenmesi, eritilmesi, rafine edilmesi ve alaşımlanması, insan hakları ihlalleri, çevresel hasar, yolsuzluk ve mali suçlar gibi tekrarlayan sorunlarla doludur.
Bu riskler tedarik zincirinin belirli noktalarında diğerlerinden daha fazla yoğunlaşabilse de, yalnızca çıkarma ve/veya ticaretin önemli olduğu varsayımı ilk yaygın hatadır ve çoğu zaman daha büyük hatalara yol açar.
Dünya çapında devletler kritik minerallerin stratejik önemini kabul etmiştir. Bu yeni jeopolitik yarışta kimse geride kalmak istememektedir. Bu sayfalarda (daha önce) belirtildiği[1] gibi, “Hangi ülkeler kritik minerallere hâkim olursa, modern ekonominin kuralları o ülke tarafından belirlenecektir.”
Son 25 yılda kritik minerallerin çıkarılması, işlenmesi ve ticareti konusunda işbirliğini teşvik etmek amacıyla yüzlerce mutabakat zaptı imzalanmıştır.
Bunu perspektife oturtmak gerekirse, lityum söz konusu olduğunda, madencilik faaliyetlerinin çevresel zaafları daha da kötüleştirmesini veya çıkarma sahalarıyla bağlantılı topluluklara zarar vermesini önlemek için hayati önem taşıyan etkili su yönetimini güçlendirmekten çok, kritik minerallere erişimin güvence altına alınmasına daha fazla ilgi duyulmaktadır.
Kritik mineraller tedarik zinciri, istediğimizden daha fazla paradoks içerir. Bu malzemeler yeşil enerji için olmazsa olmazdır, ancak bunların çıkarılması geri döndürülemez çevresel hasara neden olur. Adil bir geçiş sıklıkla tartışılır, ancak bu minerallerin çıkarılması yerinden edilmelere, zorla çalıştırmaya ve yerli halklar ve madencilik faaliyetleriyle bağlantılı diğer gruplar gibi savunmasız kesimlerin haklarının ihlal edilmesine yol açar.
- Mutabakat Zaptlarının İmzalanmasıyla İlgili Riskler
Herhangi bir anlaşma gibi, bir mutabakat zaptı da ortak bir hedefe doğru çalışmak için karşılıklı taahhüdü yansıtır. Bu çerçevede, bir mutabakat zaptı ayrıca, genel olarak, önerilen hedeflerin bireysel olarak elde edilmesinin imkânsız olduğunu veya en azından son derece zor olduğunu kabul etmeyi içerir. Bu kabul, tarafları üstlenilen karşılıklı taahhüdü yerine getirmek için taviz vermeye yönlendirir.
Devletlerarası mutabakat zaptlarının genellikle imzalandığı alanlar arasında mineraller ve doğal kaynaklar, teknoloji geliştirme, ticaret ve savunma ve güvenlik yer alır. Başka bir deyişle, bunlar bir ülke için büyük önem taşıyan konulardır ve birçok durumda belirli bir alan veya sektörde ilerleme veya gerilemeyi temsil edebilir.
Tüm mutabakat zaptları egemenlik, yolsuzluk, dolandırıcılık ve ülkelerin ve temsilcilerinin itibarına ilişkin riskler içerse de, konuya bağlı olarak kritik minerallerde olduğu gibi sektöre özgü ek riskler de bulunabilmektedir.
Kritik mineralleri içeren mutabakat zaptlarının imzalanmasıyla ilişkili belirli riskler vardır. Bunlar arasında şunlar yer alır:
- Doğal kaynaklar üzerinde egemenlik ve mülkiyet (sovereignty and ownership over natural resources);
- Telif hakları (royalties);
- Tedarik zincirinde kırılgan sektörlerin dikkate alınmaması (lack of consideration for vulnerable sectors in the supply chain),
- Çevresel riskler (environmental risks).
3.1. Doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik ve mülkiyetle ilgili riskler
En iyi senaryoda, bir mutabakat zaptı yalnızca doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik konularını içerebilir. Ancak, her ülkede bu kaynakların sahipliğini etkileyen iç sorunlar vardır.
Dikkat çekici bir örnek, bu sektörle ilgili anlaşmaların çoktan imzalandığı ve birden fazla sahiplik düzeyinin söz konusu olduğu Arjantin’deki lityum vakasıdır. Arjantin federal bir sisteme sahip olduğundan, lityum madenlerinin bulunduğu bölgeler yerel yargı yetkisine de sahiptir. Bu nedenle, ulusal düzenlemelere ve zorluklara ek olarak, yerel konular ve kuzey Arjantin’deki yerli halkların hakları gibi belirli sorunlar da dikkate alınmalıdır. Arjantin devleti, bu halkları işgal ettikleri toprakların orijinal sahipleri olarak tanır ve bu da mutabakat zaptının yürütülmesini, genellikle metninin ötesine geçen yönleri hesaba katarak daha karmaşık hale getirir.
3.2. Çevresel etki riskleri
Madencilik faaliyetleri, önleyici tedbirlere rağmen, kritik minerallerin çıkarılması sırasında çevresel hasara neden olur. Bu, mutabakat zaptlarının ortaya koyduğu içsel zorluklara ek olarak, mevcut çevre düzenlemeleriyle ilgili sorunları da beraberinde getirir.
3.3. Telif hakları, dolandırıcılık ve yolsuzlukla ilgili riskler
Madenciliğin temel yönlerinden biri, çıkarma yoluyla elde edilen telif haklarıdır. Kritik mineraller söz konusu olduğunda ve bazı durumlarda bunların daha az yerleşik pazarlar olması nedeniyle, malzeme fiyatları her zaman kamuya açık değildir ve genellikle bu bilgileri ifşa etmekle yükümlü olmayan şirketler arasındaki özel anlaşmaların bir parçası olabilir.
Bu, ülkeler arasındaki mutabakat zaptları belirli hususlarda şeffaflık sağlasa bile, madencilik faaliyetlerinde bulunan şirketlerin bu yükümlülüğe uymayabileceği ve bu durumun anlaşmanın bütünlüğünü tehlikeye atabileceği anlamına gelmektedir.
- Devletlerarası Mutabakat Zaptlarına Uygulanabilecek Kurumsal Uyum Dersleri
Uyumun özel sektörde uygulanması uzun bir geçmişe sahiptir ve kritik mineraller gibi stratejik sektörlerde özellikle önemli olan bazıları olmak üzere mutabakat zaptlarına uyarlanmak üzere bundan önemli dersler çıkarılabilir.
4.1. Durum tespiti süreci
Durum tespiti (due diligence), bir anlaşmayı imzalamadan önce bir ön değerlendirme yapmayı içerir. Ancak, mutabakat zaptları söz konusu olduğunda, bu uygulama genellikle gerçekleştirilmez, çünkü imzalama sürecinde bir gecikme anlamına gelebilir. Birçok durumda, anlaşmanın kendisi, eylemlerin geri kalanının kademeli olarak gelişmesine izin veren başlangıç noktasıdır.
Uyarlanmış bir çözüm, öncelikli olarak mutabakat zaptına dâhil olan potansiyel şirketlerin tespitini sağlayan ve özellikle kamu yönetimine karşı işlenen suçlar ile ilgili önceki şikâyetler gibi bir arka plan analizini içeren, sektöre özel olarak uyarlanmış açık bir durum tespitinin uygulanması olacaktır.
4.2. Paydaş katılımı [stakeholder engagement]
Madenlerle ilgili mutabakat zaptlarında, tedarik zincirine bağlı tüm sektörlerin, özellikle de yerli topluluklar gibi en savunmasız kesimlerin dâhil edilmesi esastır.
4.3. Sürekli izleme ve bağımsız dış denetim [continuous monitoring and audits]
Mutabakat zaptının yürütülmesinin ve verilen taahhütlerin yerine getirilmesinin değerlendirilmesi amacıyla bağımsız denetimlerin yapılması, çeşitli kamu ve özel kurum ve kuruluşlara yönelik çıkar çatışması, yolsuzluk gibi risklerin tespit edilmesine olanak sağlamaktadır.
Bu yaklaşım, mutabakat zaptlarının imzalanmasında bir gecikme olarak görülebilir. Bürokratik bir yük olarak algılanabilir ve bu şekilde uygulanabilir ve kritik mineraller gibi temel sektörlerde gecikmelere yol açabilir.
Ancak, sistemler ve programlar etkili olduğu ve mutabakat zaptlarında yer alan bağlama, hedeflere ve farklı taraflara (context, objectives and different parties) odaklandığı sürece, bu bağlamda uyumun rolünün yeniden düşünülmesinin ters etkisi olabilir.
[1] <https://www.corporatecomplianceinsights.com/risk-rare-earth-critical-minerals/>.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.