Yeşil Aklama: Yatırımcılar, Piyasalar ve Yönetim Kurulları Gerçekten Önemsiyor mu?

Yeni bir makalede, tanımlanabilir yeşil aklama olaylarına borsa tepkilerine odaklanılarak ve küresel düzenleyici manzaraların heterojenliği hesaba katılarak yeşil aklamanın finansal etkileri araştırılmaktadır[1]. Yeşil aklama, kuruluşların kamuoyunu ürünlerinin, hedeflerinin ve politikalarının çevreye duyarlı olduğuna yanlış bir şekilde ikna etmek için kullandıkları aldatıcı bir reklam ve pazarlama tekniğidir. Ancak, birçok firma sürdürülebilir uygulamaları başarmak ve raporlamak için gerçekten çabalarken, diğerleri genellikle önemli bir eylemde bulunmadan çevre dostu bir imaj yansıtmak için bu aldatıcı taktikleri kullanır. Temelde, yeşil aklama paydaş güvenini ihlal eder.

Yeşil aklamanın etkilerini araştırmak için, şirketlerin çevre uygulamaları hakkında abartılı veya yanıltıcı iddialarda bulunan yaklaşık 10 bin vaka analiz edilmiş olup; bu vakalar, yeni RepRisk veritabanı kullanılarak belirlenmiş ve birkaç önemli bilgi kaynağıyla daha da sağlamlaştırılmıştır[2]. Volatilite kümelenmesiyle başa çıkmada etkili oldukları için seçilen EGARCH (exponential general autoregressive conditional heteroskedastic-üstel genel otoregresif koşullu heteroskedastik[3]) metodolojileri kullanılarak oluşturulan sonuçlar, yatırımcıların bu uygulamalarda bulunan şirketlere yaklaşık yüzde -0,63’lük anında negatif anormal hisse senedi getirisiyle kanıtlanan bir finansal ceza yüklediğini göstermektedir. Kısa vadede, yeşil aklamaya karışan şirketler, özellikle davranışlarının kamuya açıklanmasının ertesi günü artan volatilite ve önemli negatif getirilerle karşı karşıya kalmaktadır.

Ancak borsa tepkileri tekdüze değildir; sektöre ve düzenleyici ortama göre önemli ölçüde değişir. Özellikle, enerji ve imalat gibi çevresel kaygılarla yakından bağlantılı endüstriler daha büyük yatırımcı tepkisiyle karşı karşıyadır. Önemli çevresel ayak izleri nedeniyle zaten inceleme altında olan bu sektörler, yeşil aklama ile suçlandıklarında daha yüksek bir itibar maliyetine katlanıyor gibi görünmekte ve bu da yatırımcılar ve paydaşlar arasında artan bir hassasiyet olduğunu göstermektedir.

Ayrıca, düzenleyici ortamın yatırımcıların yeşil aklama olaylarına verdiği tepkileri şekillendirmede kritik olduğu görülüyor. Sıkı çevre düzenlemeleri olan ülkelerde yeşil aklama yapan şirketlerin hisse senetleri, diğer ülkelerdeki bu tür şirketlere göre daha fazla düşüş gösteriyor. Düzenleyici çerçevelerin daha katı olduğu yerlerde, yeşil aklama yalnızca etik bir ihlal olarak değil, aynı zamanda kamu güveninin ihlali olarak da görülüyor ve yatırımcıları bu şirketleri daha ağır cezalandırmaya yöneltiyor. Bu etki, toplumun tutumlarının katı çevre değerleriyle uyumlu olduğu bölgelerde özellikle belirgindir ve kamu bilinci ile düzenleyici denetim arasındaki sinerjiyi yansıtır. Örneğin, yerleşik düzenleyici kurumlara ve yüksek çevre bilincine sahip Amerika Birleşik Devletleri ve birkaç Avrupa ülkesi, yeşil aklama konulu kamuyu aydınlatma açıklamalarının ardından belirgin şekilde daha yüksek negatif getiriler görüyor ki; bu tepki, uyumsuzlukla ilişkili finansal riskleri vurguluyor.

  1. Geleneksel ve Sosyal Medyanın Etkisi

Medya incelemesinin etkisi, yeşil aklama bağlamında abartılamaz. Küresel yayınları ve büyük haber kuruluşlarını kapsayan geniş içerikli medya kapsamının, yatırımcı tepkilerini artırdığı ve uzun süreli olumsuz getirilere yol açtığı gösterilmiştir. Örneğin, uluslararası medyanın ilgi odağı olan şirketler, yeşil aklama olayının ardından gelen ilk hafta içinde getirilerinde ek bir düşüş yaşar ve bazı kalıcı etkiler bir ay sonrasına kadar görülebilir. Özellikle önemli medya kaynakları tarafından yönlendirildiğinde, bu artan piyasa duyarlılığı, şirketleri sorumlu tutmada şeffaf bilgi yayılımının rolünü güçlendirir. Etkili medya tarafından ifşa edilen şirketler için olumsuz finansal etki, şeffaflık ve değerleme arasındaki gelişen ilişkiyi vurgular ve medyanın uyanıklığı yeşil aklamaya karşı etkili bir caydırıcı görevi görür. Yeşil aklama iddialarının ciddiyeti ve yeniliği de yatırımcıların tepkilerini şekillendirir. Önemli çevresel etkileri veya açıkça aldatıcı taktikleri olanlar gibi yüksek ciddiyetteki olaylar, daha keskin olumsuz tepkilere neden olur[4].

Ayrıca, bir şirket ilk kez aldatıcı çevresel iddialarla suçlandığında, olumsuz piyasa tepkisi daha da belirgindir. Bu bulgu, daha önce temiz bir çevresel sicile sahip olan şirketlerin ifşa edildiklerinde daha sert yatırımcı azarlamasıyla karşı karşıya kaldıklarını, yeşil aklama olayları geçmişi olanların ise belki de yatırımcıların başlangıçta onlara daha az güvenmesi nedeniyle biraz daha yumuşak tepkiler görebileceklerini göstermektedir.

Yeşil aklamanın getiriler üzerindeki artan olumsuz etkisi, yatırımcılar arasında çevresel sorunlar konusunda artan farkındalığı ve endişeyi yansıtabilir. Bu, “yeşil” faktörlerin yatırım kararlarında daha önemli hale geldiğini göstermektedir. Sınır ötesi farklılıklar ayrıca çevre bilincine veya toplumun çevreye karşı değişen tutumlarına da atfedilebilir. Yüksek düzeyde çevre bilincine sahip ülkeler, yeşil aklama yapma olasılığı daha düşük şirketlere ev sahipliği yapar ve bu da daha az örnek ve daha az şiddetli piyasa tepkisine yol açar.

Sonuçlar ayrıca düzenleyici kalite ve uygulamadaki keskin farklılıklardan da etkilenebilir. Çevresel kamuyu aydınlatma yükümlülükleri ve yeşil aklama karşıtı düzenlemelerin daha sıkı bir şekilde uygulandığı ülkelerdeki şirketler, daha yüksek algılanan ceza riski nedeniyle daha sert piyasa tepkileri görebilir. Zamanla, yeşil aklamaya karşı giderek daha olumsuz tepkiler, işletmelerin çevresel uygulamaları hakkında şeffaflık talebinin arttığını gösteriyor. Politika yapıcılar, şirketlerin ilgili çevresel bilgileri kamuya açıklamasını gerektiren düzenlemeler getirebilir veya bunları güçlendirebilir ve düzenleyici kurumlar bu kuralları daha güçlü bir şekilde uygulayabilir. Düzenleyici otoriteler yeşil aklamayı önlemek için, şirketler tarafından yapılan çevresel iddialar konusunda daha katı kurallar uygulayabilir. Bu, “yeşil” veya “sürdürülebilir” olanın daha sıkı tanımlarını ve yanıltıcı iddialar için daha sert cezaları içerebilir.

İlginçtir ki, sonuçlar 2010 yılından bu yana yatırımcı güveninde belirgin bir değişim olduğunu göstermekte olup yeşil aklamanın olumsuz etkileri bu dönemde yoğunlaşmakta ve paydaşlar arasında artan bir hassasiyete işaret etmektedir. Bu dönemde dijital teknolojik gelişmelerle birlikte tanımlanan olaylardaki tesadüfi büyüme göz ardı edilemez ki; bu muhtemelen, özellikle de böylesine geniş bir itibar hasarının inanılmaz bir hız ve verimlilikle meydana gelebildiği sosyal medyanın kullanılabilirliği ve büyümesi çevresinde, önemli bir rol oynamıştır. Bu tür kanıtlar, aldatıcı çevresel iddialara karşı kolektif bir onaylamamanın altını çizmektedir. Yükselen küresel çevre bilinci ile aldatıcı kurumsal uygulamalar arasındaki bilişsel uyumsuzluk, olumsuz bir yatırımcı tepkisini daha da kötüleştirebilir. Dahası, daha iyi düzenlemeler ve sosyal medyanın daha fazla kullanılması sonucunda bilgi asimetrisi azaldıkça, yatırımcılar yeşil aklamayı daha hızlı ayırt etmek ve cezalandırmak için daha donanımlı hale geliyorlar ve bu tür asimetrik azalmanın yanlış bilgilendirme nedeniyle kurumsal hasar riskinin artmasıyla örtüştüğünü belirtiyorlar. Ancak yatırımcı duyarlılığının küresel çevre bilinciyle uyumlu hale getirilmesi, kamuoyunun şirketleri güvenilir ve sorumlu olarak görüp görmediği konusunda bir paradigma değişimini yansıtmaktadır.

  1. Yeşil Aklama Sonrası Güvenin Yeniden Sağlanması

Yeşil finans prensiplerinin entegre edilmesi, ESG ve kurumsal sosyal sorumluluk (enviromental, social and governance and corporate social responsibility) değerlendirmelerinin yatırım kararlarını sürdürülebilir girişimlere yönlendirdiği ve çevre dostu endüstrileri besleyen daha geniş ekonomik politikaları bilgilendirdiği en önemli noktadır. Bu küresel önem, çevreyi korumak için yeşil aklamaya karşı politika uyumunu ve paylaşılan en iyi uygulamaları vurgulayan Paris Anlaşması gibi uluslararası işbirlikleriyle daha da büyümektedir. Şirketler ve paydaşlar arasında güvenin sürdürülmesi esas olup çevresel iddiaları doğrulamak ve kamuoyunun aldatılmasını önlemek şeffaf bilgi kaynaklarının oluşturulmasını gerektirir. İç şeffaflık iyileştirmeleri de hayati önem taşır ve ihbarcılar aldatıcı uygulamaları ifşa etmede önemli bir rol oynar; onları koruyan politikalar, ciddi kurumsal ceza ve itibar kaybı tehdidi yoluyla yeşil aklamayı azaltmaya yardımcı olur.

Düzenleyici bir bakış açısından, bu analizin sonuçları yeşil aklamaya karşı çok yönlü bir düzenleyici yanıta olan ihtiyacı vurgulamaktadır. Farklı düzenleyici ortamlardaki piyasa yanıtları düzenlemeyi güçlendirme ihtiyacını göstermektedir. Dahası, uluslar arasındaki piyasa tepkilerindeki farklılıklar, şirketlerin bölgeler arasındaki düzenleyici farklılıklardan yararlanma olasılığını ortadan kaldıracak ve aldatıcı uygulamalara karşı tutarlı ve titiz bir küresel duruş sağlayacak olan düzenlemeleri uyumlu hale getirmenin önemini vurgulamaktadır.

Mezkûr araştırma, çokuluslu şirketler için bilhassa önemli olabilecek bir konu olan düzenleyici tahkimle ilgili olası endişeleri vurgulamaktadır. Çeşitli yargı bölgelerinde geniş kapsamlı operasyonları olan şirketler, yalnızca daha esnek yargı bölgelerinde kamuyu aydınlatma yapmayı ayarlayabilir ve bu da daha katı düzenleyici ortamlarda faaliyet gösteren şirketleri dezavantajlı duruma sokar.

[1] Makalede, aynı zamanda, tüm endüstrilerin aynı itibar yükünü taşımadığı öne sürülüyor. Enerji ve üretim gibi çevresel kaygılarla doğal olarak bağlantılı endüstriler, çevresel iddialar konusunda daha seçici bir görüşe sahip olabilir ve bu araştırma bu eşitsizliğin derinliğini ölçmeye çalışır. Düzenleyici ve endüstriye özgü özelliklerin ötesinde, ulusların daha geniş toplumsal ve çevresel ethos’u, kurumsal ve yatırımcı davranışlarını yönlendiren temel bir etki olarak ortaya çıkmaktadır.

[2] Bu analizin ayrıntılı sonuçları “Akyildirim, E., Corbet, S., Ongena, S., and Oxley, L., 2023. ‘Greenwashing: Do Investors, Markets and Boards Really Care?’ Swiss Finance Institute Research Paper No:23-90”de bulunabilir.

[3] Bu yaklaşım, anormal getirileri olay öncesi ve sonrasında izole ederek, yeşil aklamanın şirket değerlemeleri üzerindeki etkisinin hem kısa hem de orta vadeli pencerelerde ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesini sağlar.

[4] Veriler, yüksek şiddetteki yeşil aklama olaylarının hisse senedi getirilerinde ani, istatistiksel olarak anlamlı düşüşlere yol açtığını ve bu etkilerin düşük şiddetteki vakalara göre daha belirgin olduğunu ortaya koymaktadır.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.