Amerika’nın Borç Sorunu Diğer Ülkelerle Karşılaştırıldığında Nasıl ve Neden Önemlidir?*

Borç tavanı tartışması ve yaklaşan temerrüt tehdidi, haklı olarak dikkatleri federal hükümetin 31 trilyon dolarlık borç yükünün altında yatan soruna çekiyor. Geçen hafta, ulusal borç blog dizisinin bir parçası olarak, ekonomiye minimum zarar vererek borcun sürdürülebilir bir şekilde azaltılması bakımından uluslararası ve tarihsel olarak neyin işe yaradığına dair birkaç çalışma incelendi ve harcamaların kısılmasının (er ya da geç) kilit öneme sahip olduğu bulundu ve tüketim vergileri gibi görece bozulmayan kaynaklardan elde edilen gelirin artırılmasının da başarıya katkıda bulunabileceğinin anlaşılması sağlandı. Bu hafta, ülkeler arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) borcunun nasıl olduğuna dair daha genel bir tablo sunulacak ve yüksek borç seviyelerinin bazı dezavantajları tartışılacaktır.

Uluslararası Para Fonu’nun (International Monetary Fund-IMF) merkezi hükümet borç ölçüsüne göre, ABD federal hükümeti dünyanın en borçlu hükümetleri arasında yer almaktadır. ABD, 2021 itibarıyla (mevcut en son veriler), federal borç gayri safi yurt içi hâsılanın [GSYİH (gross domestic product-GDP)] %115’ine ulaşmış ve IMF’nin verilerine sahip olduğu 164 ülke arasında en yüksek 16. sırada yer almıştır. Japonya, GSYİH’nın %221’i ile merkezi hükümet borcuyla ilk sırada yer alırken, onu Yunanistan, Sudan, Eritre ve Singapur takip etmektedir. Kısa bir süre önce ABD en az borçlu ülkeler arasındaydı. 2001 yılında ABD federal borcu, GSYİH’nın %42’si düzeyindeydi ve diğer 100 ülkede bulunan borç seviyelerinin altındaydı.

Beyaz Saray Yönetim ve Bütçe Ofisi’nden (White House Office of Management and Budget-OMB) alınan tarihsel veriler kullanıldığında ABD borcu, son 20 yılda ilk olarak 2008’deki finans krizinden sonra ve ardından 2020 yılında başlayan Covid-19 pandemisinden sonra olmak üzere iki aşamada yükselmiştir. Brüt federal borç, 2022 yılında %123’e düşmeden önce 2020’de GSYİH’nın %128’i gibi rekor bir seviyeye yükseldi. Son düşüşün başlıca nedeni, birçok ülkede borç yükünü geçici olarak azaltan faktörler olan pandemiden kaynaklanan reel ekonomik büyümenin yanı sıra enflasyondaki artış olmuştur.

ABD açısından daha da endişe verici olan, gelecek olan borçtur. ABD Kongresi Bütçe Ofisi’nin (Congressional Budget Office-CBO) en son tahmini, brüt borcun GSYİH içindeki payının 2033 yılında yaklaşık %132’ye çıkacağı yönündedir. Hızlı artışın başlıca nedeni nüfusun yaşlanması ve Sosyal Güvenlik ve Sağlık Yardımlarının artan maliyetleridir. (Tahmin aynı zamanda büyük ekonomik felaketlerin olmayacağını da varsaymaktadır.) Federal tröst fonlarının ve diğer hükümet hesaplarının borçlarını kaldıran Kongre Bütçe Ofisi, kamu tarafından tutulan borcun geçen yıl %97 iken, 2033’te %118’e -şimdiye kadarki en yüksek seviye- çıkacağını ve 2053 yılına kadar %195’e çıkmaya devam edeceğini tahmin ediyor.

Sorun daha da kötü olabilir. Mark Warshawsky ve Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’ndeki (American Enterprise Institute-AEI) diğer araştırmacılar, artan sağlık hizmetleri maliyetlerinin ve faiz oranlarının daha da yüksek borç seviyelerine katkıda bulunduğunu görüyor. Kamunun elindeki borcun 2032 yılında %132’ye, 2052’de ise %258’e çıkacağını tahmin ediyorlar. Kongre Bütçe Ofisi’nin tahmini gibi, onlarınki de büyük bir ekonomik gerilemeye ve açıklarda ani artışa neden olabilecek bir bankacılık krizi, savaş, salgın veya başka bir acil durum olmadığını varsaymaktadır. Hâlihazırda, Amerikan Girişimcilik Enstitüsü araştırmacıları yıllık açıkların 2030 yılına kadar GSYİH’nın %6’sını aşacağını ve ardından, Sosyal Güvenlik ve Sağlık Yardımları tröst (vakıf) fonlarının (Social Security and Medicare trust funds) tükenmesinin beklendiği sıralarda, benzeri görülmemiş ve ‘açıkça sürdürülemez’ (clearly unsustainable) bir yolda hızla yükseleceğini tahmin ediyor.

Bütün bunlar çok uzak görünebilir, ancak yüksek borç seviyelerinin maliyetleri artık üzerimizdedir. Bunlar en açık şekilde yüksek enflasyon, yüksek faiz oranları ve yavaşlayan ekonomik büyüme şeklinde görülebilir. John Cochrane, Eric Leeper, Tom Sargent ve diğer iktisatçıların tanımladığı gibi, salgın sırasında federal harcamalardaki olağanüstü artış -2021 yılının başlarına kadar 5 trilyon doları veya GSYİH’nın %27’sini aşan- enflasyonda 40 yılın en yüksek seviyesini başlatmıştır.

Bunun nedeni, artan harcamaların vergi artışları ile finanse edilmemesi olup; Federal Rezerv tarafından para yaratma yoluyla satın alınan borçla finanse edilmiştir. Federal Rezerv, yüksek enflasyonla mücadele etmek için faiz oranlarını 16 yılın en yüksek seviyelerine çıkarmıştır. Ekonomiyi daha yüksek borçlanma maliyetleriyle yavaşlatmaya yönelik bu kaba kuvvet yöntemi, şimdiye kadar yatırımcılar için ağır kayıplara ve diğer sıkıntı belirtilerinin yanı sıra birkaç banka iflasına yol açmıştır.

Yüksek faiz oranları aynı zamanda federal bütçe üzerinde baskı oluşturarak, borç faiz ödemelerinin diğer federal öncelikleri ortadan kaldırmasına ve federal hükümetin gelecekteki krizlere yanıt verme kabiliyetini sınırlandırmasına neden olmaktadır. Kongre Bütçe Ofisi’ne göre, federal hükümetin net faiz maliyeti 2029 yılına kadar yılda 1 trilyon doları aşarak savunma bütçesini gölgede bırakacaktır.

Finansal stres ve yüksek faiz oranlarının istikrarsızlığı dünya çapında yayılıyor ve IMF’nin enflasyonu ve borcu azaltmanın ekonomik açıdan daha az zarar verici bir yolu olarak mali kısıtlamayı önermesine yol açıyor.

Bunun yerine Biden yönetimi, Kongre Bütçe Ofisi’ne göre önümüzdeki 10 yıl içinde açıklara 400 milyar dolardan fazla ekleyecek olan öğrenci kredisi affı da dâhil olmak üzere bazı daha maliyetli pandemi dönemi harcama programlarının devamı için bastırmıştır. Ve geçen yıl yürürlüğe giren Enflasyon Düşürme Yasası (Inflation Reduction Act) ile vergiler artırılmış, aynı zamanda harcamalar da artırılmış olup; mevcut tahminler, mevzuatın net açıkları kötüleştireceğini göstermektedir.

Bu arada, Kongre Bütçe Ofisi’ne göre, Cumhuriyetçiler ile Demokratlar, 2032 yılına kadar federal bütçenin yarısından fazlasını tüketecek olan Sosyal Güvenlik ve başlıca sağlık programlarının (Social Security and the major health-care programs) artan maliyetini ele almak konusunda büyük ölçüde isteksizdirler. Programların büyümesine katkıda bulunan demografik faktörler yalnızca Amerika’ya özgü değildir, çünkü birçok ülkede, özellikle Japonya’da ve Avrupa’da nüfus hızla yaşlanmaktadır. Oralarda da, azalan bir işçi havuzu üzerindeki vergilerle finanse edilen genişleyen bir emekliler havuzuna fayda vaat eden programlar üzerindeki baskı artmaktadır. Ekonomist Eric Leeper, bu dinamiği bütçe dengesizliği ve buna bağlı riskler zaman içinde fark edilmeyecek şekilde büyüdüğünden ve yaklaşan politika belirsizliği maliyetli manevralar yarattığından, bir tür ‘sinsi’ enflasyonist baskı (insidious inflationary pressure) yaratmak olarak tanımlamaktadır.

Parlamento’daki milletvekilleri, artan bütçe açıklarının ve borcun önüne geçmeli ve sağlam politika çözümleri ile liderlik sağlamalıdır. Bu dizideki gelecek blog gönderileri, ABD’li milletvekillerinin uzun vadeli ekonomik büyümeyi ve istikrarı desteklerken borç seviyelerini ve enflasyonu düşürme seçeneklerini araştıracaktır.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.