“Avrupa Birliği’nin Gelecekteki Vergi Politikası Bağlamında Kurumlar Vergisinin Rolü”*

Raportör Benjumea ve FISC Komitesinin[1] seçkin üyeleri, kurumlar vergisi kurallarında daha fazla reform yapılması konusunda tanıklık etme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Ben Sean Bray, Tax Foundation (Vergi Vakfı) Avrupa Politikası Direktörü.

 

Bugünkü yazımda üç konuya değineceğim. Öncelikle, politika yapıcıların vergi politikasını tasarlarken karşılaştıkları farklı teşvikler hakkındaki görüşlerimi paylaşacağım. İkinci olarak, Avrupa Birliği’nin (AB) “Sütun 2” olarak da bilinen ve yeni kabul edilen asgari vergi direktifinin neden vergi rekabetini durdurmayacağını, sadece doğasını değiştireceğini açıklayacağım. Son olarak, politika yapıcıların, yatırımları ve ekonomik büyümeyi hızlandırmak için gelecekteki kurumlar vergisi (corporate tax) reformlarında tam harcama adı verilen büyüme yanlısı bir vergi politikasını neden güçlü bir şekilde dikkate almaları gerektiğini açıklayacağım.

1965’teki Boş Sandalye Krizinden (Empty Chair Crisis) bu yana, AB konsensüs üzerine inşa edilmiştir. Tarihsel olarak, bu, Avrupa Konseyi’nde oybirliğiyle oylama veya Avrupa Parlamentosu ile olağan yasama prosedürü yoluyla yapılmıştır. Her iki oylama prosedüründe de ödünler olsa da, vergi politikası reformlarını oylamak için kullanılan süreç, seçilmiş liderlerin karar vermesi gereken siyasi bir sorudur.

Bununla birlikte, Avrupa vergi politikası farklı türde bir mutabakat kriziyle karşı karşıyadır: ana hedefinin belirlenmesi.

Amaç, devlet/kamu gelirlerini verimli bir şekilde artırmak mıdır, yoksa ekonomik teşvikler yoluyla toplumsal davranışları değiştirmek mi? Vergi politikası, Avrupa Komisyonu’nun Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin ile jeopolitik rekabetinde kullanabileceği başka bir araç mıdır?

AB politika oluşturma sürecindeki farklı aktörler, vergi politikasını tasarlarken farklı ve bazen çelişkili teşviklere sahiptir. AB Üyesi Devletlerarasında hakkaniyet hususları, AB’nin rolüne karar verirken pazarlıksız egemenlik, Avrupa vergi politikasını üçüncü ülke politikalarıyla koordine ederken rekabet endişeleri ve politika tasarımında farklı AB kurumlarının gücünü dengelerken siyasi kararlar vardır. Açık bir hedefi olmayan Avrupa vergi politikası, partizan gelir gaspları, yabancı ülkelerdeki vergi teşviklerine yönelik gerici öneriler ve günün moda siyasi konuları arasında gidip gelen bir çocuğun piñatasına[2] benziyor.

Kurumsal vergilendirme kurallarında daha fazla reform yapılmadan önce, politika yapıcılar vergi politikasının temel amacının ne olduğuna karar vermeli ve fikir birliği oluşturmak için ideolojik, ulusal ve kurumsal çizgiler üzerinde çalışmalıdır. AB’nin yerel ve jeopolitik güvenilirliği buna bağlıdır.

Benim görüşüme göre, ilkeli vergi politikasının birincil amacı, kamu harcaması öncelikleri için gelirleri olabildiğince ekonomik olarak verimli bir şekilde artırmak olmalıdır. Bu, hükümetin sosyal önceliklere para harcamasına izin verirken, piyasanın ekonomik büyümeyi yönlendirmesini sağlar. Bunun Avrupa’nın sosyal piyasa ekonomik modeli ile tamamen tutarlı olduğuna inanıyorum.

Ancak, bunu yapmak için, vergi politikası başarının önünde duramaz. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ndeki (Organisation for Economic Co-operation and Development; OECD) ekonomistlere göre, kurumlar vergisi uzun vadeli ekonomik büyüme için en zararlı olanıdır. [1] Bunun başlıca nedeni, finansal sermayenin (financial capital) en hareketli ve dolayısıyla vergi politikasındaki değişikliklere en duyarlı olmasıdır. Bu, (diğerlerinin yaptığı gibi) sermayesini farklı ülkelere taşıyan her şirketin bunu hain amaçlarla yaptığı anlamına gelmez. Sermaye hareketliliği, AB’nin dört özgürlüğünden biridir ve uluslararası ekonomik sistemin üretken bir özelliğidir.

Kurumlar vergisi geliri de genel olarak tüketim vergisi gelirinden daha az istikrarlıdır. [2] Bu nedenle, şirket gelirlerine aşırı güvenme, hükümetleri iş çevrimlerine göre beklenmedik bütçe açıklarına maruz bırakabilir.

Sütun 2’nin uygulanmasına rağmen, vergi oranı rekabeti AB vergi politikasının önemli bir özelliği olmaya devam edecektir. Kurumlar vergisinin vergi etkisi, işçilere daha düşük ücretler, hissedarlara daha düşük temettü veya tüketicilere daha yüksek fiyatlar şeklinde düşer. Bu nedenle, daha yüksek bir kurumlar vergisi oranı, bir ekonomiyi oldukça hareketli özel yatırımlar için daha az rekabetçi hale getirir, devlet gelirini azaltır ve büyümeyi engeller. [3]

Buna ilave olarak, vergi matrahı rekabeti iş kararlarında çok daha önemli hale gelecek, çünkü basitçe ifade etmek gerekirse ülkeler yatırım için rekabet etmeyi bırakmayacaktır. Sadece farklı bir şekil alacaktır. Bu tür bir rekabet, daha az mali kapasiteye (fiscal capacity) sahip AB Üyesi Devletleri dezavantajlı duruma düşürür ve AB içindeki Üye Devletler ile AB dışındaki ülkeler arasındaki sübvansiyon savaşları nedeniyle daha fazla ekonomik bozulma yaratacaktır.

Politika yapıcılar, odak noktalarını vergi oranlarından uzaklaştırıp AB’nin kurumlar vergisi tabanını uyumlu hale getirmeye çalışırken, tam harcama yapmanın faydalarını anlamalıdırlar.

Tam gider/harcama (full expensing[3]), işletmelerin yeni veya iyileştirilmiş teknoloji, ekipman veya binalara yapılan belirli yatırımların tüm maliyetini anında düşürmelerine olanak tanır. [4] Vergi yasalarındaki sapmaları (bias) hafifletir ve şirketleri daha fazla yatırım yapmaya teşvik eder, bu da uzun vadede çalışan üretkenliğini artırır, ücretleri yükseltir ve daha fazla iş yaratır. [5] Buna ek olarak, tam harcamayı “geçici” olmak yerine kalıcı hale getirmek, iş çevrimini yumuşatır, uzun vadeli yatırım planlamasında güven sağlar ve daha yüksek yatırım seviyeleri ile sonuçlanır. [6]

Vergi politikası ve AB’nin yeşil geçişine ilişkin raporumuzda tam harcamanın gücüne ilişkin bir örnek olay incelemesi bulunabilir. [7]

Yeşil geçiş hedefleri doğrultusunda, bir teslimat şirketinin şirket araç filosunu içten yanmalı motorlu arabalardan elektrikli araçlara toplam maliyeti 1 milyon avroya güncellemek istediğini hayal edin. Bu yatırım, daha çevreci araçlar için özel hızlandırılmış amortisman programı kapsamında İspanya’da yapılacak olsaydı, firma yatırım maliyetinin yalnızca %92,7’lik net bugünkü değerinden faydalanabilirdi.

Yunanistan’da, aynı yatırım için sermaye maliyeti geri kazanım yüzdesi, yeni araçların havaya salacağı emisyon sınıflandırmasına tabi olacaktır. Araç, 50g CO2/km’ye kadar emisyon anlamına gelen “düşük emisyon” kategorisine girerse, firma ilk yatırım maliyetinin %90,1’ini; beri yandan, araç “sıfır emisyon” olarak kabul edilirse, firma %96,5 oranında geri kazanabilir.

Bununla birlikte, firma Estonya veya Letonya’da 1 milyon avroluk bir yatırım yaparsa, 1 milyon avroluk yatırımın tamamını geri alabilir. Bunun nedeni, Estonya ve Letonya’nın her ikisinin de nakit akışı vergi sistemlerini işletmesidir. Temelde bu, her iki ülkenin de yalnızca yeşil geçişle ilgili olanlar için değil, tüm işletme harcamaları için kalıcı olarak tam harcamaya sahip olduğu anlamına gelir.

AB’de vergi matrahı uyumlaştırması sadece uyumlaştırma adına yapılmamalıdır. Söz konusu olan yanlış politikaya uyum sağlamaktır. Uyumlaştırma devam ederse, iş yatırımı rolü ve gelecekteki büyüme göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.

[1] Avrupa Parlamentosu “Vergi Konuları” (Tax Matters-FISC) Alt Komitesi; vergi ile ilgili olarak vergi kaçakçılığıyla mücadele, vergi kaçırma ve vergiden kaçınma, vergilendirme amaçlı finansal şeffaflık (the fight against tax fraud, tax evasion and tax avoidance, financial transparency for taxation purposes), konularından sorumludur. Bu komite, Ekonomik ve Parasal İşler Komitesi’nin (Economic and Monetary Affairs-ECON) bir alt komitesidir.

[2] Piñata; karton veya kil konteynerlerin içinin şeker, sakız gibi tatlı yiyeceklerle veya oyuncaklarla doldurulan, kuş ya da başka bir hayvana benzetilebilen Meksika kültürüne ait bir kukla-oyuncaktır.

[3] Tam gider/harcama (full expensing), şirketlerin yatırım maliyetini tek seferde yazmalarına olanak tanır. Tam harcama, şirketlerin, harcamanın yapıldığı yıldaki nitelikli harcamalarının %100’üne eşit olan vergiye tabi kârdan kesinti talep etmelerine olanak tanıyan %100’lük bir ilk yıl ödeneğidir.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.