Bermuda’nın Yeni Kurumlar Vergisi Bazı OECD Üyelerini Nasıl Olumsuz Etkileyebilir?*

Uzun zamandır el değmemiş plajları ve offshore finansal hizmetleriyle tanınan Bermuda, vergi karışımını yeniden ayarlamak için bir yolculuğa çıkıyor. OECD’nin (Organisation for Economic Co-operation and Development; Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) İkinci Sütun girişiminin (Pillar Two initiative) teşvik ettiği bu ada ülkesi, 2025 yılında ilk kurumlar vergisini uygulamaya koyacaktır. İlk bakışta, OECD’nin küresel vergi anlaşmasının destekçileri bu gelişmeyi görebilir ve vergi cennetlerine yönelik mücadelenin kazanıldığını ilan edebilir. Ancak teklifin ekonomik sonuçları Bermuda[1] sınırlarının çok ötesindeki daha büyük ekonomileri etkileyebilir.

Bermuda’nın Vergi Yapısını Değiştirmek: OECD İçin Ön Kazanım

OECD’nin girişiminin kalbinde, vergi cennetleri yoluyla vergiden kaçınmayı azaltma, ülkeleri düşük vergili (ya da Bermuda örneğinde vergisiz) yargı bölgelerine doğru gelir kaybından koruma çabası yatıyor. Bermuda’nın kurumlar vergisi uygulama kararı, OECD’nin hedefinin ilk başarısını gösteriyor: gelirin dünya çapında minimum oranda vergilendirilmesini sağlamak.

Ancak Bermuda’daki kurumlar vergisinin yatırım akışını, kurumsal yapıları ve ekonomik dinamikleri değiştirmesi muhtemeldir.

Bermuda vergi avantajını kaybetmeye ve İkinci Sütun’un yatırım saptırma etkilerinden zarar görmeye hazırlanıyor. Kurumlar vergisinin getirilmesi bir miktar gelir yaratsa bile, tasarının sonuçları ada tarafından hissedilecektir. %0’dan %15’e kadar bu vergi artışıyla karşı karşıya kalan işletmeler, küresel vergi stratejilerini yeniden değerlendirecek ve potansiyel olarak gelirlerini adadan uzaklaştıracaklardır. Bu ise, Bermuda’yı İkinci Sütun’dan mutlaka kazanan yapmaz.

Ancak Bermuda’nın kurumlar vergisini benimseme kararı pragmatiktir ve öncelikle “ilave” vergi korkusundan kaynaklanmaktadır. Diğer ülkeler, Bermuda’nın efektif kurumlar vergisi oranının %15’in altında olması durumunda, kendi sınırları içinde kazanılan gelirlere İkinci Sütun kurallarını uygulayarak bu vergileri uygulayabilir. Bu senaryoda Bermuda’nın tercihi basit görünüyor: ya kurumsal geliri vergilendirmek ya da geliri diğer yargı bölgelerine kaptırma riskiyle karşı karşıya kalmak. Bu, Sütun İki’nin mimarlarının Bermuda ve diğer vergi cennetleri için yaratmayı umdukları tavizin tam olarak aynısıydı.

OECD için Kazanç, Üye Ülkeler için Kayıp mıdır?

Ancak, başlangıçta OECD için bir başarı öyküsü gibi görünen bu durum, muhtemelen en çok kendi üyelerini etkileyecek, daha az tartışılan bir sonuç doğurabilir. Bu öncelikle küresel yatırım dinamikleri üzerindeki dalgalanma etkisinden kaynaklanmaktadır.

Önceki yıllarda vergi cennetleri ile yüksek vergi uygulayan ülkeler arasında karmaşık bir finansal ağ gelişti. Bir yandan, Bermuda gibi offshore finans merkezleri genellikle parayı yüksek vergili bölgelerden düşük vergili bölgelere yönlendirmek için kullanılıyor ki; OECD’nin mücadele etmeye çalıştığı kâr aktarımı da budur.

Diğer yandan, bu kârlar genellikle daha yüksek vergilendirme bölgelerine yeniden yatırılıyor, bu da istihdam ve ekonomik büyüme sağlıyor. Bu finans merkezleri olmasaydı, şirketlerin yatırım yapacak sermayesi daha az olacaktı ve doğrudan yabancı yatırım (foreign direct investment-FDI) akışları etkilenecekti.

Birincisi, doğrudan yabancı yatırım stokunun miktarı oldukça fazladır. UNCTAD (United Nations Conference on Trade and Development; Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı), bu offshore finans merkezlerindeki “söz konusu doğrudan yabancı yatırım stokunun değerinin” büyük olacağını, 4 trilyon (ABD) dolardan 12 trilyon dolara kadar değişeceğini tahmin ediyor.

İkincisi, doğrudan yabancı yatırım akışlarındaki değişiklikler diğer ülkeleri de etkileyecektir. UNCTAD, bu offshore finans merkezlerinden gelen doğrudan yabancı yatırım stokunun büyük ölçüde çekileceğini ve bunun da doğrudan yabancı yatırım akışlarını engelleyeceğini öngörüyor. Gerçekten de araştırmacılar, çok uluslu şirketlerin vergi cennetlerindeki bağlı kuruluşlarını, vergilendirilebilir gelirlerini yüksek vergili bölgelerden uzağa yeniden tahsis etmek için kullandıklarını ve vergi cennetlerini kullanma yeteneğinin, cennet olmayan ülkelerdeki ekonomik faaliyetleri kolaylaştırdığını bulmuşlardır. Başka bir deyişle, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi içeriye doğru doğrudan yabancı yatırım akışının yüksek olduğu ülkeler, vergi cennetlerinden kısmen yararlanıyor ve diğer yetki alanlarının İkinci Sütun’u uygulamalarının bir sonucu olarak doğrudan yabancı yatırımlarda bir düşüşe tanık olabilirler.

Örneğin, kârlarının vergilendirilmesini optimize etmek için offshore finans merkezlerini (bu durumda Bermuda) kullanan bir Fransız şirketini hayal edelim. Daha sonra daha yüksek vergi yetkisi olan Fransa’ya döner ve bunlara yeniden yatırım yapar. Bermuda kurumlar vergisi uygulamaya karar verdiğinde Fransız şirketinin Bermuda’dan elde ettiği kâr vergi nedeniyle azalır. Bu sefer Fransız şirketi Fransa’ya dönmek ve kârının bir kısmını yeniden yatırıma dönüştürmek istediğinde, bunu yapacak daha az parası vardır. Yeterli kârı olmadığı için yeniden yatırım yapmamayı tercih edebilir veya Fransa’dan daha düşük vergi yüküne sahip başka bir yere yatırım yapmaya karar verebilir. Sonuçta Fransız ekonomisi olumsuz etkileniyor.

Bu etki, ABD şirketlerinin Porto Riko aracılığıyla uyguladığı bazı vergi stratejilerini ABD’nin kapatmasıyla ortaya çıkmıştır. Porto Riko’daki faaliyetlere uygulanan vergiler arttıkça işletmeler yatırımlarını ve istihdamlarını azaltmıştır.

Peki, Sonunda Kim Kazanır?

OECD’nin kâr aktarımını azaltma hedefi açıktır ve düşük vergili bölgeleri projeyle uyumlu politikalar benimsemeye zorlamada başarılı görünüyor. Ancak İkinci Sütun’un etkileri belirli bir ülkenin sınırlarının çok ötesine geçiyor. Küresel vergi anlaşmasının uygulanması geliştikçe politika yapıcılar, politikalarının sağlam vergi ilkeleriyle uyumlu olup olmadığını sürekli olarak değerlendirmelidir. Küresel vergi müzakereleri açısından bir başarı gibi görünen bu gelişme, daha geniş bir perspektiften bakıldığında olumsuz sonuçlar doğurabilir.

[1] Bermuda, tam adıyla Bermuda Adaları (diğer adıyla Somers Adaları), Atlas Okyanusu’nda, Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu (Kuzey Carolina eyaletindeki Hatteras Burnu’nun yaklaşık 900 km doğusunda) ve Karayipler’in kuzey açıklarında bir takımadadır. Birleşik Krallık’ın denizaşırı topraklarından biridir. Ana ada olan Bermuda adası dâhil yedi ana ada ile 150 küçük ada ve kayalıktan oluşur. Toplam yüzölçümü 53,3 km² olup başkenti Hamilton’dur. [< https://tr.wikipedia.org/wiki/Bermuda >]

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.