“Dijital Sermaye Piyasaları Birliğine Doğru” [Avrupa Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Piero Cipollone’nin Bundesbank Ödemelerin Geleceği Sempozyumu’ndaki 07 Ekim 2024 Tarihli Açılış Konuşması]*

Giriş

Bugün bildiğimiz finansal sistemin temelleri, dış ticaretin ayrı, bağımsız defterler üzerinden halledilmesini kolaylaştırmak için nostro ve vostro hesaplarının yanı sıra çift taraflı muhasebenin uygulamaya konduğu 14. yüzyıl İtalya’sına kadar uzanabilir.

Günümüzün finansal piyasaları oldukça karmaşık ve sofistike olsa da, defterler arası muhasebenin temel uygulaması büyük ölçüde değişmeden kalmış ve mevcut piyasa yapıları üzerinde önemli bir etki yaratmaya devam etmektedir. Örneğin, menkul kıymet yaşam döngüsünün her aşamasında, bankalar, aracı kurumlar, bilgi sağlayıcılar ve diğer piyasa katılımcıları aracılık konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu karmaşıklığın bir bedeli vardır: Araştırmalar, gelişmiş ekonomilerde finansal aracılık maliyetlerinin genel olarak 1960’ların sonlarından bu yana arttığını göstermektedir.

Avrupa’da bu karmaşıklık, kıta genelindeki düzenleyici parçalanma ile daha da karmaşık hale gelmekte ve bunun sonucunda sermaye piyasalarının devam eden parçalanması ortaya çıkmaktadır. Örneğin, kotasyonlar için 35 farklı borsa ve alım satım (işlem) için 41 borsa bulunmaktadır.

Avrupa genelindeki yatırımcılar arasında menkul kıymet ve nakit transferi için kullanılabilecek TARGET2-Menkul Kıymetler (T2S) platformunun oluşturulması ve merkezi menkul kıymet saklama kuruluşları tarafından kullanılan ortak platformlar aracılığıyla ticaret sonrası sektörde entegrasyona yönelik bazı çabalar sarf edilmiştir. Ancak örneğin saklama, varlık hizmetleri ve vergi ile ilgili süreçlere ilişkin yasal ve düzenleyici çerçevede uyum eksikliği, sektörün entegre bir Avrupa pazarının getirebileceği faydalardan ve sinerjilerden yararlanmasını engellemektedir.

Avrupa Birliği (AB), daha derin ve daha bütünleşik sermaye piyasaları oluşturmak amacıyla mevcut düzenleyici engelleri ortadan kaldırmak için adımlar atmıştır.

Ancak yetersiz düzenleyici uyum, birleşik denetimin olmaması gibi birçok engel hâlâ varlığını sürdürmektedir. Ancak mevzuat uyumunun yetersiz olması, birleşik denetimin bulunmaması veya kalıcı bir güvenli varlığın ve entegre bankacılık sisteminin bulunmaması gibi pek çok engel de hâlâ varlığını sürdürüyor. Bu durum, Avro Bölgesi maliye bakanları, Avrupa Birliği (AB) kurumları ve Enrico Letta ile Mario Draghi’nin son raporlarında da dâhil olmak üzere çabaların yenilenmesi yönünde çok sayıda çağrıya yol açmıştır.

Ancak sıklıkla göz ardı edilen önemli bir boyut vardır: teknoloji. Bugünkü amacım geleneksel varlıklar için bir sermaye piyasası birliğinin nasıl yaratılacağını tartışmak değil, dijital varlıklar için bir birliğin nasıl baştan yaratılacağını tartışmaktır.

Teknolojinin elektronik muhasebe yoluyla finansal hizmetlerin sağlanmasını kolaylaştırmaya yardımcı olduğu tartışmasız olsa da, örneğin dijital teknoloji şimdiye kadar Avrupa’da finansal entegrasyonu sağlamada başarısız olmuştur. Aslında, her ülkedeki birbiriyle çalışmayan teknolojik ekosistemler -farklılaşan ulusal düzenleyici rejimler tarafından şekillendirilen- varlık likiditesinin silo havuzları yaratarak parçalanmayı daha da derinleştirmiştir.

Ancak dijital teknolojideki son gelişmeler, dijital varlıklar için entegre bir Avrupa sermaye piyasası, diğer bir deyişle dijital sermaye piyasaları birliği yaratma fırsatı sunmaktadır.

Finansal kurumlar, dijital formda varlıkları ihraç etmek veya temsil etmek için dağıtık defter teknolojisi (distributed ledger technology) gibi yeni teknolojileri kullanma süreci olan tokenleştirmenin potansiyelini giderek daha fazla araştırıyor. Geleneksel varlıkların aksine, bu token’lar merkezi bir deftere kaydedilmiyor, ancak dağıtık defter teknolojisi kullanılarak kaydediliyor. Paranın ve menkul kıymetlerin artık elektronik, defter girişli hesaplarda bulunmadığı, bunun yerine her biri senkronize bir kopyaya sahip tacirler ağı genelinde tutulan dağıtık defterlerde “yaşadığı” bir gelecek hayal edin.

Kamu otoriteleri harekete geçmezse, bu parçalanmaya yol açabilir. Ancak fırsatı değerlendirirlerse, bu yeni yaklaşımın faydaları teknolojik yetersizliklerle mücadele etmenin çok ötesine ulaşabilir ve sonunda yüzyıllardır süregelen aracılık yapısından birleşik, dağıtık bir deftere veya tamamen birlikte çalışabilen defterlerden oluşan bir takımyıldıza doğru bir geçişle sonuçlanabilir. Bu geçiş, finansal altyapıların mevcut parçalanmasıyla başa çıkmamıza, giriş engellerini azaltmamıza ve Avrupa’da sermaye piyasası entegrasyonunun itici gücü olarak hizmet etmemize yardımcı olabilir.

Merkez bankası olarak, bu dönüşüm yolculuğundaki rolümüzün paranın ve finansal sistemin değerine olan güveni ve inancı sürdürmek olduğunu kabul ediyoruz. Bu görevi yerine getirmek için, paranın nasıl değiştirildiğini ve finansal işlemlerin giderek daha dijital bir dünyada nasıl gerçekleştirildiğini yeniden şekillendiren gelişen teknolojik manzaraya uyum sağlamalıyız. Bu yenilikleri anlamak, bunlara hazırlanmak ve -gerçekleştiklerinde- güvenli bir şekilde benimsenmelerini desteklemek misyonumuzun merkezinde yer almaktadır. Ayrıca, merkez bankası parası, merkezi olmayan sistemlerin birlikte çalışabilirliğini ve entegrasyonunu kolaylaştırmada önemli bir rol oynamaktadır.

Bugün, dijital varlıklar için en başından itibaren entegre bir Avrupa sermaye piyasasının nasıl inşa edilebileceğini keşfetmek istiyorum. Aynı zamanda, avans tokenizasyonunun ve dağıtık defter teknolojisinin potansiyel faydaları önemli olsa da, finansal piyasa yapısı ve merkez bankası parası sağlanmasına yönelik riskleri de göz önünde bulundurmalıyız. Merkez bankalarının bu teknolojik geçişi nasıl etkili bir şekilde destekleyebileceğini tartışacağım.

Sermaye piyasalarında tokenleştirme ve dağıtık defter teknolojisinin dönüştürücü potansiyeli: Yenilik ile riski dengelemek

Son yıllarda, token ve dağıtık defter teknolojisi kullanımı da dâhil olmak üzere finansal teknolojinin benimsenmesinde önemli bir artış olmuştur. Bu dönüşüm sadece teorik değil: şu anda gerçekleşiyor.

Sadece bankacılık sektöründe, ankete katılan AB bankalarının yüzde 60’tan fazlası dağıtık defter teknolojisi çözümlerini aktif olarak araştırıyor, deniyor veya kullanıyor; yüzde 22’si ise dağıtık defter teknolojisi uygulamalarını kullanmaya başlamıştır.

Ancak dağıtık defter teknolojisi kullanımı henüz yaygın değildir. Şu anda, daha fazla uygulama ve kullanım örneği giderek daha fazla araştırılsa da, esas olarak birincil ihraç için kullanılıyor. Ancak dağıtık defter teknolojisinin potansiyelini keşfetmeye yönelik güçlü bir ilgi vardır ve “DTCC, Clearstream ve Euroclear” gibi önde gelen küresel finans piyasası altyapı kuruluşları, finans sektöründe tokenizasyonun benimsenmesini kolaylaştırmak için standartlar belirlemeyi hedeflemektedirler.

Kamu sektörü de bu harekete katkıda bulunmaktadır. Merkez bankası parasıyla işlemlerin çözümüne yönelik bir çözüme sahip olmak dağıtık defter teknolojisi tabanlı çözümleri daha çekici ve daha az riskli hale getirdiğinden, piyasa katılımcılarından dijital varlık işlemlerini çözmek için merkez bankası parasını kullanabilmek için güçlü bir talep vardır. Sonuç olarak, Eurosystem (Avro Sistem), merkez bankası parasıyla toptan işlemlerin çözümü için dağıtık defter teknolojisini test etmek üzere keşif çalışmaları yürütmektedir. Benzer şekilde, Uluslararası Ödemeler Bankası’nın İnovasyon Merkezi de bu temayı araştıran çeşitli projeler başlatmıştır.

Tokenleştirme ve dağıtık defter teknolojisinin vaadi, varlık alım satımının üç temel işlevi olan müzakere, uzlaşma/ödeme ve saklamayı (negotiation, settlement and custody) aynı platformda gerçekleştirmeyi mümkün kılacak şeffaf bir muhasebe defterinin oluşturulmasında yatmaktadır.

Bunun, uzlaştırma, eşleştirme ve diğer veri işleme adımlarına olan ihtiyacı azaltarak işlem maliyetlerini düşürmesi, dayanıklılığı teşvik etmesi ve yılın 365 günü, 7/24 çalışmayı mümkün kılması beklenmektedir. Dağıtık defter teknolojisi ayrıca dijital varlıkların yerel olarak ihraç edilmesini destekleyerek çok çeşitli yatırımcılar arasında doğrudan işlemlere olanak tanır. Bu, giriş engellerini azaltabilir ve küçük ve orta ölçekli işletmeler gibi küçük ihraççılar için sermaye piyasalarına erişim fırsatları yaratabilir. Dağıtık defter teknolojisi ayrıca, ödeme sürelerini önemli ölçüde azaltarak ve akıllı sözleşmelerdeki kendi kendini yürüten, programlanabilir işlevleri kullanarak verimliliği artıracaktır.

Bu potansiyel olarak önemli tasarruflar sağlayabilir. Bazı tahminlere göre, otomasyon ve akıllı sözleşmeler küresel sermaye piyasalarında yıllık altyapı operasyonel maliyetlerini yaklaşık 15-20 milyar ABD doları azaltabilir.

Bu tasarruflara ek olarak, tokenleştirme ve dağıtık defter teknolojisinin kapsamlı bir şekilde uygulanması olasılığı, piyasa yapılarını elden geçirme fırsatları sunar. Bu, Avrupa’da bir sermaye piyasaları birliğinin kurulmasını engelleyen teknolojik engellerin ele alınmasında etkili olabilir. Yeni ekosistem, katılımcıların hizmetleri arasında erişilebilirliği, açık erişimi ve uyumu garanti edecek bir “ortak bir ray seti” (common set of rails) -paylaşılan bir defter veya tamamen birlikte çalışabilen defterlerden oluşan bir ekosistem- sağlanarak daha entegre ve uyumlu bir şekilde sıfırdan tasarlanabilir. Merkezi menkul kıymet saklama kuruluşları, bankalar, yatırım yöneticileri ve diğer piyasa paydaşları (central securities depositories, banks, investment managers and other market stakeholders) hizmetlerini doğrudan paylaşılan bir altyapı üzerinde sağlarken, her biri işlevler üzerinde belirli bir kontrol ve özelleştirme düzeyini koruyabilir. Bu ayrıca ekosistemdeki her katılımcının rolüne daha esnek bir yaklaşım sağlar. Teknik bir bakış açısından, tüm varlıkları, işlevleri ve piyasa oyuncularını tek bir merkezi platformda bir araya getirmek de mümkün olacaktır. Ancak, farklı paydaşların bugün sıklıkla yaptıkları gibi kendi altyapılarına güvenmek yerine “ortak ray” üzerinde anlaşmaya varmasını teşvik edebilecek olan şey, tam olarak paylaşılan bir altyapının özelleştirilmiş kontrolle birleşimidir.

Ancak dağıtık defter teknolojisinin erken geliştirme aşamaları finansal sistem açısından önemli koordinasyon zorlukları ve riskler barındırmaktadır. Dolayısıyla ele almamız gereken üç temel risk bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi, parçalanmış bir manzaraya yol açabilecek dağıtık defter teknolojisi platformlarının koordineli olmayan bir şekilde yayılması potansiyelidir. Gelişimin bu yeni aşamasında, yerleşik finans kuruluşları dağıtık defter teknolojisi konusunda endişeli olsa da yine de potansiyelinden yararlanmak istiyorlar. Piyasa katılımcıları daha geniş ekonomik etkileri tam olarak düşünmeden kendi çözümlerini geliştirdikçe, birkaç yeni dağıtık defter teknolojisi platformu ortaya çıkabilir. Bu, merkezi menkul kıymet saklama kuruluşları ve diğer tescilli defterler arasındaki mevcut parçalanmayı daha da kötüleştirebilir ve standardizasyon eksikliğine yol açabilir. Bu da, yeni koordinasyon zorlukları yaratacak ve Avrupa için dijital sermaye piyasaları birliği kurma hedefimizi tehlikeye atacaktır.

İkinci risk, merkez bankası parasının en güvenli ve en likit ödeme varlığı statüsünü kaybetmesidir. Son kullanıcılar (bu durumda firmalar ve yatırımcılar) dağıtık defter teknolojisi aracılığıyla otomatik işlemleri sorunsuz bir şekilde desteklemek için “zincir üstü” bir ödeme yöntemi (on-chain means of payment) talep ederse, işlemleri merkez bankası parasıyla ödemeye yönelik bir çözümün olmaması, bankaları veya sabit para ihraççılarını özel para alternatifleri sunmaya teşvik edebilir. Merkez bankası parasından ticari banka parasına veya sabit paralara kalıcı bir geçiş, mevcut iki kademeli para sistemini bozabilir ve merkez bankası parasının risksiz bir ödeme varlığı olarak rolünü zayıflatarak finansal istikrarı tehdit edebilir. Bu, uluslararası düzeyde kabul edilen ilkelerle çelişir.

Son olarak, kamu otoritelerinin dağıtık defter teknolojisi tabanlı tokenleştirmeden kaynaklanan içsel riskleri ve güvenlik açıklarını anlamak ve değerlendirmek için daha çok çalışmaları gerekmektedir. Tokenleştirme, geleneksel finansın bildiğimiz zayıflıklarını ortadan kaldırmaz, ancak bu zayıflıklar tasarım tercihlerine, benimsemeye ve ölçeğe bağlı olarak farklı şekilde ortaya çıkabilir. Ana sorun, likidite riskini veya diğer zayıflıkları artırabilecek uzlaşı varlıklarının (settlement assets) seçimi olacaktır, ancak yeni varlıklar düzenleme kapsamının dışına çıkarsa veya operasyonel zayıflıklar varsa başka riskler de ortaya çıkabilir.

Bu risklerle başa çıkmak için merkez bankaları ve düzenleyici otoriteler erken harekete geçmeli ve en başından itibaren piyasa katılımcılarıyla birlikte çalışmalıdır. Diğer yargı bölgeleri daha hızlı hareket ederken ve daha iyi çözümler üretirken biz ayak dirersek, finansal faaliyetlerin başka yerlere göç ettiğini ve AB dışından özel kuruluşların Avrupa sermaye piyasalarında baskın bir konum edindiğini görebiliriz. Dahası, Avrupa piyasa katılımcıları daha sonra koordine olmayan yaklaşımlar benimseyebilir ve kendi altyapılarına yatırım yapabilir. Daha sonra, özellikle bunlar yeni iş modellerinin uygulanabilirliğini tehdit ediyorsa, merkez bankalarının gelişmiş uzlaşma çözümleri sunma çabalarına direnebilirler. Yakında harekete geçmezsek, risksiz merkez bankası parası kullanılarak verimli toptan ödeme ve uzlaşma hizmetlerine sahip gerçek bir dijital sermaye piyasaları birliği elde etmek imkânsız olabilir.

Dijital sermaye piyasalarının geleceğine yönelik Avrupa vizyonu

Piyasa gelişiminin erken aşaması ve sektör oyuncuları tarafından benimsenen stratejik yaklaşımlar göz önüne alındığında, merkez bankalarının net bir yönlendirme sağlaması son derece önemlidir. Avrupa Merkez Bankası, net ve tutarlı bir rehberlik sunarak Avrupa finans sektörü için önemli bir koordinasyon mekanizması görevi görür. Bu, piyasa katılımcılarının çabalarını uyumlu hale getirmelerine ve ortak bir çerçeve içinde yenilik yapmalarına yardımcı olur ve birlikte çalışabilirliği teşvik eder.

Merkez bankaları bu dönüşümde iki temel nedenden ötürü proaktif bir rol oynamalıdır. Birincisi, toptan piyasalarda ödeme varlığı olarak merkez bankası parasının kullanımını sürdürmek, hatta artırmak hayati önem taşımaktadır. Merkez bankası parası, iki kademeli para sistemimizin dayanağı olarak önemli bir rol oynar ve finansal istikrarın temel taşı olarak hizmet eder.

İkinci neden ise, sağlam, istikrarlı ve bütünleşmiş Avrupa sermaye piyasalarını teşvik etmektir. Bu nedenle, amacımız dağıtık defter teknolojisi varlıklarının toptan işlemleri için merkez bankası para yerleşiminin sağlanmasını kolaylaştırmak ve böylece finans sektörünün dağıtık defter teknolojisini benimsemesini, Avrupa sermaye piyasalarının parçalanmasıyla ilişkili mevcut eksiklikleri gidermek için kullanmaktır.

Bunu başarmanın bir yolu, varlıkların ve nakdin tek bir zincirde bir arada var olacağı tek platformlu bir çözüm olan Avrupa muhasebe defterine (European ledger) doğru ilerlemek olacaktır. Birçok piyasa katılımcısı, dağıtık defter teknolojisinin faydalarından tam olarak yararlanmak istiyorsak bunun bir zorunluluk olduğuna inanıyor. Bu muhasebe defteri, şu anda geleneksel varlıklar için Avrupa sermaye piyasalarının entegrasyonunu engelleyen teknolojik karmaşıklıkları, verimsizlikleri ve parçalanmayı ele alacaktır.

Avrupa muhasebe defteri, merkez bankası parasının, ticari banka parasının ve diğer dijital varlıkların token versiyonlarını ortak, programlanabilir bir platformda bir araya getirebilir. Özünde, bu T2S’nin Avrupa için dağıtık defter teknolojisi tabanlı, tek bir finansal piyasa altyapısına dönüşmesini sağlayacaktır. Merkez bankaları platformu veya tabiri caizse “rayları” sağlarken, piyasa katılımcıları içeriği veya “trenleri” sağlayacaktır. Ancak, hizmetlerin kapsamı, yönetim yapısı, operasyonel prosedürler ve mevcut altyapı ve varlıklar için potansiyel etkiler dâhil olmak üzere bu platformun özelliklerine daha fazla dikkat edilmesi gerekecektir.

Birleşik muhasebe defterinin bir riski, diğerlerinin hepsi yerine bir teknolojik çözümün seçilmesini gerektirmesidir. Tüm piyasa oyuncuları bunu kullanacağından, aynı hizmetleri sağlamak için alternatif yenilikçi teknik çözümleri keşfetmeye ve tanıtmaya daha az meyilli olacaklardır. Bu nedenle bir diğer seçenek, tamamen birlikte çalışabilen teknik çözümlerden oluşan bir ekosistemin koordineli bir şekilde geliştirilmesine izin vermek olacaktır. Bu esneklik, belirli kullanım durumlarına ve eski ve yeni çözümlerin bir arada bulunmasına daha iyi hizmet edeceği için faydalı olacaktır.

Bu alışverişi düşünmemiz gerekiyor. Piyasada araştırmalar devam ediyor, ancak bu arada, dağıtık defter teknolojisi işlemlerini merkez bankası parasıyla çözmeyi mümkün kılacak çözümlere acil ihtiyaç duyulmaktadır. Bu, Eurosystem’in keşif çalışmasının bir parçası olarak denediğimiz birlikte çalışabilirlik çözümlerine dayanma fırsatı sağlıyor. Eurosystem’in merkez bankası parası ödeme hizmetleri ile hem gerçek hem de sahte işlemler için harici dağıtık defter teknolojisi platformları arasında birlikte çalışabilirlik sunduğu bu deneme, Mayıs 2024’te başarıyla başlatılmış olup Kasım ayına kadar devam edecektir. Burada merkez bankalarına ek olarak yaklaşık 60 sektör katılımcısı yer almaktadır.

Bu tür çözümler sunmak, Eurosystem ve piyasa katılımcılarının dağıtık defter teknolojisi tabanlı çözümleri daha fazla deneyip geliştirmesine olanak tanıyarak, sektördeki yatırımın önünü açabilir. Bu amaçla, devam eden araştırmamızı nasıl geliştirebileceğimize bakmaya başladık. Ayrıca, dağıtık defter teknolojisi tabanlı varlıkların Eurosystem kredi operasyonlarında teminat olarak kullanılmaya uygunluğunu da inceleyeceğiz.

Ancak, uzun vadede mevcut birlikte çalışabilirlik çözümlerine güvenmenin, tam uyum ve standardizasyonun devam eden eksikliği göz önüne alındığında, alım satım (işlem) sonrası ortamda verimsizlikleri sürdürme riski vardır. Bu tür geçici çözümler, bu nedenle uzun vadeli vizyonumuza geçişi kolaylaştırmak için geçici bir önlemdir.

Bu çabalar, dijital varlıklar için finansal entegrasyonu desteklerken piyasa katılımcılarını ve temel altyapıları koruyan kapsamlı bir Avrupa düzenleyici ve gözetim çerçevesi oluşturma fırsatına sahip olan AB yasama organları ve düzenleyici otoriteleri ile uyumlu olmalıdır. Geleneksel varlıklar için bir sermaye piyasaları birliğinin ilerletilmesindeki sınırlı ilerleme, yeni faaliyetlerin baştan itibaren uyumlu hale getirilmesinin, geç bir aşamada herhangi bir farklılığı gidermekten çok daha kolay olduğunu göstermektedir. Avrupa Birliği’nin dağıtık defter teknolojisi pilot rejimine dayanarak, bu yeni çerçeve dijital varlıkların uyumlu düzenlemesini ve entegre denetimini oluşturmayı hedeflemelidir.

Sonuç

Bitireyim. Teknolojik değişimin hızla yaşandığı günümüzde, “sürekli başarıyı arzulayan kişi, davranışlarını çağa uygun şekilde değiştirmelidir”.

Bu kavrayış, Avrupa finans sektörünün tokenizasyon ve dağıtık defter teknolojisine ilişkin mevcut araştırmalarını yansıtıyor. Bu teknolojiler yalnızca verimliliği artırma potansiyeline sahip değildir. Aynı zamanda, yüzyıllardır büyük ölçüde değişmeden kalmış bir sistem olan finansal aracılığın yapısını da temelden yeniden şekillendirebilirler. Birçok finans piyasası katılımcısı, dönüştürücü potansiyellerini fark ederek bu teknolojileri incelemeye başladı bile.

Tedbirli merkez bankacıları olarak, paraya ve finansal sisteme olan güveni ve inancı koruma görevimizi yerine getirmek istiyorsak, bu yeni teknolojilere de uyum sağlamalıyız. Bu gelişen manzaradaki birincil hedefimiz, merkez bankası parasının -en güvenli ve en likit ödeme varlığı- token ve dağıtık defter teknolojisine dayalı bir sermaye piyasasında bile istikrarın temel taşı olmaya devam etmesini sağlamaktır. Veya Lampedusa’nın The Leopard kitabında Tancredi’nin alıntıladığı gibi “Her şeyin aynı kalması için her şeyin değişmesi gerekir.”

Ancak, piyasa gelişiminin şu anki yeni aşaması yalnızca zorluklar ortaya koymakla kalmıyor; aynı zamanda benzersiz bir fırsat da sunuyor. Varlıkların ve nakdin bir veya daha fazla tam olarak birlikte çalışabilen zincirde bir arada var olduğu entegre bir Avrupa dijital ekosistemi olan dijital sermaye piyasaları birliği için net bir vizyon oluşturarak, bu ortaya çıkan teknolojiler Avrupa sermaye piyasalarının mevcut eksikliklerini gidermeye yardımcı olabilir.

Bu teknolojik değişimi benimseyerek yalnızca değişime tepki vermiyoruz, aynı zamanda Avrupa için daha verimli, yenilikçi ve dayanıklı bir finansal geleceğin şekillendirilmesine aktif olarak katılıyoruz.

İlginiz için teşekkür ederiz.

* Çevirenin Notu: Bu çeviriye İngilizce orijinal metindeki “dipnotlar” dâhil edilmemiştir.

Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.