1. Giriş
Ödemelerin dijitalleştirilmesine yönelik sürekli eğilim, dijital ‘sahip olanlar’ ile analog ‘sahip olmayanlar’dan oluşan ikili bir dünya mı yaratıyor? Ayrıntılı anket verileri kullanılarak Avro Bölgesi’ndeki ödeme modellerini değerlendiren bu makalede sunulan sonuçlar, iki geçerli varsayımı sorgulamaktadır. İlk olarak, dijital ödeme araçlarına erişimi olan kişiler arasında yüksek nakit kullanımının olduğu gösterilerek, nakit paranın yalnızca dijital dünyayla daha az bağlantısı olan kişiler tarafından kullanıldığı fikrine karşı çıkılmaktadır. İkinci olarak, dijital ödeme araçlarına erişimi daha sınırlı olan kişilerin farklı sosyodemografik profillere sahip olduğu gösterilerek, ödemelerin dijitalleşmesinin tek tip bir süreç olduğu fikri yeniden ele alınmaktadır. Dahası, sonuçlar dijital ödeme araçlarının benimsenmesinin yalnızca arz yönlü sınırlamalardan kaynaklanmadığını gösteriyor ki; bu da kişisel tercihlerin ve alışkanlıkların devamlılığının önemli rolüne işaret etmektedir. Elde edilen bilgiler, dijital çağda günlük ödemelere yönelik her duruma uygun tek çözüm yaklaşımının ötesinde bir anlayışı zenginleştirmektedir. Bulgular, dijital yeniliği benimserken nakit mevcudiyetini ve kabulünü sağlamayı amaçlayan Eurosystem’in[1] nakit ve ödemelere yönelik benimsediği yaklaşımla uyumludur.
2. Nakit ve nakdin dijitalleşen dünyada kalıcılığı
Ödemelerin dijitalleşmesinin yüzeysel eğilimlerin ötesinde değerlendirilmesi, dijitalin benimsenmesinin artmasına rağmen nüfusun geniş bir kesimi arasında nakit kullanımının kalıcılığını sürdürdüğü, daha incelikli bir gerçeği ortaya koyuyor. Oldukça gelişmiş bir finansal sisteme ve artan dijitalleşmeye rağmen, Avro Bölgesi, çoğu demografik yapıda, günlük işlemlerde nakit kullanmayı tercih eden önemli sayıda insanı barındırmaktadır. Avrupa Merkez Bankası’nın Avro Bölgesi’ndeki tüketicilerin ödeme tutumlarına ilişkin araştırmasından (study on payment attitudes of consumers in the euro area-SPACE) elde edilen anket verileri, nüfusun farklı kesimlerinin nakit ile etkileşime girdiği çeşitli yollara dair çok kıymetli bilgiler sağlamaktadır. SPACE bulgularına göre, nakit olarak gerçekleştirilen satış noktası işlemlerinin oranında belirgin bir düşüş yaşanmıştır. 2016 yılında %79 (yüzde 79) ve 2019’da %72 olan oran, 2022’de %59’a gerilemiştir. Ancak bu rakam, gerçeği maskelemektedir. 2022 yılında herhangi bir günde en az bir nakit işlem gerçekleştiren kişilerin %74’e varan oranıyla karma kullanıcıların varlığı, bu da dijital ödeme seçeneklerinin yanı sıra nakit paranın devam eden öneminin altını çizmektedir. Nakit kullanımının daha düşük olduğu diğer gelişmiş ekonomilerin aksine, Avro Bölgesi, nakit paranın somut faydalarının halk tarafından yaygın olarak algılandığı ayrı bir örnek olarak görülebilir. Bununla birlikte, dijital çağda nakit paranın ısrarcı kullanımının ardındaki nedenler, pratik kısıtlamalardan kökleşmiş alışkanlıklara ve tercihlere kadar uzanan karmaşık ve çok yönlü olmaları nedeniyle tam olarak anlaşılamamıştır ki; bu da son zamanlarda konuyla ilgili akademik araştırmaların artmasına yol açmıştır.
Ancak Avro Bölgesi’ndeki bu nakit kullanım kalıpları, dijital dünyayla daha az bağlantısı olan insanlar tarafından mı yönlendiriliyor, yoksa bireysel tercihler ve davranışlardan oluşan daha karmaşık bir gerçekliğin sonucu mudur? Dijitalleşme ilerledikçe, teknolojiye erişimde sıklıkla dijital uçurumun ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu olgu internet ve bilgisayar erişimi bağlamında kapsamlı bir şekilde araştırılmış, ancak araştırma ödeme yöntemlerinde daha az yapılmıştır. Sayısal uçurum literatüründe “erişim ayrımı” genellikle “birinci düzey” sayısal uçurum olarak anılmakta; bu da, dijital beceriler ve benzer yönlerdeki eşitsizlikleri içeren “ikinci düzey” ayrımla tezat oluşturmaktadır. Avro Bölgesi’nde dijital ödemelere erişim öncelikle banka ve kredi kartlarına veya ödeme hesaplarına sahip olunmasıyla kolaylaştırılmaktadır. Bu makalede, ödemelerdeki potansiyel dijital uçurumu değerlendirmek için erişim yerine geleneksel literatürden daha dar bir ölçüm benimsenmektedir: kredi ve banka kartları ile ödeme hesapları gibi dijital ödemeleri mümkün kılan araçların sahipliği. Tartışma boyunca, “dijital ödeme araçları” terimi özellikle dijital ödemelerin bu temel olanaklarını sağlayanlara atıfta bulunmak için kullanılmaktadır.
Üzerinde durulacak ve basitlik adına “daha az dijitalleşmiş grup” olarak adlandırılacak grup, banka kartı, kredi kartı veya ödeme hesabı olmadığını bildiren kişilerden oluşmaktadır. Bu grubun ödeme davranışlarını analiz etmek için, Avrupa Merkez Bankası tarafından 2022’de toplanan, bir günlük ödeme günlüğü ve 17 Avro Bölgesi ülkesinde yaklaşık 40 bin tüketicinin doldurduğu bir soru anketini kapsayan temsili SPACE verileri kullanılmıştır. Temel gözlem, ankete katılanların yaklaşık beşte birinin bu iki ortak dijital ödeme aracından en az birine sahip olmadığını belirtmesidir. Bu pay, bu 17 ülkedeki yetişkin nüfusun tamamına tahmin edildiğinde yaklaşık 40 milyon kişiye ulaşacaktır. Bu, söz konusu grubun ödemeler ortamı üzerindeki etkisinin göz ardı edilemeyecek kadar uzak olduğu anlamına gelmektedir.
Daha az dijitalleşen grubun yüksek payı, kısmen rapor edilen verilerin doğasından kaynaklanıyor olabilir ve yalnızca dijital ödeme araçlarına sahip olmayan kişileri değil, aynı zamanda bu tür araçlara sahip olduklarının farkında olmayan bireyleri de kapsayabilir. Bu nedenle, rapor edilen rakamlar çoğunlukla kartı veya hesabı olmayan bireyleri içeriyor ancak aynı zamanda her iki ödeme aracının farkındalığının veya düşük kullanımının da eksikliğine işaret ediyor olabilir. Örneğin, ödeme hesaplarına sahip olmadıklarını bildiren bireyler söz konusu olduğunda, bunların arasında “banka hesabı olmayan” kişilerin bir kısmı da yer alıyor olabilir: ödeme hesapları olan ancak bunları nadiren kullanan kişiler. Yüksek sayının bir başka nedeni de, iki alt grup arasındaki şaşırtıcı derecede küçük örtüşmedir. Hem hesabı hem de kartı olmayan kişiler arasındaki bu örtüşme birkaç faktörle açıklanabilir: Bazıları finansal işlemler için başkalarına güvenebilir (örneğin, kartları bir aile üyesinin hesabına bağlı olabilir) veya hesaplarla bağlantılı olmayan alternatif ödeme kartı türlerini kullanabilirken (ön ödemeli kartlar gibi); diğerleri geleneksel kalıplara uymayan farklı finansal stratejilere sahip olabilir. Örneğin hesap sahibi olmayanların %25,9’u anketin yapıldığı gün kartla ödeme yapmıştır.
3. İkili sistemin ötesinde: ödeme uçurumu yerine ödeme spektrumu mu?
Bu bölümde ödeme yöntemlerinin kullanımında gerçekten keskin bir ayrım mı olduğu yoksa durumun daha incelikli mi olduğu inceleniyor. Bilgisayar ve internet gibi dijital teknolojiye erişime ilişkin daha geniş literatürde, “dijital uçurum” terimi, karmaşık bir gerçekliği aşırı basitleştirdiği için kimi saldırılara uğramaktadır. Bu eleştirinin dijital ödemeler için de geçerli olduğu görülüyor. Dijital ödeme araçlarının sahipliğinde keskin bir uçurum fikri, günlük ödemelerin gerçekliğini tam olarak yansıtmıyor. İlk olarak, kartı veya ödeme hesabı olmayan bireylerin nakit alışkanlıklarındaki ve sosyodemografik profillerindeki farklılıklar değerlendiriliyor. Analiz belirli farklılıklara işaret ediyor ancak daha geniş dijital uçurumda olduğu gibi bu farklılıklar da bir derece meselesidir. Daha sonra, insanların ortak bir dijital ödeme aracına sahip olmama eğiliminde olmalarının olası nedenleri de inceleniyor ve fiziksel bankacılık varlığı ve nakit kullanımının sürekliliği gibi hususlara odaklanılıyor.
3.1. Nakit alışkanlıkların ve sosyodemografik profillerin değerlendirilmesi
Nakit ile ilgili davranışların karşılaştırılması, kart veya hesap sahibi olan ve olmayan kişiler arasındaki farklardan çok benzerlikleri ortaya koyuyor; ancak ikincisinin nakit paraya daha fazla tercih etmesi bekleniyor. Analiz, her iki grup arasında dikkate değer nakit alışkanlıklarının, tercihlerinin ve nakit özelliklerine yönelik tutumların nasıl karşılaştırıldığını göstermektedir. Anketin yapıldığı gün ödeme yapanların %80’i, kartı ya da hesabı olmayanların en az bir nakit ödeme yaptığını göstermekte olup; geri kalan nüfusun %73’ü için ise bu oran %73 olmuştur. Değer saklama konusunda, daha az dijitalleşen grubun %43’ü nakit rezervlerini evde tutarken; diğerlerinin %38’i nakit rezervlerini evde tutmaktadır. Gelirlerinin bir kısmını nakit olarak almaya gelince aradaki fark daha da açılmaktadır: Kartı veya hesabı olmayanlar için %32, geri kalanı için %15. Bildirilen tercihlere göre, daha az dijitalleşen grubun %65’i nakit paranın önemli olduğunu düşünüyor ve bu görüş diğerlerinin %56’sı tarafından da destekleniyor. İlginçtir ki, nakit ve nakitsiz yöntemler arasında net bir tercih yapmadığını belirten bireylerin oranı her iki grupta da eşit oranda %22’dir, ancak daha az dijitalleşen grubun nakit parayı (%31) tercih etme olasılığı genel nüfusa (%17) kıyasla neredeyse iki kat daha fazladır. Nakit paranın algılanan avantajları söz konusu olduğunda, daha az dijitalleşen grubun, nakit paranın kolaylığını ve güvenliğini kartlara tercih etme olasılığı sırasıyla %26 ve %22 oranlarındayken; geri kalanlar arasında bu oran %18 ve %16’dır. Ancak, nakit paranın harcamalarını takip etme veya mahremiyetlerini koruma konusunda yardımcı olduğunu belirtme olasılıkları daha düşüktür; bu da genel nüfus arasında nakit paranın en popüler özellikleridir. Bu nedenle, daha az dijitalleşmiş grup arasında, özellikle kısmen nakit olarak ödenen gelir ve tercih edilen araçlarda göreceli olarak daha fazla nakit tercihine rağmen, daha geniş nüfusun önemli bir kısmı da yüksek nakit kullanım alışkanlıkları göstermektedir.
Peki, kart veya hesap eksikliğini belirli bir demografik profile bağlayabilir miyiz? Bu konudaki tanımlayıcı analiz, sosyodemografik özelliklerde mutlak bir ayrım olmasa da finansal okuryazarlık ve dijital becerilerde dikkate değer boşlukların ortaya çıktığını göstermektedir. Örneğin, dijital ödeme araçlarına sahip olmayan bireylerin %18’i yüksek bir gelir (aylık 3 bin avronun üzerinde olarak tanımlanır) elde ederken, nüfusun geri kalanında bu oran %31’dir. Daha az dijitalleşmiş grup için ortalama 13,4 yıllık eğitime karşılık diğerlerinin 13,8 yıllık eğitim süresiyle eğitim seviyeleri nispeten yakın olsa da, kartsız veya hesapsız üniversite diplomasına sahip bireylerin payı daha düşüktür. Her iki grupta da çok benzer yüzdeler kentsel alanlarda yaşarken, kart veya hesap sahibi olmayanlar daha genç olma eğiliminde (18 ila 30 yaş arasındaki kişilerin %25’i, daha yaşlı olanların ise %15’i) olup; bu da daha az dijitalleşen grubun, yaşlılardan daha genç olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni, genç bireylerin (çoğunlukla öğrenciler veya kariyerlerine yeni başlayan kişiler) aile desteğine güvenmeleri veya hâlâ finansal bağımsızlık kazanmaları ve bu durumun dijital ödeme araçlarına sahip olmalarını etkilemesi olabilir.
Farklılıklar, finansal okuryazarlık konusunda daha belirgin hale geliyor; daha az dijitalleşen kişilerin yalnızca %12’si, buna karşılık daha geniş nüfusun %28’i finansal yatırımlara sahip olup benzer bir model emeklilik fonlarında da görülüyor. Bu eğilim dijital becerilere yönelik temsillere de uzanıyor: Daha az dijitalleşen grubun %78’i günlük olarak internet kullanıyor, genel nüfusun %87’sinden daha azı bunu kullanıyor ve çevrimiçi bankacılıkta sırasıyla %41’e karşı %64 ile daha büyük bir boşluk bulunmaktadır. Dolayısıyla kanıtlar, en az bir dijital ödeme aracına (kartlar veya hesaplar) sahip olmadığını bildiren bireylerin çeşitli bir grup olduğunu gösteriyor ve bu da herkese uyan tek bir profilin olmadığını kanıtlıyor. Bu grup, ortalama olarak daha fazla nakit kullanma eğiliminde olan daha genç ve çoğunlukla şehirli bireylerin yanı sıra daha düşük düzeyde finansal ve dijital bilgi birikimine sahip kişileri de içeriyor. Bu grubun çeşitliliği, dijitalleşmenin homojen, marjinalleştirilmiş bir segment ile sonuçlandığı ve keskin bir dijital uçurumdan uzak bir tablo sunduğu fikrini baltalamaktadır.
Şu ana kadar iki grup arasındaki ortalama farklılıklar çeşitli faktörlere göre incelendi ancak bu farklılıklar, bu faktörlerin birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğini ve dijital ödeme araçlarının bulunmaması olasılığını ne ölçüde etkilediklerini açıklamamaktadır. Örneğin, daha az dijitalleşen grubun daha genç olma eğiliminde olduğu gösterilmiş olup; bu, daha az dijitalleşmenin yalnızca yaşlarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını göstermez. Genç bir tüketici, yalnızca genç olduğu için değil, aynı zamanda eğitim düzeyi, gelir veya istihdam durumu gibi genellikle gençler ile ilişkilendirilen faktörler nedeniyle de banka hesabına sahip olmayabilir.
Nakit para, kentsel yaşam, istihdam eksikliği, gençlik ve düşük gelir, düşük finansal okuryazarlık ve dijital beceriler ile etkileşimin kolektif olarak daha az dijitalleşmiş ülkelerde dikkate alınmayı etkilediğini ortaya koymaktadır. Analiz edilen faktörlerin uzun listesine rağmen, dijital ödeme araçlarının sahipliğinin belirlenmesinde diğer belirleyiciler de etkili olabilir. İki ilginç faktör yani nakit alışkanlıklarının kalıcılığı ile algılanan fiziksel banka varlığının etkilenmemesi ise bir sonraki bölümde daha ayrıntılı olarak incelenecektir.
3.2. Nakit alışkanlıkları ve dijital ödeme araçlarının eksikliği: Ekonomik zorunluluk mu yoksa kişisel tercih mi?
Bireysel durumların çeşitliliği ile birlikte kişisel tercih, Avro Bölgesi’nde nakit kullanımı ve dijital ödeme araçlarına sahip olmayı açıklamak için dış kısıtlamalardan daha önemli olabilir. Avro Bölgesi’nde hem dijital ödeme araçlarına sahip olan hem de olmayan bireyler tarafından nakit kullanımının belirgin olması, nakit tercihinin salt kullanılabilirliğin ötesine uzandığını ve birçok durumda kasıtlı bir tercihi temsil edebileceğini ima etmektedir. Ancak, alışkanlık bağımlılığı, kişisel engeller ve dış kısıtlamalar gibi faktörlerin rol oynayabileceği kartlar veya hesaplar gibi dijital ödeme araçlarına sahip olmama ile ilgili sorular devam etmektedir. Örneğin, finansal ve dijital okuryazarlık veya daha düşük düzeydeki kişisel kısıtlamalar, bazı insanlar için gelir kesinlikle bu kararları etkilemektedir, ancak onlar tek başına farklı demografik gruplar arasındaki farklı nedenleri kapsamamaktadır. Finansal kurumlara uzaklığın ve hizmet maliyetlerinin temel engeller olduğu küresel eğilimlerin aksine, bu sorunlar Avro Bölgesi’nin gelişmiş finansal sisteminde daha az etkili olabilir. Aslında, aşağıdaki analiz iki dış faktörün (fiziksel bankacılık varlığı ve salgın sonrası davranış kalıplarında rapor edilen değişiklikler) sınırlı etkisine işaret ederek kişisel tercihin daha büyük önem taşıdığını ima etmektedir.
Nüfusun geri kalanıyla karşılaştırıldığında kartı veya hesabı olmayan kişiler için fiziksel banka varlığı önemli ölçüde farklı değildir; bu da onların daha güçlü bir arz yönlü engelle karşı karşıya görünmediklerini gösteriyor. Anket verileri, insanların nakit çekmek için bir banka şubesine veya ATM’ye (para çekme makinesi) ulaşmanın kolay mı yoksa zor mu olduğunu tespit ederek fiziksel banka varlığına dair iyi bir gösterge sağlamaktadır.
Yukarıda da gösterildiği gibi, fiziksel banka varlığının kart veya hesap sahibi olmama kararı üzerinde istatistiksel bir etkisi yoktur. Bu, Avro Bölgesi’nde, daha az gelişmiş bölgelerden farklı olarak (bkz. Kutu 1), banka şubelerine olan mesafenin çok az etkisi olduğunu ve kişisel tercih ve kişisel kısıtlamaların daha güçlü bir rol oynadığını göstermektedir. Bu fikir aşağıda da gösterildiği gibi daha da güçlendirilmektedir; burada iki grup arasında istatistiksel olarak önemsiz küçük bir fark gözlemlenmektedir. Ayrıca bireylerin ikamet ettikleri bölgelerdeki şube ve ATM ağlarının nüfus kapsamları incelendiğinde ortalama bir farklılık ortaya çıkmamaktadır. Daha az dijitalleşen bireylerin yarısı, pandemiden önceki kadar nakit kullanmaya devam ettiklerini, hatta neredeyse üçte biri kullanımlarını artırdığını bildiriyor ki; bu da nakit alışkanlıklarının önemli ölçüde devam ettiğini göstermektedir. Pandemi, finansal alışkanlıkları önemli ölçüde bozmuş ve koşullar değiştiğinde bireylerin davranışlarını nasıl değiştirdiğini gözlemlemek için eşsiz bir fırsat sağlamıştır. Tipik olarak davranış, kişisel tercihlere göre yavaş yavaş ve incelikli bir şekilde içeriden değişir (örneğin, belirli durumlarda kolaylık sağlamak amacıyla yeni ödeme araçlarını kullanmaya başlamak gibi). Ancak pandemi gibi dışsal (veya harici) şoklar (external or exogenous shocks) sıklıkla davranışlarda ani değişimlere neden olur ve belirli alışkanlıkların kalıcılığını anlamak için açık bir pencere sunar. Öte yandan, analizde daha az dijitalleşen grubun yalnızca yarısının fiziki ödemelerde nakit kullanımını sürdürdüğü, aynı zamanda grubun neredeyse üçte birinin bu kullanımı artırdığı gösterilmektedir. Bu bulgu, nüfusun geri kalanıyla çelişiyor; yalnızca %16’sı nakit kullanımının arttığını bildirmiş olup; bu da daha az dijitalleşmiş grubun davranışının belirgin şekilde farklı olduğunu göstermektedir. Bazı bireyler arasında dış şoklara rağmen nakit kullanımının devam etmesi, nakit alışkanlıklarının dayanıklılığını vurgulamakta ve evrensel bir dijital geçişin kaçınılmazlığı hakkındaki önyargılı düşüncelere şüphe düşürmektedir.
4. Çeşitliliğin kabul edilmesi: giderek dijitalleşen ekonomide nakde erişimin sağlanması
Yukarıda belirtilen bulgulara dayanarak, Avro Bölgesi’nde nakit kullanımı ve dijital ödeme aracı sahipliğine ilişkin incelikli bir tablo görülüyor ki; bu durum, ödemelerde ikili dijital uçurum fikrine şüphe düşürmektedir. Bunlardan birincisi, hem daha az dijitalleşmiş grupta hem de nüfusun geri kalanında gözlemlenen nakit kullanımının yaygınlığı, işlemlerde kullanımda göreceli bir düşüş yaşansa da, giderek dijitalleşen bir ekonomide nakdin öneminin devam ettiğini vurgulamaktadır. İkincisi, dijital ödeme aracına sahip olmayanların demografik profili çok çeşitlidir; bu da küçük, homojen ve marjinalleştirilmiş bir gruptan ziyade geniş ve çeşitli bir gruba işaret etmektedir. Üçüncüsü ise, algılanan fiziksel banka varlığının kart veya hesap sahipliğini etkilemedeki görünüşte sınırlı rolü, karar vermenin arkasında bir dizi karmaşık sorun olduğuna işaret etmekte ve bu karmaşıklık, pandemiden sonra bile nüfusun önemli bir kısmının nakit alışkanlıklarının devam etmesiyle daha da net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bu içyüzünü anlamalar, toplu olarak, Avro Bölgesi’ndeki finans ve ödeme davranışlarının çok yönlü doğasının altını çiziyor. Bu anlayış, finansal kararlar ile ödeme kararlarında seçimin ve kişisel koşulların öneminin yanı sıra dijital opsiyonların yanında nakde erişimi sürdürmenin kritik rolünün de kabul edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, hızla gelişen ve çeşitliliğe sahip bu dijital ortamda Eurosystem’in rolü, Avro Bölgesi’ndeki çeşitli ödeme tercihlerini desteklemek ve bunlara saygı duymaktır. Bu yaklaşım, nakit paranın nüfusun önemli bir kısmı için önemli bir rol oynamaya devam ettiği finansal işlemlerde tercihin değerini kabul etmektedir. Eurosystem’in nakit stratejisi, erişimin azalıyor olabileceği alanları belirlemek için nakit hizmetleri ve altyapının düzenli olarak değerlendirilmesini içerir. Buna, banka şubelerinin ve ATM’lerin dağıtımının ve kullanılabilirliğinin izlenmesi ve uzak veya yetersiz hizmet verilen alanların belirlenmesi de dâhildir. Bu, daha az dijitalleşen grubu nüfusun geri kalanından ayıran bir faktör olmasa da, nakde erişim, ödeme tercihlerini etkileyebilecek ve tüketiciler için büyük sonuçlar doğurabilecek önemli bir husustur. Eurosystem, nakde kolayca erişilebilmesini sağlayarak, ödeme seçeneği olarak nakdi tercih edenlere saygı duyan ve onları destekleyen bir güvenlik ağı sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu çabalar, dijital uyum eksikliğini telafi etmek yerine, tüm tercihlerin karşılandığı dengeli bir finansal ekosistemi sürdürmek ile ilgilidir. Ödemelerde dijital inovasyonu teşvik edip kolaylaştırırken; Eurosystem, nakdin geçerli, verimli ve güvenli bir ödeme seçeneği olmaya devam etmesini sağlamaya aynı derecede kararlıdır. Bu ikili yaklaşım, sağlıklı bir finansal ekosistemin, dijital ilerlemenin ve nakdin bir arada var olduğu ve her ikisinin de toplumun ihtiyaçlarına hizmet ettiği bir ekosistem olduğu anlayışını yansıtmaktadır. Bu dengeli bakış açısı, finansal davranışların çeşitlendiği ve geliştiği bir zamanda hayati önem taşıyor; Avro Bölgesi ekonomileri karmaşık ve eşitsiz bir dijitalleşme sürecinde ilerlerken tüm tercihlere saygı duyulmasını ve desteklenmesini sağlıyor.
5. Sonuç
Dijital ödeme araçlarının mülkiyetindeki “uçurum” terimi, keskin bir ayrılığı akla getirirken, yapılan analiz, dijital opsiyonların yanı sıra nakit paranın da ayrılmaz bir parçası olduğu Avro Bölgesi’nde daha incelikli bir gerçekliği ortaya koymaktadır. Dijital ödeme araçlarına sahip olan ve olmayan birçok kişi sıklıkla nakit kullanır ve bu da ayrımın sıklıkla ima edildiği kadar net olmadığını gösterir. Bazı insanlar dijital olarak mücadele etse de, daha az dijitalleşen bazı grupların nakit paraya bağımlı olması nedeniyle tüm nakit kullanıcılarının zorunlu olarak daha az dijitalleştiğine inanmak yanlış olur. En az bir ortak dijital ödeme aracına sınırlı erişime sahip olan nüfusun yaklaşık %20’sindeki farklı sosyodemografik profiller, bu yanlış kanıya ve bu profillerin tekdüzeliğine ilişkin önyargılı düşüncelere meydan okuyor. Pandemi gibi dış şokların ortasında bile nakit alışkanlıklarının devam etmesi ve algılanan fiziksel banka varlığının dijital ödeme araçlarına sahip olma üzerindeki görünüşte çok az etkisi, finansal davranışların karmaşıklığını göstermektedir. Bu minvalde, Eurosystem yalnızca bu çeşitli koşullar dikkate alınarak nakit paranın korunmasına değil, aynı zamanda ödeme ekosisteminin geliştirilmesine de kararlıdır. Buna dijital avro için seçeneklerin araştırılması da dâhildir. Bu yaklaşım, Avro Bölgesi’nde tüm ödeme tercihlerinin dikkate alınmasını sağlayarak finansal ortamda esneklik ve çeşitliliği desteklemeyi amaçlamaktadır.
[1] Çevirenin Notu: Avrupa Merkez Bankası ve para birimi avro olan Avrupa Birliği Üyesi Devletlerin ulusal merkez bankalarından oluşan Eurosystem, Avro Bölgesi’nin parasal otoritesidir. Eurosystem olarak, kamu yararı için fiyat istikrarının korunması öncelikli hedef olarak görülüyor. Aynı zamanda önde gelen bir finansal otorite olarak hareket edilerek, finansal istikrarı koruma ve Avrupa’nın finansal bütünleşmesinin teşviki amaçlanıyor.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.