“Enflasyona Karşı Küresel Mücadele” [ABD Federal Rezerv Guvernörü Adriana D. Kugler’in Avrupa Merkez Bankası’nda (Frankfurt/Almanya) Düzenlenen ‘2024 Para Politikası: Bilim ve Uygulamanın Birleştirilmesi’ Konferansındaki Konuşması]

Teşekkür ederim Isabel ve bugün burada Avrupa Merkez Bankası’nda konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Özellikle bu yılki konferansın bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyuyorum çünkü seçtiğiniz tema, bir süredir, benim akademik ve kamu görevlisi olarak kariyerimin de bir teması olmuştur. Elbette, merkez bankacıları, özellikle de ekonomi ve dünya sürekli olarak yeni koşullara tabi olduğundan, her gün bilim ve uygulamayı birleştirmek, araştırmanın sağladığı kavramalardan yararlanmak zorundadır. Bunu yapmalı ve bu kavramaları uygulamaya koymalıyız, çünkü Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD), Avrupa’daki ve dünyadaki herkes sağlıklı ve büyüyen bir ekonomiye ve politika yapıcıların bunu böyle tutmaya yardımcı olmak için doğru kararlar almasına bağlıdır.

Ancak Federal Rezerv’e gelmeden çok önce, bilim ve pratiği de birbirine bağlıyordum. İlk olarak, örneğin, istihdamın, üretkenliğin ve kazançların yalnızca eğitim düzeyi ve deneyimden değil, aynı zamanda politikalardan da nasıl etkilendiğini araştırdığımda bir emek ekonomisti olarak. Daha sonra, Çalışma Bakanlığı’nda baş ekonomist olarak, işçileri destekleme misyonunu yerine getirirken bilimi devreye soktum. Dünya Bankası’ndaki ABD temsilcisi olarak, ekonomi bilimi de kurumun kaynaklarının en çok ihtiyaç duyulan yere nasıl yönlendirileceğine karar vermede aynı şekilde önemliydi. Bu rollerin her birinde, insanların karşılaştığı sorunlara ilişkin titiz bilimsel anlayış ile bu insanların bazen bir ekonomik teorem veya ilkeye tam olarak uymayan gerçek dünya deneyimlerini dengeleme ihtiyacı hakkında biraz daha fazla şey öğrendim.

En son olarak, Federal Açık Piyasa Komitesi’ndeki (FOMC) meslektaşlarım ve ben, istihdamı azami seviyede tutarken enflasyonu düşürme gibi çok pratik bir göreve odaklandık. ABD’deki yüksek enflasyonun son deneyimini anlamak için, Kovid-19 salgınının ortaya çıkmasından sonra enflasyonun dünya çapında nasıl davranış gösterdiğini düşünmek faydalı olacaktır. Konuşmamın geri kalanında, farklı ekonomilerdeki son yüksek enflasyon dalgasının küresel boyutlarını, hem benzerlikleri hem de zıt farklılıkları karşılaştırarak ele alacağım ve özellikle ABD’nin emsallerine kıyasla daha güçlü bir ekonomik faaliyete sahipken dezenflasyona ulaşmasını sağlayan faktörlere özel bir vurgu yapacağım. Ardından, ABD’nin ekonomik görünümü ve para politikasına yönelik etkileri hakkında bazı yorumlarda bulunarak bitireceğim.

Enflasyon deneyimlerimizdeki benzerliklerden başlayarak, 2020 yılının başlarında, dünya çapında bir pandemi küresel ekonomiyi altüst etmiş ve nihayetinde dünya çapında bir enflasyon dalgasına neden olmuştur. Küresel emtia üretimi aksamış, ulaşım ve tedarik zincirlerinin diğer yönleri birbirine karışmış ve önemli işgücü kıtlıkları yaşanmış, bunların hepsi bir araya gelerek dünyanın büyük bir bölümünde arz ve talep arasında ciddi bir dengesizliğe sebep olmuştur. Emtia fiyatlarındaki keskin artışlar, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle daha da kötüleşmiştir. Sonuç, küresel bir enflasyon tırmanışıydı. Küresel gayrisafi yurtiçi hâsılanın (GSYH) yüzde 60’ını oluşturan 26 ekonomide dünya manşet enflasyonunun bir ölçüsü, 1980’lerin başından beri görülmemiş bir dereceye yükselmiştir.

Dünya çapındaki bu enflasyon artışı, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında senkronize ve yaygındı. Bu enflasyon döneminin senkronizasyonunu ve genişliğini ölçmek amacıyla Federal Rezerv Kurulu araştırmacıları, bu 26 ekonomide ortak bir enflasyon bileşenini tahmin etmek için dinamik bir faktör modeli kullandılar. Tahmini küresel bileşen, enflasyon 2021 yılında keskin bir şekilde yükselmeye başladıktan sonra bu ekonomiler arasındaki manşet enflasyonun değişiminin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Bu kanıt, yaygın karantinalar, dünyanın farklı yerlerindeki üretim tesislerinin kapatılması, bozulan lojistik ağları, nakliye maliyetlerindeki artışlar ve daha uzun teslimat süreleri gibi bilindik hikâye ile tutarlıdır. İyileşmede, küresel olarak emtialara, ara girdilere ve nihai mal ve hizmetlere olan talebin hâlâ kısıtlı olan arzı aştığını gördük.

Gerçekten de, dünya genelinde enflasyondaki son eş-hareketin önemli bir katkıda bulunanı gıda ve enerji fiyatları olmuştur. Bildiğiniz gibi, enflasyondaki değişimler çoğu zaman gıda ve enerji fiyatlarından büyük ölçüde etkilenir ve bu fiyatlar diğer mal ve hizmetlerin fiyatlarından daha oynak olma eğilimindedir. Birçok gıda ve enerji emtiasının uluslararası ticareti yapıldığından, tüketiciler tarafından ödenen perakende fiyatları da bir dereceye kadar küresel senkronizasyona sahip olma eğilimindedir. Dolayısıyla, beklediğiniz gibi, dünya genelinde tüketicilerin karşılaştığı gıda ve enerji enflasyonunun (burada çekirdek dışı enflasyon olarak adlandırılır) son enflasyonist dönemde önemli ölçüde arttığını göstermektedir. Dahası, dünya çekirdek dışı enflasyonu büyük ölçüde küresel bileşen tarafından açıklanmakta ve bu da yüksek derecede küresel senkronizasyon göstermektedir.

Enflasyonun dünya çapındaki son yükselişi hakkında söyleyebileceğimiz bir diğer şey, farklı fiyat kategorileri arasında ne kadar yaygın olduğudur. Çekirdek enflasyon gıda ve enerji fiyatlarını hariç tutar ve konut ve tıbbi hizmetler gibi yerel koşullara daha fazla maruz kalan birçok kategoriyi içerir. Yine de, çekirdek enflasyondaki son artış yüksek derecede küresel senkronizasyon göstermiş ve küresel bileşen pandemi sonrası enflasyonun büyük bir payını oluşturmuştur. Tarihe baktığımızda, 1970’lerden bu yana çekirdek enflasyonda bu kadar çok sayıda ülkede bu kadar yaygın bir artış gördüğümüz ilk sefer budur. Dahası, ABD ve diğer gelişmiş ekonomilerdeki çekirdek enflasyondaki bu artışın altında, Federal Rezerv Kurulu ekonomistleri tarafından yürütülen araştırmada, çekirdek sepet içindeki tüm kategorilerde fiyatlarda yaygın bir artış olduğu gösterilmektedir.

Akademisyenler ve politika yapıcılar, enflasyonun dünya çapında son zamanlardaki eş hareketini açıklayan olası nedenler hakkında tartıştılar. Kovid-19 salgını küresel bir olguydu ve birçok ülkede arz ve talep üzerinde benzer etkilere sahipti. Arz tarafında ise, işletmeler kapanmış ve bu da mal üretimini ve hizmet sunumunu etkilemiştir. Hastalık, sosyal mesafe, erken emeklilikler ve göçteki düşüşler nedeniyle işgücü kıtlığı yaşanmış ve tüm bu faktörler mal ve hizmet üretmeyi zorlaştırmıştır. Ticarette artan küreselleşmenin onlarca yılı boyunca oluşturulan uzun ve karmaşık tedarik zincirleri nedeniyle üretim kesintileri ve işgücü kıtlıkları dünya çapında yayılmıştır. Tüketiciler harcamalarını hizmetlerden mallara kaydırdıkça arz ve talep arasındaki dengesizlik artmış ve tedarik zincirlerini daha da bozan ulaşım kapasitesi zorlanmıştır. Talepteki bu yeniden tahsis, sektörler arasında çalışanların yeniden tahsis edilmesi gerektiği için kalifiye çalışan bulma konusunda zorluk çeken firmaların üretim yapma yeteneklerini de zorlamıştır. Bu talep muhtemelen 2020 ve 2021’de Kovid-19’a verilen mali yanıtla da beslenmiştir. Tüm bu faktörler maliyetleri artırmış olup başkaları da vardı. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı, pandemiden kurtulma sırasında enerji ve gıda emtia fiyatlarındaki artışları yoğunlaştırmış ve bu farklı güçlerin etkileşimi de muhtemelen bir rol oynamıştır. Örneğin, Asya ABD’deki mallara olan yüksek talebi karşılamak için üretimi artırdıkça; bu, Asya’daki ücretleri ve diğer girdi maliyetlerini artırmış, diğer yerlerden ithalat talebini artırmış ve dolayısıyla oradaki maliyetleri yükseltmiş olabilir, vb. Benim değerlendirmem, hem arzın hem de talebin, ABD’deki de dâhil olmak üzere, son küresel enflasyonist döneme katkıda bulunduğu ve malların, emtialar ve hizmetler de dâhil olmak üzere uluslararası ticaretinin bu güçleri dünyaya yaymada önemli bir rol oynadığı yönündedir.

Geçmiş enflasyonist dönemlerin göze çarpan bir yönü, çekirdek enflasyonun genellikle arttığından daha yavaş düştüğü gözlemidir. Dünya çekirdek enflasyonu, önemli enflasyon ve dezenflasyonun en son üç döneminde azaldığından daha hızlı yükselmiştir: 1972’deki dipten 1978’deki yeni bir dip; 1978’den 1986’daki dip ve ardından 2020’nin sonundan 2024 yılının ilk çeyreğine kadar olan son dönem. Bu dönemlerde, dört çeyreklik çekirdek enflasyonun tırmanışı zirveye kadar çeyrek başına ortalama 7/10 yüzde puanı artarken, dip noktasına kadar çeyrek başına ortalama sadece 3/10 yüzde puanı azalmıştır.

Yine de, merkez bankacılarının yakın enflasyon mücadelesinde sadece ekonomiler arasındaki benzerlikleri değil, aynı zamanda farklılıkları da karşılaştırmaları önemlidir. Özellikle, son üç enflasyon ve dezenflasyon döneminin bir diğer önemli özelliği, ortak bileşenle açıklanan çekirdek enflasyon payının enflasyon arttığında artmasına rağmen, enflasyon düştüğünde bu payın azalmasıdır. Bu, enflasyonun dünya genelinde eş zamanlı hareketinin altında yatan nedenlerin (küresel arz kesintileri ve emtia fiyat şokları gibi) fiyatlar artarken önemli olabileceğini, ancak fiyatlar düştüğünde daha az önemli hale geldiğini göstermektedir. Bu kanıt, ekonomiden ekonomiye değişen faktörlerin dezenflasyon döneminde daha önemli hale geldiğine işaret etmektedir.

Ekonomik araştırmacılar, bu pandemi sonrası dönemde farklı ekonomilerin deneyimlediği farklı enflasyon yörüngeleri için birkaç olası açıklama ortaya attılar. Örneğin, bazıları her ekonominin kapanması ve yeniden açılmasıyla yönlendirilen talep ve arz dengesizliklerinin büyüklüklerindeki farklılıklara işaret ediyor ve bu dengesizliğin muhtemelen ABD’ye kıyasla Avro Bölgesi’ndeki enflasyon üzerinde daha büyük bir rol oynadığını söylüyorlar. Farklı ülkelerdeki mali teşviklerin büyüklüğündeki farklılıkların muhtemelen önemli olduğunu belirtirken, bu teşviklerin hedeflenmesinin de farklı olduğunu, bazı durumlarda arz kesintilerinin giderilmesine daha fazla vurgu yapıldığını belirtmiştir. Küresel faktörler de çeşitli ekonomileri farklı şekilde etkilemekte olup; yapılan çalışmalar, emtia fiyatlarındaki dalgalanmalara maruz kalmanın önemli bir konu olduğunu göstermektedir. Örneğin, Avrupa, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşla ilgili doğal gaz kıtlığından ağır bir şekilde etkilenirken, bu dönemde ABD’deki gaz kaynakları daha boldu. Ayrıca, tedarik zincirleri dünyanın farklı yerlerinde farklı hızlarda çözülmüştür; örneğin, Panama Kanalı’ndaki düşük su seviyeleri ve Husi isyancılarının Kızıldeniz’e yaptığı saldırılar, dünyanın farklı yerlerindeki farklı nakliye rotalarını farklı şekilde etkilemiştir. Ve son olarak, işgücü piyasası sıkılığındaki farklılıklar büyük olasılıkla bir rol oynamış ve kanıtlar, ABD’de nominal ücret artışını artırmada önemli olduğunu göstermektedir ki; bu da istihdamı ve ekonomik faaliyeti sağlıklı seviyelerde tutmaya yardımcı olan bir faktördür.

Guvernörler Kurulu’ndaki araştırmacılar ayrıca, ülkeler arasında enflasyonun düşüş hızındaki farklılıkların büyük ölçüde hizmet fiyat enflasyonunun farklı yörüngelerinden kaynaklandığını buldular. Ülkeler arasındaki enflasyon dağılımının 2023 yılında zirveye ulaştığını ve o zamandan beri manşet ve temel mallar için azaldığını, ancak temel hizmet enflasyonu için çok fazla azalmadığını, konut geliştirmelerinin hizmet enflasyonundaki farklılıkları açıklamaya yardımcı olduğunu buldular. Diğer ülkeler arası araştırmalar ise, ücret gelişmelerinin hizmet enflasyonu dinamiklerini açıklamaya yardımcı olduğunu öne sürmektedir. Gerçekten de, hem ABD’de hem de Avro Bölgesi’nde hizmet enflasyonu yükselmiştir. Yine de, ABD konut hizmetleri enflasyonu ücret odaklı konut dışı bileşenden daha yüksek seyrederken, Avro Bölgesi’nde bunun tersi geçerlidir.

Son yüksek enflasyon döneminde ülkeler arası farklılıklar dezenflasyon döneminde daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmış olsa da, Kovid-19 pandemisinin başlangıcından bu yana ekonomik büyüme oldukça heterojen olmuştur. Genel olarak konuşursak, ABD diğer gelişmiş ekonomilere kıyasla önemli ölçüde daha güçlü bir toparlanma yaşamıştır. Gerçek GSYH 2021 yılından bu yana ABD’de önemli ölçüde daha fazla büyümüştür. Bu durum, tüketim ve yatırım gibi GSYH’nin daha büyük bileşenleri açısından da geçerlidir.

ABD’nin enflasyonu düşürmeyi ve güçlü bir ekonomik faaliyet yaşamayı nasıl başardığını açıklamak için, kısıtlayıcı para politikasının dışbükey arz eğrileriyle birleşmesinin bu gelişmeleri açıklamaya yardımcı olabileceğine inanıyorum. Ayrıca, hızlı enflasyon düşüşüyle birlikte devam eden ve dirençli büyümenin bir araya gelmesinde arz yönlü üç faktörün de önemli katkıları olmuştur.

İlk olarak, ülkeler arasında toplam faktör üretkenliğini farklı şekilde etkileyen önemli faktörler vardır. Örneğin, ABD, daha yüksek oranda yeni işletme oluşumunda yansıdığı gibi, daha büyük bir iş dinamizmi görmüştür. Bu önemlidir çünkü çoğu yeni firma başarısız olurken, hayatta kalanların küçük bir kısmı hızla büyür ve toplam üretkenliğe önemli katkılarda bulunur. Ayrıca, pandemi dönemindeki iş yaratma artışı, bilgisayar sistemleri tasarımı ve araştırma ve geliştirme hizmetleri gibi yüksek teknoloji sektörlerinde özellikle güçlü olmuştur. Aslında, ABD’de diğer gelişmiş ekonomilere kıyasla toplam faktör verimliliğinde daha büyük bir büyüme gördük. Ayrıca, yapay zekâ teknolojisi hâlâ emekleme aşamasındayken, ekonominin farklı sektörlerindeki ABD işletmeleri yapay zekâya yatırım yapmakta ve yapay zekâyı benimsemektedir. Nüfus Sayımı İş Eğilimleri ve Görünüm Anketi’ne göre, 15 sektördeki şirketlerin yüzde 20’sinden fazlası yapay zekâyı benimsemiştir. Bunu söylemek için henüz çok erken olabilir, ancak süreç iyileştirmeleri yoluyla yapay zekâ tarafından geliştirilen görevlerden ek üretkenlik kazanımları elde edilebilir.

İkinci olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nde daha güçlü bir işgücü verimliliği büyüme oranı gördük. ABD’de pandemiye verilen ekonomik politika tepkisi güçlüydü, ancak birçok diğer gelişmiş ekonomideki tepkiden farklıydı. Diğer ekonomilerde vurgu istihdamı sürdürmek ve özellikle pandemi geldiğinde çalışanları mevcut firmalarında istihdam etmeye devam etmekti. Örneğin, Avro Bölgesi’nde durum böyleydi ve orta panel gerçekten de işsizlik oranının ABD’de birkaç kat daha yüksek zirveye ulaştığını göstermektedir. Bu yaklaşım Avro Bölgesi’ndeki iş kayıplarını en aza indirmiş olup, çalışanların ekonominin daha üretken sektörlerine akışını sınırlamış olabilir ki; bu, Federal Rezerv Kurulu’nun ABD’de çalışanların Avro Bölgesi’ne kıyasla önemli ölçüde daha fazla sektörel yeniden tahsisini gösteren araştırmasıyla da desteklenmektedir.

Üçüncüsü, ABD işgücü arzı pandemi sonrası dönemde büyümüştür. İşgücü katılım oranı özellikle 2021’in başından 2023’ün ortasına kadar sağlam bir şekilde artmış ve ABD nüfusu yüksek göç seviyeleri nedeniyle güçlü bir şekilde artmıştır. Bazı Avrupa ülkelerine son göç akışları, ABD’ye olanlarla orantılı olarak benzer olsa da, yeni göçmenler, genellikle işgücüne daha hızlı entegre oldukları için ABD büyümesine nispeten daha fazla katkıda bulunmuş olabilirler.

Son olarak, odak noktamızı para politikasına çevirerek, düşen enflasyonla birlikte bu daha güçlü ekonomik performans, Federal Açık Piyasa Komitesi’nin politika oranımızı düşürme zamanlaması konusunda sabırlı olmasını sağlamıştır. Bu performans, yetkimizin enflasyon tarafına güçlü bir şekilde odaklanmamız için bize zaman tanımıştır. Ve bu, bu yılın başlarında enflasyondaki artışla birlikte, neden para politikasını yalnızca gelişmiş ekonomilerin diğer merkez bankaları yaptıktan sonra daha az kısıtlayıcı seviyelere gevşetmeye başladığımızı açıklamaktadır. Ancak şimdi, enflasyonu düşürmede devam eden önemli ilerleme ve işgücü piyasasındaki soğumanın birleşimi, para politikasını gevşetmeye başlama zamanının geldiği anlamına gelmektedir ki; Federal Açık Piyasa Komitesi’nin Eylül toplantımızda federal fon oranını 50 baz puan düşürme kararını güçlü bir şekilde destekledim.

İleriye baktığımda, enflasyonu yüzde 2’ye getirmeye devam etmeye odaklanmamız gerektiğine inanırken, Federal Açık Piyasa Komitesi’nin ikili yetkisinin azami istihdam tarafına da dikkat çekilmesini destekliyorum. İşgücü piyasası dirençli kalmaya devam ediyor, ancak istihdam büyümesinde ve ekonomik genişlemede istenmeyen bir yavaşlamadan kaçınırken enflasyonda ilerleme kaydetmeye devam edebilmemiz için Federal Açık Piyasa Komitesi’nin ikili yetkisine dengeli bir yaklaşım öneriyorum. Enflasyondaki ilerleme beklediğim gibi devam ederse, zamanla daha tarafsız bir politika duruşuna doğru ilerlemek için federal fon oranında ek kesintileri destekleyeceğim.

Yine de, herhangi bir politika kararına yaklaşımım veriye bağımlı olmaya ve ekonominin nasıl evrildiğine dair görüşümü oluşturmak için birden fazla ve çeşitli veri kaynağına güvenmeye devam edecektir. Örneğin, Helene Kasırgasından ve Orta Doğu’daki jeopolitik olaylardan kaynaklanan ekonomik etkileri yakından izliyorum, çünkü bunlar ABD’nin ekonomik görünümünü etkileyebilir. İstihdam için aşağı yönlü riskler artarsa, politikayı daha hızlı bir şekilde tarafsız bir duruşa taşımak uygun olabilir. Alternatif olarak, gelen veriler enflasyonun yüzde 2’ye doğru sürdürülebilir bir şekilde hareket ettiğine dair güven vermiyorsa, politika oranındaki normalleşmeyi yavaşlatmak uygun olabilir.

Açıkladığım gibi, pandemi tarafından serbest bırakılan enflasyon tırmanışı küresel kapsamdaydı ve enflasyonu düşürme mücadelesi de küreseldi. Her bir ekonomimiz kendine özgü zorlukların karışımıyla karşı karşıyadır, ancak benzerliklerimizi karşılaştırarak ve farklılıklarımızı zıtlaştırarak, birbirimizin deneyimlerinden ders çıkarabileceğimize inanıyorum.

Sonuç olarak, bu odadaki bilim ve uygulamayı birleştirmeye katkıda bulunan sizlere teşekkür etmek istiyorum. Politika tarafında çalışanlara, sadece benim gibi politika yapıcıların değil, tüketicilerin ve işletmelerin de küresel ekonomideki devam eden gelişmeleri daha iyi anlamasını sağlayan ekonomik verileri analiz etmek için her gün yaptığınız sıkı çalışma için teşekkür ederim. Akademik tarafta, politikayla ilgili sorular sorma ve sürekli değişen bir ekonomik manzara anlayışımızın sınırlarını zorlama konusundaki yaratıcılığınız ve becerikliliğiniz için teşekkür ederim.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.