Avrupa Merkez Bankası’nın faiz artırımı neden bu kadar uzun sürdü? Federal Rezerv birkaç ay önce başladı.
Birincisi, 2021’de talep Amerika Birleşik Devletleri (ABD) enflasyonunu yönlendirmede çok daha büyük bir rol oynuyordu, dolayısıyla para politikasının rolü acildi. İkincisi, Avrupa Merkez Bankası, Fed (Federal Reserve System; ABD merkez bankası) ve İngiltere Merkez Bankası’nın (Bank of England-BoE) yaptığı gibi salgın sırasında faiz oranlarını düşürmedi. Yani diğer merkez bankalarının ilk faiz artırımları pandemik kesintileri tersine çeviriyordu. Çok sayıda Niceliksel Gevşeme [Quantitative Easing-QE (büyük ölçekli varlık satın alımları, Editörün Notu)] ve ardından hedeflenen krediler yaptık. Yani Aralık 2021 yılındaki ilk işimiz Niceliksel Gevşemeyi geri almaktı ve Temmuz 2022’de ilk kez oranları artırdık. Peki, oranların biraz daha erken artması, örneğin Mart ayında, enflasyonun 2022’de gözle görülür şekilde daha düşük olacağı anlamına mı gelirdi? Öyle düşünmüyorum. Ancak %4’lük faiz oranına giden yol daha kademeli olurdu. Ancak üç ay erken hareket etmek enflasyonun seyrini maddi olarak değiştirecek bir şey değildir. Tüketici anketlerimizde de görüldüğü gibi, enflasyonun kaynağının öncelikli olarak enerji şoku olduğu konusunda oldukça iyi bir anlayış vardır. Merkez bankası olarak bizim görevimiz, hedefine zamanında dönmesini sağlamaktır.
Enerji fiyatları yeniden yükselirse, faiz oranlarını daha da yükseltip derin bir durgunluk riskini göze alırsa Avrupa Merkez Bankası ne yapmalıdır?
Eylül ayında oranları artırmamızın bir nedeni de kesinlikle budur. Oranlar kısıtlayıcı olduğunda firmaların enerji fiyatlarındaki artışları tüketici fiyatlarına yansıtma yeteneği daha azdır. Tarih, talep koşulları kısıtlandığında firmaların fiyatlarını artırmak yerine daha düşük kârlarla karşı karşıya kaldıklarını gösteriyor. Mevcut %4’lük faiz oranı, özellikle de yolda daha fazla sıkılaşma olduğu göz önüne alındığında, enflasyonun geri çekilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Sabit faizli ipotek sahibi kişiler yüksek faiz oranının etkilerini henüz hissetmiyorlar. Ve tasarruf faiz oranları nihayet yükseldiğinde, bankalar kredi faiz oranlarını da daha da artırmak zorunda kalacaktır.
Sendikalar kâr ve ücretler arasındaki dengeyi değiştirme fırsatı görüyor. Bu, uzun süren ikinci tur etkilere yol açabilir mi?
Vurguladığım şey, işgücü piyasasını uzun bir süre izlememiz gerekeceğidir. 2023 yılında imzalanan toplu ücret sözleşmelerinin geçen yılki yüksek enflasyonun yakalanması bağlamında değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak enflasyonun %2’ye dönmesini sağlamak için 2024 yılında ücret artışının yavaşladığını görmemiz gerekiyor. Sendikalar, firmaların daha yüksek ücret ödeyebilmesinin ekonomik ortama bağlı olduğunu biliyor. Mevcut kısıtlayıcı para politikası göz önüne alındığında, ekonominin bu yılın geri kalanında oldukça durgun olmasını ve gelecek yıl da ılımlı bir şekilde büyümesini bekliyoruz.
Almanya’nın durumu pek de iyi değil, diğer ülkelerin durumu ise biraz daha iyi. Avro Bölgesi’ndeki farklılıkları nasıl ele alıyorsunuz? Yalnızca tek bir politikayı takip edebilirsiniz.
Temel olarak yalnızca ortalamayı hedefleyebiliriz. Avrupa genelinde enflasyon oranlarının oldukça farklı olduğunu, büyüme oranlarının da farklı olduğunu görüyoruz. Ancak şunu da vurgulamalıyım ki Avrupa Merkez Bankası politikasının yanı sıra ulusal düzeyde de iyi politikaların olması gerekiyor. Tek faiz oranı her ülkeye uymuyorsa, ulusal politikalar boşluğu dolduracak şekilde tasarlanmalıdır.
Niceliksel Gevşeme bitti ama bilançonuzda hala çok sayıda tahvil var. Büyük ölçekli tahvil satışları faiz oranlarının yükselmesine neden olacak ve bazı ülkelerin başı dertte olacaktır. Kendi bilançonuzun rehinesi değil misiniz?
Vadesi geçen tahvillerden elde edilen gelirleri Varlık Alım Programına (asset purchase programme-APP) yeniden yatırmayı durdurduk. Bu, bilançonun her ay küçüldüğü anlamına geliyor. Pandemi Acil Satın Alma Programı (pandemic emergency purchase programme-PEPP) kapsamında tahviller 2024 yılı sonuna kadar yeniden yatırıma tabi tutuluyor. Birkaç yıl önce birçok kişi, Niceliksel Gevşemeyi sona erdirdiğimizde tahvil piyasalarının nasıl başa çıkacağı konusunda endişeliydi. Artık cevabı biliyoruz: Faiz oranı yeterince yüksekse, Avrupalı ve küresel birçok yatırımcı, Avrupa hükümetlerine borç vermekten mutluluk duyacaktır. Faiz oranlarıyla karşılaştırıldığında bilançonun rolü ikincil önemdedir. Gerekirse politikayı daha da sıkılaştırmanın en etkili yolu faiz oranlarını daha da artırmaktır.
Bu aynı zamanda tahvil piyasalarını da sakin tutacak, çünkü yatırımcılar artık Avrupa Merkez Bankası’nın enflasyonla etkili bir şekilde mücadele ettiğine inanmazlarsa, daha yüksek faiz oranları talep edeceklerdir. Avrupa hükümetleri için en kötü senaryo, enflasyonu %2’ye geri çekemezsek, uzun vadeli tahvil faiz oranları şimdikinden çok daha yüksek olur.
Yüzde 4 en yüksek politika faizi mi ve tekrar ne zaman düşecek?
Enflasyonun çok yüksek olması nedeniyle faiz oranlarını nötr aralığın oldukça üzerinde tutmaya çalışıyoruz. Gerektiği sürece faiz oranlarını yüksek tutacağız. Yeterince büyük veya yeterince kalıcı enflasyon şoklarımız varsa, daha fazlasını yapmaya açık olmalıyız. Enflasyonun 2025 yılına kadar %2’ye döneceğini düşünüyoruz. Ancak bu hedefe ulaşacağımızdan yeterince emin olduğumuzda politikayı normalleştirebiliriz. Ancak bu, şu anda bulunduğumuz yerden oldukça uzaktadır. Kişisel olarak 2024 yılı için ücret düzenlemeleri hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacım olacak ve birçok ülkenin bu bilgiyi yayınlaması için gelecek yılın baharına kadar beklememiz gerekecektir. Dolayısıyla enflasyonun %2’ye geri döneceğine dair yüksek derecede güven duymamız biraz zaman alacaktır.
Peki, bahara kadar faiz oranlarında indirim olmayacak mı?
Biz verilere bağımlıyız. Dünya belirsizliklerle doludur. Her iki tarafta da riskler var ama hâlâ nispeten yüksek ücret artışları görüyoruz ve ekonominin hâlâ fiyat artışlarının yaşandığı bazı kesimleri var. Dolayısıyla yakın vadeli bir görüşme yapamıyoruz. Uzun bir süre nöbet tutacağız.
Peki, ekonomiyi ne canlandıran ne de geri tutan “nötr” seviye ne olacak?
Pandemiden önce enflasyon çok düşüktü ve faiz oranlarını nötr oranların çok altında tutmaya çalışıyorduk. Şu anda enflasyon çok yüksek ve faiz oranlarını nötr aralığın önemli ölçüde üzerinde tutmaya çalışıyoruz. Enflasyonun salgın öncesi seviyelere döneceğini düşünmüyoruz. Bu aynı zamanda enflasyon aşıldığında faiz oranlarının muhtemelen %2 civarına döneceğini gösteren araştırmalara ve piyasa fiyatlarına da yansıyor. Belki de bu, politika faiz oranlarının uzun vadeli ortalamasının türü hakkında makul bir tahmindir. Sonsuza kadar şu anda bulunduğumuz yerde kalmayacağız, ancak büyük bir durgunluk olmadan %2’nin altına düşeceğimiz bir senaryoyu da tasavvur edemiyoruz.
Avrupa Merkez Bankası’nın baş ekonomisti olarak, yaklaşan enflasyon artışını görememek nedeniyle güvenilirliğinizi kaybettiğinizi mi düşünüyorsunuz? Bunun Yönetim Kurulu’nda bir etkisi var mı?
Sorunuzun arkasında iki konu olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki, insanların sorması gereken doğal sorudur; genel olarak ekonomi mesleği, merkez bankacılığı dünyası ve aslında Avro Sistemi (Eurosystem[1]) neden oldu ve buna kişisel olarak ben de olup biteni tam olarak öngöremedim. Bir sürü hesap yaptık ama enflasyonun bir anda bu kadar yükseldiği bir senaryo yoktu. Yani aslında bunun geldiğini görmedik. Derslerden biri, dünyanın hızla değişebileceğinin bilincinde olmamız gerektiğidir. Ve belirsizlik karşısında alçakgönüllülüğümüzü ifade etmemiz gerektiğini.
Ve baş ekonomist olarak benim görevim gereği, bu olaylardan ders çıkarmak, analizimizin mümkün olduğu kadar iyi olduğundan emin olmak benim kişisel görevimdir. Ayrıca Avro Sistemi personelinin de son yıllarda çok şey öğrendiğini söyleyebilirim. En önemli görevimiz, politikalarımızın arkasındaki analizin mümkün olduğunca iyi olmasını sağlamak, ikincisi ise para politikamızın enflasyonu zamanında %2’ye geri getirmesini sağlamaktır.
Pek çok ekonomist, artık Avrupa Merkez Bankası’nda sürücü koltuğunda şahinlerin oturduğunu söylüyor. Bu bildiğiniz bir durum mudur?
Politikanın nasıl oluşturulduğunu düşünmenin yolu bu değil diye düşünüyorum. Ve bunun muhtemelen küresel bir durum olduğunu düşünüyorum. Enflasyon o kadar yüksekti ki neredeyse hiçbir tartışma yoktu. Bu, insanlar arasında bu tür gruplandırmanın yararlı veya gerekli olduğu bir bölüm değildir. Enflasyonun çok yüksek olduğu ve ciddi bir politika sıkılaştırmasının gerekli olduğu açıktı. Basın konferansından sonra yapılan basın toplantısında, Yönetim Konseyinde geniş bir fikir birliği veya oybirliği olduğunu görebiliyordunuz.
[1] Çevirenin Notu: “Avro Sistemi”, avroyu tek resmi para birimi olarak benimseyen Avrupa Birliği üyesi devletlerin toplamı olan ‘Avro Bölgesi’nin parasal otoritesidir.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.