Ağustos 1991’de ekonomik, askeri ve ahlaki bir iflasla karşı karşıya kalan Sovyetler Birliği’nin varlığı sona erdi. Neredeyse yetmiş yıl boyunca ‘alternatif’, daha iyi bir ekonomik model işlettiğini iddia etti. Yarışta kendi haline bırakılan kapitalizm, teknik bir zafer elde etti. Olaylar o kadar dramatik, sonuç o kadar açıktı ki, pek çok kişi şu temel soru üzerine teoriler geliştirmenin gereksiz olduğunu düşündü: Yarış neden bu şekilde bitti?
Otuz yıl sonra, işler o kadar net değil: şimdi Çin, en azından bir süre için oldukça iyi performans gösteren alternatif bir modele sahip olduğunu iddia ediyor. Birçok gelişmekte olan ülke ilgi görüyor. Diğer yandan, bazı kapitalist ekonomiler özgüvenlerini kaybediyor gibi görünüyor. Temel soruya geri dönmenin zamanı geldi, bu sefer ilk prensiplere dayalı bir cevap vermeye çalışıyoruz.
Aslında, her iki model de ‘sermaye’ (capital), yani onları işleten bireylerle ilgili üretken varlıklarla ilgilidir. Kapitalizm ve alternatifi, bu ilişki hakkında farklı “teorilere” sahiptir, ancak her ikisi de bir “orijinal durum” (original state) ile başlamaktadır. Kapitalizm için, başlangıçta varlıklar tamamen, özel olarak, kendi çıkarları için kendi takdirlerine göre bunları kullanma, uygulama veya yabancılaştırma konusunda sınırsız ve münhasır haklara sahip olan bireylere aitti. Daha sonra bazı haklar elde edildi ve diğer kişilere verildi; örneğin, teminatlı alacaklılar (secured creditors), faiz ödemelerinin temerrüde düşmesi durumunda varlığın mülkiyetini alma hakkına sahiptir; asıl sahibine de artık bir hak kalır. Söylemeye gerek yok, pek çok kurucu işlemin (carve-out transactions) ardından, hakların tahsisi oldukça karmaşık hale geliyor.
Alternatif altında, üretken varlıklar başlangıçta kolektif (ortaklaşma) olarak sahiplenildi. Daha sonra bu ortaklaşma/kolektif, belirli bireylere bazı haklar ‘hediye etti’ (gifted): bazıları konutları işgal etme, diğerleri toprağı işleme, diğerleri ise üretim hatları kurma hakkını aldı. Yine de, hakların nihai tahsisi oldukça karmaşık olabilir.
Yukarıdaki teorilerin, mevcut tahsisi yaratan gerçek tarihsel sürecin bir açıklaması olmadığını vurgulamak önemlidir. Kapitalist toplumlar için orijinal durum zaman olarak o kadar uzak olabilir ki, hakkında çok az şey biliniyor. Alternatif modeli talep eden toplumlar için, orijinal durumun yeniden başlamak amacıyla önceki tüm taahhütleri silen bir devrimde yattığı varsayılır. Ancak o zaman devrimcilerin, hangi varlıkların kime hediye edildiğini belgelemekten daha acil görevleri vardı. Aksine, bu teoriler sadece mevcut kurumların nasıl oluştuğuna dair ‘hikâyelerdir’ (stories). Ayrıca, ilgili toplumların nasıl işlemesi gerektiğini açıklamak için yararlı bir didaktik amaca da hizmet edebilirler.
Şimdi, bir bireyin bir varlıkla ilgili haklarının şu veya bu hikâye kullanılarak anlatılmasının bir önemi var mıdır? Elbette, bu ilişkinin özü çok önemlidir. Örneğin, ekip biçtiği toprağın elinden alınacağından korkan bir çiftçi, feshin bir yeniden mülkiyet olarak ifade edilip edilmediğine veya orijinal bağışın zamanında sabitlenmiş olmasına bakmaksızın, araziyi aşırı sömürmek için bir teşvike sahiptir.
Yine de hikâyeler önemlidir. Kapitalist paylaştırma süreci rekabetçiyse, işlemler isteğe bağlıysa ve kazanılmış haklar düşük bir maliyetle uygulanabiliyorsa, o zaman sonucun tüm ulusun zenginliğini ve refahını artıracağını ummak için nedenler vardır. Buna karşılık, alternatif hikâye, ortaklaşma/kolektif adına varlık havuzunu kontrol eden bir hükümet, bir parti veya bir yurttaşlar komitesi gibi siyasi bir varlığı ima eder. Bu da iki sorunu gündeme getirir. İlk olarak, hakların tahsisi muhtemelen siyasi ve ekonomik hususları karıştıracaktır. İkincisi, siyasi oluşum aynı zamanda düzenlemeyi denetleme yetkisine de sahip olduğu için, söz verdiği gibi düzenlemeyi uygulama taahhüdünde bulunamaz. İstisnai olarak iyi performans gösteren hak sahiplerinden yararlanmak cazip gelebilir.
Bu değerlendirmeleri kapitalist teori lehine oldukça ikna edici buluyorum; sadece, herhangi bir teorik argüman gibi, birçok varsayıma, birçok “eğer” ifadesine dayanmaktadır. Kapitalist toplumlarda, paylaştırmaların çoğunun rekabetçi olduğu ve siyasi müdahalelerden muaf tutulduğu gerçekten doğru mudur? Çin bölgesel hükümetleri, kariyer ilerlemesi diğer şeylerin yanı sıra eyaletin ekonomik performansına bağlı olan bürokratlar tarafından yönetilen siyasi oluşumların, ulusların zenginliğine/refahına (nation’s wealth) yardımcı olacak bir şekilde haklar vermeye teşvik edilemeyeceği gerçekten doğru mudur? İngiltere Kralı I. William (Fatih/Conqueror), bir varlık sicili olan, ünlü Domesday Kitabı oluştururken politik olarak motive olmuş olsa da, nihayetinde İngiliz kapitalizminin temellerini atmış değil midir?
Bu analizin amacı, kapitalizm ile alternatif model arasındaki önemli farkın hikâyede değil, hakların tahsisini yöneten politik-ekonomik sürecin işleyişinde olmasıdır. Yüzlerce yıldır olduğu gibi, ulusların kaderinin şaşırtıcı olmaya devam edeceğini tahmin etmek güvenlidir. Bazı uluslar yükselecek ve zenginleşecek, diğerleri başarısız olacak ve fakirleşecektir. Sonuç ise, toplumların kendilerine anlattığı hikâyelerden ziyade politik-ekonomik mekanikler tarafından belirlenecektir. Söylemeye gerek yok, gerçek hak tahsisi sürecini analiz etmek, hikâye anlatmaktan çok daha zor bir iştir.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.