Küreselleşmenin giderek artan bir baskı altında olduğuna şüphe yoktur. Ancak bunun nasıl gelişeceği, küresel ekonomi açısından sonuçlarının neler olacağı ve düşük ve orta gelirli ülkelerin buna nasıl tepki vermesi gerektiği açık uçlu sorulardır. Tüm bu sorular, George Washington Üniversitesi Elliott Uluslararası İlişkiler Okulu’ndaki Uluslararası Ekonomik Politika Enstitüsü (Institute for International Economic Policy-IIEP) tarafından düzenlenen ‘Küreselleşmenin Yeni Yüzü’ (The New Face of Globalization) başlıklı forumda[1] tartışılan konular arasında yer almıştır.
Konuşmacılar arasında Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nde (International Institute for Management Development) uluslararası ekonomi profesörü Richard Baldwin; o zamanki Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization) genel müdür yardımcısı ve şu anda Amerikan Ülkeleri Kalkınma Bankası’nda (Inter-American Development Bank) ülkelerden sorumlu başkan yardımcısı olan Anabel González ile Dünya Bankası (World Bank) Doğu Asya ve Pasifik baş ekonomisti Aaditya Mattoo ve Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü (Peterson Institute for International Economics) başkanı Adam Posen yer aldı. Uluslararası Ekonomik Politika Enstitüsü’nden Danny Leipziger moderatörlük yaptı. Aşağıda, Nisan 2023’te gerçekleşen bu tartışmanın özetlenmiş bir metni bulunabilir.
Leipziger: Kurallara dayalı küresel ticaret sisteminin geleceği konusunda ne kadar endişelenmeliyiz?
González: Endişe verici bir yöne doğru giden güçler mevcuttur. Jeopolitik gerilimlerin ve büyük güçler arasındaki artan rekabetin birleşimi; ticareti kısıtlayıcı sanayi politikaları ve zararlı bir sübvansiyon yarışıdır. Tüm bunlar, eğer doğru şekilde yönetilmezse, ticaret politikası belirsizliğinin artmasına, küresel ticaret kurallarının giderek daha fazla göz ardı edilmesine ve ticaret fırsatlarının daralmasına neden olabilir. Bu hiçbir yere varmayan bir yoldur. Bu, ticaretin daha az çeşitlenmesine, piyasaların daha yoğunlaşmasına ve ekonomilerin daha zayıf ve kırılgan olmasına yol açacaktır. Burada iyi haber şu ki, değişen ticaret ortamı yeni fırsatları da beraberinde getirmektedir. Ticaretin ihtiyacımız olan hızlı iklim eylemi için bir güç olduğunu biliyoruz. Örneğin, güneş panellerinin maliyetindeki etkileyici azalmayı ve küresel değer zincirlerinin oynadığı rolü biliyoruz ve bu, ülkelerin bu yeşil geçişe katılmaları için birçok fırsat sunuyor.
Mattoo: Genişleyen bambu perde olarak adlandırdığımız bilgi akışı üzerindeki kısıtlamaların yeniliği engellediğini fark etmedik. Hem Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hem de Çin, bilim insanları arasındaki işbirliğinden ve patentlerindeki alıntılara da yansıdığı gibi, diğerinde üretilen bilgiden yararlanarak yararlanıyordu. Nisan 2023 tarihli Doğu Asya ve Pasifik Ekonomik Güncellemesinde[2] yer alan bir araştırma, işbirliği ve bilgi akışı üzerindeki kısıtlamaların hem Çin’de hem de ABD’de inovasyona zarar verdiğini göstermektedir. Güneydoğu Asya’daki ülkelere bilgi akışına baktığınızda, ABD’nin her zaman önemli bir bilgi kaynağı olduğunu, Çin’in ise giderek daha da önemli bir bilgi kaynağı olduğunu görürsünüz. Bu nedenle, eğer küresel bilgi üretimi engellenirse, bu durum üçüncü ülkelerin tamamında üretkenlik artışını da engelleyecektir.
Posen: Küreselleşmeyi aşınmaya uğrayan bir doku ya da çok katmanlı bir sistem olarak düşünün. Korozyon hoş bir şey değil, ama dünyanın sonu da değildir. Yani ticaretin yanı sıra yatırım da var, sınır ötesi doğrudan yabancı yatırım da var, portföy yatırımı da var. Entelektüel sermayenin, fikirlerin ve öğrencilerin insan akışı var. Kültürün, ağların, iş ağlarının, kişisel ağların akışı var. Göç te var.
ABD ve Çin arasında örtüşen katmanlar çok yıpranabilir, ancak bu diğer bölgelerle veya başka alanlarla diğer entegrasyon biçimlerinin devam etmesini engellemez… Küreselleşme hâlâ -kaçınılmaz olarak değil ve sonsuza kadar değil ama yine de- daha ağırlıklı olarak çeşitli işletmeler ve insanlar ile yerel hükümetler ve belirli kuruluşlar tarafından alınan milyonlarca bireysel kararın sonucudur.
Baldwin: Çin, endüstriyel girdilerin OPEC’i[3] haline gelmiştir. Her büyük sanayi ülkesi, ara girdilerinin değerinin en az %2’sini doğrudan veya dolaylı olarak Çin’den ithal etmektedir. Ve açık ara en büyük üretici olduğundan, ara malların da en büyük üreticisidir. Herkese ara malı sattıklarından, her yerden ithal ettiğiniz malın içinde Çin ara malı vardır. Yani o omleti geri alıp tekrar yumurtaya dönüştürmek son derece pahalı olacaktır. Şu anda gördüğümüz şey, çoğu hükümetin piyasalara güvendiği sektörlerden, neredeyse hiçbir hükümetin piyasaya güvenmediği sektörlere doğru bir geçiştir. Yani eğer çiftliklerden ve silahlardan bahsederseniz, dünyadaki hiçbir hükümet kıtlık ve savaş yüzünden piyasanın doğru şeyi yapacağına güvenmiyor. Yani her ülkenin silah ve çiftlik üretimini etkilemeye yönelik pahalı, istilacı, uzun vadeli politikaları var ve bence yarı iletkenler de bu kategoriye giriyor. Ancak bu çok da önemli değil; çıktının çok küçük bir kısmıdır. Önemli bir olay haline gelmiştir.
Leipziger: Düşük ve orta gelirli ülkeler, Çin ile ABD arasında artan sürtüşmeye nasıl tepki vermelidir?
Mattoo: Öncelikle misilleme yapılmamalıdır. Bunun yerine, diğer yanağını çevir. İkincisi, bir tekere çomak sokmaktan ziyade bir merkez olunmalıdır. Üçüncüsü, ticareti açık tutmak için ticaretin ötesinde işbirliği yapılmalıdır. Bir bloğa katılmıyorsunuz. Bu çoğu ülke için ideal değildir. İdeal olarak bu iki büyük ülkenin her biriyle anlaşmalar yaparsınız. Yani aslında siz merkez oluyorsunuz ve büyük ülkeler de onların hatalı/bozuk politikaları yüzünden tekere çomak sokuyor. Ticaret politikalarını yeniden dağıtım ve tüketiciyi koruma konusunda ikinci sınıf araçlar olarak kullanmaya gerek kalmaması için vergiler ve düzenlemeler konusunda işbirliği yapılmalıdır.
González: Öncelikle, bu ülkelerden bazıları bunu yapıyor olsa bile içe dönülmemelidir. İkincisi, sınırlar arası ticaretin maliyetini azaltmak için ticaret politikaları daha proaktif bir şekilde kullanılmalıdır. Üçüncüsü, çok taraflı ticaret sistemini desteklemek ve Dünya Ticaret Örgütü’nde reform yapmak gelişmekte olan piyasaların çıkarına olacaktır. Ticaret entegrasyonu, gelişmekte olan piyasalarda üretkenlik artışını artırmanın en iyi yolu olmaya devam etmektedir. Yalnızca iç piyasaya güvenmek, ekonomik büyüme ve kalkınmaya yönelik nadiren başarılı bir yol sağlamıştır. İçeriye dönmek gelişmekte olan piyasaları şoklara karşı daha dayanıklı hale getirmeyecektir.
[1] < https://iiep.gwu.edu/2023/03/28/the-new-face-of-globalization-implications-for-trade/ >
[2] < https://openknowledge.worldbank.org/entities/publication/ed5cd255-c172-4e22-928d-ca0b39ec7813 >
[3] OPEC (Organization of Petroleum Exporting Countries): Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü.
Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.