Kurumsal Yönetim: Sosyo-Ekonomik Reformcular Olarak Şirketlerin Vaatleri ve Riskleri*

 

 

Şirketler ırksal adalet, cinsiyet eşitliği, iklim değişikliği (ve daha fazlası) gibi bir dizi kritik konuda halkla ilişkilerde giderek daha aktif hale geliyor. Bu eğilim iki olgunun ortaya çıkmasına neden oldu: kurumsal sosyo-ekonomik savunuculuk ve hükümet ikamesi. Bu ikisi birlikte yazarın “kurumsal yönetim” dediği şeyi oluşturuyorlar.

  • Kurumsal Sosyo-Ekonomik Savunuculuk (corporate socio-economic advocacy): Kurumsal yönetimin bu boyutunda, şirketler kendilerini (tipik olarak ilerici) amaçlarla uyumlu hale getirir ve politika girişimlerine aktif olarak katılırlar. Değerleriyle örtüşen diğer siyasi amaçlara uzmanlık, koordinasyon ve kaynak sağlarlar.
  • Hükümet İkamesi (government substitution): Kurumsal yönetimin daha az tartışılan ancak aynı derecede önemli bir yönü, hükümetin yarı hükümet işlevlerini yerine getiremediği veya yapmamayı seçtiği durumlarda şirketlerin devreye girmesini içermektedir. Genellikle topluma, özellikle de çalışanlarına daha iyi koşullar sunmak amacıyla geleneksel olarak hükümetler tarafından üstlenilen görevleri yerine getirirler. Örneğin, daha iyi sağlık hizmetleri avantajları sağlayabilir veya yeterince temsil edilmeyen toplulukları destekleyebilirler.

Şirketler çeşitli nedenlerden dolayı bu girişimlere katılmaya itilmektedir. Birincisi, yetenekleri kendilerine çekerek ve müşterileri cezbederek ticari çıkarlarını korumaya çalışırlar. İkincisi, giderek daha fazla kurumsal sosyal sorumluluk talep eden iş gücünden ve yatırımcılardan gelen baskılara yanıt verirler. Buna ek olarak, Kongre’deki felcin damgasını vurduğu Amerikan siyasi manzarasının aksine, şirketler daha hızlı değişim yaratma kapasitesine sahip olabilir. Sonuç olarak, geleneksel olarak hükümetlere ayrılan rolleri üstleniyorlar ve hem belirli politikaların savunulmasında hem de hükümetin eylemsizliğinin bıraktığı boşluğun doldurulmasında etkili oluyorlar. Katılımları farklı çevrelerden hem alkış hem de eleştiri topladı.

“Kurumsal Yönetim: Sosyo-Ekonomik Reformcular Olarak Şirketlerin Vaatleri ve Riskleri” (Corporate Governing: Promises and Risks of Corporations as Socio-Economic Reformers) başlıklı son bir makalede bazı temel sorular ele alınarak kurumsal yönetimin incelenmesi amaçlanmaktadır: Şirketler hükümet ikamesine ve kurumsal sosyo-ekonomik savunuculuğa dâhil olabilir mi ve olmalı mıdır? Şirketler ve genel anlamda toplum için yararları ve riskleri nelerdir? İstismarın önlenmesi için, eğer varsa, hangi kurumsal yönetim kontrol ve dengelerine ihtiyaç vardır?

Bu soruların cevaplanması için, söz konusu makalede, kurumsal yönetim alanlarına ilişkin bir sınıflandırma sunuluyor ve ırksal eşitlik, kadın hakları, iklim eylemi, oy hakları ve silah kontrolü de dâhil olmak üzere kurumsal yönetimin seçilmiş örneklerine ilişkin üst düzey bir araştırma sunuluyor; aynı zamanda hükümet ikamesi ile kurumsal sosyo-ekonomik savunuculuk arasında ayrım yapılıyor.

  • Normatif Çerçeve: Bu makalede, kurumsal yönetimi değerlendirmek için doktrinsel ve normatif çerçeveler sunulmaktadır. Kurumsal yönetimin mevcut şirket yasaları kapsamında önemli sorunlar ortaya çıkarmadığı belirtildikten sonra normatif analiz dört temel soruya ayrılıyor:
  1. Kurumsal yönetim için işle ilgili bir olay var mı?
  2. Kurumsal yönetim şirketler için stratejik açıdan akıllıca mıdır?
  3. Kurumsal yönetim toplumsal amaçları etkili bir şekilde ilerletiyor mu ve toplumun geneline fayda sağlıyor mu?
  4. Kurumsal yönetim fiili bir hükümeti baltalıyor ve demokratik kurumları tehlikeye atıyor mu?

Makalede, ilk iki soruya temkinli bir şekilde olumlu yanıt veriliyor. Kurumsal yönetimin şirket değerini artırabileceğini ve stratejik açıdan sağlam olabileceğini reddetmek için hiçbir önsel neden yoktur. Bir uyarı olarak, kurumsal yönetim bağlama bağlıdır. Temel faktörler, eldeki politika konusu, firma özellikleri, özgünlük, firmanın temel misyonuna bağlılık, önceki mesajlar ve paydaşların ve şirketin faaliyet gösterdiği pazarların (ürün, işçilik, hisse senedi vb.) beklentileridir. Karar vericiler ve paydaşlar arasındaki çıkar uyumsuzluğu mevcut olsa da, bu, kurumsal yönetim araçlarının, yeterince yeniden kalibre edilmesi halinde, emebileceği bir risktir.

Diğer iki normatif soru [toplumsal savunuculuk vakası ve kurumsal yönetimin demokratik kurumları tehlikeye atması riski (social advocacy case and risk that corporate governing might imperil democratic institutions)] ise bazı endişelere yol açıyor. Birincisine gelince, kurumsal yönetimin toplumun geneli için faydalı olup olmadığını tespit etmek kolay değildir: Bu büyük ölçüde kişinin siyasetine bağlı olduğundan, yol boyunca muhaliflerle karşılaşmak kaçınılmazdır. Hayati sosyo-ekonomik konuların şirketlere havale edilmesi ve politikanın ve fiili hükümetin ana yolunu takip etmenin bırakılması riski de aynı derecede sorunludur.

  • Vaatler ve Riskler (promises and risks): Makalede, vaatler ve riskler iki ayrı bakış açısıyla değerlendiriliyor: şirketin ve toplumun bakış açısı (corporation’s and society’s viewpoints). Kurumsal bir perspektiften bakıldığında, iyi yürütülen kurumsal yönetim, daha iyi işe alım, daha yüksek çalışan morali, etkili pazarlama ve artan kârlılık gibi faydalar sağlayabilir. Ancak riskler arasında farklı siyasi görüşlere sahip paydaşların yabancılaşması da yer alır. Ayrıca mevcut kurumsal yönetim çerçevesi, hissedarların ve paydaşların arzularıyla çatışan gündemleri yönetecek donanıma sahip olmayabilir.

Toplumsal açıdan (societal standpoint) bakıldığında, kurumsal yönetim, özellikle geleneksel siyasetin ilerleme sağlamakta zorlandığı alanlarda potansiyel avantajlar sunmaktadır. Ancak kurumsal yönetim, hesap verebilirlik ve temsil edilmekten yoksun olduğundan demokratik olmaması; bölücüdür ve çoğulculuk karşıtıdır; erişimi kısmidir; şirketler ilgilerini kaybedebilir veya daha kötüsü fırsatçı olabilir, yok olabilir veya toplumun arayışlarına karşı düşmanca davranabilir ve geleneksel politikayı terk etmek riskli bir öneridir.

Bu riskler iki geniş kategoriye ayrılabilir: Biri kurumsal yönetimin düzeltilmesi gereken toplumsal rahatsızlıklar için yeterli olmayacağını savunurken, diğeri kurumsal yönetimin açıkça tehlikeli olduğunu savunuyor.

Kurumsal yönetimin toplum için yeterince ileri gitmediği yönündeki eleştiriye gelince, makalede bunun, özellikle de dağıtımla ilgili konularda (vergi, antitröst, çalışma ve istihdam, gizlilik, finansal ve kurumsal reform vb.) gerçek anlamda toplumsal ilerlemeyi teşvik etmeyeceği konusunda uyarı yapılıyor. Bu, yöneticilere daha geniş bir gündem bırakacak potansiyel olarak tehlikeli politika değişikliklerine girişmeden önce akılda tutulması gereken önemli bir uyarıcı hikâyedir.

Kurumsal yönetimin tehlikeli olabileceği savunuluyor, çünkü 1) şirketler, demokratik süreç aracılığıyla onaylanmayan politikalar üzerinden muhaliflerin haklarını feda eden demokratik olmayan araçlardır ve 2) reformist alan ağırlıklı olarak şirketler tarafından işgal edilirse fiili politika ve demokratik kurumlar zayıflayacaktır. Önceki sorunlar bazılarının iddia ettiği kadar ciddi olmasa da, geleneksel siyaseti terk etme riski yıkıcı olabilir. Endişe verici bir şekilde, kullanışlı politika düzeltmeleri yok gibi görünüyor: Bu riskin üstesinden gelmek, normlarda değişiklik, siyasi iyi niyet ve muhtemelen politikanın kendisinde reform yapılmasını gerektirir ki; bunlar kurumsal yönetimin yardımcı olabileceği ancak itici güç olamayacağı tüm alanlardır.

Kurumsal yönetimde bir düzeltme var mıdır? Makale yazarı tarafından, kurumsal yönetimin kalıcı olması muhtemel olduğundan, yöneticilerin şirketler ve onların paydaşları üzerindeki gündemleri tek taraflı olarak aşağı itmesi riskinden kaçınmak için yeterli güvenlik önlemlerini almanın şirketlerin kendilerine ve Delaware mahkemelerine bağlı olacağı düşünülüyor. Dâhili yönergelerin benimsenmesi, açıklanması ve takip edilmesi ile yönetim kurulunun (ve bazı durumlarda hissedarların) sürece dâhil edilmesi, süreci iyileştirmek, paydaş korumasını artırmak ve mahkemeleri ve tepkileri uzak tutmak için önemli adımlar olacaktır.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.