Yirminci yüzyılın başlarında, büyük işletmeler (big businesses) esas olarak Wall Street finansörleri tarafından tasarlanan birleşmeler yoluyla yaratılmıştır. Federal hükümet, rekabeti engellemek için çok sayıda rakibi tek bir varlığın kontrolü altına alan tröstlerin gücünü kontrol etmek için antitröst yasaları (antitrust statutes) çıkarmıştır. Kurumsal büyüklük hiçbir zaman tam olarak tanımlanmamış ve bir süre boyunca bir şirketin varlıkları veya çalışan sayısı gibi çeşitli ölçütlerle değerlendirilmiştir. Bir asır sonra, bir şirketin büyüklüğü artık esas olarak piyasa değerlemesiyle ölçülmektedir. Milyarlarca dolarlık varlığa sahip bir şirket bile, yatırımcıları kâr elde etmeye devam edeceğine ikna edemezse düşük bir piyasa değerine sahip olacaktır. Sermayeye erişim yeteneği olmadan, bir şirket büyük bir işletmeyi karakterize eden ekonomik güce sahip olmayacaktır. Bir şirketin hisse senedi fiyatının temeli olan bilgilerin kamuya ifşasını düzenlediği için, federal menkul kıymetler yasası artık büyük işletmelerin yürütülmesini yöneten yasal çerçevenin temel bir parçasıdır.
Büyük işletmelerin gücünü kontrol etmeye yönelik yenilenen bir ilgi vardır. Antitröst yasası, kurumsal güç hakkındaki devam eden tartışmaların gerçekleştiği ana alandır. Popülist reformcular, antitröstün dar tüketici koruma hedefi ile sınırlı olması gerektiği varsayımına meydan okumuştur. Buna karşılık, menkul kıymetler düzenlemesi geleneksel olarak büyük şirketlerin gücünü düzenlemenin bir yolu olarak görülmemiştir. Birçok kurumsal reformcu, yatırımcı kamuyu aydınlatma (disclosure) zorunluluklarının kurumsal davranışları etkilemede etkisiz olduğunu düşünür ve bunun yerine kurumsal yönetişimde önemli reformlar geliştirmeye odaklanır.
Hem antitröst hem de menkul kıymetler hukukuna önemli katkılarda bulunan Louis Brandeis için kamuyu aydınlatma, büyük işletmelerin sorununu düzenlemek için önemli bir mekanizmaydı. Brandeis, tröstlerin yalnızca finansörlerin yatırımcıları kandırarak kuruluşlarını finanse etmeleri sayesinde mümkün olduğunu düşünüyordu. Yeterli kamuyu aydınlatma ile tröstlerin verimsizliğinin ortaya çıkacağına inanıyordu. Kamuyu aydınlatmanın kurumsal gücü düzenleyeceği argümanı yalnızca sosyal reformcular tarafından ileri sürülmemiştir. William Ripley ve John Bates Clark gibi ekonomistler, federal menkul kıymetler yasalarının geçirilmesinden önce Brandeis ile benzer argümanlar öne sürmüşlerdir. Büyük şirketlerin doğası gereği verimsiz olduğuna dair inanç artık eskimiş olsa da, menkul kıymetler düzenlemesinin orijinal hedeflerinden birinin kurumsal gücün kontrolsüz büyümesini önlemek olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Bu makalede, menkul kıymetler hukuku, büyük işletmelerin gücünü sınırlamayı amaçlayan bir düzenleyici çerçeveye yerleştirilmektedir. Şirketlerin ekonomik gücünün şekilsiz kavramının üç tür gücü yansıttığı şeklinde anlaşılabileceğini savunarak başlar. Piyasa gücü (market power), bir şirketin yüksek bir piyasa değerlemesini haklı çıkaracak kârlar elde etmek için yeterli fiyatlar talep etmesine izin verir. Yönetsel güç (managerial power), büyük bir organizasyon içinde uzman karar almayı sağlamak ve piyasa gücünü ve kârları sürdürmek için gereklidir. Tahsis gücü (allocative power), şirketlerin sermaye artırarak toplumsal kaynakları tahsis etme yeteneğini yansıtır ve genellikle şirketin borsa değeri ile yansıtılır. Bu üç tür güç, bir şirketin önemli ekonomik güç kullanması için gereklidir. Her bir güç kategorisini ayrı bir düzenleyici çerçeve yönetir. Antitröst hukuku, piyasa gücünün kötüye kullanılmasını ele alır, şirketler hukuku yönetsel gücü sınırlandırır ve menkul kıymetler hukuku, tahsis gücünün hak edildiğini garanti eder.
Federal menkul kıymetler yasası, öncelikle yalnızca yeterli piyasa gücü ve yetenekli yöneticilere sahip şirketlerin önemli miktarda kamu yatırımcı fonu tahsis etmelerine güvenilmesini sağlamayı amaçlar. Bu, yalnızca kurumsal gücü düzenlemekle kalmayıp kaynakların verimli bir şekilde tahsis edilmesini sağlamak olarak anlaşılabileceği için geniş bir desteğe sahip bir hedeftir. 1970’lere gelindiğinde, menkul kıymetler yasası kurumsal güç köklerinden, yatırımcıları hileli bir şekilde şişirilmiş hisse senedi fiyatlarından koruyarak esas olarak verimli piyasaları desteklemeye doğru kaymıştı.
Zamanla, menkul kıymetler hukuku büyük işletmeleri düzenlemeye doğru geri dönmüştür. 2002 tarihli Sarbanes-Oxley Yasası gibi piyasaların halka açık şirketlerin ekonomik beklentilerini doğru bir şekilde değerlendirmesini sağlama çabaları, halka açık şirketlerin büyük olduğunu etkili bir şekilde varsayan bir düzenleyici rejim ile sonuçlanmıştır. Sadece büyük şirketler, menkul kıymetler hukukunun düzenleyici yüklerini kolayca karşılayabilir. Halka açık şirketler büyüdükçe ve güçlendikçe, yatırımcı sermayesinin bu tür kurumsal devlere tahsis edilmesinde sosyal sorumluluk endişelerinin önemli olduğu yönündeki argümanlar ivme kazanmıştır. İronik olarak, bu tür endişelere yanıt veren düzenlemeler, halka açık şirketlerde büyüklüğü daha da teşvik edebilir.
Kurumsal güç yaklaşımının ilginç bir sonucu, tek tip menkul kıymet kamuyu aydınlatma yükümlülüklerinin her zaman uygun olmayabileceğidir. Federal menkul kıymetler yasaları genellikle çoğu halka açık şirketi, kurumsal büyüklüğe dayalı önemli ayrımlar yapmadan aynı şekilde ele alır. Bunun yerine, bu makalede en büyük halka açık şirketlerin tipik halka açık şirketlerden daha katı kamuyu aydınlatma yükümlülüklerine tabi olması gerektiği ileri sürülmektedir. Federal menkul kıymetler düzenlemesi, 100 milyar dolar veya daha fazla piyasa değerlemesine sahip halka açık şirketlerin daha yüksek çevre, sosyal ve kurumsal yönetişim (environmental, social, and governance-ESG) kamuyu aydınlatmasına uymasını gerektirmelidir. Bunu yaparken, menkul kıymetler yasası yatırımcıların en güçlü halka açık şirketlerin sermayeyi etik bir şekilde tahsis etme güçlerini kullanıp kullanmadıklarını izleyebilmelerini sağlamaya yardımcı olacaktır.
Ekonomik kurumsal güç sorunu analiz edilirken, bu makalede federal menkul kıymetler yasalarının bir hukuk ve siyasi ekonomi okuması geliştirilmektedir. Tahsis verimliliği zorunlu kamuyu aydınlatma düzenlemesinin birincil gerekçesidir, ancak kamuyu aydınlatma aynı zamanda en büyük halka açık şirketlerin tahsis gücünü kontrol etmeye de hizmet edebilir. Menkul kıymetler yasasına kurumsal güç merceğinden bakmak, halka açık şirketlerin düzenlenmesine yaklaşmak için yeni olasılıklar ortaya çıkarır.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.