“Merkezi ve Merkezi Olmayan Finans: Bunlar Birbirinin Yerine Geçen midir, Yoksa Tamamlayıcı mı?” [ABD Merkez Bankası Guvernörü Christopher J. Waller’ın Viyana (Avusturya) ‘İleri Araştırmalar Enstitüsü’ Tarafından Düzenlenen ‘Viyana Makroekonomi Çalıştayı’ndaki Konuşması]

Bugün konuşmam için beni davet ettiğinizden ötürü teşekkür ederim.[1] Bu konferansa yaklaşık 20 yıldır katılıyorum ve sıklıkla para teorisi, bankacılık ve ödemeler üzerine yaptığım araştırmaları sundum. Bu nedenle, merkezi finansın (centralized finance) rolü ve merkezi olmayan finansın (decentralized finance) ortaya çıkışı konusunda konuşmak için doğru kitlenin burası olduğuna inanıyorum. Son birkaç yıldır, merkezi olmayan finans üzerine çok fazla ilgi ve çalışma oldu ve bu, açıklamalarımın ana odak noktası olacaktır. Birçok kişi merkezi olmayan finansın geleneksel merkezi finansın yerini alacağını savunurken, diğerleri sadece geleneksel finans yöntemlerini ve ticaret faaliyetlerini yeni platformlara genişlettiğini savunuyor. Bu anlamda, merkezi finans ile merkezi olmayan finansın birbirinin yerine mi geçtiği yoksa birbirinin tamamlayıcısı mı olduğu sorusunu ele almak istiyorum.

Merkezi olmayan finans ile ilişkili gelişmelerin finansal piyasa işlemlerini derinden etkileme potansiyeli vardır. Bu gelişmelerin verimlilik kazanımlarına yol açabileceğine inanırken, yüzyıllardır finansal aracılar ve merkezi finans piyasaları vasıtasıyla sağlanan önemli değeri kabul ediyorum. Bu yeni teknolojilerin vaadine ilişkin görüşlerimi paylaşmadan önce, bu konularda nereden geldiğimi anlatayım.

Ben bir ekonomistim ve bu nedenle ilk eğilimim bir sorunu yönlendiren temel ekonomiyi düşünmektir. Ancak merkezi olmayan finansın değer önermesini anlamak için, öncelikle merkezi finans piyasası işlemlerinin neden ortaya çıktığını hatırlamak yararlı olacaktır. Merkezi finans insanlara açıkça fayda sağlar, ancak belli ki bazı maliyetleri de beraberinde getirir. Asıl soruya geçmeden önce bu faydaları ve maliyetleri tartışmak için birkaç dakika ayıracağım.

Alım satım (işlem) ekonomisi (economics of trading) ile başlayalım. Çoğu finansal işlem “ikili halindedir” (pairwise), yani bir nesnenin satıcısı o nesnenin tam alıcısını bulmak zorundadır. Sorun, bir alıcı aramanın genellikle karmaşık, maliyetli ve zaman alıcı olmasıdır. Bu, alıcılar ve satıcıların daha hızlı ve daha az maliyetli bir şekilde eşleşmesine yardımcı olacak birinin devreye girmesi ihtiyacını doğurur. Kısacası, birinin işleme aracılık etmesi için bir kâr fırsatı vardır.

Aracı kurumlar/kuruluşlar için bir diğer isim de aracılar ya da ortayı bulan adamlardır. Neden bir aracıya ödeme yapalım? Ariel Rubenstein ve Asher Wolinsky, yaklaşık 40 yıl önce yazdıkları makalede bunu güzel bir şekilde açıklamışlardır: “Aracıların faaliyetini mümkün kılan şey, aracıların satıcıların ve alıcıların bir işlem için beklemeleri gereken süreyi kısaltmaları karşılığında fazlalık elde etmelerini sağlayan işlemin zaman alıcı doğasıdır.” (What makes the middlemen’s activity possible is the time-consuming nature of the trade, which enables middlemen to extract surplus in return for shortening the time period that sellers and buyers have to wait for a transaction[2])

Aracıların değerini, yıllarca para ve bankacılık öğretirken kullandığım bir örnekle bağlamlandırayım. Diyelim ki tasarruflarınızdan biraz ekstra geliriniz oldu ve bunu faiz kazanmak için ödünç vermek istediniz. Bunu nasıl yapardınız? Öncelikle, ödünç vermek için paranız olduğunu duyurmanız gerekirdi. Sonra, tam olarak o miktarda paraya ihtiyacı olan doğru kişiyi beklemeniz gerekirdi ki bu uzun bir zaman alabilir. Doğru kişiyle tanıştığınızda, geri ödemenin ne zaman gerçekleşeceği konusunda pazarlık yapmanız gerekirdi. Sonra, paranızı alan kişi ve geri ödeme alma olasılığınız hakkında çok fazla bilgi edinmeniz gerekirdi. Bu, işlemin riskini ve paranızdan vazgeçmeniz durumunda ödemeniz gereken tazminatı değerlendirmek için gereklidir. Ayrıca, bir sözleşme hazırlamak ve sözleşmenin çeşitli koşullar altında nasıl uygulanacağını belirlemek için çok fazla hukuki tavsiyeye ihtiyacınız olurdu. Son olarak, tek finansman kaynağı siz olduğunuz için, bir temerrüdün tüm maliyetini siz üstlenirsiniz. Bunun çoğu insan için göz korkutucu bir deneyim olacağı ve bu nedenle bu tür faaliyetleri kendileri adına yapması için bu konuda uzmanlaşmış bir aracıya başvurmalarının nedeninin bu olduğu açıktır.

İşte bu sebeplerden dolayı bankalar bu işlevlerden bazılarını yerine getirmek üzere antik Mezopotamya’da ortaya çıkmışlardır.[3] Kaynakların bir kişiden diğerine aktarılmasının diğer yollarına gelince de benzer sorunlar ortaya çıkar, örneğin banka dışı borçlar, hisse senetleri ve sigorta sözleşmeleri. Birçok kişi, ilk modern borsanın kökenlerinin 1660’larda Amsterdam’daki Hollanda Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’ndeki (Dutch East India Trading Company) hisse senedi alım satımları olduğunu söylüyor. Lloyds of London, nakliye sektöründe risk ve getiriyi paylaşmak için fonları bir araya getirmenin bir yolu olarak kurulmuş ve böylece ilk sigorta şirketi olmuştur. Benzer düzenlemelerin yüzyıllar sonra hâlâ var olması, aracılık ve merkezi finansal işlemlerin değerinin bir kanıtıdır.

Ancak, bu düzenlemeler dezavantajsız değildir. İşlem yapmak isteyenler açısından aracılık etmenin bariz bir dezavantajı, bu aracıların ücretlendirilmesi gerektiğidir. Yani, işlem maliyetleri vardır. Aracılığın bir diğer dezavantajı, tasarruflarınız veya hisse senetleriniz gibi varlıklarınızın kontrolünü, bunların işlem görmesi için genellikle aracıya devretmeniz gerektiğidir. Bu, anapara -siz- ve temsilci -aracı- (you-and the agent-the intermediary) arasındaki teşviklerin uyumlu olmayabileceği klasik bir “asil-temsilci” sorunu (principal-agent problem) yaratır. Bu, saklama düzenlemeleri ve birinin varlıkları üzerindeki kontrolü yeniden ele geçirme başvurusu konusunda endişelere yol açabilir. Aracılık ayrıca, müşterilerin gerçek varlıklarını doğru bir şekilde yansıttığına güvenebilecekleri kayıt tutma düzenlemeleri gerektirir. Başka bir deyişle, merkezi finans önemli miktarda güven gerektirir. Tüm bunları akılda tutarak, teknolojik yeniliklerin merkezi olmayan finansa nasıl ve neden yol açtığına geçeyim.

Kapitalist bir sistemde, kârların varlığı, diğerlerinin pazara girmesi, daha iyi bir ürün sunması ve aşırı kârları rekabete sokması için teşvikler sağlar. Bu, aynı veya daha iyi hizmeti daha düşük bir maliyetle sağlayabilen yeni finansal firmaların yaratılmasıyla yapılabilir. Bu genellikle yenilikler ve yeni teknolojilerin kullanılmasıyla gerçekleşir. Telgraf ve telefonun icadının ticareti nasıl devrimleştirdiğini düşünün. Daha yakın zamanda, internetin ortaya çıkışı finansal işlemlerin kolaylığını ve hızını daha da artırmıştır. Bunlar, finansal işlemlerin zaman içinde nasıl evrimleştiğine dair örneklerdir. Ve finansal piyasa işlemlerindeki bir sonraki yenilik dalgası, merkezi yaklaşımın bazı potansiyel dezavantajlarını hafifleten teknolojik gelişmeler ile yönlendirilebilir.

Genellikle geniş teknolojik ilerlemeler, belirli sorunları çözen ürünler veya süreçler tasarlamak için daha dar çabalardan kaynaklanır. Örneğin, elektrikli süpürgeler gibi taşınabilir ev aletlerini desteklemek için kullanılan bir teknoloji, başlangıçta uzay programını desteklemek için geliştirilmiştir.[4] Benzer şekilde kripto varlıkların gelişimi, merkezi olmayan finansta olanakları artıran teknolojilerin geliştirilmesine yol açmıştır.

Kripto varlıkların tüm geçmişini ele almak için yeterli zamanımız yok, ancak merkezi olmayan finansa doğru evrimi etkileyen birkaç önemli unsura odaklanacağım. Erken bir kripto varlık olan Bitcoin, bireyler arasında güvenin olmadığı bir dünyada işlev görmek için geliştirilmiştir. Güven gerektiren aracılara güvenmek yerine, Bitcoin işlemleri (alım satımı) kolaylaştırmak için teknolojiye güvenmiştir. Bitcoin ayrıca gizlilik için tasarlanmıştır. Kimse Bitcoin’i kimin alıp sattığını bilemezdi. Bu, kriptografik teknoloji ve özel anahtarlar aracılığıyla sağlanmıştır. Ayrıca, bireylerin tüm alım satım süreci boyunca kripto varlıkları üzerinde kontrol sahibi olmalarını temin etmiştir. Yani, artık kontrolü başkalarına devretmek zorunda kalmadılar. Son olarak, tüm kayıtlar, şeffaflığı teşvik eden ve sansüre dayanıklı tasarım özelliklerine sahip, blok zinciri adı verilen dağıtık bir defter biçiminde tutulmuştur. Hiçbir birey veya devlet, alım satım kayıtlarını yok edemez veya alım satımı yapılan nesnelerin mülkiyetini alamazdı.

Bu tarihi akılda tutarak ve merkezi olmayan finans ile merkezi finansın birbirinin yerine mi geçtiği yoksa tamamlayıcısı mı olduğu sorusuna dalmadan önce, bazı terimleri dikkatlice tanımlamanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu, hepimizin aynı şeylerden bahsettiğimizden emin olmamızı sağlayacaktır. Geçtiğimiz yıl bir konuşmamda anlattığım gibi, kripto ekosisteminin üç bölümden oluştuğunu düşünüyorum:

  • Genellikle kriptografik teknikler kullanılarak alınıp satılan herhangi bir dijital nesneyi ifade eden bir kripto varlık (a crypto-asset);
  • Kripto varlıkların alım satımını doğrudan kolaylaştıran teknoloji [buna akıllı sözleşmeler ve tokenleştirme dâhildir[5] (technology that directly facilitates trading crypto-assets; this includes smart contracts and tokenization)] ve
  • İşlemleri ve varlık sahipliğini kaydetmek için kullanılan, genellikle blok zinciri olarak adlandırılan, hem izinli hem de izinsiz dağıtık defter teknolojilerini içeren bir veri tabanı yönetim protokolüdür [a database management protocol used to record trades and ownership of assets, commonly referred to as the blockchain, which includes both permissioned and permissionless distributed ledger technologies].

Bu teknolojilerin ortaya çıkmasının, merkezi olmayan finansı merkezi finansın bir alternatifi olarak düşünmeye nasıl yol açabileceğini görmek kolaydır. Örneğin, teknolojiler bireylerin varlıkları bir aracıya devretmeden varlık alım satımı yapmalarına olanak sağlıyor ki; bu, merkezi finans ile kritik bir ayrımdır.

Ancak, bu teknolojilerden ortaya çıkan ve merkezi finansın tamamlayıcısı gibi görünen başka kullanımlar da vardır. Örneğin, dağıtık defter teknolojisi (distributed ledger technology), 7/24 işlem dünyasında kayıt tutmanın etkili ve hızlı bir yolu olabilir. Zaten birkaç finans kuruluşunun 7/24 gerçekleşen geleneksel repo işlemleri için dağıtık defter teknolojisi ile deneyler yaptığını görüyoruz. Ancak bu defterler borçlanma, hisse senedi ve gayrimenkul gibi geleneksel varlıklardaki işlemleri kolaylaştırmak için kullanılmadan önce bu varlıkların tokenleştirilmesi gerekir. Varlıkları tokenleştirme sürecini üstlenmek ve blok zinciri gibi dağıtık defterleri kullanmak, varlıkların transferlerini hızlandırabilir ve başka bir yeniliğin avantajını sağlayabilir: akıllı sözleşmeler.

Her bir tarafın işlemi ayrı ayrı gerçekleştirmesine güvenmek yerine, akıllı sözleşmeler bir işlemin birden fazla ayağını akıllı sözleşme tarafından yürütülen tek bir birleşik eylemde etkili bir şekilde birleştirebilir. Bu, satıcı teslim etmezse alıcının ödeme yapmamasını sağlayarak uzlaşma/ödeme ve karşı taraf riskleri ile ilişkili riskleri azaltabildiği için değer sağlayabilir. Bu çabalar hâlâ erken aşamalarda olsa da, işlevsellik geniş bir finansal faaliyet kümesine genişletilebilir. Sonuç olarak, dağıtık defter teknolojisi, tokenleştirme ve akıllı sözleşmeler gibi şeyler sadece merkezi olmayan finansta veya merkezi finansın verimliliğini artırmak için kullanılabilen alım satım teknolojileridir. Bu yüzden onları tamamlayıcı olarak görüyorum.

Sabit paralar (stablecoins) ise merkezi olmayan finanstaki bir diğer önemli yeniliktir. Sabit paralar, kripto evreninde, alım satım (işlem) için istikrarlı bir değere sahip “güvenli” bir varlık (safe asset) sağlama umuduyla yaratılmıştır. Neredeyse tüm sabit paralar birebir Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dolarına sabitlenmiştir. Alıcılar ve satıcılar için, ödeme aracı (settlement instrument) olarak kullanılan sabit para ile merkezi olmayan bir şekilde işlem yapma fırsatı sağlarlar. Etkili bir şekilde dijital para birimi oldukları için, sabit paralar ödeme aracılarına olan ihtiyacı azaltabilir ve böylece küresel olarak ödeme maliyetlerini düşürebilir. Ancak güvenlikleri garanti edilmemiştir. Tarih, sentetik dolarların hücumlara maruz kaldığı vakalarla doludur. Dolayısıyla sabit paralar, gerçek ABD doları yerine geçen herhangi bir şeyin karşılaştığı tüm sorunlarla karşı karşıyadır. Hücum riskini en aza indirmek ve yasadışı finansmanda potansiyel kullanımları gibi diğer riskleri azaltmak için uygun bariyerler inşa edilebilirse, sabit paralar ödemelerde ve çeşitli yeni işlem platformlarında güvenli bir varlık olarak hizmet ederek fayda sağlayabilir.

Bu teknolojilerin zaman içinde verimlilik artışına yol açması neredeyse kesindir, ancak geliştikçe daha geniş finansal manzaradaki rolleri hakkında dikkatli düşünmeliyiz.

Bu teknolojileri kullanarak finansı tamamen merkeziyetsizleştirmek gerçekten mümkün mü? Cevap açıkça “hayır”. Aracılık, ortalama bir kişi için hâlâ değerlidir ve bunu kripto dünyasındaki alım satım borsalarının varlığından görüyoruz. Tüm bu platformlar, birinin kripto varlıklarının velayetini, müşteri adına işlemleri yürüten bir aracıya vermeyi içerir. Bu, tıpkı modern bankacılık sistemlerinde güvene ihtiyaç duyulduğu gibi, bu platformlara olan güven ihtiyacını yeniden gündeme getirir.

Merkezi olmayan finansın arkasındaki teknolojilere geri dönersek, bu teknolojilerin kullanımıyla ilişkili benzersiz riskler olup olmadığı sorulmalıdır. Eğer öyleyse, bu risklerin doğası nedir? Bunlar yalnızca teknolojilerle doğrudan etkileşimde bulunan kişilerle mi sınırlıdır, yoksa topluma daha geniş çaplı yayılmalar olabilir mi? Örneğin, bu teknolojiler kötü niyetli kişilere istemeden fon sağlama riskini artırabilir mi? Merkezi finans alanında, bankaların müşterilerinin kim olduğunu bilmesini gerektiren düzenlemeler bulunmaktadır. Bu yeni teknolojilerin bazılarında benzer kurallar ve düzenlemelere ihtiyaç var mıdır? Her kişiyi veya işletmeyi bir şekilde etkileyen finansal mekanizmamız söz konusu olduğunda, hızlı bozulma ve uzun vadeli sürdürülebilirlik konusunda dengeli bir görüşün hak edildiğini düşünüyorum.

Peki, bu bizi nereye götürüyor? Sonuç olarak, tıpkı teknolojik inovasyonun yüzyıllardır yaptığı gibi teknolojideki ilerlemelerin finans alanında verimlilik kazanımlarını artırma potansiyeline sahip olduğuna inanıyorum. Merkezi finans tarafından sağlanamayan merkezi olmayan finans aracılığıyla ortaya çıkan belirli hizmetler olsa da, merkezi olmayan finanstan kaynaklanan teknolojik inovasyonlar büyük ölçüde merkezi finansı tamamlayıcı niteliktedir. Merkezi finansı iyileştirme potansiyeline sahiptirler, böylece finansal aracıların ve merkezi finans piyasalarının sağladığı önemli değeri artırırlar. Finansal teknolojinin sürekli evrimini ve evrimin finansal sistem tarafından hizmet verilen hanelere ve işletmelere getireceği faydaları görmeyi dört gözle bekliyorum.

[1] Bu açıklamaları, iki ay önce beklenmedik bir şekilde vefat eden eski bir arkadaşım ve bu konferansın uzun süreli katılımcısı olan Paul Klein’a adamak istiyorum. Burada ifade edilen görüşler bana aittir ve Federal Rezerv Kurulu veya Federal Açık Piyasa Komitesi’ndeki meslektaşlarımın görüşleri değildir.

[2] Bkz. “Ariel Rubinstein and Asher Wolinsky, ‘Middlemen,’ The Quarterly Journal of Economics 102 (August 1987): 581-93, <https://academic.oup.com/qje/article-abstract/102/3/581/1887969.>”

[3] Bkz. “Benjamin Bromberg, ‘The origin of banking: religious finance in Babylonia (https://cooperative-individualism.org/bromberg-benjamin_the-origin-of-banking-1942-may.pdf>),’ The Journal of Economic History 2 (May 1942): 77-88.”

[4] Bkz. “National Aeronautics and Space Administration, ‘Spinoff from a Moon Tool (<https://ntrs.nasa.gov/api/citations/20030005114/downloads/20030005114.pdf>),’ January 1, 1981.”

[5] Bkz. “Christopher J. Waller, ‘Thoughts on the Crypto Ecosystem’ (speech at Global Interdependence Center Conference: Digital Money, Decentralized Finance, and the Puzzle of Crypto, La Jolla, CA, February 10, 2023; <https://www.federalreserve.gov/newsevents/speech/waller20230210a.htm>).”

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.