Beni hiç de küçük olmayan bir konu hakkında bazı düşüncelerimi sunmaya davet ettiğiniz için teşekkür ederim! Ödemeler dünyasında çok geniş bir destek çeken iki önerme olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi, istikrar sağlamanın yanı sıra bazı temel ödeme uygulamalarını modernize etme konusunda güçlü bir ihtiyaç olması ve dolayısıyla verimliliği artırma ve maliyeti düşürme fırsatı olmasıdır. Bu hem yerel hem de sınır ötesi ödemeler ve toptan (veya yüksek değerli) ve perakende için geçerlidir. Modernizasyondaki ilerlemenin yavaş olmaya devam ettiği sınır ötesi ödemeler alanında özellikle acil bir ihtiyaç vardır. Burada hız, maliyet, şeffaflık ve sınır ötesi ödemelere erişim konusunda daha fazla şeyin başarılması gerekiyor.
İkinci önermem, modernleşmede dijital teknolojinin potansiyelini kullanmamız gerektiğidir. Aksi takdirde hayal gücü başarısızlığı riskiyle karşı karşıya kalırız. Bu noktada hiçbir şekilde uzman olduğumu iddia etmiyorum, ancak dijital teknolojiyi kullanarak iyileştirmenin gerçek bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum; örneğin mallar teslim edildiğinde fonların otomatik olarak serbest bırakılmasını sağlayarak firmalar için geç ödeme sorununu çözmek ve dolandırıcılığı önlemek için şifreleme teknolojisini daha yaygın olarak kullanmak gibi alanlarda. Dolayısıyla, dijital teknolojiyi kullanmanın savunulduğunu düşünüyorum.
Bunu yapmanın ekonomik ve finansal bir bakış açısından etkilerine odaklanacağım. Bu bana yeterince incelenmemiş gibi geliyor. Tüm bunların gerçekleşmesini sağlamak için para ve bankacılık sistemini temelden değiştirmemiz gerekiyor mu? Başlangıç noktam, prensip olarak sistemi neden temelden değiştirmemiz gerektiğini göremediğimdir, ancak pratikte gerekli olabilecek sonuçlar vardır, ne var ki ilk en iyi son nokta bunu yapmamamızdır.
Paranın doğası ve rolü hakkında birkaç noktayı daha ekleyeyim. İlk olarak, ödemeler elbette paranın temel işlevlerinden biridir: paranın bir değişim aracı olarak kullanılması (money as a medium of exchange). Bu nedenle, merkez bankalarının çıkarları için temel öneme sahiptirler.
İkinci olarak, iki tür paranın olduğu bir dünyadayız: merkez bankası parası ve ticari banka parası (central bank money and commercial bank money). Sistemin temel bir özelliği, nominal/itibari ve reel değer açısından tamamen uyumlu olmalarıdır; buna paranın tekliği (singleness of money) diyorum. Bu, merkez bankası işlemleri, banka düzenlemeleri ve mevduat korumasının bir karışımı ile elde edilir. Paranın tekliği ile, düşük değerli ve perakende işlemler için, bir ödemenin ticari veya merkez bankası parasıyla yapılmasına marjinal olarak kayıtsız olmalıyız. Ödeme elbette para olmayan bir şeyle yapılabilir, ancak garantili bir nominal değeri olmayacağı için bu etkili veya güvenilir bir değişim aracı değildir. Örneğin, ‘Bitcoin’in genel bir ödeme aracı olarak neden yükselişe geçmediğinin bir nedeni budur.
Bundan, perakende ödemelerin merkez bankası veya ticari banka parasıyla yapılmasına kayıtsız kalırsak, bu alanda merkez bankası parası için bir çapa rolü görmenin daha zor olduğu sonucu çıkar. Ancak, bu hiçbir rol olmadığı anlamına gelmez. Bu, nakde ihtiyacımız olmadığını söylemenin dolaylı bir yolu değildir. Tam tersi; halk istediği sürece nakit sağlamalıyız. Ve buna dair kanıtlar, halkın bunu istediği yönündedir, bu yüzden sağlamaya devam edeceğiz.
Toptan ödeme dünyasına ve ödeme sistemi mutabakat dünyasına (wholesale payment world and world of payment system settlement) kısaca değineyim. Burada kendimle çelişiyor gibi görünebilirim, ancak benim görüşüm tam tersidir. Merkez bankası parasının yüksek değerli toptan ödemelerde ve ödeme sistemlerinin mutabakatında özel bir rolü olduğunu düşünüyorum. Yani, burada çapa (anchor) görevi görüyor. Neden? Bunun nedeni, nakitten farklı olarak toptan ödemelerin ve mutabakatların bankaların merkez bankalarında tuttuğu rezerv hesapları kullanılarak gerçekleşmesidir. Bu para (açık olmak gerekirse nakit gibi) doğrudan devletin bir vaadiyle desteklenir. Buna göre, bu bankacılık sisteminin temel likit varlığıdır ve bu nedenle sistemin çapasıdır. Yani, burada mantıksal olarak bir ayrım vardır. Merkez bankası ve ticari banka parası arasındaki perakende ödemelere kayıtsız kalabiliriz, ancak toptan ödemeler ve mutabakat için kayıtsız kalamayız.
İngiltere Merkez Bankası perspektifinden, toptan dünyada dijital ve diğer inovasyonları etkinleştirmeye çok önem veriyoruz. Parasal ve finansal istikrarın temel hedeflerimizle tutarlı bir şekilde merkez bankası parasının çapası etrafında inovasyon görmek ve bunu teşvik etmek istiyoruz. Daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, merkez bankası parasının dijital olarak token’laştırılmış bir biçimini sunmak da dâhil olmak üzere başlattığımız deneylerden bahsettiğimiz son Tartışma Belgemize[1] bakılabilir.
Benim argümanımda iki adım daha mevcuttur. Birincisi, perakende ödemelerin merkez bankası veya ticari banka parasıyla yapılıp yapılmadığına parasal açıdan kayıtsızsak, daha geniş ekonomik terimler açısından da kayıtsız mıyız diye sormaktır. Benim buna cevabım hayır, en azından küçük bir ölçeğin ötesinde değildir. Soruyu çerçevelemenin bir başka yolu da perakende faaliyet açısından merkez ve ticari banka parası arasındaki dengeye kayıtsız kalmamız gerekip gerekmediğidir. Bu dengeyi neden değiştirmek isteyelim? Diğer her şey eşit olduğunda, kesinlikle bunu istememeliyiz. Bunun nedeni, ticari bankaların paralarını doğrudan kredi vermek için kullanması, merkez bankalarının ise bunu yapmamasıdır. Dolayısıyla, karışımı değiştirmek, diğer her şey eşit olduğunda, en iyi ihtimalle kredi sistemini karmaşıklaştıracaktır. Bu elbette, paranın tekliği ile desteklenen kesirli rezerv bankacılığının özüdür.
Son adım, diğer şeylerin gerçekten eşit olup olmadığını veya perakende alanında dijital ödemelerin yeni oluşturulan bir merkez bankası dijital para biriminde (central bank digital currency) yapılmasının neden gerekli olduğunu sormaktır. Peşinen (a priori), bunun cevabının ticari banka parasının (yani bankaların) bu tür yenilikler için en iyi yuva olduğunu düşünüyorum.
Ancak bir nedenden ötürü inovasyonun gerçekleşmesi olası değilse, o zaman merkez bankaları şehirdeki tek oyun olup olmadıklarına karar vermek zorundadır. Bana göre, bu perakende merkez bankası dijital para birimine hazırlanmaya devam etmemiz gerektiğini haklı çıkarıyor. Ticari bankalarda inovasyonun gerçekleşeceğine dair henüz yeterli kanıt görmedik. Merkez bankaları olarak, bu tür inovasyonu teşvik etmek ve gerekirse sağlamak için kapsamlı bir şekilde meşgul olmalıyız, ancak bu konuda mülkiyetçi olmak için iyi bir neden yoktur.
Son olarak, neden yenilik gerçekleşmiyor ve diğer şeyler eşit olmuyor? Ödeme veya değişim aracı olarak paranın etkili bir şekilde işlev görebilmesi için iki bileşene ihtiyacı vardır. Birincisi (para) trendir: ekonomik talep (genellikle ticari bankalarda). İkincisi (ödeme sistemi) raylardır: talebin değiş tokuş edildiği altyapı veya teknoloji. Tarihsel olarak, bu altyapı ve teknolojilerin bazıları, bazen piyasa gücünün yoğunlaşması nedeniyle de dâhil olmak üzere, yenilik yapma teşviklerini engelleyen şekillerde gelişmiştir. Bu yapısal faktörlerin yeniliğin önünde engel olmaması önemlidir. Ticari banka parasının etkili bir şekilde işlev görebilmesi için kullanıcılarının ihtiyaçlarıyla aynı hızda ilerlemesi gerekir. Perakende merkez bankası dijital para birimi üzerindeki çalışmalarımız, ödemeler manzarasındaki bu eğilimleri yakından ele almaktadır. Ticari banka parasında yenilik olmadığında, merkez bankaları perakende ödeme inovasyonu söz konusu olduğunda şehirdeki tek oyun olarak kalabilir. Bu benim tercih ettiğim sonuç değildir, ancak göz ardı etmemiz gereken bir sonuç da değildir.
Teşekkür ederim. [Bu konuşmaların hazırlanmasında bana yardım eden Sarah Breeden, Victoria Cleland, Karen Jude, Nick Maclaren, Harsh Mehta ve Ali Moussavi’ye teşekkür etmek istiyorum.]
[1]<https://www.bankofengland.co.uk/paper/2024/dp/the-boes-approach-to-innovation-in-money-and-payments>
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.