Performans Değerlendirmesi [Kurumsal Sosyal Sorumluluk Uyumu ile Tahsisli Satış ve Tek Kişilik Şirket İmkânı]: 2013 tarihli Hindistan Şirketler Yasası ile On Yıl*

10 Kasım anısına…

Giriş

(Hindistan’da) On yılda çok sayıda hikâye ortaya çıktı ki, 2013 tarihli Hindistan Şirketler Yasası [Companies Act (kısaca ‘Yasa’)] da bir istisna değildir. İnsan girişiminin vücut bulmuş hali olan şirketler, sosyo-ekonomik değişimin hem ürünü hem de katalizörü olarak faaliyet gösterirler. Şeffaflığı, kurumsal yönetimi ve iş yapma kolaylığını artırma uzak görüşlülüğüyle tanıtılan söz konusu Yasa, Hindistan’da şirketler hukukunun ana hatlarını şekillendirmede zaman testini ve hükümlerini tartışmasız bir şekilde atlatmıştır. Aşağıdaki makalenin amacı, kurumsal yasal çerçevenin sürekli gelişen manzarasında gezinerek, bu dönüm noktası niteliğindeki mevzuatın on yıl boyunca kalıcı mirasını ve derin sosyo-ekonomik sonuçlarını ortaya çıkarmaktır. Özellikle zorunlu Kurumsal Sosyal Sorumluluk (mandatory Corporate Social Responsibility-CSR) uyum hükümleri, tahsisli satış (private placement) marifetiyle ihraç ve tek kişilik şirket (one person company-OPC) kavramı ele alınmakta ve bu üç temel unsurun son on yılda Hindistan’daki kurumsal ortam tarafından nasıl şekillendirildiği araştırılmaktadır.

1. Kurumsal Sosyal Sorumluluk İkilemi: Hayırseverliği Zorunlu Hale Getirmek

Evvela, anılan Yasaya 135. maddenin[1] dâhil edilmesi öncü bir çaba olarak selâmlandı. Şaşırtıcı bir şekilde, mevzuatta Kurumsal Sosyal Sorumluluk kavramının tam olarak ne olduğu tam olarak tanımlanmıyor; şirketlerin yalnızca birbirini izleyen son 3 mali yılın ortalama net kârlarının en az %2’sini harcamasını zorunlu kılınmaktadır. Zorunlu Kurumsal Sosyal Sorumluluk aslında içsel bir çelişkiden başka bir şey değildir. Kurumsal hayırseverlik aslında ilham verici bir uygulamadır ancak zorunlu Kurumsal Sosyal Sorumluluk sağlamak, hedeflerin yasalaştırılmasıyla eşdeğerdir. Son zamanlarda Hindistan Kurumsal İlişkiler Bakanlığı (Ministry of Corporate Affairs-MCA), Kurumsal Sosyal Sorumluluk harcamalarının 26 bin INR’yi[2] (Hindistan Rupisi) aştığını ancak bunun “etkisinin geniş çapta hissedilmediğini” (impact has not been widely felt) ve bu fonların etkinliğinin yanı sıra görünürlüğünün de iyileştirilmesine ihtiyaç duyulduğunu bildirdi. Yasanın 135. maddesi, doğası gereği gerçek proaktif katılımı teşvik etmeden temel olarak temel standartları oluşturur. Ülkenin önde gelen sigara üreticisi ITC gibi bir şirketin Kurumsal Sosyal Sorumluluk fonlarını kanser araştırmalarına ayırması ironiktir. Sosyal açıdan avantajlı girişimlerde gerçek bir artış olsa bile, kaynakların tahsisi demokratik yollarla belirlenen önceliklere uygun olmayacaktır. Bunun yerine, bu kaynaklar ilgili şirketlerin tercihlerine göre yönlendirilecektir. Toplumun en kritik ihtiyaçlarının belirlenmesi ve ele alınması, kamu fonlarını bilinçli bir şekilde bu alanlara tahsis edebilen hükümetin haklı olarak görev alanına girmelidir.

Benzer bir sorun daha önce Mauritius’un yasal çerçevesinde tespit edilmiş ve çözülmüştü. Parlamentonun nitelikli bir Kurumsal Sosyal Sorumluluk programının ne olduğunu belirlemesine benzer bir şekilde Mauritius, kurumsal bağış almak üzere onaylanan Sivil Toplum Kuruluşlarının (non-governmental organization; NGOs) bir listesiyle birlikte Kurumsal Sosyal Sorumluluk girişimlerini kategorize eden kılavuzlar[3] yayınladı. 2015 yılında bu kurallardan vazgeçildi ve şirketlerin Kurumsal Sosyal Sorumluluk gündemlerine uygun girişimlerde bulunmalarına izin verildi. Ancak Mauritius’un, yönergelerden vazgeçmenin kaynak tahsisindeki eşitsizliği artıracağını fark etmesi uzun sürmedi. Bu, Kurumsal Sosyal Sorumluluk fonlarının, bölgeler ve sektörler arasında sınırlı eşitsizliği sağlarken fonları belirlenen önceliklere yönlendiren tek bir bağımsız organa bağlanması yönündeki kanıtı güçlendiriyor. Bu nedenle, Mauritius hükümeti, Ekim 2019’da yürürlüğe giren yeni bir Kurumsal Sosyal Sorumluluk çerçevesini uygulamaya koydu; burada her kârlı şirketin, bir önceki mali yılda elde ettiği vergilendirilebilir gelirin %2’sine eşdeğer bir Kurumsal Sosyal Sorumluluk fonu kurması gerekiyordu. Daha da önemlisi bu Kurumsal Sosyal Sorumluluk fonunun en az %75’inin Maliye Bakanlığı’na yönlendirilmesi gerekmektedir. Kurumsal Sosyal Sorumluluk için ayrılan fonlar artık Ulusal Sosyal Katılım Vakfı (National Social Inclusion Foundation-NSIF) tarafından alınmakta ve yönetilmektedir. Ulusal Sosyal Katılım Vakfı’nın yönetim organı hükümet, özel sektör, sivil toplum sektörü ve akademik çevreden temsilcilerden oluşmaktadır.

2. Tahsisli Satış Devrimi

Kurumsal finansmanın kritik bir yönü olan tahsisli satış, yıllar içinde önemli düzenleyici dönüşümlerden geçmiştir. Menkul kıymetlerin halka arz edilmeden belirli bir grup yatırımcıya satılmasını içeren bu sermaye artırımı yöntemi, hem yatırım arayan şirketler için değerli bir araç hem de olası suiistimaller nedeniyle endişe kaynağı olmuştur. Mezkûr Yasa, tahsisli satış yoluyla ihraca ilişkin hükümleri önemli ölçüde değiştirerek, bu tür fonların toplanmasında şeffaflık ve katılık sağlamıştır. Madde 42[4], hâlihazırda, ihraçların yalnızca önceden belirlenmiş alıcılara yönlendirilmesini gerektirmektedir ki; bu, önceki yasal çerçevede bulunmayan bir özelliktir. Özellikle, 1956 tarihli Şirketler Yasası’nda “tahsisli satış”ın resmi bir tanımı yoktu; bu nedenle, 1956 tarihli Şirketler Yasası’nın 67(3) no.lu maddesinde[5] belirtildiği gibi, kamunun herhangi bir kesimi tarafından tahvil veya hisse senetlerinin ihracı veya satın alınmasına yönelik her türlü talep tahsisli satış olarak kabul ediliyordu. Tahsisli satışı düzenleyen bu özel hükmün yalnızca ‘hisseler’den ziyade ‘menkul kıymetler’ ihracıyla ilgili olduğunu vurgulamak önemlidir. Sonuç olarak, yeni hükümlerin kapsamı, hisse senetleri, tahviller, borç senetleri ve çeşitli pazarlanabilir menkul kıymetler (shares, bonds, debentures, and various marketable securities) de dâhil olmak üzere çok çeşitli finansal araçları kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

Bu yasal yenilik, esasen, Hindistan Yüksek Mahkemesi’nin menkul kıymetlerin tahsisli satış sorunlarına daha katı bir yaklaşım ihtiyacının altını çizdiği Sahara davası Kararına[6] yasal bir yanıt niteliğindedir. Sahara davası, yaygın olarak bilinmesine rağmen, kurumsal varlıkların tahsisli satış ile ilgili hukuki belirsizliklerden yararlanarak potansiyel olarak hissedar haklarını tehlikeye attığı daha geniş bir eğilimin örneğini teşkil ediyor. Sahara kararı, yatırımcı haklarını onaylayan ve onları yasal boşluklardan yararlanarak savunmasız yatırımcıların zararına kullanan şirketlere karşı koruyan kurumsal yapıda bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Daha sonra, kurumsal tahvil ihraçları, bahsi geçen Yasa’nın yürürlüğe girmesinden bu yana 10,51 lakh crore INR’den, geçen mali yılda kaydedilen 40,20 lakh crore INR’ye kadar dört kat artmıştır. Bu tahvil ihraçlarının önemli bir çoğunluğu, Adani gibi şirketlerin birkaç ay önce yakın zamanda 1.250 milyar INR’yi aşmasıyla tahsisli satış yoluyla gerçekleştirilmiştir. Sahra davasının ardından tahsisli yerleştirmeye ilişkin yasal çerçevenin daha sağlam, şeffaf ve güvenli hale geldiği görülmektedir.

3. Tek Kişilik Şirketler ve Adaylık Mücadeleleri

Tek kişilik şirket fikri yeni değildi; Birleşik Krallık, ABD, Çin ve Singapur da dâhil olmak üzere çeşitli yargı bölgelerinde hâlihazırda uygulanmıştı. Bu yasa, Hindistan’da ilk kez tek bir kişi tarafından limited şirket kurulmasına izin verildiğini gösteriyor. Tek kişilik şirketin çekiciliği, basitleştirilmiş kuruluş sürecinde ve sınırlı sorumluluk güvencesinde yatıyor ki; bu da onu, işlerini bağımsız olarak yürütmek isteyen girişimci adayları için cazip bir seçim haline getiriyor. Şahıs mülkiyetine izin vermesine rağmen, tek kişilik bir şirketin kuruluş maliyeti genellikle özel bir limited şirketinkiyle karşılaştırılabilir. Ancak öncelikli avantajı, ticari faaliyetler belirli bir eşiğe ulaşıncaya kadar sınırsız sorumlu mülkiyet yerine sınırlı sorumlu tüzel kişiliğin kurulmasıdır. Kurumsal İlişkiler Bakanlığı’ndan gelen son veriler, tek kişilik şirket birleşmelerinde önemli bir artış olduğunu gösteriyor; son 12 ayda yaklaşık 7 bin 600 yeni tek kişilik şirket kuruldu ve Hindistan’daki toplam sayı 34 bin 446 tek kişilik şirkete ulaştı. Tek kişilik şirketlerin iş amaçlı artan kullanımı, uyum yükümlülüklerini azaltmayı ve katı kısıtlamaları basitleştirmeyi amaçlayan tek kişilik şirket düzenlemelerinde devam eden değişikliklere yol açtı.

Ancak tek kişilik şirketin kurulması için bir aday belirleme zorunluluğu önemli sorunları gündeme getirmektedir. Tek kişilik şirketin kavram olarak ortaya atılmasındaki temel amaç, bireysel girişimcilerin sınırlı sorumlu girişimler kurmalarını kolaylaştırmak, iş ortağı arama zorunluluğunu ortadan kaldırmaktır. Ancak bu amaç, hissedarın kuruluş sırasında şirket sözleşmesinde adayın adını belirtmesini gerektiren yasal yükümlülük nedeniyle bir miktar gölgede kalmaktadır. Bu aday, ortağın/paydaşın ölümü veya sözleşme yapamaması durumunda ortaklığı/paydaşlığı üstlenecek ve şirketin sürekli halefiyet özelliğini koruyacaktır. Bununla birlikte, uygulamada bu yetki, tek kişilere prosedürle ilgili zorluklar getirmekte, onları uygun bir aday belirleme, rızalarını güvence altına alma ve adayın geri çekilme olasılığını ele alma sürecine katılmaya zorlamaktadır. Ayrıca adayların atanmalarına ilişkin rızalarını geri almalarına imkân veren düzenleme, tek abone için ek bir engel oluşturmaktadır. Bu gibi durumlarda, tek ortak 15 günlük bir süre içinde yeni bir aday belirlemek, bu değişikliği şirkete resmi olarak bildirmek, şirket sözleşmesini buna göre değiştirmek ve daha sonra bu değişikliği ticaret sicili memuruna bildirmekle yükümlüdür. Aday kavramı rasyonel bir amaca sahip olsa da, tek kişilik şirketin genel amacından uzaklaşan pratik karmaşıklıklar ortaya çıkarmaktadır.

Sonuç

Geriye dönüp bakıldığında, anılan Yasanın son on yılda Hindistan’ın kurumsal manzarası üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Zorunlu Kurumsal Sosyal Sorumluluk uyumu, tahsisli satış düzenlemeleri ve tek kişilik şirket kavramı gibi alanlarda kritik değişiklikler getirilmiştir. Kurumsal Sosyal Sorumluluk uyumu, kurumsal kaynakların sosyal fayda için kullanılmasını amaçlasa da etkinliği ve fon tahsisi konusunda endişeler devam etmektedir. Tahsisli tahsis düzenlemelerinde ise sermaye artırımında şeffaflık ve güvenlik sağlayacak önemli iyileştirmeler yapılmıştır. Üstelik tek kişilik şirket, devam eden aday atama zorluklarına rağmen basitleştirilmiş kuruluş ve sınırlı sorumluluk sunarak kurumsal yapılarda devrim yaratmıştır. Bu yasal reformlar, kurumsal çıkarlarla sosyal ve düzenleyici sorumlulukları dengelemeye yönelik süregelen çabayı yansıtmakta ve söz konusu yasanın Hindistan’ın iş ortamı üzerindeki kalıcı etkisinin altını çizmektedir.

[1] < https://www.indiacode.nic.in/show-data?actid=AC_CEN_22_29_00008_201318_1517807327856&sectionId=1326&sectionno=135&orderno=139 >

[2] < https://www.mca.gov.in/bin/dms/getdocument?mds=U%252BdFbuCbB5XrAg1p1P9g1A%253D%253D&type=open >

[3] < https://link.springer.com/chapter/10.1007/978-3-030-68386-3_23 >

[4] < https://www.indiacode.nic.in/show-data?actid=AC_CEN_22_29_00008_201318_1517807327856&sectionId=1232&sectionno=42&orderno=44#:~:text=%5B42.-,Issue%20of%20shares%20on%20private%20placement%20basis.,a%20private%20placement%20of%20securities >

[5] < https://indiankanoon.org/doc/1004462/ >

[6] < https://www.mondaq.com/india/shareholders/203796/sahara-vs-sebi-an-in-depth-analysis-of-the-landmark-supreme-court-ruling >

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.