ÖZET
Dünyada ve ülkemizde belki de yüzyıllardan beri süregelen en önemli suç türü kuşkusuz dolandırıcılıktır. Ancak son yüzyılı aşkın bir süredir dolandırıcılık evrim geçirerek teknolojinin de yardımıyla yeni boyutlara erişmiştir. Sanal dünya, toplumsal medyanın kullanımı, bilgisayar oyunları vb. gelişmeler dolandırıcılığın evrim geçirmesine katkı sağlamışlardır. Özellikle tasarrufların görece düşük olduğu gelişmekte olan ülkelerde, dolandırıcılar uygun atmosfer bulmakta ve olağan koşullardaki getirilerin çok üzerinde getiriler önerilerek yığınlar kandırılmakta ve bu sistem yıllardan beri sürüp gitmektedir. Herhangi bir kuruma, ülkeye veya kişiye bağlı olmayan, ülkelerin para birimleriyle alınıp satılabilen ve herhangi bir aracıya gerek kalmaksızın doğrudan transfer edilebilen dijital para birimi BitCoin ile birlikte dolandırıcılıkta teknolojinin rolü artmıştır. Sisteme adını veren Charles Ponzi tarafından 1900’lerin başlarında ABD’de uygulanan Ponzi dolandırıcılığı, insanları az zamanda yüksek kârlar elde edebileceklerine inandıran bir kurguya dayanmakta olup, kısa sürede binlerce yatırımcıya ulaşmıştır. İşte bu yazıda, dolandırıcılık mefhumu hukuki açıdan irdelenerek, teknik boyutlarıyla Ponzi dolandırıcılığı ele alınmıştır.
Anahtar Sözcükler: dolandırıcılık, Ponzi dolandırıcılığı, saadet zinciri
ABSTRACT
The most important type of crime that has been going on in the world and perhaps in our country is undoubtedly fraud since centuries. However, the last century has been a transcendence of fraud, which has evolved into new dimensions with the help of technology. The virtual world, the use of social media, computer games, etc. have contributed to the evolution of fraud. Especially in the developing countries in which the savings are relatively low, the frauds found suitable atmosphere, the society is deceived by suggesting that they are brought above the rates on the ordinary conditions and this system has been going on for years. With digital currencies like BitCoin which is not affiliated with any institution, country or person, can be bought and sold in currencies of countries and transferred directly without any intermediary, technologies role in fraud increased terribly. Ponzi fraud implemented by Charles Ponzi who gave his name to the system in the early 1900s in the United States is based on a fiction that convinces people that they will soon be able to earn high profits and reached thousands of investors in a short period of time. In this article, the legal point of view of the concept of fraud and technical aspects of the Ponzi fraud are examined.
Key Words: fraud, Ponzi scam, happiness chain fraud
1. GİRİŞ
Son aylarda ülkemiz medyasında, olağan finans sisteminin dışında tasarrufları toplayarak cari faiz oranlarının çok üzerinde getiri vaat etmek suretiyle kitleleri kandıran çok sayıda dolandırıcılık temelli şirket, çete, platform vb. oluşumlar ile ilgili haberlere rastlanmaktadır.
Neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt bir suç tipi sayabileceğimiz “dolandırıcılık”, son yıllarda form değiştirerek, şaşırtıcı tür ve boyutlarda karşımıza çıkmaya başlamıştır. Zamanın ruhuna uygun olarak, gerek dünyada gerekse ülkemizde yaşanan “sanal dünya”, “sosyal medya”, “bilgisayar oyunu” gibi tamlamalarla adlandırılan çılgınlık beraberinde olağandışı gelir elde etme isteklerinin de karşılandığı platformların doğumuna sebep olmuş ve bu durum, uyanıklık peşinde koşan kişileri uyarmıştır. Ülkemiz açısından bakılırsa, bu tür oluşumlar, zaten tasarruf açığı olan ülkemizde hem milyarlarca liralık vurgunlarla tasarrufların resmi sistem dışına çıkarılarak heba edilmesine, hem de çok sayıda insanımızın mağduriyetine yol açmıştır.
2. GENEL OLARAK “DOLANDIRICILIK” SUÇU [1]
“Dolandırıcılık”, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlamasıdır. Bu bakımdan dolandırıcılık suçu, kişilerin malvarlığına karşı işlenen bir suçtur.
Dolandırıcılık suçunun en temel özelliği; failin sahip olduğu kurnazlık, plan yapma, uyum sağlama ve ikna kabiliyeti ile mağdurların deneyimsizliğini, dikkatsizliğini, düşüncesizliğini (hiffetini ya da işi hafiften almasını) ve kolay yoldan para kazanma hırsını (aç gözlülüğünü, tamahkârlığını [2]) kullanarak gelir elde etmesidir. Diğer bir ifadeyle, bu suçta fail/suçlu, hileli hareketlerle mağduru gerçeğe aykırı hal ve vakaların varlığına inandırarak belirli bir düşünce ve hayaller oluşturarak amacına ulaşmaktadır.
Bilindiği üzere, 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) [3], “Dolandırıcılık” başlıklı 157’nci maddesi uyarınca, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5.000 güne kadar adli para cezası verilir. Söz konusu maddede dolandırıcılık [4] suçu tanımlanmıştır.
Söz konusu suç tanımı ile kişilerin sahip bulunduğu malvarlığı hakkının korunması amaçlanmıştır. Ayrıca, bu suçun işlenişi sırasında hileli davranışlar ile kişiler aldatılmaktadır. Aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güven ihlal edilmektedir. Bu suretle kişinin irade serbestisi etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlal edilmektedir.
Çok hareketli suç görüntüsü taşıyan dolandırıcılık suçunun oluşumu açısından birden fazla fiilin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunların birincisini hile oluşturmaktadır. Hile, icrai bir davranışla gerçekleştirilebileceği gibi; karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmali davranışla da, gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda kişinin, hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düşen kişi ile hukuksal ilişkide bulunulan durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin ihmali davranışının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen hilenin etkisiyle, bu hileye maruz kalan kişinin veya bir üçüncü kişinin zararına olarak, fail veya bir başkası bir menfaat elde etmelidir.
Dolandırıcılık suçu, kasten işlenebilen bir suçtur. Burada söz konusu olan kast, dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarının hepsinin fail tarafından bilinmesini ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, fail gerçekleştirdiği davranışların hile teşkil ettiğini, başka birini aldatıcı nitelikte olduğunu bilmelidir. Ayrıca, fail, bu hileli davranışlar sonucunda bunların etkisiyle, hileye maruz kalan kişinin veya başkasının malvarlığında bir eksilme meydana geldiğini, zarar gördüğünü ve buna karşılık, kendisinin veya sair bir kişinin malvarlığında bir artma meydana geldiğini bilmelidir. Bu itibarla, fail, mağdurun malvarlığındaki eksilmenin, mağdurun gördüğü zararın kendi hileli davranışları sonucunda meydana geldiğini bilmelidir; hile ile zarar arasındaki illiyet bağının varlığının bilincinde olmalıdır. Belirtilen hususlara ilişkin kast, doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir.
Dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle elde edilen yararın miktarı çoğu zaman tam olarak belirlenememektedir. Bu gibi durumlar göz önünde bulundurularak, dolandırıcılık suçundan dolayı hapis cezasının yanı sıra ayrıca adli para cezası da öngörülmüştür.
Diğer taraftan 5237 sayılı TCK’nın “Nitelikli dolandırıcılık” başlıklı 158’inci maddesinde, “Dolandırıcılık suçunun;
a) Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla
işlenmesi halinde, 2 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı 3 yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz. Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”
5237 sayılı TCK’nın 158’inci maddesinde, dolandırıcılık suçunun temel şekline göre cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiştir. Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dini inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dini inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır. Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla gereksinim duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor koşullardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir.
Yine, kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, belirtilen durum birinci fıkranın (c) bendinde, dolandırıcılık suçunun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Çünkü kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul edilmişlerdir. Fıkranın (e) bendinde, bu suçun kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenmesi, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hali olarak kabul edilmiştir.
Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi [5] de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Banka ve kredi kurumları açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu kurumları temsilen, bu kurumlar adına hareket eden kişilerin başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleridir. Aynı şekilde, söz konusu fıkranın (g) bendinde, dolandırıcılık suçunun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi bu suç açısından bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Birinci fıkranın (h) bendinde, ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin güvenilirliğini sağlamak amacıyla, dolandırıcılık suçunun tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi, bu suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Aynı düşüncelerle, fıkranın (i) bendinde dolandırıcılık suçunun serbest meslek sahibi kişilerce, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun nitelikli bir unsuru olarak tanımlanmıştır. (j) bendinde, dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarından, esasta tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla işlenmesi bir nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır. Banka veya kredi kurumundan bir kredinin temini amacıyla hileli davranışlarda bulunulması ve buna dayalı olarak kredi adı altında bir yarar sağlanması durumunda bu nitelikli unsur oluşacaktır. Kredi kurumu deyiminden banka olmamasına karşın, kanunen borç para vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. (k) bendi, sigorta edenin dolandırılmasına ilişkindir. Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza, sigorta edilen riskin türü de önemli değildir.
Söz konusu maddenin ikinci fıkrasında, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bağımsız bir suç olarak tanımlanan “nüfuz ticareti”, dolandırıcılık suçunun bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Bu hükme göre; kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, dolandırıcılık suçunun nitelikli şeklinden dolayı cezalandırılacaktır.
5237 sayılı TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hal” başlıklı 159’uncu maddesinde ise, “Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikâyet üzerine, 6 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” denilmektedir. Kişinin bir hukuksal ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla hileye başvurmuş olması durumunda da, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Ancak, anılan maddede, kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacı, dolandırıcılık suçunun temel şekline göre daha az cezayı gerektiren bir neden olarak kabul edilmiş ve ayrıca, bu nedenle soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun şikâyetine bağlanmıştır.
3. “PARA TOPLAMA” DOLANDIRICILIĞI
3.1. 1990’lı Yıllarda Yaşanan İzinsiz Para Toplama Eylemlerinin Kısa Bir Özeti [6]
Para toplama yöntemi, ülkemizde özellikle 1990’lı yıllarda özellikle Konya, Yozgat ve Aksaray gibi illerde yerleşik “işçi şirketleri” ekseninde olmak üzere çok yaygın olarak kullanılmış ve bu yolla on binlerce kişi mağdur edilmiştir.
Para toplayan şirketler, genellikle “Holding” unvanlı anonim şirket (A.Ş.) biçiminde ve kuruluş aşamasında A.Ş.’ler için mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) uyarınca yeter sayı olan 5 ortakla kurulmuşlardır. Yasal düzenlemelerde Holding ibaresinin ticaret unvanında kullanımına ilişkin herhangi bir sınırlama getirilmemiş olması ve bu unvanın fon sağlanacak kişilerde uyandıracağı olumlu izlenim, bu şirketlerin unvanlarında Holding ibaresini kullanmalarına neden olmuştur.
Yeter ortak sayısıyla kurulan bu Holdingler daha sonra ya kurucu ortakların sahibi oldukları hisseleri başkalarına devretmek ya da sermaye artırımına gitmek suretiyle artırılan sermayeyi temsil eden hisse senetlerini üçüncü kişilere satmak suretiyle özellikle yurt dışında yerleşik kişilerden ortaklık adı altında sermaye sağlamışlardır. Söz konusu Holdinglerin kayıtlı ya da kayıtsız ortak sayısı 250 kişiyi aştığında ise mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn) gereği Halka Açık Anonim Şirket (HAAŞ) sayılmışlardır. HAAŞ sayılmaları durumunda da gerek sermaye artırımına gitmelerinde gerekse hisse senetlerini halka arz etmelerinde o güne kadar karşılarına çıkmayan yeni ve çok daha karmaşık hukuki süreçler söz konusu olmuş ve bundan dolayı bu şirketlerden bazıları ortak sayılarını gizlemişlerdir. Ortak sayılarının binlerle ifade edilmesi durumunda ise fiziki bir takım olanaksızlıklar ortaya çıkabilmiştir. Örneğin bu şirketlerin TTK gereği belli bir nisap ve kapalı ortamda yapmaları gereken genel kurullarını yapamayacak duruma gelmeleri söz konusu olmuştur. Ortakların kayıt dışı tutulması ise ortakların hakları açısından risk doğurmuştur. Bu Holdingler ile ortakları arasındaki güven unsuru, bu konuya çok da önem verilmemesi sonucunu doğurmuştur. Ortakların ellerindeki hisse senetlerinin nama yazılı olması belli ölçüde bir güvence oluştursa da, bazı ortakların ellerinde hisse senedi de olmadığı bilinmektedir. Öte yandan, TTK düzenlemeleri çerçevesinde anonim şirketlerin sermayelerini temsilen hisse senedi çıkarma zorunlulukları da bulunmamaktadır. Bu Holdinglerce ortaklarının kayıt dışı bırakılmasının bir nedeni de kayda almanın ve takibin belli ölçüde zor olmasıdır. Zira ortakların çoğu yurt dışında bulunmakta ve sahip oldukları hamiline yazılı hisse senetlerini bu Holdinglerin bilgisi dışında başka kişilere devredebilmektedirler. Holdingler strateji olarak, şirket ve tesislerini, belki de ticari hayatın çok da canlı olmadığı bölgelerde kurmakta, öncelikle ve özellikle bu bölgeler kökenli yurt dışında çalışan işçilerin tasarruflarını bu kişileri Holdinge ortak yaparak elde etmeyi amaçlamışlardır. Daha sonra kurulan bu şirketler ve tesisler vasıtasıyla yine öncelikli olarak bulunulan yöre kökenli ortaklarının yakınlarını, daha sonra da diğer yöre kökenli kişileri istihdam etmişlerdir. Bu uygulama Holdingler açısından istihdam maliyetini düşürürken, yörede bulunan şirket ve tesislerin yöre halkı tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi sonucu ortaya çıkarmıştır.
Holdingler hisse senetlerini genellikle yabancı para cinsinden sabit bir fiyatla yurt dışında yerleşik kişilere satmışlardır. Hisse senedi satış işlemleri genellikle aşağıdaki gibi yapılmıştır:
a) Doğrudan Holding merkezine ortak olmak amacıyla gelen kişilere hisse senedi satışı yapılmıştır.
b) Holding adına yurtdışında, temsilci olarak adlandırılan ve ellerinde Holding yetkililerince verilmiş yetki belgesi bulunan şahıslar hisse senedi satış işlemlerini gerçekleştirmişlerdir. Holdinglerce temsilci olarak görevlendirilen kişilere birer yetki belgesi verilmiş; söz konusu temsilciler, kişilerden parayı aldıklarında ellerinde Holdinglerin hisse senetleri varsa anında kişilere hisse senedi vermiş, hisse senedi mevcut değilse, düzenlenen çeşitli belgelerle tahsilat gerçekleştirilmiş ve daha sonra bu kişilere hisse senetleri veya buna benzer belgeler ulaştırılmıştır.
c) Doğrudan Holdinglerin banka hesaplarına ortaklık amacıyla para gönderen şahıslara hisse senetleri yine temsilciler vasıtası ile gönderilmiştir.
Holdinglerce hisse senedi sahibi olan ortaklarına her yıl hisse senedi satışına esas alınan yabancı para cinsi üzerinden belli bir oranda (genellikle %20-40) kâr payı adı altında bir hesaplama yapılmış, hesaplanan bu tutarlar bazı ortaklara nakit olarak ödenmiş, bazı ortaklara ise bu tutarda ilave hisse senedi verilmiştir. Kâr payı hesaplamasında genellikle kıst dönem uygulaması yapılmıştır. Yani her bir ortak Holding hisse senedini elinde bulundurduğu süreyle orantılı olarak kâr payına hak kazanmıştır. Hesaplanan, bir kısmı nakit olarak ödenen kâr payının kaynağı çoğu zaman bu Holdinglerin normal ticari faaliyetler sonucu elde ettiği ticari kazanç olmamaktadır. Hisse senetlerinin nominal bedelin üzerinde bir bedelle satılması sonucu oluşan “Emisyon Primleri” ve yeni ortaklık paylarının satışı suretiyle elde edilen fonlar dağıtılan kâr payının kaynağı olmuştur.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun getirdiği en önemli düzenlemelerden birisi, “halktan para toplanması”nı yasaklamasıdır. TTK’nın 6335 sayılı Kanun’un [7] 27’nci maddesi ile değişik “Halktan Para Toplamak” başlıklı 552’nci maddesi uyarınca, “Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bir şirket kurmak veya şirketin sermayesini artırmak amacıyla yahut vaadiyle halka her türlü yoldan çağrıda bulunularak para toplanması yasaktır.” Bu hükme aykırı hareket edenler, TTK’nın 562’nci maddesinin onbirinci fıkrası gereğince, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır [8].
3.2. Mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’ndaki Düzenlemeler
Mülga 2499 sayılı SPKn’nun [9] 3/c maddesine göre, halka arz, sermaye piyasası araçlarının satın alınması için her türlü yoldan halka çağrıda [10] bulunulmasını; halkın bir anonim ortaklığa katılmaya veya kurucu olmaya davet edilmesini; hisse senetlerinin borsalar veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda devamlı işlem görmesini; SPKn’na göre halka açık anonim ortaklıkların sermaye artırımları dolayısıyla paylarının veya hisse senetlerinin satışını ifade eder.
Ülkemizde faaliyet gösteren şirketlerin uymak zorunda oldukları kanunlara göre; halktan para toplamak isteyen şirketlerin herhangi bir şekilde hisse senedi, tahvil, kâr-zarar ortaklığı belgesi veya bunlara benzer kıymetli evrak satmaları için, öncelikle söz konusu kıymetli evrakın Sermaye Piyasası Kurulu (SPK/Kurul) tarafından kayda alınması, kayda alma tarih ve sayısının halktan para toplamak için yapılan ilanlarda belirtilmesi ve paraların aynı ilanda belirtilen şirket adına bir bankada açılmış bulunan özel hesaba yatırılması şarttır. Bu çerçevede, tasarruf sahiplerinin mağdur olmamaları için, SPK tarafından onaylı Yeni Pay Alma İlanlarının veya Halka Arz İlanlarının yayımlanmasından sonra, söz konusu ilanlarda belirtilen banka şubelerine sermaye payları ile orantılı veya satın almak istedikleri hisse tutarında para yatırmaları gerekmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere ihraç veya halka arz olunacak sermaye piyasası araçlarının SPK’ya kaydettirilmesi zorunludur. Buna aykırı davranılması “izinsiz halka arz fiili”ni oluşturmaktadır. Bu fiilin sonuçlarını şu şekilde saymak mümkündür:
1) SPKn’na göre suç olup, SPK tarafından yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusu yapılacaktır.
2) Satılan hisse senetleri SPK kaydına alınmadığı için, SPK’nın denetim ve gözetimi altında değildir.
3) İzinsiz halka arzlardan hisse senedi satın aldığını düşünen yatırımcıların hak kaybına uğramaları söz konusudur. Bu mağduriyetin kapsamını ise şöyle belirlemek olasıdır:
- İzinsiz halka arzdan hisse senedi alan kişilerin zarara uğramaları halinde bu zararı karşılamak amacıyla oluşturulmuş bir fon vs. bulunmadığından mağdur olmaları kaçınılmazdır.
- İzinsiz halka arzdan hisse senedi alan yatırımcıların, çoğu kez sadece bir makbuz verilmesi nedeniyle, ortak olduklarını belgeleyecekleri yasal bir belgeleri olmamaktadır. Bu nedenle ortaklık haklarını kullanmaları engellenmektedir.
- İzinsiz halka arz yapan ortaklıkların çoğu kez ortak sayısını 250’nin [11] üzerine çıkarmamak amacıyla yeni ortaklarını pay defterine kaydetmedikleri ve mevcut ortakların özel kayıtlarında izledikleri görülmektedir. Bunun bir sonucu olarak herhangi bir uyuşmazlıkta ortak olunduğunun ispatında zorluklar yaşanmaktadır.
- Diğer yandan, SPK kaydındaki ortaklıkların belli oranda temettü dağıtımı zorunlu olmakla birlikte, yatırımcılara daha fazla temettü vereceklerini vaat ederek izinsiz şekilde hisse senedi satan ortaklıkları zorlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle yüksek orandaki kâr vaadine inanarak hisse senedi alan yatırımcıların hiç kâr alamadığı durumlar ortaya çıkmaktadır.
Mülga SPKn uyarınca SPK tarafından yapılan suç duyurusu üzerine açılacak ceza davası neticesinde sanıklara verilebilecek cezalar, yine SPKn’nda düzenlenmiş olup, anılan cezalar, aşağıda verilmiştir:
Yukarıda da bahsedildiği üzere, izinsiz halka arz fiilinin tespiti üzerine SPK’ca Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulabilmiştir. SPK tarafından yapılan incelemelerde, SPK’ya tabi ortaklıkların menkul kıymetlerinin ikinci el piyasasının oluştuğu anlaşıldığı takdirde; SPK’ya bu ortaklıkların doğrudan ya da dolaylı ortak sayısını veya bilanço büyüklüğünü dikkate alarak, menkul kıymetlerine borsada işlem görme koşulu getirme yetkisi, SPKn’nda 4487 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle verilmiştir. SPK, kayıt yükümlülüğüne uyulmaksızın yapılan halka arz ve satış sonucu satılan kısmın karşılığı ve satışı yapılacak senetler için her türlü teminattan muaf olarak ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz istemeye, tedbir ve haciz tarihinden itibaren 6 ay içinde dava açmaya veya takip yapmaya yetkili kılınmıştır. SPK mevzuata aykırılıkları, masrafı ilgili anonim ortaklık, kişi, kuruluştan tahsil edilmek üzere kamuoyuna duyurmaya yetkilidir. Öte yandan SPK, denetimle görevlendirilenler tarafından istenilen defter, evrak, dosya, kayıt ve bilgi ihtiva eden diğer vasıtaların ibraz veya teslim edilmemesi halinde, gerektiğinde mahkemeye başvurarak, bunların ibraz veya tesliminin sağlanmasını talep etmeye yetkilidir (SPKn m.46/fıkra “1”,bent “f”). SPK tarafından denetimle görevlendirilenlerce istenen belgelerin verilmemesi halinde ayrıca, SPK’nın yazılı talebi üzerine mahkemeden alınacak arama kararıyla ihraççılar, sermaye piyasası kurumları ve bunların iştirakleri nezdinde arama yapılması da mümkündür. Diğer yandan SPK’ca alınan özel ve genel nitelikli kararlarla tebliğlere aykırılık teşkil etmesi halinde ilgililer hakkında 2011 yılı için 18.492,-TL’den 123.278,-TL’ye kadar idari para cezası verilmesi söz konusu olabilmiştir.
3.3. 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’ndaki Dönem
6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 3’üncü maddesine göre, halka arz sermaye piyasası araçlarının satın alınması için her türlü yoldan yapılan genel bir çağrıyı ve bu çağrı devamında gerçekleştirilen satışını; ihraç sermaye piyasası araçlarının ihraççılar tarafından çıkarılıp, halka arz edilerek veya halka arz edilmeksizin satışını ve izahname ihraççının ve varsa garantörün finansal durum ve performansı ile geleceğe yönelik beklentilerine, faaliyetlerine, ihraç edilecek veya borsada işlem görecek sermaye piyasası araçlarının özelliklerine ve bunlara bağlı hak ve risklere ilişkin olarak yatırımcıların bilinçli bir değerlendirme yapmasını sağlayacak nitelikteki tüm bilgileri içeren kamuyu aydınlatma belgesini, ifade eder.
Sermaye piyasası araçlarının halka arz edilebilmesi veya borsada işlem görebilmesi için izahname hazırlanması ve hazırlanan bu izahnamenin Kurulca onaylanması zorunludur (SPKn m.4/1). SPK, izahnamede yer alan bilgilerin tutarlı, anlaşılabilir ve SPK tarafından belirlenen izahname standartlarına göre eksiksiz olduğunun tespiti hâlinde izahnamenin onaylanmasına karar verir (SPKn m.6/1). İzahname onaylandıktan sonra SPK tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde yayımlanır, ayrıca ticaret siciline tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilmez. Ancak, izahnamenin nerede yayımlandığı hususu ticaret siciline tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilir (SPKn m.7/1).
Onaylı izahname yayımlama yükümlülüğünü yerine getirmeksizin sermaye piyasası araçlarını halka arz edenler ya da onaylı ihraç belgesi olmaksızın sermaye piyasası araçlarını satanlar iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin günden on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar (SPKn. m.109/1).
3.4. Başlıca Para Toplama Yöntemleri [12]
Bu başlık altında toparlanan dolandırıcılık olaylarındaki amaç, ortalamanın üzerinde getiri sağlayan bir alana yatırım, bir işe ortak olma veya beraber iş kurma, iş olanağı ya da yardım toplama bahanesi ile kişilerden para toplamaktır. Burada hedef, sosyo-kültürel duruma göre değişen senaryolarla mağdurun gönüllü olarak parasını getirip faile teslim etmesidir. Bu tür dolandırıcılığın Ponzi düzeni, piramit ya da zincir usulü satış, internet matriksi, evden çalışma ya da iş fırsatı, yardım ve iş kurma senaryoları ile yapıldığı anlaşılmaktadır. Ponzi dolandırıcılığı aşağıda ayrıntılı olarak ele alındığından, burada kısaca diğer para toplama yöntemlerine değinilecektir:
- Piramit ya da zincir usulü satış: İlan, e-posta ve diğer tanıtımların yanı sıra, arkadaş çevresinin ısrarı ile kişilere sisteme yeni katılım sağlamaları halinde kısa sürede yüksek getiri sağlayabilecekleri vaat edilmektedir. Türkiye’de “Titan saadet zinciri” olarak da bilinmektedir. “Piramit satış sistemleri” 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’nun [13] 80’inci maddesi ile yasaklanmıştır. Yargıtay da kararlarında bu sistemi işletenlerin yüksek sesli müzik ve alkışlı organizasyonların yanı sıra matematiksel işlem ve tablolarla üyelerin doğru karar verme yeteneğini etkiledikleri gerekçesiyle bu sistemin bir dolandırıcılık olduğuna hükmetmiştir. “Ponzi dolandırıcılığı” ile oldukça benzer olan “Piramit dolandırıcılığı”nın da devamı sürekli bir şekilde sisteme yeni katılımcı dâhil edilmesi esasına dayanır. İki dolandırıcılık arasındaki en temel fark ise “Ponzi”de getirinin yasal olarak bilinen bir yatırıma dayandığı ifade edilirken, “Piramit”te kazanç için temel şart sisteme katılımcı dâhil edilmesidir.
- İnternet matriksi: Piramit sistemine benzer bir şekilde çalışmaktadır. İnternet üzerinden bir ürünün alınmasının ardından mağdur “ücretsiz hediye” bekleme listesine alınmaktadır. Bu dolandırıcılık türü de Ponzi ve piramit dolandırıcılığı gibi sisteme sürekli katılımı öngörmektedir.
- Yardım: Özellikle gündemdeki olaylar, yaşananlar nedeniyle duygusal açıdan hassasiyet arz eden alanda faaliyet yürüten ve toplumda bilinen derneklerin/vakıfların (Mehmetçik Vakfı, LÖSEV vb.) adını kullanarak ya da bu dernek/vakıfların isimlerine benzer isimler kullanılarak veya mağduriyet senaryoları uydurarak yardım adı altında para toplama yöntemidir.
- İş kurma: Bu yöntemde oto kiralama şirketi, hayvancılık vb. bir ticari girişim bahanesiyle para toplanarak bir süre sonra kayıplara karışılmaktadır.
4. PONZİ DOLANDIRICILIĞI [14]
4.1. Sistemin Genel Esasları
“Ponzi dolandırıcılığı” [15] ya da yazındaki ifadeyle “Ponzi şeması” [16], sisteme dâhil edilen insanların, kendi yatırımlarıyla ve sonraki katılımcılardan gelen yatırımlarla ödemelerinin yapıldığı ve piramit şeklinde tabana doğru genişleyen bir dolandırıcılık yöntemidir. Bu yöntem adını 1920’li yıllarda ABD’de bunu ilk kez uygulayan ve kısa zamanda çok zengin olan İtalyan göçmen Charles Ponzi’den almıştır.
Sistemin işleyişinden kısaca bahsetmek gerekirse; sistemi işleten kişi öncelikle birkaç kişiye kendisine para yatırmasını ve bu paraya çok yüksek kâr vereceğini söylemektedir (örneğin haftalık %10 faiz, kar payı vb.). Referans sistemiyle çalışan sisteme daha sonra eklenen kişilere de aynı şey söylenmekte, ikinci dalgada gelen kişilerden oluşturulan paralarla ilk yatırımcıların paraları ödenmektedir. Sistem bu şekilde yatırımcı topladığı sürece katlanarak büyümekte ve ilk yatırım yapanların paraları vaat edilen oranlarda ödendiğinden, sistemin hedefi olan kişilerde “gerçekten paramız ödeniyor” algısı yaratılmakta; bu ödeme düzeni bir yere kadar gittikten sonra, sistem ulaşabileceği en çok yatırımcıya ulaştığında ve yeni yatırımcı bulamamaya başladığında ödeme yapamaz duruma geldiğinden, sistemin kurucusu ortadaki tüm parayı alıp ortadan kaybolmaktadır. Böylece sisteme en son giren (ve sayı katlanarak büyüdüğünden sayıca en çok olan) yatırımcıların yatırdıkları paralar sistemin kurucusunun cebinde kalmaktadır. Dahası, Ponzi şemasında ilk yatırımcılara paralar düzenli ödendiğinden insanlarda büyük bir fırsat yakalanmış izlenimi oluşturulup güven de sağlandığından, sisteme giren kişiler hem çevresindeki onlarca kişiyi sisteme katmaya çalışmakta, hem de paraları daha da değerlensin diye haftalık %10’luk faizlerini de çekmeyip sistemde tutmaya devam etmekte ve böylece kazanç arttıkça daha yüksek oynamaktadırlar. Sonuçta sistem sona geldiğinde parasal kayıplar ve yıkım da çok büyük olmaktadır.
Ponzi şemasının esasen mantığı, “yeni yatırımcı”ya dayanmaktadır. Yeni yatırımcı gelmeye devam ettiği sürece sistem katlanarak büyümekte, ancak yatırımcı sayısının yetersiz olması durumunda sistem tıkanmakta ve patlamaktadır. Bu sistemin ülkemizin yakın tarihindeki en bilinen örneği, “Titan Saadet Zinciri”dir. [17]
Ponzi şeması, kripto para alanında da son yıllarda en sık görülen dolandırıcılık yöntemlerinin başında gelmektedir. Yukarıda değindiğimiz üzere, yatırımcılar “daha fazla nasıl para kazanabilirim” sorusuyla, cloud mining yaptığını söyleyen ve yüksek kâr oranı dağıtan web sitelerine yönelebilmektedirler. İnternette sayıları her geçen gün artan bu web sitelerinde, bitcoin veya altcoin yatıran yatırımcılara günlük %10 gibi astronomik oranlarda kâr payı dağıtıldığı söylenmekte ve bu şekilde yatırımcıların sahip oldukları kripto paraları bu sitelerde değerlendirmeleri sağlanmaktadır. Sistem Ponzi şeması üzerine inşa edildiğinden, web sitesinin hizmete başladığı ilk zamanlarda gerçekten de yatırımcılara günlük %8, %10 gibi çok yüksek kârlar verilebilmekte, böylece yatırımcı sayısı büyümektedir. Ancak bir süre sonra yeni yatırımcı gelişi durduğunda web sitesi kapanmakta, böylece sitenin kurucusu son gün sistemde mevcut bulunan kripto paralarla kayıplara karışmaktadır.
Esasen Ponzi oyunu, gerçek bir iş yerine yeni katılımcılardan alınan para ile yatırımcılara anormal oranlarda [18] geri ödemeler yapılmasına dayanan “hileli” bir yatırım işlemidir. Ponzi şemasının piramit şemasına benzerlikleri olmasına rağmen iki hileli sistem farklıdır. Piramit sisteminde herhangi bir ürün veya hizmet almaksızın, her bir katılımcının, sadece bir defa belli bir para ödeyerek, diğer katılımcıların ödediği paralardan üstel olarak artan sürekli bir gelir elde etmesi ilkesine dayanmakta olup, bu sistem sonraları saadet zinciri olarak ekonomik hayatın birçok alanında kendisine yer etmiştir.
Ponzi oyunu genel olarak kısa dönemde anormal seviyede geri ödeme sunmaktadır. Şemanın devamlılığı sisteme yeni yatırımcı, yani taze para girmesiyle mümkün olmaktadır. Katılımcılardan elde edilen para azaldıkça sistemin çökmesi kaçınılmazdır. Ponzi oyununun vaat ettiği ve ödediği yüksek tutardaki geri ödemelerin sürdürülebilmesi için, yatırımcılardan sürekli artarak gelen bir para akışı olmak zorundadır. Sistemde kazanç elde edilmesi çoğunlukla mümkün olmamakla birlikte, kazanç elde edilse bile bu kazanç genelde müşterilere yapılan ödemelerden daha az olduğu için sistemin başarısız olması kaçınılmazdır.
Diğer taraftan, düzenleyen kişinin kayıt dışı menkul kıymet satma olasılığı yüksektir. Ne kadar çok yatırımcı oyuna dâhil olursa, oyunun yetkililerin dikkatini çekmesi de aynı oranda artacaktır. Bununla birlikte birçok sistem tamamen çökmeden evvel kamu otoritelerince durdurulmaktadır. Zira sisteme ilgi ve katılım arttıkça, sistem üzerine hukuki ilgi de artmaktadır. Aslında Ponzi, böyle bir sistem geliştiren ilk kişi değildir, Ponzi oyunları diye adlandırılan bu hayali düzenin fikir babası, Little Dorrit adlı romanında aldatmacayı kurgusuna katan Charles DICKENS’dir. Ancak gerek yarattığı sistemin büyüklüğü gerekse ulaştığı maddi değer nedeniyle bu sistemi tüm ABD’de bilinir hale getiren kişi Ponzi’dir. Orijinal şema uluslararası cevap kuponlarının (posta pulu) arbitrajına dayanmakta olup, sonradan yeni katılımların önceki yatırımcılara ve Ponzi’nin kişisel servetine eklenmesine dönüşmüştür. Kuruluş açısından farklı olsa da günümüzdeki Ponzi şemalarının temelinde yatan formül de aynıdır.
Ülkemizde 2010 ve 2014 yılları arasında Jandarma sorumluluk sahasında meydana gelen yaklaşık 9.779 dolandırıcılık olayının belirlenen tipolojilere göre tasnifine dayanan bir çalışmada [19], incelenen 9 bin 779 olaydan, 766’sı konusu dolandırıcılık olmadığı değerlendirildiğinden, 32’si de “parada sahtecilik” olayı olduğundan kategori dışına alınmış; benzer şekilde alışverişin ardından ödeme yapılmadan kaçılması (benzin istasyonundan benzin alıp parasını ödemeden kaçmak gibi), taahhüt edilen borcun zamanında ödenmemesi ya da hiç ödenmemesi gibi fail ve mağdur arasında hileli davranış, gerçeğe aykırı hal ve vakaların varlığına inandırıcı bir ilişki yaşanmadığından, bu tür olaylar da (bin 381 olay) kategorik değerlendirme dışında tutulmuş; son olarak otomobil ve hayvan alım satımı başta olmak üzere çeşitli alışverişlerde paranın bir kısmının ödenmesi, geri kalanın ödenmemesi ya da alıcı ya da satıcıdan birisinin alışverişin adil ve hakkaniyet içerisinde gerçekleşmediğini düşündüğü yaklaşık 882 olay da aynı şekilde tasnif dışına alınmış; neticede, toplam 9 bin 779 olaydan 6 bin 718’inin belirlenen dolandırıcılık türlerinden birine girdiği tespit edilerek, ortaya çıkan ve aşama aşama geliştirilen toplam 69 dolandırıcılık tipolojisi 15 üst başlıkta toplanmıştır. Gerek alt başlığın gerekse üst başlıkların belirlenmesinde amaca ulaşmak için takip edilen yol ve davranış kalıbı esas alınmıştır. Araştırma sonucunda saptanan 15 adet dolandırıcılık tipi aşağıdaki tabloda sunulmaktadır.
1) Kapıdan Satış
- Senet imzalatma odaklı satış
- Olağanüstü yüksek fiyat
- Ürün ve vaat
- Senaryolu yüksek fiyattan satış
- Çekiliş bahanesiyle satış
2) Ön Ödeme
- Çekiliş/kampanya
- Mevduatta biriken para/SGK geri ödemesi
- Emeklilik/İş bulma vaadi
- Diğer vaatler
- Afrika kökenli ön ödeme
3) Sosyal Mühendislik/Senaryo
- Kendini kamu görevlisi olarak tanıtma
- Kendini firma/kuruluş yetkilisi gibi tanıtma
- Kendini bir tanıdığı ya da tanıdığının yakını olarak tanıtma
- Arkadaşı olarak tanıtma (İnternet kullanılarak)
- Yardım vaadi
4) Sigorta
- Kazadan sonra kasko
- Alkollü şoförün değiştirilmesi
- Arıza giderimi/asılsız çalıntı bildirimi
- Usulsüz “Pert (ağır hasarlı)” kaydı
- Hayvancılık
5) Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Dolandırılması
- Anlaşarak boşanma
- Ölenin maaşını alma
- Başkasının sağlık sigortasının kullanılması
- SGK’lı gösterme / İşsizlik maaşı
- Eczane ve hastane işlemlerinde usulsüzlük
- Diğer
6) Para Toplama
- Ponzi düzeni
- Piramit ya da zincir usulü satış
- İnternet matriksi
- Yardım
- İş kurma
7) Büyü ve Muska vb.
- Büyü
- Muska/Üfürükçülük-Tedavi
8) Evlendirme veya Evlenme
- Evlendirme vaadi
- Evlenme
9) Kendine Ait Olmayan Yeri/Malı Satma/Kiralama
- Kendisine ait olmayan yerin/şeyin satılması/kiralanması
- Olmayan yerin satılması / kiralanması
- Çoklu rol
10) Sözde Fırsat Yatırımı
- Altın satışı
- Tarihi eser/define satışı
- Döviz satışı
- Diğer Mal satışı
11) Satış İşleminde Dolandırıcılık
- Kaparo Alınması
- İnternetten satış
- Otel vb. farklı içerik
- Farklı muhteva/Sahte ürün
- Baskı (Boiler room)
- Vekâletname elde etme
- Hileli tartı veya tartıda hile
12) Çek ve Senet-Değerli kâğıt (bilet vb.)
- Çek
- Senet
- Sahte bilet / Değerli kâğıt
13) Kimlik ve Kredi Kartı Dolandırıcılığı
- Kredi kartıyla
- Kredi kartı olmadan
- Kredi kartından Fazla / Mükerrer çekim
- Hesabın devralınması/Transferi
- Kimliğin/Kimlik bilgilerinin ele geçirilmesi/istismarı
14) Kamudan Haksız Menfaat
- Destekleme ödemesi
- Rehabilitasyon eğitimi
- Diğer
15) Diğer Yöntemler
- Tırnakçılık/el çabukluğu
- Kasada oyalama/kafa karışıklığı yaratma
- Değersiz döviz
- Bankamatik
- Borsa dolandırıcılığı (pump and dump)
- Çalıştığı kurumu/iş yerini dolandırma
- Nakliye için verilen malı satma/kullanma
- Malın yönlendirilmesi
4.2. Charles PONZİ Hakkında
Charles Ponzi (1882-1949); 1882 yılında İtalya’nın Parma kentinde doğdu. Roma’nın La Sapienza üniversitesinde 4 yıl okuduktan sonra 1903 senesinde Amerika’nın Massachusetts eyaletindeki Boston’a gitti. İlk olarak bir restoranda bulaşık yıkama işi yaptı, daha sonra aynı restoranda garson olarak çalıştı. 1907 yılında Montreal Kanada’ya taşındı ve İtalyan göçmenlere yönelik Luigi Zarossi tarafından kurulmuş olan Banco Zarossi’de yardımcı asistan olarak çalışmaya başladı. Zarossi para yatıran müşterilere o zamanlarda faiz oranı olan %3’ün iki katı faiz veriyordu ve doğal olarak rakiplerinden çok daha hızlı büyüyordu. Faizlerin nasıl ödendiği Ponzi’nin dikkatini çekti ve araştırmaları sonucunda, faizlerin yatırımlardan kazanılanlar yerine yeni açılan hesaplardaki paralardan ödendiğini, bankanın da ciddi bir finansal tehlike altında olduğunu keşfetti. Sonra banka battı ve Zarossi’de banka paralarını alarak Meksika’ya kaçtı.
Banka battıktan sonra Ponzi Montreal’de Zarossi’nin evinde kalmaya ve terkedilmiş aileye bakmaya devam etti. Ponzi, bir gün tesadüfen Zarossi’nin eski bir müşterisinin ofisine uğradı, ancak ofiste kimse yoktu. Orada bulunan çek defterinin bir yaprağına dört yüz dolar civarında bir bedel yazdı ve sahte bir imza attı. Daha sonra çeki paraya dönüştürünce başı belaya girdi ve 3 sene Quebec hapishanesinde yattı. 1911’de serbest bırakıldıktan sonra yasadışı işler yapmaya devam etti. Kısa süre sonra yine yakalandı, iki sene de Atlanta hapishanesinde yattı.
Ponzi serbest bırakıldıktan sonra Boston’a döndü. Burada Rose Maria Gnecco ile evlendi. Birkaç ay kayınpederinin bakkalında çalıştı. O arada aklına bir fikir geldi, bir iş kataloğu bastırıp iş yerlerine dağıtacaktı fakat iş yerleri bu fikri tutmayınca bu iş yattı. Birkaç hafta sonra İspanya’dan Ponzi’nin kataloğunu istediklerini belirten bir mektup aldı. İşte burada Ponzi daha sonradan onun adını tarihe geçirecek sistemini, Ponzi Şeması’nı keşfetti. Gelen mektupta Uluslararası Posta Kuponu (International Reply Coupon) kullanılmıştı. Bu kuponlar nakde çevrilebilmekteydi ve farklı ülkelerde farklı değerlere sahipti. Yani 10 dolarlık kupon bir başka ülkede 60 dolar olabiliyordu. Ponzi hemen işe koyuldu ve Securities Exchange Company ismiyle şirket kurdu. Şirket 45 günde yüzde 50 faiz vaad etmekteydi. Ponzi’ye bazıları para yatırdı ve Ponzi de vadesinde müşterilerine faizlerini ödedi. Bu haber çabuk yayıldı ve insanlar akın akın gelip bu muhteşem para makinesine para yatırmak istedi. Yalnız Ponzi, para yatıranlara yatırdıkları paradan elde edilen kazançtan değil sonradan gelen müşterilerce yeni yatırılan paralardan ödeme yapmaktaydı ve topladığı paralarla gerçek bir kazanç elde etmemekteydi. Ponzi, yedi ay gibi kısa bir süre içinde 10.000 yatırımcıyı kendisine bağladı ve toplam 10 milyon dolar değerinde senet imzalattı. Ponzi, yatırımcılarına posta pullarını kullanarak bir arbitraj kârı elde ettiğini söylüyordu. Aslında ortada olmayan bu kârlar insanları cezbetti ve Charles Ponzi 1917-20 yılları arasında 40.000 kişiden yaklaşık 15 milyon dolar topladı. Ancak sistem kısa sürede çöktü. 2 Ağustos 1920’de Boston Post gazetesi tarafından Ponzi’nin iflas etmesi gerektiğine ilişkin bir makale yayınlandı. 10 Ağustos’ta ise federal memurlar Securities Exchange Company’i bastı ve kapısına kilit vurdu. Ponzi’nin başta paraları sakladığı, daha sonradan ise satın aldığı banka olan Hanover Trust Bank’ta kapanmıştı. 1920 yılında çöken, kurduğu saadet zinciri sayesinde milyon dolarlar kazanan, batık tahvilleri yatırımcılara satarak dolandıran Ponzi hapis cezasını tamamladıktan sonra ABD hükümeti tarafından İtalya’ya iade edildi. Ponzi daha sonra İtalya’da Mussolini’ye finansal danışmanlık yaptı.
5. SONUÇ
Ceza kanunlarında tanımlanmış, yaptırımı da olan suç tipolojilerinden birisi olmasına karşın, gerek dünyada gerekse ülkemizde sıklıkla rastlanılan “dolandırıcılık” tarihi çok eskilere giden ve Maria Gabriela HASTEMIPOUR, Frank ABAGNALE, Benny HINN, Jordan BELFORT, Charles PONZI, Bernard MADOFF, Victor LUSTIG, George C. PARKER, Philip ARNOLD, Supervalu Çetesi, Osman Ziya SÜLÜN, Güney ZOBU, Eyüplü Halit, Ayşe BENLİ gibi kişi ve çetelerle anılan bir toplumsal gerçek durumundadır [20].
Yazımızın da konusunu oluşturan ve finans yazınına adını yazdıran en önemli dolandırıcı kuşkusuz 1919’da ABD’de posta pullarını kullanarak ülkeler arasındaki pul fiyatı farklarına yani arbitraj sistemine dayalı bir kazanç oyunu başlatan Charles PONZİ’dir. Oyunda önerilen kazanç sürekli yükseldiği için pek çok kişiyi oyuna çekmeye başlamış ve giren sayısı devam ettikçe paraların geri ödenmesi mümkün olmuştur. Ancak sisteme giren para tutarı, sistemden çıkan para tutarının altında kalınca ödemeler yapılamamaya başlamış ve sistem çökmüştür. Daha sonraki birçok vakıa da aynı mantıkla işlemiştir.
Türkiye’de Ponzi oyununun esasen ilk bilineni 1980’lerin başındaki banker hadisesidir. Mevzuat boşluğunun yarattığı bankerlik olayı ile bir grup insan kolaylıkla para toplamaya başlamış ve bankerlik işinin denetimi de olmadığından, önerilen faiz oranları sürekli yükselmiş ve sonunda faizler ödenememeye başlamış ve on binlerce insanın parası batmıştır.
Ardından, 1990’lı yılların sonunda Titan Saadet Zinciri patlak vermiş ve nihayetinde yurtdışı örnekleri emsal alınarak kurgulanan ve aslında tam da bir Ponzi oyunu olan Çiftlikbank, Anadolu Farm, Sütbank ve benzeri şirket, platform ve oluşumlar bu alandaki son örneklerdir.
Bilgisayar oyunu temeline dayanan bu son dolandırıcılık örnekleri, son 2-3 yıl içinde kurulmuş olup, oyuncular karşılığı altınla ifade edilen ve yaşam süreleri genellikle bir yıl olan çeşitli çiftlik hayvanlarını sanal yoldan satın alabilmekte, bu hayvanlar için yapılması gereken yem ve depo harcamaları da aynı şekilde sanal yoldan ödenmektedir. Bu şekilde oluşturulan sistemle milyarlarca liralık vurgun yapıldığı ve yüzbinlerce insanın mağdur edildiği medyaya yansıyan haberlerden de anlaşılmaktadır. Belirtilen sistemlere genellikle risk alınmadan fazla para kazanmanın mümkün olduğuna inanan insanlar girmekte; esasen hadisesinin özü, çalışmadan para kazanmanın kendi etraflarındaki insanlardan tecrübe ederek mümkün olabildiği düşüncesine dayanmakta ve sonuçta bu tuzaklara düşülebilmektedir.
Elbette, gelinen noktada tüm tarafların eksiklikleri, kusurları ve hataları mevcuttur. Ancak, konunun temelinin ülkemiz eğitim ve toplumsal geleneğinden çokça etkilendiği de bir gerçektir. Bu itibarla, ülkemizden son yıllarda uygulamaya konulan, ancak farkındalık düzeyi henüz emekleme aşamasında olan “finansal okur-yazarlık” kurumuna daha fazla önem verilmesi, bu yönde atılabilecek belki de en önemli ve temel adım olacaktır. İşte bu minvalde;
- Başta Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuna (TRT) ait televizyon kanalları ve radyolarda halkımızın birikimlerinin değerlendirilmesine yönelik kısa süreli “Kamu Spotları”nın hazırlanması ve bu spotların her gün ve yoğun izlenme saatlerine denk getirilmesi,
- Okullarda finansal okur-yazarlık derslerinin ilkokul birinci sınıftan başlamak üzere verilmesi,
- Günlük gazeteler ve haftalık dergilerde, okuyucunun farkında olabileceği bölümlerde olmak üzere, finansal okur-yazarlık düzeyini artırmaya dönük çok kısa (2-3 satırlık) “mottoya” yer verilmesi,
- TV, radyo, gazete vb. reklamlarında kullanılan ibare, sözcük ve bunlarla yaratılabilecek algının, olumsuz toplumsal sonuçlarını ortadan kaldırabilmek amacıyla Radyo ve Televizyon Üst Kurumu’nun (RTÜK) mütemadiyen gözlem ve kontroller yapması
yararlı olabilecektir.
Ancak, burada belki de en fazla görev ülkemiz insanına düşmektedir. Yaşamın temeli ilk planda bireysel çalışmaya dayalıdır. Çalışma olmaksızın refah seviyesini yükselten toplumlar olmadığı gibi, insanın da refahı kendi çalışma azim ve kararlılığına bağlıdır. Umut edilir ki, bu doğrultuda çizilmiş yaşam yolculuklarında, bu türden “dolandırıcılık” hikâyelerine fazla prim verilmesin.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.