Batılı devletler, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığına yanıt olarak, Rusya Merkez Bankası’nın (Russian Central Bank) yaklaşık 250 milyar avro değerindeki varlığını dondurdu. İşgalin üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, akademisyenler ve politika yapıcılar dondurulmuş varlıkları Ukrayna’yı yeniden inşa etmek için kullanmanın yollarını tartışıyorlar. Bu varlıklara el konulmasının, bunların vergilendirilmesinin veya faizlerinin alınmasının veya teminat olarak kullanılmasının devletin dokunulmazlığı kurallarını, yatırım anlaşmalarını ve hatta müdahale etmeme ilkesini ihlal edip etmeyeceği konusunda tartışmalar sürmektedir. Son zamanlarda Avrupa Konseyi, Rusya Merkez Bankası varlıklarından elde edilen olağanüstü gelirlerin Ukrayna yararına yönlendirilmesine yönelik somut adımlara ilişkin çalışmayı ilerletmeye karar vermiştir[1]. Bazıları bu önlemlerin (üçüncü taraf) karşı önlemler olarak haklı gösterilebileceğini iddia etse de, bu yazıda daha az tartışılan bir gerekçelendirme yoluna (avenue of justification) ışık tutulması amaçlanmaktadır: meşru müdafaa (self-defense).
1. Karşı Tedbirler: Yasal Belirsizlikler
Oraya dönmeden önce, karşı tedbirlerin (countermeasures) gerekçelendirilmesine ilişkin temel konular kısaca özetlenecektir. Karşı tedbirler, zarar gören bir Devlet tarafından, başka bir Devletin daha önceki bir uluslararası hukuka aykırı eylemine yanıt olarak ve bu Devlete karşı yöneltildiğinde, başka türlü hukuka aykırı davranışı haklı gösterebilir. Bunlar, hatalı Devleti kurallara uymaya ikna etmeyi amaçlayan bir yasa uygulama mekanizmasıdır. Mağdur Devletin bir tür kendi kendine iyileştirici yardımda bulunmasına olanak tanır.
Buna mukabil, üçüncü Devletlerin genellikle mağdur Devletin haklarını davet üzerine dahi olsa uygulamalarına izin verilmemektedir. Karşı tedbir alma hakkı Devlete özeldir ve devredilemez. Bununla birlikte, eğer bir Devlet, tüm Devletlerin hukuki menfaatine sahip olduğu (erga omnes[2]) bir yükümlülüğü ihlal ederse, bazıları doğrudan zarar görmeyen Devletlerin de suçu işleyen Devlete karşı “karşı tedbirler” alabileceğini ileri sürmektedir[3]. Uluslararası Hukuk Komisyonu (International Law Commission-ILC), 2001 yılında, bu bağlamdaki uygulamanın “sınırlı ve henüz gelişmemiş” (limited and rather embryonic) olduğu sonucuna varmıştır [Uluslararası Haksız Eylemlerden Dolayı Devletlerin Sorumluluğuna İlişkin Yasalara dair yorumlar (Articles on the Responsibility of States for Internationally Wrongful Acts-ARSIWA), madde 53, paragraf 3[4]]. 20 yılı aşkın bir süre sonra, kısmen Rusya Merkez Bankası varlıklarının dondurulmasına atıfta bulunularak geleneksel statünün kabulünün artmış olduğu görünmektedir. Bununla birlikte, varlıkları hedeflemek için “üçüncü taraf karşı tedbirlerinin” (third-party countermeasures) kullanılması belirsizliğe dayanmaktadır. Özellikle, Rusya’nın Ukrayna’ya tazminat ödemeye yönelik ikincil yükümlülüğünü uygulamak için müsadere (confiscation) şeklindeki karşı tedbirlerin uygulanması durumunda, bu tür yükümlülüklerin “erga omnes” statüsüne sahip olup olmadığı sorusu ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, karşı tedbirlerin uyumu teşvik etmesi gerekir ve bu nedenle ceza olarak kabul edilemez ve cezalandırma amacı taşımayabilir. Buna göre bunların geçici ve mümkün olduğu ölçüde geri döndürülebilir olması gerekir. Bu nedenle karşı tedbirler kalıcı önlemlerin temeli olarak kullanılamaz[5]. Aksine, tedbirlerin Rusya’nın tam tazminat yükümlülüğünü yerine getirmesi (fulfilment of its obligation to make full reparation) ile bağlantılı veya buna bağlı olması gerekmektedir. Ancak bunun, Rusya ile Ukrayna arasındaki düşmanlık yatıştıktan sonra bile tedbirlerin sürdürülebilmesi açısından faydası olabilir.
2. Meşru Müdafaa: Avantajları
Meşru müdafaa hakkı, ‘Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün (United Nations Charter) 51. maddesinde de teyit edildiği üzere, uluslararası hukukta tek taraflı kendi kendine yardımın (way of unilateral self-help in international law) bir yolunu da tesis etmektedir ki; karşı tedbirlerin aksine, devletlerin kendini korumasını temel alır ve “savaş benzeri bir paradigmayı” (war-like paradigm[6]) çağrıştırır. Dolayısıyla meşru müdafaa, güç kullanımı gibi geniş kapsamlı tedbirlere izin verir ve hatta dar koşullar altında önleyici eylemleri haklı gösterebilir. Ayrıca, karşı tedbirlerin aksine, kolektif meşru müdafaanın, mağdur bir Devlet yardım istediğinde üçüncü Devletlere müdahale etme yetkisi verdiği genel olarak kabul edilmektedir.
Karşı tedbirlerin aksine, meşru müdafaa eylemlerinin geçici veya geri döndürülebilir olması gerekmez. Ancak karşı tedbirlere benzer şekilde bunlar da zorunluluk ve orantılılık (necessity and proportionality) nedeniyle sınırlıdır. Karşı tedbirler “uluslararası hukuka aykırı eylemin ciddiyeti dikkate alınarak, maruz kalınan zararla orantılı” (commensurate with the injury suffered, taking into account the gravity of the internationally wrongful act) olmalıdır (ARSIWA, madde 51[7]). Meşru müdafaa ile ilgili orantılılık koşulu daha tartışmalıdır çünkü diğerlerinin yanı sıra “jus in bello”[8] ile etkileşimi belirsizdir. Derinlemesine bir analiz bu yazının kapsamını aşsa da Buchan, “karşı tedbirlere ilişkin yasa bağlamında orantılılık ilkesinin, meşru müdafaa yasası kapsamındaki orantılılık ilkesinden daha zorlu olduğu” (principle of proportionality in the context of the law on countermeasures is more demanding than the principle of proportionality under the law on self-defense) sonucuna varmaktadır[9]. Bu iddia, temeldeki meşru müdafaa anlayışına bağlı olmakla birlikte, şunlarla da desteklenmektedir: Meşru müdafaa, saldırganın kullandığından çok daha fazla güç kullanılmasını gerektirebilecek silahlı bir saldırıyı etkili bir şekilde sona erdirme hakkını verir. Bunun aksine, maruz kalınan zarar ile orantılı olmayan karşı tedbirlere, uyumu sağlamak için gerekli olsa bile izin verilmez. Buna göre Rusya Merkez Bankası varlıklarının meşru müdafaa hukuku kapsamında hedef alınması, kalıcı ve daha yayılmacı/istilacı tedbirlerin alınmasına olanak tanıyabilir.
Ayrıca, Ripenko’nun da belirttiği[10] gibi, meşru müdafaa eylemi olarak müsadere, Rusya’nın tazminat ödeme yükümlülüğünü etkilemeyebilir. El koymaya yönelik bir karşı tedbirin Rusya’nın ikincil yükümlülüğüne bağlı olması veya buna bağlı olması gerekirken, meşru müdafaa hukuku kapsamındaki müsadere, bağımsız olacaktır. Basitçe söylemek gerekirse: Devletler, meşru müdafaa eylemleri için tazminat ödemek zorunda değildir. Ancak meşru müdafaa eylemleri tamamen misilleme niteliğinde olmamalıdır. Dolayısıyla tedbirlerin bir şekilde Rusya’nın saldırısına karşı savunmayla bağlantılı olması gerekmektedir. Richter’in iddia ettiği[11] gibi, bu, varlıkların Ukrayna’ya silah tedarik etmek için kullanılması durumunda gerçekleşebilir. Nolte ve Randelzhofer’in belirttiği[12] gibi, birincil itici niteliği koruyan eylemlere aynı anda ikincil düzeyde cezalandırıcı veya ceza gerektiren (retributive or punitive) güdülerin eşlik edebileceği göz önüne alındığında, bu yeterli bir bağlantı noktasıdır. Avrupa Birliği, Rusya Merkez Bankası varlıklarından elde edilen olağanüstü gelirleri, aynı zamanda Ukrayna’ya silah teslimatını da finanse eden özel bir bütçe olan Avrupa Barış Fonu’na (European Peace Facility) tahsis etmeyi planlamaktadır. Bu bakımdan Ukrayna’nın savunulmasıyla makul bir bağlantı sunsa da, savaşın harap ettiği ülkeyi yeniden inşa etmenin veya sivil nüfusu desteklemenin bunu yapmayabileceğini vurgulamak gerekir. Bununla birlikte, eğer askeri destek Rusya Merkez Bankası varlıklarından yararlanılarak finanse edilebilirse, diğer hedeflerin gerçekleştirilmesi için finansal kaynaklar serbest bırakılır.
Buna bağlı olarak veya Rusya’nın ikincil yükümlülüğüne bağlı olarak, karşı önlemlerin düşmanlık yatıştıktan sonra bile sürdürülebileceği ileri sürülmektedir. Buna mukabil, meşru müdafaaya doğal olarak yalnızca silahlı saldırı devam ederken izin verilmekte olup; bu da müsadere çabalarını, özellikle potansiyel hukuki inceleme de dâhil olmak üzere, katı bir zaman çizelgesine sokabilir. Ancak bu her senaryoda geçerli olmayabilir. Örneğin, eğer Rusya, çatışmalar sona erdikten sonra bile Ukrayna’nın bazı kısımlarını işgal ederse, Ukrayna’nın bu bölgeyi geri almak için meşru müdafaa hakkı devam edebilir. Bu durum, yakın zamanda Dağlık Karabağ ihtilafı bağlamında da tartışıldığı[13] üzere, böyle bir hakkın ne zaman ele geçirilip geçirilmeyeceği sorusunu gündeme getirmektedir.
3. Meşru Müdafaa: Daha Az Yasal Belirsizlik Yok mu?
Ancak meşru müdafaa yasası kapsamında Rusya Merkez Bankası varlıklarını hedef almak pamuk ipliğine bağlı olabilir. Geleneksel olarak Devletler, aksi takdirde güç kullanma yasağını ihlal edecek olan ve zorlayıcı tedbirler olarak adlandırılan önlemleri haklı çıkarmak için meşru müdafaa hakkını kullanır. Basitçe “a fortiori”[14] argümanına dayanılarak, güç kullanımı eşiğinin altındaki önlemlerin de dâhil edilmesi gerektiği ileri sürülebilir. Ancak Yargıç Higgins, “Wall Advisory Opinion” (Ayırma Tavsiye Görüşü) kapsamındaki muhalif görüşünde[15] “ikna olmadığını” ileri sürmüştür.
Benzer bir şekilde Milanoviç de, İsrail/Hamas çatışmasının hukuki yönlerini tartışırken şu sonuca varmıştır: “51. Madde, 2(4) no.lu madde olmadan uygulanabilecek bir tür bağımsız kural değildi.” Bu, Buchan’ın “geleneksel akıl yürütme/bilgelik” (conventional wisdom) olarak tanımladığı ancak yine de itiraz edilen bir bakış açısıdır. Temel olarak argüman, meşru müdafaanın güç kullanımının yasaklanmasının esas veya asalak (intrinsic or parasitic) olduğu yönündedir. Bu işlevsel eşdeğerlik, zorlayıcı tedbir hakkını sınırlayabilir.
Ancak bu meşru müdafaa anlayışı, çatışmaya doğrudan askeri katılımı teşvik edebileceğinden çelişkili sonuçlara yol açmaktadır. Örneğin, Rusya-Ukrayna savaşının başlangıcında, Ukrayna’ya üçüncü devletler tarafından silah sağlanmasının tarafsızlık yasasını ihlal edip etmediği konusunda bilimsel bir tartışma vardı. Kolektif meşru müdafaa yasası kapsamında üçüncü devletlerin silahları doğrudan saldırgana karşı kullanmasına izin verilecek olsa da, salt tedarik haklı gösterilemez.
ARSIWA’nın 21. maddesi bu cevaba sahip gibi görünmekte olup; Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun yorumunda “meşru müdafaa, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün 2(4) no.lu maddesi kapsamında olanlar dışındaki belirli yükümlülüklerin yerine getirilmemesini haklı gösterebilir” [self-defense may justify non-performance of certain obligations other than that under Article 2(4) UN Charter]. Ancak daha yakından okunduğunda çoğu bilim insanı bunun, güç kullanımıyla tetiklenen uluslararası hukukun yan ihlallerine atıfta bulunduğunu anlamaktadır. Fakat düzenleme, meşru müdafaanın kuvvet kullanımına özgü bir istisna olduğu yönündeki katı anlayışı sarsmakta ve hâlihazırda farklı sonuçlar öngörmektedir.
Ayrıca, orantılılığın göz önünde bulundurulması, zorlayıcı olmayan tedbirlerin alınmasını zorlaştırmaktadır. Bu ilke, Devletlerin silahlı bir saldırıya ilişkin savaş belasını önlemek için zorlayıcı olmayan önlemler yoluyla yanıt vermesini zorunlu kılabilir. Bu argüman, 2005 tarihli “Chatham House Meşru Savunmada Güç Kullanımına İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri”nde (Chatham House Principles of International Law on the Use of Force in Self-Defence[16]) zaten öne sürülmüştü.
Son olarak Buchan ve Richter, meşru müdafaa hakkının uluslararası hukukta güç kullanımının yasaklanmasından önce geliştiğini ve bunun mantıksal olarak işlevsel eşdeğerliğe izin vermediğini açıklamaktadır. Uluslararası Adalet Divanı’nın (International Court of Justice) da belirttiği[17] gibi, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün 51. maddesi aynı zamanda mevcut örf ve adet hukukunu da “içermemekte ve denetlememektedir”.
Buna göre meşru müdafaanın genel bir hak olarak işlev gördüğü, her türlü gerekli ve orantılı tedbire olanak sağladığı ileri sürülebilir. Ancak bu, savaş zamanlarında tek başına güvenlik istisnaları olan karmaşık yasal rejimleri baltalamak için baraj kapaklarını açabilir.
4. Meşru Müdafaa: Devletler Tarafından İstenmiyor mu?
Üstelik Devletlerin bu yola başvurmaya kararlı olup olmadıkları da belirsizdir. Destekleyen Devletler, silah tedariki veya Rusya Merkez Bankası varlıklarının dondurulması gibi geçmişteki önlemleri kolektif meşru müdafaa eylemleri olarak çerçevelemekten çekinmekte veya bunu açıkça reddetmektedir. Bu muhtemelen üçüncü Devletlerin bu hukuki argümanları ve kavramları kendi siyasi iletişimlerini ve tartışmalarını şekillendirmek için kullanmalarıyla açıklanabilir. Aksi takdirde Rusya-Ukrayna ihtilafında saldırgan olarak görülme endişesi de mevcuttur. Ancak hukuki açıdan kolektif meşru müdafaa gerekçesinin kullanılması tek başına “savaşta” (at war[18]) olmak için yeterli değildir.
Siyasi tartışmalara yönelik sonuçların yanı sıra, Devletlerin isteksizliği, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün 51. maddesi kapsamında meşru müdafaa konusunda alınan tedbirleri Güvenlik Konseyi’ne bildirme yükümlülüğü göz önüne alındığında sorunlu olabilir. Bu yükümlülük, barışa yönelik tehditleri ele alma konusunda Güvenlik Konseyi’nin yetkileri karşısında tek taraflı meşru müdafaa hakkının ikincil niteliğini teyit etmektedir. Ancak Rusya’nın veto yetkisi nedeniyle Güvenlik Konseyi’nde yaşanan çıkmaz göz önüne alındığında, bu yükümlülüğün yerine getirilmesi boşuna görünmektedir. Bildirimde bulunmamak Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün ihlali anlamına gelse de, yetkinin meşru müdafaa yönünde hareket etmesi belirleyici değildir. Ancak Uluslararası Adalet Divanı’nın da belirttiği gibi, “bir raporun bulunmaması, söz konusu Devletin kendisinin meşru müdafaa amacıyla hareket ettiğine ikna olup olmadığını gösteren faktörlerden biri olabilir” [paragraf 200 (the absence of a report may be one of the factors indicating whether the State in question was itself convinced that it was acting in self-defense)].
5. Meşru Müdafaa: Çözüm mü?
Toplu meşru müdafaa hakkı, Rusya Merkez Bankası’nın varlıklarını hedef alan kalıcı ve geniş kapsamlı tedbirler için yasal bir temel oluşturabilir. Böylesine daha geniş bir anlayışı destekleyen iyi argümanlar olmasına rağmen, uluslararası hukukta yaygın bir kabul görmemesi, karşı tedbirlere benzer hukuki belirsizliklere yol açmaktadır. Dahası, Devletlerin isteksizliği bu gerekçelendirme yolunu kapatabilir. Bununla birlikte, toplu meşru müdafaa hakkının daha fazla araştırılması ve analiz edilmesi, Rusya Merkez Bankası’nı hedef alan önlemleri düzenleyen yasal çerçeveye ışık tutma açısından verimli olabilir.
[1] <https://www.consilium.europa.eu/media/70815/sn00008-en24.pdf>
[2] Hukuk terminolojisinde erga omnes haklar veya yükümlülükler “herkese karşı veya bütün herkes bakımından” geçerlidir. Erga omnes, “herkese karşı” veya “herkese bakımından” anlamına gelen Latince bir deyimdir. Örneğin, mülkiyet hakkı erga omnes bir haktır ve dolayısıyla bu hakkı ihlal eden herkese karşı uygulanabilir. Bir erga omnes hakkı, sözleşmeye dayalı olan ve sözleşme tarafı dışında uygulanamayan bir haktan ayırt edilebilir.
[3] <https://brill.com/display/book/9789004635807/B9789004635807_s024.xml>
[4] <https://legal.un.org/ilc/texts/instruments/english/commentaries/9_6_2001.pdf>
[5] <https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/STUD/2024/759602/EPRS_STU(2024)759602_EN.pdf>
[6] < https://www.cambridge.org/core/journals/international-and-comparative-law-quarterly/article/abs/nonforcible-measures-and-the-law-of-selfdefence/02ADE428C2F99BE5D0EF52C977264580 >
[7] <https://legal.un.org/ilc/texts/instruments/english/draft_articles/9_6_2001.pdf>
[8] Uluslararası insancıl hukuk veya jus in bello, savaşın nasıl yürütüleceğini belirleyen hukuktur. Uluslararası insancıl hukuk tamamen insani bir amaçtır ve sebep olunan acıları sınırlamayı amaçlamaktadır. Jus ad bellum kapsamındaki savaşın gerekçesi veya nedenleri veya önlenmesine ilişkin sorulardan bağımsızdır.
[9] <https://www.cambridge.org/core/journals/international-and-comparative-law-quarterly/article/abs/nonforcible-measures-and-the-law-of-selfdefence/02ADE428C2F99BE5D0EF52C977264580>
[10] <https://voelkerrechtsblog.org/de/should-third-states-follow-ukraines-lead-and-confiscate-russian-state-assets/>
[11] <https://www.nomos-elibrary.de/10.5771/1435-439X-2023-4-626/indirekte-selbstverteidigung-volume-26-2023-issue-4?page=1>
[12] <https://opil.ouplaw.com/display/10.1093/law/9780199639779.001.0001/law-9780199639779-chapter-66#law-9780199639779-note-1425>
[13] <https://academic.oup.com/ejil/article/34/2/349/7192917?login=false> [Çevirenin Notu: Dağlık Karabağ hadisesi önemlidir. I. Dağlık Karabağ Savaşı, 1988-1994 döneminde yaşanmış ve Azerbaycan bu bölgede hatırı sayılır toprak kaybına uğramıştır. II. Dağlık Karabağ Savaşı ise 2020 yılında gerçekleşmiş ve Azerbaycan, Ermenistan tarafından istila edilen işgal altındaki topraklarını uluslararası haklılık çerçevesinde geri almıştır.]
[14] “A fortiori”, bir argümanın daha da güçlü bir argümana dayandığına işaret eder. Latincede bu terim kelimenin tam anlamıyla ‘daha güçlü olandan’ anlamına gelir. A fortiori genellikle bir argümanın onu cevaplanamaz hale getirecek kadar güçlü başka bir argümana dayandığını ileri sürmek için kullanılır. Bununla birlikte, böyle bir sonucun daha güçlü bir argümandan gerçekten çıkarılıp çıkarılamayacağı tartışılarak bir argüman a fortiori olarak çürütülebilir.
[15] <https://www.icj-cij.org/sites/default/files/case-related/131/131-20040709-ADV-01-02-EN.pdf>
[16] <https://www.chathamhouse.org/pdf/research/il/ILPForce.doc>
[17] <https://www.icj-cij.org/sites/default/files/case-related/70/070-19860627-JUD-01-00-EN.pdf>
[18] <https://www.cambridge.org/core/journals/leiden-journal-of-international-law/article/at-war-party-status-and-the-war-in-ukraine/EC59482A140EE6FBDD86292ED18C2FA6>
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.