Giriş
Sanayi politikaları ve hükümetlerin sektörler arası ekonomik aktiviteyi değiştirmeye yönelik çabaları, kritik bir ilk soruyla karşı karşıyadır: Hangi sektörleri büyütmek istiyorsunuz? Ekonomik kalkınmayı hedefleyen hükümetler için Penny Goldberg ve benim yazarı olduğumuz üst düzey rehberlik sağlayan bir makale var ki; ihracattaki büyümenin son kırk yılda düşük gelirli ülkelerde yoksulluğun azaltılmasında önemli bir itici güç olduğunu vurguluyoruz. Bu nedenle, ihracat sektörünün geliştirilmesi kalkınmanın uygun bir yoludur.
1. İhracat Seçimindeki İkilem
Zor olan şey, bir hükümetin hangi ihracata öncelik vermesi gerektiğini belirlemektir. Geleneksel ekonomik bilgelik, girişimcilerin bireysel rasyonelliğinin toplumsal faydayla uyumlu olmadığı, piyasa başarısızlıkları nedeniyle geride kalan endüstrilere odaklanmayı önermektedir. Buna klasik bir örnek, üretimi ve öğrenmeyi başlatmak için başlangıçta devlet sübvansiyonlarını gerektirebilecek bir öğrenme sürecidir. İlaç araştırmalarına ve güneş paneli geliştirmeye yönelik sübvansiyonlar gibi örnekler bu yaklaşımı göstermektedir.
Bununla birlikte, piyasa başarısızlıklarının incelikli ve kendine özgü olması, bu stratejinin birçok sektöre genelleştirilmesini oldukça zorlaştırmaktadır. Yoğun çalışma sayesinde belirli bir sektördeki piyasa başarısızlıkları belgelenebilir ve düzeltmeler önerilebilir. Ancak, Dünya Bankası’ndaki meslektaşlarımızın geçmişte belirttikleri gibi, literatür hangi ihraç mallarının belirli bir ülke bağlamında daha büyük dışsallıklara sahip olduğu konusunda ‘güvenilir bir politika kılavuzu’ (no confident policy guidance) sunmamaktadır.
Piyasa başarısızlıkları ve bunlara yönelik stratejiler net bir şekilde anlaşılsa bile, uluslararası rekabet nedeniyle başarı garanti edilmez. Bir endüstri, iç pazar başarısızlıklarından kurtulmuş olmasına rağmen, eğer diğer ülkeler doğal avantajlara veya daha etkin sanayi politikalarına sahipse, yine de küresel rekabette zorluk yaşayabilir.
2. Yüksek Verimliliğe Sahip Endüstrilerin Düşük Riskli Olması
Dışsallıklardan ziyade, sektörler arasında karşılaştırılabilecek daha basit ve daha evrensel bir ölçü verimliliktir. Bu ölçü, ekonomist David Ricardo’nun verilerle doğrulanan teorisine dayanıyor: ülkeler nispeten daha üretken oldukları endüstrilerden daha fazla ihracat yapma eğilimindedir. Sonuç olarak bir sektörün verimliliğini ihracatına bakarak belirleyebiliriz. Bu modelde verimlilik, düşük maliyetli girdilere erişim ile bunları verimli bir şekilde çıktıya dönüştürme yeteneğinin birleşimidir.
Ölçü şu şekilde çalışmaktadır. Son zamanlarda Guatemala’dan yapılan ihracatın %2,4’ü (yüzde 2,4), müşteri desteği gibi dış kaynaklı ticari faaliyetleri içeren ‘ticari hizmetler’ (business services) idi. Buna karşılık, tüm ülkelerin ihracatının yalnızca %1,7’si ‘ticari hizmetler’den oluşmaktadır. Guatemala dünyanın geri kalanıyla karşılaştırıldığında ticari hizmetlerde daha uzmanlaşmış olduğundan, bu sektörde açık bir karşılaştırmalı üstünlüğe (revealed comparative advantage) sahip olduğu söylenir. Netice itibarıyla, Guatemala’da ticari hizmet sektöründeki firmaların, daha az ihracat yapan sektörlerdeki firmalara göre nispeten daha verimli olduğu sonucuna varılabilir.
Bununla birlikte, üretken endüstriler bile piyasa başarısızlıkları nedeniyle hâlâ engelleniyor olabilir. Ticari hizmetler örneğinde, firmalar hâlâ çalışan eğitimine yetersiz yatırım yapıyor olabilir, yeni girenler uluslararası müşterilerin standartları hakkında bilgi sahibi olmayabilir ve uluslararası müşteriler hangi hizmet sağlayıcıların ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabileceği konusunda bilgi sahibi olmayabilir. Bu durumlarda, endüstrinin başarısına rağmen devlet müdahalesi hâlâ gerekli olabilir.
3. Düşük Verimliliğe Sahip Endüstrilerin Yüksek Riskli Olması
Yeni, düşük verimliliğe sahip endüstrilerde kalkınmayı hedeflemek daha yüksek risk taşımaktadır. Geleneksel emtia ihracatından daha katma değerli sektörlere geçiş çabası zorlu ve belirsizdir. Talebi artan pazarları hedeflemek veya mevcut sektörlerle teknolojik benzerliklerden yararlanmak gibi sektör düzeyindeki stratejiler bazı riskleri azaltabilir. Tek tek firmalara bakıldığında, McKinsey & Company’nin yaptığı bir araştırmada, bir şirketin kâr büyümesinin %50’sinin, şirketin içinde bulunduğu sektörle açıklanabileceği ortaya çıkarılmıştır. Aynı mantık, genellikle birkaç ‘süperstar’ firmada yoğunlaşan bir ülkenin ihracatına da uygulanabilir. Bailey Klinger ve Ricardo Hausmann tarafından önerilen ‘ürün alanı yoğunluğu’ (product space density) kavramı, olası başarılı çeşitlendirmelere dair gerekçeler sunmaktadır. Bu ölçü, diğer faktörler kontrol edilse bile, ülkelerin zaman içinde çeşitlendikçe hangi yeni ürünlere yöneleceğini (oldukça) tahmin etmektedir.
4. Sanayi Politikasının Ülke Bağlamına Göre Uyarlanması
Bu kıyaslamalar en çok endüstrileri sanayi politikasının dışında tutmak için faydalıdır. Kalkınma için doğası gereği faydalı olan ürünler [örneğin, üretime dönük ürünler, emek yoğun ürünler, yeşil ürünler veya zengin ülkelerin ihraç ettiği ürünler (upstream products, labor intensive products, green products, or products rich countries export)] hakkında teori sıkıntısı yoktur. Küresel olarak faydalı endüstrilerin tümü, belirli bir ülkenin teknolojik yeteneklerine veya pazar eğilimlerine uygun olmayabilir. Belirli sektörlerin politika desteğinden stratejik olarak dışlanması, diğerlerinin dâhil edilmesi kadar yaşamsal önem taşımaktadır.
Endüstrileri hedeflemenin ötesinde, her hükümetin risk toleransını ve hedeflenecek yüksek ve düşük verimli endüstriler dengesini ayarlaması gerekmektedir. Tarihsel olarak çoğu ülke düşük riskli bir stratejiyi tercih etmiştir: sanayi politikasının kullanımı, ülkelerin açık bir karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu endüstrilerde oldukça yoğunlaşmıştır. Elde edilen kanıtlar bu tür müdahalelerin etkili olabileceğini göstermektedir ki; Peru’da bir ihracatı teşvik kurumunun ilgisi, zaten başarılı olan ihracatçıların “ihraç edilen ürün sayısını ve hizmet verilen ülke sayısını” artırmasına yardımcı olmuştur.
Sonuç
Özellikle işsizliğin yüksek olduğu yerlerde, yeni endüstriler yaratmaya veya gerileyenleri canlandırmaya yönelik yüksek riskli müdahalelerin cazibesine karşın, öncelikle düşük riskli seçenekleri tüketmek çok önemlidir. Günümüzde düşük ve orta gelirli ülkeler, yüksek gelirli ülkelere kıyasla ihracatın teşvikine daha az yatırım yapmaktadır. İhracat artışının hızlı ekonomik kalkınmaya giden kanıtlanmış bir yol olduğu göz önüne alındığında; sanayi politikasındaki bu boşluğun ele alınması, sürdürülebilir ekonomik büyümeye yönelik kritik bir adım olabilir.
Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.