Sözleşmeye Dayalı İlişkilerde Belirsizliklerin “Contra Proferentem” Doktrini Marifetiyle Çözülmesi

Giriş

Tarafların kendi çıkarlarını korumak için titizlikle anlaşmalar hazırladığı sözleşme müzakereleri ve taslak hazırlamanın karmaşık alanında, ortaya çıkan belgeler genellikle karmaşık bir hukuki dil taşır. Ne yazık ki müzakerelerin uzayan doğası, muğlak maddeler içeren anlaşmalara yol açarak farklı yorumlara zemin hazırlayabilmektedir. İşte bu çerçevede “Contra Proferentem Doktrini”[1], belirsiz sözleşme dilinin yarattığı zorluklara çözüm sunan önemli bir hukuki ilke olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu makalede, sözleşmelerdeki belirsizliklerin ele alınmasında hayati önem taşıyan temel ilkeler analiz edilerek doktrinin incelikli bir anlayışına kapsamlı bir bakış açısı sunulmakta; her ikisi de sözleşme dilinin inceliklerini çözmede yol gösterici bir ilke olarak hareket eden “Contra Proferentem Doktrini”nin ve uyumlu yapı kuralının uygulanması araştırılmaktadır. Amaç, sözleşmeye dayalı ilişkilerde açıklık ve adaleti teşvik etmektir.

Bu araştırmanın merkezinde, dil belirsizliği durumunda yorumun belgeyi hazırlamayan tarafın lehine olması gerektiğini belirten “Verba Chartarum Fortius Accipiuntur Contra Proferentem”[2] veya “Contra Proferentem” olarak bilinen hukuk ilkesi yatmaktadır. Daha basit bir ifadeyle, bir sözleşmedeki bir şart için birden fazla olası yorum söz konusu olduğunda, taslağı hazırlayan tarafın en uygun yorumu öncelikli olur. Bu, özellikle bir tüketicinin büyük bir şirket ile standart bir sözleşme yapması ve bu tüketici için müzakere fırsatlarının sınırlı olması gibi önemli bir güç dengesizliğinin olduğu senaryolarda önem kazanmaktadır.

Bu doktrin, Delhi Yüksek Mahkemesi’nde görülen son “Flow more Ltd. – Skipper Ltd.”[3] davası aracılığıyla gerçek dünyada yankı bulmuştur. Bu dava, hakem kararını onaylayarak Contra Proferentem ilkesinin önemini vurgulamakta ve sözleşmeyle belirlenen uyuşmazlıklarda belirsiz şartların, taslağı hazırlayan taraf aleyhine yorumlanması gerektiği ileri sürülmektedir. Bu makalede, bu doktrinin tahkimde yaygın olarak benimsenmesi konusunda ikna edici bir kanıt sunulmakta ve bu doktrinin, yasal işlemlerde yeterince temsil edilmeyen tarafların çıkarlarını korumaya yönelik çok önemli bir araç olma potansiyeline ışık tutulmaktadır.

1. ‘Contra Proferentem Doktrini’ Karşısında Hariç Tutma Şartı

Bir sözleşmedeki “hariç tutma veya muafiyet” maddesi (exclusion or exemption clause[4]), tarafların sorumluluklarını veya haklarını sınırlar. Bu tür maddeler, belirli türdeki kayıpların kapsanmadığını belirterek sorumluluğu azaltabilir. Britanya gibi gelenek hukukunun egemen olduğu ülkelerdeki mahkemeler, bir tarafın sorumluluğunu hariç tutmayı veya sınırlamayı amaçlayan şartlara uymaları halinde ‘Contra Proferentem Doktrini’ni uygulayabilir. Bu doktrin, muafiyet hükmünden yararlanan tarafın aleyhine süreyi daraltmaktadır. Bununla birlikte, bir hükmün sorumluluğu dışlamak yerine yalnızca sınırlandırması durumunda mahkeme, sorumluluğu sınırlandırma veya hariç tutma niyetinin açıkça iletilip bildirilmediğini değerlendirir[5].

Lord Morton, bir kişiyi çalışanlarının ihmalinin sonuçlarından açıkça muaf tutan açık bir dilin gerekliliğini vurgulayarak, “ihmal etme/savsaklama eylemleri” bir sözleşmeden hariç tutmak için kapsamlı yönergeler sağlamıştır. Bu prensip, “davranış/eylem, unutma/atlama, ihmal veya temerrüdü” kapsayan hükmün ihmali de içerdiğini teyit eden “Monarch Airlines Ltd.”[6] vakasında görüldüğü gibi, davalının ihmalden doğrudan sorumlu olduğu durumları da kapsamaktadır.

Anlaşmaları yorumlayan hâkimler, tarafın kasıtlı taahhütlerinin yerine getirilmesine öncelik verir. “HIH Casualty and General Insurance Ltd.”[7] davasında mahkeme, ‘beyanın gerçekliği’ maddesinde yanlış beyanın genel olarak hariç tutulmasına rağmen, hileli yanlış beyanın ve ifşa etmemenin muaf tutulmadığına, masum ve ihmale dayalı yanlış beyan ve ifşa etmemenin hariç tutulduğuna karar vermiştir. Bu yorumlayıcı yaklaşım (interpretive approach[8]) artık tazminat hükümlerine, istisna hükümlerine ve maktu tazminat hükümlerine uygulanabilir.

2. Tüketici Kalkanı: Küresel Anlaşmalarda Contra Proferentem

Küreselleşme çağında, büyük şirketler, anlaşmaları kendi lehlerine şekillendirmek için genellikle önemli nüfuzlara ve kaynaklara sahiptir ki; bu da tüketicinin müzakere seçeneğini sınırlayabilir. Örneğin, telekomünikasyon sektöründe büyük şirketler, kendi bölgelerindeki alternatif sağlayıcıların sınırlı olması nedeniyle kendilerini anlaşmaya mecbur hisseden tüketicilere, olumsuz şartlara sahip uzun vadeli sözleşmeler dayatabilmektedir.

Bu tür senaryolarda Contra Proferentem Doktrini tüketici hakları için hayati bir koruma görevi görür. Bu hukuki ilke, bir sözleşmedeki herhangi bir çift anlamlılığın veya belirsizliğin, sözleşmeyi hazırlayan tarafa (bu durumda şirkete) karşı yorumlanması gerektiğini belirtir. Contra Proferentem Doktrini, şirketi sözleşmeye dâhil ettiği belirsiz veya adil olmayan şartlardan sorumlu tutarak, oyun alanının eşitlenmesine ve tüketicilerin sömürüden korunmasına yardımcı olur.

Sigorta hukukundaki adli eğilimlerin incelenmesi, hâkimlerin sigortacılara karşı sürekli olarak Contra Proferentem uyguladığı örnekleri ortaya koymaktadır. Bu uygulama, genellikle sigorta sözleşmeleri olarak nitelendirilen ve bir tarafın, genellikle sigortacının, pazarlık gücünde önemli bir avantaja sahip olduğu sigorta sözleşmelerinde özellikle dikkate değerdir. Bu doktrinin altında yatan mantık, sözleşme taraflarının imza sürecinde her zaman eşit düzeyde olmayabileceğinin ve birinin diğerine üstünlük kurmasının kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, standart biçimli bir sözleşmede, genellikle üst taraf diğer tarafa çok az pazarlık gücü bırakıyordu veya hiç pazarlık gücü bırakmıyordu. Tarafları anlaşmalardaki muğlak hükümlerden korumak için Contra Proferentem, geçerli yorumun, bu tür hükümlerin anlaşmaya eklenmesinde hiçbir rol oynamayan tarafın lehine olması gerektiğini belirtir.

Ayrıca, tüketicinin korunmasındaki uygulamasının ötesinde, contra proferentem ilkesi, kayıpların maliyetini zararı önlemek için en iyi donanıma sahip olan tarafa dağıtan bir prensip olarak durmaktadır. Bu doktrini incelerken, bunun yalnızca sözleşmeden doğan anlaşmazlıklar alanında değil, aynı zamanda farklı pazarlık gücüne sahip taraflar için adil ve hakkaniyete uygun bir yasal çerçevenin şekillendirilmesinde daha geniş bir anlam taşıdığını kabul etmek önemlidir.

3. Belirsizliklerle Mücadele: Tahkim Davalarında ve Hukuki Yorumda Contra Proferentem

“Flow More Ltd.”[9] vakasında davacının, davalının gecikme ve ihlal iddialarını öne sürerek sözleşmeyi feshetmesiyle birlikte, üç ay boyunca iş yapan tarafları içermektedir. Daha sonra, davalı tarafından başlatılan tahkim, onların lehine bir kararla sonuçlanmıştır. Hakemin yorumundan memnun olmayan dilekçe sahibi, ‘Madde 34’e[10] başvuruda bulunmuş ancak Delhi Yüksek Mahkemesi, iddiaları “patentin yasa dışı olduğu” gerekçesiyle reddederek kararı onamıştır.

Hindistan’ın Contra Proferentem konusundaki tutumunu inceleyen Yüksek Mahkeme, “Bank of India v. K. Mohan Das”[11] davasında, belirsiz sözleşme koşullarının taslağı hazırlayan tarafa karşı yorumlandığını öne süren kuralı uygulamıştır. Ancak ticari sözleşmelerde bu kural, eşit pazarlık gücü ve bilgi birikimi varsayılarak katı bir şekilde uygulanmamaktadır. Bu istisna aynı zamanda sigorta sözleşmelerinin diğer ticari sözleşmelere benzerliğini ele alan sigorta uyuşmazlıklarını da kapsamaktadır.

Uluslararası cephede, “Canada Steamship Lines”[12] davasında, muafiyet hükmünün yararlanıcı tarafa yorumlanmasına rehberlik eden Kanada Vapur Testi uygulamaya koyulmuştur. Hindistan Yüksek Mahkemesi[13], tarafların niyetlerini adil sözleşmelere öncelik veren İngiliz mahkemeleri ile uyumlu olarak, hakemin Contra Proferentem ilkesini uygulamasına izin vermektedir. Bununla birlikte Contra Proferentem ilkesinin rolü, tarafların eşit pazarlık gücünü paylaştığı ticari sözleşmeler ile sınırlıdır.

Contra Proferentem ilkesinin önemi, eşit olmayan müzakere avantajının damgasını vurduğu ticari sözleşmelerde vurgulanmaktadır. Bu bağlamda Contra Proferentem, daha küçük kuruluşların korunmasını sağlayan bir koruma işlevi görür. Tüketicilerin sıklıkla pazarlık konusu olmayan şartlarla karşı karşıya kaldığı teknoloji endüstrisinde[14], belirsiz hükümleri olumlu şekilde yorumlamak güç dengesizliklerini düzeltebilir. Sözleşmelerin genellikle pazarlığa açık olmadığı sigorta sektöründe, mahkemelerin özellikle sağlık krizleri sırasında sigortalı bireylerin korunması konusunda hassasiyet göstermesi gerekmektedir. Sözleşmelerdeki belirsizlikleri ele almaya yönelik bir araç olarak Contra Proferentem, yasal işlemlerdeki olası önyargılar için bir gerekçe sağlar.

Tüketicilerin pazarlık konusu olmayan anlaşmalarla sıklıkla karşılaştığı teknoloji sektöründe, muğlak ifadelerin avantajlı bir şekilde yorumlanması güç eşitsizliklerini giderebilir. Sözleşmelerin genellikle pazarlığa açık olmadığı sigorta sektöründe, mahkemelerin özellikle tıbbi acil durumlarda sigortalıları korumak için duyarlı olmaları gerekir. Sözleşmelerdeki belirsizlikleri gidermeye yönelik bir yöntem olarak Contra Proferentem, yasal işlemler sırasında ortaya çıkabilecek her türlü önyargıyı veya tutarsızlığı açıklığa kavuşturur. Bu ilke, mahkemelerin sözleşmelerin yorumlanmasına ilişkin anlaşmazlıkları yönlendirmesine ve çözmesine yardımcı olarak, süreçte adalet ve şeffaflığın sağlanmasında önemli bir rol oynar.

Sonuç

İncelenen kuralın amacı, daha az güçlü olan tarafı korumak olduğundan, dikkatli ve duyarlı bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu prensibi uygularken, bunun yalnızca bir sözleşme hükmünün gerçek belirsizlik nedeniyle belirsiz olarak yorumlandığı durumlarda uygulanmasına dikkat edilmelidir. İlgili taraflar aynı zamanda sözleşmeleri proaktif bir şekilde müzakere etmeli ve anlaşmaların müzakere gücü en fazla olan tarafa haksız bir şekilde fayda sağladığı yönündeki basit iddialardan kaçınmalıdır. Gelecekteki yasal sorunları önlemek ve gereksiz yükümlülüklerden kaçınmak için proaktif bir yöntem, sözleşmenin içeriğinin dikkatlice gözden geçirilmesini, uzmanlara danışılmasını ve sözleşme imzalanmadan önce şartların müzakere edilmesini gerektirmektedir.

Sözleşme taslağını hazırlamakla görevli tarafın, bakış açılarının doğruluğunu desteklemek amacıyla tüm süreçlerin ve diğer destekleyici belgelerin kaydını tutması gerektiği vurgulanmaktadır. Sözleşmenin oluşturulması için tutarlı bir kural kullanıldığında, karşı taraf bunu daha kolay anlayacak ve ilişki daha şeffaf olacaktır. Sözleşmelerin taslağı hazırlanırken açık, kısa ve özel hukuk uzmanlığı olmayanlar için anlaşılır olmasına özen gösterilir.

Şirketlerin ve teknolojinin sürekli değişen doğası nedeniyle sözleşmelerin düzenli olarak gözden geçirilmesi ve güncellenmesi gerektiğinin farkına varmak zorunludur. Taraflar arasındaki güncellemeler, sözleşmelerin gelişen durumlara göre ayarlanması, yaratıcı düzeltmelerin kullanılması ve sözleşmeye dayalı ortaklık sırasında ortaya çıkabilecek beklenmedik zorlukların dikkate alınması konusunda dikkatlidir. Değişen iş ortamında sözleşmelerin sağlamlığı ve uyarlanabilirliği, koşullarının düzenli olarak gözden geçirilmesi ve iyileştirilmesiyle artırılır.

[1] “Contra proferentem”, iltihaki akitlerin yükselişi ile birlikte giderek daha önemli hale gelmiştir. İltihaki akitler (ambiguous contract), bir tarafa belirli sözleşme koşulları üzerinde pazarlık yapma fırsatı bırakmayan, kesin bir al veya bırak esasına göre sunulan önceden yazılmış sözleşmeleri içerir. Tarafın müzakere etme fırsatı olmadığı için, bir terimi makul olarak sözleşmeyi teklif edenin amaçladığından farklı bir şekilde yorumlayabilir. Contra proferentem, belirsizlik yükünü, bu belirsizliği hafifletme konusunda en yetenekli olan tarafa, yani bunu yazan kişiye yüklemek için vardır. Contra proferentem doktrini, birçok teriminin genelleştirilmiş niteliğinden dolayı sigorta hukuku alanında da özellikle önemlidir. Örneğin, “su hasarını” kapsayan bir poliçenin, yağmur fırtınasının neden olduğu çamur kaymasının yol açtığı hasarı karşılayıp karşılayamayacağı belirsiz olabilir. Contra proferentem doktrini, sigorta sağlayıcılarını belirli bir poliçe kapsamında hariç tutulan olayların sıralanmış listelerini oluşturmaya teşvik etmiş ve sonuçta sigorta alıcıları için netliği artırmıştır. [Bu konuda lütfen bkz. <https://www.law.cornell.edu/wex/contra_proferentem>]

[2] <https://lawtimesjournal.in/verba-chartarum-fortius-accipiuntur-contra-proferentem/#google_vignette>

[3] <https://www.livelaw.in/pdf_upload/flowmore-ltd-versus-skipper-ltd-457186.pdf>

[4] <https://juro.com/learn/exemption-clauses#exit>

[5] <https://www.legum.app/courses/law-of-contract/cases/case-briefs/EjpOYpZo34MAEtFc3jic>

[6] <https://www.lawteacher.net/cases/monarch-airlines-v-london-luton-airport.php>

[7] <https://publications.parliament.uk/pa/ld200203/ldjudgmt/jd030220/hih-2.htm>

[8] <https://www.isurv.com/directory_record/4268/peak_construction_ltd_v_mckinney_foundations_ltd>

[9] <https://www.livelaw.in/pdf_upload/flowmore-ltd-versus-skipper-ltd-457186.pdf>

[10] <https://indiankanoon.org/doc/536284/>

[11] <https://indiankanoon.org/doc/1767393/>

[12] <https://www.iclr.co.uk/document/1951000044/casereport_69766/html>

[13] <https://indiankanoon.org/doc/813575/>

[14] “İltihaki akitler” için bkz. <https://ironcladapp.com/journal/contracts/contract-of-adhesion/> [Aynı konuda bkz. işbu çeviri yazının ‘1’ no.lu dipnotu.]

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.