Düzenleyici otoritelerin ne yapacağını görmeyi bekleyen şirketler başıboş görünme riskiyle karşı karşıyadırlar.
Kuzey Amerika’daki kurumsal liderler, terimin gözden düşmeye devam etmesi nedeniyle küresel meslektaşlarına kıyasla ESG[1] ile daha az ilgileniyorlar. Ancak bu, iklim değişikliğinin ve sürdürülebilirliğin önemli olmadığı anlamına mı geliyor?
Oxford Üniversitesi ve Protiviti firması tarafından yapılan küresel bir araştırmaya[2] göre, ülkeler ve iş sektörlerine dağılmış 250 direktör ve üst düzey yönetici, oybirliğiyle önümüzdeki on yılda şirketlerinin başarısı için ESG sorunlarının artan önemini kabul ediyor. Ancak ankette ele alınan her ESG faktörü için, Kuzey Amerikalı katılımcılar ESG’ye önemli ölçüde daha az ilgi ve bağlılık gösteriyor.
Bu bulgular ne anlama geliyor ve kurumsal liderler ve yönetim kurulları bunu neden önemsemelidir?
Örneğin, Kuzey Amerika’da ankete katılan dört liderden yalnızca biri, ESG stratejisinin 2032 yılına kadar son derece önemli olacağı görüşündedir. Ancak bu sayı Avrupa’da neredeyse 10’da altıya, Asya-Pasifik’te ise 10’da yediye çıkıyor. Bazıları için bu sürpriz olmayabilir.
ESG terimi Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) o kadar siyasallaştı ki BlackRock’un CEO’su (en üst seviye yönetici) Larry Fink bile bu terimi kullanmayı bıraktığını çünkü kendi görüşüne göre aşırı sol ve aşırı sağın onu bir tür “silah haline getirdiğini” (weaponized) itiraf etti. Ayrıca, BlackRock’un hissedar tekliflerinin (şirket genel kurullarında toplantı gündemine madde ekletme) aşırı erişimine yönelik çözümün bir parçası olma niyetini de belirtti ki; bu, firmanın bu tekliflerin 2022’deki %22 ve 2021’deki %47’den daha düşük bir oranla 2023 yılında sadece %7’sini onaylama yönünde oy kullanmasının da gösterdiği gibidir. Larry Fink sadece hidrokarbon arzını sınırlamaya odaklanan ve hidrokarbon talebini karşılamayan planların yoksulların enerji maliyetlerini artıracağını kabul etti.
Ancak karbondan arındırma, yönetişim ve sosyal konular geçerliliğini koruyor, değil mi? Belki, belki değil.
Oxford araştırması, Kuzey Amerikalı liderlerin %40’ından azının sera gazı (greenhouse gas-GHG) emisyonlarının önümüzdeki 10 yıl içinde azalmasını beklediğini, Avrupa ve Asya-Pasifik’teki liderlerin ise sırasıyla %81 ve %88’inin bu tür beklentilere sahip olduğunu belirtti. Benzer boşluklar, çevresel risk seviyelerinin ve beklenen kurumsal harcamaların değerlendirilmesi, şirket operasyonlarının çevre üzerindeki etkisini azaltmaya yönelik süreç iyileştirmeleri, sosyal faktörlerin iş üzerinde yarattığı risk düzeyi ve yönetim kurulu kompozisyonunda değişiklik olasılığı konularında da kendini gösteriyor.
Bu boşluklar geleceğe yönelik etkileri olan iki temel soruyu gündeme getiriyor.
Kuzey Amerika bulgularını yönlendiren şey nedir?
Oxford çalışması coğrafi sonuçlardaki eşitsizliği açıklamak için iki fikir sunuyor. Birincisi, Kuzey Amerikalı katılımcıların yarısından biraz fazlası, ESG raporlamasının 10 yıl içinde zorunlu olmayacağına inanırken, Avrupalı ve Asya-Pasifik katılımcılarının neredeyse tamamı zorunlu olacağına inanıyor. Bu nedenle, Kuzey Amerikalı iş dünyası liderlerinin görüşleri, kamuyu aydınlatma amacıyla ESG içeriğinin seçiminin tamamen gönüllü olmaya devam edeceği inancından etkilenebilir. Bu başka yerde geçerli değildir. Örneğin Avrupa Birliği’nde (AB), Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama/Bildirim Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive-CSRD), ESG performansına ilişkin standartlaştırılmış ve çoğu durumda doğrulanabilir raporlamayı zorunlu kılmaktadır.
İkincisi, Avrupalı (%67) ve Asya-Pasifik (%79) şirketlerinde paydaş katılımının 10 yıl içinde artması bekleniyor. Buna karşılık, Kuzey Amerikalı yanıt verenlerin %57’si paydaş katılımının bugünküyle hemen hemen aynı kalmasını, hatta azalmasını bekliyor. Bu fenomen şu anda gerçekleşiyor. 2023 genel kurul sezonu boyunca (951) 15 Mayıs’a kadar Russell 3000 için ESG ile ilgili sunulan tekliflerin sayısı 2022’deki ile hemen hemen aynı seviyede olsa da yalnızca çok küçük bir kısmı (%3) çoğunluk desteğini aldı (ki, bu oran 2022’de %5’ti). BlackRock’un hissedar önerilerine yönelik oylama onayının azalması bu bağlamda açıklayıcı bir eğilimdir.
Yukarıdaki sonuçlar Kuzey Amerika şirketlerinin denizaşırı emsallerine göre geride kaldığına mı işaret ediyor? Birçok CEO’nun bu işleri ciddiye aldığını biliyoruz. Bunun anlamı şu olabilir: Avrupa ve Asya-Pasifik’teki şirketler, çevresel ve sosyal hedefler hakkında daha stratejik düşünüyor ve bunları itibar ve marka imajı oluşturma ve rekabet avantajı yaratma açısından bir zorunluluk olarak kabul ediyor olabilir. Sürdürülebilirliği strateji ve ürün geliştirmeye dâhil ederken, işi destekleyen ve sürdürülebilir finansal performansa yön veren çığır açıcı yenilikler ve işletme modelleri yaratmayı bekliyorlar.
Bunun tersine, Kuzey Amerika şirketleri ESG’ye daha çok risk ve uyumluluk perspektifiyle bakabilir ki; bu, gerçek bir taahhütten yoksun olabilecek ve hatta “yeşil susma”ya (İklim hedeflerine yönelik ilerleme konusunda yeterince iletişim kurarak veya kamuya mümkün olduğunca az rapor vererek yeşil aklama iddialarından kaçınmaya yönelik kasıtlı bir girişim; greenhushing) yol açabilecek bir tür kutuyu işaretleme yaklaşımıdır.
Kuzey Amerikalı katılımcılar sürdürülebilirlik açıklamalarının esas ve içerik açısından muhtemelen gönüllü olarak kalacağı konusunda haklı mıdır? Belki, ancak ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (Securities and Exchange Commission-SEC) ilave iklimle ilgili kamuyu aydınlatma açıklamalarını zorunlu kılmaya (mandating additional climate disclosures) odaklanmaya devam ediyor, ancak zamanlama belirsizliğini koruyor ve muhtemelen ek rehberlikle insan sermayesi açıklamalarının sağlamlığını artıracaktır. Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama/Bildirim Direktifi ile ilgili olarak, yaklaşık 10 bin 400 AB dışı işletmenin uyum sağlaması gerekeceği tahmin ediliyor ve finansal veri firması Refinitiv’in araştırmasına[3] göre, bu AB dışı şirketlerin neredeyse üçte birinin (%31) ABD merkezli olduğu tahmin ediliyor. Sonuç olarak, beğenseler de beğenmeseler de, zorunlu ESG raporlaması bu şirketler için yakında gerçeğe dönüşecektir.
Kuzey Amerikalı katılımcılar paydaş katılımının muhtemelen azalacağı konusunda haklı mıdır? İklim değişikliğinin etkisinin neredeyse her gün hatırlatıldığı ve genç nesillerin bazı ESG sorunlarına, özellikle de sosyal açıdan sorumlu şirketlerde çalışmaya ve onlardan satın almaya verdiği önem göz önüne alındığında, bu pek mümkün görünmüyor. Örneğin ABD’de, mevcut veya potansiyel işverenlerinin çevresel hedeflerine ulaşmadığı yönündeki algıları nedeniyle işlerini bırakan veya iş tekliflerini geri çeviren bireyleri tanımlamak için “iklimden vazgeçenler” (climate quitters) terimi ortaya çıkıyor.
Bunun liderler ve yönetim kurulları üzerindeki etkileri nelerdir?
Yönetici liderler ve direktörler, değişen dünyada sürdürülebilir bir işletmeye doğru kaydedilen ilerlemeyi sorgulamalıdır. “ESG” kullanışlı bir terim olarak düşüşe geçmiş olabilir ancak sürdürülebilirlik hedefleri uzun vadeli başarı için geçerliliğini koruyor. Bu amaçla, aşağıdaki 10 soru dünya çapındaki tüm kamu şirketleri ve halka arz hedefi olan özel şirketlerin yanı sıra müşterilere ve diğer paydaşlara yanıt veren şirketler için geçerlidir. Ancak bunlar Kuzey Amerika şirketleri için özellikle önemlidir.
- Düzenleyicilerin ve paydaşların bize ne yapmamız gerektiğini söylemesini mi bekliyoruz? Kurumsal liderler için temel konu şudur: Düzenleyici ortam veya paydaş ortamı ne olursa olsun, şirket için uzun vadede doğru yanıt nedir? Sürdürülebilirlik raporlamasının zorunlu ya da gönüllü olması hiçbir şeyi değiştirmemelidir. Sürdürülebilirlik öncelikleri konusunda “bekle ve gör” anlayışına (wait and see mentality) sahip şirketler, paydaşlarına vizyon ve değer eksikliği aktarma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Yukarıda belirtildiği gibi, AB’de faaliyet gösteren yabancı şirketler Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama/Bildirim Direktifi yükümlülüklerine tabi olabilir. Bu şirketlerin gerekli hazırlık çalışmalarına henüz başlamamışlarsa derhal başlamaları gerekiyor.
- Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yatırım yapmaya hazır mıyız, değil miyiz? Oxford anketi, Kuzey Amerikalı yanıt verenlerin %63’ünün şirketlerinin sera gazı emisyonlarının aynı kalmasını veya 10 yıl içinde artmasını beklediğini, buna karşın Avrupa ve Asya-Pasifik meslektaşları için bu oranların sırasıyla yalnızca %19 ve %12 olduğunu ortaya koyuyor. Kuzey Amerikalı yanıt verenlerin %10’unun, tüm azaltma çabalarına rağmen emisyonların önümüzdeki 10 yıl içinde gerçekten artacağına inanması ilginçtir. Kuzey Amerikalı yanıt verenlerin yalnızca %7’si çevresel risklerin 10 yıl içinde aşırı olacağına inanırken, buna Avrupa ve Asya-Pasifik’te yanıt verenlerin sırasıyla %23 ve %34’ü inanıyor. Ayrıca Kuzey Amerika’dakilerin %50’si, ESG uyum maliyetlerinin önümüzdeki 10 yıl içinde aynı kalacağına veya düşeceğine inanıyor ki; bu da bir başka önemli boşluktur (Avrupa ve Asya-Pasifik’te bu görüşe katılanların oranı sırasıyla %19 ve %10’dur). Küresel konulardaki bu eşitsizlik, Avrupa ve Asya-Pasifik şirketlerinin çevre sorunlarına Kuzey Amerika’dakilerden daha fazla yatırım yapmaya hazır olduklarını gösteriyor. Bu, genç nesil yeteneklerin ilgisini çekme ve elde tutma, müşterilerin sürdürülebilirlik bilgi taleplerine yanıt verme ve düzenleyicilerin zorunlu kamuyu aydınlatma yükümlülükleri ile kesinlikle teşvik edeceği şeffaflığın ele alınması açısından nasıl sonuç verecektir? Üst düzey yöneticilerde ve yönetim kurulu nezdinde çevresel ve sosyal konularla ilgili kurumsal amaç, değerler ve hedef belirlemeye ilişkin samimi stratejik görüşmelere ihtiyaç vardır.
- Atalet ve kayıtsızlık geçmiş geleneklerin ve mevcut durumun ötesine geçme yeteneğimizi sınırlıyor mu? Kuzey Amerika şirketleri, “üç aylık rakamları tutturmak” (make the quarterly numbers) için sürekli çaba göstermenin yol açtığı kısa vadeli yaklaşımla (short-termism) mı kısıtlanıyor? Oxford araştırması, 50 yaş üstü ve 50 yaş altı kişiler arasındaki yaş demografik ayrımı kullanılarak, genç yöneticilerin sürdürülebilirlik konularının artan önemine daha duyarlı olduğu kaydedildi. Örneğin, 50 yaşın altındaki iş dünyası liderlerinin %60’ı, ESG’nin 10 yıl içinde iş başarısı için son derece önemli olacağına inanırken, 50 yaşın üzerindekilerin yalnızca %42’si bu görüşü paylaşıyor. Kısa vadeli düşünmenin ve nesiller arası farklılıkların daha geniş stratejik düşünmeyi engelleyip engellemediği sorusu ortaya çıkıyor. Eğer öyleyse, üst düzey yöneticilerde ve yönetim kurulu odasında daha fazla düşünce çeşitliliği olmalı mıdır?
- Sürdürülebilirlik konularının geleceğe yönelik etkilerine yeterince önem verdik mi? Elbette ESG’nin de eleştirilerinden payı vardır. Bazıları oldukça yüksek sesle konuşuyor (örneğin, çok sayıda eyalet başsavcısı kurumsal bir yatırımcının ESG taramasını kullanmasına karşı çıkıyor). Diğerleri ise siyasi, sosyal ve kültürel meselelere sürüklenmenin, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşıyla daha da kötüleşen enerji fiyatları, enflasyon ve tedarik zinciri sıkışıklığı gibi daha acil küresel sorunlardan dikkati dağıttığını ileri sürüyor. Yine de diğerleri ESG’nin ölçülmesinin çok zor olduğunu iddia ediyor. Paydaş çatışmaları olduğunda paydaş kapitalizmi zordur. Bütün bunlar söylendiğinde, liderlerin sürdürülebilirliğe, bir kuruluşun geçerliliğini ve rekabetçi konumunu sağlamak olarak uzun vadeli bir bakış açısı getirmesi gerekiyor.
- Sürdürülebilirlik hususlarını strateji ve sermaye tahsisiyle bütünleştiriyor muyuz? Kurumsal liderler ve yönetim kurulları sermayenin koruyucularıdır. Sürdürülebilirlik konularıyla ilgili olanlar da dâhil olmak üzere tüm girişimler, risk ve ödül açısından aynı şekilde değerlendirilmelidir (örneğin, stratejik fırsat ve amaç nedir, riskler nelerdir ve sermaye getirisini nasıl ölçeriz?). Bu nedenle sürdürülebilirlik girişimleri strateji belirlemeyle entegre edilmelidir. Strateji, risk ve sermaye dağıtımının değerlendirilmesi bağlamında temel çevresel ve sosyal konularla ilgili stratejik konulara üst düzey yöneticiler ve yönetim kurulu indinde yeterli gündem zamanı ayrılmalıdır. Bu konuşmalar ve şirketin sürdürülebilirlik girişimlerinin rakiplerininkilerle karşılaştırılması, şirketin pazara aktarmayı arzuladığı hikâyenin çerçevelenmesine yardımcı olabilir.
- Stratejimiz ve temel değerlerimiz sokağa dair söylemimizle uyumlu mu? Sürdürülebilirlik konularında paydaş mesajları amaç, bağlılık, ilkeler ve dürüstlük üzerine kurulmalıdır. Yeşil yıkamanın bir maliyeti vardır. Amerikalı tüketicilerin %80’inden fazlası satın aldıkları ürünlerin çevresel etkileri konusunda endişe duyarken, %53’ü şirketlerin çevresel iddialarına bazen inanıyor veya hiç inanmıyor. Belirsiz sloganlar, kabarık dil, güzel ve çağrıştırıcı resimler, kanıt eksikliği ve abartılı iddialar, etkisiz yatırımcı ilişkilerinin yanı sıra potansiyel yeşil aklama işaretleridir.
- Sürdürülebilirlik işletmeyle bütünleşmiş mi, yoksa vitrin dekorasyonu mudur? Şirket, ilgili ESG sorunlarını genel kurumsal stratejiyle bütünleştirmeli ve ESG hedeflerini, ölçümlerini ve hedeflerini ele almak ve raporlamak için uygun kişileri, süreçleri ve sistem altyapısını devreye almalıdır. Sürdürülebilirlik girişimleri ve değerlendirmeleri performans beklentileri, izleme ve ödüllendirme sistemlerine dâhil edilmelidir. Aksi takdirde, ESG yalnızca işletmeye yönelik bir çevre birimi eklentisi olarak kalacak ve büyük olasılıkla yetersiz kaynaklara sahip olacak ve standart uyumluluğa tabi olacaktır.
- Sürdürülebilirlik raporlamasında uçtan uca bir süreç yürütüyor muyuz? Yeşil aklama, kamuyu aydınlatma riskiyle; yeşil susma riskini ele almak ise daha çok strateji belirleme ve yatırımcılarla paylaşılan sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma becerisine güvenme ile ilgilidir. Her ikisini de ele almak için, finans, yatırımcı ilişkileri, hukuk, uyum ve operasyonlardan sorumlu işbirlikçi bir ekip, iklim riski stratejisini formüle etmeli, sokakla iletişim kurmak için uygun hedefleri belirlemeli, ilerlemeyi ölçmek için süreçleri ve ölçümleri tasarlamalı ve kamuya açıklamaların kapsamı ve sıklığına ilişkin protokolleri tanımlamalıdır. Sigorta şirketleri, bankacılık ortakları, müşteriler, çalışanlar ve diğer üçüncü ve dördüncü taraflarla paylaşılan iklimle ilgili bilgiler, kuruluşun kamuya yönelik iklim açıklamaları ve temel sürdürülebilirlik değerleriyle uyum açısından belirlenmeli ve gözden geçirilmelidir. İç kontroller veri doğruluğunu ve yönetişimi ele almalıdır.
- Sürdürülebilirlik konularını risk yönetimine entegre ediyor muyuz? Tanınmış bir yazarın da işaret ettiği[4] gibi, ESG “iklim değişikliğinden insan sermayesine, çeşitliliğe, yönetim kurulu, yönetim, hissedarlar ve diğer paydaşlar arasındaki ilişkilere kadar şirketlerin karşı karşıya olduğu farklı risklerin bir koleksiyonudur.” Yönetici liderler ve yönetim kurulu, bu risklerin kurumsal risk yönetimi süreci kapsamına dâhil edildiğinden emin olmalıdır.
- Yönetim kurulu, sürdürülebilirlik stratejisi, uygulama ve raporlamaya ilişkin stratejik görüşmelere katılmak için uygun şekilde organize edilmiş midir? Amerika Birleşik Devletleri’nde S&P 100 yönetim kurulu komitesi sözleşmeleri araştırması, 93 şirketin ESG gözetimini bir veya daha fazla komite sözleşmesine dâhil ettiğini ve bu şirketlerin %67’sinin gözetim sorumluluğunu iki veya daha fazla komiteye dağıttığını belirtmiştir. Sürdürülebilirlik raporlamasının önemi arttıkça, yöneticiler, yönetim kurulu yapısının raporlama ve operasyonel unsurları tutarlı bir genel mesaj halinde bir araya getirerek “tüm yönetim kurulunun görüşü” elde etmesini sağlamalıdır. Bu, yeni bir komite kurulmasını, kurul yapısının değiştirilmesini ve/veya kurulun odak noktasını keskinleştirmek için mevcut üyelerin eğitilmesini gerektirebilir.
Yukarıdaki 10 soru, sürdürülebilirlik ile dayanıklılık, yenilikçilik ve büyüme arasındaki kritik bağlantı konusunda üst düzey liderlerin ve yönetim kurullarının dikkatini çekmeyi hak ediyor. Siyasi aşırılığa yer olmayan, dengeli, düşünceli bir stratejik konuşma yoluyla bir eylem çağrısı oluştururlar. Sürdürülebilirlik, kurumsal açıklamalarda daha fazla şeffaflığa yönelik paydaş beklentilerini karşılamaya yönelik stratejik bir varlıktır. Geleceğe yönelik hedef ve hedeflerle desteklenen ilgi çekici bir sürdürülebilirlik stratejisi artık masada yer alıyor. Sürdürülebilirlik cephesinde dönüştürücü düşünceye sahip olmayan şirketler, genç nesilleri ve müşterileri yabancılaştırma riski taşıyor.
Şirketin tüm paydaşlarına ve sadece hissedarlarına yönelik taahhütleri birbirini dışlıyor mu? Bu taahhütlerin tamamlayıcı olduğuna inanan kurumsal liderler, muhtemelen görüşlerini, paydaş perspektifinin sürdürülebilir uzun vadeli hissedar değeri yaratmanın ayrılmaz bir parçası olduğu önermesine dayandırıyor. Bu perspektifle sürdürülebilirlik ileriye dönük bir kamuyu aydınlatma çerçevesini temsil eder. Dünya öyle değişti ki şirketler, yatırımcıların ilgisini çekecek, yetenekleri çekecek ve müşteri sadakatini -yatırımcılar için farklılaşan bir hikâyeyi destekleme niyetle yerine getirebilecekleri bir rol- koruyacak bir liderlik rolünü nasıl oluşturabileceklerine odaklanmalıdır.
[1] ESG (environmental, social, governance; çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim): Çevresel, sosyal ve yönetişim yani ESG yatırımı, bir şirketin sosyal bilinçli yatırımcılar tarafından potansiyel yatırımları taramak için kullandığı davranışa yönelik bir dizi standardı ifade eder. Çevresel kıstaslar, örneğin iklim değişikliğine yönelik kurumsal politikalar da dâhil olmak üzere bir şirketin çevreyi nasıl koruduğunu dikkate alır. Sosyal ölçütler, çalışanlarla, tedarikçilerle, müşterilerle ve faaliyet gösterdiği topluluklarla ilişkileri nasıl yönettiğini inceler. Kurumsal yönetişim ise, bir şirketin liderliği, yönetici maaşı, denetimler, iç kontroller ve hissedar haklarıyla ilgilenir.
[2] Executive Outlook on the Future of ESG, 2032 and Beyond, Oxford-Protiviti Survey: Key Findings, David Howard, Nigel Mehdi & Vlad Mykhnenko, Global Centre on Healthcare & Urbanisation, Kellogg College, University of Oxford, October 2022, < https://images.learnmore.protiviti.com/Web/Protiviti/%7Bc0bca0fd-c2cb-440a-b9d5-9e4fb9bbd3b6%7D_Future_of_ESG_2032_v1.8b.pdf >
[3] Dieter Holger, At Least 10,000 Foreign Companies to Be Hit by EU Sustainability Rules, WSJ, April 5, 2023, < https://www.wsj.com/articles/at-least-10-000-foreign-companies-to-be-hit-by-eu-sustainability-rules-307a1406 >
[4] < https://corpgov.law.harvard.edu/2022/09/18/esg-stakeholder-governance-and-the-duty-of-the-corporation/ >
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.