Avrupa’nın meselesi her zaman ülkelerin tek başına çözemeyeceği sorunların çözümüne dayanıyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra vizyon sahibi liderler, kıtamızda barışı sağlamanın tek yolunun ekonomilerimizi birleştirmek olduğunu anladılar. Bu minvalde birleşik bir Avrupa, zamanla bu barış ortamının yarattığı ekonomik faydalardan en iyi şekilde yararlanmak için tek bir para birimine ihtiyaç duyacaktır.
Avrupa, 1980’lerin sonunda tek pazarını derinleştirmek için daha ileri adımlar atarken; tek para birimi hayali bir projeye ve 25 yıl önce, 01 Ocak 1999 tarihinde bu proje gerçeğe dönüştü. Bugün, avro bize sadelik, istikrar ve egemenlik kazandıran günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Avro, fiyatları kolayca karşılaştırabilen, ticaret yapabilen ve seyahat edebilen Avrupalı vatandaşların hayatını kolaylaştırdı. Bir dizi krizin ortasında büyümeyi ve istihdamı koruyarak bize istikrar kazandırdı. Ve dünyanın en önemli ikinci para birimini çıkarmak bize çalkantılı bir dünyada daha fazla egemenlik kazandırdı. Dolayısıyla Avro Bölgesi’nin kuruluşundan bu yana 11 ülkeden 20 ülkeye çıkması da sürpriz değildir.
Yıllar boyunca, avronun geleceğine ilişkin sorular da dâhil olmak üzere çok büyük zorluklar yaşandı. Ancak her seferinde doğru cevapları bulduk. Örneğin küresel finans krizine ve devlet borçları krizine yanıt olarak, uyumlaştırılmış bankacılık denetim ve çözümleme sistemi veya Avrupa İstikrar Mekanizması gibi koruma önlemleri oluşturduk. Bugün Avro Bölgesi vatandaşları arasında tek para birimine verilen destek rekor seviyelere yakındır.
Ama işimiz bitmiyor. Çünkü bugün ülkelerin tek başına üstesinden gelemeyeceği yeni zorluklarla karşı karşıyayız ve insanlar yanıt için Avrupa’ya bakıyor.
Artan jeopolitik gerilimlerle özellikle de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı cesur kolektif kararlar gerektiren yasadışı savaşıyla karşı karşıyayız. Gerçek anlamda ancak birlikte çözebileceğimiz, giderek hızlanan bir iklim kriziyle karşı karşıyayız; karbon emisyonları sınırlarda durmuyor. Dünyanın diğer bölgelerindeki enerji ve sanayi politikaları nedeniyle rekabet gücümüze yönelik benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıyayız.
Bu, savunma gibi konuların yanı sıra yeşil ve dijital geçişlerin acil ortak çıkar konuları haline geldiği anlamına geliyor. Aynı şey, ekonomilerimizi karbondan arındırmak, tedarik zincirlerimizi daha güvenli hale getirmek ve teknolojilerimizi geliştirmek için gereken devasa yatırımları finanse etme yaklaşımımız için de geçerlidir. Avrupa Birliği’nde (AB) yeşil geçiş tek başına 2030 yılına kadar her yıl 620 milyar avro yatırım gerektirecektir.
Buna dair çözümler, Avrupa’da birlikte çalışmanın mümkün kıldığı ölçeği kapsamalıdır: özel finansmanı harekete geçirmek için kıtayı kapsayan gerçek bir Sermaye Piyasaları Birliği oluşturulması; rekabet gücümüzü ve güvenliğimizi güçlendirmek için Avrupa araçlarının ve politikalarının kullanılması; örneğin, yenilenen finansal kurallar ve daha sağlam bir Bankacılık Birliği yoluyla mevcut yapıların güçlendirilmesi; nakit paranın tamamlayıcısı olabilecek potansiyel bir dijital avronun temellerini hazırlayarak tek para biriminin dijital çağa taşınması.
Aynı zamanda, birçok ülkenin AB’ye katılım sürecinde olduğu göz önüne alındığında, kararlı bir şekilde hareket etme kapasitemizi korumamız gerekiyor. Genişletme ve derinleştirme birbirini dışlayan şeyler değildir. Ancak genişleme, AB’nin örgütlenme biçiminde değişiklik yapılmasını gerektirebilir.
Avrupa halkı dünyanın değiştiğini biliyor ve birlikten güç geldiğini anlıyor. Avrupalıların yaklaşık üçte ikisi AB’nin istikrarın kalesi olduğuna inanıyor. O halde onlara Avrupa’nın bu değişimi şekillendirebileceğini ve beklentilerini karşılayabileceğini gösterelim.
Bu, Avrupa entegrasyonunun kurucularının somutlaştırdığı niteliklerin aynısı olan hırs ve azim gerektirecektir. Ve tüm hedeflere hemen ulaşılamayacağının kabul edilmesini gerektirecektir. Avrupa entegrasyonundan alınacak ders, önümüze çıkan adımları zamanı geldiğinde atmamız gerektiğidir. Zamanı gelince diğer adımlar da atılacaktır.
Fransız yazar Anatole France’nin de bir zamanlar belirttiği gibi: “Büyük şeyler başarmak için sadece harekete geçmekle kalmamalı, aynı zamanda hayal de kurmalıyız; sadece planlamakla kalmamalı, aynı zamanda inanmalıyız” (to accomplish great things, we must not only act, but also dream; not only plan, but also believe). Avronun ilk 25 yılı bir hayalin ne kadar başarılı olabileceğini gösterdi. Ancak etrafımızdaki dünya değişirken, eylemimiz, birleşik bir Avrupa’nın Avrupalıların ve dünyanın ihtiyaç duyduğu yanıtları sağladığını kanıtlıyor.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.