Giriş
Başlangıcından bu yana telif hakkı düzenlemesinin merkezinde kamu yararı sorunlarının yer aldığını ileri sürmek yersiz değildir. Genellikle ilk Britanya telif hakkı yasası olarak kabul edilen 1710 tarihli Anne Tüzüğü’nün[1] tam başlığı ‘Belirtilen zamanlarda basılı kitapların kopyalarının yazarlara veya bu kopyaların alıcılarına verilmesi yoluyla öğrenmeyi teşvik etme yasası’dır. Giriş bölümünde belirtildiği gibi amaçları, ‘yazarları ve sahiplerinin’ izni olmadan ‘kitapların ve diğer yazıların’ basılmasını ve yeniden basılmasını önlemekti ki; bu uygulama yazarların ‘çok büyük zararına’ ve ‘çoğunlukla onların ve ailelerinin yıkımına’ yol açıyordu ve bu yolla ‘eğitimli insanları yararlı kitaplar yazmaya ve oluşturmaya’ teşvik ediyordu.
Bu nedenle, düzenlemenin temelinde, yazarlara kitaplarının basımı ve yeniden basımı üzerinde kontrol sahibi olmaları için zaman sınırlı bir hak sağlanarak, yazarların daha fazla eser üretmeye teşvik edileceği ve bunun da kamuya faydalı olacağı düşüncesi yatmaktadır. Korumanın zaman sınırlı niteliği, aynı zamanda kamu yararına da hizmet etmiştir çünkü sürenin sonunda korunan eserler kamu malı haline gelecek ve genellikle çok daha ucuz fiyatlara (bu sonraki yayıncıların yazarlara yaratma maliyetlerini geri ödemesi gerekmeyeceğinden) bunları isteyen herkes tarafından basılabilir, yeniden basılabilir, satılabilir ve dağıtılabilir hale getirecekti.
Birçok tarihçi kamu yararının bu şekilde anılmasına karşı uyarıda bulunsa da, telif hakkı yasasının incelenmesi kamu çıkarının dikkate alınmasının birçok temel ilkesini şekillendirdiğini göstermektedir. Bunlardan biri de koruma kapsamının kendisidir. Telif hakkının yalnızca bir eserin ifadesini koruduğu ve eserde yer alan fikir veya bilgileri korumadığı uzun zamandır yerleşmiş bir ilkedir. Bu, uluslararası düzeyde Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle İlgili Yönlerine İlişkin Anlaşma’nın[2] (Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights) 9(2) no.lu maddesinde yansıtılmıştır. Bu maddede ‘[t]elif hakkı koruması ifadeleri kapsar, fikirleri, prosedürleri, çalışma yöntemlerini veya matematiksel kavramları kapsamaz’ denmektedir. Sınırlamanın amacı, fikirlerin ve bilgilerin kamunun kullanımına açık kalmasını sağlamaktır.
Kamu yararı (public interest) düşüncesi, telif hakkı koruması için uygun süreye (appropriate duration for copyright protection) ilişkin tartışmalarda da önemli bir yer tutmuştur. 1841’de, Thomas Macaulay telif hakkı ile ilgili en ünlü konuşmalarından[3] birini yaparken, koruma süresinin yazarın ömründen sonraya uzatılmasına karşı (o zamanki yasal durum böyleydi) şu ifadelerle uyarmıştır: “Telif hakkı sisteminden kaynaklanan avantajlar açıktır. İyi kitaplardan oluşan bir arza sahip olmamız arzu edilir; edebiyatçılar cömertçe ödüllendirilmediği sürece böyle bir arza sahip olamayız: ve onları ödüllendirmenin en az itiraz edilebilir yolu telif hakkı yoluyladır (…) Yazarların ücretlendirilmesi iyidir ve onları ödüllendirmenin en az istisnai yolu bir tekel yoluyladır. Yine de tekel bir kötülüktür. İyilik uğruna kötülüğe boyun eğmeliyiz; ancak kötülük, iyiyi güvence altına alma amacı için gerekenden bir gün daha uzun sürmemelidir.”
Telif hakkı yasasında bulunan istisnalar ve sınırlamalar, özellikle araştırma ve özel çalışma, eleştiri ve inceleme, alıntı, eğitim, parodi, karikatür ve pastiş ve güncel olayların bildirilmesi için eserlerin izin verilen kullanımlarına ilişkin adil kullanım istisnaları, kamu yararı sorunlarıyla desteklenmektedir. Genel bir adil kullanım istisnasının kabulünün yasalaştırılmasını önerirken, 1977 tarihli Whitford Komitesi şu görüşü benimsemiştir: “Herhangi bir tür çalışmanın kamu yararına olması muhtemeldir ve yorum yapma ve eleştirme, tartışma ve münazara özgürlüğü ilke olarak kısıtlanmamalıdır (…) Ancak, telif hakkı sahiplerinin çıkarları için bir miktar koruma olmalıdır (…) Bir telif hakkı sahibi, pazarının daraltılması durumunda, yani diğer kişilerin çalışma hakkındaki görüşleri yerine çalışmayı satması durumunda şikâyette bulunma hakkına sahiptir.”[4]
Buna ek olarak, mahkemeler çok nadir durumlarda bir davalının korunan eserin kullanımının ‘kamu yararına’ haklı olduğu gerekçesiyle telif hakkı ihlali iddiasına başarılı bir şekilde direnmesine izin vermiştir [Lion Laboratories v Evans (1984)[5]; Ashdown v Telegraph Group (2001)[6]]. Bu, bu yönde açık bir yasal hükmün olmamasına rağmen böyledir. Böyle bir yaklaşım için yasal bir temel bulunabildiği ölçüde, mahkemelerin kamu yararı gerekçesiyle telif hakkını uygulamaktan kaçınma konusunda bir miktar takdir yetkisine sahip olduğu anlamına gelen 1988 tarihli Telif Hakları, Tasarımlar ve Patentler Yasası’nın (Copyright, Designs and Patents Act) 171(3) no.lu maddesidir[7] [Hyde Park Residence v Yelland (2000)[8]].
Kamu yararı savunmasının başarıyla uygulandığı bir dava, İçişleri Bakanlığı’nın polis tarafından kullanılması için yetkilendirilmiş bir alkolmetre cihazının üreticilerinin, Daily Express’in cihazın doğruluğunu sorgulayan bir iç muhtıranın bölümlerini yayınlamasını engellemeye çalıştığı Lion Laboratories v Evans (1984) davasıdır. Bunu yaparken, Temyiz Mahkemesi, ‘kamuoyunun ilgisini çeken şey’ (savunmanın uygulanmayacağı) ile ‘kamu yararına duyurulması gereken şey’ arasında ayrım yapılmasının gerekliliğini vurgulayarak, kamuoyunun ‘kendilerini gerçekten ilgilendirmeyen ve kamuoyunun acil olarak bilmesi gerekmeyen birçok özel meseleyle ilgilendiğini’ belirtmiştir. Temyiz Mahkemesi ayrıca medyanın ‘kamu yararını kendi [özel] çıkarlarıyla karıştırma hatasına karşı özellikle savunmasız olduğunu’ ve ‘kamuoyunun ilgisini çeken ve tirajlarını veya izleyici veya dinleyici sayılarını artırabilecek şeyleri’ yayınlarken ‘özellikle savunmasız olduğunu’ gözlemlemiştir.
Mahkemeler, müstehcen, küfürlü veya ahlaksız eserlerde telif hakkını uygulamaktan kaçınırken de, diğer nadir durumlarda aynı ilkeye güvenmiştir. Bu, ‘ahlaksız’ (immoral) olarak anlaşılabilecek koşullarda yaratılmış eserleri içerir. Spycatcher davasında (1988)[9], Lordlar Kamarası, yazar eski MI5 görevlisi Peter Wright’ın[10] anılarında telif hakkını uygulamaya çalışmış olsaydı, Birleşik Krallık’taki herhangi bir mahkemenin, kitabın Wright’ın Tac’a karşı olan güven yükümlülüğünü ihlal ederek yazılmış ve yayınlanmış olması nedeniyle, ona bunu yapmasına izin vermeyeceği görüşünü benimsemiştir.
Son olarak, kamu yararı sorunlarına, toplu lisanslama planlarının uygulanabilirliği ve arzu edilirliği etrafındaki yasama tartışmalarında da önemli bir ağırlık verilmiştir. Yaygın olarak kullanılmaya başlanan fotokopi makinelerinin bulunabilirliğinden kaynaklanan sorunları ele almak için, 1977 tarihli Whitford Komitesi aşağıdaki temelde genel bir lisanslama planının benimsenmesini önermiştir: “(…) genel olarak toplumun ve özellikle eğitimin modern çoğaltım araçlarından mümkün olan en geniş ölçüde faydalanabilmesi gerektiği ve fotokopiden kaynaklanan sorunların çözümünün modern teknolojinin kullanımının herhangi bir şekilde bastırılmasında değil, yazarların ve yayıncıların yazmak ve yayınlamak için yeterli finansal teşviklerden faydalanmaya devam etmesini sağlayacak düzenlemelerin benimsenmesinde yattığı genel olarak kabul edilmiş görünüyor. Müzakere edilen genel lisanslar, ilgili tarafların çoğunluğu tarafından uygulanabilir tek çözüm olarak görülüyor.”
- Dengeyi sağlamak
İçtihat ve yorumlardan ortaya çıkan tutarlı bir tema, telif hakkının yazarın münhasır hakları ile kamunun çıkarları arasında uygun bir denge kurma rolüne sahip olduğu fikridir. Aynı zamanda, telif hakkı korumasının verilmesinin kendisi kamu yararı için gerekli bir şey olarak görülmektedir. Kamu çıkarının kesin doğası, ele alınan konuya bağlı olarak önemli ölçüde değişebilir.
Adil kullanım savunmalarını eleştiri, inceleme ve güncel olayların raporlanmasında uygularken, mahkemeler sıklıkla kamu yararını ifade özgürlüğüyle ilişkilendirir (beklenebileceği gibi). “Pro Sieben Media v Carlton (UK) Television (1998)”[11] davasında, tabloid basın tarafından ‘Octomum’ olarak adlandırılan Mandy Allwood[12] ile yapılan bir röportajın bir bölümünün izinsiz kullanımını içeren bir davada, Temyiz Mahkemesi ifade özgürlüğünü ‘[daha] geniş kamu yararının çok önemli bir parçası’ olarak tanımladı.
Bu arada, koruma süresi etrafındaki tartışmalar kamu çıkarını, nispeten uygun şartlarda geniş bir yelpazedeki eserlere kamu erişimini sağlama açısından çerçeveleme eğilimindedir. Bazı durumlarda, kamunun ‘tüketiciler’ (consumers) olarak kimliği vurgulanmıştır. Hükümet, 1977 yılında Whitford Komitesi’nin özel ses ve görüntü kaydı için ekipman (boş medya dâhil) satışına vergi getirilmesi önerisini reddederken, planın hak sahiplerine sağladığı herhangi bir finansal yararın, özellikle bu tür ekipmanları yoğun şekilde kullanan kör ve görme engelli kişiler olmak üzere bireysel tüketiciler üzerindeki olumsuz etkileri tarafından ağır basacağı görüşünü benimsemiştir[13]. Bunun ‘bir denge sorunu olduğu ve bu soruda tüketicinin tarafında olduğumuz’ sonucuna varmıştır.
Mahkemelerin söz konusu eserin müstehcen, küfürlü veya ahlaksız olduğu gerekçesiyle telif hakkını uygulamaktan kaçındığı durumlarda, bu eserlerin halkın ahlaki karakteri üzerindeki zararlı etkilerine vurgu yapılmıştır. “Glyn v Weston Feature Film Co (1915)” davasında, Younger J, Elinor Glyn’in erotik romanı ‘Three Weeks’te[14] telif hakkını uygulamaktan kaçınırken, genç kadınların ruh hali üzerindeki tehlikeli etkileri olarak algıladığı şeyleri uzun uzun açıklamıştır: “(…) bu kitapta olduğu gibi, üstün bir erdem kisvesi altında zina içeren şehvetliliğin göz kamaştırıcı bir kaydı, kaçınılmaz olduğu kadar felaketli sonuçlarla, onurunu lekelememek için türlü zorluklar ve cesaret kırıcı durumlar arasında çabalayan birçok zavallı romantik kızın, günahın kolay hayatını tehlikesizce seçebileceği inancına kapılmasına yol açacak şekilde hesaplanmıştır.”
- Kamu yararı ne kadar ciddiye alınıyor?
Telif hakkı düzenlemesinin büyük bir kısmının temelinde kamu yararı sorunları yatsa da ve hem ilk yasama aşamasında hem de sonraki yargı karar alma süreçlerinde dikkate alınsa da, mevcut süreçlerin buna yeterli ağırlık verilmesini sağlayıp sağlamadığı konusunda sorular vardır. Kamu yararı tarihsel olarak koruma süresi hakkındaki tartışmaların merkezinde yer almış olsa da, en son süre uzatımı etrafındaki Parlamento tartışmalarında[15] neredeyse bir dipnot bile değildi. Bu, yazarın yaşamı boyunca ve ölümünden yetmiş yıl sonra tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde telif hakkı korumasının süresini uyumlu hale getiren AB Zamanaşımı/Süre Direktifine[16] (Term Directive) etki vermek için tasarlanmıştı. Koruma süresinin uzatılması bir anlamda olmuş bitmiş bir şey olsa da, Parlamento yine de hak sahiplerinin münhasır haklarının korunması ile kamu çıkarları arasındaki mevcut dengeyi korumak için daha fazla istisna getirmek ve mevcut olanları daha esnek hale getirmek gibi telif hakkı yasasının diğer yönlerinde reformlar yapmayı düşünebilirdi ve sonunda yaklaşık on yıl sonra bunu yaptı[17].
Ayrıca, özellikle dijital medya ve dijital çalışma yayma biçimleri söz konusu olduğunda, bireysel kullanıcıların ve hatta bireysel yazarların politika tartışmalarında yeterince temsil edilip edilmediği konusunda da sorular vardır. Günümüzde, bunlar genellikle ‘Büyük Yayıncılık’ (büyük kitap yayıncıları, plak şirketleri, Hollywood vb.) ile ‘Büyük Teknoloji’ (Google, Amazon, Meta, Microsoft vb.) arasındaki çekişmelere dönüşme eğilimindedir ki; bu şirketlerin çıkarları bireysel kullanıcılar ve/veya yazarların çıkarlarıyla bir dereceye kadar örtüşebilir, ancak kesinlikle onlar tarafından dikte edilmez. Aynı kalıp telif hakkı davalarında da tekrarlanır. Hak sahipleri tarafından getirilen web sitesi engelleme ihtiyati tedbirleri için başvurular [bir İnternet servis sağlayıcısına (Internet service provider) abonelerinin ihlal edici materyal içeren belirli web sitelerine erişimini engellemesini veya kaldırmasını emreden bir emir] genellikle İnternet servis sağlayıcıları tarafından, özellikle ağır sorumluluklar getirmediği sürece (örneğin olası ihlaller için canlı İnternet trafiğini izleme gereksinimi gibi) itiraz edilmez. Bu, İnternet servis sağlayıcının bakış açısından mantıklıdır: Neden, zaten yeterince deneyime sahip olduğu düşük maliyetli bir teknik önlemi uygulamak yerine, gözle görülür bir maddi çıkar elde edemeyeceği maliyetli bir davaya girsin? Ancak, web sitesi engelleme tedbirleri, İnternet kullanıcılarının ifade özgürlüğüne ve bilgi ve fikir alma ve verme özgürlüklerine ciddi bir müdahale teşkil edebilir, ancak bu davalarda tek tip olarak temsil edilmezler.
Bu gibi durumlarda, hâkimlerin telif hakkı koruması ile kamu yararı arasında uygun bir denge kurmanın önemini kendilerine vicdanlı bir şekilde hatırlattıkları doğrudur, ancak riskler göz önüne alındığında, bu iyi ifade edilmiş ve tam olarak çalışılmış sunumların etkili bir alternatifi olmaktan uzaktır ve bunun yalnızca bir kutucuk işaretleme egzersizi haline gelme riski gerçektir. Son yıllarda, mahkemeler işleyiş biçimleri giderek daha kapsamlı olan web sitesi engelleme tedbirleri vermeye istekli olmuştur [Sky v British Telecommunications (2023) davasında, mahkeme hak sahibinin engelleme önlemlerinin ne zaman ve ne kadar süreyle uygulanacağını seçmesine izin veren bir tedbir vermeye istekli olmuştur, bu önceki uygulamadan önemli bir sapmadır] ki; bu da kamu yararına yönelik riskleri daha da kötüleştirmektedir.
Sonuç
Kamu yararı meseleleri, başlangıcından bu yana telif hakkı düzenlemesini şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır. Ancak, dikkate alınmaya çalışılan kamu yararının kesin doğası sürekli değişen ve bir şekilde değişkendir ve çok şey, başvurulduğu bağlama bağlıdır. Bazen, telif hakkının verilmesi, yazarlara yaratıcı eserler üretmeye teşvik sağladığı için, kamu yararına olarak görülür. Diğer durumlarda, kamu yararı, ifade özgürlüğü, kamu ahlakı ve tüketicilerin telif hakkı eserlerine uygun koşullarda erişebilme yeteneği gibi çeşitli değerleri korumak için bir mekanizma olarak hizmet etmiştir. Ancak, mevcut süreçlerin hem yasama aşamasında hem de sonraki yargı karar alma süreçlerinde buna ağırlık verilmesine izin verip vermediği ve bireysel yazarların ve kullanıcıların çıkarlarının bu tür işlemlerde yeterince temsil edilip edilmediği konusunda uzun süredir devam eden sorular mevcuttur.
[1] <https://avalon.law.yale.edu/18th_century/anne_1710.asp>.
[2] <https://www.wto.org/english/docs_e/legal_e/27-trips_01_e.htm>.
[3] <https://hansard.parliament.uk/commons/1841-02-05/debates/2cd5b5f7-326a-4402-87c1-2d54c16c0b9b/Copyright>.
[4] Report of the Committee to Consider the Law on Copyright and Designs (Cmnd 6732, 1977), [676].
[5] <https://www.ucpi.org.uk/wp-content/uploads/2018/03/Lion-Laboratories-Ltd.-v-Evans-1985-Q.B.-526-CA.pdf>.
[6] <https://vlex.co.uk/vid/ashdown-v-telegraph-group-792945629>.
[7] <https://www.legislation.gov.uk/ukpga/1988/48/section/171>.
[8] <https://vlex.co.uk/vid/hyde-park-residence-ltd-793033613>.
[9] <https://en.wikipedia.org/wiki/Spycatcher>.
[10] <https://en.wikipedia.org/wiki/Peter_Wright_(MI5_officer)>.
[11] <https://vlex.co.uk/vid/pro-sieben-media-g-792527473>.
[12] <https://www.theguardian.com/uk-news/2022/feb/04/mandy-allwood-lost-all-eight-octuplets-1996-dies-cancer>.
[13] <https://hansard.parliament.uk/lords/1987-11-12/debates/9b959a7b-172a-4e28-8676-1a6747b0f370/CopyrightDesignsAndPatentsBillHl#contribution-847d38f7-bd79-40aa-87f7-c2fb8471c82b>.
[14] <https://www.virago.co.uk/titles/elinor-glyn/three-weeks/9781860490835/>.
[15] <https://publications.parliament.uk/pa/cm199596/cmhansrd/vo951218/debtext/51218-15.htm>.
[16] <https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/ALL/?uri=celex%3A31993L0098>.
[17] <https://webarchive.nationalarchives.gov.uk/ukgwa/20140603093612/http:/www.ipo.gov.uk/types/hargreaves.htm>.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.