Canım Eda’mın doğum gününe…
“Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
gayrı bundan böyle vermem seni ellere…”
Nazım Hikmet (1902-1963)
Birleşme işlemleri artmakta olup; 2021 yılında küresel birleşme ve devralma (mergers and acquisitions; M&A) işlemlerinde rekor kırıldı. İktisat literatürü, birleşme ve devralmaların getirileri ve yenilik teşviklerini nasıl şekillendirdiği konusunda karışık tahminler üretir. Bir yandan, daha az rekabet onların yenilik getirilerinden daha yüksek bir pay almalarını sağladığından, birleşmeler firmaları daha fazla yenilik yapmaya teşvik edebilir. Öte yandan, daha az rekabet, firmaların pazar konumlarını savunmak amacıyla yenilik yapmak için daha az teşvike sahip olduğu anlamına gelir. Yeni bir araştırmada birleşme öncesi bildirim kurallarının gevşetilmesinin patent faaliyetindeki değişikliklere nasıl karşılık geldiği konusunda, antitröst yetkilileri tarafından artık caydırılmayan birleşmelerin genel olarak daha düşük inovasyona yol açtığı görülüyor. Bu etki özellikle yatay birleşmelerde, yani aynı ürün pazarını işgal eden firmalar arasındaki birleşmelerde belirgindir. Sinerjilerden yararlanan yatay olmayan birleşmelerin inovasyonu artırma olasılığı daha yüksektir.
Vazgeçilmiş/Caydırılmış birleşmeler (deterred mergers), firmaların antitröst yetkililerinin onları engelleyeceğini bildikleri için teşebbüs bile etmedikleri birleşmelerdir. Ancak, tüm birleşmeler antitröst incelemesine tabi değildir. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), diğer birçok ülkede olduğu gibi, yalnızca daha büyük birleşmeler için yetkililere birleşme öncesi bildirimde bulunulması gerekmektedir. Bu nedenle, yalnızca antitröst makamlarını bilgilendirmesi gereken birleşmeler caydırılabilir.
Aralık 2000’de ABD Kongresi, Hart-Scott-Rodino Tekelcilikle Mücadele İyileştirme Yasası’nda (Antitrust Improvements Act), firmaların bir birleşmeyi bildirmesi gereken eşiği yükselterek bu birleşme öncesi bildirim koşullarını önemli ölçüde daha yumuşatan bir değişikliği kabul etmiştir. Değişiklik, antitröstün “firma büyüklüğü” testi (size of person test) eşiğini, yani birleşmedeki hedef firmanın varlık değerini 10 milyon dolardan 50 milyon dolara yükseltmiştir. Hedef firmanın 50 milyon dolardan daha az varlığa sahip olduğu herhangi bir birleşme artık ön bildirim gerektirmemektedir.
Ancak, sonraki raporlama üzerinde daha etkili olan değişiklik, “işlem boyutu” testi (size of transaction test) olarak bilinen ikinci bir testin getirilmesi olmuştur. Bu yeni test, işlem değeri 50 milyon dolardan az olan herhangi bir birleşmeyi ön bildirimden istisna tutmuştur.
ABD’de son yıllarda antitröst deregülasyonunun birçok örneğinden biri olan bu politika değişikliği o kadar etkili oldu ki, ABD yetkilileri tarafından alınan birleşme öncesi bildirimlerin sayısı 2 binden 2002’ye kadar %70 azalmıştır. ABD Kongresi, bu politika değişikliğinin büyüklüğünü tahmin etmiş gibi görünmüyordu: Clinton yönetiminin sonunda onaylanan 320 sayfalık bir torba yasa tasarısında (omnibus bill) dört sayfada örtülü (buried) olarak kabul edildi.
Bir birleşme bildirildiğinde, yetkililer bu işlem ile ilgili endişeleri varsa daha fazla dahili belge talep eden ikinci bir talepte bulunabilirler. Federal Ticaret Komisyonu (Federal Trade Commission) ve Adalet Bakanlığı (Department of Justice) tarafından yayınlanan ikinci taleplerin sayısı 2 bin iken 2002 yılında %50 azalmıştır. ABD hükümeti yalnızca daha az birleşmeyi denetlemekle kalmamış, aynı zamanda ABD hükümetine bildirimde bulunması gereken firmalar arasında, ikinci taleple sonuçlanan bildirimler %5’ten %3’e düşmüştür.
2000 yılında antitröst yönetmeliğinde yapılan değişiklik, araştırmacıların, değişiklikten önce hükümete bildirimde bulunması gereken, ancak artık gerekmeyen birleşmelerin faaliyetlerini, değişiklikten önce ABD hükümetine bildirimde bulunmayan birleşmelerle karşılaştırmasına olanak tanımaktadır. Thomas Wollman’ın araştırması, 2000 yılındaki değişikliğinin her yıl yetkililere bildirilmeyen yaklaşık 300 yatay birleşmeye yol açtığını göstermektedir.
Bu bildirilmeyen yatay birleşmeler veya gizli konsolidasyonlar (horizontal mergers or stealth consolidations), yetkililerin muhtemelen caydıracakları şeylerdir. Bu nedenle, birleşme politikasının inovasyon üzerindeki potansiyel vazgeçirici/caydırıcı etkisi hakkında bizi bilgilendirirler. Politika değişikliğinden bu yana, bildirimde bulunulmayan yatay birleşmeler, müteakip patent faaliyetlerine dayalı olarak halen bildirimde bulunulan birleşmelere kıyasla %30 daha az inovasyona yol açmıştır. Bu birleşmelerden bazıları “yenilik” (innovation) için faydalı olabilir, ancak genel etki ortalama olarak olumsuzdu. 2000 yılında yapılan değişiklik olmasaydı, yetkililer tarafından caydırılacak olan birleşmeler için, pazar gücü nedeniyle yenilik yapmaya yönelik daha düşük teşvikler, yenilik getirilerinin daha güçlü bir şekilde ödenebilirliğine üstün gelme eğilimindedir.
Bu bulgular, yatay birleşmelerin tanımına veya hatta inovasyon faaliyetinin ölçüsüne bağlı değildir. İlaç ve Big Tech, değişikliğin etkisinin en güçlü olduğu sektörlerdir. Ancak bu sektörler, yatay birleşmelerin rolü nedeniyle iki farklı hikaye anlatmaktadır. İlaç sektöründe yatay birleşmeler yenilik için zararlı olma eğilimindeyken, yatay olmayan birleşmelerin etkisi yok denecek kadar azdır. Böylece deregülasyon (kuralsızlaştırma) sektördeki yenilikleri engellemiştir. Yatay birleşmelerin daha az yaygın olduğu Big Tech sektöründe değişikliğin etkisi daha az oldu. Bunun yerine sektör, inovasyon için ortalama olarak daha faydalı olan yatay olmayan birleşmeler yoluyla sinerjilerden yararlanmaya devam etmiştir. Pharma ve Big Tech arasındaki bu tutarsızlık, tüm birleşmelerin inovasyona zarar vermediğini veya caydırılmaması gerektiğini ortaya koyuyor.
Birleşen firmalar arasındaki sinerjinin boyutu, ölçek ekonomilerinin varlığı, olası fazlalıkların kaldırılması, inovasyonun daha fazla varlığa yayılması, bunların hepsi birleşme literatüründe verimlilik olarak adlandırılır. Verimlilik ne kadar yüksek olursa, hem yenilik hem de tüketici refahı açısından birleşme sonuçları o kadar iyi olur. İki firma daha yüksek kar bekledikleri için birleşirler ve bunlar verimlilikten veya piyasa gücünden gelebilir. Birleşen firmalar, teklif ettikleri birleşmenin olası rekabete aykırı etkilerini dengelemek için önemli etkinliklerin varlığını yetkililere kanıtlamalıdır. Çok az verimlilik sağlayan veya hiç verimlilik sağlamayan birleşmeler, inovasyona ve tüketici refahına zarar verir ve birleşme yaptırımı tarafından caydırılması gerekenler bunlardır.
Yetkililere bildirilmeyen yatay birleşmeler (non-notified horizontal mergers), bildirilen yatay ve yatay olmayan birleşmelere (notified horizontal and non-horizontal mergers) kıyasla yeniliği azalttığından, veriler bu yorumu desteklemektedir. İnovasyon üzerindeki olumsuz etkileri göz önüne alındığında, bildirimde bulunulmamış yatay birleşmelerin çok az etkinlik ürettiği sonucuna varılabilir. Sonuç olarak, bu işlemler tüketici refahı için de zararlıdır.
Birleşme yaptırımlarının gevşetilmesinin istenmeyen sonuçları olmuştur. Gevşek birleşme politikası (lax merger policy), yenilik ve tüketici refahı açısından en kötü işlemleri mümkün kılan bir birleşme dalgasını teşvik edebilir. Hart-Scott-Rodino Yasası’nda 2000 yılında yapılan değişiklik büyük ölçekli birleşmeler ile ilgili olsa da, politika yapıcılar küçük birleşmeleri rekabet ve yenilik açısından ihmal edilebilir olarak görmemelidir. Gerçekten de Federal Ticaret Komisyonu, Big Tech’i daha önce rapor edilemeyen anlaşmaları kamuya açıklamaya zorlayan özel talimatlar yayınladığında tam da bu endişeleri dile getirmiştir. Benzer şekilde, New York Eyalet Senatosu, özellikle Büyük Teknoloji sektörünü hedefleyen, türünün ilk örneği eyalete özgü bir birleşme öncesi bildirim kuralı oluşturan bir yasa tasarısını kabul etmiştir.
Diğer birkaç ülke de ABD’yi izlemiş ve aynı şekilde birleşme öncesi bildirim kurallarını gevşetmişlerdir. Bu ülkelerin çoğu benzer şekilde gizli konsolidasyona dair kanıtlar gösteriyor. Kuşkusuz, kasıtlı antitröst deregülasyon (deliberate antitrust deregulation), çağdaş küresel ekonomiyi karakterize eden sarsılmaz birleşme faaliyetine katkıda bulunmuştur. Birleşmeler yoluyla varlık sahipliğinin yoğunlaşması, ABD’de ve küresel ölçekte belgelenmiş olan piyasa gücündeki artışın bir kısmını da açıklayabilir. Yükselen pazar gücü, mevcut eşitsizlikleri vurgulayarak kaynakları firma sahiplerine doğru yeniden dağıtır. Deregülasyon piyasa sinerjilerini kolaylaştırabilir, ancak deregülasyon çoğu zaman çok az verimlilik sağlayan ve yalnızca tüketici refahı ve yenilikçilik pahasına firmaların karlarını artıran birleşme ve devralma işlemlerini güçlendirmiştir. Politika yapıcılar, piyasa gücünü sınırlandırmak, tüketicilere fayda sağlamak ve yeniliği teşvik etmek için incelikli olsa da sağlam bir antitröst politikasına geri dönmelidirler.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.