ÖZET
Bu makalede arabuluculuk kavramı, arabuluculuğun mevzuattaki yeri, dava şartı ve ihtiyari arabuluculuk olarak uygulama şekilleri, arabuluculuğun ülkemizde tercih edilme oranı ve bunun nedenleri ile özellikle pandemi günlerinde yaşanan ve dava şartı kapsamında yer almayan bir takım hukuki uyuşmazlıkların arabuluculuk yoluyla çözülmesinin taraflara sağlayacağı fayda ve sonuçlar üzerinde durulacaktır.
ABSTRACT
In this article it’s mentioned the process of mediation, the regulation of mediation, the practices of voluntary and mandatory mediation, the ratio and reasons of prefering mediation ın Turkey and especially in these pandemic days the benefits of solving the legal disputes by using voluntary mediation.
ARABULUCULUK
Bir hukuki uyuşmazlık yaşayan taraflar genellikle bu uyuşmazlıklarını dava yoluna başvurarak çözme eğilimindeydi. Uyuşmazlıkların mahkeme kararlarıyla sonuçlanması tarafları ve avukatları her zaman memnun etmese de yargı erkinin kararının bağlayıcılığı, resmiyeti ve uygulanabilirliği yargılama yolunun tercih edilme sebebiydi. Ancak mahkeme kararlarında daima bir tarafın kazanırken diğer tarafın kaybetmesi, uzun ve yorucu yargılama süreci, dava yoluna başvuruda tereddütler doğmasına neden oldu. Kaybeden taraf, kimi zaman kazanan tarafa öfke duymakta, üstüne bir de anlaşılmamış olmaka ile yenilmişlik duygusu eklenince, taraflar arasında sürdürülebilir bir ilişkinin varlığı neredeyse imkansız bir hal almaktaydı.
Hayatımıza son sekiz yıldır resmi olarak giren arabuluculuk kurumu ile dava yoluna gitmeden, yargılamanın yoğun, yorucu, uzun süreci ve masraflarıyla uğraşmadan hukuki uyuşmazlıklarımızıa çözebileceğimiz bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna kavuşmuş bulunmaktayız.
Arabuluculuk nedir diye sorulduğunda kısaca;a “tarafların aralarındaki uyuşmazlığı, bağımsız ve tarafsız 3. bir kişinin yardımıyla, kendi ürettikleri çözüm seçenekleri ile karara bağlamak için başvurdukları alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir” şeklinde cevap verebiliriz.
Mevzuatımızda 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 2. maddesinde arabuluculuğun tanımı yapılmıştır. Buna göre arabuluculuk “sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması halinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemidir.”.
MEVZUATTA ARABULUCULUK
1-6325 SAYILI KANUN
Arabuluculuk hakkında Türk Hukukunda ilk yasal düzenleme 07.06.2012 tarihinde kabul edilen 6325 sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu” ile yapılmıştır. Kanun Resmi Gazetede yayımlandığı 22.06.2012 tarihinden itibaren bir yıl sonra, yani 22 Haziran 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.( Kanunun 28 ila 32. maddeleri arası yani Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir Daire Başkanlığı ve ona bağlı teşkilat kurulmasıyla ilgili maddeler yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.)
2-7036 SAYILI KANUN
12/10/2017 tarihinde kabul edilen ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu düzenlemeleri dışında 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile iş hukukuna yönelik davaların büyük bir bölümünde dava açmadan önce arabuluculuğa başvuru şartı getirilmiş olup, ilgili kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasında arabuluculuğun dava şartı olarak öngörüldüğü uyuşmazlıklar belirtilmiştir. Buna göre; “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
3-6102 SAYILI KANUN
06 Aralık 2018 tarihinde kabul edilen 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinden sonra gelmek üzere 5/A maddesi eklenmiştir. Buna göre; Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması 01 Ocak 2019 tarihinden itibaren dava şartı olarak kabul edilmiştir.
Söz konusu düzenleme, doğrudan doğruya iflas veya konkordato mühleti verilmesi gibi çekişmesiz yargı işlerini kapsamamaktadır. Yine ticari uyuşmazlıklarda özel kanunundan veya sözleşmeden dolayı tahkim şartı mevcutsa bu tür uyuşmazlıklar dava şartı arabuluculuğa tabi değildir.
Bir davanın ticari dava niteliği taşıyıp taşımadığı hususunda esas alınacak kriterler TTK’nın 4. maddesinde düzenlenmiştir. TTK uyarınca kural olarak, her iki tarafın tacir olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendiren hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava kabul edilmiştir. Doktrinde bu davalar, “nispi ticari dava” olarak adlandırılmaktadır.
Mutlak ticari davalar tarafların tacir olup olmamasından ve işlem veya fiilin ilgili olduğu işletmenin ticari olup olmamasından bağımsız olarak kanun koyucu tarafından ticari dava sayılması öngörülmüş olan davalardır. Mutlak ticari davalar TTK’nın 4/1. maddesinde 6 bent halinde sayılmıştır.
Ticari dava niteliği her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi veya mutlak ticari davalar arasında sayılmış olmakla kazanılabileceği gibi, özel kanunlarda ticari dava niteliği atfedilmiş olması sebebiyle de kazanılabilir. Söz gelimi, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca söz konusu kanundan doğan hukuk davalarının tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılacağı belirtilmiştir.
DAVA ŞARTI ARABULUCULUK
Hukukumuzda işe iade ve işçilik alacaklarına ilişkin iş hukuku uyuşmazlıkları ile konusu bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari uyuşmazlıklar dava şartı arabuluculuk kapsamındadır. Bu uyuşmazlıklarla ilgili dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurulması dava şartıdır. Ancak iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili rücu davalarında dava şartı olarak arabulucuya başvurmak zorunlu değildir. Mevzuatımızda arabuluculuk son tutanağının dava dilekçesine eklenmemesi ve verilecek bir haftalık kesin süre içinde de eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın usulden reddedileceği kabul edilmiştir.
Tüketici uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk düzenlemesine ilişkin yasa tasarısı TBMM Adalet Komisyonunda 04 Haziran 2020 tarihinde kabul edilmiştir.
Aile Hukukunda ise tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edecekleri konulara ilişkin uyuşmazlıklarda da arabuluculuk kurumunun dava şartı haline getirilmesi ile ilgili mevzuat çalışmaları devam etmektedir.
Esasen dava şartı uygulaması, arabuluculuğun ruhuna uygun olmadığı ve tarafların serbestçe, özgür iradeleriyle arabuluculuğa başvurmaları gerektiği kabulünden hareketle önceden çok eleştirilmiş olsa da arabuluculuğun ülkemizde kısa sürede yaygınlaşıp gelişme göstermesine dava şartı arabuluculuk uygulamalarının büyük katkı verdiğini kabul etmek gerekir.
Her ne kadar 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ihtiyari arabuluculuk kurumu esas alınarak kaleme alınmış olsa da mevzuattaki son değişikliklerle dava şartı uygulamaları çok gelişmiştir. Ülkemizde hem arabuluculuk uygulamalarınına artmasına neden olmuş, hem arabuluculuğun toplumda bilinirliğini artırmıştır.
İHTİYARİ ARABULUCULUK
Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıkları arabuluculuğa tabidir. Burada kasıt tarafların kendi özgür iradeleriyle uyuşmazlık konusu hakkında karar alabilmeleri, hukuk düzeninin kabul edeceği şekilde uyuşmazlığı çözebilmeleridir. Re’sen araştırma ilkesinin hakim olduğu genellikle kamu düzenini yakından ilgilendiren uyuşmazlıklarda arabuluculuğa başvurulması mümkün değildir. Ceza davaları (uzlaşma müessesesi hükümleri saklı kalmak üzere), idare hukuku kapsamında tam yargı ve iptal davaları, iş hukukunda hizmet tespit davaları, aile hukukunda boşanma, velayet, babalık davaları ve nüfus kayıt düzeltme davaları, kişilik haklarını koruyan davalar, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri davalara örnek verilebilir.
ÜLKEMİZDE ARABULUCULUK ORANLARI
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığının son açıkladığı istatistiki verilere göre iş hukuku uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk uygulamasının 02.01.2018 ile 19.12.2019 tarihi arasındaki başarı oranı yadsınamayacak kadar yüksektir. Bu süre içinde iş hukuku alanında 739.255 dosya görevlendirmesi yapılmış, 460.090 dosyada anlaşma sağlanmıştır. Bu %65 gibi bir başarı oranını göstermektedir.
Yine ticari uyuşmazlıklarda dava şartı uygulamasının başlangıç tarihi olan 02.01.2019 tarihinden 19.12.2019 tarihine kadar geçen yaklaşık bir yıllık süre içinde 146.413 ticari uyuşmazlık için arabulucu görevlendirilmiş, 73.046 dosyada anlaşma sağlanmıştır. Bu durum ticari uyuşmazlıklarda da %57 başarı oranını göstermektedir.
İhtiyari arabuluculuk dosyalarındaki istatistiki verilere bakıldığında ise çok daha yüksek bir başarı oranı ile karşılaşılmaktadır. Arabuluculuk uygulamalarının başladığı 2013 yılından 19.12.2019 yılına kadar geçen süre içinde 239.927 ihtiyari arabuluculuk dosyasından 217.859 dosyada anlaşma sağlandığı, %97 gibi çok yüksek bir oranda ihtiyari arabuluculukta başarılı olunduğu görülmektedir.
Ticari uyuşmazlıklarda anlaşma oranının daha düşük olmasının en önemli nedenlerinden biri, banka ve sigorta şirketlerinin ilk başlarda anlaşma taraftarı olmayışı, sürece çözüm odaklı yaklaşmamalarıydı. Hali hazırda sigorta şirketleri de uyuşmazlıkların arabuluculuk yoluyla çözülmesinin getirdiği kolay, hızlı ve az masraflı çözüm karşısında arabuluculuğa daha isteklidirler. Ticari uyuşmazlıklarda, iki ticari şirket arası uyuşmazlıkların da büyük oranda arabuluculuk ruhuna uygun şekilde yürütülen müzakereler sonucunda anlaşma ile sonuçlandığını da belirtmek gerekir.
NEDEN ARABULUCULUK?
-DAHA AZ MASRAF
Arabuluculuk daha az masrafla uyuşmazlıkları çözmeyi sağlar. Gerçekten bugün bir uyuşmazlığın dava ile çözülmesinin bedeli kimi zaman davacıyı davasını açmaktan vazgeçirecek kadar yüksek olabilmektedir. Mahkeme ve icra masrafları ile karşı taraf avukatlık ücretleri, yargılama süresince tarafların ödemek zorunda oldukları kalemlerdir. Dava sonucunda kazanan taraf yargılama giderlerinin bir kısmını geri alsa da yargılama süresince ödenen tanık, bilirkişi ücretleriyle dava harçlarının bir kısmı dava açan tarafın üzerinde bırakılmaktadır.
-KISA SÜREDE ÇÖZÜM
Arabuluculuk, yargılamaya göre çok kısa bir süre içinde uyuşmazlığın çözümünü sağlamaktadır. Örneğin bir alacak veya tahliye davasının yerel mahkemede en az iki yıl süreceği, sonrasında istinaf ve temyiz aşamalarının eklenmesi ile bu sürenin en iyi ihtimalle 4 -5 yıla çıkacağı dikkate alındığında yargılama sürecinin ne kadar uzun olabileceği görülecektir. Kimi zaman yerel mahkemede kazandığınız dava dosyalarında, karşı tarafın mahkeme kararının aleyhine istinaf veya temyiz yoluna başvurması üzerine, uzun bir istinaf ve temyiz süreci başlayacak, bu süreçtea kesinleşmiş bir karar elde edememek pek çok uyuşmazlıkta kararın icra edilemeyişi sonucunu doğuracak, uyuşmazlığın çözümü geciktikçe taraflarda stres ve yorgunluk artacaktır.
Arabuluculuk ise tarafların; dava şartı iş hukuku uyuşmazlıklarında en fazla 4 hafta, ticari uyuşmazlıklarda ise en fazla 8 hafta içinde tarafların çözüme ulaştıkları bir süreçtir. İhtiyari arabuluculukta da uyuşmazlığın çözümü yine dava yoluna kıyasla daha kısa sürecektir. Bu süreçte arabulucu, taraflarla yapacağı ön görüşme, ortak ve bireysel toplantılar sonucunda tarafların memnun kalacağı, ortak karar verdikleri bir çözüm yolu bulmalarına destek sağlayacak, yapılan anlaşma ile taraflar kısa sürede uyuşmazlıklarını çözmüş olacaklardır. Bu hem ticari ilişkilerin güçlenmesini, hem de ticari hayatın devamını sağlayarak, kişilerina psikolojik olarak yıpranmadıkları, karamsar ve umutsuz olmadıkları bir süreç olacaktır.
-KENDİ ÇÖZÜMÜNÜ ÜRETME
Arabuluculuk, taraflara kendi çözümlerini kendilerinin üretebileceği bir imkan ve fırsat sunmaktadır. Taraflar kendi uyuşmazlıklarıyla ilgili olarak inisiyatif almakta, en iyi kendilerinin bildiği konularda, fikirlerini özgürce beyan etme imkanına kavuşmaktadırlar. İnsan kendi bulduğu çözümü uygulama konusunda daha isteklidir. Ortak karar alma, tarafları olumlu şekilde etkilemekte, uyuşmazlığın çözümünde aktif rol alan tarafların ileride birbirlerine karşı suçlayıcı bir tavır takınmamalarını sağlamaktadır.
a -GİZLİLİK
Arabuluculuk sürecinde gizlilik ilkesi geçerlidir. Müzakereler gizlidir, bu süreçte edinilen bilgi ve belgeler tarafların aleyhine mahkemelerde delil olarak kullanılamaz. Gizlilik ilkesi tarafların arabuluculuk kurumuna daha çok güven duymalarını sağlamaktadır. Özellikle ticari şirketler yönünden adlarının mahkeme koridorlarında anılmaması, çalışanlarıyla yaşadığı uyuşmazlıkların sulh yoluyla çözülmesi, bu çözüm sürecinin taraflar dışında bilinmemesi, ticari hayattaki güven ve itibarlarının sarsılmaması bakımından büyük önem arz etmektedir. Ticari şirketler yönünden arabuluculuk süreci sonucunda aldıkları kararların diğer uyuşmazlıkları bakımından bir emsal karar teşkil etmeyişi de tarafları arabuluculuk sürecinde karar alırken özgür kılmaktadır. Taraflar arabuluculuk süreci sonucunda anlaşmaya varamasa dahi, konuştukları konular gizli kalacağı için, müzakere sürecinde rahatlıkla ve güven içerisinde kendilerini ifade etme fırsatı bularak, birbirlerini anlama fırsatı bulacaklardır.
-DAHA AZ ZAHMET
Arabuluculukta taraflar daha az zahmetle sonuca ulaşmaktadırlar. Bir davanın açılması, delillerin sunulması, duruşmaların icrası, duruşmalar arası geçen süre davanın zahmetli sürecinin göstergeleridir. Az zahmetle tarafların istedikleri sonuca ulaşmaları daima tercih sebebidir.
-TARAFSIZLIK
Arabulucu, tarafsız ve bağımsız üçüncü kişidir. Taraflara eşit mesafededir. Tarafları, ayıplayan,a yargılayan, eleştiren, suçlayan, cezalandıran bir kişi olmadığı gibi tarafları anlayan kişidir. Özel iletişim ve müzakere teknikleri kullanarak taraflar arasındaki iletişim kanallarını açık tutan, onların yaşadıkları uyuşmazlık konusunu neden ve sonuçlarıyla anlatmalarına ve duygularını ifade etmelerine imkan sağlayan, uyuşmazlığın ortadan kalkması için en uygun şekilde ve tarafların ortak kabulüyle çözüm önerileri sunmalarına zemin hazırlayan ve müzakereler sonucunda sürecin tıkanması halinde taraflara çözüm önerisinde bulunan tarafsız ve bağımsız üçüncü kişidir.
-İLİŞKİLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ
Arabuluculuk, ilişkileri sürdürülebilir kılar. Taraflar arabuluculukla uyuşmazlık konusu üzerinde, her iki tarafın da ortak kabul ettiği, tabiri caizse her iki tarafın da içlerine sinen bir anlaşma yapma imkanına kavuşurlar. Mahkemelerde davalar sonucunda daima bir kaybeden bir kazanan taraf vardır. Arabuluculukta kazanan her iki taraftır. Her iki tarafın da memnun olduğu bir sonuç vardır ve bu sonucu birlikte kararlaştırmışlardır. Bu durum gelecekte de tarafların yüz yüze bakmalarını ve ilişkinin iyilikle devamını kolaylaştırır.
-ANLAŞMA BELGESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ
Arabuluculuk yoluna başvuran tarafların anlaşma sağladıklarında düzenledikleri ve imza altına aldıkları anlaşma belgesi, taraflar için bağlayıcıdır. Taraflar anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi alarak, ilam niteliğinde belge vasfı kazandırabilmekte ve anlaşma şartları yerine getirilmediği taktirde ilamlı icra yoluna başvurabilmektedirler. Anlaşmanın tarafları ve taraflarının tamamının vekilleriyle ile arabulucu tarafından birlikte imzalanan arabuluculuk anlaşma belgesi ise, ilam niteliğinde belge vasfındadır.
Anlaşma belgesinin imzalanmasından sonra, taraflar anlaştıkları konularda dava yoluna gidemeyeceklerdir. Ancak irade sakatlığına neden olan hata-hile-ikrah gibi durumların varlığı halinde anlaşma belgesinin iptali yoluna başvurabileceklerdir. Bu şekilde uyuşmazlık arabuluculuk yoluyla kesin olarak çözüme kavuşacak, bu durum tarafların ekonomik olarak rahatlamasını sağlayacağı gibi zihnen ve ruhen de tarafları a mutlu edecektir.
-ONLİNE ARABULUCULUK YAPMA İMKANI
Arabuluculukta her ne kadar yüz yüzelik ilkesi geçerli olsa da, online arabuluculuk imkanının olması arabuluculuk yoluyla uyuşmazlıkların çözümünü hızlandırmıştır. Özellikle son üç aydır yaşadığımız karantina günlerinde, bütün duruşmaların icrasının durması, yargılama sürecini daha da ağırlaştırmıştır. Arabuluculuk online görüşmeleri mümkün kılmasıyla da tercih sebebi olmuştur. Tarafların online görüşmeler sonucunda anlaşma sağlamaları halinde, e-imzalarıyla anlaşma belgesini imzalamaları arabuluculuğun aktif ve etkin yönünü artırmıştır.
Genel olarak şunu söyleyebiliriz ki; uyuşmazlığını kısa vadede, daha az masrafla, daha az zahmetle ve kesin bir şekilde çözen taraflar, arabuluculuk sürecinin kazananı olmaktadır. Arabuluculukta kazanan; barış ve huzur ortamına süratle kavuşan toplumdur. Arabuluculukta kazanan; iş yükü daha ucuz bir yoldan hafifleyen yargı sistemidir.
COVİD-19 KÜRESEL SALGINI KENDİ HUKUKUNU YARATMIŞTIR
Son üç aydır ülkemizde gündelik hayatımızı, alışkanlıklarımızı, iş ve çalışma rutinimizi tamamen değiştiren Covid-19 küresel salgını, uyuşmazlıkların türlerini de farklılaştırmış, bu uyuşmazlıkların çözümüne yönelik yapılan yasal düzenlemelerle salgın adeta kendi hukukunu da yaratmıştır.
2019 Aralık ayından itibaren Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve sonra tüm dünyaya yayılan salgının olumsuz etkileri sadece sağlık alanında değil, ekonomik, sosyal ve hukuk alanında da görülmüştür.
Virüsün insandan insana bulaştığının tespit edildiği Ocak 2020’den beri hükümetler, salgının yayılmasını önlemek için bir takım önlemler alsalar da salgının bilançosu gün geçtikçe ağırlaşmaya devam etmiş ve Dünya Sağlık Örgütü, COVİD-19 salgının 11 Mart 2020 tarihinde pandemi olarak ilan etmiştir. Pandemi ilanının ardından, alınan tedbirler de sıkılaştırılmış, insanlar salgının yayılmasını önlemek için evlerine kapanmış, pek çok ülke ise sokağa çıkma yasağı uygulamak zorunda kalmıştır.
Salgının hayatı durma noktasına getirmesi küresel anlamda birey-birey, birey-şirket, şirket-şirket, şirket-kamu arasındaki hukuki işlemlerin de yeniden ele alınmasına ihtiyaç duyulmasına neden olmuştur.
Salgın, hukuki ilişkilerde karşılıklı hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesini imkansızlaştırmakta, geciktirmekte ya da güçleştirmektedir. Bundan kaynaklanan maddi-manevi zararın hangi tarafa ait olacağı hususu ise şirketlerin belirsiz bir sürece girmesine neden olmakta ve gerek ulusal gerekse uluslararası ekonomiyi tehdit etmektedir.
Salgın döneminde sadece dava şartı arabuluculuk uyuşmazlıklarında değil, bu dönemde yaşanan pek çok uyuşmazlıkla ilgili olarak arabuluculuk yoluna başvurmanın ekonomik, hukuki ve pratik sonuçları olacağı aşikardır.
SALGIN DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKABİLECEK UYUŞMAZLIKLAR
1-Kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması gerekmektedir. (Özellikle AVM’lerde, plazalarda bulunan işyerlerinin -çalışma hayatının durma noktasına gelmesi üzerine- ekonomik açıdan zor duruma düşmeleriyle birlikte yüksek kira bedellerini ödeyememeleri ciddi bir hukuki uyuşmazlık yaratmış ve uzun vadede bu sözleşmelerin değişen koşullara uyarlanması konusunu gündeme getirmiştir.)
2- Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar meydana gelmiştir. (Salgın nedeniyle inşaatların durma noktasına gelmesi, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde müteahhidin bağımsız bölümleri tamamlayıp arsa sahibine teslim edeceği tarihi geciktirmiş, inşaatların mimari projeye uygun şekilde tamamen bitmesini zorlaştırmış, hem inşaat şirketleri hem arsa sahipleri yönünden ekonomik sorunlar nedeniyle bir zarar oluşmuştur.)
3-Türk Borçlar Hukuku temel prensiplerine göre sözleşmelerin yeni koşullara uyarlamasının yapılması ihtiyacı doğmuştur.
4- Ticaret hayatında önceden kararlaştırılmış sipariş ve sözleşmelerin iptali gündeme gelmiştir.
5- Özel okul, kreş, dershane, kurs sözleşmeleriyle ilgili uyuşmazlıklar doğmuştur. (Özel okul ve kreşlere yapılan eğitim, yemek, servis ve kurs ödemelerinin iadelerine ilişkin uyuşmazlıklar salgın döneminde önemli yer tutacaktır. Zira yaklaşık üç aydır eğitim hizmeti verilmeyen okullarda eğitimin telafisi yapılamayacaksa (-ki ödeme yapmamak için telafi eğitimleri yapmak istemektedirler-) eğitim ücreti de dahil olmak üzere yemek, servis ve varsa kurs ücretlerinin de iadesi gerekecektir. Kaldı ki 8. ve 12. Sınıflar bakımından telafi eğitimi imkansız olacaktır. Bu konu esasen anne babaların çok fazla uyuşmazlık yaşanmasını istemedikleri bir konudur. Zira çocuklarını emanet ettikleri okulla herhangi bir şekilde davalık olmak istemeyen ebeveynler, çocuklarının belki de okullarını değiştirmek zorunda kalacakları bir dava süreci içine girmeyi tercih etmeyeceklerdir. Bu şekilde uyuşmazlığın sulh ve barış yoluyla, arabuluculukla çözülmesi tarafların karşılıklı memnuniyetlerini artıracak, okul-çocuk-aile üçgeninde eğitim ilişkisinin devamını sağlanacaktır.
6- Devre tatil ve tatil rezervasyonlarının iptaline ilişkin uyuşmazlıklar oluşmuştur.
7- Düğün, nişan vs. organizasyonların iptaline ilişkin uyuşmazlıklar meydana gelmiştir.
8- İş ve meslek hastalığı nedeniyle, alacak ve tazminat talepleri gündeme gelmiştir.
9- İş yerlerinde çalışmanın durması, kısmi çalışma dönemine geçilmesi veya çalışmaya ara verilmesi gibi durumların oluşması nedeniyle, işçi ve işveren açısından farklı fesih nedenleri ve alacak talepleri karşımıza çıkmış ve fesih yasağı sonrası bu konu ile ilgili uyuşmazlıklar da gündeme gelebilecektir.
Tüm bu uyuşmazlıklarda tarafların dava yoluna değil de arabuluculuğa başvurmaları, ekonomik açıdan zor durumda olan tarafları rahatlatacak, salgın sonrası ticari hayatın uyumlu ve karşılıklı iyi niyet ve anlayışla devamı sağlanacak, ekonomik yaşam darbe almak yerine güçlenip yoluna kaldığı yerden devam edecektir.
Yukarıda tek tek belirtilen uyuşmazlıkları genel olarak sözleşme hukukuna dair uyuşmazlıklar olarak nitelendirebiliriz.
Sözleşme yapma hürriyeti, T.C. Anayasası 48. maddesinde düzenlenen anayasal bir haktır. Sözleşmeler Hukuku’nun temeli ise, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu tarafından oluşturulmuştur. Tarafların karşılıklı iradelerinin uyuşmasıyla, bir başka deyişle bir tarafın icap (öneri) beyanının diğer tarafça kabul edilmesiyle (kabul beyanı) birlikte genel çerçevede bir sözleşme kurulur.
Mücbir sebep, kelime anlamı olarak “önüne geçilmesi mümkün olmayan, istencin dışında oluşan durum” şeklinde tanımlanır. Hukuki bir terim olarak ise teori ve uygulamada genel olarak “borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun ya da borcun ihlaline, kaçınılmaz ve mutlak şekilde neden olan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” şeklinde tanımlanabilir.
Bu olay, doğal, sosyal ve hukuki bir olay olabilir, insana bağlı bir davranış da olabilir. Deprem, kasırga bunlardan birincisine örnek verilebilirken, savaş, darbe gibi olaylar ikincisine örnek olabilir.
Türk Borçlar Kanununda 136 ve devamı maddelerinde ifa güçlüğü ve ifa imkansızlığı halleri düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu 136. Maddede; “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Borçlu ifanın imkansızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.”
Borçlunun bu hakkı kullanabilmesi için borcun ifasının imkansızlaştığını mutlaka alacaklıya bildirmesi gerekir.
Yine kısmi ifa imkansızlığı madde başlıklı 137.maddede; “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkansızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkansızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkansızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkansızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkansızlık hükümleri uygulanır.” Şeklinde düzenleme mevcuttur.
Ancak, mücbir sebep dolayısıyla ifanın imkansızlığının ve gecikerek ifasının yanı sıra aşırı ifa güçlüğünden de söz edilebilir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesi uyarınca; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenmeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmamış olması, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya aşırı ifa güçlüğünden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halinde borçlu, a sözleşmenin değişen şartlara uygun şekilde yeniden uyarlanmasını isteyebilir.
SONUÇ
Küresel salgın ile oluşan pandemi sürecinina “mücbir sebep” olarak sayılacağında kuşku yoktur. Ancak burada taraflar arasında fedakarlığın denkleştirilmesi konusunda, tarafların özel konumları ile paraya olan ihtiyaçlarının ivediliği arasındaki dengenin iyi gözetilmesi gerekmektedir. Bu denge en iyi arabuluculuk müzakereleri sırasında korunabilir. Taraflar arabuluculuk müzakerelerinde pozisyon ve taleplerini ortaya koyarken özel durumlarını daha rahat ifade etme olanağı bulurlar.
Sözleşmelerin yeniden düzenlenmesi ve değişen koşullara uyarlama yapılması için dava yoluna gitmeden önce arabuluculuk yoluna başvurmanın uyuşmazlıkların hızlı ve daha az masrafla çözüme kavuşturulmasına büyük katkı sağlayacağına kuşku bulunmamaktadır. Arabuluculuk yoluyla sadece ticari hayatta ilişkilerin güven içinde devamı sağlanmakla kalmayacak, ticari hayatın dinamizmi içinde ilişkilerin yıpranmadan, bozulmadan, dağılmadan sürdürülebilirliği mümkün hale gelecektir.
KAYNAKÇA
1- EREN, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Ankara 2018
2- YILDIRIM, Abdülkerim, Türk Borçlar Hukuku-Genel Hükümler,a Ankara, Ekim 2019
3- OĞUZ, Arzu-COVID 19, Mücbir Sebep ve Sözleşmelere Etkisi-Nisan 2020
4- BORA,Özlem SalgınHastalık Dönemine Dair Uyuşmazlıklar
5- SOMER, Pervin; Tüketici Uyuşmazlıklarında Alternatif Çözüm Yolu olan Arabuluculuk ve Avantajları
İNTERNET KAYNAKLARI
https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgininin-ozel-hukuk-sozlesmelerine-etkisi/
https://baslangicnoktasi.org/covid-19un-sozlesmeler-hukuku-kapsaminda-mucbir-sebep-olarak-degerlendirmesi/
https://gun.av.tr/tr/goruslerimiz/rehberler/cov%C4%B1d-19-un-sozlesmelere-etkisi-ve-mucbir-sebep-ile-iliskisi
https://www.mondaq.com/turkey/litigation-contracts-and-force
www.mediation.com.
1974 Erzurum doğumluyum. İlk orta ve lise tahsilimi Erzurum’da tamamladım. 1992 yılında Erzurum Anadolu Lisesi’nden mezun oldum. 1996 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Ankara’da 22 yıldır serbest avukatlık yapmaktayım. Anadolu Üniversitesi Medya ve İletişim bölümü son sınıf öğrencisiyim.
İş Hukukunda Uzman Arabulucu ve uzlaştırmacıyım. Aynı zamanda arabulucu ve uzlaştırma eğitmeniyim. Başkent Arabuluculuk Merkezi ortağıyım. Orta derecede İngilizce biliyorum. Şiir yazıyorum, edebiyat, sinema ve tiyatro ilgi alanlarım.
Ankara Barosu Gelincik Merkezi ve Ankara Barosu Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Merkezi üyesiyim. Ankara Arabulucular Derneği yönetim kurulu üyesiyim.
Saygılarımla,
Nazli Özlem ATMACA