Ünlü girişim sermayedarı ve kripto para yatırımcısı Marc Andreessen, yakın zamanda popüler bir Amerikan podcast’inde yaptığı bir konuşmada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hükümetini ve özellikle de finansal düzenleyici otoriteleri, gözden düşmüş bireyleri ve sektörleri ‘terörize etmekle’ ve ‘bankacılığı gözden çıkarmaya’ çalışmakla (terrorizing and attempting to de-bank) suçlayarak tartışmayı körükledi. Bankaların iş ve düzenleyici politikalarında çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (environmental, social, and governance-ESG) faktörlerini dikkate alması etrafındaki tartışmanın takipçileri için bu, ‘uyanmış’ bankacılığa (woke banking) karşı bir mücadelenin tırmanmasıydı[1]. Bu, bankacılıktaki ESG sorunlarını çevreleyen söylemin, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın yönetimi sırasında giderek daha da kızışacağının önemli bir işaretiydi. Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi ve Federal Mevduat Sigorta Kurumu’nun (House Committee on Financial Services and Federal Deposit Insurance Corporation) yeni gelen liderliği[2], bankacılığı gözden çıkarma ve ESG konularına odaklanma niyetlerini belirttiler. Göreve gelen yönetimin ESG’ye karşı düşmanlığını öngörerek, Federal Rezerv Kurulu, iklim değişikliğinin finansal risklerini ele almaya adanmış merkez bankalarının uluslararası koalisyonundan çekilmiş[3] ve altı büyük ABD bankası, net sıfır karbon emisyonlu bir ekonomiye ulaşmayı taahhüt eden gönüllü finans sektörü ittifakından çekilmiştir[4]. ESG ve bankacılık bir dönüm noktasına ulaşmaktadır.
Bir çalışma belgesinde, bankacılık ve ESG’nin artan önemine, bu tartışmanın arkasındaki olgusal kayıt ortaya konularak ve ESG’nin bankacılıktaki bugünü ve geleceği için bazı son yasal gelişmelerin çıkarımları ele alınarak yanıt veriliyor. Anılan belge üç temel ve sezgiye aykırı içgörü sunuyor. Bunlardan birincisi, ESG karşıtı çabalar, ESG karşıtlarının hedef aldığı iklim ile ilgili finansal riskleri ve diğer düzenleyici ve denetleyici girişimleri ele alma çabalarından daha büyük bir finansal düzenlemeyi siyasallaştırma tehdidi oluşturmaktadır. İkincisi, kapsamlı ESG karşıtı önlemlerin yürürlüğe konması, bankacılık kurumlarının bankaları incelediği, denetlediği ve düzenlediği temel yasal otoriteleri zayıflatacaktır. Son olarak, ESG bankacılık savunucuları, ‘National Rifle Association v. Vullo’ davasındaki[5] Birinci Değişiklik iddiaları gibi anayasal argümanları sürdürmek yerine, ESG sorunlarının izin verilebilirliğiyle ilgili iddialarını bankacılık hukukunun kökenine yerleştirmelidir.
Bankacılık ve ESG tartışmasının kökleri büyük ölçüde iki gelişmeden kaynaklanmıştır: Obama yönetimi döneminde, ateşli silahlar, maaş gününe vadeli kredi, kumar, tütün ve hatta coin ticareti (firearms, payday lending, gambling, tobacco, and even coin dealing) gibi belirli sektörleri ilgilendiren ‘Operasyon Choke Point’[6] olarak bilinen ödeme dolandırıcılığını ele alma çabası ve bazı ABD bankalarının silahlı şiddet salgını, iklim değişikliği tehdidi ve diğer toplumsal zorluklara yanıt olarak iş politikalarını ayarlama yönündeki gönüllü taahhüt eğilimi[7]. Trump yönetimi düzenleyici otoriteleri, muhafazakâr eyalet yasama organları ve yöneticileri ve ABD Kongresi’nin muhafazakâr üyeleri, bu gelişmelere bankaları ‘ayrımcılık’ ve ‘kırmızıçizgi’ ile suçlayarak yanıt verdiler.
İronik olarak, bu iddia edilen ayrımcılığın çözümü kendi ayrımcılık biçimini oluşturmuştur. Partizan siyaset tarafından motive edilen, ESG karşıtı tepkiye (anti-ESG backlash) katılanlar, meşru iş kararlarını ve gözetim ve düzenleyici eylemleri hedef almak için yasa dışı federal düzenlemeler, kapsamlı eyalet bankacılık yasaları ve Kongre denetimi kullanmışlardır. Eyaletler tarafından oluşturulmuş kara listeler, yasa koyucuların çene çalması, kolluk kuvvetlerinin soruşturmaları ve diğer taktikler aracılığıyla, ESG karşıtları bankaları enerji şirketleri, ateşli silah işletmeleri ve belirli ideolojik kategorilere giren diğer endüstriler, kuruluşlar ve bireylerle iş yapmaya devam etmeye zorlamaya çalışmışlardır.
Bu bağlamda, ABD Yüksek Mahkemesi, Ekim 2023’teki son döneminde bankacılık ve ESG’yi ilgilendiren iki davada karar vermiştir. Mahkeme “National Rifle Association v. Vullo” davasında, finansal düzenleyici ve denetleyici otoritelerin kullanımının izin verilemez bakış açısına dayalı zorlamayı oluşturabileceği koşulları açıklığa kavuşturmuştur. Vullo, özünde, ABD Anayasası’nın Birinci Değişikliğinin “hükümet yetkililerinin, doğrudan veya (…) özel aracılar vasıtasıyla konuşmayı cezalandırmak veya bastırmak için yetkilerini seçici bir şekilde kullanmalarını yasakladığı” ilkesini güçlendirir. Ardından, “Cantero v. Bank of America” davasında[8] Mahkeme, Anayasa’nın Üstünlük Hükmü/Maddesi uyarınca federal bankacılık yasalarının eyalet yasasının önüne geçmesinin kapsamını açıklığa kavuşturarak standardı “bir eyalet yasasının neden olduğu müdahalenin niteliğinin ve derecesinin pratik bir değerlendirmesi” (practical assessment of the nature and degree of the interference caused by a state law) olarak ifade etmiştir.
ESG karşıtı çabaları destekleyen kuruluşların çoğu, Ulusal Tüfek Birliği’nin (National Rifle Association) düzenleyici yetki aşımı iddialarını desteklemiş ve Ulusal Tüfek Birliği’nin Vullo davasında New York Finansal Hizmetler Departmanı’na karşı kazandığı zaferi kutlamıştır. Kripto para (veya ‘kripto’) sektörü yakın zamanda kavgaya katılarak, kripto faaliyetlerinin bankalara oluşturduğu güvenlik ve sağlamlık ve yasadışı finansman risklerini ele alma çabalarına yönelik federal banka düzenleyici otoritelerine saldırmak için ESG karşıtı söylemi benimsemiştir. Kripto platformu Coinbase, düzenleyici makamların Vullo davasında belirtilen ilkeleri ihlal ederek kripto sektörüne karşı ‘Operation Chokepoint 2.0’da yer aldığını iddia eden bir dava açarak yanıt vermiştir[9].
Ancak makalenin analizinin ortaya koyduğu gibi, Yüksek Mahkeme kararlarının önemi ilk bakışta göründüğü gibi değildir. Bunun yerine, Vullo davasına göre, ESG karşıtı çabaları muhtemelen Birinci Değişikliği ihlal eden bakış açısı tabanlı ayrımcılık oluşturmaktadır. Ayrıca, ulusal bankalara uygulanan eyalet ESG karşıtı yasaları, Cantero’ya göre ulusal bankacılık yetkilerine önemli ölçüde müdahale ettikleri için Ulusal Banka Yasası marifetiyle muhtemelen engellenmektedir.
Bu açıdan bakıldığında, ESG karşıtı hareketin iddia ettiği gibi olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Herkes için bankacılık sistemine eşit erişim aramıyor. Mağduriyet iddiasına rağmen, anti-ESG hareketi, fosil yakıtlar, silah üreticileri, özel hapishane şirketleri vb. gibi belirli ideolojik ve dar görüşlü nedenlerin finansal erişime ve korumaya layık olmasını sağlamak için yasal olarak sorgulanabilir önlemler kullanıyor, iklim değişikliğinden etkilenen topluluklar ve geleneksel olarak marjinalleştirilmiş ırksal ve cinsiyet grupları gibi diğerleri ise hak etmiyor. Başka bir deyişle, tam da mücadele ettiklerini iddia ettikleri türden bir partizan projeye dâhil oluyorlar.
Vullo ve Cantero davalarındaki dar ve gerçeğe bağlı analizler, bugüne kadarki birçok ESG karşıtı çabanın yasallığı için sorun yaratırken, izin verilen ESG ile ilgili banka düzenlemesi ve denetiminin kapsamı hakkındaki daha geniş soruları atlıyor. Sonuç olarak, federal bankacılık kurumlarının, hem ESG sorunlarını içeren hem de federal bankacılık yasası kapsamındaki yasal yetkileriyle tutarlı olan alanlarda bankaları düzenleme konusundaki geniş yetkilerini koruyorlar. Bankacılık kurumları, -şimdilik- finansal kuruluşları iklimle ilgili finansal riskler, itibar riski, ayrımcılık karşıtlığı, uyum riskleri ve güvenlik ve sağlamlık temelinde denetleyebilirler.
Bu, makalenin ikinci içgörüsüne yol açar: ESG karşıtı hareket, özellikle ABD’de federal düzeyde önemli bir ivme kazanırsa, silahların ve fosil yakıtların çok ötesine geçen yan hasarlara neden olabilir. En saldırgan ESG karşıtı önlemler, bankaların bankaları inceleme, denetleme ve düzenleme konusundaki temel ve uzun süreli yetkilerine müdahale edecektir. ESG karşıtlarının bunları istenmeyen veya istenen sonuçlar olarak görmelerinden bağımsız olarak, yine de güvenlik, sağlamlık ve finansal istikrar için artan riskler etkisine sahip olacaklardır. Ayrıca hükümetin yasadışı faaliyetlerin finansmanını tespit edip engellemesi, adil kredi verme ve ayrımcılık karşıtı korumaları uygulaması ve iklim değişikliğinin artan finansal etkilerini ele alması daha da zorlaşacaktır.
Peki, politika yapıcılar bu bölücü soruna nasıl yaklaşmalıdır? Makalenin üçüncü katkısı, Vullo davasında ortaya atılan Birinci Değişiklik iddiaları gibi geniş kapsamlı anayasal argümanlara aşırı güvenmenin ABD bankacılık hukukunun temel işleyişi üzerinde zararlı bir etkiye sahip olacağı sonucudur. Net sıfır bankacılıktan yakın zamandaki geri çekilmenin gösterdiği gibi, ESG sorunlarını ele almak için özel sektör öncülüğündeki çabalara aşırı saygılı yaklaşımlar önemli yeşil aklama riskleri oluşturur[10]. Bunun yerine, makalede ESG ile ilgili hususların geleneksel bankacılık hukuku otoriteleri uyarınca müzakereli bir federal yasama veya kural koyma süreciyle çözülen politika konuları olarak ele alınması gerektiği savunulmaktadır.
Bankacılık ve ESG’ye yönelik bu demokratik yaklaşım, düzenlemelerin geçerli bir yasama amacıyla tutarlı olmasını sağlamaya ve yoğun özel finansal güce uygun kısıtlamalar getirmeye yardımcı olacaktır. Partizan-politik tartışmaları yeniden esaslı politika tercihlerine odaklayacak ve ESG çabalarına daha fazla prosedürel meşruiyet kazandıracaktır. Ayrıca, ESG sorunlarının uygun kullanımı için kurallar ve normlar oluşturarak özel bankaları hararetli politik anlaşmazlıkların ortasından çıkaracaktır. Sonuç olarak, ESG sorunlarını bankacılık işine dâhil etmek için daha sürdürülebilir bir yol sağlayacaktır.
[1]<https://scholarlycommons.law.northwestern.edu/nulr/vol118/iss2/2/>
[2]<https://hill.house.gov/news/documentsingle.aspx?DocumentID=9376>;<https://www.fdic.gov/news/speeches/2025/charting-new-course-preliminary-thoughts-fdic-policy-issues>.
[3]<https://www.federalreserve.gov/newsevents/pressreleases/bcreg20250117a.htm>.
[4]<https://www.reuters.com/business/environment/jpmorgan-says-leave-net-zero-banking-alliance-2025-01-07/>.
[5]<https://www.supremecourt.gov/opinions/23pdf/22-842_6kg7.pdf>.
[6]<https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=4292272>.
[7]<https://columbialawreview.org/content/banks-and-climate-governance/>.
[8]<https://www.supremecourt.gov/opinions/23pdf/22-529_1b7d.pdf>.
[9]<https://news.bloomberglaw.com/securities-law/coinbase-takes-sec-fdic-to-court-seeking-crypto-documents>.
[10]<https://southerncalifornialawreview.com/2024/04/16/whats-in-a-name-esg-mutual-funds-and-the-secs-names-rule/>.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.