Dünya daha kabul edilebilir bir şekilde normale dönerken, Covid-19 pandemisinden sonra ekonominin nasıl görüneceğini sormak doğal görünüyor. Her şey eskisi gibi olacak mı yoksa yeni ve tamamen farklı bir gerçeklikle mi karşı karşıyayız?
Siyasi, ekonomik veya sosyal bir kriz iş dünyasını etkilediğinde, genellikle aynı sorular ortaya çıkmaktadır: Bir şirketin amacı nedir? Bir şirketin amacı para kazanmak mıdır, yoksa şirketin çok daha çeşitli toplumsal değerleri geliştirmede oynayacakları daha büyük bir rolü var mıdır? Kısacası, bir işletmenin dünyayı iyileştirmek için sosyal bir sorumluluğu var mıdır?
Bu sorunun yanıtları değişkendir. Bir uçta, bir işletmenin “yalnızca” bir sosyal sorumluluğunun (only one social responsibility) bulunduğu, onun da “karını artırmak” (to increase its profits) olduğu konusunda ısrar etmeye devam edenler var. Bu tartışmanın diğer tarafında ise, şirketlerin faaliyetlerinde “iyi” (veya en azından daha iyi) yönetişim ile birlikte çevresel ve sosyal faktörleri göz önünde bulundurmaları gerektiğini öne sürenler var.
İşletmelerin amacına ilişkin bu son anlayışa, hissedarlardan daha geniş bir kitleyi tatmin etmeyi amaçladığı için genellikle paydaş kapitalizmi (stakeholder capitalism) denir. Bir şirketin faaliyetlerini nasıl organize ettiğine ilişkin düşünceye daha çeşitli değerlerin bu şekilde dahil edilmesi, artık çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim veya kısaca “ESG” (environmental, social, and corporate governance-ESG) olarak adlandırılmaktadır. İş dünyası ve politika yapıcılar üzerinde önemli bir etkisi olmasına rağmen, ESG hala çok fazla geri dönüş almaktadır. Ve elbette birçok şirket, sosyal ve çevresel açıdan daha sorumlu olmaya yönelik artan sosyal ve politik baskıya yanıt vermek için ESG ifadelerini boş pazarlama araçları olarak kullanmaktadır. Bu tür açıklamalar hakkında biraz şüpheci olmak zor da değildir.
ESG’nin ortaya çıkmasına ve artan etkisine rağmen, ESG stratejilerinin ve ESG raporlamasının küçük ve orta ölçekli işletmeleri (KOBİ; small and medium-sized enterprises-SMEs) nasıl etkileyebileceği konusunda çok daha az tartışma olmuştur. Bu konudaki yeni bir makale[1], ESG’nin KOBİ’ler üzerindeki etkileri ve potansiyel faydaları hakkında düşünmek için bir ön girişim sunmakta; ayrıca, firmaları dijital dönüşüm ve Covid-19 sonrası sosyal açıdan daha sorumlu stratejilere yönlendirmede düzenlemelerin rolünü de göz önünde bulundurmaktadır.
Söz konusu makalede, ilk önce, günümüz dünyasında ESG’nin değeri ve uygunluğu ile ilgili daha büyük soru yeniden ele alınıyor. İşletmelerin daha geniş sorumluluklarının tanınması, samimiyetsiz ve boş bir jargon olarak reddedilmemelidir. ESG stratejilerinin gerçek dünyada bir etkisi (a real-world impact) olmuş gibi görünüyor ve bu kalıcı da olacaktır. Üstelik bu trendi görmezden gelen şirketler, yatırımcılar-şirket sahiplerinden çalışanlarına ve müşterilerine kadar çeşitli paydaşlarla kendilerini zor durumda bulmaktadır. İş liderlerinin olay yerine getirildiği ve “Şirketiniz dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için ne yapıyor?” diye sorulduğu görülüyor. Yanıtlarından giderek daha fazla sorumlu tutuluyorlar (increasingly held accountable) ve kamuoyu açıklamalarında (public pronouncements) belirlenen standartları karşılayamadıkları için eleştiriliyorlar. Sessizlik ya da kaçınma da bir seçenek değildir. Bu, eylemsizlik veya endişe eksikliğinin kanıtı ve mevcut durumun zımnen onaylanması olarak görülmektedir. Düzgün konuşma da işe yaramıyor gibi görünmekte ve samimiyet ve bağlılık eksikliği ile eş tutulmaktadır. Bu yeni baskılar, büyüklüğünden bağımsız olarak tüm firmaları etkilemektedir (affect all firms, irrespective of size).
ESG’ye şüpheyle bakanlar (skeptics of ESG) genellikle şirketlerin hissedar değerinin ötesine bakmaları gerektiği iddiasının yeni bir şey eklemediğini öne sürmektedirler. Diğer paydaşların endişeleri, eski modeller altında mükemmel bir şekilde analiz edilebilmektedir ve hissedar değeri maksimizasyonu (shareholder value maximization), paydaş kapitalizminin bir versiyonunu içermektedir (veya en azından içerme potansiyeline sahiptir). Bir anlamda, bu tamamen doğrudur. Paydaşlar ve ESG ile ilgili endişeler, hissedar değerinin yalnızca bir başka yönü olabilir; bu sadece kişinin başarı ölçütünü nasıl çerçevelemeyi seçeceği ile ilgili bir sorudur. Bununla birlikte, sorun şu ki, iş başarısı konusunu yalnızca hissedar değeri açısından çerçevelendirmek, bir iş içindeki farklı paydaş grupları arasında, teşvikleri zarar verici şekillerde potansiyel olarak bozan bir dizi hiyerarşik ve düşmanca ilişki yaratır.
Mesele, şirketin amacı hakkındaki geleneksel teorinin yanlış olması değil, hissedar değerini maksimize etmenin önemini aşırı vurgulamasıdır. Böyle bir yaklaşım, herhangi bir firmaya uzun vadeli zarar veren olumsuz davranışsal sonuçlar (adverse behavioral outcomes that cause long-term damage) yaratabilir. Örneğin, hissedar değerini maksimize etmeye odaklanmak (focus on maximizing shareholder value), yöneticiler arasında kısa vadeli bir zihniyeti teşvik eder ve yatırımcıları memnun etmek için şirket performansının olumlu bir imajını yansıtmak isteyen yöneticiler ve çalışanlar tarafından vitrin giydirme yapar. Sonuç, en iyi ihtimalle, boşa harcanan kaynaklar ve en kötü ihtimalle, ürün veya hizmet geliştirme ve pazar oluşturma gibi temel görevlerinden uzaklaşan bir işletmenin uzun vadeli beklentileri üzerinde sakatlayıcı bir etkidir. Yine, bu bozucu etkilerin KOBİ’ler için de benzer şekilde geçerli olmadığını düşünmek için hiçbir neden yoktur. Daha küçük bir firma kaynaklara sahip olmadığı veya hissedar değeri üzerindeki miyop bir odaklanmanın olumsuz etkilerinden (negative effects of a myopic focus on shareholder value) kendini nasıl yalıtacağını bilemediği için sonuçlar daha kötü de olabilir.
Buna karşılık, ESG odaklı bir yaklaşım, küçük ve orta ölçekli işletmeler için en az iki potansiyel fayda sunuyor gibi görünmektedir.
- İlk olarak, ESG ile ilişki kurmak, firmalara büyüme stratejilerini açıklamak ve tartışmak ve girdileri davet etmek için dünya çapında daha çeşitli bir yatırımcı havuzuyla (diverse pool of investors worldwide) bağlantı kurma fırsatı sunabilir. Bu tartışmalar, yönetimin daha iyi kararlar almasına ve tünel vizyonundan[2] (bir başka ifadeyle “at gözlüğü bakışı”) kaçınmasına yardımcı olabilir. ESG’ye odaklanmak, yeni fırsatları belirlemek, emsalleri ve rakipleri hakkında daha iyi fikir edinmek ve daha iyi karar vermeyi kolaylaştırmak için firma kapasitelerini geliştirebilir.
- İkincisi, proaktif ESG katılımı, yönetim kurulu ve yönetim ekiplerinde uzmanlık boşluklarını belirlemede yönetime yardımcı olabilir. İşbirliği bağlamında, yatırımcılar ve diğer paydaşlar, olumlu geri bildirim etkileri yaratan KOBİ’lerin ESG stratejisi üzerinde anlamlı bir etkiye (meaningful impact on the ESG strategy of SMEs creating positive feedback effects) sahip olacak şekilde en iyi şekilde yerleştirilebilir.
Politika yapıcılar arasında bu faydaların zaten bir miktar kabulü de vardır. Örneğin Avrupa içinde, 2021/0104 sayılı AB Direktifine ilişkin değişiklik teklifi (EU proposal[3] for Directive 2021/0104), şirketlerin finansal olmayan konularda rapor vermesini gerektirecek ve KOBİ’lere finansal olmayan konularda rapor verme seçeneği sunacaktır. Ayrıca, Avrupa’da 2019/2088 sayılı AB Yönetmeliği (EU Regulation 2019/2088[4]) uyarınca bankaların, yatırımcıların ve finansal danışmanların yatırım yapılan şirketler tarafından harcanan ESG çabalarını değerlendirme yaklaşımları hakkında rapor vermeleri gerektiği de belirtilmelidir.
Bu faydaların hiçbirinin mutlaka küçük işletmelere özgü olmadığını vurgulamak önemlidir. Ancak, ESG’nin böyle bir bağlamda nasıl sonuçlanabileceğine dair daha fazla deneysel araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Ve tabii ki buradaki korku, herhangi bir fayda sağlamadan kaynaklar yönlendirilirse, ESG katılımı ve raporlamasının küçük kuruluşlar için ağır bir bedeli olabileceğidir. Ama son zamanlarda önerildiği gibi, KPMG’de ESG direktörü olan Richard Bernau’ya[5] göre, ESG raporlama görevi KOBİ’ler için başlangıçta korkulduğu kadar zor olmayabilir. Halka açık büyük şirketlere (publicly-listed corporations) kıyasla daha az kaynağa sahip olmalarına rağmen, KOBİ’lerin büyüklüğü (size of SMEs), ESG stratejilerinin daha hızlı karar verme ve daha dinamik bir şekilde uygulanmasının (faster decision-making and more dynamic implementation of ESG strategies) mümkün olduğu anlamına gelmektedir. Ayrıca, ESG raporlamasının popülaritesi arttıkça, bu yükümlülük daha küçük firmalara aşılmaz bir yük getirmemelidir ve vergi raporlaması gibi, operasyonlarının rutin bir özelliği haline gelebilmelidir. Bernau ayrıca ESG raporlamasının “şirketin büyüklüğü ve finansal getirisi ile orantılı” (proportionate to the size and financial return of the company) olmasını tavsiye etmektedir. Bu görüşe göre, ESG, “kurumsal değerin merkezi itici gücü” (central driver of enterprise value) haline gelebilir. Bernau’nun belirttiği gibi, “en katı yatırımcılar” (hardest of hard-nosed investors) arasında bile, ölçeklendirme işinin gelecekteki uygulanabilirliğine bakıldığında ESG giderek daha önemli hale gelmektedir.
Şimdiye kadar, ESG’nin KOBİ’leri nasıl etkileyebileceği ve KOBİ’lerin dijital dönüşüm ve Covid-19 sonrası dünyada (in a post-digital transformation and post-COVID world) karşılaştıkları bazı zorluklara çözüm getirip getiremeyeceği konusunda çok az tartışma olmuştur. Bu, bu tür sorunlarla meşgul olma baskısı, büyüklüklerine ve faaliyet gösterdikleri ekonominin sektörüne bakılmaksızın tüm firmaları çoğaltacak ve etkileyecek gibi göründüğü için talihsiz görünmektedir.
* Bu yazıda yer alan görüşler yazarına ait olup çalıştığı kurumu bağlamaz, yazarın çalıştığı kurum veya göreviyle ilişki kurulmak suretiyle kullanılamaz. Yazıdaki tüm hatalar, kusurlar, noksanlıklar ve eksiklikler yazarına aittir.
[1] Bu makale (toplam ‘29’ sayfadır) için bkz. Mark Fenwick (Kyushu University-Graduate School of Law), Tronel Joubert (International Business Law-Tilburg University), Sanita Van Wyk (International Business Law-Tilburg University) and Erik P. M. Vermeulen (Business and Financial Law-Tilburg University and Tilburg Law and Economics Center), ESG as a Business Model for SMEs, European Corporate Governance Institute-Law Working Paper No:642/2022, 20 Jun 2022, < https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=4098644 > erişim tarihi 30 Haziran 2022
[2] Tünel vizyonu, merkezi görüşün korunması ile birlikte çevresel görüşün kaybı olup, bu da dar bir dairesel tünel benzeri görüş alanıyla sonuçlanır.
[3] < https://oeil.secure.europarl.europa.eu/oeil/popups/ficheprocedure.do?reference=2021/0104(COD)&l=en >
[4] < https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=celex%3A32019R2088 >
[5] Richard Bernau, Five steps to get started on ESG, CBI, 28 Oct 2021, < https://www.cbi.org.uk/articles/five-steps-to-get-started-on-esg/ >
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.