Doğal Afetlerin Sonuçlarının Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğini Tetiklemesi Üzerine

Toplumda varoluş mücadelesi veren kadınların temel kazanımları doğal afetlerin ardından gerilemektedir. Doğal afetlerin yarattığı maddi ve manevi zararlar cinsiyet eşitsizliğini tetiklemekte, kadınların evi içi rolleri giderek ağırlaşmakta, kadınlara yönelik hak ihlalleri artmaktadır. Dolayısıyla doğal afetlerin sonuçları kadın ve erkekleri farklı boyutlarda etkilemektedir. Bu nedenle hem yasal düzlemde hem de kamu hizmetlerinin sunulması noktasında, cinsiyete duyarlı kamu hizmetlerinin yürütülmesi gerekmektedir. Ayrıca idarenin hukuka aykırı davranışlarının denetimi bakımından mali sorumluluğunun kapsamının ne olacağını öngören yasal düzenlenmelere de ihtiyaç vardır. Zira bu yasal belirlilik idarenin çevresel felaket nedeniyle sorumluluğunun yasal dayanağı anlamına gelir.[2]

Şubat ayında ülkemizde meydana gelen ve 11 ili etkileyen deprem felaketinin ardından yaşananlar ve devam eden etkileri çalışmamız açısından güncel bir örnek teşkil etmektedir.[3] Yaşanan felaketin ardından deprem bölgesinde sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda kalan kadınların özellikle sağlık kamu hizmetine ulaşmakta güçlük çektiği, şiddet mağduru olan kadınların güvenlik endişelerinin arttığı, aile planlaması gibi devletin anayasada güvence altına alınan bir takım yükümlülüklerine ilişkin kamu hizmetlerinin aksaması nedeniyle hizmet kusuru oluşturan pek çok örnek bulunmaktadır.

“Kamu hizmetinin yerine getirilmesi sırasında veya sebebiyle, idarenin belli bir kamu görevlisine atıf ve izafe edilmesi mümkün bir kişisel kusur dolayısıyla vuku bulmuş olmayan; kamu hizmetinin bizzat kuruluş, işleyiş ve teşkilatlanmasındaki aksaklık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik ve sakatlık şeklinde karşımıza çıkan kusura” hizmet kusuru denir.[4] Tanımdan da anlaşılacağı üzere deprem felaketinin ardından gereği gibi sunulamayan geç işleyen, hiç işlemeyen ve kötü işleyen hizmetler idarenin kusur sorumluluğunu gerektirmektedir. Kadınların özellikle köylerde veya yardımların ulaşmadığı bölgelerde aile yaşantılarının etkilendiği, mahremiyet taleplerinin gereği gibi karşılanmadığı, istenmeyen gebeliklerin yaşandığı, hijyenik pedler gibi temel sağlık ürünleri ile doğum kontrol yöntemleri gibi önleyici sağlık hizmetlerinden gereği gibi faydalanamadıkları kamuoyunda ve sosyal medyada sıklıkla dile getirildi. Birden fazla idarenin görevli olduğu alanlarda idareler arası eşgüdüm eksikliğinin bulunması, kuruluş ve teşkilatına ilişkin mevzuatında görevi kapsamında olmasına rağmen mevzuatta öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, hizmetin beklenen standartlarda sunulmaması gibi hususlar deprem felaketi sonrasında özellikle kadınların durumunu doğrudan etkileyen hizmet kusuru halleridir. İşte tam da bu noktada idarenin kamu hizmetlerinin sunulmasında dezavantajlı grupların özellikle kadınların ihtiyaçlarını dikkate alan adımları atmakta geciktiği, deprem sonrası sürecin yönetiminde kadınların karar alma mekanizmalarında yer almalarına yeterince imkan tanınmadığı, ekonomik açıdan kadınların durumunu iyileştirecek herhangi bir acile eylem planı oluşturulmadığı, cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik hizmetlerin gereği gibi sunulmadığı, kadınların toplumsal statüsünün gerilemesini önlemek bakımından merkezi ve yerel otoritelerin kamu hizmetini gereği gibi sunamadığı, idarenin adet sınıfta kaldığı bir örnekle karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Dolayısıyla doğal afetlerin öncesinde gerekli kamu politikaları öngörülmemesi nedeniyle ve doğal afetlerin ardından yürütülen kamu hizmetlerinde idarenin hizmet kusuru nedeniyle cinsiyet eşitsizliğinin arttığı ve kadın görünürlüğünün iyice azaldığı bir sürece girmiş bulunmaktayız.

Doğal afetlerin ardından kadınların karşılaşabileceği problemleri ve farklı gereksinimlerini tespit ederek aksiyon alınması gereklidir. İdarenin afetler sözkonusu olduğunda dezavantajlı gruplara ilişkin verileri ayrı tasniflemesi ile yapılacak insani yardımlar, acil müdahaleler ve afet sonrası hizmetlerin buna göre ulaştırılması planlı ve iyi organize olmuş hizmetin gereklerindendir. Ancak 6 Şubat tarihli 11 ili etkileyen depremin ardından başta sivil toplum örgütleri olmak üzere kamuoyunda, yeterli düzeyde cinsiyet perspektifli veri toplanmadığı yönündeki eleştiriler sıklıkla dile getirilmiştir.[5] Sivil toplum örgütlerinin eleştirileri,  olağan dönemde dahi cinsiyete duyarlı verilerin göz önünde bulundurulmadığından bahisle doğal afet dönemlerinde idarenin cinsiyet eşitsizliğini tümüyle göz ardı etmesi noktasında toplanmaktadır.[6] Oysa ki uluslararası metinlerde deprem gibi afetlerin, kadının toplumsal statüsüne olumsuz etkilerini öteden beri vurgulamaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletlerin 2002 yılında yayınladığı Komisyonun önünde bulunan kadınların durumuna ilişkin tematik raporda, özellikle depremlerin kadının toplumsal yerine ve cinsiyet eşitsizliğine olan etkileri diğer ülkelerde yaşanan çevre felaketlerinden yola çıkılarak açıklanmış ve kadının yaşadığı çevre felaketinin ardından bile haneye dair ek sorumluluklar üstlenmek zorunda kaldığından bahsedilmiştir.[7] Bu durumda zaten varoluş tehdidi altında olan kadınların felaket sonrasındaki toplumsal statülerinin daha da gerilediği aşikardır.

Görüldüğü üzere deprem felaketinden sonra barınma ihtiyacı nedeniyle çadır kentlere yerleştirilen kadınların, şiddete maruz kalma oranlarının arttığı gerçeği, istenmeyen gebeliklerin oluşması, ev içi rollerini sürdürmelerine dair geleneksel beklentiler, kadın ve erkeğin sosyal statüleri arasındaki makas aralığını daha da artırmaktadır. Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki doğal afetlerinin sonuçlarının özellikle yakın gelecekte kadınların ekonomik statülerinin daha da gerilemesine neden olacak, toplumsal cinsiyet rollerinin dağılımına kadın aleyhine etki ederek kadına karşı şiddetin kronik bir sorun olarak kalmasına neden olacaktır. Bu nedenle idarenin deprem sonrası sunduğu kamu hizmetlerinde dezavantajlı gruplara ait verileri ayrıca analiz etmesi ve özellikle kadınlar bakımından üreme sağlığı gibi önleyici sağlık hizmetleri gibi temel kamu hizmetlerini bahsi geçen perspektiften sunması sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir. Bu zaruret yakın dönemde yaşadığımınız deprem gerçeğinde kendini bir kez daha göstermiştir. Aksi halde doğal afetlerin asıl zarar gören kesimi kadınlar olarak kalmaya devam edecektir. Bu durum ise toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının hayalden ibaret kalacaktır.

Yapılan bir çalışmada örneğin afet mevzuatının toplumsal cinsiyete olan duyarlılığı değerlendirilmiş ve sonuç olarak afet mevzuatının büyük oranda nötr olduğu, ve dahası incelenen mevzuatın yaklaşık yüzde doksanının toplumsal cinsiyete kör olduğu sonucuna varılmıştır.[8] Burada ilgi çekici bir örnek 2011 yılı Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı-2023[9] metnidir. Bu eylem planında kadınların afet yönetiminin bir parçası haline getirilmesine yönelik ibarelere yer verilerek afetlerin sonucunda atılacak adımların toplumsal cinsiyet perspektifinden hareket edilerek gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde en azından bir eğilim ortaya konulduğunu söyleyebiliriz.  Ancak metin incelendiğinde kadınların konumu itibariyle zayıf yetersiz olarak değerlendirildiği yönündeki bakış açısı kolayca anlaşılabilmektedir.[10] Bu ve benzeri örnekler, kadınların afet sonrası korunmaya muhtaç, bir bakıma karar mekanizmalarında yer alamayacak kadar aciz gruplar olarak gösterilmesine neden olmaktadır dolayısıyla bu bakış açısının eşitlik ilkesi karşısında kabulü mümkün değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliği kadın ve erkeklerin hukuken eşit haklara sahip olmasını gerektirir. Mevzuatta kadınların afetlerin her aşamasında aktif rol almasını sağlayan bir anlayışın benimsenmesi, dil ve terminoloji tercihinin değiştirilerek toplumsal cinsiyete duyarlı hale getirilmesi arzu edilen idare kültürünün oluşması bakımından oldukça kritik olup kadınları yalnızca “muhtaç bir grup” üyesi olarak saptamak idarenin sorunlu ve eşitlikçi olmayan bir afet yönetimi anlayışına sahip olduğunun göstergesidir.

Benzer şekilde deprem bakımından ele alabileceğimiz bir başka örnek ise Türkiye Afet Riski Azaltma Planıdır. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yayınlanan bu Planda da toplumsal cinsiyete duyarlı strateji planlarına, ihtiyaca cevap veren gerçekçi adımlara yer verilmediği görülmektedir. Sözkonusu planda “Afet Risk Azaltmanın Afet Sonrası İyileştirme ve Rehabilitasyon Süreçlerine Dahil Edilmesi” başlığında sosyal ve kültürel gereksinimlerin belirlenmesi eyleminin çıktısı olarak “İyileştirme sürecinde teknolojik alt yapının kullanıcı ihtiyaçlarına, sosyal ve kültürel gereksinimlere, toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun hale getirilmesinin sağlanması” ifadesine yer verilmiştir.[11] Sözkonusu orta vadeli hedef dışında da kadınların afet sonrası sürece ilişkin katılım, temsil, aktif rol alma ya da yaşam standartlarının iyileştirilmesi adına atılacak adımlar bakımından eksik olduğu görülmektedir. Halbuki Plan “sürdürülebilir” olma gayesi ile hazırlanmış bu husus giriş kısmında da vurgulanmıştır.[12]

Konuya ilişkin önemli uluslararası metinlerden birisi olan Sendai Çerçevesi özellikle afetler bakımından kadın temsilinin hayata geçirilmesi bakımından önemli bir rehber niteliğindedir. Kadınların afetlerden dolayı uğradığı zararın azaltılabilmesi adına önemli ilkeler ve tavsiyeler ortaya koyan Sendai Afet Risk Azaltma Çerçevesi 2015-2030, 18 Mart 2015 tarihinde, Japonya’nın Sendai kentinde düzenlenen Üçüncü BM Dünya Konferansı’nda kabul edilmiştir ve idarenin afetler sonucu artacak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermesi için rehber niteliğindedir. Örneğin çerçevede belirlenen kılavuz ilkelerden birisi “Afet risklerinin azaltılması, tüm toplumun yükümlülüğü paylaşmasını ve bir ortaklığı gerektirmektedir. Ayrıca, afetlerden orantısız şekilde etkilenen insanların -özellikle en yoksul kesimlerin- güçlendirilmesi ve kapsayıcı, erişilebilir, eşitlikçi bir katılımın sağlanması gerekmektedir. Tüm politika ve uygulamalarda cinsiyet, yaş, engellilik ve kültürel perspektifin dahil edilmesi; kadın ve genç liderliğinin teşvik edilmesi, bu bağlamda, vatandaşların organize şekilde gönüllü çalışmasına özel bir önem gösterilmesi gerektirmektedir” şeklinde ifade edilmiş olup kadın temsilinde ülkelerin karar alma süreçlerini hangi yönde uyumlaştırması gerektiğini vurgulamıştır.[13]

Sendai Çerçevesi paydaş ülkelerin sorumluluklarını açıkça ortaya koyarak idarenin sorumluluğuna dair bir bakış açısı da ortaya koymaktadır. Şöyle ki; “Afet risklerinin azaltılması, esasen Devletlere ait bir sorumluluk olmakla birlikte, Hükümetler ve ilgili paydaşlar da bu sorumluluğa ortaktır” diyerek, ulusal düzeyde yetki görev ve sorumluluk üçgeni yaratmaktadır. İdare hukukunun prensiplerinden birisi de yetkinin ve görevin var olduğu sürece karşılığında sorumluluğun da doğacağıdır. O halde konu hakkında adın atması beklenen ülkelerin çerçevenin gereklerini yerine getirmemesi halinde sorumlu olacakları da doğaldır. Sendai Çerçevesine göre idarenin afet öncesi alması gereken tedbirler ve afet sonrası hizmetin gereği gibi sunulması toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olası risklerini elemine edebilecektir. Buna ilişkin olarak metinde paydaşların rolü “Kadınlar ve kız çocuklarının ilgili süreçlere katılımı, afet risklerinin etkin şekilde yönetilmesi ve cinsiyete duyarlı afet risk azaltma politika, plan ve programların hazırlanması, desteklenmesi ve uygulanması bakımından kritik önemdedir; kadınlar için afetlere hazırlık konusunda güçlendirici ve aynı zamanda, afet sonrasında alternatif geçim kaynaklarının sağlanması için gerekli kapasite arttırma” şeklinde belirlenmiştir.

Konuya ilişkin bir diğer uluslararası metin ise CEDAW Komitesi 37 No’lu Genel Tavsiyesidir (2018). Tavsiye benzer şekilde doğal afetler nedeniyle kadınların durumuna ilişkin önemli tespitler ve eylem adımları içermektedir ve ülkelerin sözkonusu felaketler nedeniyle artan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik adım atması yönünde benzer yükümlülükler getirmektedir.[14] Görülmektedir ki kadın temsili ve kadının afet yönetimi sitemine dahil edilmesi konusunda yol gösterici metinlerden hareketle afet mevzuatımızın güncellenmesi mümkündür. Ancak bu konuda kanun koyucunun iradesini ortaya koyması diğer deyişle politik bir tercih yaparak konuyu gündemine alması gerekmektedir. Mevzuatın toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermesi, herhangi bir kesimi kapsam dışı bırakmaksızın kapsayıcı düzenlemeler içermesi beklenmektedir. Dolayısıyla afetler sonucu bozulan sosyo ekonomik dengenin kadınların haklarının da güvence altına alınmasıyla yeniden tesisi mümkün olacaktır.

Bu türden büyük felaketlerin sonuçları itibariyle toplumsal cinsiyet eşitsizliğini tetiklediğini göz ardı etmemek gerektiğini ve idarenin kadının geleceğine yönelik tehdide karşı bir iyileştirme perspektifi oluşturması gerektiğini, bunun başta hukuk devleti, sosyal devlet ilkesi olmak üzere iyi idare ilkesinin bir gereği olduğunu düşünmekteyiz.

Özetle, doğal afetler ve bunların etkilerinin cinsiyetlere eşit yansımaması nedeniyle kadınların varoluşsal tehdit altında olduğu açıktır. Bu nedenle de toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesi amacıyla cinsiyetin görünürlüğünün hem teorik düzlemde hem de uygulamada artırılması toplumsal bir ihtiyaçtır. Toplumun ortak ihtiyacının karşılığı olan kamu yararı cinsiyet eşitliğinin korunmasını zorunlu kılmaktadır. İdare cihazının da toplumun ihtiyaçlarına göre aksiyon alması bir zorunluluktur.

[1] Araştırma Görevlisi-AHBV Hukuk Fakültesi İdare Hukuku ABD

[2] GÖKALP, Süheyla Suzan: Çevre Sorunları, Devletin Pozitif Yükümlülüğü ve İdarenin Sorumluluğu, Memleket Siyaset Yönetim (MSY), Cilt 17, Sayı 38, Aralık 2022, s. 269. Erişim Linki: https://dergipark.org.t

r/tr/download/article-file/2847835

[3] 06 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesinde saat 04:17’de 7.7 ve Elbistan ilçesinde saat 13:24’te 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. 15 Mart günü ise depremlerden etkilenen illerden Şanlıurfa, Adıyaman ve Malatya’da etkili olan sağanak yağış sele dönüştü.

[4] AKYILMAZ Bahtiyar, SEZGİNER Murat, KAYA Cemil: Türk İdari Yargılama Hukuku, Seçkin Yayınları, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 8. Baskı, 2023, s.554.

[5] Eşitlik İçin Kadın Platformu, 6 Şubat 2023 Depremleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar. Erişim Linki: https://esik.org.tr/s/2547/i/ESIK_DepremRaporu_TCE_BakisAcisindan_ GelecegeNotlar.pdf

[6] Örnek olarak bknz. Eşitlik İçin Kadın…, s. 12.

[7] Refworld | Thematic issues before the Commission on the Status of Women

[8] PAKSOY ERBAYDAR, Nüket; İNAL, Ebru; KAYA, Edip: Afet Mevzuatının Toplumsal Cinsiyet Açısından İncelenmesi, Paradigma Akademi, 2019, s.55-56.

[9] ULUSAL DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI Erişim Linki: https://deprem.afad.gov.tr/assets/udsep/UD

SEP2023.pdf

[10] “…Bu süreçlerde kadınların, çocukların, yaşlıların ve engellilerin zayıf konumları da zarar görebilirliklerini artırıcı birer etken olarak yer almaktadır” bknz. Strateji C.2.3. ULUSAL DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI Erişim Linki: https://deprem.afad.gov.tr/assets/udsep/UDSEP2023.pdf

[11] TARAP kitap s. 44 Erişim Linki: https://www.afad.gov.tr/kurumlar/afad.gov.tr/e_Kutuphane/Planlar/28

032022-TARAP-kitap_V6.pdf

[12] TARAP kitap, s. 3.

[13] Sendai_TR.pdf (uclg-mewa.org) s.15

[14] General recommendation No. 37 (2018) on the gender-related dimensions of disaster risk reduction in the context of climate change (un.org)

Halen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü İdare Hukuku Anabilim Dalında araştırma görevlisi olan Elif Baydemir, 1992 Ankara doğumludur.2014-2015 yıllarında Ankara Barosunda avukatlık stajını tamamlamıştır. İngilizce ve Almanca bilmektedir.
Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, İnsan hakları, Kadın Hakları.
Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet: 2014). Araştırma Görevliliği Başlangıç: 2016 Yüksek Lisans: Gazi Üniversitesi (Tez Konusu: Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi) (Mezuniyet 2019) Doktora: Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (devam etmektedir). Almanya Passau Üniversitesi Değişim Programı Doktora Tez Araştırması-Araştırmacı (2021 Eylül-2022 Nisan)