Eser Sözleşmesinde Sorumluluk Hukuku Yönünden İş Sahibinin Durumu

Özet:

1) Eser Sözleşmelerinde “yüklenicinin” işçilerinin geçirdikleri işa  kazalarından veya üçüncü kişilere verilen zararlardan dolayıa  “iş sahibi”a  sorumlu tutulamaz.

2) Bu konuda bilirkişia  olarak görevlendirilen “iş sağlığı ve güvenliği” uzmanlarının raporlarında, yüklenici ile birlikte “iş sahibi” de kusurlu vea  sorumlu bulunarak mahkemeler yanıltılmakta,a  yanlış ve haksız kararlar verilmesine neden olunmaktadır.

3) Yargıtay kararlarına göre “İşveren olmayan iş sahibinin olayda kusurunun bulunup bulunmadığı, İşçi Sağlığı ve Güvenliği mevzuatına göre tayin ve tespit olunamaz.”

4)a  Eğer eser sözleşmesinde “iş sahibine” yükleniciye emir ve talimat verme, yapılan işi kontrol ve denetleme yetkisi tanınmışsa, ancak o zaman “iş sahibi” a yüklenici ile birlikte ortaklaşa a sorumlu tutulabilir. Bu, daha çok kamu kurumlarının ihale ile verdikleri işlerdea  söz konusudur. Bunun dışında, iş sahibine kusur ve sorumluluk yüklenemez.

1- Konunun ele alınış nedeni

a) Genellikle bakım, yapım ve onarım için evlere veya işyerlerine çağrılan usta, uzman gibi kişilerin veya yardımcılarının, işlerini yaparlarken geçirdikleri kazalar sonucu kendilerinin, yardımcılarının veya üçüncü kişilerin yaralanmaları veya ölmeleri nedeniyle açılan tazminat davalarında, onları çalıştıran “yüklenici” konumundaki işverenlerin yanı sıra, “iş sahibi” konumundaki ev ve işyeri sahiplerinin de kusurlu ve sorumlu bulunmalarına ilişkin, İş Sağlığı ve a Güvenliği uzmanları tarafından verilen bilirkişi raporlarıyla, mahkemeler yanıltılmakta,a  yanlış ve haksız kararlar verilmesine neden olunmaktadır.

Oysa, Yargıtay kararlarına göre “İşveren olmayan iş sahibinin olayda kusurunun bulunup bulunmadığı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği mevzuatına göre tayin ve tespit olunamaz.”

Mahkemeler, eser sözleşmelerine ilişkin davalarda, bilirkişi seçimine özen göstermeli, doğru kişileri seçmeli ve bilirkişilere yapacakları işi anlatmalıdırlar.

b) Uzun bir süreden beri yaptığımız araştırmalarda ve bizden görüş isteklerinde, kişilerin evlerinde veya işyerlerinde bozulan araç ve gereçlerin bakımı ve onarımı için bir usta çağırmaktan korkar hale geldiklerini; binaların çatı veya cephe kaplama işleri ile apartmanın asansörünün ve ışıklandırma düzeninin bakımı için “yüklenici” ile yaptıkları sözleşmelere “iş sahibinin” sorumlu olmayacağına ilişkin hükümler koydurmalarına karşın, iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişilerin “iş sahiplerini” üst işveren imiş gibi kusurlu ve sorumlu tuttuklarını; bu yüzden ev ve işyeri sahiplerinin ceza mahkemelerinde taksirle ölüme veya yaralanmaya neden olmaktan dolayı yargılanıp cezalandırıldıklarını öğrenmiş ve saptamış bulunuyoruz.

c) Gözlemlerimize göre, kimi mahkemeler, eser sözleşmesi ile iş ve hizmet sözleşmesi arasındaki farkı yeterince kavrayamadıkları gibi, görevlendirdikleri bilirkişilerin raporlarını doğru kabul etmekte, tarafların itirazlarına karşın yeterince inceleme ve araştırma 0yapmamaktadırlar. İtirazları dikkate alıp ek rapor isteseler veya yeni bir bilirkişi kurulu oluştursalar bile, iş kazaları ile koşullanmış, hukuk bilgisinden yoksun iş güvenliği uzmanları, benzer raporlarla mahkemeleri yanıltmayı sürdürmektedirler.

d) Mahkemelerin en büyük yanlışı, eser sözleşmelerine ilişkin davalarda, İş Güvenliği uzmanlarını bilirkişi olarak görevlendirmeleridir. Bu bilirkişiler,a  kendi konuları içinde koşullanmış olup, eser sözleşmeleri ile hizmet sözleşmeleri arasındaki farkları bilememekte; tek yönlü yanlış değerlendirmeler yapmaktadırlar.a a  Oysa, Yargıtay kararlarında denildiği gibi, işveren olmayan iş sahibinin olayda kusurunun bulunup bulunmadığı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre tayin ve tesbit olunamaz.[1]

Hukuk Yargılama Yasası’na ve Bilirkişilik Kanunu’na “hukukçu bilirkişiye başvurulamayacağı” hükmünü koyarak veya koydurarak “hukukta uzmanlığı” dışlayanların bu yazıdaki olumsuz örnekleri görerek bilirkişilik kurumu üzerindea  yeniden düşünmelerini öneriyoruz.

2- Eser sözleşmesi ile hizmet sözleşmesi a arasındaki farklar

Her ikisi de “işgörme” niteliğinde olması nedeniyle, İş Yasası dışında genel nitelikte ve Borçlar Yasası’nda yer alan “hizmet sözleşmesi” ile “eser sözleşmesi” arasındaki bazı benzerlikler uygulamada yanılgılara ve yanlış kararlar verilmesine neden olabilmektedir. İki sözleşme arasındaki benzerlik ve ayrılıkları şöyle sıralayabiliriz:

a) Eser sözleşmesi, “iş sahibi” ile “yüklenici” arasında yapılan bir anlaşma uyarınca ve önceden kararlaştırılan belli bir bedel karşılığında, (iş sahibinin denetimi ve gözetimi olmaksızın) “bağımsız” bir çalışmayla bir nesnenin “yapımı veya bakımı-onarımı ya da üstlenilen bir işin yerine getirilmesi”dir.

Hizmet sözleşmesi ise, “çalıştıran” (işveren) ile “çalıştırılan” (işçi-hizmetli) ilişkisi içerisinde, “çalıştıranın” (işverenin) gözetimi, denetimi ve buyruğu altında, onun belirlediği gün ve saatlerde, belli aralıklarla düzenli ödenen bir ücret karşılığında “hizmet edilmesi”dir.

b) Eser sözleşmesindeki “iş sahibi” ile hizmet sözleşmesindeki “işveren” birbirini karıştırılmamalı; özellikle sorumluluklar konusunda yanlışa düşülmemelidir

Eser sözleşmesinde işgören (yüklenici), iş sahibinin gözetimi ve denetimi söz konusu olmaksızın ve ondan buyruk almaksızın, kendi belirlediği yer ve zaman içerisinde “bağımsız” olarak iş gördüğü sırada, üçüncü kişilere bir zarar vermişse veya çalıştırdığı kişiler bir kazaya uğramışsa, bundan “iş sahibi” sorumlu tutulamaz.

Hizmet sözleşmesinde ise, çalıştırılan (hizmetli-işçi), çalıştıranın (işverenin) gözetimi, denetimia  ve buyruğu altında, onun belirlediği yer ve zaman içerisindea  iş yaptığı sırada, üçüncü kişilere bir zarar vermişse, bundan “çalıştıran-işveren” doğrudan doğruya (kusursuz sorumluluk ilkesince) sorumlu olur. (6098 TBK m.66)

c) Hizmet sözleşmesini belirleyen unsurlar “ücret”, “bağımlılık” ve “zaman” olarak sıralanabilir. Bu nedenledir ki, çalıştıran (işveren), çalıştırdığı kişinin (işçinin, hizmetlinin) her türlü işlem ve eyleminden sorumlu olduğu gibi, işin yapılması sırasında işçinin bir zarara uğramaması için her türlü önlemi almak zorundadır. Eğer işverenin belirlediği yer ve zaman içerisinde, işin yapılması sırasında bir iş kazası sonucu işçi ölür veya bedensel zarara uğrarsa, bazı ayrık durumlar dışında, işveren (çalıştıran) işçisine veya ölmüşse yakınlarına karşı sorumlu olur.

Eser sözleşmelerinde ise hukuksal bağımlılık unsuru bulunmamaktadır. Yüklenici, yaptığı işin uzmanı olup, sonucun gerçekleşmesini yükümlenir. İş sahibinden buyruk almaz, ona karşı bağımsızdır. Yanında işçi çalıştırıyorsa, işçisine karşı da işveren durumundadır. Dolayısıyla eser sözleşmelerinde yüklenici, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına göre işyerinde tüm önlemleri almak ve bu konuda denetimi sağlamak yükümlülüğü altındadır. İş sahibinin ise, böyle bir yükümlülüğü yoktur. Başka bir anlatımla, yüklenicinin işçisi, işin yapılması sırasında bir iş kazası geçirirse, bundan “iş sahibi” sorumlu tutulamaz.[2]

d) Eser sözleşmesi ile hizmet sözleşmesini birbirinden ayırmak için kabul edilen bir başka ölçüt de “ekonomik risk”tir. Ekonomik risk, eser sözleşmesinde “yüklenici” tarafından, hizmet sözleşmesinde “işveren” tarafından karşılanır.[3]

e) Yukardaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir kimse bakım-onarım için evine veya işyerine çağırdığı elektrikçinin, su tesisatçısının, kalorifer, kombi, klima, asansör bakımcısının ve benzer kişilerin “işvereni” değildir. Bunun içindir ki, bakımcı-onarımcı işini yaparken bir kazaya uğrarsa, örneğin elektrik akımına kapılırsa “ev ve işyeri sahibi” bundan sorumlu tutulamaz. Çünkü, eve ve işyerine bakım-onarım için gelen kişi (yüklenici), işin ustası olduğu bilinerek çağrılmış olup, olası tehlikelere karşı önlem alacak olan ev ve işyeri sahibi değil, işi üstlenenin (yüklenicinin) kendisidir. İş sahibinden buyruk almaz; işini nasıl yapacağını kendisinin bilmesi ve ona göre kendi iş güvenliğini sağlaması, dikkat ve özeni göstermesi gerekir. Eğer yanında işçisiyle (yardımcısıyla) birlikte gelmişse, onunla arasında hizmet (iş) sözleşmesi ilişkisi bulunduğundan, işvereni olarak onun da güvenliğini sağlamak zorundadır. Geldiği evde bakım onarım işini yaparken işçisi bir kazaya uğrarsa bundan işveren olarak “yüklenici” sorumlu olur; “iş sahibi” sorumlu olmaz.[4]

Bir Yargıtay kararında denildiği gibi: Yüklenici, yaptığı işin uzmanı sayılır ve iş sahibinden o işin, teknik yönden, nasıl yapılacağı konusunda talimat almaz; başka bir anlatımla, iş sahibine karşı bağımsızdır. Uzmanı olduğu bir işin yapılmasında da, yanında çalıştırdığı işçilerine karşı işveren durumunda olduğu için; kendisinin, işçilerinin ve üçüncü kişiler ile iş sahibinin can güvenliğini sağlamak ve gereken tedbirleri almak zorundadır.[5]

Başka örnekler: Apartmanın boya ve badana işleri yapılırken yüklenici firmanın işçisi bir kazaya uğrarsa, bundan bina sahipleri sorumlu tutulamaz. Bunun gibi, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde, yüklenicinin işçilerinin veya alt yüklenicilerin uğradıkları kazalardan dolayı “iş sahibi” sorumlu tutulamaz. [6]

Bunun ayrık durumu, arsa sahibinin kendi gözetim, denetim ve buyruğu altında doğrudan inşaat yaptırmasıdır. Başka bir ayrık durum, belediyelerin ve kamu kurumlarının ihale yoluyla verdikleri işlerde de, kural olarak ihale makamı “iş sahibi” olarak sorumlu tutulamaz ise de, sözleşmelerde ihale makamının yüklenici üzerinde gözetim, denetim, kontrol yetkisi yer almışsa, doğan zararlardan kamu kurumu, yüklenici ile birlikte a (üst işveren gibi) ortaklaşa sorumlu olur.[7]

3- Ceza mahkemelerinin “iş sahibini” cezalandıran yanlışa  kararları ile bunun haksız ve adaletsiz sonuçları

a) Yukarda açıklanan örnekler dışında, eser sözleşmelerinde “iş sahiplerinin” hiç sorumlu tutulmamaları gereken çoğu olaylarda, ceza mahkemelerinde, iş güvenliği uzmanı bilirkişilerin yanlış ve yanıltıcı raporları yüzünden suçlu bulunup cezalandırıldıkları görülmekte; ne yazık ki Yargıtay’ın ilgili ceza daireleri bu dosyaları onamakta; haksız ve adaletsiz durumlar ortaya çıkmaktadır.

Hiçbir kusurları olmadığı halde, ceza mahkemelerince (iş güvenliği uzmanı bilirkişilerin yanıltması sonucu) cezalandırılan iş sahipleri, ayrıca hukuk mahkemelerinde de (mahkûmiyet kararlarıyla bağlılık ilkesi yüzünden) tazminat ödemekle yükümlü tutularak ikinci bir haksızlığa uğramaktadırlar.

b) Bu haksızlık, Yargıtay Hukuk Dairelerinin kararlarında açıkça belirtilmekle birlikte, orada da bir haksızlık yapılmakta; 6098 sayılı TBK.74.maddesine (önceki BK.53.maddesine) göre, hukuk hakimi, ceza davasında verilen kusur raporuyla bağlı değilse de, kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarıyla bağlı olduğundan, “iş sahibi” hukuk mahkemesince kusurlu bulunmasa bile, “hakkaniyete uygun ve vicdanları rahatsız etmeyecek miktarda” tazminata hükmedilmelidir” denilerek haksız uygulama sürdürülmektedir.

Bu konuda iki karar örneği aşağıdadır:

Birinci örnek:

Yargıtay 15.HD.28.02.2007, E. 2006/6860a  K. 2007/1270 a sayılı kararında:

“Davalının konutunun boya-badana işini yapan davacının, kullandığı fırçanın, balkona yakın mesafeden geçen enerji nakil hattı ile teması sonucu uzuv kaybına uğramasından, eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi sorumlu tutulamaz.

Kusursuz olan veya İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının dışında kusurluluğu kanıtlanamamış bir insanı, sırf ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle kusurlu kabul edip, tazminat ödemekle yükümlü tutmak hakkaniyetle bağdaşmaz ise de, Hukuk Hakimi ceza mahkemesinin kesin mahkumiyet kararıyla bağlı olduğundan, “vicdanları rahatsız etmeyen” uygun bir miktara hükmedilmelidir.

Ceza mahkemesinin kesinleşen ve mahkûmiyetle sonuçlanan yargılamasında, tarafların kusurlu olup olmadıkları hususu, sanki davacı işçi ve davalı da hizmet akdine göre işveren durumundaymış gibi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre belirlenip, hüküm kurulmuştur. Ne var ki, ceza mahkemesinin kararı, yanlış belirleme ile ortaya çıkan kusura dayanarak da olsa, kesinleştiğine göre, artık BK’nın 53.maddesi uyarınca davalıyı kusursuz sayamayız; zira, mahkûmiyet kararı hukuk hakimini bağlar.

Bu durumda, madem, gerçekte kusursuz olan veya İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının dışında kusurluluğu kanıtlanamamış bir insanı, sırf mahkûmiyet kararı nedeniyle kusurlu kabul edip, maddi tazminattan sorumlu tutacağız; bu sorumluluğun miktarı hakkaniyete uygun, vicdanları rahatsız etmeyen uygun bir miktar olmalıdır.

Bu durumda, mahkemece yapılması gereken iş; az yukarıda açıklandığı üzere hafif kusurun varlığı kabul edilerek, hakkaniyete uygun miktarda maddi ve ayrıca kesinleşmiş olan manevî tazminatın tahsiline karar verilmesinden ibarettir. Karar, açıklanan nedenlerle tekrar bozulmalıdır.”

Denilmiştir.

İkinci örnek:

Yargıtay 15.HD.11.03.2008, E. 2007/4780a  K. 2008/1576 sayılı kararı:

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının gerektirdiği bir önlemin alınmamasından dolayı hizmet akdinde işveren sorumlu ise de, eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi bu mevzuata göre sorumlu tutulamaz. Ancak iş sahibinin bunun dışında kusuru varsa ondan sorumlu olur.

Ceza mahkemesinin belirlediği kusur oranı ve beraat kararı ile hukuk hakimi bağlı değilse de, mahkumiyet kararı ile bağlı olduğundan, iş sahibi hakkında dauygun miktardatazminata hükmedilmesi gerekir.

Mahkemece hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda, tarafların kusurları ve davalıların sorumlu oldukları tazminat miktarı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatı hükümleri dikkate alınarak tespit edilmiştir. Oysa taraflar arasındaki hukuki ilişki hizmet sözleşmesi olmayıp, bir eser sözleşmesidir. Bu nedenle somut olaya uygulanması gereken hükümler BK.nun eser sözleşmesine ilişkin olan 355 ve devamı maddeleri ile BK.nun genel hükümleridir.

Yüklenici, üstlendiği iş konusunda uzman olup, iş sahibine karşı bağımsızdır. İş sahibinden işin nasıl yapılacağı konusunda talimat almaz, talimat alsa bile bu talimat sadece iş sahibinin istediği sonucun (eserin) nasıl olması gerektiği hususundadır. Eser sözleşmesinin konusu olan “her çeşit imal veya inşa” Türk Ticaret Kanunu’nun 12/III. maddesi uyarınca ticari bir iş olduğundan yüklenici, basiretli bir tacir gibi davranmak, gereken özeni göstermek ve gereken güvenliği kendisi sağlamak durumundadır. Yüklenici işin ifası sırasında yanında işçi çalıştırıyorsa, çalıştırdığı işçiyle aralarındaki hizmet akdine ilişkin olarak işçisine karşı işveren durumunda olup, çalıştığı yerin ve çalıştırdığı işçilerin güvenliğinden ve güvenliğin nasıl sağlanması gerektiğinden İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre sorumludur. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının gerektirdiği bir önlemin alınmamasından dolayı hizmet akdinde işveren sorumlu ise de, eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi bu mevzuata göre sorumlu tutulamaz.

BK.nun 53. maddesi hükmü gereğince, ceza mahkemesinin belirlediği kusur oranı ve beraat kararı ile hukuk hakimi bağlı değilse de, ceza mahkemesince verilen mahkumiyet kararı, eylemin haksızlığını değerlendirmede hukuk hakimini bağlar. Eldeki davada BK.nun 355 ve devamı maddelerine göre alınacak rapordaa  davalılara kusur izafe edilmese dahi, kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile davalıların eylemlerinin haksız eylem olarak kabul edilip hukuka aykırılığın varlığının tesbit edilmiş olması dikkate alınarak tarafından durumlarına göre davacılar yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.”

Denilmiştir.

c) Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin (üyelerinin bile içlerine sindiremeyip) kusursuz iş sahibine yüklenecek tazminatın hiç olmazsa “vicdanları rahatsız etmeyecek” miktarda olması biçimindeki karar vermelerine neden olan ceza mahkemesi mahkûmiyet kararlarının dayanağı olan ve iş güvenliği uzmanlarından alınan bilirkişi raporları incelendiğinde, haksızlığın kaynağına ulaşılmakta; mahkemelerin bilirkişi seçiminde ne kadar yanlış ve özensiz davrandıkları görülmektedir.

4- İş Güvenliği uzmanlarının raporlarıyla iş sahiplerinin cezalandırılmalarına ve tazminat ödemelerine ilişkin mahkeme dosyalarından örnekler

Örnek: 1

a) Bir yazlık sitenin ahşap iskelesini demir iskeleye dönüştürme işini yaparken, dengesini kaybedip elindeki kaynak makinesiyle birlikte denize düşüp elektrik cereyanına kapılan kaynakçının (yüklenicinin), ölümü nedeniyle açılan ceza davasında görevlendirilen İş Güvenliği uzmanlarının raporlarında, “Site Yöneticisinin (iş sahibinin), kaynakçıya (yükleniciye), iskele onarımı ve kaynak işi için “şase topraklamalı kaynak makinesi, ara kablosu, yalıtkan tabanlı bot, kauçuk çizme ve kauçuk eldiven” gibi araç ve gereçleri vermemiş olması nedeniyle birinci derecede asli kusurlu bulunduğu biçiminde görüş bildirilmiş; sanık olarak yargılanan site yöneticisi vekilinin itirazlarına karşın ek raporlarda ve yeniden oluşturulan ve gene iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişilerin raporlarında aynı görüşte ısrar edilmesi sonucu, Site Yöneticisi iki yıl hapse mahkum edilmiş; karar Yargıtay Ceza Dairesince onanmıştır.

Böylece, Ceza Mahkemesi’nce ve Yargıtay Özel Dairesi’nce, eser sözleşmesinde “iş sahibinin” yükleniciye yapacağı iş için teknik donanım, araç ve gereç verme yükümlülüğü bulunmadığı gerçeği gözardı edilmiştir. Bu tamamen, bilirkişi olarak rapor veren iş güvenliği uzmanlarının mahkemeleri yanıltmasının bir sonucudur.

b) Ceza davasının ardından ölen kaynakçının desteğinden yoksun kalanlar tarafından, site yöneticisi ve sitedeki daire malikleri “işveren imiş gibi” İş Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açılmış; Mahkeme, “taraflar arasında, ahşap iskelenin demir iskeleye dönüştürülmesinin, olayın özellikleri nazara alındığında bir istisna (eser) sözleşmesi olduğu; hizmet sözleşmesi bulunmadığı; davacıların desteğinin “yüklenici” sıfatıyla denizde demir iskeleyi yapması sırasında, gerekli özeni göstermemesi nedeniyle kendi hatası sonucu hayatını kaybettiği; davalıların bir kusuru bulunmadığı” gerekçesiyle davayı a reddetmiştir.

c) İş mahkemesinin, taraflar arasında hizmet sözleşmesi değil, istisna (eser) sözleşmesi bulunduğu; ayrıca kaynakçının (yüklenicinin) kendi kusuruyla hayatını kaybettiği, “iş sahibi” konumundaki davalıların bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davayı ret kararının, davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 03.07.2006 gün E.2005/4201 K.2006/4117 sayılı kararında:

Taraflar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, ölen kaynakçının işi “yüklenici” sıfatıyla üstlendiği, yüklenicinin, eser sözleşmesi ile yüklendiği edimini yerine getirirken gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu; somut olayda yüklenicinin tamamen kendi kusuruyla oluşan elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle davanın reddedildiği” a doğru bulunmakla birlikte;

Ceza Mahkemesince “iş sahibi” konumundaki Site Yöneticisi hakkında (iş güvenliği uzmanlarının raporlarına dayanılarak) taksirle ölüme sebebiyet suçundan mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar Yargıtay Ceza Dairesi tarafından onanmış bulunmakla,

Her ne kadar hukuk hakimi, ceza mahkemesince belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değil ise de, mahkumiyet kararı, eylemin haksızlığını değerlendirmede hukuk hakimini bağlayacağından, ceza davasının sonucu beklenereka  kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı, toplanan tüm deliller ve hukuksal durumlar çerçevesinde uzman bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılıp alınacak rapor değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir” denilerek bozma kararı verilmiş;

Sonuçta, İş Mahkemesi, bozma kararına uyarak, yeniden kusur raporu ve hesap raporu alarak uygun miktarda tazminata hükmetmek zorunda kalmıştır.

Örnek: 2

a) Bir sitenin boya işini yapmakta iken, çok yakından geçen yüksek gerilim hattı nedeniyle elektrik akımına kapılarak ölen boya ustasının desteğinden yoksun kalan haksahiplerinin açtıkları maddi ve manevi tazminat davasında, mahkemece, yalnızca Elektrik Dağıtım Şirketi tazminat ödemekle yükümlü tutulmuş ve “eser sözleşmesi” kapsamında “iş sahibi” konumundaki Site Yöneticileri yönünden ret kararı verilmiş iken, Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 15.05.2008 gün E.2007/11307 K.2008/6822 sayılı kararıyla “Site Yöneticileri hakkında ceza mahkemesince verilmiş mahkûmiyet kararı bulunduğu, bu kararın kesinleşmiş olduğu, BK.m.53 (TBK.m.74) uyarınca kesin mahkûmiyet kararının hukuk hakimini bağlayacağı” gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuş;

Böylece, Borçlar Yasası’nın “eser sözleşmesi” hükümleri ile taraflar arasındaki “iş sahibi – yüklenici” ilişkisi gözardı edilerek, arada “hizmet sözleşmesi” ilişkisi varmış gibi,a  Site Yöneticileri, ölen yüklenicinin (boya ustasının) işvereni kabul edilmiş; İş Güvenliği hükümlerine göre gerekli önlemleri almamış oldukları gerekçesiyle kusurlu bulunup tazminat ödemekle yükümlü tutulmuşlardır. Oysa asıl sorumlu ve kusurlu olan, yüksek gerilim hattını binaların çok yakınından geçiren ve önlem almayan Elektrik Dağıtım Şirketidir.

b) Bu, asla kabul edilemez bir sonuçtur. Bu sonucu hazırlayanlar ve ceza mahkemesinin Site Yöneticileri hakkında mahkûmiyet kararı vermesine neden olanlar, ceza davası sırasında bilirkişi olarak görevlendirilen (hukuk bilgisinden yoksun, eser sözleşmesi ile iş sözleşmesi arasındaki ayrımdan habersiz) iş güvenliği uzmanları olup, bu kişiler raporlarında Site Yöneticilerini “işveren” ve sitenin boya işinin üstlenen yükleniciyi “işçi” kabul etmişler; site yöneticilerini, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği hükümlerine göre gerekli güvenlik önlemlerini almadıkları görüşüyle toplam 6/8 kusurlu saymışlar ve ölen boyacıya da 2/8 kusur yükleyip, konutların çok yakınından yüksek gerilim hattı geçiren Elektrik Dağıtım Şirketi sorumlularını kusurlu bulmamışlardır.

c) İş Güvenliği Uzmanlarının hukuka ve Yasa hükümlerine aykırı bu raporları esas alınarak, ceza mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmesiyle ve hukuk mahkemesince (Yargıtay bozma kararı ve ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararı uyarınca) tazminata hükmedilmesiylea  Site Yöneticilerine haksızlık edilmiştir.

Oysa, hukuk hakimi bozma kararına direnmeliydi ve bu konu bir kez de Hukuk Genel Kurulunda tartışılmalıydı. Çünkü, hukuk mahkemesindeki yargılama sırasında üç değerli akademisyenden alınan bilirkişi raporunda son derece doğru, yasa hükümlerine ve somut olayın özelliklerine uygun değerlendirmeler yapılmıştır. Hukuk mahkemesi hakimi bu rapordan yararlanarak son derece sağlam gerekçeli bir direnme kararı verebilirdi.

d) Üç değerli akademisyen tarafından hukuk mahkemesine verilen rapordaki açıklama ve değerlendirmeler şöyledir. Özetle:

“Davacıların murisi, Murat Sitesinin boya işini yapmakta iken balkonun yakınında bulunan yüksek gerilim hattına kapılarak ölmüştür. Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi’nin 8.11.2000 tarih ve 1999/188 – 2000/311 sayılı kararıyla Sitenin yöneticileri olayın meydana gelişinde suçlu bulunup haklarında mahkûmiyet kararı verilmiştir.

Asliye Ceza Mahkemesi dosyasına verilen 20.05.2000 günlü Bilirkişi Raporunda, ortada bir inşaat işyeri olduğu ve Sitenin yöneticilerinin işveren olduğu kabul edilerek kusur tespiti yapılmıştır. Oysaki dava konusu olayda sağlıklı bir sonuca varabilmek için taraflar arasındaki hukuki ilişkinin belirlenmesi zorunludur. Şöyle ki:

Öncelikle belirtelim ki; davalı Site ile müteveffa arasında bir işçi -işveren ilişkisi bulunmamaktadır. Zira müteveffa Site yönetimine bağlı olarak, onun emir ve talimatı altında çalışan bir kişi durumunda olmayıp, tam tersine tanık beyanlarına göre müteveffa boya işinin sonucundan sorumlu olmak üzere götürü surette işi almıştır. Nitekim işin götürü niteliği davacı vekilinin de kabulündedir. Bu unsurlara göre Site ile müteveffa arasındaki ilişki bir iş sözleşmesine değil, “eser sözleşmesine” dayanmaktadır.

Aksinin kabulü halinde, örneğin evimizi boyattığımız, tamire çağırdığımız herkesle işçi – işveren ilişkisi kurulduğunun kabulü gerekir ki, bu sonucun iş ilişkisinin unsurlarından olan, bir kimsenin emir ve talimatı altında ve ona bağlı olarak işin görülmesi kavramı ile bağdaşmayacağı açıktır. Şu halde müteveffa ile Site yönetimi arasında bir işçi – işveren ilişkisi oluşmadığına göre; İş Kanunu ile iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin mevzuattan kaynaklanan, Sitenin önlem alma, fenni mesul bulundurma, müteveffaya sürekli eğitim verme gibi bir yükümlülüğünden sözetmek mümkün değildir.

Olayın meydana geldiği tarih itibariyle yürürlükte olan Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 44. maddesi hükümlerine göre, yüksek gerilim hattının yatay uzaklığının en az 2 metre olması gerekmektedir. Yüksek gerilim hattının müteveffanm çalıştığı balkona uzaklığının 2 metrenin altında olduğu dosya muhtevası ile sabittir. Bu bakımdan olayın meydana gelişinde TEDAŞ tüzelkişiliğinin kusurunun bulunduğu açıktır.

Öte yandan, boyacılık işi müteveffanın ilk kez yaptığı bir iş olmayıp, kendi güvenliğini sağlamak üzere tedbirli davranabilecek durumdadır. Ne var ki, yüksek gerilim hattına dikkat etmemiş ve iletken saplı boya fırçası kullanmıştır. Bu bakımdan müteveffa da olayın meydana gelişinde kusurlu görülmek gerekir.”

Sonuç olarak, akademisyen bilirkişiler, binaların çok yakınından yüksek gerilim hattı geçiren Elektrik Dağıtım Şirketi’nina  % 80 oranında vea  ölen boyacının % 20 oranında kusurlu oldukları; Site yöneticilerinea  kusur yüklenemeyeceği sonucuna varmışlardır.[8]

Ancak ne var ki, Site Yöneticileri ceza mahkemesinde taksirle ölüme sebebiyet vermekten yargılanıp mahkûm edildikleri; hukuk mahkemesinde açılan tazminat davasında hukuk hakimi, ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararıyla bağlı kabul edildiği için, bir miktar tazminata hükmedilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Bize göre 6098 sayılı TBK. 74.maddesi (önceki BK.53.maddesi) hakkındaki görüşler ve yerleşik içtihat gözden geçirilmeli, yeniden yorumlanmalıdır.

Örnek: 3

a) Olay: Alışveriş merkezindeki bir giyim mağazasının havalandırma tesisatının bakım ve onarım işini üstlenen şirketin işçisi, klimayı takmak için uğraştığı sırada elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirmiştir.

b) Ceza davası: Mağazanın havalandırma tesisat işini üstlenen “yüklenici” şirket yetkililerinin “işveren” olarak yargılandıkları ceza davasında, işveren asli ve ölen işçi tali kusurlu bulunmuş; gerek ceza davasında ve gerek SGK müfettiş tahkikatında ifade veren tanıkların hiç biri “iş sahibi” konumundaki mağaza sahip ve yöneticilerinin ihmal ve kusurundan söz etmemişler; ceza davası “işveren” konumundaki “yüklenici”nin mahkûmiyeti ile son bulmuştur.

c) Ölen yüklenici şirket işçisinin haksahipleri tarafından, İş Mahkemesinde açılan tazminat davasında, İş Güvenliği uzmanlarından alınan Bilirkişi Kurulu raporunda, ceza mahkemesinin yüklenici hakkındaki mahkûmiyet kararına karşın, “iş sahibi” konumundaki mağaza yetkililerinin de kusurlu oldukları ileri sürülmüş; bunun gerekçesi olarak “klima bakım ve onarımını yapacak işçinin mağazaya geldiğinde, mağaza yetkililerinin, yüklenici firmayı arayıp, gönderilen işçinin işin ehli olup olmadığını sormaları ve bakım-onarım işinin şirket yetkilisi gözetiminde yapılmasını sağlamaları gerektiği” biçiminde olağan dışı, akla ve mantığa sığmayan bir sebep gösterilmiştir.

d) İş mahkemesi, İş Güvenliği uzmanlarının, mağaza yetkililerini de kusurlu bulan, akla ve mantığa sığmayan, olayların olağan akışına aykırı raporlarına yapılan itirazları kabul etmeyerek, yüklenici ile birlikte iş sahibi konumundaki mağaza sahibi hakkında açılan davayı kabul ederek, maddi ve manevi tazminatın ortaklaşa ödenmesine karar vermiştir.[9]

Her ne kadar, İş Güvenliği uzmanlarının raporlarında, mağaza sahibine %5 kusur verilmiş ise de, sonradan yüklenicinin ödeme gücü bulunmadığı anlaşılmakla, mağaza sahibinin tazminatın tamamınıa  ödemek ve yükleniciye rücu ettiğinde eli boş dönmek gibia  haksız ve adaletsiz bir sonuç ortaya çıkmıştır.

e) İş Güvenliği uzmanı bilirkişilerin “iş sahibi” konumundaki mağaza işletenine kusur yükleyen gerekçeleri hiç inandırıcı değildir; 6098 sayılı TBK’nun 470-486 maddelerindeki eser sözleşmesi hükümlerine aykırı olduğu gibi, hayatın olağan akışına da uygun değildir. Evine veya işyerine tamirci çağıran iş sahibinin, yükleniciye “adamlarınız geldiler, gittiler” türünden telefon açmak ve bilgi vermek gibi bir yükümlülüğü olamaz. Belki gelmedilerse, “nerde kaldılar, gelip bir an önce işi bitirsinler” diye telefon açabilir ama, Yargıtay’ın yerleşik kararlarınaa  göre, eğer sözleşmede özel bir hüküm yoksa, “iş sahibi”nin, “yüklenici”nin bakım ve onarım işini yapmak üzere gönderdiği adamlarını denetleme, bakıp gözetme, emir ve talimat verme yükümlülüğü yoktur. Ayrıca iş sahibi, yüklenicinin gönderdiği kişilerin işin ehli olup olmadıklarını bilemez.

f) İş mahkemesinin en büyük yanlışı, ceza mahkemesinin yüklenici hakkındaki mahkumiyet kararını dikkate almamış olmasıdır.

Her ne kadar, TBK.74. (BK.53) maddesi metninde, ceza mahkemesince verilen kararların hukuk hakimini bağlayacağına ilişkin açık bir hüküm yoksa da, bu maddenin genel yorumundan ve özellikle son cümlesinin karşı anlamından, ceza mahkemesince verilen mahkumiyet kararındaki, eylemin hukuka aykırılığını ve nedensellik bağını saptayan maddi olay konusundakia  kabulünün hukuk hakimini de bağlayacağı hem bilimsel, hem de kökleşmiş içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır. Esasen 6100 sayılı HMK.204.maddesi 1.fıkrası (1086 sayılı HMUK. nun kesin kanıta ilişkin 295.maddesinin 1.fıkrası) hükmü de TBK.74. (BK.53) maddesi hükmünün bu biçimde yorumlanmasını gerektirmektedir.[10]

Ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu bir olayın tespitine, başka bir deyişle, olayın varlığı ve bu olayın sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi nedensellik ilgisini tespit eden kesinleşmiş hükmü, hukuk mahkemesi yönünden de kesin hüküm demektir. Bunun nedeni, ceza yargılamasında ispat araçları bakımından, ceza hakiminin hukuktakinden çok daha elverişli bir durumda oluşudur. Bu nedenle, ceza mahkemesinin maddi nedensellik ilgisini tespit eden kesinleşmiş hükmünün, hukuk hakimini bağlamasına, BK.53.(TBK.74.) maddesi de engel değildir.[11]

Ceza mahkemesinde, haksız eylemin öğelerinden eylem, nedensellik bağı ve hukuka aykırılık yönleri saptanmış ve bunlar kesinleşmişse, bu üç öğe bakımından ceza mahkemesinin mahkumiyet ya da beraat kararı hukuk hakimini bağlayacaktır.[12]

Sonuç olarak ceza hakimi, suçun işlendiğini veya işlenmediğini kesinlikle saptamışsa, bu hukuk hakimini bağlayacaktır.[13]

5- Eser sözleşmelerinde “iş sahibinin” sorumlu olmayacağına ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler

Yukardaki üç a örnekte, arada “eser sözleşmesi” ilişkisi bulunmasına karşın, iş sahiplerini “işveren” ve yükleniciyi “işçi” olarak niteleyip, İş Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği hükümlerine göre (işveren gibi) önlem almadıkları savıyla yüklenicinin kaza sonucu ölümünden “iş sahipleri”nin sorumlu vea  kusurlu oldukları yönünde rapor düzenleyerek, ceza mahkemelerinin mahkûmiyet kararı vermelerine, hukuk mahkemelerinin tazminata hükmetmelerine neden olan iş güvenliği uzmanı bilirkişilerin bilmedikleri hususlardan biri de, eser sözleşmesinde “iş sahibinin” İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre sorumlu tutulamayacağıdır. Yargıtay kararları bu yöndedir.

Aşağıda, yüklenicinin sorumlu olacağına ve “iş sahibi”nin sorumlu tutulamayacağına ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler verilmiştir:

İşveren olmayan iş sahibinin olayda kusurunun bulunup bulunmadığı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre tayin ve tesbit olunamaz.

Uyuşmazlık, yüklenicinin elektrik arızasını gidermek için yardımcısının uzattığı madenî saplı fırçayla kontakların temasını sağlarken,cereyana kapılarak ölmesi sonucunda iş sahibinden maddi manevi tazminat istemine ilişkindir. Elektrik arızasının giderilmesi, imal kavramına dahil olup, ticarî bir iştir. Yüklenici genelde tacir sıfatını haiz olup, basiretli bir işadamı gibi davranmak zorundadır.Yüklenici, yaptığı işin uzmanı sayılır ve iş sahibinden o işin, teknik yönden, nasıl yapılması konusunda talimat almaz; başka bir anlatımla, iş sahibine karşı bağımsızdır.Uzmanı olduğu bir işin yapılmasında da, yanında çalıştırdığı işçilerine karşı işveren durumunda olduğu için; kendisinin, işçilerinin ve üçüncü kişiler ile iş sahibinin can güvenliğini sağlamak ve gereken tedbirleri almak zorundadır.

Hizmet sözleşmesindea  ise, taraflardan biri işçi, diğeri işverendir. İşçi, işverene karşı bağımsız değildir ve yaptığı işin uzmanı sayılmaz.İşin nasıl yapılması konusunda, işverenden talimat alır. İşyerindeki can güvenliğini sağlamak ve bununla ilgili tedbirleri almak ise, işverenin görevidir.

Somut olayda, davacıların murisi olan yüklenici ile davalı iş sahibi şirket arasındaki hukukî ilişki, sanki hizmet akdiymiş gibi algılanmış ve sorumlulukları İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre tesbit edilerek, yanlış sonuca varılmıştır.

O halde mahkemece yapılması gereken iş; yukarıdan beri yapılan açıklamalar gözönünde bulundurularak, eser sözleşmeleri konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişiler vasıtasıyla, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının dışında, davalı iş sahibinin sonuca etkili bir kusurunun ( kasıt, ağır veya hafif kusur ) bulunup bulunmadığının tesbitiyle sonucuna göre bir hüküm kurulmasından ibarettir.

15.HD.15.03.2007,a  E. 2005/7028a  K. 2007/1669

Davalının konutunun boya-badana işini yapan davacının, kullandığı fırçanın, balkona yakın mesafeden geçen enerji nakil hattı ile teması sonucu uzuv kaybına uğramasından, eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi sorumlu tutulamaz.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının dışında kusurluluğu kanıtlanamamış bir insanı, sırf ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle kusurlu kabul edip, tazminat ödemekle yükümlü tutmak hakkaniyetle bağdaşmaz ise de, Hukuk Hakimi ceza mahkemesinin kesin mahkumiyet kararıyla bağlı olduğundan, “vicdanları rahatsız etmeyen” uygun bir miktar tazminata hükmedilmelidir.

15.HD.28.02.2007, E. 2006/6860a  K. 2007/1270

Eser sözleşmesinde işverenle çalıştırılan kişi arasında bağımlılık ilişkisi bulunmadığından, yüklenicinina  haksız eyleminden ileri gelen zararlardan iş sahibi BK.55.maddesi uyarınca sorumlu tutulamaz. Üçüncü kişilere verilen zararlardan yüklenicia  sorumludur

4.HD.25.12.2003 E. 2003/15798 K. 2003/15311

Eser sözleşmesinde yüklenici, iş sahibinden bağımsız olarak ve sonuca yönelik eseri gerçekleştirmektedir. Yüklenici, kendi adına ve iş sahibinden bağımsız olarak işini yürütürken başkasına verdiği zararlardan bizzat sorumludur. Ayrıca iş sahibinin sorumlu tutulması gerekmez.

4.HD. 28. 03.2002,a  E. 2001/12559a  K. 2002/3721

Davalı şirket ile yıllık bakım onarım işini üstlenen müteahhitlik firması arasında ast-üst işveren ilişkisi bulunmadığından, bağımsız firma işçisinin ölümünden iş sahibi sorumlu tutulamaz.

Davalılar arasında düzenlenen sözleşme içeriğine göre davalıya ait fabrikada işçilerin toplu olarak izinde bulundukları sırada, tesisat onarım işinin tamamının diğer davalı işverene verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, esasen bu tür işler yapan bağımsız bir firma durumundaki davalı müteahhitlik firması ile arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesine dayanmakta olup, İş Kanunu`nun 1/son maddesinde belirtilen unsurlar gerçekleşmediğinden davalının söz konusu hüküm uyarınca sorumluluğundan söz edilemez.

HGK.07.02.1996,a  E.1995/9-901a  K.1996/44

Eser sözleşmesinde, belirli bir işin belirlenen bedela  karşılığında, iş sahibinin mesai kısıtlamasına tabi olmadan yapılıp teslim edilmesi söz konusudur.

Binanın dış cephesinin boyanması şeklinde beliren somut çalışma ilişkisinde, belirli bir süre çalışma değil, bir sonucun meydana getirilmesi amaçlandığından, ortada hizmet akdinin bulunduğu kabul edilemez. Hizmet akdinden söz edebilmek için belirli bir işin, işverene bağımlı olarak çalışma karşılığında bir ücret karşılığı yapılması gerekmektedir.

Borçlar Kanunu’nda düzenlenen eser sözleşmesinde ise “belirli bir işin belirlenen bedela  karşılığında işverenin mesai kısıtlamasına tabi olmadan yapılıp veya başkalarına yaptırılıp teslim edilmesi” söz konusudur. Hizmet sözleşmesinde sürdürülen ve devam eden hizmet, eser sözleşmesinde ise, işten hasıl olacak sonuç önemlidir.

Binanın dış cephesinin boyanması şeklinde beliren somut çalışma ilişkisinde, belirli bir süre çalışmanın değil, bir sonucun meydana getirilerek, bağımsız bir varlığı değiştirmeye, işlemeye veya biçimlendirmeye yönelik edimin amaçlanmış olması, hizmet akdinin yukarıda tanımlanan ayırt edici ve belirleyici özelliklerinin somut iş görme ilişkisinde bulunmaması karşısında, meydana gelen ölümlü zararlandırıcı olayın iş kazası olarak değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

HGK.29.03.2006,a  E.2006/10-84a  K.2006/121

Davacılar, murislerinin iş kazası sonucu öldüğünün ve iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Tarafların bir istisna akdine hazırlık olmak üzere ölçüm sırasında olayın meydana geldiğia  belli olmaktadır. Şu duruma göre dava konusu zararlandırıcı olayın iş kazası olmadığı ve davanın iş mahkemesinde de görülmeyeceği gözetilmeksizin sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

21.HD. 01.03.2001,a  E. 2001/976a  K. 2001/1698

İşveren konumunda bulunan davalı, kanalizasyon yapım işinden tamamen el çekmiş olacağından, yüklenicinin haksız eylemi sonucu üçüncü kişilerin uğradığı zarardan sorumlu tutulamaz.

4.HD.03.03.2005,a  E.2004/8569a  K.2005/2070

Dava, eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilmelidir.

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu gözetilerek davalının, davacıların murisinin ölümünde kusurlu olup olmadığı, varsa oranının belirlenmesi için eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirme yapacak konunun uzmanlarından oluşan heyetten rapor alınması zorunludur.

15.HD. 09.10.2019, E. 2019/516a  K. 2019/3842

Davacılar, murislerinin davalılar ile yaptığı sözleşme ile çatı yapımı ve beton işlerini üstlendiğini, sözleşmeden doğan işlerini yaparken de inşaattan düşerek öldüğünü iddia ederek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır. Taraflar arasındaki hukuki ilişki, eser sözleşmesidir. Eser sözleşmelerinde yüklenici, yaptığı işin uzmanıdır. Eser sözleşmelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı kapsamında sorumlu olan yüklenicidir. İş sahibi iş güvenliği mevzuatı dışında kusurlu ise, o zaman sorumlu olur.

15.HD. 01.10.2007,a  E. 2006/7446 K. 2007/5841

Eser sözleşmesinde, yüklenici tarafından işin yapılması sırasında üçüncü kişilere verilen zarardan iş sahibi sorumlu tutulamaz.

Eser sözleşmesinde yüklenici, işin yapılıp tamamlanmasını üstlenmektedir. İş sahibinin, işin yapılması sırasında yüklenici üzerinde emir ve talimatı sözkonusu olmadığından, yüklenici tarafından işin yapılması sırasında üçüncü kişilere verilen zarardan iş sahibi sorumlu tutulamaz. Davacıların desteği durumundaki üçüncü kişinin, davalı işveren tarafından ihalesi yapılan yol inşaatında malzemelerin konulduğu alandan alınmalarıyla oluşan çukura su dolması sonucu meydana gelen gölette yüzerken ölmesi nedeniyle tazminat talebi ile açılan davanın davalı “iş sahibi” bakımından husumetten reddedilmesi gerekir.

4.HD.30.10.2003,a  E. 2003/6618a  K. 2003/12496

Eser sözleşmesinde iş sahibi,a  İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği mevzuatına göre sorumlu tutulamaz.

Dava, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği mevzuatının gerektirdiği bir önlemin alınmamasından dolayı hizmet akdinde işveren sorumlu ise de, eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi bu mevzuata göre sorumlu tutulamaz. Ancak iş sahibinin bunun dışında kusuru varsa ondan sorumlu olur. Ceza mahkemesinin belirlediği kusur oranı ve beraat kararı ile hukuk hakimi bağlı değilse de, ceza mahkemesince verilen mahkumiyet kararı, eylemin haksızlığını değerlendirmede hukuk hakimini bağlar. Eldeki davada BK.nun 355 ve devamı maddelerine göre alınacak raporda davalılara kusur izafe edilmese dahi, kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile davalıların eylemlerinin haksız eylem olarak kabul edilip hukuka aykırılığın varlığının tesbit edilmiş olması dikkate alınarak davacılar yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmelidir.

15.HD. 11.03.2008,a  E. 2007/4780a  K. 2008/1576

[1] Örnek: Yargıtay 15.HD.15.03.2007, E. 2005/7028 K. 2007/1669 sayılı, 28.02.2007, E. 2006/6860 K. 2007/1270 sayılı, 11.03.2008, E. 2007/4780 K. 2008/1576 sayılı kararları.

[2] Eser sözleşmesinde işverenle çalıştırılan kişi arasında bağımlılık ilişkisi bulunmadığından, yüklenicinin haksız eyleminden ileri gelen zararlardan iş sahibi sorumlu tutulamaz. (Yarg.4.HD.25.12.2003, E.2003/15798 K.2003/15311) – Eser sözleşmesinde yüklenici, iş sahibinden bağımsız olarak ve sonuca yönelik eseri gerçekleştirmektedir. Yüklenici, kendi adına ve iş sahibinden bağımsız olarak işini yürütürken başkasına verdiği zararlardan sorumludur. Ayrıca iş sahibin sorumlu tutulamaz. (4.HD.28.03.2002, E.2001/12559 K.2002/3721)

Ayrıca, HGK.29.03.2006, E.2006/10-84 K.2006/121 sayılı, 15.HD.01.10.2007, E.2006/7446 K.2007/5841 sayılı, 20.HD.13.02.2007, E.2007/138 K.2007/1491 sayılı, 4.HD.15.10.2001, E.2001/10519 K.2001/9457 sayılı kararları.

[3] Örnek: Yargıtay 9.HD.09.02.1999 gün E.1998/18888 K.1999/1810 sayılı kararı.

[4] Yargıtay 15.HD.28.02.2007 gün E. 2006/6860 K. 2007/1270 sayılı kararı.

[5] Yargıtay 15.HD.15.03.2007, E. 2005/7028 K. 2007/1669 sayılı kararı

[6] Yargıtay HGK.07.02.1996, E.1995/9-901 K.1996/44 sayılı, HGK.29.03.2006, E.2006/10-84 K.2006/121 sayılı, 15.HD.28.02.2007 gün E. 2006/6860 K. 2007/1270 sayılı, 15.03.2007, E. 2005/7028 K. 2007/1669 sayılı, 4.HD.25.12.2003 E. 2003/15798 K. 2003/15311 sayılı, 4.HD. 28. 03.2002, E. 2001/12559 K. 2002/3721 sayılı, 4.HD.03.03.2005, E.2004/8569 K.2005/2070 sayılı, 21.HD. 01.03.2001, E. 2001/976 K. 2001/1698 sayılı kararları.

[7] Yargıtay 7.Hukuk Dairesi’nin 07.04.2009, E.2008/6736 K.2009/1124 sayılı, 29.06.2006, E.2006/2114 K. 2006/2135 sayılı, 07.02.2005, E.2005/118 K.2005/247 sayılı, 04.03.2005, E.2005/517 K.2005/593 sayılı, 29.06.2006, E.2006/2114 K.2006/2135 sayılı, 30.03.2010 E. 2009/8423 K. 2010/1773 sayılı, 26.01.2010, E.2010/404 K.2010/338 sayılı kararları ile 4.Hukuk Dairesi’nin 13.12.2005, E.2004/15008 K.2005/13445 sayılı, 4.HD.30.10.2003, E.2003/6618 K.2003/12496 sayılı kararları.

[8] Bu, son derece özlü ve öğretici raporu hazırlayanlar: Sermet Akman, Nurşen Caniklioğlu, Ömer Ekmekçi

[9] Bu dava ile ilgili olarak tarafımdan verilen “hukuki mütalaa” ile birlikte davacı vekili istinafa başvurmuş olup, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 50.Hukuk Dairesi’nin 27.10.2021 gün E.2021/2502 K.2021/228 sayılı kararıyla, İstanbul 34.İş Mahkemesi’nin 15.10.2019 gün E.2016/540 K.2019/447 sayılı kararı bozulmuştur.

[10] Yargıtay 4.HD.19.03.2001, E.2000/12073 K.2001/2587 sayılı. (YKD.2001/10-1509) ”“ 11.HD. 26.11.1984, 5785-5810 sayılı, (YKD.1985/3-379)- HGK.16.05.1973, E.1970/4-577, K.1970/427 sayılı, (İKİD.1973/2305)”“HGK.11.10.1989, E.1989/11/373 K.1989/472 sayılı, (T.Uygur,Borçlar Hukuku, sf.852) ”“HGK.11.12.1985, E.1985/9/199-K.1985/1054 sayılı, (YKD.1987/6-821) ”“ 4.HD.04.02.1992, 12957/959 sayılı, (YKD.1992/5-693), 05.10.1987, 4123/7124 sayılı, (YKD.1987/12-1770), 05.10.1982, 72112/8488 sayılı, (Uygur,849), 264.1976, 7635/4285 sayılı, (YKD.1977/10-1377) – 11.HD.26.11.1984, 5785/5810 sayılı, 13.HD.31.05.1990,7987/3953 sayılı, (YKD.1991/4-585)- 2. HD.29.09.1998,7363/9606 sayılı kararları.(YKD.1989/4-481)

[11] Yargıtay HGK.16.09.1981, E. 979/1-131, K. 1981/587 sayılı kararı. (YKD.1982/1-13)

[12] Yargıtay 4.HD. 27.10.1981, 9167-11779 sayılı kararı (Yasa HD. 1981/12-1644,no:439)

[13] Turgut Uygur,Borçlar Hukuku C.I.,sf.849-852- Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku, sf.711-716 ”“ Karahasan,Tazminat Davaları, sf.438 v.d. ”“ K. Oğuzman/T. Öz., Borçlar Hukuku, 2000, sf.530-533- Senai Olgaç, Borçlar Hukuku, 1976, C.I.,sf.899-916-V. Tuhr, Borçlar Hukuku, sf.412-K. Tunçomağ, Borçlar Hukuku, C.I.,sf.530.

Kabataş Lisesini ve İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Onbeş yıl kamuda çalıştıktan sonra, Baroya kaydolup avukatlık ve bilirkişilik yapmaya başlamış; çalışmalarını önceleri İş Hukuku, daha sonra Tazminat Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır. Bilirkişiliğin sağladığı olanaklarla, mahkeme dosyalarından derlediği somut örnekleri bilgi birikimleriyle birleştirerek elde ettiği sonuçları araştırma yazıları adı altında yayınlamaya başlamış, daha sonra kitap yazmaya yönelmiştir. Bu çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle ve çıkar ilişkilerinden uzak kalmak isteğiyle avukatlık yapmamakta; böylece nesnel ve özgürce düşünüp yazabilme olanağını elde ettiği inancını taşımaktadır.
Çalışma ve araştırma alanı, ağırlıklı olarak insan zararlarıdır. Hakların en yücesi ve en fazla korunması gerekeni "yaşama hakkı" ve bunun özelinde "sağlıklı yaşama hakkı" olduğu inancıyla, olaylara, yalnız hukukun dar penceresinden bakmamakta, tüm toplumbilim dallarından yararlanmaya çalışmakta, özellikle felsefenin parlak ışıkları altında konuları incelemekte; kalıplaşmış ve değişmez din kuralları gibi bağlanıp kalınmış katı kurallara karşı çıkmakta; derlediği bilgileri ve araştırma sonuçlarını aklın ve bilimin süzgecinden geçirerek doğru bildiklerini yazıya dökmektedir.
Bugüne kadar yayınlanmış iki yüze yakın araştırma yazısı ve on iki kitabı bulunmakta; ayrıca internet ortamında oluşturduğu “Tazminat Hukuku” sitesinden genç meslektaşlarını ücretsiz bilgilendirmeye çalışmakta; sık sık katıldığı konferanslarda, eğitim programlarında uygulamada karşılaşılan sorunları tartışmaya açmaktadır.
Ona göre, hukuk, bilim olmanın ötesinde toplum bilimlerinin uygulama alanıdır. Bu nedenle hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında felsefe, sosyoloji, yöntembilim, dilbilim, uygarlık tarihi, ekonomi ve siyasal rejimler, genel kültür ve kompozisyon dersleri okutulmalı; yeterli derecede yabancı dil ile birlikte birinci sınıf dersleri hukuk eğitimine geçiş öncesinde "baraj" olmalıdır. İlk yıldan sonraki üç yılda hukukun temel bilgileri okutulmalı; daha sonra iki yıllık uzmanlaşma eğitimiyle (6) yılda hukuk eğitimi tamamlanmalıdır.
Hukuk, toplumun temeli olduğuna göre, hukukçular böylesine ağır ve sıkı bir eğitimle en nitelikli kişiler olarak yetiştirilmelidir.
Hukukçular öğrencilik yıllarından başlayarak, klasikleri okumaya başlamalı ve alt yapılarını oluşturmalı; meslek yaşamları boyunca da kitap okumayı sürdürmelidirler. İlk çağdan başlayarak tüm felsefeleri öğrenmeli; siyasal rejimleri, geçmişten bugüne toplumsal olayları, üretim-emek ilişkilerini bilmeli; insanı ve toplumları anlamak ve kavrayabilmek için bol bol (başta klasik) romanlar, öyküler, düşünce, deneme yazıları, anı kitapları okumalı; duygu ve düşüncenin imbikten çekilmişi şiirlerden asla uzak kalmamalı, tiyatro ve sinema başyapıtlarını tanımalı, güzel sanatların her dalıyla az veya çok ilgilenmelidirler.