Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, 10 Mart 2021 tarihinde finansal hizmetler sektöründe yeni Sürdürülebilirlik İle İlgili Kamuyu Aydınlatma Yönetmeliğini (SRDR/Sustainability-Related Disclosure Regulation) yürürlüğe koydu. Bu yönetmelik, ‘finansal ürün geliştiricileri ve finansal danışmanlar için, nihai yatırımcılara yönelik sürdürülebilir kamuyu aydınlatma yükümlülükleri’ni şart koşmakta; ayrıca, ‘kuruluş ve finansal ürünler düzeyinde sürdürülebilirlik konuları üzerindeki olumsuz etkileri’ raporlamak için yeni yükümlülükler getirmektedir.
Söz konusu yönetmelik, raporlama konusundaki farklı yöntem arayışları (metodolojiler) ve standartların iç içe geçmiş karmaşıklığını (birbirleriyle çatışmasını) düzeltmeyi amaçlamakta olup; ÇTY finansmanı [Environmental, Social, and Governance (kısaca “ESG”[1]) finance/Çevresel, Toplumsal ve Yönetişim (ÇTY) finansı], finansal hizmetler için oldukça yeni ve giderek daha baskın bir gerçeklik olduğundan, bu ideal bir dünyada, (adeta İsviçre peyniri lezzetindeki) önceki raporlama standartlarının yarattığı boşluğu doldurarak AB’deki finansal ürünlerin niteliğini artıracak olan hayati bir düzenlemedir. Bu yönetmeliğin bir diğer potansiyel yanı da, ESG pazarına matuf güveni artırması ve bununla birlikte ESG fonlarına yapılan yatırımlarda artış yaratması ve bunun da büyümeyi daha fazla teşvik edecek olmasıdır.
Sürdürülebilirlik İle İlgili Kamuyu Aydınlatma Yönetmeliği, düzenlemeye tabi olmayan işletmelerin yatırım alacak olmaları halinde ‘sürdürülebilir’ olarak sınıflandırılmaları için de ölçütler belirlemektedir. Bununla birlikte, anılan yönetmelik, raporlama standartlarının standartlaştırılmasında önemli bir ilerleme sağlamakla beraber, ESG finansmanının mevcut hızıyla büyümeye devam etmesi için hala uzun bir yol vardır. Ayrıca, ESG’nin değişen tanımları ve sınıflandırmaları konusunda endişeler bulunmaktadır. Bu bulanıklık, ‘ESG’ etiketini zayıflatır; Merryn Somerset Webb’in işaret ettiği gibi, ‘bir adamın gördüğü yeşil rüyalar çoğu zaman başkalarının günahı yüzündendir’ (one man’s green dream is very often another’s sin stock).
Bu makale, zorlukları ve muhalefeti de dahil olmak üzere, ESG ile ilgili kurumsal finansmanın mevcut gidişatını; ayrıca, bu hareketin hukuk firmaları ve onların müvekkilleri üzerindeki etkilerini değerlendirecektir.
ESG borç finansmanı ürünlerinden bazıları; yeşil tahviller (green bonds), yeşil krediler (green loans) ve sürdürülebilirlik bağlantılı kredileri (Sustainability-Linked Loans/SLLs) içerir. Yeşil tahviller, çevresel projeleri ve girişimleri desteklemeyi amaçlayan sabit gelirli bir menkul kıymettir (yani sabit dönemli faiz ödemeleri içerir). SLL’ler ayrıca borçlunun çevresel açıdan sürdürülebilir büyümesini ve yatırımını kolaylaştırmayı amaçlar. Aracı kurumlar ve yatırım fonu şirketleri de artık ESG ölçütlerine uyan borsada işlem gören fonlar (exchange-traded funds/ETFs) sunmaktadırlar.
Son birkaç yılda yüksek yoğunlukta sosyal ve çevresel hareketler tarafından katalize edilen ESG finansmanı ve etki yatırımı (ki, ÇTY ile ilgili şirketlere ve finansal ürünlere yatırım yaparak olumlu çevresel veya sosyal değişim elde ederken, finansal kazançlar elde etmeyi de amaçlayan strateji içerir), her zamankinden daha fazla ve daha belirgindir. Financial Times’a göre, geçen yıl ESG ürünlerine 152 milyar Amerikan doları[2] tutarında yeni para yatırıldı ve bu ürünlerdeki toplam küresel varlık 1,6 trilyon doları aştı.
Ayrıca kendisini yatırım stratejilerini etkilemeye adamış özel sermaye ve risk sermayesi şirketlerinde de bir artış olmuştur. Bu firmalar ve yeşil finansman araçları, küresel tedarik zincirinin her adımını finanse ederek sürdürülebilirlikte kalıcı inovasyonu teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu stratejinin, bu firmalardan ve yeşil araçlardan finansman alan ESG odaklı birçok şirket örneği ile etkili olduğu kanıtlanmıştır. Buna bir örnek, ChAdOx aşısının geliştirilmesine yardımcı olan Oxford Sciences Innovation risk sermayesi şirketi tarafından desteklenen immünoterapi ve aşı şirketi Vaccitech’tir. Ancak bu tür stratejilere ve sürdürülebilir borç senetlerine karşı güçlü bir muhalefet vardır.
ESG fonları ve ‘sürdürülebilir yatırım’ ile ilgili ana sorunlardan biri yeşil aklamadır. Varlık yöneticileri ve öz sermaye fonları üzerindeki baskı o kadar yüksektir ki, hemen hemen her aktif fon ESG olarak etiketlenir veya bu şekilde pazarlanır. Yüksek performanslı sürdürülebilir fon Fondita Sustainable Europe’un yöneticisi Marcus Björksten, “Günümüzde her ikinci fon, bir şekilde sürdürülebilir olduğunu iddia ediyor” demiştir. Bununla birlikte, gerçekte bu fonların ya teknoloji ağırlıklı olması ya da fosil yakıt şirketlerine gizlice yatırılması ihtimali yüksektir.
Yukarıda bahsedilen ve 10 Mart 2021’de yürürlüğe giren Sürdürülebilirlik İle İlgili Kamuyu Aydınlatma Yönetmeliği, bu tür sorunları yatıştırmak ve piyasaya olan inancı yeniden tesis etmek için şimdiye kadarki en güçlü düzenleyici girişimdir. Mezkûr yönetmelik, şirketlerin ‘olumsuz, önemli veya önemli olması muhtemel sürdürülebilirlik faktörlerine neden olabilecek, katkıda bulunabilecek veya bunlarla doğrudan bağlantılı olabilecek yatırım kararları ve tavsiyelerini’ ifşa etmeleri için yükümlülükler getirerek yeşil yıkamayı çok zorlaştırmıştır. Ancak o zaman, sürdürülebilir veya sürdürülebilir olmayan, ikincisi politik olarak son derece istenmeyen bir kategorizasyon alabilirler.
Financial Times’tan Attracta Mooney şöyle yazmıştır: ‘Yatırım firmaları sürdürülebilirlik konusunda ciddi olduklarını göstermek zorunda kaldıklarından, sadece Avrupa’da değil, tüm dünyada bu yeni kuralların varlık yöneticileri için geniş kapsamlı sonuçları olabilir. Aynı zamanda, kendilerini ESG konularına daha fazla odaklanma veya yatırımcı sermayesini kaybetme riski ile karşı karşıya kalma baskısı altında bulacak olan borsaya kayıtlı şirketlerin kararlarını da etkileyeceklerdir’.
Bu tür kamuyu aydınlatma yükümlülüklerinin yeşil aklama/yıkama üzerinde somut bir etkisi olup olmayacağı henüz görülmedi, ancak yapılan bu düzenlemeler, raporlama için firmalardan önemli düzeyde girdi gerektirecek kadar katı görünüyor. Öncelikle, SRDR madde 3 ve 4, ‘Finansal piyasa katılımcılarına, web sitelerinde, yatırım karar süreçlerine ilişkin sürdürülebilirlik risklerinin entegrasyonuna dair politikaları hakkında bilgi yayınlama zorunluluğu’ gerektirmektedir. SRDR’nin 2022 yılında uygulanması öngörülen ikinci aşaması ile şirketler ve fonların ‘karbon ayak izi, fosil yakıt sektörlerinde faaliyet gösteren şirketlere yapılan yatırımlar ve misket bombaları gibi tartışmalı silahlara maruz kalma gibi konularda’ rapor vermeleri gerekecektir.
Kamuyu aydınlatmaya ilişkin bu katı kuralların etkisi, ilgili fonlar sürdürülebilirlik taahhüt ürünlerini ve politikalarını rakiplerle karşılaştıracağından ve yatırımcılar hangilerinin en umut verici ESG istatistiklerini sağladığını ve dolayısıyla tartışmasız en fazla geri dönüş potansiyeli olanı seçeceğinden, hem yatırımcılar hem de şirketler arasında artan rekabet ile sonuçlanacaktır.
Kendisini sorumlu yatırımlara adamış bir yardım kuruluşu olan ShareAction’ın[3] AB politikası başkanı Maria van der Heide, “Bu çığır açan bir düzenlemedir. Yatırımcılar ilk kez insanlar ve gezegen üzerindeki olumsuz dışsallıklarını (“olumsuz etkileri”) hesaba katmak zorunda kalacaklardır” demiştir. PwC’ye[4] göre, yalnızca Avrupa’da sürdürülebilir yatırım ürünlerindeki varlıkların 2025 yılına kadar 7,6 trilyon Avroya ulaşması beklenmekte olup, bu da bu ürünlerin Avrupa hisse pazarındaki payını %15’ten %57’ye çıkaracaktır.
AB bu sorumluluğu üstlenirken, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (International Financial Reporting Standards/IFRS) Vakfı’nın[5] (Foundation), Kasım 2021’de Glasgow’da gerçekleştirilecek olan Birleşmiş Milletlerin (BM) COP26 iklim zirvesinde küresel bir Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (Sustainability Standards Board[6]) başlatması beklenmektedir. IFRS, dünyanın menkul kıymetler ve vadeli işlem piyasalarını düzenleyen Uluslararası Menkul Kıymet Komisyonları Örgütü (International Organization of Securities Commissions/IOSCO) tarafından desteklenmektedir.
Bunun hukuk firmaları üzerindeki etkileri de benzer bir zorluk teşkil etmektedir. Avukatlar, sürdürülebilirlik raporlamasından gelen faturalanabilir saatlerin artan bir oranını göreceklerdir. Hangi ESG verilerinin raporlanacağı gibi bu düzenlemedeki kaçınılmaz boşlukları doldurmaları gerekecektir. Avukatlar, işlerinin hangi çevresel ve sosyal faktörleri etkilediğini ve hangi faktörlerin onları etkilediğini belirlemek için müvekkilleriyle yakın çalışmalıdırlar. Bu, sürdürülebilirlik performanslarını doğru bir şekilde değerlendirmelerine ve dolayısıyla SRDR’ye uymalarına olanak sağlayacaktır. Bunu belirlemek ve ölçmek zor ve zaman alıcı bir iş olup, özellikle düzenleme yeniyken, çoğu uygulama alanında hukuk firmalarının önemli bir odak noktası olacaktır.
Ayrıca, ‘operasyonlarının benzersiz doğasının karşılaştırmaları zorlaştıracağını’ savunan düzenlemeye karşı çıkanların sayısı giderek artmaktadır. Bu, çok sayıda uyum çalışmasına ve muhtemelen dava ve anlaşmazlık çözümü avukatları için daha fazla iş yaratacak bazı anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Açıkça görülüyor ki, finansal kurumlar için sürdürülebilirlik ve ESG raporlama standartlarını uygulamaya yönelik büyük bir küresel hareket vardır. Düzenleme su geçirmez değildir ve etkinliklerini ve dayanıklılıklarını gözlemlemek için yeterli zaman geçmemiştir. Ancak, bu düzenlemelerin var olması ve şirketlerin ve finansal kurumların hissedarlarının ötesinde sorumluluklarına ilişkin dünya çapında bir öz-yansıtma ve soruşturmaya neden olması, başlı başına bir dönüm noktasıdır. Belki de en büyük etkisi, daha etkili ve özellikli (spesifik) düzenlemeler için dünya çapındaki baskıyı başlatmak olacaktır. Çığ başlamıştır.
* Bu çeviride yer alan görüşler yazarına ait olup çalıştığı kurumu bağlamaz, yazarın çalıştığı kurum veya göreviyle ilişki kurulmak suretiyle kullanılamaz. Çevirideki tüm hatalar, kusurlar, noksanlıklar ve eksiklikler yazarına aittir. [İngilizceden Türkçeye çevirisi yapılan metnin orijinal künyesi şöyledir: Jay Chitnavis, ESG and Corporate Finance: Does new regulation present hope for the future? May 17, 2021, < https://www.oscola.org/post/esg-and-finance-jay-chitnavis > erişim tarihi 03 Mart 2022 (2020’de kurulan Oxford Ticaret Hukuku Derneği’nin (The Oxford Society for Commercial Law’s/OSCOLA) görevi, Oxford öğrencileri arasında ticaret hukuku alanında kariyer yapmak için artan talebi ele almaktır. OSCOLA, müzakereler ve müzakere turnuvaları gibi beceri geliştirme atölyeleri, sunumlar ve yarışmalar düzenleyerek, üyelerini geleceğin avukatları olarak gelişmek için ihtiyaç duydukları becerilerle donatmayı amaçlıyor; ayrıca, tüm Oxford öğrencilerinden beklenen en yüksek akademik titizlik standartlarıyla desteklenen, üyelerinin en son yasal ve ticari gelişmelere yönelik araştırmalarını sergileyen bir blog yayınlıyor.)]
** Jay CHITNAVIS, (Çeviren: Yavuz AKBULAK-SPK Başuzmanı)
[1] ESG -çevresel, sosyal ve yönetişim- sürdürülebilir, sorumlu veya etik bir yatırımı karakterize eden alanları tanımlar. Financial Times Lexicon, ESG’yi “sermaye piyasalarında kullanılan ve yatırımcılar tarafından kurumsal davranışları değerlendirmek ve şirketlerin gelecekteki finansal performansını belirlemek için kullanılan genel bir kavram” olarak tanımlar. Yatırımcılar tarafından şirketleri değerlendirmek ve şirketlerin gelecekteki finansal performansını belirlemek için kullanılır. ESG’nin “bir şirketin karbon ayak izini yönetmek ve hesap verebilirliği sağlamak için sistemlerin mevcut olmasını sağlamak gibi sürdürülebilir, etik ve kurumsal yönetişim konularını içeren finansal olmayan performans göstergelerinin bir alt kümesi” olduğunu da ekler. Bunlar, hem yatırım kararlarına hem de risk yönetimi süreçlerine dahil edilen risk değerlendirme stratejilerinde kullanılan yatırım değerlendirmelerindeki etkenlerdir (Bu konuda lütfen bkz. < https://www.adecesg.com/resources/faq/what-is-esg/ >).
[2] Amerika Birleşik Devletleri doları ($)
[3] < https://shareaction.org/ >
[4] PricewaterhouseCoopers LLP
[5] < https://www.ifrs.org/groups/trustees-of-the-ifrs-foundation/ >
[6] < https://www.ifrs.org/groups/international-sustainability-standards-board/ >