‘İkinci Sütun’un Beklenmeyen Sonuçları

OECD’nin[1] İkinci Sütunu, Avrupalı yetkililerin “dibe doğru yarış” (race to the bottom) olarak adlandırdığı durumu engellemek için yüzde 15’lik bir küresel asgari vergi (global minimum tax) oranı oluşturmayı amaçlamaktadır. Görünüşte, dünya çapında sabit bir vergi oranı uygulamak, yüzde 15 eşiğinin altındaki vergi rekabetini sona erdirmenin ve kârların düşük vergili bölgelere kaydırılmasını engellemenin basit bir yolu gibi görünebilir, ancak gerçekte İkinci Sütun, farklı yetki alanlarının yönetişim modelleri üzerinde karmaşık etkilere sahip olacaktır. Sonuçta yatırım ve gelir rekabetini ortadan kaldıramayabilir; ülkelerin yatırım için rekabet etme biçimini daha az şeffaf, daha az verimli yöntemlere doğru değiştirebilir.

İkinci Sütun Farklı Ülkeleri Nasıl Etkiliyor?

İkinci Sütun’un ülkelerin vergi rejimleri üzerindeki etkileri, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine ve önceki vergi stratejilerine bağlı olacaktır. Örneğin, düşük vergi rejimleri, gelişmekte olan ülkelerin doğrudan yabancı yatırımı çekmesi ve ekonomik büyümeyi teşvik etmesi için önemli araçlar olabilir; aksi takdirde bu mümkün olmayabilir. Bu nedenle, İkinci Sütun’un kısıtlamalarını aşmanın yollarını bulmak, ekonomik kalkınmaları ve daha gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmeleri için hayati önem taşımaktadır ki; bazılarının yaptığı da tam olarak budur.

Endonezya Yatırımlar Bakanı, İkinci Sütun’un gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere adil davranmadığını ve “ilkinin yatırım çekebilmesi için ikincisine yer bırakması gerektiğini” (former must leave room for the latter to attract investment) savunmaktadır. OECD’nin kendisi de, daha az gelişmiş ekonomilerin, zayıf coğrafi konum ve doğal kaynak eksikliği gibi diğer dezavantajları dengelemeye yardımcı olan cazip vergi rejimlerinden yararlandığını kabul etmektedir.

Buna ek olarak, İkinci Sütun’un kâr aktarımını engellemesi durumunda birçok yüksek vergili bölgenin hazinesi bundan faydalanacak olsa da, bu süreçte istemeden de olsa kendi ekonomilerine zarar verebilirler. Düşük vergi uygulayan ülkelerin vergi oranları, yüksek vergi uygulayan ülkelerde yeniden yatırımları kolaylaştırabilir, sermaye maliyetini azaltarak büyümeyi teşvik edebilir; çünkü esas olarak kâr aktarımı, yatırımları bu ülkelerdeki yüksek manşet vergi oranlarından yalıtır. Küresel asgari vergi, bu dinamiği aşındırabilir ve bu politikayı savunan ülkeleri etkileyebilir. Buna ilave olarak, küresel asgari verginin tüm yüksek vergili ülke hazinelerine mutlaka faydası olmayacaktır; örneğin Amerika Birleşik Devletleri, daha yüksek yabancı vergi kredilerinden kaynaklanan vergi gelirlerinin azaldığını görebilir.

Farklı ülkelerin farklı ihtiyaçları göz önüne alındığında, ülkelerin mali egemenliklerine ve mevcut vergi politikalarına saygı duymak daha iyi olabilir. Ülkelerin kendi vergi politikalarını belirlemelerine izin vermek, denemelere ve (umulur ki) daha verimli ekonomik sonuçlara olanak sağlayabilir.

Ortaya Çıkan Sübvansiyon Savaşı

İkinci Sütun, rekabeti en düşük vergi oranları için “aşağı doğru yarış”tan, en yüksek sübvansiyonlar için “zirveye doğru yarış”a (race to the top) kaydırmaktadır.

Rekabet üstünlüğünü sürdürmek için, ülkeler muhtemelen çokuluslu şirketleri çekmek ve elde tutmak için önemli mali teşvikler sunacak ve bu da sistemi daha az adil ve şeffaf hale getirecektir. Aslında her ülkenin teşvik dağıtma gücü yoktur.

Vergi mükellefinin yükümlülüğünü sıfırın altına indirebilen ve geri ödemeyle sonuçlanabilen iade edilebilir vergi kredileri (refundable tax credits), en popüler teşvik biçimlerinden biri haline gelmektedir. İkinci Sütun kurallarındaki tuhaflık nedeniyle bunlar vergi indirimi olarak sayılmaz. Örneğin Vietnam ve Bermuda, İkinci Sütun’a uymak için kurumlar vergisi oranlarını yüzde 15’e ayarladılar, ancak aynı zamanda küresel pazarda rekabetçi kalabilmek için iade edilebilir vergi kredisi paketleri de geliştiriyorlar.

Madde bazlı kesintiler (substance-based carve-outs), şirketlerin, maaş bordrosu ve maddi varlıklar gibi yargı bölgesindeki önemli ticari faaliyetlerle bağlantılı olması durumunda, gelirlerinin bir kısmını vergi matrahından hariç tutmasına olanak tanımaktadır. Bunların daha az hareketli olduğu ve dolayısıyla kâr aktarımına maruz kalma olasılıklarının daha düşük olduğu düşünülmektedir, ancak maddi varlıklar üzerinde hâlâ bir miktar vergi rekabeti vardır.

Bu hükmün amacı reel ekonomik faaliyeti korumak olsa da, ülkeler tarafından rekabetçi kalabilmek için kullanılabilir. Örneğin, Singapur’un kurumlar vergisi oranı yüzde 17’dir, ancak madde bazlı kesintilerin kullanılması efektif oranı yüzde 15’in altına düşürecektir. Böyle bir sistem, basit bir sabit orandan daha karmaşık ve opaktır.

Bir sübvansiyon savaşı, rekabetçi kalabilmek için şirketlere nakit dağıtmaya gücü yetmeyen ülkeleri önemli ölçüde etkileyecektir. Gelişmiş ekonomilerin aksine, birçok düşük gelirli gelişmekte olan ülke, likidite sorunları nedeniyle bu tür teşvikleri sağlayamayacaklarını savunmaktadır. Bu eşitsizlik, adil olmayan vergi rekabetini şiddetlendirecek ve yalnızca daha zengin ülkelerin İkinci Sütun kapsamında rekabet edebilmesine olanak tanıyacaktır.

İkinci Sütun’uın Etkinliğini ve İstenmeyen Sonuçlarını Değerlendirmek

Her ne kadar karmaşıklık katsa da İkinci Sütun, aynı işi yapmak üzere tasarlanmış diğer birçok önlemin üzerinde yer aldığından, getirileri azalmaktadır. Vergi kaçakçılığını engellemeye yönelik daha fazla politikayı yürürlüğe koymadan önce mevcut politikaların etkinliğini analiz etmek önemlidir. Örneğin, 2013 yılındaki Matrah Aşındırma ve Kâr Aktarımı (Base Erosion and Profit Shifting-BEPS) projesinden bu yana kârların vergi cennetlerine aktarılmasında yüzde 20 ila yüzde 25 oranında bir azalma yaşanmıştır.

Düzenlemelerin artan karmaşıklığı hem ülkeler hem de şirketler için zorluklar yaratmakta ve ekonomik büyümeyi engelleyebilmektedir. Etkisiz politikaları ortadan kaldırmak ve daha basit bir uluslararası ortama doğru ilerlemek için vergi yasalarını düzenlemek tüm taraflara fayda sağlayacaktır.

Sütun İki, daha karmaşık ve adaletsiz bir uluslararası vergi sistemi yaratma riskini taşımaktadır. Bu, farkında olmadan yeni, şeffaf olmayan ve karmaşık rekabet biçimlerini teşvik etmekte ve politika yapıcıların daha adil bir uluslararası vergi ortamı yaratmaya yönelik alternatif yaklaşımları dikkate almaları gerekmektedir.

[1] OECD: Organisation for Economic Co-operation and Development (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü).

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.