Koronavirüs (Covid-19) Salgınına Karşı Alınan, Medenî Usûl ve İcra-İflas Hukukunu İlgilendiren Önlemler

Giriş

Ülkemiz tarihinde sayısız felaket yaşanmış olmasına karşın, medenî usûl ve icra-iflas hukuku alanında olağanüstü koşulların olağanüstü rejimine dair hukuk birikiminin oluşmayışı, bunun sonucunda adlî hizmetlerin sürdürülebilmesi hakkında bir çerçeve kanunun bulunmayışı[1] nedeniyle Koronavirüs (Covid-19) salgınına pek çok ülke hukukları gibi ülkemiz hukuku da uyuşmazlık çözümü ve cebrî icra usûlleri bakımından hazırlıksız yakalanmıştır. Salgının Çin’in Wuhan kentinde Aralık 2019’da, Avrupa’da ise Ocak 2020’de ortaya çıkmasından Türkiye’de ilk vakanın tespit edildiğinin resmen duyurulduğu 11.03.2020 tarihine kadar geçen zaman zarfında salgın kitle iletişim araçlarıyla merak ve üzüntüyle takip edilirken, yakın bir gelecekte mahkemelerde, icra dairelerinde ve sair uyuşmazlık çözüm mercilerinde adlî hizmetlerin felce uğrayabileceği öngörülmemiş olacak ki, hiçbir önlem alınmamış, alınabilecek önlemler hakkında da bilimsel çalışmalar yapılmamıştır. Salgın Türkiye’nin kapısını çalınca, daha önce hiç uygulanmamış hükümler, deyim yerindeyse, hukukun tozlu raflarından indirilip aceleyle uygulamaya konulmak durumunda kalınmıştır. Ne var ki mevcut enstrümanlarla ortaya çıkan sorunların üstesinden gelinemeyeceği ve olası hak kayıplarının engellenemeyeceği kısa sürede anlaşılmıştır. Bunun üzerine süratle kanun çıkarma yoluna gidilmiştir. Fakat geçici bir süre uygulanacağı düşünülerek çıkarılan Kanun, bir yandan 13.03.2020 ve 22.03.2020 olmak üzere iki farklı durma miladı belirleyerek, diğer yandan hangi usûl ve takip işleminin hangi milada tabi olduğunu net bir biçimde düzenleyemeyerek, yalnız normalleşme sürecinde değil, yıllarca tartışılacak bir kimliğe büründürülmek suretiyle kalıcı hale gelmiştir.

Gerek durma döneminde gerekse normalleşme sürecinde kaosun üstesinden gelinebilmesi için hukuk yazınımıza yeni bir bilimsel yayın türü olarak dahil olan blog yazılarında (kısa makalelerde) çok sayıda bilimsel görüş üretilmiş, zengin tartışmalar yapılmıştır.

Bu çalışmada medenî usûl ve icra-iflas hukukuna ilişkin alınan önlemler bu fikir ve tartışmalar ışığında değerlendirilecek, bunların aksayan yönlerine işaret edilecek ve ortaya çıkardığı sorunların bir kısmına çözüm getirilmeye çalışılacaktır. Bunun yanında 16.06.2020 tarihinde başlaması beklenen normalleşme sürecinde alınabilecek önlemlere dair önerilerde bulunulacaktır.

A. Önlemlerin Hukukî Çerçevesi

I. 2279 sayılı Cumhurbaşkanı (Fevkalade Tatil) Kararı

22.03.2020 gün ve 31076 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile fevkalade hallerde tatilden daha geniş bir uygulama kabul edilmiştir. İcra ve İflas Kanunumuzun fevkalade tatille ilgili 330. maddesi, Kanunun yürürlüğünden bu yana ilk kez uygulanmaktadır. Bu maddeye göre,

“Salgın hastalık, umumi bir müsibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir”. Buna fevkalade hallerde tatil denir.

Fevkalade hallerde tatilde sadece başlamış olan icra takiplerinin durması kabul edilmişken (İİK m. 330), Cumhurbaşkanı Kararında takiplerin durdurulması yanında,

a·a a a a a a a a  taraf ve takip işlemleri yapılmamasına,

a·a a a a a a a a  yeni icra takiplerinin alınmamasına ve

a·a a a a a a a a  ihtiyatî haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine de karar verilmiştir.

Özellikle iflas takipleri de tatil sürecine dahil edilmiştir.

Fevkalade tatil süresi içinde, yani 22.03.2020 ila 30.04.2020 tarihleri arasında tüm icra ve iflas takiplerinin durmasına karar verilmiştir. Böylelikle mevcut takiplerde yapılacak takip işlemleri bakımından süreler, fevkalade tatil süresi boyunca işlemez[2]. Fevkalade tatil süresi içinde bu yasağa rağmen işlem yapılması halinde, bu işlemler kamu düzenine aykırı olacağından, süresiz şikayet yolu ile her zaman iptal edilebilir[3].

Fevkalade tatil kararının uygulanması sırasında oluşabilecek tereddütleri giderebilmek ve uygulama birliğini sağlamak amacıyla Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı 24.03.2020 tarihinde bir Genelge yayımlamıştır[4]. Söz konusu Genelgede yer alan hususlar icra ve iflas hukukuna ilişkin alınan önlemlerde açıklanıp değerlendirilecektir[5].

Fevkalade tatil esas itibariyle takip hukukunu ilgilendirmektedir. Bu kararla hukuk davaları durmamış ve duruşmalar ertelenmemiştir[6].

İcra ve İflas Kanunumuzu iktibas ettiğimiz İsviçre İcra ve İflas Kanunu (SchKG) Art. 62’de salgın hastalık bir fevkalade tatil sebebi olarak düzenlenmiştir. Buna göre bir epidime halinde Federal Konsey veya onun onayıyla kanton yönetimi belirli bir bölge veya halkın belirli kesimleri için fevkalade tatile karar verebilir. Federal Konsey bu yetkisini kullanarak 19.03.2020 ila 04.04.2020 arasında fevkalade tatil ilan etmiştir[7]. Bu tarihten itibaren de 19.04.2020 tarihine kadar Paskalya döneminde uygulanan ve süreleri durduran adli tatil başlamıştır. Fevkalade tatil ve adli tatilin bu tarihten sonra da uzatılması değerlendirilmişse de bu yola gidilmemiştir[8]. İsviçre İcra ve İflas Kanununun 337-350. maddelerinde ise, olağanüstü ekonomik kriz dönemlerinde uygulanabilecek fevkalade mühlet kurumu düzenlenmiştir.a  Bu hükümler Federal Konseyin izniyle kanton yönetimleri tarafından belli kişi ya da bölgeler hakkında uygulanır. Bu hükümler sayesinde borçlunun alacaklılarıyla anlaşabilmesi ve olağanüstü duruma uymak için gereken önlemleri alabilmesi amaçlanmaktadır[9]. Bu hükümlerin uygulanabilmesi için öncelikle kanton yönetiminin bu hükümlerin uygulanmasına karar vermesi, ikinci olarak da borçlunun kusuru olmaksızın 337. maddede belirtilen koşullar nedeniyle yükümlülüklerini yerine getirememiş olması gerekir[10].

Bunun yanında İsviçre’de turizm bürolarının müşterilerine karşı yerine getirmeleri gereken iade taleplerine yönelik olarak 21.05.2020 ila 30.09.2020 tarihleri arasında kısmi bir fevkalade tatil ilan edilmiştir[11]. Bu tarihe kadar turizm bürolarına karşı yalnız söz konusu borçlarıyla sınırlı olarak icra takibi yapılamayacaktır.

II. 7226 Sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesi

Fevkalade tatil hakkında Cumhurbaşkanı Kararından sonra, 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 1. maddesi ile sürelerin durdurulması hakkında ikinci bir düzenleme yapılmıştır. Bu Kanun ise 26.03.2020 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu iki düzenlemenin amacı aynı olmak yanında, düzenlediği bazı alanlar da ortaktır. Ancak 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi ile daha geniş bir uygulama kabul edilmiş, bazı tereddütler de giderilmiştir. Aslında her iki düzenlemenin 7226 sayılı Kanunda birlikte yapılması mümkün olabilecekken, üç-dört gün ara ile benzer konularda tekrar düzenleme yapılmıştır. 7266 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi şu şekildedir.

“GEÇİCİ MADDE 1-a (1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;

a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikayet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dahil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hakim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dahil) tarihinden,

b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hakim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dahil) tarihinden,

itibaren 30/4/2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.

(2) Aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:

a) Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri.

b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler.

c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler.

(3) 2004 sayılı Kanun ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlar kapsamında;

a) İcra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,

b) Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir,

c) Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,

ç) İcra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır.

(4) Durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dahil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları;

a) Yargıtay ve Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kurulu,

b) İlk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hakimler ve Savcılar Kurulu,

c) Adalet hizmetleri bakımından Adalet Bakanlığı,

belirler.”

7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi, fevkalade tatil hakkındaki düzenlemenin kapsam ve uygulanması bakımından tüm hususları düzenlediği gibi, başka alanlarda da hükümler içermektedir. Bundan sonra asıl olarak fevkalade tatil hakkındaki Cumhurbaşkanı Kararı’nı da içine alan 7226 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır. Böylelikle hukukumuzda ilk kez uygulanan fevkalade hallerde tatile ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı, sadece beş gün fiilen uygulamada kalmıştır[12]. Aşağıda asıl olarak 7226 sayılı Kanun bakımından hükümler esas alınarak değerlendirme yapılacaktır.

III. Zaman İtibariyle Uygulama

Durma döneminde zaman itibariyle uygulama, fevkalade tatil kararı ve 7226 sayılı Kanunla ayrı ayrı düzenlemeler yapılması nedeniyle oldukça karmaşık bir görünüm arz etmektedir. Bunun yanında bir yandan durma döneminin başlangıcı için farklı tarihlerin belirlenmesi, diğer yandan Cumhurbaşkanına durma dönemi içinde durmayı sona erdirme yetkisinin verilmesi nedeniyle mahkeme, icra dairesi ve diğer uyuşmazlık çözüm mercileri ile taraflar ve ilgililer nezdinde belirsizlik meydana getirilmiştir.

Öncelikle fevkalade tatil kararı ve 7226 sayılı Kanunda durma döneminin ilk etapta 30.04.2020 tarihine kadar devam etmesi öngörülmüştür. Geçici m. 1, 1 ile salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanına durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatma ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltma yetkisi verilmiştir. Cumhurbaşkanı kendisine tanınan bu iki yetkiden bir kereye mahsus olarak kullanılabilecek ilkini durma süresinin son gününde kullanmış, 29.04.2020 tarih ve 2480 sayılı kararla (RG 30.04.2020, S. 31114) durma süresinin 01.05.2020 (bu tarih dahil) tarihinden 15.06.2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar (salgın hastalığın yayılma tehlikesinin daha önce ortadan kalkması halinde yeniden değerlendirilmek üzere) uzatmıştır. 7226 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle hüküm ve sonuçlarını ortadan kalkan fevkalade tatil kararı ise uzatılmamıştır. Salgının etkileri hafiflememiş ve 15.06.2020 tarihinden sonrası için de durma döneminin uzatılması ihtiyacı hasıl olsaydı, Cumhurbaşkanınca bir kere daha anılan bu ilk yetki kullanılamayacak, ya uygulama alanı icra ve iflas takipleri ile bu takiplere ilişkin dava ve hukukî çareler ile sınırlı yeni bir fevkalade tatil kararı alınacak yahut 7226 sayılı Kanun benzeri yeni bir kanun yürürlüğe konulmak durumunda kalınacaktı. Keza salgın ilerleyen aylarda yeniden peyda olursa, durma dönemi ancak bu suretle yeniden ihdas edilebilecektir. Salgının hız kesmesi, bunun sonucunda 11.05.2020 tarihinde alış-veriş merkezleri (AVM’lerin) ve kuaförlerin açılarak normalleşmenin kısmen de olsa başlamasıyla birlikte, Cumhurbaşkanına tanınan ikinci yetkinin de kullanılarak, 01.06.2020 tarihinde durmanın hüküm ve sonuçlarına son verilebileceği üzerinde durulmaya başlanmıştır. Fakat bu yönde bir karar alınmamıştır.

Durma süresinin başlangıcı ise, fevkalade tatil kararı ve Geçici m. 1 bakımından ayrı ayrı düzenlenmiştir. Bunun yanında Geçici m. 1 “a” ve “b” bentlerinde medenî usûl ile icra ve iflas hukukunu ilgilendiren önlemler için farklı tarihler zikredilmiştir. Böyle olunca zaman itibariyle uygulama farklılıklarının başlangıcına dikkat edilmesi gerekir.

a·a a a a a a a a  7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin “a” bendinde belirtilen ve başta derdest veya açılacak hukuk davalarındaki sürelerin durması olmak üzere medenî usûl hukukunu ilgilendiren önlemler, 13.03.2020 tarihinde,

a·a a a a a a a a  7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin “b” bendine göre başta derdest veya açılacak/başvurulacak İcra ve İflas Kanununda düzenlenen dava ve hukukî çarelerdeki sürelerin durması olmak üzere icra ve iflas hukukunu ilgilendiren önlemler, 22.03.2020 tarihinde,

a·a a a a a a a a  Bütün bunların yanında fevkalade tatile göre icra ve iflas takipleri ile bu takipler ve İcra ve İflas Kanununda düzenlenen dava ve hukukî çarelerdeki sürelerin durması, 22.03.2020 tarihinde,

yürürlüğe girmiştir.

Geçici m. 1 “a” bendinde herhangi bir dava çeşidi ayırımı yapılmaksızın, dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikayet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü sürelerin, 13.03.2020 (bu tarih dahil) tarihinden, 15.06.2020 tarihine kadar durması öngörülmüştür. Böylelikle Kanun geçmişe etkili, fevkalade tatilden daha öncesine ilişkin bir düzenleme getirmiştir[13]. O halde, İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş olan dava ve hukukî çareler dışında kalan davalar bakımından süre, 13.03.2020 tarihinden itibaren durmuştur.

Geçici maddenin “b” bendinde “İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler” ayrıca düzenlendiğinden, bu ifade, İcra ve İflas Kanununda açılacak/başvurulacak dava ve hukukî çareler bakımından düzenlenmiş olan süreleri de kapsamaktadır. Ancak bunun için durma dönemi 22.03.2020 tarihinden, yani fevkalade tatilin Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlamaktadır.

Görüleceği üzere, farklı dava ve hukukî çareler bakımından durma süresi, farklı zamanlarda işlemeye başlamıştır. İcra ve iflas hukukuna ilişkin önlemler bakımından yaratılan dokuz günlük zaman itibariyle uygulama farkının temelinde fevkalade tatilin 22.03.2020 tarihinde yürürlüğe girmesinin bulunduğu, 7226 sayılı Kanunla her ne nedense bu tarihin öne çekilmek istenmediği görülmektedir. Oysa böyle bir ayrımın haklı bir sebebi yoktur. Örneğin, icra mahkemesi dışındaki diğer mahkemelerin belirlediği süreler “a” bendi kapsamında 13.03.2020 tarihinde dururken, icra mahkemesinin belirlediği süreler dokuz gün sonra durmaktadır. Bu farklılığın eşitlik ilkesini (AY m. 10) ihlal ettiği kanaatindeyiz. İcra takibi başlatan ile mahkemeye başvurana hiçbir sebep yokken kanun önünde eşit muamele edilmemiştir. Tüm süreler bakımından ortak bir tarihin kabul edilmesi tereddütleri giderirdi. Bunun yanında Geçici m. 1 “a” ve “b” bendi ciddi bir karmaşaya zemin hazırlayacak şekilde, yer yer biri diğerini kapsayacak şekilde kaleme alınmıştır. Örneğin, “b” bendinin kapsamında olan icra takibi başlatma, şikayet ve itiraz “a” bendinde yer almıştır. Geçici m. 1 “a” bendindeki önlemler 13.03.2020, “b” bendindeki önlemler 22.03.2020 tarihinden itibaren geçerli olacağı için bu üç husus özelinde zaman itibariyle uygulamada ciddi bir tereddüt yaratıldığına şüphe yoktur[14].

Durma dönemi sona erdikten sonra sürenin 13.03.2020 tarihinde mi yoksa 22.03.2020 tarihinde mi durduğu ve 15.06.2020 tarihinden sonra ne zaman sona erdiği ekseninde bir kaosun yaşanması kaçınılmaz gözükmektedir.

B. Medenî Usûl Hukukunu İlgilendiren Önlemler

I. Hukuk Davaları

Bu başlık altında Geçici m. 1, 1 “a” bendine göre İcra ve İflas Kanununda düzenlenen davalar dışındaki hukuk davalarında sürelerin durması ve Geçici m. 1, 4’e göre duruşmaların ertelenmesi önlemleri üzerinde durulacaktır.

1. Dava Açma Sürelerinin Durması

Geçici m. 1 “a” bendinde Hukuk Muhakemeleri Kanununda taraflar için konulmuş olan sürelerin durdurulmasıyla yetinilmeyerek bir de “dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikayet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dahil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler” de durdurulmuştur. Hükümde geçen “dava açma süresi” ifadesinin medenî usûl hukukuna ilişkin olup olmadığı açık değildir. Bu ifadeyi karşıladığı düşünülebilecek haksız ihtiyatî tedbir nedeniyle tazminat davası üzerinde durulabilir. Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar (HMK m. 399, 3). Bu sürenin geçmesiyle alacak hakkı sona ermemekte, zamanaşımına uğramaktadır. Kaldı ki dava açmak bir temel hak olup (AY m. 36) sükût etmez. Sona eren olsa olsa hak düşürücü sürelerde hakkın kendisi olabilir. Hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açılır yahut davalı zamanaşımı def’ini ileri sürerse dava, dava açma süresi geçtiğinden değil, hak sona erdiğinden yahut alacak zamanaşımına uğradığından reddedilir. Ayrıca “a” bendinde zaten hem hak düşürücü hem de zamanaşımı süreleri durdurulmuştur. Bu nedenle anılan ifade doğrudan medenî usûl hukukuna ilişkin gözükmemektedir.

Dava açma sürelerinin durmasıyla esas itibariyle maddî hukukta düzenlenen belirli bir süre içinde dava yoluyla kullanılabilecek haklar, özellikle de yenilik doğuran haklar kastedilmektedir. Dava açmak suretiyle hakkın kullanımına üç örnek verilebilir. Ön alım hakkı satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmeden alıcıya karşı dava açılarak kullanılabilir (TMK m. 733, 3; 734, 1). Yine ihtardan sonra iki ay geçmedikçe terk nedeniyle boşanma davası açılamaz (TMK m. 164, 1). Kiracı geçerli bir tahliye taahhüdünde bulunmuşsa, kiraya veren kira sözleşmesini bir ay içinde dava açarak veya icra takibi yaparak sona erdirebilir (TBK m. 352, 1).

İstisnaen dava açılarak kullanılabilecek yenilik doğuran haklar için getirilmiş süreler hak düşürücü mahiyettedir. Süre sonunda yenilik doğuran hak sükût eder. Geçici m. 1’de hak düşürücü sürelerin durduğu zaten belirtilmiştir.

Geçici m. 1 sadece Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve usûl hükmü içeren diğer kanunlardaki sürelerin durması yönünde düzenleme getirmektedir. Bunun anlamı durma süresi içinde dava açılmasını engelleyen bir hüküm kural olarak bulunmamaktadır. Durma döneminde dava açılırsa, dava açılmasıyla meydana gelen maddî hukuka ve usûl hukukuna ilişkin sonuçlar meydana gelir. Zamanaşımı süresi durma tarihi ile birlikte durmuşken, dava açılmakla kesilir.

2. Derdest Davada Sürelerin Durması

a) Taraflar İçin Konulmuş Süreler

Dava açma yanında, açılmış ve görülmekte olan davalar bakımından da kanunî sürelerin durma süresi içinde işlemeyeceği kabul edilmiştir. Durma süresi içinde tebligat yapılmasını önleyen bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu nedenle taraflara durma süresi içinde tebligat yapılabilir. Ancak bu tebligat herhangi bir şekilde sürenin işlemeye başlamasını sağlamaz. Örneğin, durma süresi içinde davalıya dava dilekçesi tebliğ edilirse, davalı bakımından durma süresi olan 16.06.2020 tarihine kadar cevap süresi işlemeye başlamaz, bu tarihten itibaren süre işler. Tebligat elektronik tebligat yoluyla yapılmışsa, bu şekilde yapılan tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayıldığından (Teb. K. m. 7/a, 4), beş günlük süre de 15.06.2020 tarihini takip eden günden itibaren hesaplanır.

Bunun gibi hakim tarafından verilmiş olan süreler de durma süresi içinde işlemez. Örneğin, mahkeme taraflara tanık listesi sunması için süre vermişse bu süre durur[15].

Durma süresi içinde ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin gerekçeli kararlarını yazmaları ve tebliğe çıkarmalarının önünde hukukî bir engel bulunmamakla birlikte karar usûlüne uygun olarak tebliğ edilse de kanun yoluna başvuru süresi başlamaz. Çünkü istinaf ve temyiz süresi de “a” bendi uyarınca Hukuk Muhakemeleri Kanununda taraflar bakımından belirlenen sürelerdendir. Şüphesiz taraf durma süresi içinde kararı istinaf veya temyiz edebilir[16]. 7226 sayılı Kanunla dava açmak engellenmediği gibi, kanun yollarına başvurmak da engellenmemiştir.

Gerekçeli karar durma süresinden önce tebliğ edilmiş ve istinaf veya temyiz süresi işlemeye başlamışsa, bu süre 13.03.2020 tarihinden itibaren durmuştur. Keza olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın iadesi yoluna başvuru süresinin (HMK m. 377) de durması gerekmektedir. Yalnız üç aylık süre değil, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayan on yıllık süre de durmuştur. Durma döneminde geçen süre söz konusu on yıllık süreye eklenecektir. Demek oluyor ki, sürelerin durmasının etkileri durma dönemi sona erdikten uzunca bir süre daha devam edecektir.

İsviçre’de Paskalya döneminde uygulanan ve yargılamalarda sürelerin durduğu adli tatil öne çekilerek 21.03.2020 tarihinde başlatılmıştır. Bu suretle 19.04.2020 tarihine kadar hem kanunda öngörülen hem de mahkemelerce tayin edilen süreler durdurulmuştur[17]. 19.04.2020 tarihinde adli tatilin sona ermesinden sonra Koronavirüs Bağlamında Yargıda ve Yargılama Hukukunda Önlemler Yönetmeliği çıkarılmıştır[18]. Yönetmelikte sürelerin durmasına ilişkin bir düzenleme yapılmaması dikkat çekicidir[19].

b) Mahkemeler İçin Konulmuş Süreler

Geçici m. 1 “a” bendinde taraflar için öngörülmüş sürelerin duracağından söz edilmiştir. Mahkemeler için kanunlarda öngörülen sürelerin de durup durmayacağı hakkında bir açıklamaya yer verilmemiştir. Mesele bu yönüyle tartışmaya değerdir. Hükmün getiriliş amacı lafzında açıkça “Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi” olarak belirtilmiştir. Mahkemeler için konulmuş süreler hak düşürücü değil, bilakis çoğu zaman taraflar bakımından hakkın yerine getirilmesi mahiyetindedir. İlgili mahkeme usûl işleminin yapılması duruşma icra edilmesini ya da müzakerede bulunulmasını gerektirmiyorsa, kanımızca 16.06.2020 tarihine kadar o işlemin yapılmasının önünde de hukukî bir engel bulunmadığından kural olarak süresi içinde yapılmalıdır. Örneğin, duruşmada kısa kararını tefhim etmekle yetinen mahkeme gerekçeli kararını Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 294/4 yine bir ay içinde yazmalıdır[20]. Nitekim Covid-19 salgın hastalığı sebebiyle yargı alanında alınması gereken tedbirler ve bunların uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslara ilişkin 30.03.2020 tarihli HSK Genel Kurul kararının[21] 13. maddesinde erteleme süresince hakim ve Cumhuriyet savcılarının uhdelerinde bulunan iş vea işlemleri mümkün olduğunca uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma gibi esnek çalışmaa yöntemleri kapsamında takip etmeleri, bu kapsamda dava dosyalarının incelenmesi,a kararların süresi içerisinde yazılması ve diğer zorunlu adli hizmetlere ilişkina yükümlülüklerini imkan dahilinde evden yerine getirmeleri gerektiği ifade edilmiştir. Yine temyiz incelemesi duruşmalı yapılmış ve duruşma günü karar verilememişse, en geç bir ay içinde temyiz talebinin karara bağlanması zorunludur (HMK m. 369/6). Fakat Yargıtay Başkanlar Kurulu 26.03.2020 tarihli ve 3 sayılı kararıyla Covid-19 ile mücadele kapsamında hukuk ve ceza dairelerindeki tüm duruşmaların 30.04.2020; müzakerelerin ise 17.04.2020 tarihine kadar ertelenmesine karar vermiştir[22]. Durma süresinin Cumhurbaşkanlığınca 15.06.2020 tarihine kadar uzatılmasına karar verilmesi üzerine, Başkanlar Kurulu 30.04.2020 tarihinde 4 sayılı yeni bir karar alarak, tüm duruşmaları 15.06.2020, müzakereleri ise 31.05.2020 tarihine kadar ertelemiştir. Kararda ayrıca müzakerelerin başlangıç tarihi hakkında gelişen şartlara göre yeniden değerlendirme yapılacağı belirtilmiştir[23]. Bu durumda Başkanlar Kurulunca yeni bir karar verilmedikçe, anılan bir aylık sürenin de müzakerelere tekrar başlanacak tarih olan 31 Mayıs’a kadar durması uygun olur.

3. Duruşmaların Ertelenmesi

Geçici 1. maddenin 4. fıkrası uyarınca durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dahil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usûl ve esasların ilk derece adli yargı mercileri ile bölge adliye mahkemeleri bakımından Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun belirleyeceği öngörülmüştür. Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca Covid-19 salgın hastalığı sebebiyle yargı alanında alınması gereken tedbirler ve bunların uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslara ilişkin 30.03.2020 tarihli ve 2020/51 sayılı karar alınmıştır[24]. Buna göre, tutuklu (yasal zorunluluk nedeniyle sadece tutukluluğun değerlendirilmesia yönünden) ve acil işler, dava zamanaşımı yakın olan soruşturma ve kovuşturma dosyaları,a yürütmenin durdurulması istemleri ile ivedi sayılacak diğer iş ve işlemler haricindekia ilka derece adli yargı mercileri ile bölge adliye mahkemelerine aita duruşma, müzakere ve keşifler 30.04.2020 tarihine kadar ertelenecek, duruşma, müzakere ve keşiflerin ertelenmesine yönelik işlemlerin evrak üzerindena ve duruşma açılmadan icra edilmesi, yeni duruşma günü ile keşif saatinin, masrafları gidera avansından veyahut kamu bütçesinden karşılanmak ve her türlü iletişim vasıtalarındana istifade edilmek suretiyle uyuşmazlığın taraflarına bildirilecektir. Bu kararda erteleme süresince adli hizmetlerin tamamen durması gibi bir durumun söza konusu olmadığı vurgulanmıştır. Genel Kurul 30.04.2020 tarihinde, bu tedbirlerin 15.06.2020 tarihine kadar aynen uygulanmaya devam edilmesine karar vermiştir[25]. Bu kararda da adliyelerdeki iş ve işlemlerin durdurulmadığına işaret edilmiştir. Genel Kurul “Yeni Normale Dönüş Eylem Planının Belirlenmesi” konulu 29.05.2020 tarihli kararında ilk derece mahkemelerinde duruşma ve keşiflerin 16.06.2020 tarihine kadar ertelenmesine dair tedbiri devam ettirmiş, bölge adliye mahkemelerinde duruşma ve keşif yapılmasını gerektiren dosyalar hariç tüm yargısal faaliyetleri 01.06.2020 tarihinden itibaren başlatmıştır[26].

Hukuk davaları bakımından kural olarak duruşma ve keşiflerin ertelendiği, ivedi sayılacak iş ve işlemlerde ise ertelemenin geçerli olmadığı görülmektedir. Fakat ivedi sayılacak iş ve işlemlerin neyin kastedildiği açık değildir. Adli tatilde görülebilecek dava ve işlerden olan kanunlarda ivedi olduğu belirtilen dava ve işlerin (HMK m. 103, 1-h) hariç tutulması amaçlanıyorsa, icra mahkemelerinde şikayet, itirazın kaldırılması ve istihkak davası (İİK m. 18, 1)[27], kadastro mahkemelerinde (Kadastro Kanunu m. 29, 4) tüm davalara devam edilebilecek, duruşma da yapılabilecektir. Kanımızca amaç, salgın riskinin en aza indirilmesi, halkın ve adlia personelin sağlığının korunması, bireylerin birbirleriyle temaslarının asgariye indirilmesi olduğuna göre ivedi sayılacak iş ve işlemlerin kapsamının bu kadar geniş tutulmasına olanak bulunmamaktadır. Hangi yargılamalara devam edilebileceği, gerektiğinde duruşma açılabileceği belirlenirken duruşmasız (dosya üzerinden) ihtiyatî tedbir kararı verilebilmesi için getirilen “talep edenin haklarının derhal korunmasında zorunluluk bulunan hal” kriterinden (HMK m. 390, 2) yararlanılabilir. Gerçekten salgın tehdidinin bulunmadığı, yargılamaların normal seyrinde devam ettiği, yani duruşma yapılmasında bir mahzur olmayan bir dönemde hangi koşulda duruşmasız inceleme yapılabiliyorsa, duruşma yapılmasında mahzur görülen bir dönemde aynı koşulda davaya devam edilebilmeli, bu davada duruşma yapılabilmelidir. Geçici m. 1 “b” bendinde nafaka alacaklarına ilişkin takipler hariç tutulduğuna göre tüm nafaka davalarında davacının hakkının derhal korunmasında zorunluluk bulunduğu söylenebilir. Bunun dışında davanın konusu ve türünden ziyade, davacının hukukî koruma ihtiyacındaki aciliyet üzerinde durulmalıdır. Örneğin, tüm boşanma davalarında böyle bir aciliyetin bulunduğundan söz edilemezse de, fiziksel şiddete maruz kalındığı iddiasıyla açılan boşanma davasına (TMK m. 162) devam edilebilmelidir.

Durma döneminde tarafların rızasıyla ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşmanın yapılıp yapılamayacağı sorulabilir. Öncelikle belirtmek gerekir ki Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik m. 218’te SEGBİS aracılığıyla duruşma yapılması mecburi tutulmamış, benzeri sistemlerden yararlanılabilmesine olanak sağlanmıştır. Fakat anılan hükümle dinlemenin yine mahkemede, yani adliyede yapılması esası benimsenmiştir. Şu halde, Yönetmeliğe göre taraflar veya tanık gibi üçüncü kişiler adliye dışında bir yerden, örneğin evlerinden duruşmaya katılamazlar[28]. Böyle bir tercihte, duruşma tutanağının el yazısıyla imzalanması gerekliliğinin rol oynadığı anlaşılmaktadır.

İsviçre’de Koronavirüs Bağlamında Yargıda ve Yargılama Hukukunda Önlemler Yönetmeliği çıkarılmış ve 19.04.2020 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Tüm ülkede duruşmaların ertelenmesi veya kararların tebliğ edilmesinden vazgeçilmesi yoluna gidilmediği vurgusu dikkat çekicidir[29]. Yönetmelikle 30.09.2020 tarihine kadar tarafların rızası veya aciliyet gibi önemli nedenler varsa, duruşmaların video konferans yöntemiyle yapılabilmesi; bu da mümkün değilse yahut bu yöntemin kullanılması beklenemiyorsa, duruşmadan sarfı nazar edilerek dosya üzerinden inceleme yapılmasına olanak sağlanmıştır. Dosya üzerinden inceleme yapılabilmesi için bunun yanında aciliyetin bulunması ve böyle bir incelemeye engel önemli bir nedenin olmaması da şarttır[30].

II. Çekişmesiz Yargı İşleri

Kanun davaların durmasından söz etmekte ise de, Geçici maddenin “a” bendinde “usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler” de duracağından, çekişmesiz yargı işleri bakımından sürelerin durması kabul edilmelidir.

Sürelerin durması, çekişmesiz yargı işini başlatmaya engel teşkil etmez. Örneğin, durma süresi içinde miras bırakanı vefat eden kişi sulh hukuk mahkemesinden mirasçılık belgesi verilmesini isteyebilir (HMK m. 382, 2-c (6)). 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a göre önlem alınması talep edilebilir (HMK m. 382, 2-b (17)). Adli yardım isteminde bulunabilir (HMK m. 334 vd.). Buna karşılık aşağıda ele alınacağı üzere çekişmesiz yargı işi olan doğrudan doğruya iflas[31] (HMK m. 382, 2-f (2)) ve konkordato mühleti[32] (HMK m. 382, 2-f (6)) durma süresi içinde istenemez.

Noterlere bırakılan çekişmesiz yargı işleri de durmadan etkilenmez. 7226 sayılı Kanun’da noterlik hizmetleri hakkında bir düzenlemeye gidilmemiş, Türkiye Noterler Birliğince de hafta içi verilen noterlik hizmetlerinde noterliklerin dönüşümlü çalışmaları[33] dışında herhangi bir değişikliğin olmadığı ilan edilmiştir[34]. Bu doğrultuda terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi ve mirasçılık belgesi verilmesi işlemleri (Noterlik Kanunu m. 71/A) noterliklerce yapılabilir.

III. İhtiyatî Haciz Dışındaki Geçici Hukukî Koruma Önlemleri

Durma süresi içinde ihtiyatî tedbir talebinde bulunulabilir. Geçici m. 1, 2 (c)’de 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler istisna tutulmuştur. Nitekim Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun Covid-19 salgın hastalığı sebebiyle, yargı alanında alınması gereken tedbirler ve bunların uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslara ilişkin 30.03.2020 tarihli ve 2020/51 sayılı kararında erteleme süresince salgının önlenmesine yönelik tedbirlere riayet edilmek suretiylea ihtiyatî tedbir ve bu işleme yönelik itirazların değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.

Yukarıda hangi davalarda duruşma yapılabileceğinin, duruşmasız ihtiyatî tedbir kararı verilebilmesi koşulunun (HMK m. 390/2) gerçekleşip gerçekleşmediğine göre belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştik[35]. Bu yorum ihtiyatî tedbirler için geçerli değildir. İhtiyatî tedbir bir dava olmadığı gibi, davadan farklı olarak duruşmasız da incelemenin yapılabileceği bir yargılamadır. Durma süresi içinde davada istisnaen duruşma yapılabilmesi yolunu açan bu kriter, ihtiyatî tedbirde duruşmasız incelemenin duruşmalı yapılmasını zorunlu kılmaz. Başka bir deyişle, ihtiyatî tedbirlerden duruşmasız inceleme yapılmasını gerektirecek kadar aciliyet arz edenlerin, durma süresi içinde karara bağlanabileceği söylenemez. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 390, 2’nin uygulanmasında durma süresi içinde bir farklılık olmayacaktır. Buna göre yalnız talep edenin haklarının derhal korunmasında zorunluluk varsa, tedbir talepleri dosya üzerinden incelenip karara bağlanabilir. Fakat ihtiyatî tedbirde duruşma yapılmasının asıl, dosya üzerinden inceleme yapılarak karar verilmesinin istisna olduğu unutulmamalıdır. Söz konusu koşul gerçekleşmemişse durma dönemi içerisinde duruşma da açılabilir. Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun kararında da bu ayrım yapılmaksızın tüm tedbir taleplerinin inceleneceği belirtilmiştir.

Tedbir kararının verilmesinden sonra ihtiyatî hacizden farklı olarak bu kararın icrası da istenebilir[36]. Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu döneminde ihtiyatî tedbirin icrasının belirli bir süre içinde talep edilmesi külfeti açıkça düzenlenmemiştir. Tamamlayıcı merasimin o dönemde yalnız asıl davanın süresi içinde açılmasını ifade ettiğinde tereddüt edilmiyordu. Hukuk Muhakemeleri Kanununda tedbirin kararın verildiği tarihten bir hafta içinde icrasının istenmesi gerektiği, aksi takdirde tıpkı asıl davanın süresi içinde açılmamasında olduğu gibi tedbirin kendiliğinden kalkacağı düzenlendi (m. 393, 1). Süresi içinde asıl davanın açılıp buna ilişkin evrakın kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurulması (HMK m. 397, 1) anlamında tamamlayıcı merasim esas itibariyle geçici hukukî koruma ile nihaî hukukî koruma arasında irtibatı kuran bir müessesedir[37]. Bununla birlikte tedbirin yerine getirilmesi (icrası) için talepte bulunulmasının da tamamlayıcı merasime dahil olduğu da pekala savunulabilir[38]. Asıl davanın süresinde açılmaması ile tedbirin süresi içinde icrasının istenmemesinin hukukî sonucu aynıdır. Tamamlayıcı merasime böyle bir kapsayıcı işlev yüklendiğinde, durma döneminde ihtiyatî tedbir kararının verildiği tarihten itibaren bir hafta içinde kararın uygulanmasının talep edilmesi gerektiği, aksi takdirde tedbir kararının kendiliğinden kalkacağı sonucuna varılabilir[39]. Nitekim Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığının “Yargıda Süreler 15 Hazirana Kadar Ertelendi” başlıklı “HMK’da düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan süreler yine devam edecek” şeklindeki açıklamasında[40] da tamamlayıcı merasimin her iki veçhesini de içine alacak şekilde çoğul ifade kullanılmıştır. Diğer yandan, ihtiyatî haczin icrasına izin verilmemişken, ihtiyatî tedbirde böyle bir engel getirilmeyişi nedeniyle tedbirin icrasını talep süresinin de durdurulmak istenmediği düşünülebilir. Fakat Geçici m. 1’de geçen “tamamlayan işlemler” ifadesinin yaygın kullanımına uygun olarak, asıl davanın açılması anlamında olduğu, durmayacak sürenin m. 397, 1’deki süre olduğu teslim edilmelidir[41]. Tedbirin icrasını talep süresinin durdurulmasıyla amaçlanan, lehine ihtiyatî tedbir kararı verilenin tedbiri icra ettirmeye zorlanmak istenmemesidir. Fakat lehine tedbir kararı verilen durmadan önce veya sonra, tedbirin icrasını talep ederek süreci ilerletmek adına hareket geçmişse, artık asıl davayı da süresi içinde açma külfeti altına girmiştir.

İhtiyatî tedbir yargılamasında verilen kararlara karşı tanınan hukukî çarelere durma döneminde de başvurulabilir. İhtiyatî tedbir kararı karşı tarafın yokluğunda verilmiş ise, bu karara karşı itiraz edilebilir (HMK m. 394). Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında da ihtiyatî tedbire itirazların değerlendirilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Durmadan önce duruşmalı olarak incelendikten sonra verilen tedbir kararı veya tedbirin reddi kararı durma süresi içinde istinaf edilebilir (HMK m. 391, 3). Şu da var ki, gerek itiraz gerekse istinaf süresi durma döneminde işlemez. Bu doğrultuda, hakkında dosya üzerinden tedbir kararı verilen veya tedbir talebi reddedilen, durma dönemi sona erdikten sonra başlayacak/kaldığı yerden işlemeye devam edecek süre içinde itiraz veya istinaf kanun yoluna başvurabilir.

Karşı tarafa tanınan diğer hukukî çareler olan teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması (HMK m. 395) ve durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması (HMK m. 396) yolu da açıktır. Yalnız her iki hükümde kıyasen uygulanması yönünde atıf yapılan m. 394, 3’teki bir haftalık süre durma döneminde işlemez. Karşı taraf durma döneminde talepte bulunmuşsa yine aynı hükümde atıf yapılan m. 393, 4 uyarınca duruşma açılması zorunludur. Durma döneminde de tedbirin dosya üzerinden değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar verilemez.

Henüz dava açılmamışsa, ister durma döneminden önce ister durma döneminde verilmiş olsun talep sahibi tedbirin uygulanmasını talep ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmalı ve dava açtığına ilişkin evrakı kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmalıdır. Durma döneminde dava açmak mümkün olduğuna göre, tamamlayıcı merasimin bu veçhesi de yerine getirilmelidir. Aksi takdirde tedbir durma döneminde kendiliğinden kalkar (HMK m. 397, 1).

Geçici m. 1 özel kanunlarında düzenlenenler dahil olmak üzere tüm ihtiyatî tedbirleri istisna tutmuştur. Buna göre sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulmasına (Sınai Mülkiyet Kanunu m. 159, 2 (a)), tazminat davasında davacı zaruret halindeyse tazminatın bir kısmının eda tedbiri (geçici ödeme) ile ödenmesine (TBK m. 76) karar verilebilir. Para alacakları asıl geçici hukukî koruma olan ihtiyatî haciz kararının icrası durma döneminde yerine getirilemezken, alacaklının zaruret halinde bulunması koşulu mevcutsa istisnaen karar verilebilecek geçici ödeme zorla yerine getirilebilir. Bu çerçevede borçlu mahkeme kararında belirtilen meblağı ödemezse, ona karşı ilamlı veya ilamsız bir takip başlatılması gerekmeyeceği için[42] alacaklının icra dairesinden talepte bulunması üzerine, borçlunun borca yetecek kadar malları haczedilip paraya çevrilebilir. Lehine geçici ödeme kararı verilen alacaklının hukukî konumu ile nafaka alacaklısının hukukî konumu birbirine benzer olup, nafaka alacaklısına cebrî icra yolunu kapatmamış kanun koyucu, tazminat alacaklısından bu imkanı esirgememiş olmalıdır. Ne var ki Yargıtay tedbir nafakası içtihatlarına paralel olarak geçici ödeme kararları için yalnız genel haciz yoluyla takip yapılabileceğini kabul etmektedir[43]. Bu içtihat takip edildiğinde, Geçici m. 1’de yalnız nafaka alacaklısına istisna tanındığı için geçici ödeme kararının yerine getirilmesi için takip talebinde bulunulamayacaktır.

Delil tespiti (HMK m. 400 vd.) ile ihtiyatî tedbir niteliğinde olmayan geçici önlemler (HMK m. 406, 2) hakkında bir açıklık bulunmamakla beraber tüm geçici hukukî koruma önlemlerinin bir tehlikeyi izale etme amacı dikkate alındığında, ihtiyatî tedbir ve ihtiyatî haczin talep edilmesinde bir engel görülmediği, bilakis istisna tutulduğu durma döneminde bu önlemler de alınabilmelidir.

Buna göre delilin hemen tespit edilememesi halinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dahilinde ise (HMK m. 400, 2) delil tespiti talep edilebilir. Talep sahibinin bu şekilde hukukî yararını ispat edebildiği hallerin ivedi olduğuna şüphe yoktur. Talep sahibinin haklarının derhal korunması bakımından zorunluluk bulunan hallerde (HMK m. 403) tehlike daha yoğun olduğu için yoklukta delil tespiti yapılabilir. Buna karşılık karşı tarafa delil tespit kararı tebliğ edilerek tespitin icrası esnasında hazır bulunmasında dikkatli olunmalıdır. Zira karşı taraf bu durumda delil tespiti kararına bir hafta içinde itiraz edebilir (HMK m. 402, 3). Geçici m. 1 “a” bendi uyarınca Hukuk Muhakemeleri Kanununda taraflar için konulmuş tüm süreler durduğu için karşı taraf delil tespitine bir hafta içinde itiraz etmek zorunda değildir. Bu süre geçmeden delil tespitinin icrasına geçilemez.

İhtiyatî tedbir mahiyetinde olmayan geçici hukukî korumaların (geçici önlemlerin) tipik örneği boşanma davasında özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin önlemler ile icra ve iflas hukukuna özgü önlemlerdir. Durma döneminde aile mahkemesince tedbir nafakası kararı verilebilir (TMK m. 169). Buna karşılık takibin durdurulmasına yönelik geçici hukukî koruma önlemleri alınamaz. Takipler durduğu için geçici hukukî korumanın izale etmeyi hedeflediği tehlike de ortadan kalmıştır. Örneğin, menfi tespit davasında takibin durdurulmasına (İİK m. 72, 2-3), tehir-i icraya (İİK m. 36) karar verilemez[44].

IV. Tahkim

Kanunda genel olarak davadan söz edilirken, özel olarak tahkimde açılacak olan davalar bakımından özel bir hüküm getirilmemiştir. Kanaatimizce Kanunun kabulünü gerektiren koşullar ve amacı, tahkim davaları bakımından da geçerli olduğundan, buradaki sürelerin durmasını, Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre tahkim yolu ile açılacak ya da açılmış davalar bakımından da geçerli kılmak gerekir. Sürelerin durması Milletlerarası Tahkim Kanununa göre açılacak davalar bakımından da geçerli olmalıdır. Türk Hukukuna tabi bir tahkimde tahkim yargılaması Hukuk Muhakemeleri Kanununun on birinci kısım hükümlerine göre yürütülüyorsa (m. 424 c. 2), taraflar için Kanunda belirlenen sürelerin durmasında tereddüt etmemek gerekir. Özellikle tahkim yargılaması sırasında mahkemeye başvuru söz konusu olursa, bu konuda 7226 sayılı Kanuna göre sürelerin duracağı tereddütsüzdür. Geçici m. 1 davanın mahkemede veya hakemde açılması arasında ayrım yapmaksızın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda taraflar bakımından belirlenen süreleri durdurmuştur. Örneğin, hakem kararının tebliğinden itibaren bir ay içinde yöneltilebilecek tamamlayıcı karar verilmesi talebi (HMK m. 437, 4), yine kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde açılabilecek iptal davası süresi (HMK m. 439, 4) ile bu dava sonunda verilecek karara karşı kanun yoluna başvurulmak istendiğinde temyiz süresi durmuştur[45].

Hakemlerce belirlenen süreler ise Geçici m. 1 kapsamında değildir[46]. Şüphesiz yargılama usûlüne ilişkin kuralları, bu kısmın emredici hükümleri saklı kalmak kaydıyla serbestçe kararlaştırabilecek olan taraflar (HMK m. 424), üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri sürelerin 15.06.2020 tarihi ile bağlı olmaksızın durmasını da kararlaştırılabilirler[47]. Böyle bir anlaşmaya varılamazsa, taraflardan biri hakemlerden süre uzatım talebinde bulunabilir. Fakat salgın, her halde süre uzatım için haklı bir sebep teşkil etmemeli, ek süre isteyen tarafın veya avukatının koşulları özel surette değerlendirilmelidir[48].

Tarafların anlaşmasıyla tahkim süresi de durdurulabilir. Geçici m. 1’in lafzından tahkim süresinin de duracağı çıkmamaktadır. Taraflar anlaşamaz ve mahkemeden süre uzatım talebinde bulunulursa, Koronavirüs salgınının koşulları dikkate alınarak süre uzatılabilir (HMK m. 427, 2).

Kurumsal tahkim kurallarındaki sürelerin durması ise söz konusu olmayacaktır[49]. Bu konuda kurumlar kendileri süre bakımında genel bir düzenleme yapabilirler. Nitekim İstanbul Ticaret Odası Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi bu konuda bir düzenleme yapmıştır. İTOTAM Divanının 30.03.2020 tarihinde aldığı kararda özetle; İTOTAM’da açılmış olan tüm tahkim davalarına ve arabuluculuk süreçlerine ilişkin süreler ile hakemler, arabulucu veya Genel Sekreterlik tarafından verilmiş bulunan sürelerin 30.03.2020 tarihinden 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmasına karar verildiği; duran sürelerin 30.04.2020 tarihinden sonra kalan süresinin on beş günden daha az olması halinde, bu sürelere on beş gün ilave edileceği; durma süresi içinde dava açılmasını engelleyen bir hüküm bulunmadığı, bu itibarla, dava açılmasıyla meydana gelen sonuçların doğacağı, durma süresi içinde tebligat yapılmasını önleyen bir hüküm de bulunmadığından durma süresi içinde tebligat yapılabileceği, ancak bu tebligat herhangi bir şekilde sürenin işlemeye başlamasını sağlamayacağı, bu süre içinde sadece bir tür ihtiyati tedbir niteliğinde olan acil durum hakemine müracaat edilerek karar verilmesinin istenebileceği, ancak her olayın niteliğine göre yapılan talepleri değerlendirip taraflara ilave süre verilip verilmeyeceğine acil durum hakeminin karar vereceği ifade edilmiştir. Divan 30.04.2020 tarihinde ikinci bir karar alarak durma dönemi 15.06.2020 tarihine (bu tarih dahil) uzatılmıştır[50]. Divanın süre uzatımının iki ayrı yönü vardır. Birincisi, Divan ve Genel Sekreterlik tarafından belirlenen sürelerin Covid-19 salgını nedeniyle uzatılmış olması hiçbir şekilde tahkime ve taraf iradelerine aykırılık teşkil etmemektedir[51]. Divan ve Genel Sekreterlik gerek talep üzerine gerekse kendiliğinden bir süre belirlerken, salgını ve etkilerini dikkate alarak daha uzun bir süre belirleyebilir. Keza tüm tahkim yargılamasına ilişkin genel bir süre uzatımı öngörebilir. Nitekim İTOTAM Tahkim Divanının kararındaki süre uzatımının diğer bir yönü Divan veya Genel Sekreterlik tarafından sürelerin belirlenmesine ilişkindir. Buna karşılık Tahkim Kurallarının içinde yer alan ve tahkim yargılamasına ilişkin sürelerin Divan tarafından uzatılmış olması elbette taraflar için bağlayıcı değildir Taraflar pekala tahkim yargılamasını sürdürebilirler.

Alman Tahkim Kurumu olan Die Deutsche Institution für Schiedsgerichtsbarkeit e.V. (DIS), Covid-19 salgını nedeniyle tahkim yargılamasına ilişkin 27.03.2020 tarihli duyurusunda[52], ilgililere posta yerine elektronik tebligat ve iletişim yolunu tercih etmelerini önermiş ve bunun yanında süre uzatımları konusunda Covid-19 salgınının dikkate alınacağını duyurmuştur[53].

İstanbul Tahkim Merkezi ise ISTAC kurallarına göre yürütülen tahkim davalarında katılımcıların fiziksel olarak bir araya gelmeden telekonferans veya video konferans yöntemi ile yapacakları duruşmalarda uygulanacak usûl ve esasları belirlemiş ve web sitesinde ISTAC Çevrimiçi Duruşma Usûl ve Esaslarını yayımlamıştır[54]. Buna göre taraflardan birinin talebi üzerine veya Tek Hakem veya Hakem Kurulunun uygun görmesi durumunda, duruşma veya toplantılar video konferans veya telekonferans yöntemi ile yapılabilecektir.

Son olarak, sigorta tahkimi (Sigortacılık Kanunu m. 30) üzerinde durulacaktır. Sigorta Tahkim Komisyonu, 5684 sayılı Kanunun 30, 3 (c) maddesinin verdiği tahkim sisteminin etkin bir biçimde işleyişini sağlamak için gerekli önlemleri alma görevi kapsamında, hak arama hürriyetinden yararlanmayı engellemeyecek şekilde, 20.04.2020 tarihine kadar, başvuru yapılmamasının ilgililere tavsiye edilmesine, itiraz başvuruları ve derkenar taleplerinin elektronik ortamda iletilmesine ve taleplere elektronik ortamda cevap verilmesine; karar verilmesine esas olan maluliyet raporlarını vermeye yetkili sağlık kuruluşlarının 12.03.2020 tarih ve 2020/2 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi kapsamında olduğu dikkate alındığında, maluliyet raporu verme süresinin uzayabileceği, maluliyet raporundan sonra bilirkişi raporu da alınmasını gerektirir durumlar olabileceği dikkate alınarak, taraflara 5684 sayılı Kanunun 30, 16. maddesi kapsamında ek süre verilmesi konusunda tavsiyede bulunulmasına; hakemlerce/itiraz hakemlerince verilen kararların 20.04.2020 tarihinden sonra taraflara tebliğine karar vermiştir[55].

Sigorta Tahkim Komisyonu durma süresinin Cumhurbaşkanlığınca 15.06.2020 tarihine uzatılması üzerine yeni bir karar vermiştir. Buna göre sonuçlanan dosyalara ilişkin kararların 04.05.2020 tarihinden itibaren taraflara bildiriminin yapılmasına, hakem kararlarına karşı Komisyona yapılan itiraz başvurularının elektronik ortamda (e-posta ile) alınmasına ve yeni başvuruların alınmasının Covid-19 salgını ile ilgili gelişmeler takip edilerek 15.05.2020 tarihinden sonra tekrar değerlendirilmesine karar verilmiştir[56].

Bu kararlarda dikkat çeken üç nokta bulunmaktadır: Birincisi, Sigorta Tahkim Komisyonu böyle bir yetkiyi haiz olmamakla birlikte yeni başvuruda bulunulmasını ilk kararda dolaylı, ikinci kararda açıkça engeller bir tutum takındığı görülmektedir. Hazine ve Maliye Bakanlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğünün 25.03.2020 tarihli yazısının[57] “sigorta tahkim komisyonuna yapılan başvurulara ilişkin işlemler” başlıklı ikinci maddesinde, hak düşürücü süreye ya da zamanaşımına uğrayabilecek başvurular hariç olmak üzere diğer başvuru taleplerinin 20.04.2020 tarihine kadar ertelenmesi tavsiye edilmektedir. Belirtmek gerekir ki, bu yazı hak düşürücü süre ve zamanaşımı sürelerini durduran 7226 sayılı Kanun öncesine aittir. Komisyona başvuru yapamayan hak arayanlar şüphesiz mahkemede dava açabilirler; sigortalı tüketici olup talebi 10.390 Türk Lirası’nın altında ise (TKHK m. 68, 1) tüketici hakem heyetine başvurabilirler.

İkinci olarak, durma döneminde hakem incelemesinin devam ettiği, karar verilebildiği, fakat hakemler ve itiraz hakemlerince verilen kararların tebliğe çıkarılmasından imtina edildiği görülmektedir. Bununla amaçlananın sürelerin geçmesi nedeniyle tarafların hak kaybına uğramaması olduğu düşünülebilir. Nitekim Sigortacılık Genel Müdürlüğünün 25.03.2020 tarihli yazısında 2279 sayılı fevkalade tatil kararına atıf yapıldıktan sonra taraf haklarının korunması amacıyla hakem kararlarının icrası ve tarafların süreye tabi olan itiraz/istinaf haklarını kullanabilmesini teminen hakem kararlarının taraflara tebliğinin ertelendiği ifade edilmiştir. Fakat bu yazının ardından 7226 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Sigortacılık Kanunu m. 30, 12 uyarınca beş bin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı kararın Komisyonca ilgiliye bildiriminden itibaren on gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyon nezdinde itiraz edilebilir.a Temyize ilişkin olarak da Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Geçici m. 1, usûl hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreleri 13.03.2020 tarihinden itibaren durdurduğu için itiraz ve temyiz yoluna başvurmada bir hak kaybı olmayacaktır[58]. Şu da var ki, m. 30, 12 uyarınca itiraz talebi hakkında işin heyete intikalinden itibaren iki ay içinde karar verilir. Bu süre Geçici m. 1’e göre durmamıştır. Her ne kadar itirazın elektronik ortamda da yapılabileceği belirtilmişse de yeni başvuru yapılmasını engelleme amacına paralel olarak itiraz prosedürünü de durdurulmasının amaçlandığı söylenebilir.

Üçüncü olarak, taraflara ek süre verilmesi konusunda tavsiyede bulunulmaktadır. Sigortacılık Kanunu m. 30, 16 uyarınca hakemler, görevlendirildikleri tarihten itibaren en geç dört ay içinde karar vermeye mecburdur. Ancak, bu süre tarafların açık ve yazılı muvafakatleriyle uzatılabilir.a Bu süre taraflar için konulmuş bir süre olmadığı için Geçici m. 1 kapsamında değildir[59]. Nitekim Sigortacılık Genel Müdürlüğünün 25.03.2020 tarihli yazısında Sağlık Bakanlığı tarafından alınan tedbirler kapsamında uyuşmazlık süreçlerinde yaşanabilecek olumsuzluklar dikkate alınarak, hakemler tarafından talep edilen süre uzatım muvafakatlerine gerek başvuran gerekse de sigorta şirketi vekillerince kolaylık sağlanması tavsiye edilmiştir. Görüleceği üzere, Komisyonun veya hakemlerin ek süre verme konusunda bir yetkisi bulunmamaktadır[60]. Yalnız taraflar süre uzatımında anlaşabilirler. Böyle bir anlaşma olmazsa, taraflardan biri Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 427, 2’ye göre mahkemeden süre uzatım talebinde bulunabilmelidir[61].

V. Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleria a a 

Gerek ihtiyari gerekse zorunlu arabuluculuk müzakerelerinin durması Geçici m. 1’de öngörülmemiştir. Yalnız arabulucunun tarafları müzakerede bulunmak üzere fiziki ortamda bir araya getirmesinin ivedi bir durum söz konusu olmadığı sürece, kanunun getiriliş amacı ile bağdaşmayacağı haklı olarak söylenebilir. Nitekim Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı, Koronavirüs Tedbirlerine İlişkin Duyuru yayımlayarak, daha önceden başlanmış olup da devam eden arabuluculuk sürecine ilişkin uyuşmazlıklarda, tarafların şehir içi ya da şehir dışında olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılmasına ağırlık verilmesi; yeni başlayan arabuluculuk sürecinde ise, yasada belirtilen sürelerin sonuna doğru toplantı günü verilerek durumun takip edilmesi ile riskli ve acil durumların devam etmesi halinde tarafların şehir içi ya da şehir dışından olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılması istenmiştir[62].

Arabuluculuk sürecindeki süreler, Geçici m. 1 “a” bendi uyarınca, 13.03.2020 tarihinden itibaren durdurulmuştur. Kanun arabuluculuğun ihtiyari ve zorunlu olması arasında ayrım yapmamıştır. İhtiyari arabuluculukta duracak süreye örnek olarak, dava devam ederken tarafların arabuluculuğa başvurmak istemeleri üzerine mahkemece verilecek üç aylık süre gösterilebilir (HUAK m. 15, 5). Fakat durma süresi içinde müzakerelerin devam edip etmediği, etmişse sonuçlanıp sonuçlanmadığı mahkemece durma dönemi sona erdikten sonraki ilk duruşmada değerlendirilmelidir. Müzakereler olumsuz sonuçlanmışsa sürenin sona ermesi beklenmeksizin davaya devam edilebilmelidir.

Dava şartı arabuluculukta duracak süreye arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklenmeden dava açılması üzerine, mahkemece verilecek bir haftalık kesin süre verilebilir (HUAK m. 18/A, 2; İş Mahkemeleri Kanunu m. 3, 2). Bu tür arabuluculukta arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilir (HUAK m. 18/A, 9; İş Mahkemeleri Kanunu m. 3, 10). Keza Türk Ticaret Kanunu m. 5/A’da düzenlenen dava şartı arabuluculukta, azami altı haftalık kök, iki haftalık ek, toplamda sekiz haftalık süre öngörülmüştür. Bu süreler de Geçici m. 1 “a” bendi uyarınca durmuştur[63].

Usûl hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen sürelerin durması öngörüldüğünden, bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olan tüketici hakem heyeti önündeki prosedürlerde taraflar için getirilmiş süreler de durmalıdır. Örneğin, tüketici hakem heyeti kararına karşı on beş gün içinde tüketici mahkemesine itiraz edilebilir (TKHK m. 70, 3). Durma süresinden önce tebliğ edilen ve işlemeye başlayan on beş günlük süre 13.03.2020 tarihinden itibaren durur[64].

10.04.2020 tarihli ve 31095 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Yönetmeliğe Geçici m. 3 eklenmiştir. Buna göre tüketici hakem heyetlerinin toplantılarının yapılması bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih olan 10.04.2020’den 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. 02.05.2020 tarihli ve 31115 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Geçici m. 3’teki 30.04.2020 tarihi 15.06.2020 olarak değiştirilmiştir.

Geçici m. 3 ile ayrıca Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği m. 12, 3 uyarınca istenen bilgi ve belgelerin sunulması için verilen süreler, m. 21, 2 uyarınca bilirkişilere raporlarını hazırlamaları için verilen süreler ve m. 25, 1 ve 27, 2 uyarınca tüketici hakem heyetleri kararlarının taraflara tebliğ edilmesi için belirlenen sürelera 13.03.2020a tarihinden itibarena 30.04.2020 tarihine kadar durmuştur. 02.05.2020 tarihli ve 31115 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Geçici m. 3’teki durma süresi 15.06.2020 tarihine kadar uzatılmıştır. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Bilgi ve belgelerin sunulması için verilen sürelerin bitimine durma süresinin başladığı tarih itibarıyla on beş gün ve daha az kalmış ise, bu süreler durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır.

Durma süresi içinde tüketici hakem heyetine özellikle e-devlet kapısı üzerinden TÜBİS aracılığıyla yeni bir başvuru yapılabilmesinde hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Mevcut dosyaların incelenmeye devam edilip edilmeyeceği konusunda kanımızca Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği m. 13 uyarınca ayda ikiden az olmamak üzere toplantı yapma mecburiyeti geçici olarak sona erdirilmek ve kararın taraflara tebliğ edilmesi için öngörülen süreler durdurulmakla, tüketici hakem heyetlerinin uyuşmazlıkları karara bağlama yükümlülüğü ortadan kaldırılmamıştır[65]. Geçici m. 1’de davalar bütünüyle durdurulmadığına göre, hakem heyetlerindeki incelemelerin evleviyetle durmaması gerekir. Zaten tüketici hakem heyetlerinde dosya üzerinden inceleme yapılması asıldır (THH Yön. m. 18). Ayrıca durdurulan süreler arasında hakem heyetlerinin başvuruları görüşüp karara bağlama süresi (THH Yön. m. 23, 1) zikredilmemiştir. Denilebilir ki, Yönetmelik m. 24’te toplantılarda alınan kararların tutanağa geçirileceği ve toplantıya katılan üyeler tarafından imzalanacağı öngörülmekte olup, Geçici m. 3 ile toplantıların ertelenerek karar verilmesi de fiilen engellenmiştir. Fakat hakem heyeti üyelerinin toplantılarını çevrimiçi yöntemlerle yapmasının önünde hukuken bir engel bulunmadığı gibi, bu toplantıda alınan kararların güvenli elektronik imza ile imzalanabilmesi de pekala mümkündür. Elektronik İmza Kanunu m. 5, 1 uyarınca güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur. Hakem heyeti üyelerinin güvenli elektronik imzalarının bulunmayışı, karar alınamamasını haklı göstermez. 2020 yılı için 10.390 Türk Lirası gibi yüksek sayılabilecek bir meblağda tüketici mahkemelerinden yargı yetkisi esirgendiği dikkate alınacak olursa, tüketici hakem heyetlerindeki uyuşmazlık çözümünün etkinliğinin sağlanmasının önemi kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Etkinliği, Covid-19 salgını ve ona benzer nedenlerle azaltabilecek riskleri, Ticaret Bakanlığı’nın hakem heyeti üyelerine güvenli elektronik imza temin etmek suretiyle bertaraf edebileceği kanaatindeyiz.

C. İcra ve İflas Hukukunu İlgilendiren Önlemler

I. İcra Takipleri

1. Yeni Takip Taleplerinin Alınmaması

Fevkalade tatil kararında yeni icra takip taleplerinin alınmamasına karar verildiği, 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinde ise yeni icra taleplerinin alınmasının duracağı belirtilmiştir. İcra takibi icra talebi ile değil, takip talebi (İİK m. 58) başladığı için Cumhurbaşkanı kararındaki ifade daha doğrudur.

Nafaka alacakları dışında ilamlı ve ilamsız icra takiplerinin hiçbirisi başlatılamaz. Bu nedenle ilamsız takipler gibi, ilamlı takipler de yapılamaz, keza rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takiplerin (İİK m. 149, 149/b) yapılması mümkün değildir. Hatta çocuk teslimine (İİK m. 25) ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına (İİK m. 25/a) ilişkin ilamların icrası hakkında da bir istisna kabul edilmediğinden, bu takipler de yapılamaz.

Takip engeline hukukumuz yabancı değildir. Konkordato mühletinin alacaklılar bakımından sonuçlarından birisi icra takibi yapılamamasıdır (İİK m. 294, 1). Fakat bu yasağın konusu esasen takip talebinin alınmaması değil, borçluya ödeme emri gönderilmemesidir[66]. Durma döneminde ise, icra müdürüne takip talebini geri çevirme yükümlülüğü yüklenmiştir. İcra müdürü alacaklının gerek fiziki ortamda teslim ettiği gerekse elektronik ortamda gönderdiği takip talebini kabul ederse, kanuna aykırı davranmış olur. İcra müdürü borçluya ödeme emri göndermese bile durma döneminde derdestlik kazanan icra takipleri icra mahkemesinde süresiz (durma dönemi sona erdikten sonra da) şikayet yoluna (İİK m. 16) başvurularak iptal edilebilir[67]. Durma dönemi içinde takip yapamayan hak sahibi hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresi yönünden bir risk altında değildir. Zira Geçici m. 1 tüm hak düşürücü süre ve zamanaşımı sürelerini de durdurmuştur. Takip yapamayan alacaklının süreyi korumak/kesmek için dava açması -bir engel bulunmamakla birlikte- gerekli değildir.

Yalnız İcra ve İflas Kanununda düzenlenen icra takipleri değil, özel kanunlarında düzenlenen icra takipleri de bu kapsamdadır. Buna göre 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’a göre de icra takibi başlatılamaz. Her ne kadar bu Kanuna göre kural olarak haciz aşamasına kadarki işlemler elektronik ortamda yapıldığı için, Geçici m. 1’in getiriliş amacı olan salgının yayılmasını durdurma amacının kapsamı dışında kaldığı düşünülebilirse de, “nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri” ifadesi, bu özel takip yoluna başvurulmasını engellemektedir.

Devletin 6183 sayılı Kanuna göre kamu alacağının tahsili için cebrî icra işlemlerine girişip girişemeyeceği yorum gerektirmektedir. Geçici m. 1’de kullanılan “yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması” ifadesi ilk bakışta 6183 sayılı Kanuna göre yapılacak takiplerin aksine alacaklı ve cebrî icra organının ayrıştırıldığı, icra dairesi gibi tarafsız bir merciin cebrî icra işlemlerini yürüttüğü bir takibin başlatılmasının engellenmek istendiği intibanı uyandırmaktadır. Bu ifadenin lafzi yorumundan İcra ve İflas Kanunu ile 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanuna göre başlatılacak takiplerin engellendiği, buna karşılık 6183 sayılı Kanun kapsamında cebrî icranın bilinçli olarak hariç tutulduğu düşünülebilir[68]. Fakat yine “b” bendinde geçen “tüm icra ve iflas takipleri” ifadesi hem özel hukuktan hem de kamu hukukundan doğan alacakların tahsili usûllerini içine almaktadır[69]. Her ne kadar İcra ve İflas Kanuna göre başlatılan takiplerden farklı olarak kamu alacaklarının tahsili usûlünde alacaklı ve cebri icra organı ayrıştırılmamışsa da borçlusuna bir ödeme emri tebliğ eden (6183 s. K. m. 55) Devlet, kendi alacağını cebren tahsil etmek üzere bir “icra takibi” başlatmış olmaktadır. Ayrıca Geçici m. 1 takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreleri de durdurmuştur. 6183 sayılı Kanun, takip hukukuna ilişkin bir kanundur. 6183 sayılı Kanundaki süreleri durduran kanun koyucunun, takip engeli bakımından bu Kanuna göre yapılacak takipleri muaf tutmuş olması düşünülemez. Takip engeli ve derdest takipte sürelerin durması birbirinden ayrılamayacak önlemlerdir. Kaldı ki 7226 sayılı Kanunun getiriliş amacı olan salgının yayılmasının engellenmesi, 6183 sayılı Kanuna göre yapılacak cebrî icra işlemlerinin engellenmesini haklı kılmaktadır. İcra ve İflas Kanununa göre yapılan takiplerde borçlunun evine veya işyerine hacze gidilmesi salgının yayılmasında ne denli risk arz ediyorsa, Devletin kendi alacağı için borçlusunun evine veya işyerine hacze gitmesi aynı riski barındırmaktadır.

Bunun yanında 24.03.2020 tarih ve 518 sıra sayılı Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde (RG 24.03.2020, S. 31078 Mükerrer) Vergi Usul Kanunu m. 13 uyarınca, muhtelif iş kollarındaki ve 65 yaş üzeri mükellefler için mücbir sebep ilan edilmiştir. Anılan Kanunun 111. maddesine göre mücbir sebep hali ilan edilen yerlerdeki mükelleflerin, anılan Kanun kapsamında olup ödeme süresi afet tarihinden sonraya rastlayan her türlü vergi, ceza ve gecikme faizleri ile verecekleri beyannamelere istinaden tahakkuk ettirilen vergilerin ödeme süreleri, vadelerinin bitim tarihinden itibaren azami bir yıl süreyle uzatılabilir. 518 sayılı Tebliğde de söz konusu iş kollarındaki mükelleflerin vergileri ödeme süresi 27.10.2020, 27.11.2020 ve 28.12.2020 tarihlerine; 65 yaş üzerinde mükelleflerin ise sokağa çıkma yasağının sona ereceği günü takip eden on beşinci günün sonuna kadar uzatılmıştır. Her ne kadar açıkça takip yasağı veya takibin durdurulması yönünde bir karar alınmamışsa da en azından 518 sayılı Tebliğde mücbir sebepten yararlanan mükelleflere karşı durma döneminde bir takip yapılamayacağı açıktır.

Tüm bu tartışmaların önüne, Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı 31.03.2020 tarih ve 2020/2 seri no’lu uygulama iç genelgesi[70] geçmiştir. İç Genelgede 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında işlemlerin ve sürelerin 30.04.2020 tarihine kadar durmuş bulunduğu belirtilmiştir. Durma döneminin 15.06.2020 tarihine uzatılmasından sonra yeni bir İç Genelge yayımlanmamış olsa da, bu dönemde 6183 sayılı Kanuna göre cebrî icra işlemlerine başlanmayacağı anlaşılmaktadır.

Durma dönemi içinde 6183 sayılı Kanuna göre takip başlatılabilseydi, hacze iştirakte Devlet alacakları lehine yaratılan eşitsizlik daha da derinleştirilmiş olurdu. Gerçekten durma döneminde nafaka alacakları dışında özel hukuktan doğan diğer alacaklar için haciz uygulanmazken, 6183 sayılı Kanuna göre borçlunun bir malvarlığı değerine ilk kez haciz uygulansaydı, durma döneminden sonra özel hukuktan doğan alacak için haciz uygulansa bile kamu alacağı için hacze iştirak edilemeyecek, ancak ihale bedelinin tamamı Devletin alacağına tahsis edilecek, geriye bir para artarsa durma döneminde haciz uygulatamayan özel hukuk alacaklılarına ödenebilecektir[71]. O kadar ki durma döneminden sonra daha önce Devletin haczettirdiği bir malvarlığı değeri sıra cetvelinde birinci sırada yer alacak örneğin işçinin alacağı için ikinci kez haczedilse dahi amme alacağı için uygulanan hacze aynı derecede iştirak edilemeyecektir[72].

Durma süresi içinde en önemli istisna nafaka alacakları bakımından kabul edilmiştir. Mahkemece nafaka ödenmesine karar verilmişse ilamlı takip yapılabilir. Ancak ilamda nafaka dışında hükmedilen başka alacaklar varsa, Adalet Bakanlığı İcra Dairesi Başkanlığının 24.03.2020 tarihli görüş yazısına göre, bunlar ayırt edilerek, sadece nafaka alacağı için takibe devam edilir. Örneğin, boşanma davasında yoksulluk nafakası (TMK m. 175) ile birlikte maddî ve manevî tazminata da (TMK m. 174) hükmedilmiş ve boşanma ilamı kesinleşmişse, yalnız nafaka alacağının tahsili için ilamlı icra takibi başlatılabilir. Bunun yanında aile mahkemesi tedbir nafakasına (TMK m. 169) karar vermişse, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına[73] göre, alacaklı ilamsız takip yapmak zorunda olduğundan, durma dönemi içinde takip talebinde bulunulup nafaka yükümlüsüne ödeme emri gönderilebilir.

2. Derdest İcra Takiplerinin Durması

a) Genel Olarak

Cumhurbaşkanı Kararı ve ardından 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinde tüm icra takiplerinin duracağından söz edildiği için, ilamlı ve ilamsız icra takiplerinin tümü bakımından durma söz konusu olacaktır. Yukarıda yeni takiplerin alınmamasına ilişkin yapılan açıklamalar burada da aynen geçerlidir[74].

Geçici m. 1’de hem icra takiplerinin hem de taraf ve takip işlemlerinin durmasından söz edilmiştir. Burada takip işlemlerinin de durduğunun ayrıca belirtilmesi fuzulidir. Zira icra takiplerinin durması, takip işlemlerinin yapılamamasını da kapsamaktadır[75]. Genel tatil ve erteleme hallerinde olduğu gibi, icra takibi durdurulduğunda da takibi ilerletmeye matuf olan icra takip işlemleri yapılamaz. Buna karşılık aslında taraf takip işlemlerini de içine alan takip işlemlerinin yanında taraf takip işlemleri ayrıca belirtilmiştir. Taraf takip işlemlerinin de durma kapsamına alınması önemlidir. Zira tatil ve erteleme halleri yalnız icra takip işlemlerinin yapılmasına engel teşkil ederken[76], durma döneminde taraf takip işlemleri de yapılamaz[77].

İcra takiplerinin durması takibin adeta dondurulduğu, hiçbir işlem yapılamayacağı, hüküm ve sonuçlarını doğurmaya devam eden önceki işlemlerin ortadan kaldırılacağı anlamına gelmemektedir. Durma döneminde icra daireleri kamu hizmetinden alıkonulmuş, cebrî icra faaliyetleri bütünüyle askıya alınmış, icra daireleri kapatılmış değildir. Bu dönem zarfında yapılabilecek bazı işlemler vardır. Nitekim nafakaya ilişkin icra takiplerindeki tüm takip işlemlerine, diğer takiplerde ise, istisnai olarak bazı takip işlemlerinin yapılmasına Geçici m. 1’de izin verilmiştir.

Gerek taraflarca gerekse cebrî icra organlarınca istisnaen yapılabilecek işlemler belirlenirken, bir vasıflandırılma yapılmalı, ilgili işlemin taraf takip işlemi veya icra takip işlemi olup olmadığı değerlendirilmelidir.

b) Taraf ve İcra Takip İşlemlerinin Durması (Yapılamaması)

Öncelikle belirtmek gerekir ki Geçici m. 1’de “taraf ve takip işlemi” kavramı yerli yerinde kullanılmamıştır. Çünkü takip işleminin taraf takip ve icra takip işleminin ikiye ayrılarak incelendiği, ayrıca taraf ve icra takip işlemi arasındaki ayrım göz ardı edilmiştir. İcra hukukunda “takip işlemi” kavramımın teknik bir anlamı vardır. İcra takip işlemleri icra organlarınca borçluya karşı yapılan, cebrî icranın ilerlemesini sağlayacak nitelikteki işlemlerdir. Örneğin, ödeme emri gönderilmesi, haciz, satış gibi işlemler durma süresi içinde yapılamaz. Borçlunun mal kaçırdığı anlaşılırsa tatil ve erteleme hallerinde haciz yapılabilirse de (İİK m. 51, 54, 2; 54/a, 2; 55, 2) kanımıza durma döneminde bu ihtimalde dahi haciz yapılamaz[78]. Taraf takip işlemleri ise, genel anlamıyla takip prosedürü içinde takip alacaklısı ve borçlu tarafından yapılan, takibe yön ve şekil veren, özellikle icra takip işlemlerinin yapılmasını sağlamaya yönelik işlemlerdir[79]. Borçlu da ödeme emrine itiraz edemez[80]. Genel haciz yoluyla takipte icra dairesine yapılacak itirazın (İİK m. 62) yanında, kambiyo senetlerine özgü takipte icra mahkemesine yapılacak itiraz da (İİK m. 169, 170) durma döneminde yapılamayacak taraf takip işlemi niteliğindedir[81]. Gecikmiş itirazın da (İİK m. 65) durma süresi içinde yapılamaması gerekir. Yine bir taraf takip işlemi olan haciz veya satış talebinde de durma döneminde bulunulamaz.

Durma süresi sadece icra takiplerinin durmasına sebep olduğundan, başlamış olan takiplerde yapılmış taraf ve icra takip işlemleri durmadan kural olarak etkilenmez. Bu nedenle hacizler geçerliliğini muhafaza eder; satış yapılmışsa, bu satış da geçerli sayılır. Keza durmadan önce alacaklı haciz veya satış talep etmişse, durma dönemi sona erdikten sonra talebi icra dairesince yerine getirilir, yeniden talepte bulunmasına gerek yoktur.

Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığınca hazırlanan 24.03.2020 tarihli görüş yazısında “icra ve iflas daireleri tarafından satış günü verilerek ilan edilmiş mal ve haklara ilişkin elektronik veya fiziki arttırma günlerinin durdurma tarihleri içinde kalması hallerinde, durdurma kararının bitiminden itibaren yeni satış günü verileceği, bu durumda bu satış ilanının İcra ve İflas Kanununun 114. maddesinin ikinci fıkrasındaki ilkeler doğrultusunda tarafların menfaati gözetilerek en az masrafla katılımcı sayısını en çok arttıracak vasıta ile ilanın yapılmasının uygun olacağı, daha önce masrafı verilip ilan yapılmış olması nazara alınarak alacaklı ve borçluya ek masraf yüklemeyecek şekilde ilanın yapılmasına özen gösterilerek, durma kararı nedeni ile satış işlemleri gerçekleşmeyen mal ve haklar yönünden durma sürecinden sonra yapılacak ilanların UYAP İcra Malları e-satış portalında yapılmasının uygun olacağı” ifade edilmiştir.

Geçici m. 1, 3’te bu görüş yazısı esas alınarak özel bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre icra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz. Bu düzenlemeyle hacizli malın satışı için daha önce belirlenen ve durma dönemi içerisinde yapılacağı ilan edilen arttırma günlerinin bir icra takip işlemi olan ihalenin bu dönem zarfında yapılamayacak olması nedeniyle 15.06.2020 tarihinden sonra yeniden belirlenmesi benimsenmiştir. Bu satış tarihi yalnız elektronik ortamda yeniden ilan edilecektir. Arttırma ilanının ilgilere tebliğinin zorunlu olduğu (İİK m. 127) taşınmaz satışlarıyla, zorunlu olmadığı halde icra müdürü ilanın ilgilere tebliğine karar verdiği taşınır satışlarında, durma döneminden önce usulüne uygun olarak yapılan tebligatın yeni bir arttırma gününün belirlenmesinden sonra yeniden yapılması gerekmez. Benzer şekilde ilan edilen metnin esasa müessir olmayan maddî hatalar nedeniyle tekrarlanması gerektiğinde yapılan düzeltme ilanı ilgililere ayrıca tebliğ edilmez (İİK m. 126, 2 c. 4). Bir hataya dayanan düzeltme ilanında bile yeniden tebligattan imtina ediliyorken, bir hataya değil salgın gibi olağanüstü koşullara dayanan yeniden ilanda tebligat yapılmaması evleviyet kuralının gereğidir. Fakat durma döneminden önce ilgililere tebligat yapılmamışsa veya tebligat usûlüne uygun değilse, satış tarihinin elektronik ortamda ilan edilmesiyle yetinilemez; aynı zamanda ilanının ilgilere tebliğ edilmesi gerekir[82].

İhale 22.03.2020 tarihinden önce yapılmış ve ihalenin feshi yoluna başvurulmayarak kesinleşmişse, ilgili sicile bildirimde bulunularak tescilin yapılıp yapılamayacağı, malın alıcıya teslim edilip edilemeyeceği durma dönemine ilişkin hukukî düzenlemelerde açıklığa kavuşturulmamıştır. Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığınca hazırlanan 24.03.2020 tarihli görüş yazısında tescil işlemlerinin yapılabileceği, teslim işlemlerinin yapılmasının ise alınan tedbirlere ve durdurma kararının amacına aykırılık oluşturmayacak şekilde icra müdürlüklerince takdir edilebileceği belirtilmiştir. Gerçekten de tescil ve teslim bir icra takip işlemi değildir[83]. Durma döneminde de bu işlemler yapılabilir[84].

Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığınca hazırlanan 24.03.2020 tarihli görüş yazısında da, icra daireleri hesaplarına yapılan ödemeler kabul edilerek, paraların alacaklılarına ödenebileceği, dosya borcunun ödenmesi halinde veya alacaklı vekili talebi ile haciz ve yakalama şerhlerinin kaldırılabileceği, dosya kapama işlemlerinin öncelikle yapılabileceği ifade edilmiştir. Mesele, icra dairesinin banka hesabına yatmış paranın alacaklıya ödenmesi ve borçlu yahut üçüncü kişinin ödemede bulunması olmak üzere ikiye ayırarak incelenmelidir. Gerek borçlunun ifası gerek borçlu nezdindeki paranın tatilden önce haczedilmesi gerekse de haciz müzekkeresi veya ihbarnamesine istinaden borçlunun borçlusunun yapacağı ödeme neticesinde icra dairesinin banka hesabına intikal eden paranın icra dairesince takip alacaklısına ödenmesi bir icra takip işlemi değildir. Çünkü ifa ile borç sona erdiğinden artık takibe yön ve şekil verilmesi söz konusu değildir[85]. İcra ve iflas dairelerinin tahsil etmiş olduğu paralar alacaklılara ödenebilir. Zira böyle bir ödeme yapılmaması durma süresinin amacına aykırılık teşkil eder. Ödeme yapılmayan paranın veznede nemalandırılamadan durması, sadece alacaklıya zarar verecek bir işlem olur. Fakat sıra cetveli yapılmasını gerektiren hallerde ödeme yapılması da mümkün değildir. Daha önce sıra cetveli yapılıp alacaklılara tebliğ edilmiş olsa bile yedi günlük itiraz davası açma ve şikayet yoluna başvuru süresi (İİK m. 142) durma döneminde işlemeye başlamayacağından alacaklıya ödemede de gündeme gelmez[86]. Adalet Bakanlığının 24.03.2020 tarihli görüş yazısında; üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilemeyeceği durumda paranın alacaklıya ödenebileceğinden söz edilirken, 02.02.2020 tarihli görüş yazısında, ödemelerle ilgili ihtilaf bulunup bulunmadığının icra dairesince takdir edileceğinin belirtilmesi dikkat çekicidir. İcra dairesindeki paranın yeni haciz engeli nedeniyle borçlunun başkaca alacaklıları yahut takip alacaklısının alacaklıları tarafından haczedilememesi gerekçe gösterilerek ödemekten imtina edilemez[87]. Durma döneminden sonraki müstakbel hacizlerin paranın ödenmesine engel olması, takibin son aşamasının da durdurulması sonucunu doğururdu. Oysa Geçici m. 1, 3 (b)’de rızai ödemelerin kabul edilmesiyle, bu ödemenin alacaklıya da intikali de istenmiş olmalıdır. O itibarla, sıra cetveli düzenlenmesi gerekli olmadığı sürece icra dairesi hali hazırdaki duruma bakarak ödemeyi yapmalıdır.

Borçlunun ihtiyariyle icra dairesi adına açılan hesaba ödemede bulunması ise taraf takip işlemidir[88]. Geçici m. 1, 3 (b)’de de durma süresi içinde rızaen yapılan ödemelerin kabul edileceği belirtilerek, istisnaen bir taraf takip işleminin yapılmasına izin verilmiştir. Bu düzenleme son derece yerindedir. Gerçekten durma dönemi icra dairesine ödeme yapılmasına engel olmamalı, icra ve iflas daireleri durma dönemi içinde yapılan ödemeleri kabul etmelidir. Böylelikle borçlu, hakkında başlamış olan takibi sona erdirebilir, malları üzerine konulmuş hacizleri kaldırılabilir.

Borçlunun yapacağı ödemelerin yanında paraya çevrilen mal kendisine ihale edilen alıcının yapacağı ödemeler de kabul edilmelidir. Durmadan önce hacizli mal satılıp ihale edilmişse, alıcı ihale bedelini durma dönemi içinde de ödeyebilir. İcra müdürü bu ödemeyi kabul etmek zorunda olduğu gibi, sıra cetveli yapılması gerekmiyorsa, ihale bedelini alacaklıya da ödeyebilir. Ayrıca icra dairesinin banka hesabına cebren intikal eden paranın alacaklıya ödenmesi bir icra takip işlemi olmadığından, icra dairesince haciz müzekkeresi veya ihbarnamesine istinaden borçlunun borçlusunun yapacağı ödeme de kabul edilmelidir.

Nihayet alacaklıyı alacağına yaklaştırmadığı için bir icra takip işlemi olmayan kesin aciz vesikası düzenlenmesi ve verilmesi işlemleri[89] de durma döneminde yapılabilir.

c) Durmanın Üçüncü Kişilere Etkisi

aa) Haciz İhbarnamelerine Etkisi

Durma süresi içinde üçüncü kişilere yönelik işlem yapılıp yapılamayacağı da önemlidir. Özellikle üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilebilecek midir? Haciz ihbarnamesi ile borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczi gerçekleştirilir (İİK m. 89). Durma süresi içinde haciz yapılamayacağından, haciz ihbarnamesinin de üçüncü kişilere gönderilemeyeceği kanısındayız. Bu nedenle durma süresi içinde üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilememelidir[90]. Durma döneminden önce gönderilen haciz ihbarnamesi hiçbir sonuç doğurmamalıdır. Durma dönemi sona erdikten sonra üçüncü kişiye yeniden haciz ihbarnamesi gönderilmelidir.

Durma süresi sadece icra takiplerinin durmasına sebep olduğundan, başlamış olan takiplerde mevcut işlemler geçerliliğini muhafaza eder. Önceden gönderilmiş olan haciz ihbarnameleri de sonuç doğurur. Durma döneminin başlangıcı olan 22.03.2020 tarihinden önce gönderilmiş olan haciz ihbarnameleri için yedi ve on beş günlük ödeme, itiraz ve menfi tespit davası açma süreleri 22.03.2020 tarihinde durmuş olup 16.06.2020 tarihinden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Daha önce birinci haciz ihbarnamesi gönderilmiş ve üçüncü kişi ihbarnameye kayıtsız kalmışsa, durma süresi içinde ikincisi gönderilmez; durma süresinin sona ermesinden sonra gönderilebilir. Ancak gönderilecek olan ikinci haciz ihbarnamesi olup, yeniden birinci haciz ihbarnamesi gönderilmez. Yine birinci haciz ihbarnamesinin gönderilmesinden sonra durma süresi başlamışsa, bu ihbarnameye itiraz süresi 22.03.2020 tarihinden itibaren işlemez.

22.03.2020 tarihinden önce tebliğ edilmiş ve her üç ihbarnameye de itiraz edilmeyerek ya da kabul edilerek kesinleşmiş veya ödeme (kesinti) yapılmış olan haciz ihbarnamelerine istinaden 22.03.2020 tarihinden sonra ilk kez veya yeniden bir ödeme (kesinti) yapılması gerekiyorsa, bu ödemeye (kesinti) yapılmalı, başlamışsa buna devam edilmelidir. Zira durma süresi içinde icra ve iflas hukuku bakımından doğan sonuçlar ortadan kalkmaz, bilakis muhafaza edilir[91]. Nasıl ki hacizler durma döneminde muhafaza ediliyorsa, haciz ihbarnameleriyle üçüncü kişilere bildirilen hacizler de geçerliliğini muhafaza eder. Eğer kesinleşen veya kabul edilen haciz ihbarnamesine istinaden kesinti yapılarak icra dairesine ödeme yapılmazsa, bu durum hacizlerin kalkması anlamına gelir. Çünkü kesinti yapılmazsa, bu tutarın kime ödeneceği sorulmalıdır. Alacaklı yerine borçluya ödenirse, bu haczin kalkması anlamını taşır ve Geçici m. 1 hacizlerin kaldırıldığı gibi kabulü mümkün olmayan bir şekilde yorumlanmış olur. Oysa Geçici m. 1 ile münhasıran takipler durdurulmuştur. Dikkat edilirse, Geçici m. 1 ile olağanüstü koşullara rağmen, mevcut durumun muhafaza edilmesi amaçlanmaktadır. Açık bir kanun hükmü olmadan karşı konulmayan ya da kabul edilen haciz ihbarnamelerine ile kesinleşen haczin gereğinin yerine getirilmemesi, takibin durması değil, işlemin geri alınarak haczin kalkması anlamına gelir. Ayrıca alacak dışındaki taşınır ve taşınmaz hacizlerini muhafaza ederken, haciz ihbarnameleri ile bildirilen alacak hacizlerini kaldırmak haklı ve makul bir ayırım olmaz. Bu nedenlerle, daha önce kesinleşmiş veya kabul edilmiş haciz ihbarnamesine göre ödenmesi gereken alacakların, durma süresi içinde kesilerek alacaklıya ödenmesine devam edilmesi gerekir.

bb) Maaş ve Ücret Hacizlerine Etkisi

Çalışanın müstakbel maaş ve ücreti, haciz müzekkeresinin tebliğiyle değil, icra müdürünün kararıyla birlikte haczedilmiş olur. İşçinin veya devlet memurunun ücretinin haczedildiği işverene veya ilgili İdareye durma döneminden önce bildirilmiş ve işveren veya İdare, İcra ve İflas Kanunu m. 355’e göre maaşta kesinti yaparak icra dairesine ödemeye başlamışsa, kesintiye durma dönemi içinde devam edilmelidir. Kanun imtiyazlı alacaklar bakımından bir farklılık getirmediği için işçinin ücretindeki kesintiye de devam edilmesi gerekir. Haciz ihbarnamelerinde olduğu gibi, maaş hacizlerinde kesintinin durması maaşın tamamının işçiye veya devlet memuruna ödenmesi, haczin kalkması sonucunu doğurur. Oysa Geçici m. 1 ile hacizler kaldırılmamıştır. Durmadan önce uygulanan hacizler durma döneminde de devam eder[92]. Bu konuda salgın halinde Cumhurbaşkanınca uygulanmasına karar verilebilecek fevkalade mühletin etkisini düzenleyen İcra ve İflas Kanunu m. 323, 1 hükmü yol göstericidir. Buna göre haczedilen ücretler mühlet sırasında da tahsil edilir.

Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı 2279 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı hakkındaki 24.03.2020 tarihli görüş yazısında, icra dairesine yapılacak ödemelerin kabul edileceği, sıra cetveli yapılmasını gerektirmeyen, borçlu veya üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilmeyeceğinin anlaşıldığı durumlarda paraların alacaklılarına ödenebileceği belirtilmiştir. Bunun yanında Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı durma döneminin üzerinde en çok durulan konularından birisi olan maaş kesintilerine özgü olmak üzere 02.04.2020 tarihli maaş hacizleri konulu bir görüş yazısı hazırlamıştır[93]. Bu yazıda nafaka alacaklarından başka sebebe dayanan maaş hacizlerinin de devam etmesinin ve maaş kesintilerinin yapılmasının 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararına ve Geçici m. 1’e aykırılık teşkil etmeyeceği, birden fazla icra dosyasının bulunması ve bir dosyadan yapılan kesintinin bitmesi halinde sırası gelen icra dosyaları için de maaş haczi kesintisinin yapılması gerektiği değerlendirilmiştir[94].

Uygulamada işçinin ücretinin hep dörtte biri haczedilmektedir. Oysa İş Kanunu m. 35’e ve Türk Borçlar Kanunu m. 410’a göre nafaka alacakları dışında işçinin aylık ücretlerinin dörtten birinden fazlası haczedilemez. İşçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir. Anılan hükümlerin kapsamı dışında kalan istihdam ilişkilerinde ödenen maaş ve ücretlerin dörtte biri her halde haczedilmek zorundadır (İİK m. 83). Burada ise azami kesinti oranı dörtte birdir. Fakat Kanun icra müdürüne her hal ve karda işçinin ücretinin dörtte birini haczetme yetkisi tanımamış, bunun yerine kesinti oranını belirlemede takdir yetkisi vermiştir. Uygulamada icra müdürleri bu yetkilerini kullanmaktan imtina etmektedirler. İsviçre Hukukunda borçlunun gelirinden yapılan kesintilerin fevkalade tatil süresince kural olarak devam edeceği, fakat borçlunun geliri azalmışsa, icra müdürünün haciz kesinti oranını düşürmesi gerektiği belirtilmiştir[95]. En azından durma döneminde borçlu ve ailesinin ekonomik durumunda bir değişiklik meydana gelmiş, örneğin ücreti azalmışsa, işçi icra müdüründen kendisi ve ailesinin geçinmeleri için zorunlu ücret miktarını belirlemesini, azami kesinti oranı olan dörtte birin gözden geçirilerek gerektiğinde yükseltebilmesini, yani işverenin yapacağı kesintinin azaltılmasını isteyebilmelidir. Talep icra müdürünce reddedilir veya talep edilenden daha az düşürülürse, işçi icra mahkemesinde şikayet yoluna (İİK m. 16) başvurabilir.

Durma döneminde kısa çalışma talebi kabul edilmişse, işveren işçiye maaş ödememekte, üç ayı aşmamak üzere maaşın yüzde altmışını kısa çalışma ödeneği adı altında İŞKUR karşılamaktadır (Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği Hakkında Yönetmelik m. 7, 1-2). Bu durumda işverenin ücret ödeme borcu da bulunmadığına göre kesinti de yapılmaz. Kısa çalışma ödeneğinden kesinti yapılıp yapılmayacağı sorulabilir. Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği Hakkında Yönetmelik m. 7, 10 uyarınca kısa çalışma ödeneği nafaka borçları dışında haciz veya başkasına devir veya temlik edilemez. Şu da var ki, işveren ücret kaybını kısa çalışma tazminatı, prim veya ikramiye ödeyerek telafi etme yoluna gitmişse, ödenen meblağ üzerinden kesinti uygulanır.

7244 sayılı Kanun m. 9 ile İş Kanununa eklenen Geçici m. 10 uyarınca, 17.04.2020 tarihinden itibaren işveren üç ayı geçmemek üzere, yazılı onayını almadan (İş Kanunu m. 22) işçiyi zorunlu ücretsiz izne çıkarabilir. Ücretsiz izne çıkarılan işçiye bu dönemde ücret ödenmeyeceği için maaş haczi askıya alınır, herhangi bir kesinti yapılmaz.

3. Sürelerin Durması

a) Genel Olarak

Fevkalade tatil kararının, 7226 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği 26.03.2020 tarihine kadar, takip hukukuna ilişkin sürelere etkisi gerek İcra ve İflas Kanunu m. 330’da tatilin sonuçları düzenlenmediğinden gerekse kararda takipler durdurulmuş olmakla birlikte süreler bakımından açık bir düzenleme yapılmadığından yoruma ihtiyaç gösteriyordu. Acaba tatil süresince de süreler işlemeye devam mı edecek yoksa takipleri durduran söz konusu karar aynı zamanda süreleri de durdurup tatilden sonra kaldığı yerden işlemeye devamını sağlayacaktır?

Fevkalade tatilin özel bir erteleme hali olduğu kabul edilirse[96], erteleme hallerinin (İİK m. 52-55) sürelere etkisini düzenleyen İcra ve İflas Kanununun 56. maddesi uyarınca uygulama alanı bulacaktır. Buna göre takip talikleri esnasında müddetlerin cereyanı durmaz. Müddetin nihayeti bir talik (erteleme) gününe rastlarsa, müddet talikin bitiminden sonra bir gün uzatılır. Mehaz İsviçre İcra ve İflas Kanunu m. 63’te de tatil ve erteleme dönemlerinde süreler işlemeye devam etmekte, fakat borçlu, alacaklı ve üçüncü kişi için konulmuş bir sürenin son günü tatil ve erteleme dönemine denk gelirse, tatil ve ertelemeden sonra süre üç gün uzamaktadır. Bu hüküm fevkalade tatile de uygulanırsa, durma döneminin sürelere hiçbir etkisi olmayacak, durma 15.06.2020 tarihinden bir gün sonra, yani en geç 16.06.2020 tarihinde ilgili işlemin yapılması gerekir. Kanaatimizce bu hükmün, fevkalade tatil içinde uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır[97]. İcra ve İflas Kanunu m. 330’a göre esasen memleketin bir kısmı veya bazı iktisadi zümreler için ilan edilebilecek fevkalade tatil tüm yurt sathında ilan edilmiştir. Kısmi bir fevkalade tatilde dahi sürenin yalnız bir gün uzaması tatilin getiriliş amacıyla bağdaşmadığı gibi, Türkiye’nin tamamında uygulanan tatil biter bitmez yaklaşık üç ay yapılamayan binlerce işlem olduğu dikkate alındığında, bir gün için takibin taraflarının talepte bulunmasını ve icra organlarının işlemleri yapmasını beklemek gerçekçi değildir. Bunun yanında 4949 sayılı Kanunla değiştirilen İcra ve İflas Kanunu m. 323, 2’de icra mahkemesinin kararı ile fevkalade mühletten yararlanan borçlu için satış talebine, paraya çevirmeye, iflas talebine, imtiyazlı alacaklılara, ivazsız tasarrufların iptaline ve acizden dolayı butlana ilişkin sürelerin mühlet süresince uzatılacağı hükme bağlanmıştır. Fevkalade mühlette kural olarak icra takiplerine devam edilebilirken (İİK m. 323, 1) dahi bu süreler durduğuna göre, takiplerin durdurulduğu fevkalade tatilde evleviyetle süreler durmalıdır[98]. O itibarla, fevkalade tatil icra takiplerini olduğu kadar, icra takibindeki süreleri de durdurur; durma süresi kadar ilgili süre uzar[99]. Fevkalade tatil kararının süreler yönünden ortaya çıkardığı diğer bir tereddüt de, icra hukukuna özgü dava ve hukukî çarelere başvuru için getirilen sürelerin de icra takibine ilişkin sürelere paralel olarak durup durmadığıdır. Fevkalade tatil kararında bu konuda açıklık bulunmadığından, farklı yorumların yapılabilmesi mümkündü. 7226 sayılı Geçici m. 1 ile tereddütler giderilmiş ve İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen tüm süreler 22.03.2020 tarihi itibariyle durdurulmuştur.

b) Kanunda Öngörülen Sürelerin Durması

İcra ve İflas Kanununda ve diğer mevzuatta takip hukukuna ilişkin hükümlerde belirlenen tüm süreler 22.03.2020 tarihi itibariyle durmuştur. Örneğin, yokluğunda haciz yapılmışsa borçlu, 103 davetiyesi tebliğ edilerek haciz tutanağını incelemek üzere üç gün içinde icra dairesine davet edilir. Davete icabet etmezse, haciz tutanağının içeriğini öğrenmiş sayılır[100] ve yedi günlük şikayet ve istihkak iddiasında bulunma süresi bu üç günlük sürenin sona ermesinden itibaren işlemeye başlar. Durma döneminden önce, örneğin 20.03.2020 tarihinde bu davetiye kendisine tebliğ edilen borçlu, üç gün içinde icra dairesine gidip tutanağı incelemek zorunda değildir. Buna karşılık borçluya 10.03.2020 tarihinde 103 davetiyesi tebliğ edilmiş ve o, 13.03.2020 tarihine kadar icra dairesine gelmemişse, kural olarak yedi günlük şikayet süresi işlemeye başlar ve 20.03.2020 tarihinde sona erer. Geçici m. 1 “b” bendi kapsamında durma 23.03.2020 tarihinde başladığı için bu dönemden sonra şikayet yoluna başvuramaz. Oysa takip hukukuna ilişkin süreler ayrı bir rejime tabi olmayıp tüm süreler 13.03.2020 tarihinde dursaydı, aynı borçlu durmadan sonra şikayet yoluna başvurabilirdi. Bu örnek göstermektedir ki, “a” ve “b” bendinde yapılan ayrımın haksız sonuçları, durma döneminden sonra ortaya çıkaracaktır.

Duran sürelere diğer bir örnek de on yıllık ilam zamanaşımı süresidir. İlamın konusu taşınmaz üzerinde ayni haklara, kişiler ve aile hukukuna ilişkin olmadığı sürece, ilamlı icra takibi son işlem üzerinden on sene geçmekle zamanaşımına uğrar (İİK m. 39). Aynı şekilde hükmün kesinleştiği tarihten itibaren on yıl içinde ilamlı icra takibi başlatılmazsa, hükmün icra kabiliyeti ortadan kalkar. Bu süre de 22.03.2020 tarihinde durmuştur. Geçici m. 1 “a” bendinde zamanaşımı sürelerinin 13.03.2020 tarihinden itibaren duracağı düzenlenmişse de zamanaşımı süreleri dahil olmak üzere takip hukukuna ilişkin tüm süreler “b” bendi kapsamında olup 22.03.2020 tarihinde durmuştur. İlam zamanaşımı süresine 22.03.2020 ila 15.06.2020 tarihleri arasındaki durma dönemi kadar ilave edilecektir. Demek oluyor ki, yıllar sonra da Geçici m. 1 uygulama alanı bulabilecek, örneğin 01.12.2019 tarihinde kesinleşen bir ilama istinaden 05.12.2029 tarihinde bir icra takibi yapılıp borçlu zamanaşımı sebebine dayanarak icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını (İİK m. 33) istediğinde, alacaklı üç aya yakın bir durma döneminin olduğunu belirterek talebin reddini isteyebilecektir.

Benzer şekilde ihalenin feshini isteme süresi de durmuştur. İcra ve İflas Kanunu m. 134, 2 uyarınca ihalenin feshi ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde istenebilir. Satış ilanı tebliğ edilmemesi, satılan malın esaslı vasıflarındaki hataya düşülmesi ve ihaleye fesat karıştırılması sebeplerinde süre öğrenme tarihinden itibaren başlar ve ihale tarihinden itibaren bir seneyi geçemez (İİK m. 134, 7). İhale durma döneminden önce yapılmış ve yedi ve bir yıllık süre işlemeye başlamışsa, her iki süre de durmuştur. Bir yıllık süre durma dönemi kadar uzadığı için ihale tarihinden itibaren bir yıl geçtikten, örneğin on gün sonra ihalenin feshi istenmişse talep hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle reddedilmeyecektir.

İcra ve İflas Kanununda düzenlenen tüm süreler durdurulduğuna göre, yeniden kıymet takdiri yapılmasının istenebileceği iki yıllık süre de durmuştur[101]. Durma döneminde geçen süre iki yıllık süreye eklenir.

Ödeme emrine itiraz süresi İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş olmakla beraber Geçici m. 1 “a” bendinde geçen itiraz ifadesi, sürenin 13.03.2020 mi yoksa 22.03.2020 tarihinde mi durduğu noktasında tereddüt uyandırmaktadır. Kanımızca icra ve iflas hukukuna ilişkin sürelerle diğer sürelerin birbirinden ayırmak ve takip hukukuna ilişkin tüm süreleri “b” bendi kapsamında değerlendirmek uygun olur.

Kira süresinin sona ermesine dayalı ilamsız tahliye için getirilen bir aylık sürenin hem İcra ve İflas Kanunu m. 272, 1 hem de Türk Borçlar Kanunu m. 352, 1’de düzenlenmiş olması sürenin hangi tarihte durduğunun tespiti bakımından tereddüt uyandırabilir. Bir aylık süre takip hukukuna ilişkinse 22.03.2020, maddî hukuka ilişkinse 13.03.2020 tarihinde durur. Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı geçerli bir şekilde yazılı tahliye taahhüdünde bulunmuşsa, kiraya veren kiracının boşaltmayı taahhüt ettiği tarihten itibaren bir ay içinde dava açmak veya takip yapmak suretiyle kira sözleşmesini sona erdirebilir. Kanımızca bir aylık sürenin hakkın dava veya icra takibi yaparak kullanımına ilişkindir ve “a” bendi kapsamındadır. İcra ve İflas Kanununda ayrıca belirtilmesinin nedeni, sürenin takip şartı haline getirilip icra dairesince resen dikkate alınabilmesini sağlamaktır[102].

Durup durmadığı tartışmaya değer bir süre taksitli ödeme süreleridir. Konuyu taksitle ödemenin İcra ve İflas Kanunu m. 111’in şartlarını taşıyıp taşımamasına göre ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. İcra ve İflas Kanunu m. 111’in şartlarını taşıyan taksitle ödemede taksitler arasındaki azami süre ikinci fıkrada “aydan aya verilmesi” ifadesi ile düzenlenmiştir. Şüphesiz borçlu bir aydan daha kısa süreli vadelerle de borcunu ödemek isteyebilir. Bu tür bir taksitle ödemede taraflar arasında bir sözleşme ilişki kurulmamakta[103] olup, alacaklının rızasını gerektirmeyen bir ayı geçmeyen vade tarihleri alacaklı tarafından verilmiş süreler değildir. Bir ayı geçmeyen süre İcra ve İflas Kanunu tarafından belirlendiğinden, Geçici m. 1 “b” bendine göre 22.03.2020 tarihinde vade süresi durur. Örneğin ikinci taksit, 22.03.2020 tarihinde sonraki bir tarih ise, durma süresi boyunca, kalan süre işlemez. Durma dönemi içinde borçlunun ödeme yükümlülüğü yoktur[104]. Alacaklı da taahhüdü ihlal ettiğinden bahisle borçlunun tayzik hapsiyle cezalandırılmasını (İİK m. 340) isteyemez. Buna karşılık hacizden önce ya da hacizden sonra,satış talebinden önce alacaklı ve borçlu taksitle ödeme sözleşmesi akdetmişse, vade süresi Kanun tarafından belirlenmediğinden, süre Geçici m. 1 “b” bendine göre durmaz. Benzer şekilde alacaklının borçluya tanıdığı süre (imhal), İcra ve İflas Kanununda düzenlenen bir süre olmadığından, Geçici m. 1 “b” bendi kapsamında değildir. Borçlu sürenin uzadığını gerekçe göstererek, durma döneminden sonra icra mahkemesinden takibin geri bırakılmasını (İİK m. 71) talep edemez.

Yargılama hukukundaki sürelerden yalnız taraflar için konulmuş olanlar Geçici m. 1 “a” bendinde durdurulmuşken,” b” bendinde ayrım yapılmayarak takibin tarafları ile icra organları için konulmuş süreler durdurulmuştur. Bu farklılığın nedeni yargılamalar Kanun hükmüyle doğrudan durdurulmamışken, takiplerin durdurulması olabilir. Takip durduğuna göre esasen onun ilerletilebilmesi amacıyla icra organlarının belirli bir süre içinde işlemde bulunması, dolayısıyla süreye uymaları gerekliliği söz konusu değildir. Fakat durma döneminden önce icra organları için işlemeye başlamış sürelerin de olabileceği dikkate alınmalıdır. Örneğin, kesinleşen bir genel haciz yoluyla takipte alacaklı süresi içinde haciz talep etmişse, icra müdürü üç gün içinde hacze başlamalıdır (İİK m. 79, 1). Alacaklı 21.03.2020 tarihinde haciz talep etmişse, 22.03.2020 tarihi itibariyle hacze çıkılamayacağı gibi, aynı zamanda üç günlük süre de durur.

Yalnız İcra ve İflas Kanununda değil, takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler de durmuştur. Türk Ticaret Kanununun deniz ticareti kitabının cebrî icraya ilişkin hükümlerinde öngörülen süreler ile 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanundaki süreler bu kapsamdadır. Örneğin, 7155 sayılı Kanuna göre başlatılan takiplerde haciz isteme süresi İcra ve İflas Kanunu m. 78, 2’den farklı olarak iki yıldır (m. 8, 4).a  Bu süre de durmuştur.

c) İcra Dairelerince Tayin Edilen Sürelerin Durması

İcra ve İflas Kanunu süreleri belirlemede icra dairesine bir takdir yetkisi vermiş, icra müdürü bu yetkiye dayanarak bir süre tayin etmişse, bu süre 22.03.2020 tarihinde durur. İcra dairelerinin tayin ettiği süreye, alıcıya tanınan ihale bedelini ödeme süresi örnek olarak verilebilir. İcra müdürü alıcıya taşınırlarda yedi günü (İİK m. 118, 1), taşınmazlarda on günü (İİK m. 130) geçmeyecek bir süre verebilir. İcra müdürünce takdir edilecek süre 22.03.2020 tarihi itibariyle durur. Bir erteleme hali olan tutukluluk ve hükümlülükte icra müdürü temsilcisi olmayan bir tutuklu veya hükümlüye temsilci tayin etmesi için verdiği münasip süre (İİK m. 54, 1) de durur.

Geçici m. 1 “b” bendinde icra dairelerinin yanında hakim tarafından tayin edilen süreler de 22.03.2020 tarihi itibariyle durdurulmuştur. Bu konu aşağıda ele alınacaktır[105].

4. İcra ve İflas Kanununda Düzenlenen Dava ve Hukukî Çareler

a) Başvuru Süresi

Takip işlemleri yanında, İcra ve İflas Kanununa göre açılabilecek dava ve başvurulabilecek hukukî çareler için konulmuş süreler de işlemez. 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinde, “2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler” ifadesi, temelinde bir icra takibi bulunan davaların açılması ve hukukî çarelere başvurulmasına ilişkin süreleri de kapsamına almaktadır. a İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş olan itirazın iptali davası (İİK m. 67), borçtan kurtulma davası (İİK m. 69), istirdat davası (İİK m. 72, 6, 7, 8) sıra cetveline itiraz davası (İİK m. 142, 1) gibi icra hukukuna özgü davaları açma süresi ile itirazın kesin veya geçici kaldırılması (İİK m. 68, 68a), takibin geri bırakılması (İİK m. 33, 1), ihalenin feshi (İİK m. 134) dahil olmak üzere şikayet[106] (İİK m. 16) gibi hukukî çarelere başvuru süresi durma döneminden önce işlemeye başlamışsa, 22.03.2020 tarihinde durmuştur.

Geçici 1. maddenin “a” bendinde genel olarak davaların, “b” bendinde ise, İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş olan davalara ilişkin sürelerin durması düzenlenmişken, “a” bendinde “şikayetten” söz edilmesi isabetli olmamıştır. Eğer “a” bendinde sözü edilen şikayet, İcra ve İflas Kanununun 16. maddesinde düzenlenmiş şikayet ise, durma süresi, İcra ve İflas Kanunundaki düzenlenen süreler bakımından da farklı tarihlerde başlayacaktır. Kanımızca “a” bendinde icra ve iflas hukukuna özgü bir hukukî çare olan şikayet değil, ceza muhakemesinde soruşturma makamlarının resen hareke geçmelerinin istisnası olan şikayet düzenlenmiştir. Burada duran süre, Türk Ceza Kanunu m. 73’teki altı aylık süredir. Şu halde, İcra ve İflas Kanunu m. 16’da düzenlenen yedi günlük şikayet süresi de “b” bendi kapsamında olup 22.03.2020 tarihinden itibaren durmuştur. Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı’nın web sitesinde yapılan açıklamada; icra ve iflas işlerindeki süreler ile icra ve iflas hukuku dışında süreler ayrımı yapılarak şikayet “a” bendi kapsamasında değerlendirilmemiş, icra ve iflas işlerinden hariç tutulmamıştır[107].

b) İtirazın Bertaraf Edilmesi ve Şikayet Yoluna Durma Döneminde Başvurulup Başvurulamayacağı

Başvuru süresi işlemeyen itirazın bertaraf edilmesi yollarına durma döneminde içinde başvurulabilir mi? Öncelikle belirtmek gerekir ki, itirazın iptali hükmü ile itirazın kaldırılması kararı bir icra takip işlemidir[108]. İcra takip işleminin birinci unsuru olan icra organlarınca yapılmış olma koşulunu icra dairelerinin yanında itirazın bertaraf edilmesi talebini inceleyen icra mahkemesi ve genel mahkemeler de karşılar[109]. Bir işlemi icra takip işlemi statüsüne sokan “cebrî icrayı ilerletmeyi hedef tutma” unsuru takibin devamı ve itirazın kaldırılması kararında gerçekleşir[110]. Bu nedenle durma dönemi içinde itirazın iptaline ve kaldırılmasına karar verilemez. Kaldı ki itirazın iptali davası ile itirazın kaldırılması, duruşmalara devam edilip edilemeyeceğini Geçici m. 1’in verdiği yetkiyle düzenleyen Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 30.03.2020 tarihli kararında belirtilen ivedi sayılacak dava ve işlerden değildir.

İtirazın bertaraf edilmesi kararının icra takip işlemi olmasının sonucu, icra organlarını böyle bir karar vermeye sevk eden işlemin de taraf takip işlemi niteliğine sahip olmasıdır. İtirazın kaldırılması talebi ve itirazın iptali davası açılması, icra takip işlemi yapılmasına yönelik başvuru niteliğindeki işlem[111] olup kanımızca taraf takip işlemidir[112]. Taraf takip işlemleri durma döneminde yapılamaz. Şu halde, 22.03.2020 ila 15.06.2020 tarihleri arasında alacaklı itirazın bertaraf edilmesi yollarına başvuramaz[113].

Durma döneminden önce yapılan hukuka aykırı işlemlere karşı şikayet süresi durmuş olsa da ilgili durma döneminde şikayet yoluna başvurabilir[114]. Buna karşılık icra müdürü Geçici m. 1’e aykırı hareket ederek bir icra takip işlemi yaparsa, durma dönemi içerisinde şikayet yoluna başvurulabilir mi? Erteleme hallerinde borçluya karşı bir icra takip işlemi yapmışsa, o işlem hükümsüz değildir; işlem ertelemenin bitiminden sonra etkisini gösterir ve borçlu da erteleme halinin sona ermesinden sonra şikayet yoluna başvurarak o işlemi iptal ettirebilir[115]. Fakat durma dönemi için farklı bir sonuca vararak işlemlerin hükümsüz olduğunu ve durma döneminin bitmesini beklemeksizin borçlunun icra mahkemesinde süresiz şikayet yoluna başvurabileceğini kabul etmek daha uygun olur[116]. Örneğin, icra takip işlemi engeli bulunmasına rağmen icra müdürünce bu dönem içerisinde uygulanan haczin iptali istenebilir. Durma dönemi içinde icra mahkemesince karar da verilebilir. Şikayet yargılamasında verilen karar bir icra takip işlemi değildir[117]. İcra mahkemesi takdir yetkisini dosya üzerinden inceleme yapmaktan yana kullanmışsa (İİK m. 18, 3), icra müdürünün işlemi hakkında karar verebilmesinde bir tereddüt yoktur. İncelemenin duruşmalı yapılması gerekiyorsa icra mahkemesine arz edilen hususların ivedi işlerden sayılması (İİK m. 18, 1) tüm şikayet yargılamalarında duruşmalara devam edilebileceği anlamına gelmemektedir. Örneğin, kambiyo senetlerine özgü takipte senedin kambiyo senedi vasfında olmamasına (İİK m. 168, 1 b. 3) dayalı şikayet yargılamasında Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 30.03.2020 tarihli kararıyla getirilen ivedilik şartının sağlandığı kural olarak söylenemez.

c) Yargılamada Taraflar İçin Kanunun Belirlediği veya Hakimin Tayin Ettiği Sürelerin Durması

Başvuru süresinin yanında İcra ve İflas Kanununda düzenlenen dava ve hukukî çare muhakemesindeki sürelerin hangi tarihten itibaren durduğu Geçici m. 1’in kaleme alınışındaki aksaklıktan ötürü, çözümü zor bir sorunu ortaya çıkarmıştır. Hükmün “a” bendinde;

“Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hakim tarafından tayin edilen süreler”;

“b” bendinde ise;

“İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hakim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler”

ifadesi yer almaktadır. İcra ve İflas Kanununda düzenlenen dava ve hukukî çarelerdeki taraflar için kanunun ve hakimin belirlediği sürelerde her iki bendin uygulama alanı kesişmektedir.

Kanunun belirlediği süreler ele alındığında, İcra ve İflas Kanununda dava ve hukukî çarelere özgü usûl hükmü içeren süreler bulunduğu gibi, düzenleme olmayıp Hukuk Muhakemeleri Kanununun hükümleri de uygulanabilmektedir. Örneğin, İcra ve İflas Kanununda düzenlenen bir dava olan istihkak veya tasarrufun iptali davasında cevap dilekçesi verme süresi, yine itirazın iptali davasında istinaf süresi için Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanmaktadır. Keza, icra mahkemesi kararlarında istinaf süresi İcra ve İflas Kanunu m. 363’te düzenlenmiştir; fakat temyiz süresi düzenlenmeyip Hukuk Muhakemeleri Kanununa atıf yapılmıştır (İİK m. 366, 1).

“Usûl hükmü içeren diğer kanunlardaki süreler” ifadesinin, İcra ve İflas Kanununda düzenlenen sürelerin de dahil edilecek şekilde yorumlanması, “b” bendinin abesle iştigal edilerek sevk edildiği sonucuna götüreceği için yerinde olmaz. Asıl mesele, süreyi düzenleyen Kanuna göre mi, yoksa dava ve hukukî çarenin İcra ve İflas Kanununda düzenlenip düzenlenmemesine göre mi bir ayrım yapılacağıdır. Lafzi yorumun, süreyi düzenleyen Kanuna göre ayrım yapılmasına elverdiği bir gerçektir. Fakat bir böyle bir ayrım çerçevesinde “a” veya “b” bendinin uygulanması, aynı dava ve hukukî çare için her dosyada duran sürenin ayrı ayrı değerlendirilmesini gerekli kılar ki, bu durumun karışıklığa zemin hazırlayacağı kuşkusuzdur. Gerçekten icra mahkemelerindeki istinaf süresinin 22.03.2020 tarihinde, temyiz süresinin ise 13.03.2020 tarihinde durmasını haklı gösterecek bir sebep yoktur.

Amaçsal yorum ise, dava ve hukukî çarenin İcra ve İflas Kanununda düzenlenip düzenlenmemesine göre bir ayrımı gerektirmektedir. Kanun koyucu dava ve hukukî çareleri de içine alacak şekilde icra ve iflas takip prosedürleri ile diğer muhakeme usûllerini birbirinden ayırmayı amaçlamıştır. Gerçekten Geçici m. 1 “b” bendinde icra takiplerine yönelik olarak ayrı bir hüküm sevk edilmiş, hükmün kapsamına başvuru, hatta icra mahkemesi özelinde istinaf süresi de dahil edilerek İcra ve İflas Kanununda düzenlenen dava ve hukukî çareler de hükmün kapsamına alınmıştır. Bu kapsayıcı tercih ile diğer kanunlardaki süreler dışlanmış olamaz. Ayrıca ayrı bir hükmün sevk edilip farklı bir zaman itibariyle uygulama tercihinin temelinde, fevkalade tatil kararı vardır. Geçici m. 1 sevk edilmemiş ve İcra ve İflas Kanunu dışında kalan dava ve hukukî çarelerdeki süreler durdurulmamış olsaydı, yalnız İcra ve İflas Kanununda düzenlenen dava ve hukukî çareler bakımından İcra ve İflas Kanunundaki sürelerin duracağı, buna karşılık Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki sürelerin işlemeye devam etmeyeceği söylenemeyecek, bilakis yeknesak bir uygulamaya gidilerek tüm süreler durdurulacaktı. Demek oluyor ki, fevkalade tatille birlikte Geçici m. 1 “a” bendinin kapsamında olup olmadığı tartışılan süreler zaten durdurulmuştur. Geçici m. 1 “b” bendini sevk ederek Cumhurbaşkanlığı kararını kanun hükmü haline getirmiştir. Şu halde, süre ister İcra ve İflas Kanununda ister Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlensin, dava veya hukukî çare İcra ve İflas Kanununda düzenlenmişse “b” bendi, diğer ihtimallerde “a” bendi uygulanmalıdır. Buna göre kanımızca İcra ve İflas Kanununda düzenlenen dava ve hukukî çarelerdeki gerek başvuru süresi gerekse ilk derece ve kanun yolu muhakemesinde kanunun belirlediği tüm süreler 22.03.2020 tarihinde durmuştur[118].

Hakimin belirlediği süreler ele alındığında, sürelerin durması hem “a” hem de “b” bendinde düzenlendiği için benzer bir sorunla karşılaşılması kaçınılmazdır. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, Geçici m. 1 “b” bendinde hakim ve icra ve iflas daireleri ayrı ayrı belirtilmek yerine icra organlarınca verilen süreler denilebilirdi. Bu bentte geçen “hakim” ifadesinden ne anlaşılması gerektiği açık değildir. İcra mahkemesi hakiminin bu bent kapsamında olduğu tereddütsüz söylenebilir. İcra mahkemesinde ister istihkak davası gibi bir dava görülsün, ister şikayet gibi icra ve iflas hukukuna özgü bir hukukî çareye bakılsın, hakim tarafından tayin edilen süreler 22.03.2020 tarihi itibariyle durur. Örneğin miras bırakanın borcu için mirasçılara karşı başlatılan takibe itiraz üzerine başvurulan itirazın kesin kaldırılması yolunda icra mahkemesi terekenin borca batık olduğu ileri sürülürse borçluya bu konuda bir mahkeme kararı getirmesi için verdiği münasip mühlet (İİK m. 68, 4) 22.03.2020 tarihinde durur.

İcra ve İflas Kanununda düzenlenen ve icra mahkemesi dışındaki diğer mahkemelerce görülen davalar da kanunun belirlediği sürelerden olduğu gibi hakimin belirlediği süreler bakımından da “b” bendi kapsamındadır. Anılan bentte geçen “bu kapsamda” ifadesinden, icra mahkemesi dışındaki diğer mahkemelerde görülen davalardan, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre açılanların kastedildiği çıkarılabilir. İcra ve İflas Kanununa göre açılacak dava ve hukukî çarelerde kanunun belirlediği ve hakimin tayin ettiği sürelerin hangi tarihte durduğu noktasında yeknesak bir yorum yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu doğrultuda, itirazın iptali, istirdat, sıra cetveline itiraz, tasarrufun iptali davası gibi davalarda hakimin tayin ettiği süre 22.03.2020 tarihi itibariyle sona ermemişse, 15.06.2020 tarihine kadar (bu tarih dahil) durur.

Son olarak, gerek kanunun belirlediği gerekse hakimin tayin ettiği sürelerin hangi tarihte durduğunun tespitinde, dava ve hukukî çarenin İcra ve İflas Kanununda düzenlenmesi kriterinin de meseleyi bütünüyle açıklığa kavuşturmadığını teslim etmek gerekir. Menfi tespit davası hem İcra ve İflas Kanunu m. 72’de hem Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 106’da düzenlendiği hem de sahtelik davasına özgü olmak üzere Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 209’da özel hüküm sevk edildiği için bu bağlamda gri alanı oluşturmaktadır.a  Bu konuda ilk etapta menfi tespit davasının takipten önce veya sonra açılmasına, borçlunun davasını müstakbel takip ile irtibatlandırıp irtibatlandırmamasına göre ayrım yapılması düşünülebilir. Örneğin, davacı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 106’ya göre açmış, alacaklıyı takip yapmaktan men eden bir ihtiyatî tedbir kararı verilmişse (HMK m. 391), hakimin verdiği sürenin “a” bendine göre 13.03.2020 tarihinde durduğu söylenebilir. Fakat hükmün sevk edilişindeki aksaklığın meydana getirdiği karmaşayı daha da derinleştirmemek adına, ne zaman ve hangi Kanuna dayanılarak açıldığına bakılmaksızın, menfi tespit davalarının İcra ve İflas Kanunu m. 72 kapsamında değerlendirilmesinin, bu davada hakimin verdiği sürenin de Geçici m. 1 “b” bendine göre 22.03.2020 tarihinde durmasının daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Dikkat edilirse, İcra ve İflas Kanunu m. 72, 1’de borçlunun takipten önce açacağı menfi tespit davası da zikredilmiştir. Buna karşılık ister takipten önce ister takipten sonra açılsın sahtelik davası (HMK m. 209) İcra ve İflas Kanunu m. 72’ye tabi değildir[119]. Bu nedenle bu dava bütünüyle genel hükümlere göre açılmış olup “a” bendi kapsamındadır. Bunun yanında sebepsiz zenginleşme davası da genel hükümlere göre açılan bir davadır. Bir yıl içinde istirdat davası (İİK m. 72, 7) açmamış olan borçlu genel hükümlere göre iki yıl içinde sebepsiz zenginleşme davası (TBK m. 77-82) açabilir. Sebepsiz zenginleşme davasındaki süreler “a” bendine göre 13.03.2020 tarihinde durur.

II. İflas Takipleri, Talepleri ve Tasfiyeleri

Geçici m. 1 “b” bendinde yalnız icra takipleri değil, aynı zamanda iflas takipleri de belirtilmiştir. İcra takiplerinde olduğu gibi bir yandan iflas takipleri durdurulmuş, diğer yandan iflas takip taleplerinin alınması engellenmiştir. Buna göre alacaklı iflasa tabi borçlusuna karşı 22.03.2020 tarihinden itibaren takipli iflas yollarına başvuramaz, takip başlatmışsa da bu takipler durur.

İflas takibi zaten ödeme emrine itiraz edildiği (İİK m. 172) için durmuşsa, alacaklının asliye ticaret mahkemesinden itirazın kaldırılmasını ve borçlunun iflasını isteyebilmesi için ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıllık süre öngörülmüştür (İİK m. 156, 4; 174). Borçlu iflas ödeme emrine itiraz etmemişse, alacaklı asliye ticaret mahkemesine başvurarak borçlusunun iflasını yine bir yıl içinde talep edebilir (İİK m. 173). Bu bir yıllık süre de Geçici m. 1 “b” bendi kapsamında 22.03.2020 tarihinden itibaren durmuştur.

Süre durmuş olsa da iflas takibi yapan alacaklının durma döneminde borçlusunun iflasını isteyip istemeyeceği üzerinde durulabilir. Kanımızca durma döneminde iflas davası açılamamalıdır. Zira bu dava iflas takibinin zorunlu bir kesitidir[120]. Bunu ilaveten gerek takipli gerekse takipsiz iflasta, iflas kararı bir icra takip işlemidir[121]. Ayrıca cebrî icra, cüzi ve külli icra olmak üzere ikiye ayrılır. İflas da bir cebrî icra faaliyetidir. Geçici m. 1 yeni cüzî icra taleplerini nafaka alacakları dışında engellemiş, ayrıca iflas takiplerinin başlatılmasına izin vermemiştir. Şu halde, kanun koyucu borçluların durma dönemi içinde cebrî icra faaliyetlerine maruz bırakılmamasını amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda kanımızca külli icra takiplerinin durması (ilerletilememesi) iflas davasını da kapsamaktadır. Durma dönemi içinde iflas davası açılamayacağı gibi, derdest iflas davalarına devam edilip iflasın açılmasına da karar verilemez[122].

Doğrudan doğruya iflas için de aynı sonuca varılmalıdır. Buna göre alacaklı İcra ve İflas Kanunu m. 177’ye göre iflas davası açamamalı, borçlu da kendi iflasını m. 178 ve 179’a göre isteyememelidir[123]. Keza konkordato mühletinin kaldırılarak borçlunun iflasına da karar verilememelidir[124].

Yine iflasın açılmasından sonraki, örneğin alacaklılar toplanması, paraya çevirme gibi işlemler yapılmaz. Ayrıca iflas tasfiyesinde de süreler durmuştur. Örneğin, iflas tasfiyesi adi şekilde yapılıyorsa, iflas idaresinin yaptığı ilan üzerine alacaklıların alacaklarını kaydettirmeleri için öngörülen bir aylık süre (İİK m. 219, 2 b. 2) durmuştur.

III. İhtiyatî Haciz

Geçici m. 1, 2 (c)’de 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler istisna tutulmuş, bu suretle tedbirin icrası yolu açık tutulmuşken, ihtiyatî hacizde farklı bir düzenlemeye gidilerek ihtiyatî haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler durdurulmuştur. Fevkalade tatil kararında ihtiyatî haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine karar verilmiş, Geçici m. 1’de ise ihtiyatî haczin icra ve infazına ilişkin işlemlerin durduğu belirtilmiştir. İhtiyatî haczin icra edilemeyeceğinde tereddüt bulunmamakla birlikte, her iki hükmün lafzındaki farklılıktan ötürü Geçici m. 1’e göre ihtiyatî haczin icrasının talep edilip edilemeyeceği sorulabilir. Kanımızca amaçsal yorum, başlamış olan ihtiyatî haczin icrasına ilişkin işlemlere devam edilmemesinin yanında yeni işlemlere başlanmamasını, dolayısıyla bu işlemlerin yapılmasının istenememesini gerektirir. Durma döneminden önce verilmiş bir ihtiyatî haciz kararı icra edilememesinin yanında on günlük süre de işlemeye başlamayacağı için ihtiyatî haciz, tamamlayıcı merasim yerine gelmediğinden bahisle kendiliğinden kalkmaz (İİK m. 261, 1 c. 2).

İhtiyatî haciz icra edilemezse de acaba durma süresi içinde ihtiyatî haciz talebinde bulunulabilir mi? Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 30.03.2020 tarihli ve 2020/51 sayılı kararında erteleme süresince ihtiyatî tedbir ve bu işleme yönelik itirazların değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmekle birlikte ihtiyatî hacizden söz edilmemiştir. Geçici m. 1’de icra takip işlemlerinin yapılamayacağı belirtilmiştir. Doktrinde ihtiyatî haciz kararının bir icra takip işlemi olduğu kabul edilmektedir[125]. Buna karşılık Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu 27.12.2017 tarihli kararında (2016/1 E. 2017/6 K. RG 29.06.2018, S. 30463) ihtiyatî haczin icra işlemi değil, özel geçici hukukî koruma müessesesi olduğunu benimsemiştir[126]. Kanımızca ihtiyatî haciz icra takip işlemi olarak nitelendirilse dahi ihtiyatî haciz kararı verilebilmelidir. Geçici m. 1 “b” bendinde geçen “tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler” ifadesinden ihtiyatî haciz taleplerine izin verilmek istendiği anlaşılmaktadır. Kanun yalnız “takip işlemleri” ifadesi ile yetinmiş olsaydı, ihtiyatî haciz kararının verilemeyeceği yorumu yapılabilirdi. Zira bir icra takip işlemi olduğundan hareketle ihtiyatî haciz kararı verilemeyeceği için onun icra edilmesini engelleyecek bir hüküm sevk edilmesine gerek olmazdı. Ne var ki takip işlemlerinin yasaklandığı bir hükümde ihtiyatî haczin icra edilemeyeceğinin özel surette belirtilmesi, icra takip işlemi olarak nitelendirilse bile ihtiyatî haciz kararının Geçici m. 1’deki “takip işlemi” kavramından ayrık tutulduğunu ortaya koymaktadır.

İhtiyatî haciz yargılamasında verilen kararlara karşı tanınan hukukî çarelere durma döneminde de başvurulabilir. İhtiyatî haciz kararı karşı tarafın yokluğunda verilmiş ise, bu karara itiraz edilebilir (İİK m. 265). Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 30.03.2020 tarihli kararında ihtiyatî tedbire itirazların değerlendirilmesi gerektiği açıkça belirtilmesine rağmen ihtiyatî hacze değinilmemiştir. Durmadan önce duruşmalı olarak incelendikten sonra verilen ihtiyatî haciz kararı veya ihtiyatî haczin reddi kararı durma süresi içinde istinaf edilebilir (İİK m. 258, 3). Şu da var ki gerek itiraz gerekse istinaf süresi durma döneminde işlemez. Bu doğrultuda, hakkında dosya üzerinden ihtiyatî haciz kararı verilen borçlu veya ihtiyatî haciz talebi reddedilen alacaklı, durma dönemi sona erdikten sonra başlayacak/kaldığı yerden işlemeye devam edecek süre içinde itiraz yoluna veya istinaf kanun yoluna başvurabilir.

Karşı tarafa tanınan diğer hukukî çareler olan teminat karşılığında ihtiyatî haczin kaldırılması (İİK m. 266) ve ihtiyatî haciz için de kıyasen uygulanabilecek durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması (HMK m. 396) yolu da açıktır.

Henüz dava açılmadan veya takip yapılmadan ihtiyatî haciz kararı verilmişse, ihtiyatî haciz durma döneminde icra edilemeyeceğine göre yedi gün içinde asıl davanın açılması veya takibin başlatılması (İİK m. 264, 1) da mecburi değildir. Her ne kadar durma döneminde dava açılabilirse de bu süre hem ihtiyatî haciz icra edilmediği hem de Geçici m. 1 uyarınca işlemeye başlamaz; dava açılmadığı ya da takip başlatılmadığı için ihtiyatî haczin kendiliğinden kalkması (İİK m. 264, 4) da söz konusu olmaz.

Alacak davasında dosya işlemden kaldırılmışsa, dava üç ay içinde yenilenebilmekle birlikte, davadan önce veya dava devam ederken verilen ve icra edilen ihtiyatî haczin devamı için bir ay içinde yenileme talebinde bulunulmalıdır. Aksi takdirde ihtiyatî haciz kendiliğinden kalkar (İİK m. 264, 4). Durma döneminden önce alacak davasında dosya işlemden kaldırılmışsa, söz konusu bir aylık süre Geçici m. 1 “b” bendi uyarınca 22.03.2020 tarihinde durmuştur. Dolayısıyla durma döneminde ihtiyatî haciz etkisini muhafaza eder. Davacı durma dönemi sona erdikten sonra kalan süre içinde; kalan süre on beş gün veya ondan daha azsa, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün içinde yenileme talebinde bulunarak ihtiyatî haczin devamını sağlayabilir. Şu da var ki karşı taraf salgının ekonomik sonuçlarını gerekçe göstererek durum ve koşullarım değişmesi sebebiyle (HMK m. 396) yahut teminat karşılığında (İİK m. 266) ihtiyatî haczin kaldırılmasını isteyebilir.

Genel ihtiyatî haciz prosedürü hakkında yapılan açıklamalar, deniz alacakları için ihtiyatî haciz (TTK m. 1352 vd.) için de aynen geçerlidir. Koşulları mevcutsa gemi hakkında durma dönemi içinde ihtiyatî haciz kararı verilebilir, fakat bu karar yerine getirilemez. İhtiyatî haczin icrası için üç günlük süre (TTK m. 1364), durma süresi içinde verilen ihtiyatî haciz kararı için işlemeye başlamaz. Durma süresinden önce verilen bir ihtiyatî haciz kararı için başlayan üç günlük süre 22.03.2020 tarihi itibariyle durur. Asıl davanın açılması yahut takip yapılmasına ilişkin bir aylık süre (TTK m. 1376) alacaklı ihtiyatî haczin uygulanmasında hazır bulunuyorsa bu tarihten, hazır bulunmuyorsa ihtiyatî haciz tutanağının alacaklıya tebliği tarihinden itibaren başlamaktadır (İİK m. 264, 1). Durma döneminde ihtiyatî haciz icra edilemeyeceği için bu süre de işlemeye başlamaz. İhtiyatî haciz durma süresinden önce icra edildiği için bir aylık süre işlemeye başlamışsa, bu süre 22.03.2020 tarihi itibariyle durur.

IV. Tasarrufun İptali Davası

Tasarrufun iptali davası, tasarruf tarihinden itibaren beş sene içinde açılmalıdır (İİK m. 284). Bu süre durmuştur. Örneğin, takip borçlusu 03.03.2020 tarihinde taşınmazını satıp devretmişse, beş yıllık hak düşürücü sürenin bitimi tarihi olan 03.03.2025 tarihine durma döneminde geçen süre eklenecektir. Bu durumda alacaklı 10.03.2025 tarihinde tasarrufun iptali davası açarsa, davası hak düşürücü geçtiğinden bahisle reddedilmeyecektir. Hak düşürücü nitelikteki beş yıllık sürenin 13.03.2020 tarihinden mi yoksa 22.03.2020 tarihinden itibaren mi durduğu Geçici m. 1’in yorumlanmasını gerektirmektedir. Hükmün “a” bendinde dava açma sürelerinin ve hak düşürücü sürelerin, 13.03.2020 tarihinde, “b” bendinde ise İcra ve İflas Kanununda belirlenen sürelerin 22.03.2020 tarihinde durduğu belirtilmiştir. Kanımızca “b” bendinde durdurulan süreler, İcra ve İflas Kanunundaki hak düşürücü süreleri de kapsamaktadır. Başka bir deyişle, “a” bendi kapsamındaki hak düşürücü süreler, İcra ve İflas Kanunu dışındaki kanunlarda düzenlenen hak düşürücü sürelerdir[127]. Şikayet süresinin durduğu tarihin tespitinde değerlendirildiği üzere[128], “a” bendinin uygulama alanını icra ve iflas hukukuna ilişkin süreler dışındaki süreler ile sınırlandırmak uygun olur. Bu nedenle beş yıllık süre diğer takip hukukuna ilişkin sürelerde olduğu gibi 22.03.2020 tarihinde durmuştur.

İcra ve İflas Kanunu m. 278 ve 279’da öngörülen hacizden, acizden veya iflasın açılmasından geriye doğru bir ve iki yıllık süre, durma dönemi içinde işlememeli, başka bir deyişle durma döneminden sonraki haciz, aciz veya iflasın açılmasından geriye doğru durma dönemi kadar uzamalıdır[129].

Duracak diğer bir süre de alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarrufların iptali için işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren borçluya karşı haciz veya iflas yoluyla takibe geçilmesi için öngörülen beş yıllık süredir (İİK m. 280, 1)[130].

Sürelerin durması durma dönemi içinde yeni tasarrufun iptali davası açılmasına engel değildir. Yukarıda Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 30.03.2020 tarihli ve 2020/51 sayılı kararı gereğince hukuk davaları bakımından kural olarak duruşma ve keşiflerin ertelendiği, ancak ivedi sayılacak iş ve işlemlerde ertelemenin geçerli olmadığı belirtilmişti[131]. Tasarrufun iptali davasının basit yargılama usûlüne tabi olması (İİK m. 281, 1) ivedi bir dava olduğu anlamına gelmemektedir. Bu nedenle bu kararın kapsamında ivedi bir dava olmayan iptal davasında durma dönemi içinde duruşmalar yapılmaz.

Alacaklı davadan önce veya dava devam ederken İcra ve İflas Kanunu m. 281, 2 uyarınca tasarruf konusu olan malvarlığı değeri hakkında ihtiyatî haciz kararı verilmesini isteyebilir[132]. Bununla birlikte derdest veya ileride başlatılacak icra takibinin sonucunun güvence altına alınması için talep edilen ihtiyatî haciz gibi tasarrufun iptali davasında verilen ihtiyatî haciz kararı da yerine getirilemez. Geçici m. 1, ihtiyatî haczin İcra ve İflas Kanunu m. 257’ye göre mi yoksa m. 281, 2’ye göre mi verildiğine göre bir ayrım yapmamıştır. Durma süresinin bitiminden sonra alacaklı ihtiyatî haczin yerine getirilmesini isteyebilir. Davadan önce ihtiyatî haciz kararı verilmişse, ihtiyatî haciz alacaklının huzurunda icra ediliyorsa bu tarihte, değilse ihtiyatî haciz tutanağının tebliğinden itibaren 7 gün içinde tasarrufun iptali davasının açılması gerekir (İİK m. 264, 1). Aksi takdirde ihtiyatî haciz kendiliğinden kalkar (İİK m. 264, 4). Her ne kadar durma döneminde iptal davası açılabilirse de bu süre hem ihtiyatî haciz icra edilmediği hem de Geçici m. 1 uyarınca işlemeye başlamaz; dava açılmadığı ya da takip başlatılmadığı için ihtiyatî haczin kendiliğinden kalkması da söz konusu olmaz.

V. Konkordato

Geçici 1. maddeye göre, konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder. Bu düzenleme çok açık olmadığı gibi isabetli de değildir. Konkordato mühletinin sadece alacaklı ve borçlu bakımından sonuçlarının durma süresi içinde devam edeceği ifade edilmiştir. Mühletin alacaklı ve borçlu dışındaki sonuçları hakkında bir düzenleme yapılmamıştır. Örneğin, komiserin yetkileri, görevi ve süresi durmadan etkilenir mi? Bu soruya olumsuz yanıt vermek gerekir. Durma döneminin konkordatoyu işlevsiz kılmak gibi bir sonucu olamaz[133]. Bu nedenle her şeyden önce geçici mühlet (İİK m. 286, 4) veya kesin mühlet (İİK m. 289, 3) süreleri durma süresi içinde işlemez. Kalan süre ise 15.06.2020 tarihini takip eden günden itibaren işlemeye devam eder. Böylece konkordato mühleti bu şekilde uzamış olur[134]. Yine konkordato komiserinin işlemlerine karşı şikayet süresi durma süresi (İİK m. 290, 3) içinde işlemez. Alacaklılar toplantısına davet için öngörülen süre (İİK m. 301), alacaklılar toplantısı yapılmışsa projeye iltihak süresi (İİK m. 302, 5), projenin görüşülmesinden sonra komiserin hazırlayacağı rapor için öngörülen yedi günlük süre (İİK m. 302, 6), mahkemenin tasdik aşamasında verdiği altı aylık süre (İİK m. 304, 2), kanun yollarına başvuru süresi (İİK 308/a), çekişmeli alacaklar hakkında bir aylık süre (İİK m. 308/b) durma süresi içinde işlemeyecek sürelere örnek olarak verilebilir.

Konkordato bakımından istisna tutulmadığından, borçlu hakkında imtiyazlı alacaklıların da durma döneminde takip yapmaları mümkün değildir. İmtiyazlı alacaklılar takip başlatmışsa bu takipler de durur. Yine mühlet içerisinde devam edilebilen rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipler de durur ve henüz yapılmamış olan takipler de başlatılamaz.

Borçlu bu süre içinde konkordato talebinde bulunabilir mi? Buna görünürde bir engel bulunmasa da zaten hakkında takip yapılamayacak borçlunun böyle bir talepte bulunmasında hukuken korunan bir yararı yoktur[135]. Borçlunun konkordato talebi üzerine geçici mühlet kararı verilirse, hakkındaki faizlerin durması ya da takas yasağı veya temliklerin hükümsüz kalması gibi gerekçeler, konkordato talebinin incelenip geçici mühlet kararı verilmesi için yeterli sayılmamalıdır. Çünkü 7226 sayılı Kanunun amacı, öncelikli olarak mahkemeleri ve ilgili tarafları, Covid-19 nedeniyle salgından korumak ve bu nedenle mahkemelerin çalışmalarının ve özellikle duruşma yapmalarının ertelenmesidir. Bu açıdan bakıldığında, konkordato prosedürünün ivedi iş sayılıp sayılmayacağının tespiti gerekir. Konkordato hakkında değerlendirme yapılırken sadece borçlu bakımından değil, tüm alacaklılar ve ilgililer bakımından ve en önemlisi de mahkemelerin ve hakimlerin durumu dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Her ne kadar uygulamada konkordato talebi üzerine esaslı bir inceleme yapılmadan geçici mühlet kararı verilebiliyorsa da, mahkemenin en azından heyet olarak bu talebi incelemesi gerekmektedir[136]. Yine bu konuda gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunluluğu ortaya çıkabilir. Bu açıdan bakıldığında, durma süresi içinde hakkında icra takipleri yapılamayan, başlamış olan takiplere de devam edilemeyen borçlu bakımından konkordatonun ivedi iş sayılması mümkün görünmemektedir. Bir işin ivedi sayılabilmesi için yukarıda belirtildiği üzere gecikmesinde bir tehlike ya da önemli bir zararın doğma ihtimalinin bulunması gerekir[137]. Bu açıdan bakıldığında, borçlunun konkordatoya başvuramamasında bir zarar ya da tehlike bulunmamaktadır. Ayrıca mahkemenin geçici mühlet karar vermesi, konkordato komiserinin atanmasını gerektirecek ve komiserin salgın döneminde görevini yapabilmesi de pek kolay olmayacaktır. Geçici mühlet kararının ilanından sonra alacaklıların itiraz edebilmeleri ise durma süresi içinde mümkün olamazsa, bu süre 16.06.2020 tarihinden itibaren on beş gün daha uzatılacak ve Nisan ayında verilmiş bir geçici mühlete itiraz iki ay sonra yapılabilecektir. Bu durum sadece borçlunun geçici mühlet karar almasını sağlayacak ve fakat alacaklıların zamanında itiraz edebilmelerine imkan sağlamayacaktır.

VI. İcra Ceza Muhakemesi

7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasında suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri durmanın kapsamı dışında tutulmuştur. İcra mahkemesinin tazyik veya disiplin hapsine ilişkin kararı, kesinleştiği tarihten itibaren iki yıl geçtikten sonra yerine getirilmez (İİK m. 354, 3). Ceza zamanaşımı süresi durma döneminde işlemeye devam eder. Örneğin, asliye ticaret mahkemesince verilen haksız rekabetten men kararına (TTK m. 56, 1 (b)) rağmen tacir haksız rekabette bulunur, hakkında başlatılan ilamlı icra takibine (İİK m. 30, 4) istinaden tebliğ edilen icra emrine rağmen men edildiği davranışı makbul bir mazereti olmadan sürdürürse alacaklının şikayeti üzerine icra mahkemesince üç aya kadar tazyik hapsine mahkûm edilir (İİK m. 343). 13.03.2020 ila 15.06.2020 tarihleri arasında iki yıllık süre dolarsa ceza hakkında düşme kararı verilir.

Suç ve cezanın düzenlendiği Kanuna göre bir ayrım yapılmadığına göre İcra ve İflas Kanununda hapis cezasını gerektiren suçlar da bu kapsamda değerlendirilmeli, dava ve ceza zamanaşımı süresi durma döneminde de işlemeye devam etmelidir[138]. Örneğin, konkordatoda yetkili kimseleri hataya düşüren yahut konkordato koşullarına uymayan borçlu ilgilinin şikayeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (İİK m. 334). İcra ve İflas Kanununda disiplin ve tazyik hapsinde ceza zamanaşımı (İİK m. 354, 3) dışında dava ve zamanaşımı süresi düzenlenmediğinden, Türk Ceza Kanunu m. 66’daki dava ve m. 68’teki ceza zamanaşımı süreleri uygulanır. Bu süreler 13.03.2020 ila 15.06.2020 arasında işlemeye devam eder.

İstisna tanınan icra ceza hukukundaki zamanaşımı süreleridir. Yoksa icra ceza muhakemesindeki tüm süreler durmadan muaf kılınmış değildir. İcra ve İflas Kanununda belirlenen süreler ister icra takibi için ister icra ceza muhakemesi için konulmuş olsun şikayet dışında Geçici m. 1 “b” bendi uyarınca durur. Örneğin, tazyik veya disiplin hapsine ilişkin karara karşı yedi gün içinde itiraz edilebilir (İİK m. 353, 1). Bu süre de 22.03.2020 tarihinden itibaren durur.

Geçici m. 1 “a” bendinde şikayet süresinin 13.03.2020 tarihinden itibaren duracağı öngörülmüştür. İcra ve İflas Kanununun 16. Babında yer alan fiillerden dolayı şikayet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşer (İİK m. 347). İcra ceza muhakemesindeki şikayet süresi de 13.03.2020 tarihinden itibaren durmuştur[139].

Ç. Duran Sürelerin Tekrar İşlemeye Başlaması

Sürelerin durması, sürelerin kesilmesinden farklıdır. Zira duran süre, durma döneminin sona ermesinden itibaren kaldığı yerden tekrar işlemeye devam eder. Durma dönemi bir tür adli tatil de değildir[140]. Zira adli tatil döneminde süreler durmaz, bilakis işlemeye devam eder. Adli tatile tabi olan dava ve işlerde sürenin bitimi adli tatil dönemine denk gelirse, süre adli tatilin bitiminden itibaren bir hafta uzar (HMK m. 104).

Durma döneminin 15.06.2020 tarihinde sona ermesinden sonra sürelerin hesabında yanlışlıklar yapılarak hak kayıplarına sebebiyet verilebilir. Bu tehlikeye karşı fevkalade tatil bakımından bir düzenleme yapılmamıştır. Geçici m. 1 sevk edilmemiş olsaydı duran tüm süreler durma dönemi bittikten sonra kaldığı yerden işlemeye devam edecekti. Örneğin, 19.03.2020 tarihinde haciz ihbarnamesi tebliğ edilen üçüncü kişi için yedi günlük itiraz süresinin üç günü geçmiş olacak; durma dönemi bittikten sonra kalan dört gün içinde ihbarnameye itiraz edebilecekti.

Gerek sürelerin hatalı hesap edilebilme gerekse mahkeme ve icra dairelerindeki yoğunluğun meydana getirebileceği hak kayıplarını önlemek amacıyla, Geçici m. 1’de süre uzatımı kabul edilmiştir. Buna göre durma döneminin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durmadan sonra on beş gün uzar. On beş gün uzama, sürenin bitimine on beş günden az kalmışsa, kalan süreye on beş gün ilave edilmesi değil, kalan sürenin on beş güne tamamlanmasıdır[141]. Yukarıda belirtildiği gibi sürenin on beş günden az kalıp kalmadığı hesap edilirken sürenin Geçici m. 1 “a” bendi kapsamında olup 13.03.2020 tarihinde mi yoksa “b” bendi kapsamında olup 22.03.2020 tarihinde mi durduğunun tespiti önem arz etmektedir[142]. Örneğin, daha önce işlemeye başlayan ve 25.03.2020 tarihinde sona erecek itirazın iptali davası açma süresi “b” bendi kapsamında olup, 22.03.2020 tarihinde (bu tarih dahil olmak üzere) durmuştur. Bu sürenin dolmasına dört gün kaldığı için durma süresinin sona erdiği gün olan 15.06.2020’yi takip eden günden (16.06.2020’den) başlamak üzere süre on beş güne çıkarılmıştır. Somut meselede süre 30.06.2020 tarihinde sona erer.

Sürenin durduğu tarihin tam olarak tespit edilmesi bir başka açıdan daha dikkat edilmesini gerektirmektedir. Geçici m. 1’de 13.03.2020 ve 22.03.2020 tarihlerinin yanına “bu tarih dahil” ibaresi konulmuştur. Demek oluyor ki söz konusu tarihler durma dönemine dahildir. Yani 12.03.2020 ve 21.03.2020 sürenin işlediği son gündür. Bir sürenin son günü 12.03.2020 ise süre uzamaz. Aynı şekilde Geçici m. 1 “b” bendi kapsamında, sürenin son gününün 21.03.2020 tarihine denk gelmesi halinde uzamayacağı düşünülebilir. Fakat 21.03.2020 bir Cumartesi günüdür. Cumartesi resmî tatil günü olduğu için sürenin son günü 21.03.2020 tarihine denk geliyorsa, süre tatili takip eden ilk iş günü biter (HMK m. 93; İİK m. 19, 3). Takip eden ilk iş günü olan 23.03.2020 Pazartesi günü de durma dönemi içerisindedir. Bu durumda süre 21.03.2020 Cumartesi günü sona eriyorsa, 30.06.2020 tarihine kadar uzar. Sürenin son günü 13.03.2020 veya 22.03.2020 ise süre durma döneminden sonra on beş gün uzar. 22.03.2020 tarihi durma döneminin içinde bulunmakla birlikte aynı zamanda bir Pazar günü olup durma dönemi olmasaydı süre zaten 24.03.2020 tarihine uzardı.

Sürenin sonuna kaç gün -geriye, on beş gün ve daha az mı yoksa on beş günden daha fazla mı- kaldığının tespiti, durma döneminden sonra kaç gün uzayacağının belirlenmesinde önem arz etmektedir. Kalan süre hesap edilirken durma döneminin ilk günü olan 13.03.2020 veya 22.03.2020 tarihi orijin alınmalıdır. “Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla” ifadesi, gün olarak saymaya 13.03.2020 veya 22.03.2020 tarihinden itibaren başlanmasını yahut sürenin son gününden geriye doğru sayarken durma döneminin başlangıcının da dahil edilmesini gerektirmektedir. Bu noktada durma döneminin 22.03.2020 tarihinde başlaması ihtimalinde 21.03.2020 tarihinin bir Cumartesi günü olması tereddüt uyandırabilir. Fakat resmî tatil günleri süreye dahildir (HMK m. 93 c. 1). Cumartesi günü de süre işlemiştir, fakat Pazar günüyle birlikte durma dönemine girilmiştir. Bir örnekle açıklarsak; bir icra takibinde 09.03.2020 Pazartesi günü tebligat usûlüne uygun yapılmış ve bir aylık sürede yapılması gereken bir işlem söz konusu olsun. Öncelikle durma dönemi olmasaydı sürenin ne zaman sona ereceği, sürenin son gününün resmî tatile denk gelip gelmediği de gözetilerek belirlenir. Somut olayda bu süre 09.04.2020 Perşembe günü sona erecekti. İkinci adımda, geriye kaç gün kaldığı hesap edilir. Sürenin son günü olan 09.04.2020 ile orijin aldığımız durma döneminin başlangıç tarihi olan 22.03.2020 arasında on dokuz gün vardır. Geriye on beş günden fazla bir süre kaldığı için durma döneminden sonra süreye on dokuz gün ilave edilir. 15.06.2020 durma dönemine dahil olduğu için on dokuz günün sayılmasına 16.06.2020 tarihinden itibaren başlanır. Sürenin son gününün bir resmî tatile denk gelip gelmediği bir kere daha göz önünde bulundurulur. Nitekim on dokuz günlük süre 04.07.2020 Cumartesi günü sona erer. Sonuç olarak, somut olayda süre 06.07.2020 Pazartesi günü sona erer.

Örnekte ay olarak tayin edilen bir süre bilinçli olarak verilmiştir. Çünkü gün olarak belirlenen sürelerin işlemiş ve kalan kısmının belirlenmesinde güçlük yaşanmaması muhtemeldir. İcra ve İflas Kanunundaki sürelerin çoğu gün olarak belirlenmiştir. Bu süre yedi günlük bir şikayet süresi veya on günlük ödeme süresi olabilir. İşlemeye başlamış olan herhangi bir sürenin bitimi tarihi ile 22.03.2020 tarihi arasında on beş günden daha az kalmışsa, bu süre 30.06.2020 tarihine kadar uzar. Örneğin, muhataba 06.03.2020 tarihinde yapılan bir tebligata istinaden ilgili işlem için otuz günlük bir hak düşürücü süre söz konusu olsun. Tebliğ tarihi olan 06.03.2020 dikkate alınmayıp 07.03.2020’den itibaren otuz gün hesap edildiğinde, sürenin son günü olarak aslında 05.04.2020 tarihi çıkar. 05.04.2020 bir Pazar günü olduğu için süre 06.04.2020 Pazartesi gününe uzar. İcra ve İflas Kanununda düzenlenen süreler için durma döneminin başladığı 22.03.2020 tarihi ile 06.04.2020 tarihi arasında on altı gün kalacağından sürenin 01.07.2020 tarihine kadar uzaması gerekir.

Hafta, ay ve yıl olarak belirlenen sürelerin bitimine kalan gün sayısının hesaplanmasında tereddüt edilebilir. Gerçekten Hukuk Muhakemeleri Kanununda süreler hafta, ay ve yıl olarak düzenlenmiştir. Geçici m. 1’de kalan gün sayısı, on beş gün olarak belirlendiğinden, Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre işlemeye başlamış ve 13.03.2020 veya 22.03.2020 tarihinde durmuş olan sürenin, durma döneminden sonra işlemeye devam edecek kalan kısmı gün olarak hesaplanmalıdır. Bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, hafta, ay ve yıl olarak belirlenen süre, gün olarak belirlenen süreye dönüştürülmemektedir. İlk örneğe geri dönülecek olursak, tebliğ tarihi olan 09.03.2020’den itibaren bir aylık sürenin hesaplanması bir kenara bırakılıp gün olarak tayin edilen sürelerde tebliğ günü hesaba katılmayacağından (HMK m. 92, 1; İİK m. 19, 1) 10.03.2020’den itibaren otuz gün sayılmamalı, bunun yerine kaç günün geçtiği hesap edilmeksizin, ay olarak tayin edilen sürenin bittiği gün belirlenip bu tarih ile durma döneminin ilk günü arasında kaç gün olduğu tespit edilmelidir.

Hafta olarak tayin edilen sürelerden bir örnek vermek gerekirse; İcra ve İflas Kanununda düzenlenmeyip Geçici m. 1 “a” bendine tabi olan bir davada dava dilekçesi davalıya 12.03.2020 Perşembe günü tebliğ edilmiş olsun. İki haftalık cevap süresi on dört gün dönüştürülmeksizin sürenin ne zaman sona erdiği tespit edilir. İki hafta sonra Perşembe gününe karşılık gelen 26.03.2020 tarihinde durma dönemi başlamıştır. Bu tarih ile durma döneminin ilk günü olan 13.03.2020 tarihi arasında on dört günlük süre vardır. Kalan süre on beş günden az olduğu için, süre on beş güne uzamıştır. Bu durumda davalı cevap dilekçesini 30.06.2020 tarihine kadar verebilir.

Dikkat edilirse, durma süresinden önce kalan sürenin aslının ne kadar olduğu konusunda bir ayırım yapılmamıştır. Tüm süreler esas alınarak, daha önce başlamış olan bir süre, 13.03.2020 veya 22.03.2020 tarihinde durur ve durduğu sırada kalan süre on beş günden daha az ise, bu süre, 16.06.2020 tarihinden itibaren başlamak üzere on beş gün uzatılır. Örneğin, icra müdürü alıcıya ihale bedelini ödemesi için taşınırlarda yedi günü (İİK m. 118, 1), taşınmazlarda on günü (İİK m. 130) geçmeyecek süre verebilir. İcra müdürünce takdir edilecek süre 22.03.2020 tarihi itibariyle durur. Bu süre her halde on beş günden az olduğu için 30.06.2020 tarihine kadar uzar. Yine icra müdürü haciz talebinden itibaren üç gün için hacze çıkmalıdır (İİK m. 79, 1). Alacaklının 21.03.2020 tarihinde haciz talep ettiği bir dosyada, icra müdürü 30.06.2020 tarihine kadar hacze başlayabilir. icra organları için getirilen sürelerin en az on beş gün uzaması yeterli değildir. Özellikle zaten ağır bir iş yükü altında olan icra dairelerinin durma dönemi sona erdikten sonra tarafların taleplerini mevzuatta belirlenen süre içinde, böyle bir süre öngörülmemişse makul bir süre içinde karşılayamaması kuvvetle muhtemeldir.

Durma süresi olmasaydı 16.06.2020 ve sonrasında sona erecek bir sürenin Geçici m. 1 çerçevesinde ne kadar uzayacağının nasıl hesap edileceği sorulabilir. Durma dönemi kadar eklenecek süre ay ve gün, hafta ve gün yahut yalnız gün olarak mı belirlenecektir? Kanımızca Geçici m. 1 durma döneminde sona eren hafta, ay ve yıl olarak öngörülen süreleri gün olarak uzattığına göre, durma döneminden sonra sona erecek sürelere de gün olarak eklenmelidir. 13.03.2020 ila 15.06.2020 arasında geçen gün sayısı 95; 22.03.2020 ila 15.06.2020 arasında geçen gün sayısı ise 86’dır[143].

D. Durma Dönemi Sonrası İçin Alınabilecek Önlemler

Adlî hizmetlerin aksamasına yahut tamamen durmasına neden olabilecek salgın ve buna benzer olağanüstü koşullarla bundan sonra da karşılaşılabileceği için yargısal faaliyetlerin kısıtlı da olsa sürdürülebilmesine olanak sağlayacak bir çerçeve kanuna ihtiyaç bulunmaktadır[144]. Fakat böyle bir düzenleme uzun soluklu bir mesaiyi gerektirdiği için 16.06.2020 tarihi itibariyle adliyelerde yaşanabilecek yoğunluk ve bunun yol açabileceği hak kayıplarına karşı önlem alınması gerekmektedir.

Medenî usûl hukukuna ilişkin önlemlerde, 16.06.2020 tarihinden sonra yargı görevlilerinin daha yoğun ve süratli çalışmaya zorlanarak durma döneminin telafi edilmesinin temel bir anlayış olarak benimsenmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Önemle belirtmek gerekir ki, salgının hızı kontrol altına alınmakla birlikte, özellikle psiko-sosyal etkileri devam etmektedir. Yargının da normalleşme sürecine kademe kademe girebileceği ve bu sürecin tamamlanabilmesinin uzun bir zamana yayılabileceği, hatta ikinci dalganın başladığı takdirde yeniden yavaşlayabileceği bir gerçektir. Alınacak önlemlerde normalleşmenin kademe kademe gerçekleştirilmesi temel anlayışından hareketle, adli tatilin bu yıla özgü olarak kısaltılmamasının veya tamamen kaldırılmamasının; 16.06.2020 ila 19.07.2020 tarihleri arasındaki işleyiş dikkatle gözlemlenerek adli tatil döneminde bunun analizinin yapılması ve yeni adli yıl başlamadan ihtiyaç halinde yeni önlemler alınmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.

İsviçre Hukukuna paralel olarak geçici bir süreyle ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşmanın icrasında tarafların rızasının bulunmasına alternatif olarak aciliyet arz eden bir durumun varlığı halinde mahkemenin kararı da ilave edilebilir[145]. Bunun yanında Covid-19 salgını, Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik m. 218’te değişikliğe gidilerek zorunluluk bulunan hallerde adliye dışında duruşmaya katılma yolunun tartışılabilmesi için bir fırsat sunmuştur[146]. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 149’da “bulundukları yerden duruşmaya katılmalarına” ifadesine yer verilerek, tarafların veya üçüncü kişilerin muhakkak adliyeye gelmeleri zorunlu tutulmamış, teknolojik gelişmelere ve ihtiyaçlara binaen daha farklı bir uygulamanın hukukî altyapısı hazırlanmıştır. Fakat gerek tarafların gerekse üçüncü kişilerin, duruşma tutanağını el yazısı ile imzalamaları gerekebileceği (HMK m. 154, 3; 261, 5) de göz önünde bulundurulmalıdır. Yönetmelik değişikliği ile güvenli elektronik imza veya mobil imza kullanabilen tarafların, vekillerin ve üçüncü kişilerin adliyeye gitmeden bulundukları yerden duruşmaya katılabilmeleri sağlanabilir[147]. Güvenli elektronik imza, mobil imza dışında beyanı el yazısı ile imza dışında onaylayan biyometrik imza gibi başkaca yöntemlerin geliştirilmesi üzerinde de çalışılmalıdır. Bu yöntemler geliştirilene kadar, durma döneminde olduğu gibi, olağanüstü koşullar nedeniyle adliyelere gidilemeyecek zamanlarda, Hukuk Muhakemeleri Kanununda geçici düzenleme yapılarak ses ve görüntü nakledilirken beyanda bulunana ifadesinin e-maille gönderilmesi ve eş zamanlı (senkron) olarak bunun beyanda bulunanın cevaben teyidine olanak sağlanabilir[148].

Konkordato kesin mühlet duruşması örneğinde olduğu gibi çok sayıda taraf veya ilgilinin ve bu kişilerin vekillerinin küçük duruşma salonlarında hazır bulunma zorunluluğuna karşı, normalleşme sağlanana kadar başka mahkemelerin büyük duruşma salonları kullanılabilir. Sosyal teması azda tutabilmek adına taraflar, ilgililer ve vekilleri dışında kalan izleyici konumundaki kişilerin duruşma salonlarına alınmasında kısıtlamaya gidilebilir[149], günlük duruşma sayısına sınırlama getirilebilir.

İsviçre Hukukunda alınan sadece acele hallerle sınırlı olarak ve duruşmaların fiziken ve ses ve görüntü nakli yoluyla yapılamaması durumundaa dosya üzerinden inceleme yapılabilmesine ilişkin önlem[150], açıklama ve ispat hakkının gecikmeli olsa da hem yazılı hem de sözlü olarak gereği gibi kullanılmasına üstünlük tanınması gerektiği için tereddütle karşılanmalıdır.

Her ne kadar on beş gün ve daha az süreler 30.06.2020 tarihine kadar uzamışsa da yoğunluk nedeniyle ilgili işlemin süresi içinde yapılamaması yine de ihtimal dahilindedir.

Bu ihtimale binaen 30.06.2020 tarihine kadar uzayan cevap dilekçesi verme süresi için süre uzatım talebinde bulunulup bulunamayacağı üzerinde durulabilir. Sürelerin durmasının cevap dilekçesi verme süresinin uzatılması talebinde (HMK m. 127, c. 2; 317, 2 c. 2) bulunmaya tek başına engel olmadığı kanaatindeyiz. Durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin Geçici m. 1 çerçevesinde uzatılmış süre içinde de hazırlanması müvekkilin hastalığı, işyerinde faaliyetin durması yahut normalleşme sağlanana kadar UYAP veya adliyelerin işleyişindeki yavaşlık gibi sebeplerle 16.06.2020 tarihinden sonra da çok zor yahut imkansız olabilir. Bu nedenle hakim talebi doğrudan reddetmemeli, süre uzatım talebinde bulunanın dayandığı sebepleri değerlendirmelidir[151]. Bunun yanında UYAP kesintileri, adliyelerdeki yoğunluk nedeniyle bir işlem süresinde yapılamadığında eski hale getirmenin (HMK m. 95) “elde olmayan sebep” koşulu sağlanacağından işlemin süresinden sonra yapılmasına izin verilmelidir. İcra ve İflas Kanununda eski hale getirme düzenlenmediği için yapılacak bir düzenleme ile bu hukukî yol icra ve iflas takipleri için de açılmalıdır. Mahkemelerce 13.03.2020 tarihinden önce verilen sürelerin haklı sebep nedeniyle uzatılması (HMK m. 90, 2) değerlendirilmelidir.

İcra ve iflas hukukuna yönelik önlemlerde ise öncelikle yalnız durma döneminin sona ermesinden sonra yaşanabilecek yoğunluğun azaltılması için değil, aynı zamanda icra dairelerinin iş yükünün azaltılması amacıyla halen yalnız abonelik sözleşmelerinden doğan para alacaklarının tahsili için başlatılan takiplerde kullanılan Merkezi Takip Sisteminin kapsamının genişletilmesi üzerinde düşünülmelidir.

16.06.2020 tarihi itibariyle konkordato mühletinden yararlananlar dışında cebrî icra engeli sona erecektir. Korona salgını nedeniyle mali durumu bozulan borçluların süratle ve yoğun bir biçimde icra ve iflas takipleri ile karşı karşıya kalacakları bir gerçektir[152]. İfa kabiliyetini yitiren borçlulara tanınan yegane etkin hukukî koruma önlemi konkordatodur. Aksayan pek çok yönü bulunan konkordatonun tek başına durma dönemi sonrasında yaşanması muhtemel türbülansı dengelemeye kafi gelemeyeceği açıktır. O itibarla, süratle ilave önlemlerin alınmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Covid-19 salgınına ilişkin bir düzenleme yapılarak, özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin salgın nedeniyle mali durumlarının bozulması nedeniyle iflaslarının önlenmesine yönelik daha basit ve kısa tedbirler alınabilir. Bu konuda İsviçre Hukukunda alınan önlemler esas itibariyle Türk Hukuku için de tavsiyeye şayandır. Ancak bu hükümler ülkemiz koşullarına uygun olduğu ölçüde değerlendirilerek dikkate alınmalıdır.

İsviçre’de Korona krizi nedeniyle mali durumu bozulan şirketleri iflas tehdidine karşı korumak adına bir Yönetmelik çıkarılmıştır[153]. 20.04.2020 tarihinde yürürlüğe giren ve altı ay yürürlükte kalacak Yönetmelikle temelde iki önlem alınmıştır. Birincisi, 2019 yılı sonu itibariyle finansal açıdan sağlıklı olan ve borca batıklığın Korona krizinden sonra 31.12.2020 tarihine kadar giderilebileceği ümidi bulunan işletmeler için borca batıklık bildirimi yükümlülüğü kaldırılmıştır[154]. Buna karşılık borca batıklığın kaldırılabileceğine dair ümit yoksa, işletme önceden olduğu gibi konkordato mühleti talep edebilir.

İkincisi, 31.12.2019 tarihinde borca batık olmayan ve Korona krizi nedeniyle mali durumu bozulan küçük ve orta boy işletmeler için Covid-19 mühleti olarak isimlendirilen üç ay ile sınırlı ve üç ay daha uzatılabilecek azami altı aylık geçici bir mühlet tanınmıştır. Borca batık olmama gerekliliğinin, Covid-19 salgını ile işletmenin mali durumunun bozukluğu arasında bir illiyet bağının bulunduğunun aksi ispat edilemeyen bir karine olarak kabulüne hizmet edeceği ifade edilmiştir. Bu sayede işletmelerin yeniden organize olabilmelerine ve iyileştirme tedbirleri alabilmelerine imkan tanınmış, Covid-19 sebebiyle muhtemel iflasların sebebiyet vereceği işyerlerinin kapanması sonucunda işçilerin işlerini kaybetmeleri önlenmiştir. Olabildiğinde çok işletmenin yararlanabilmesi için koşullar ve prosedür geçici konkordato mühletine nazaran basitleştirilmiştir. Bu doğrultuda geçici mühlet için bir koşul olan iyileştirme projesinin sunulması aranmamıştır. Covid-19 mühletinden büyük işletmeler ve bir işletme işletmeyen gerçek kişiler yararlanamaz. Covid-19 mühleti konkordato mühletine özellikle etkileri bakımından paraleldir. Fakat bu süreç bir konkordato süreci değildir. Bu nedenle kural olarak komiser atanmayışı, yalnız mahkeme gerekli görürse komiser atanması ve birinci sıradaki alacaklıların Covid-19 mühleti içinde takip yapabilmelerinde olduğu gibi farklılıklar ihdas edilmiştir. Borçlu Covid-19 mühleti devam ederken konkordato talep edebilir. Bu durumda işleyen Covid-19 mühletinin yarısı kadar azami geçici mühlet kısaltılır.

Konkordato talep edecek borçlular için konkordato ön projesi ibraz etme zorunluluğu kaldırılarak geçici olarak mühletin koşulları esnetilmiştir. Bunun yanında toplam dört aylık geçici mühlet süresi altı aya yükseltilmiş ve 31.12.2019 tarihinde borca batık olmayan borçlu için mühlet devam ederken malvarlığının korunması için iflasın açılması gerekiyorsa veya konkordatonun başarıya ulaşmayacağı anlaşılıyorsa, 31.05.2020 tarihine kadar iflasın açılmaması öngörülmüştür.

Fevkalade mühlet hükümlerine (Art. 337 vd. SchKG) işlerlik kazandırılması da değerlendirilmiş, fakat fevkalade mühletin modern bir iyileştirme hukukunun gerekliliklerini karşılamadığı için mevcut krizde uygun bir enstrüman olmadığına kanaat getirilmiştir[155].

Türkiye’de işletmelerin büyük bir çoğunluğu küçük ve orta ölçekli işletmeler olmakla birlikte İsviçre Hukukunda alınan önlemler kanımızca Türk Hukukunda başta mikro ölçekli işletmeler olmak üzere değerlendirilmelidir. Böylelikle konkordatoya göre hem daha basit hem de kısa bir sonuç sağlanabilir. Böyle bir sürecin özellikle 16.06.2020 tarihinden itibaren uygulanmasında büyük bir yarar vardır. Zira 16.06.2020 tarihinden sonra Covid-19 salgının etkileri daha açık bir şekilde ortaya çıkacak; çoğu zaman kapalı olan işletmelerin nakit sorunları artmış olacağından, borca batıklık hali kısa sürede yaşanacaktır. Sermaye şirketleri veya kooperatifler bakımından yönetim kurulu üyelerinin şirketin ya da kooperatifin iflasını isteme zorunluluğu da (TTK m. 377, 634) bulunduğundan, iflaslar kaçınılmaz olacaktır. İflasların genel olarak ülke ekonomisi yanında istihdam ve sosyo-ekonomik yönleri dikkate alındığında bu süreç daha kötü sonuçları beraberinde getirecektir. Ayrıca böyle bir durumda bulunan şirketlerin her birisinin ayrı ayrı konkordato talebinde bulunması mahkemelerin iş yükünü daha da arttıracaktır. Pek çok yönden olumlu katkılar sağlayacak böyle bir düzenlemenin kısa süre içinde yapılmasında önemli bir yarar bulunmaktadır. Fakat Covid-19 Pandemisi ile mali durum bozukluğu arasında illiyet bağının karine olarak kurulabilmesi için işletmelerin borca batık olmadıkları tarih, 31.12.2019’u esas alan İsviçre Hukukundan farklı olarak salgının ekonomik etkilerinin hissedilmeye başlandığı döneme yaklaştırılabilir. Örneğin, ilk üç aylık ara bilançoya göre borca batık olmayan, fakat sonradan borca batık hale gelen sermaye şirketleri Covid-19 mühletinden yararlandırılabilir. Yıllık bilançonun çıkarılacağı 31.12.2019 tarihi esas alınacaksa, mali durum bozukluğu ile Covid-19 salgını arasında illiyet bağının bulunduğuna ilişkin kesin bir karine kuralı getirilmesinden kaçınılarak, alacaklılara aksini ispat faaliyetinde bulunma imkanı sunulması daha uygun olur.

Konkordato süreci bakımından da mühletlerin kısa bir süre uzatılmasına imkan tanınabilir. Böyle bir ihtiyaç her şeyden önce Covid-19 salgınından sonra yeni bir proje sunulmasına imkan tanımalıdır. Çünkü pek çok şey salgından önceki durumdan farklı gelişecektir. Salgının dikkate alınmadığı projeler ise yeni dönemde çoğu zaman gerçekçi olmayacaktır. Bu nedenle yeni bir proje sunabilmesi için borçluya üç ila altı aylık ek süre tanınmasının yararlı olacağı kanısındayız[156].

Salgın henüz sona ermediğine göre, hiç uygulanmayan fevkalade mühlet hükümlerinin uygulanabilmesi için Cumhurbaşkanlığınca karar alınmasının (İİK m. 317) ise yarar getirmeyeceği kanaatindeyiz[157]. Fevkalade mühlet kararının mühlet sonunda borçlunun borçlarının tamamını ödeyebilmesinin muhtemel olmasına ilişkin içinde bulunulan dönemde karşılanması güç gözüken bir koşulu (İİK m. 318, 1) bulunmaktadır[158]. Sermaye şirketlerine yalnız Pandemi nedeniyle borca batık hale geldiği için Covid-19 mühleti tanınırsa, zaten fevkalade mühlete ihtiyaç kalmayacaktır. Sermaye şirketleri dışındaki diğer borçlular ise konkordato talep edebilirler.

Yukarıda belirtildiği üzere İsviçre’de turizm bürolarının müşterilerine karşı yerine getirmeleri gereken iade taleplerine yönelik olarak 21.05.2020 ila 30.09.2020 tarihleri arasında kısmi bir fevkalade tatil ilan edilmiştir[159]. Başta turizm olmak üzere iflas tehdidinin yoğun olduğu sektörlerin bazı borçlarının tahsilinin durdurulması düşünülebilir[160]. Fakat belirli nitelikteki borçluların belirli borçları için cebrî icra koruması temel hakların kısıtlanması sonucunu da doğuracağından, günümüzün koşullarını sağlamaktan uzak fevkalade tatil ilan ederek değil, 16.06.2020 tarihine kadar ivedilikle çıkarılması gereken Kanunda yer verilerek sağlanmalıdır.

SONUÇ:

Covid-19 salgını hayatımızı pek çok alanda etkiledi. Hukuk alanı da elbette bu süreçte en çok etkilenen alanlardan birisi oldu. Cumhuriyet tarihinde ilk kez salgın nedeniyle icra ve iflas takipleri engellendi, mevcut takipler ertelendi, davalar durduruldu ve kısaca adalete erişim ve hak arama özgürlüğü de önemli ölçüde kısıtlandı. Bundan sonra bu süreçte yaşananların gelecekte tekrarlanmaması için sonuçlar çıkarılması ve gereken düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Zira ve icra ve iflas hukuku alanında bugüne kadar hiç başvurulmayan ve günümüz koşullarına da uymayan fevkalade mühlet ile ilgili düzenleme daha kapsamlı ve gününüz ihtiyaçlarına uygun hale getirilmelidir.

Medenî usûl hukuku bakımından duruşma yapılmasının getirdiği zorluklar dikkate alınarak, gelecekte salgın dışında da uygulanabilecek telekonferans aracılığı ile duruşmalar yapılabilmesini mümkün kılacak teknik alt yapının iyileştirilmesi gerekmektedir. Tarafların bizzat duruşmaya gelmeden ses ve görüntü nakli yoluyla duruşmaya katılmalarına ve usûl işlemleri yapabilmelerine imkan tanıyan düzenleme (HMK m. 149) uygulamaya geçirilmelidir. Bu yolla tanıkların dinlenilmesi, bilirkişinin dinlenilmesi ve hatta keşif yapılması da mümkün kılınmalıdır. Elektronik tebligat önemli bir kolaylık sağladığından bunun geliştirilmesi de önemlidir.

Konkordato böyle bir süreç için yeterli değildir. Özellikle iflasların önlenmesi ve yeniden yapılandırma için gelişmiş ve gelişen ülkelerde uygulama alanı bulan düzenlemeler dikkate alınarak ülkemize özgü bir düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda çok acele etmeden ve ülkemizin yaşadığı olumsuzluklar dikkate alınarak, eksiklikler belirlenerek yeni bir düzenleme yapılması bir zorunluluk olarak kendisini göstermektedir.

İcra ve İflas Kanunumuzdaki iflas hükümleri son derece eski, işlemesi zor ve günün koşulların uymayan niteliktedir. Mutlaka ülkemiz koşullarına uygun ve başka ülkelerin kanunlarının tercüme edilerek kabul edilmesi biçiminde olmayan yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Elbette pek çok ülkenin bu konudaki hükümleri incelenmeli, mukayese edilmeli ve fakat birisi esas alınarak tercüme yoluna gidilmemelidir. Bu yöntem belki en kolay ve en hızlı bir süreç gibi görünse de, daha sonra yapılan değişiklikler ve yaşananlar şimdiye kadar bu yolun kötü bir tercih olduğunu ortaya koymuştur.

Yeniden yapılandırma konusunda pek çok ülkede mevcut olan hükümler zaman zaman İcra ve İflas Kanunumuza alınarak birbiriyle uyumsuz ve bazıları hiç uygulanmayan hükümler haline gelmiştir. Bu konudaki düzenlemeler yeniden gözden geçirilerek, birden fazla düzenleme yerine ülkemiz koşullarına uyan bir düzenleme tercih edilmelidir.

İlk olarak 2279 sayılı fevkalade tatile ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı hükümleri esas alınarak yapılan, diğer taraftan 7226 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler, durma konusunda farklı süreleri esas alması yanında eksik ve yetersiz kalmıştır. Sadece salgın dönemine ilişkin bir süre gibi düşünülebilecek olan bu konudaki düzenlemeler, aslında on yıla kadar geçen bir süre için uygulamada kalacak ve dikkate alınacaktır. Böyle bir düzenleme yapılırken sürelerin başlangıcı ve sona ermesi hakkında hiç tereddüt edilemeyecek ve farklı görüşlerin ortaya atılmasına neden olmayacak açıklıkta yapılması gerekmektedir. Aksi halde sırf bir gün için önemli hak kayıpları yaşanabilecektir.

[1] 4308 sayılı Seferberlikte veya Fevkalade Hallerde Askeri Şahıslara Ait Hukuk Davalariyle İcra Takiplerinde Yapılacak Muameleler Hakkında Kanun (RG 05.12.1942, S. 5275) bu anlamda bir çerçeve kanun olmakla birlikte uygulama alanı kişi yönünden sınırlıdır.
[2] İİK’da öngörülen süreler gibi, maddî hukukta düzenlenen zamanaşımı ve hak düşürücü süreler de tatil süresince durmalıdır (Kuru,a Baki: İcra ve İflas Hukuku, Cilt 4, İstanbul 1997, s. 3927; Yılmaz, Ejder: Olağanüstü Durumlarda Borçlulara Süre Verilmesi ve İcra Takiplerinin Durdurulması, BATİDER 1977/1, s. 182; Kiraz, Taylan Özgür: Fevkalade Hallerde Mühlet ve Tatil, Manisa Barosu Dergisi 2000/2, s. 13; Pekcanıtez, Hakan: 2279 sayılı Cumhurbaşkanı (Fevkalade Mühlet) Kararının Değerlendirilmesi, 25.03.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/2279-sayili-cumhurbaskani-kararinin-degerlendirilmesi/).
[3] Fevkalade tatil hakkında bkz. Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 1583; Yılmaz, s. 179-182; Uyar, Talih: İcra ve İflas Kanunu Şerhi, C. II, 2. Baskı, Ankara 2012, s. 3284; Kiraz, Fevkalade Hallerde Mühlet ve Tatil, s. 7-20; Arslan, Aziz Serkan: İcra Takip İşlemleri Etkileri ve Hukuka Aykırılığın Sonuçları, Ankara 2018, s. 185-186, 280
[4] http://www.iidb.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/2279-sayili-cumhurbaskani-karari-hakkinda24032020125855
[5] Bkz. aşa. C, I, 1; C, I, 2, b; C, I, 2, c, bb.
[6] Bu konuda bkz. Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: İcra ve İflas Kanunu m. 330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile İlgili Ortaya Çıkan Bazı Sorular ve Tartışmalara Cevaplar, 23.03.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/iik-m330-hukmunu-uygulayan-cumhurbaskanligi-karari/
[7] https://www.bj.admin.ch/dam/data/bj/aktuell/news/2020/2020-03-18/vo-d.pdf
[8] https://www.admin.ch/gov/de/start/dokumentation/medienmitteilungen.msg-id-78733.html.
[9] Ayrıntılı bilgi için bkz. Moesch, Oscar: Die Notstundung und ihre Geschichte im schweizerischen Betreibungsrecht, Diss. Zürich 1923; Ramming, Nikolai: Die Entwicklung der Notstundung im schweizerischen Betreibungsrecht, Diss. Zürich 1942.
[10] Kurzkommentar zum SchKG-Muster, 2. Auflage, Basel 2014, Vorbemerkung zu Art. 337-350 N. 6.
[11] https://www.ejpd.admin.ch/dam/data/bj/aktuell/news/2020/2020-05-20/vo-reisebueros-d.pdf
[12] Bu konuda bkz. Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: 7226 Sayılı Kanun İle İcra ve İflas Kanunu m. 330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanı Kararı (2279 Sayılı) Çerçevesinde Ortaya Çıkan Bazı Sorular ve Tartışmalara Cevaplar, 27.03.2020 tarihli makale https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanligi-karari-neticesinde-ortaya-cikan-sorunlar/; Arslan, Aziz Serkan: Covid-19 Salgını Sebebiyle İcra Takiplerine İlişkin Düzenlemelerin Değerlendirilmesi (Değerlendirme), TBBD 2020 (148) s. 205. İİK m. 330’u uygulamaya koyup ardından onu geçersiz kılacak bir hüküm sevk edilmesinin eleştirisi için bkz. Özekes, Muhammet: Salgın Sebebiyle Özel Hukuku Alanında Yapılan Bazı Düzenlemeler ve Devletin Sorumluluk Almaktan Kaçınmasının Doğurduğu Çelişki ve Sorunlar Üzerine Tespitler, 10.04.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/salgin-sebebiyle-ozel-hukuk-alaninda-yapilan-duzenlemeler-uzerine-tespitler/.
[13] Geçmişe etkili uygulamanın eleştirisi için bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[14] Arslan’a göre ise iki fıkra arasında çelişen işlemlerde “a” bendinde belirtilen 13.03.2020 tarihi esas alınmalıdır (Arslan, Değerlendirme, s. 206). Bu konuda ayrıntılı açıklama için bkz. aşa. C, I, 3, b; C, I, 4, a ve c.
[15] Durma döneminde yapılan 4.480 Türk Lirası’nın üzerindeki hukukî işlemlerin ispatı özellik arz etmektedir. Zira yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkansızlık veya olağanüstü güçlük bulunması, senetle ispat zorunluluğunun istisnalarındandır (HMK m. 203, 1-c). Fakat bu özellikteki tüm hukukî işlemlerin takdiri delillerle ispat edilebileceği şeklinde bir genel tespitte bulunulamaz. Karantinada tutulduğu veya sokağa çıkma yasağına tabi olanlar için kural olarak bu istisna uygulama alanı bulabilir. Bunun dışında hukukî işlemde bulunanın karşı taraftan el yazısı ile imzalı bir belge temin etme imkanının bulunup bulunmadığı her bir somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Kaldı ki HMK, yazılı olup olmamasına bakılmaksızın hukuka uygun yollardan elde edilen belgelerin (m. 199), delil başlangıcı vasfını kazanmasının yolunu açarak kesin delillerle ispat zorunluluğunu esnetmiştir. Bir araya gelemeyen tarafların güvenli elektronik imza ile imzalanmamış e-mailleri, whats-app yazışmaları hukukî işlemi en azından muhtemel gösteriyorsa, zaten iddia ve savunmanın takdiri delillerle ispatı yolu açıktır.
[16] Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale; Atalı, Murat/Erdoğan, Ersin: Covid-19 Salgını Sebebiyle Yapılan Düzenlemelerin Medenî Usul Hukuku Alanına Yansımaları (7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci Maddesi ile Getirilen Tedbirlerin Hukuk Yargılaması Açısından Değerlendirilmesi), 12.05.2020 tarihli makale https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgini-sebebiyle-yapilan-duzenlemelerin-medeni-usul-hukuku-alanina-yansimalari/#fn14
[17] https://www.bj.admin.ch/dam/data/bj/aktuell/news/2020/2020-03-20/vo-stillstand-d.pdf
[18] https://www.admin.ch/opc/de/classified-compilation/20201084/index.html
[19] Bu konuda ayrıca bkz. Dişel, Buse: İsviçre Hukukunda Kovid-19 Sebebiyle Yargıda Alınan Tedbirler Özellikle Medenî Yargıdaki Düzenlemeler ve Bu Düzenlemelerin Ülkemiz Açısından Değerlendirilmesi, 22.05.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/isvicre-hukukunda-kovid-19-sebebiyle-yargida-alinan-tedbirler-ozellikle-medeni-yargidaki-duzenlemeler-ve-bu-duzenlemelerin-ulkemiz-acisindan-degerlendirilmesi/ Alman ve Avusturya Hukukunda bu konuda alınan önlemlere ilişkin bkz. Aslan, Ali Çetin: Alman ve Avusturya Hukuklarında COVID-19 Salgınının Yargılamalara Etkisi ve Türkiye Bakımından Düşündürdükleri, 01.06.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/alman-ve-avusturya-hukuklarinda-covid-19-salgininin-yargilamalara-etkisi-ve-turkiye-bakimindan-dusundurdukleri/#fn44
[20] Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[21] http://www.basin.adalet.gov.tr/Etkinlik/koronavirus-salgin-tehdidi-nedeniyle-durusmalarin-ertelenmesi-ve-yargi-alaninda-alinan-diger-tedbirlere-iliskin-hsk-genel-kurulu-karari
[22] https://d.barobirlik.org.tr/2020/YargitayBaskanlarKurulu.pdf
[23] https://d.barobirlik.org.tr/2020/Belge454729.pdf
[24] http://www.basin.adalet.gov.tr/Etkinlik/koronavirus-salgin-tehdidi-nedeniyle-durusmalarin-ertelenmesi-ve-yargi-alaninda-alinan-diger-tedbirlere-iliskin-hsk-genel-kurulu-karari
[25] https://www.hsk.gov.tr/Eklentiler/files/GENEL%20KURUL%20KARARI-30-04-2020.pdf
[26] https://www.hsk.gov.tr/Eklentiler/files/29-05-2020.pdf
[27] Bu konuda Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet: İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 6. Bası, İstanbul 2019, s. 52.
[28] Tanrıver, Süha: Medenî Usûl Hukuku, C. I, Ankara 2016, s. 706.
[29] https://www.admin.ch/gov/de/start/dokumentation/medienmitteilungen.msg-id-78502.html
[30] Bu konuda ayrıca bkz. Dişel, 22.05.2020 tarihli makale.
[31] Bkz. aşa. C, II.
[32] Bkz. aşa. C, V.
[33] https://portal.tnb.org.tr/Sayfalar/HaberDetay.aspx?rid=893&tnb=DuyurularListesi
[34] https://portal.tnb.org.tr/Sayfalar/HaberDetay.aspx?rid=829&tnb=DuyurularListesi
[35] Bkz. yuk. B, I, 3.
[36] Aynı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[37] Erişir, Evrim: Geçici Hukukî Korumanın Temelleri ve İhtiyatî Tedbir Türleri, İstanbul 2013, s. 108.
[38] Özekes, Muhammet: Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, C. III, İstanbul 2017, s. 2521. İhtiyatî tedbir kararını tamamlayan işlemler (HMK m. 393, 1) ile ihtiyatî tedbiri tamamlayan işlemler (HMK m. 397, 1) ayrımı için bkz. Göksu, Mustafa: Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre İhtiyati Tedbirin Uygulanmasını Talep Etme Zorunluluğu, DEÜHFD C. 16 Özel Sayı 2014 Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, İzmir 2015, s. 1265-1267.
[39] Bu yönde bkz. Arslan, Değerlendirme, s. 213, 214.
[40] http://www.iidb.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/yargida-sureler-15-hazirana-kadar-ertelendi05052020123055
[41] Yalnız tedbir talebinden sonra dava açılması ve bu konuda yapılacak işlemlere ilişkin sürenin durmayacağına ilişkin bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale; Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[42] Özekes, Muhammet/Erişir, Evrim: Konusu Para Alacağı Olan Geçici Hukukî Korumaların Karşılaştırılması ve Değerlendirilmesi, MİHDER 2006/3, s. 1266; Erişir, s. 433, 434; Özekes, Pekcanıtez Medenî Usûl, C. III, s. 2518.
[43] Örneğin bkz. 12. HD, 16.10.2014, 17657/23921 (Kazancı).
[44] İİK’da yer alan tedbirlerin, tamamlayıcı merasim süresinin durmayacağını düzenleyen Geçici m. 1, 2-c kapsamında olmadığına ilişkin karş. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[45] Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[46] Demirkol, Berk: COVID-19 Salgınının Tahkim Yargılamalarındaki Sürelere Etkisi, 13.04.2020 tarihli makale https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgininin-tahkim-yargilamalarindaki-surelere-etkisi/; Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale. Sigorta tahkimi bakımından bu yönde bkz. Seven, Vural: COVID-19 Salgını Sebebiyle Yapılan Kanuni Düzenlemenin Sigorta Tahkim Hukuku Alanındaki Sürelere Etkisi, 21.05.2020 tarihli makale https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgini-sebebiyle-yapilan-kanuni-duzenlemenin-sigorta-tahkim-hukuku-alanindaki-surelere-etkisi/#fn7.
[47] Aküzüm, Ural: Covid-19 Sürecinde Tahkimde Süreler: Türk Hukukunda Öğreti ve Kurumsal Uygulamalar, https://ista.org.tr/tr/blog/covid-19-surecinde-tahkimde-sureler-turk-hukukunda-ogreti-ve-kurumsal-uygulamalar

Tahkim yargılaması devam ederken hakemler tarafından belirlenen süreler hakkında tarafların irade serbestisinin devam ettiği hakkında bkz. Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[48] Demirkol, 13.04.2020 tarihli makale.
[49] Aynı yönde bkz. Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale. Hakem atama süresi bağlamında bu yönde bkz.
[50] https://www.itotam.com/
[51] Karşı yönde bkz. Demirkol, 13.04.2020 tarihli makale. Tahkim kurumlarının bu süreç içerisinde yargılamalara müdahale ederek süreleri veya duruşmaları durdurmasının mümkün olmadığına ilişkin ayrıca bkz. Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[52]http://www.disarb.org/files/veranstaltungen/591/DIS%20Bekanntmachung%20prozessuale%20Besonderheiten%20Covid-19.pdf
[53] Duyurunun süre uzatımına ilişkin 4. maddesi şöyledir: “DIS bir yazısında DIS Tahkim Tüzüğünde gün olarak belirlenmemiş bir süreyi tayin ettiğinde, Covid-19 Pandemisi ile gerekçelendirildiği bilgisini içeren bir süre uzatım talebinde bulunulan ve bu talebin yargılamanın tüm katılımcılarına gönderildiği hallerde, aynı yazıda sürenin doğrudan doğruya uzatımını öngörecektir.”
[54] https://istac.org.tr/uyusmazlik-cozumu/tahkim/istac-cevrimici-durusma-usul-ve-esaslari/
[55] http://www.sigortatahkim.org.tr/files/Duyuru(Covid-19).pdf
[56] http://www.sigortatahkim.org.tr/files/DUYURU30042020.pdf
[57]https://www.tsb.org.tr/images/Documents/Teknik/20200325_COVID%2019%20Salg_n_na%20_li_kin%20Al_nan%20Tedbirler%20Hakk_nda%20Sekt%C3%B6r%20Duyurusu%202020-4%20%C3%BCst%20yaz_l_.pdf
[58] On günlük itiraz süresi bakımından bu yönde bkz. Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale; Seven, 21.05.2020 tarihli makale.
[59] Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale; Seven, 21.05.2020 tarihli makale.
[60] Seven, 21.05.2020 tarihli makale. HUMK döneminde m. 529’un kıyasen uygulanarak süre uzatım için Komisyona başvurulabileceğine ilişkin bkz. Kale, Serdar/Tunç Yücel, Müjgan: Sigortacılık Kanununda Tahkim, Halûk Konuralp Anısına Armağan, C. I, Ankara 2009, s. 470.
[61] Yeşilova, Bilgehan/Yeşilova Aras, Ecehan: Sigortacılık Tahkimi-Sigorta Tahkim Usulü ve Ayırdedici Özellikleri (Sigortacılık Kanunu m. 30), Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. 8 Özel Sayı, Prof. Dr. Aydın Zevkliler’e Armağan, 2013, s. 347-349. Buna karşılık İstanbul BAM yeni tarihli bir kararında asliye ticaret mahkemelerinin veya ilk derece mahkemelerinin Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde yapılacak yargılamadaki sürelerin uzatılmasına yönelik karar verme yetkileri bulunmadığı sonucuna varmıştır İstanbul BAM 8. HD, 30.01.2020, 2018/774 E. 2020/148 K. (Lexpera). Seven’e göre de mahkemeye başvurarak süre uzatım imkanı bulunmamaktadır. Yazar, taraflardan biri muvafakat vermezse, tahkim süresinin bitmiş olması nedeniyle yargılamanın sona erdirilemeyeceği, bu durum hem hukukî dinlenilme hakkının ihlali hem de hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinden hakemlerin süre geçtikten sonra da karar verebileceği; taraflar hakem/hakemlerin süre uzatımına muvafakat verilmesi talebine cevap vermemişlerse, yargılamayı sona erdirip dosyadan el çekecekleri görüşündedir (21.05.2020 tarihli makale).
[62] http://www.adb.adalet.gov.tr/link/koronavirustdbrlr.pdf
[63] Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[64] Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[65] Demiral, Filiz: Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğindeki Değişiklik Hakkında, 12.04.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/tuketici-hakem-heyetleri-yonetmeligindeki-degisiklik-hakkinda/; Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[66] Pekcanıtez, Hakan/Erdönmez, Güray: 7101 Sayılı Kanun Çerçevesinde Konkordato, İstanbul 2018, s. 93; Atalı, Murat: Konkordatoda Kesin Mühlet ve Sonuçları, 7101 Sayılı Kanunla Konkordato ve Elektronik Tebligat Konularında Getirilen Yenilikler (Ed: Prof. Dr. Muhammet Özekes), İstanbul 2018, s. 97. Takip talebinde bulunmanın mühlet içinde yasak olduğuna ilişkin karşı yönde bkz. Tunç Yücel, Müjgan: Konkordato Mühletinin Alacaklılar Bakımından Sonuçları (Mühlet), İstanbul 2020, s. 132 vd. Geçici mühlet kararından sonra takip başlatılıp borçluya ödeme emri gönderilmişse, asliye ticaret mahkemesince takibin iptal edileceği yönünde bkz. Budak, Ali Cem/Tunç Yücel, Müjgan: Öztek-Konkordato Şerhi, Ankara 2018, m. 287 No: 12. Takibin iptal edilmesine gerek olmadığı yönünde ayrıca bkz. Kale, Serdar: Öztek-Konkordato Şerhi, Ankara 2018, m. 294 No. 8.
[67] Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale. Bu konuda ayrıca bkz. aşa. C, I, 4, b.
[68] Bu yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale; Özekes, 10.04.2020 tarihli makale; Özekes, Muhammet/Boran Güneysu, Nilüfer: KOVID-19 Salgınından Dolayı Alman Hukukunda Yargılama ve Takip Hukukuna İlişkin Hukukî Durum ile Özellikle İflaslar (Küllî İcra) Hakkındaki Düzenlemeye Genel Bakış, 05.04.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/kovid-19-salginindan-dolayi-alman-hukukunda-yargilama-ve-takip-hukukuna-iliskin-hukuki-durum/
[69] Arslan, Değerlendirme, s. 226.
[70] https://kosano.org.tr/wp-content/uploads/2020/04/GiB_ic_Genelge.pdf
[71] Bu durumun hak aramada eşitliği zedeleyeceğin ilişkin bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[72] Kuru, El Kitabı, s. 538.
[73] 12. HD, 07.03.2017, 2016/12349 E. 2017/3363 K. (Legalbank); 12. HD, 25.06.2018, 3018/6616 (Legalbank); 12. HD, 14.03.2019, 2018/6110 E. 2019/4466 K. (Legalbank).
[74] Bkz. yuk. C, I, 1.
[75] Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[76] Başoğlu, Gizem: İcra ve İflas Hukukunda Tatil ve Talik Halleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tez-Maltepe Üni. SBE, İstanbul 2013, s. 79, 80; Arslan, Değerlendirme, s. 216.
[77] Fevkalade tatil çerçevesinde bu yönde bkz. Yavaş, Murat: İİK m. 330 Çerçevesinde 2279 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararına Genel Bir Bakış, 06.04.2020 tarihli makale, http://www.lebibyalkin.com.tr/mevzuat/haberler/2020/iik-m.330-cercevesinde-2279-sayili-cumhurbaskani-kararina-genel-bir-bakis.html.
[78] Taşpınar Ayvaz, Sema: 7226 Sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesi Kapsamında Yargıda Sürelerin Durması Eğitimi, https://tr-tr.facebook.com/barobirlik/videos/2325043737797658/
[79] Umar, Bilge: İcra ve İflas Hukukunun Tarihî Gelişmesi ve Genel Teorisi, İzmir 1973, s. 171 vd., 190, 191; Pekcanıtez, Hakan/Simil, Cemil: İcra-İflas Hukukunda Şikayet, 2. Bası, İstanbul 2017, s. 58, 59; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 5, 6; Boran Güneysu, Nilüfer: İcra Takip İşlemleri, TBBD 2012 (101), s. 35-37; Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/Hanağası, Emel: İcra ve İflas Hukuku, 5. Bası, Ankara 2019, s. 11-113; Atalı, Murat/Ermenek, İbrahim/Erdoğan, Ersin: İcra ve İflas Hukuku, 2. Bası, Ankara 2019 s. 16-18; Arslan, İcra Takip İşlemleri s. 28, 61 vd.
[80] Durma dönemi içerisinde maddî hukuk hükümlerinde düzenlenen hak düşürücü süre ve zamanaşımı süreleri de durmuştur (Geçici m. 1-a). Durma dönemi içerisinde hak düşürücü sürenin geçmesi veya alacağın zamanaşımına uğraması söz konusu olmaz. 16.06.2020 tarihinden sonra borçlu ödeme emrine bu nedenle itiraz etse bile, bu itiraz alacaklı tarafından başarıyla bertaraf edilebilir.
[81] Ödeme emrine itirazın taraf takip işlemi niteliği için bkz. Umar, s. 173.
[82] Bulut ise Geçici m. 1’in kapsamı içinde yer alan arttırma ilanlarında önceden ilgililere tebligat yapılıp yapılmaması arasında ayrıma gitmeksizin tebligat masrafının ek mali külfet getireceği kaygısıyla ayrı bir tebligata gerek olmadığını; elektronik ortamda ilanla yetinileceğini belirtmektedir (Bulut, Uğur: 7226 Sayılı Kanun’un İcra Hukukundaki Satış ve Paraların Ödenmesi İşlemlerine Etkisi, 18.05.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanunun-icra-hukukundaki-satis-ve-paralarin-odenmesi-islemlerine-etkisi/).
[83] Taşınır hakkında yapılan icra takibinde malın alacaklıya tesliminin icra takip işlemi olmadığı hakkında bkz. Umar, s. 186, 187; Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 112; Arslan, İcra Takip İşlemleri, s. 131.
[84] Aynı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[85] Aynı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale; Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 110-112. İcra veznesindeki paranın alacaklıya verilmesinin alacaklıyı hakkına kavuşturmakla beraber bunun kesinleşmesinin şikayet edilmemesine bağlı olmayıp bir yıl içinde istirdat davası açılmamasına bağlı oluğundan icra takip işlemi olduğuna ilişkin bkz. Postacıoğlu, İlhan E./Altay, Sümer: İcra Hukuku Esasları, 5. Bası, İstanbul 2010, s. 301. Takip sonucunda ihtiyari olarak veya icra zoruyla elde edilen semenin alacaklıya geçici veya kesin olarak ödenmesinin icra takip işlemi olmadığı yönünde bkz. Arslan, İcra Takip İşlemleri, s. 131. Paraya çevirmeden sonraki işlemlerin İİK m. 51 kapsamına girmediği hakkında bkz. Yıldırım, M. Kamil/Deren Yıldırım, Nevhis: İcra Hukuku, 5. Baskı, İstanbul 2012, s. 53. Bu konuda ayrıca bkz. Atalı/Ermenek/Erdoğan, s. 18.
[86] Durma döneminde sıra cetveli düzenlenebileceğine ilişkin karşı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[87] Bulut, 18.05.2020 tarihli makale.
[88] Umar, s. 177; Arslan, Değerlendirme, s. 215. Karşı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[89] Umar, s. 184; Boran Güneysu, s. 40 dn. 34. Aciz vesikası verilmesinin takibe yön ve şekil veren işlem olmadığı hakkında bkz. Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 110, 111.
[90] Aynı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[91] Atalay/Özekes’e göre ise haciz ihbarnamelerinin gereği yerine getirilmemelidir (27.03.2020 tarihli makale). Yazarlar konkordato mühletinden önce gönderilen doğmuş ve doğacak alacakların haczine ilişkin ihbarname kapsamında, mühlet sonrası doğacak alacakların icra dairesine ödenmeyeceğinin tartışmasız kabul edildiğini belirtmektedirler. Müstakbel alacaklar bağlamında yol gösterici olabilecek kanımızca konkordato mühleti değil, salgın halinde Cumhurbaşkanınca uygulanmasına karar verilebilecek fevkalade mühlettir. Mühletin etkisini düzenleyen İİK m. 323, 1’e göre haczedilen ücretler mühlet sırasında da tahsil edilir. Bir müstakbel alacak olan ücrette kesinti yapılmasına izin veren Kanun, diğer periyodik ödemelerde farklı bir tercihte bulunmuş olamaz.
[92] Üçüncü kişinin durma döneminde kesinti yapmaması gerektiğine ilişkin karşı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale; Arslan, Değerlendirme, s. 220, 221. Özekes, fevkalade tatil kararı ve Geçici m. 1’de geçen “takipler durur” ifadesinden hareketle maaş haczinin durma döneminde kalkmayacağı, adeta donacağını, süreç boyunca kesinti yapılamayacağını, süreç bitince kesintilere devam edileceği kanaatindedir (Özekes, Muhammet: 7226 Sayılı Kanunun (ve İİK m. 330’un) Açık Hükmü ile Açık Yargıtay Kararlarına Rağmen Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığının Maaş Kesintilerine İlişkin Görüşü Hukuka, Kanuna ve Yargıtay İçtihatlarına Açıkça Aykırıdır, 18.04.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/adalet-bakanligi-icra-isleri-daire-baskanliginin-maas-kesintilerine-iliskin-gorusu-hukuka-aykiridir/). Yazar, Yargıtay’ın bir ilamın kaldırılması veya bozulmasının icra işlemlerini durduracağına (İİK m. 40, 1) ilişkin içtihatlarının yol gösterici olduğunu belirtmektedir. Kuru’ya göre de maaş ve ücrete haciz konulmuşsa, bozma üzerine kesinti durmalıdır (Kuru, El Kitabı, s. 929). Aynı yönde bkz. Taşpınar Ayvaz, Sema: İcranın İadesi, MİHBİR XIV. Toplantı Kitabı, Ankara 2018, s. 392. Kanımızca burada çözümlenmesi gereken mesele, durma döneminde çalışanın maaş ve ücretinin tamamının ödenip ödenmeyeceğidir. Takibin durması maaşın tamamının işçiye ödenmesini gerektiriyor, yani yapılan kesinti en azından durma döneminden sonra ödenmek üzere icra dairesinde muhafaza edilmiyor ya da durma döneminden sonra bu dönem tahakkuk eden maaş ve ücret için ilave kesinti yapılmıyorsa, durma dönemiyle sınırlı olarak haciz kalkmış demiştir. Durma döneminde tahakkuk eden çalışanın üçüncü kişideki alacağı takip borçlusunun malvarlığına giriyorsa, muhafaza tedbirinin yanında onun mülkiyet hakkını sonlandırma etkisini haiz olan haciz de ortadan kalkmıştır. Maaş ve ücret haczi bir müstakbel alacak haczidir. (Atalı/Ermenek/Erdoğan, s. 198). Çalışanın durma döneminde doğacak alacağının bir kısmı icra müdürünce önceden haczedilmiştir. Tahakkuk eden alacağın hacizli kısmı durma döneminde veya sonrasında alacaklıya ödenmezse haczi etkisizleştirilmiş (kaldırılmış) olur. Tanrıver’in haklı olarak belirttiği gibi, “maaş ve ücretin kesilmesinin durdurulabilmesi için, haczin kaldırılması yani ücretin iadesi gerekir. İcranın iadesi için ilamın bozulması tek başına yeterli olmayıp, borçlunun hiç ya da ilamdaki kadar borcu olmadığının kesinleşmiş bir hükümle sabit olması şarttır. Bu durumda, hükmün bozulması ile icra iade edilemeyeceğinden, haciz kaldırılamaz; haciz kaldırılamayınca da buna dayalı olarak alınmış koruma tedbirlerine yani maaş ve ücretin kesilmesine devam edilir” (Tanrıver, Süha: İlamlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996, s. 177). Aynı yönde bkz. Postacıoğlu/Altay, s. 793. Nafaka ilamı istinaf mahkemesince kaldırılsa veya Yargıtay’ca bozulsa dahi nafaka kesintilerine devam edilmesi gerektiği yönünde bkz. Akkaya, Tolga: 5236 ve 5311 Sayılı Kanunlarla Yapılan Değişiklikler Çerçevesinde Yeni Kanun Yolu Sistemine Göre İlamlı İcrada İcranın İadesi, MİHDER 2008/3, s. 685. Durma döneminde maaş ve ücreti kesilen çalışanın gerçekten borçlu olup olmadığı etrafında yeniden yargılamaya konu olacak bir uyuşmazlık da bulunmadığına göre kesinti yapılıp paranın icra dairesince muhafaza edilmesi de söz konusu olmaz; kesilen meblağ alacaklıya ödenir. Maaş haciz kesintilerine durma döneminde devam edilmesi gerektiğine ilişkin ayrıca bkz. Yavaş, 06.04.2020 tarihli makale. İsviçre Hukukunda -tespit edebildiğimiz kadarıyla- bu konuda bir bilimsel görüş serdedilmemiştir. Yalnız Bern Borç Danışmanlığı Derneği’nin https://www.schuldeninfo.ch/files/_documents/stichwoerter/corona%20und%20verschuldung_nyo%20und%20rom%20definitiv.pdf ve Zug kentinin https://www.stadtzug.ch/_docn/2518699/Fragenkatalog_d.pdf fevkalade tatile ilişkin bilgi notunda takip borçlusunun gelirindeki haciz kesintisinin devam edeceği belirtilmiştir.
[93] 7226 sayılı Kanun Geçici m. 1 f. 2-ç’de icra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirleri alma yetkisinin icra dairelerini nasıl davranacağını kapsayacak şekilde bir görüş açıklama yetkisi içermediğini, bu haliyle Daire Başkanlığının yetkisiz olarak görüş açıkladığı hakkında bkz. Özekes, 18.04.2020 tarihli makale.
[94] http://www.iidb.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/iik-330-madde-geregince-maas-hacizleri-konulu-gorus-yazimiz02042020072207
[95] Bern Borç Danışmanlığı Derneği’nin bilgi notunda bu yöndeki değerlendirme için bkz. https://www.schuldeninfo.ch/files/_documents/stichwoerter/corona%20und%20verschuldung_nyo%20und%20rom%20definitiv.pdf
[96] Kuru, El Kitabı, s. 151, 152; Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 115.
[97] Pekcanıtez, 25.03.2020 tarihli makale.
[98] İİK m. 323, 2’nin fevkalade tatile kıyasen uygulanabileceğine ilişkin bkz. Kuru, El Kitabı, s. 1583.
[99] Kuru, El Kitabı, s. 1583; Kiraz, Fevkalade Hallerde Mühlet ve Tatil, s. 13; Başoğlu, s. 163.
[100] Kuru, El Kitabı, s. 423; Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 243; Atalı/Ermenek/Erdoğan, s. 204.
[101] Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[102] Sürenin icra dairesince resen dikkate alınabileceğine ilişkin olarak bkz. Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 278; Atalı/Ermenek/Erdoğan, s. 405.
[103] Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 203.
[104] Atalay/Özekes’e göre ise İİK m. 111 kapsamındaki vadeler takip hukukuna ilişkin sürelerden değildir (27.03.2020 tarihli makale). Aynı yönde bkz. Arslan, Değerlendirme, s. 218.
[105] Bkz. aşa. C, I, 4, c.
[106] Şikayetin hukukî niteliği hukukî çaredir (Pekcanıtez/Simil, s. 48, 49).
[107] http://www.iidb.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/yargida-sureler-15-hazirana-kadar-ertelendi05052020123055
[108] İtirazın kaldırılması ve iptalinin bir icra takip işlemi olduğu hakkında bkz. Arslan, İcra Takip İşlemleri, s. 96, 97, 123. İtirazın kaldırılması kararının bir icra takip işlemi olduğu hakkında bkz. Umar, s. 200. İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında, itirazın kaldırılması talebini inceleyen mahkemenin takibin devamına ilişkin kararının takip işlemi olduğunu belirtmiştir (BGE 115 III 6). İtirazın iptali kararının bir icra takip işlemi olduğu hakkında bkz. Boran Güneysu, s. 41. İcra mahkemesi veya genel mahkemelerin kararlarının icra takip işlemi olmadığı, bu işlemlerin yalnız icra dairelerinde yapılan işlemler olduğuna ilişkin karşı yönde bkz. Başoğlu, s. 73, 74.
[109] Pekcanıtez/Simil, s. 127.
[110] Pekcanıtez, Hakan/Erişir, Evrim: 6352 sayılı Kanun’la İcra ve İflas Kanunu’nda Yapılan Değişikliklerin Zaman İtibariyle Uygulanması, İBD Kasım-Aralık 2012, s. 27.
[111] Bu konuda bkz. Umar, s. 171-173.
[112] İtirazın kaldırılması talebinin taraf takip işlemi niteliği için bkz. Arslan, İcra Takip İşlemleri, s. 28.
[113] İtirazın iptali davasının hukukî niteliğinden hareketle bu yönde bkz. Yavaş, 06.04.2020 tarihli makale. Konkordato mühletinde alacaklının itirazın bertaraf edilmesi yollarına başvurup başvuramayacağı tartışmalıdır. Bir görüşe göre mühlet içinde itirazın iptali davası açılamaz, itirazın kaldırılması talebinde bulunulamaz (Tunç Yücel, Mühlet, s. 138). Diğer bir görüşe mühlet içinde itirazın kaldırılması talep edilemezken, itirazın iptali davası açılabilir (Kiraz, Taylan Özgür: Genel Haciz Yolu İle Takipte Ödeme Emrine İtirazın Kesin Kaldırılması (İİK. Md. 68), Ankara 1997, s. 221, 222). Kanımızca mühlet içinde itirazın bertaraf edilmesi yollarına da başvurulabilir, takibin devamına/itirazın iptaline de karar verilebilir. Fakat bu karara dayanarak takibe devam edilemez (Pekcanıtez/Erdönmez, s. 95, 96). İtirazın iptali davası bakımından bu yönde bkz. Kuru, El Kitabı, s. 1462. Konkordato prosedürüne olumsuz bir etkisinin olmaması, ayrıca konkordato nisabının belirlenmesine katkı sağlaması ve mühlet sonunda iflasa karar verilirse kimlerin alacaklı olduğunun tespiti gibi yararları itirazın bertarafı kararının verilebilmesi noktasında durma süresinden farklı düşünmeyi gerektirmektedir. Geçici m. 1’de icra takip işlemlerinin yanında taraf takip işlemlerinin de engellenmesi, bunun yanında hükmünü insanların mahkeme ve icra dairelerindeki teması asgaride tutarak salgının yayılmasının durdurulmasına ilişkin getiriliş amacı da bu farklılığı haklı göstermektedir.
[114] İİK m. 52 ila 55’teki genel erteleme hallerinden önce yapılan işlemlere karşı erteleme döneminde de şikayet yoluna başvurulabilir (Pekcanıtez/Simil, s. 128).
[115] Pekcanıtez/Simil, s. 130; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 79.
[116] Yılmaz, s. 182; Arslan, İcra Takip İşlemleri, s. 280. İsviçre Hukukunda fevkalade tatil bakımında bu yönde bkz. Penon, Ilija/Wohlgemuth, Marc: Kommentar zum Bundesgesetz über Schuldbetreibung und Konkurs SchKG, 4. Auflage, 2017, Art. 62 N. 11.
[117] Boran Güneysu, s. 40 dn. 35 ve 57.
[118] Atalı/Erdoğan ise “İİK’da düzenlenen davalar ve hukuki başvuru yollarına ilişkin sürelerin” ve “İİK’da yer alan yargılamaya ilişkin sürelerin” durduğundan söz etmekte ve İİK’da belirlenen süreleri örnek olarak vermektedir (12.05.2020 tarihli makale).
[119] Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 136. Münhasıran sahtelik iddiasına dayanarak menfi tespit davası açıldığı takdirde, bu davanın açılma koşulları ile doğurduğu hüküm ve sonuçların HMK m. 209 hükmüne göre belirlenmesi gerektiği hakkında bkz. Erdönmez, Güray: Adi ve Resmi Senette Sahtelik İddiasının Hukuk Davalarına ve İcra Takiplerine Etkisi, TBBD 2016 (123), s. 205.
[120] Postacıoğlu, İflas, s. 21, 27; Özbek, Mustafa: İflas Davasının Hukukî Mahiyeti, AÜHFD 61 (1) 2012, s. 224.
[121] Arslan, İcra Takip İşlemleri, s. 88, 90.
[122] İflas davası açılmasının taraf takip işlemi niteliği hakkında bkz. Arslan, Değerlendirme, s. 215.
[123] Doğrudan iflas yoluna ilişkin işlemlerin Geçici m. 1 kapsamında olduğuna ilişkin bkz. Arslan, Değerlendirme, s. 217. Doğrudan iflas talebinde bulunabileceğine ilişkin karşı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale. Borca batıklık sebebiyle iflas talebinde bulunabileceğine ilişkin karşı yönde bkz. Yavaş, 06.04.2020 tarihli makale.
[124] Akkaya, Tolga: Covid19 Salgını Nedeniyle Alınan İdari ve Yasal Önlemlerin Konkordatoya Etkisi ve Salgının Ekonomik Sonuçlarından Olumsuz Etkilenen Borçluların Korunmasına Yönelik Tedbirlere Dair Düzenleme Önerileri, 15.05.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/covid19-salgini-nedeniyle-alinan-idari-ve-yasal-onlemlerin-konkordatoya-etkisi-ve-borclularin-korunmasina-yonelik-tedbirlere-dair-oneriler/#fn1
[125] İhtiyatî haciz kararının bir icra takip işlemi olduğu yönünde bkz. Kuru, El Kitabı, s. 1046; 407; Özekes, Muhammet: İcra İflas Hukukunda İhtiyati Haciz, Ankara 1999, s. 253-255; Postacıoğlu/Altay, s. 862; Umar, s. 198, 199; Karslı, Abdurrahim: İcra Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2010, s. 666; Muşul, Timuçin: İcra ve İflas Hukuku C. II, 5. Baskı, Ankara 2013, s. 1105. Bu konuda ayrıca bkz. Üstündağ, Saim: İcra Hukukunun Esasları, 8. Bası, İstanbul 2004, s. 406.
[126] Aynı yönde bkz. HGK, 23.1.2008, 12-25/3 (Lexpera); 12. HD, 17.12.2019, 2018/14139 E. 2019/17972 K. (Lexpera).
[127] Dava açma sürelerinin durması hakkında bkz. yuk. B, I, 1.
[128] Bkz. yuk. C, I, 4, a.
[129] Benzer şekilde konkordato mühletinin tasarrufun iptali davasında şüpheli dönem sürelerine etkisi için bkz. Tunç Yücel, Mühlet, s. 182. İflasın ertelenmesi döneminde tatil etkisi nedeniyle erteleme süresi kadar iptale tabi tasarruflar için öngörülen sürelerin uzamasının yerinde olacağı hakkında bkz. Pekcanıtez, Hakan: Anonim Ortaklıkların İflası, Ankara 1991, s. 60; Atalay, Oğuz: Borca Batıklık ve İflasın Ertelenmesi, 2. Baskı, İzmir 2007, s. 171; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet: İcra ve İflas Hukuku, 11. Baskı, Ankara 2013, s. 692, 693.
[130] Olması gereken hukuk bakımından Mehaz İsviçre İİK (SchKG) m. 288, 1’e paralel olarak hacizden, acizden veya iflasın açılmasından geriye doğru işleyen beş yıllık sürede yapılan tasarrufların iptale tabi olmasının daha isabetli olacağı hakkında bkz. Erdönmez, Güray: Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, 2. Bası, İstanbul 2019, s. 53, 54.
[131] Bkz. yuk. B, I, 3.
[132] Bu süreç gözetilerek sunulan deliller kapsamında ihtiyatî haciz kararının teminatsız verilmesi gerektiği yönünde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[133] Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[134] Tunç Yücel, Müjgan: 7226 sayılı Kanun ile Cumhurbaşkanlığının 2480 sayılı Yargı Alanındaki Hak Kayıplarının Önlenmesi Amacıyla Getirilen Durma Süresinin Uzatılmasına Dair Kararı Uyarınca Sürelerin Durmasının Konkordato Sürelerine Etkisi, 11.05.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanliginin-2480-sayili-karari-uyarinca-surelerin-durmasinin-konkordato-surelerine-etkisi/; Arslan, Değerlendirme, s. 210.
[135] Aynı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale. Konkordatonun takip yasakları dışındaki diğer sonuçlarından yararlanmanın hukukî yarar bahşettiği, durma döneminde de konkordato talebinde bulunulabileceğine ilişkin karşı yönde bkz. Yavaş, 06.04.2020 tarihli makale; Tunç Yücel, 11.05.2020 tarihli makale; Akkaya, 15.05.2020 tarihli makale.
[136] İİK m. 287’nin gerekçesi de dikkate alındığında mahkemenin geçici mühlet kararı vermeden önce sadece şekli bir denetimle yetinmemesi gerektiği hakkında bkz. Pekcanıtez/Erdönmez, s. 23.
[137] Bkz. yuk. B, I, 3.
[138] Aynı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[139] İcra ve iflas suçlarına ilişkin şikayet süresinin işlemeye devam edeceğine ilişkin karşı yönde bkz. Atalay/Özekes, 27.03.2020 tarihli makale.
[140] Tunç Yücel, 11.05.2020 tarihli makale. Adli tatil ile durma süresinin karşılaştırılması için ayrıca bkz. Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale
[141] Bitimine on beş gün az kalan süreler için uzayan sürenin on beş gün değil, kalan süre on beşten çıkarılınca bulunan gün sayısı kadar olduğuna ilişkin bkz. Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[142] Bkz. yuk. A, III; C, I, 3, b; C, I, 4 a ve c.
[143] Geçici veya kesin konkordato mühletinin bitim tarihinin durma döneminden sonraya denk gelmesi durumunda mühlet uzatım hesabı ve buna ilişkin örnek için bkz. Tunç Yücel, 11.05.2020 tarihli makale.
[144] Bu konuda bkz. Özekes, Muhammet/Seven, Vural: Fevkalade Hallerde Adalet Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Süreler Hakkında Kanun Önerisi, 23.03.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/fevkalade-hallerde-adalet-hizmetlerinin-yurutulmesi/; Özekes, 10.04.2020 tarihli makale.
[145] Dişel, 22.05.2020 tarihli makale. Olağanüstü dönemde dahi kural olarak tarafların onayının alınması yönüyle karş. Aslan, 01.06.2020 tarihli makale.
[146] Mahkeme dışında başka bir yerden duruşmaların icrasına olanak sağlanması gerektiği yönünde bkz. Kale, Serdar: Ses ve Görüntü Nakledilmesi Yoluyla Duruşma İcrası, MİHDER C. 9 S. 25 2013/2, s. 151, 152. Bu konuda ayrıca bkz. yuk. B, I, 3.
[147] Microsoft Teams programı üzerinden duruşma yapılması dahil olmak üzere Alman ve Avusturya Hukukundaki gelişmeler için bkz. Aslan, 01.06.2020 tarihli makale.
[148] Kale’ye göre imzanın tutanakta yer alması gereken bir durum söz konusu ise bu eksiklik sonradan hakim huzurunda tamamlanabilir (s. 152).
[149] Dişel, 22.05.2020 tarihli makale; Aslan, 01.06.2020 tarihli makale.
[150] Bu önlem, taraflara yazılı olarak açıklama hakkının tanınması koşuluyla Türk Hukuku için önerilmektedir (Dişel, 22.05.2020 tarihli makale).
[151] Ek süre talebi için kural olarak hukukî yararın bulunmadığına ilişkin karş. Atalı/Erdoğan, 12.05.2020 tarihli makale.
[152] Atalay, Oğuz: Covid-19 Salgını Sebebiyle Gerçekleşen Takip Tatili Sonrasına İlişkin Bazı Düşünceler ve Öneriler, 21.05.2020 tarihli makale, https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgini-sebebiyle-gerceklesen-takip-tatili-sonrasina-iliskin-bazi-dusunceler-ve-oneriler/
[153] https://www.bj.admin.ch/dam/data/bj/aktuell/news/2020/2020-04-16/vo-covid19-insolvenz-d.pdf
[154] Benzer bir düzenleme Alman Hukukunda yapılmış, Covid-19 salgını nedeniyle borca batık hale gelen yahut ödeme aczine düşen şirketlerin iflaslarını talep yükümlülüğü 30.09.2020 tarihine kadar ertelenmiştir. Borçlu 31.12.2019 tarihi itibariyle ödeme aczi içerisinde değilse, iflasını talep etme zorunluluğunun Covid-19’un etkilerinden kaynaklandığına ve mevcut ödeme aczini bertaraf edebileceği ümidinin bulunduğuna ilişkin bir karine öngörülmüştür. Buna karşılık iflası talep zorunluluğu Covid-19 Pandemisinin etkilerinden ileri gelmiyorsa veya ödeme aczinin bertaraf edilebileceğine dair ümit bulunmuyorsa, erteleme geçerli değildir (a§ 1 COVInsAG). Bu konuda bkz. Özekes/Boran Güneysu, 05.04.2020 tarihli makale. Avusturya Hukukunda ise mahkemeye başvurma yükümlülüğü borca batıklık 01.03.2020 ila 30.06.2020 arasında gerçekleşmişse kaldırılmıştır. Borca batıklığın Covid-19 Pandemisinden kaynaklanması aranmamıştır. Ödeme aczinde ise mahkemeye bildirimde bulunarak iflas isteme yükümlülüğünde bir değişiklik yapılmamıştır (a§a 9 4. COVID-19-Gesetz).
[155] https://www.ejpd.admin.ch/dam/data/bj/aktuell/news/2020/2020-04-16/erlaeuterungen-covid19-insolvenz-d.pdf
[156] Akkaya da İsviçre Hukukunda alınan önlemlerin esas itibariyle Türk Hukuku için de uygun olduğunu ifade etmektedir. Yazarın diğer önerileri için bkz. 15.05.2020 tarihli makale. Atalay, Türkiye’deki ticarî hayatın ve finansal alt yapının gerçeklerine uygun ve uygulanabilir bir şirket kurtarma prosedürünün hayata geçirilmesini; eskimiş bir model olan konkordato yerine,a İİK m. 309/ma vd.’nda düzenlenen uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma kurumunun güncellenerek ve ülkemiz ihtiyaçları da göz önünde tutularak hayata geçirilmesini ve tüm borçlulara taksitle ödeme imkanı getirilmesini önermektedir. Yazarın diğer önerileri için bkz. 21.05.2020 tarihli makale.
[157] Akkaya ise fevkalade mühlet hükümlerinin ülke genelinde uygulanmasına Cumhurbaşkanınca karar verilerek (İİK m. 317) borçlulara 6+4 ay olmak üzere cebrî icra koruması sağlanmasını önermektedir (15.05.2020 tarihli makale). İcra takiplerinin durdurulmasının ivedi durumlarda bir ilk yardım, fevkalade mühlet ile borçlulara süre verilmesinin daha uzun süreli bir onarım niteliğinde olduğuna ilişkin bkz. Yılmaz, s. 157
[158] Gelecekte karşılaşılabilecek benzer olağan üstü koşullara karşı fevkalade mühlet hükümleri revize edilebilir.
[159] Bkz. yuk. A, I.
[160] Atalay da belli nitelikleri haiz işletmelere sahip şirketlere karşı başlatılan ve bundan sonra başlatılacak olan icra takiplerinde muhafaza ve satış işlemlerinin durdurulması/ertelenmesinin işletmenin faaliyetinin devamı için gerekli olduğu, önceden haczedilmiş olan menkul malların, yed-i emin olarak borçlu şirket yetkililerine tesliminin de yararlı olacağı kanaatindedir (21.05.2020 tarihli makale).

İstanbul Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun oldum. 1986 yılında “İcra ve İflas Hukukunda Şikayet” isimli tezimle Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktor oldum. 1986 yılında İzmir Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Anabilim dalına yardımcı doçent olarak atandım. 1991 yılında Alexander Humboldt Vakfından aldığım burs ile yine Freiburg Albert Ludwigs Üniversitesi Hukuk Fakültesinde doçentlik tezimle ilgili çalışmalar yaptım. 1991 yılında “Medeni Usul Hukukunda Fer’i Müdahale” isimli tezimle doçent oldum. 1997 yılında “Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının Tahsili” isimli çalışmamla ilan edilen profesörlük kadrosuna müracaat ettim ve 1997 yılı Mayıs ayında Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Anabilim Dalına profesör olarak atandım. 2004 yılında İzmir’den Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesine geçtim. Halen bu Üniversitede görev yapmaktayım.
Adalet Bakanlığı tarafından oluşturulan bilim komisyonlarında görev alarak çeşitli kanun tasarılarının çalışmasında bulundum.
İstanbul Ticaret Odası tahkim Kurulu Başkanlığını iki dönemden bu yana yürütmekteyim. Dünya Usul Hukukçuları yürütme kurulu ve İstanbul Barosu üyesiyim.

Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlamıştır. Yüksek lisans ve doktorasını Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuku Anabilim Dalında yapmıştır. Doktora eğitimi sırasında Almanya’da Gießen Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Alman Akademik Değişim Kurumu’nun (DAAD) bursuyla akademik araştırmalarda bulunmuştur. 2014 yılına kadar Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Usûl ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalında araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalışmıştır. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Medenî Usûl ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. “Medenî Usûl Hukukunda Taraf Ehliyeti” ve “Geçici Hukukî Korumanın Temelleri ve İhtiyatî Tedbir Türleri” kitaplarının yazarıdır.