Şirketlerin amacı ile kurumsal sosyal sorumluluk (corporate purpose and social responsibility) konusundaki çağdaş tartışmalarda en azından bir anlaşma noktası bulunmaktadır: On dokuzuncu yüzyıldan önceki özel şirketler döneminde (period of special incorporation), Anglo-Amerikan şirketlerinin kamusal/toplumsal amaçlarını yerine getirmesi beklenirdi. Devletin sözleşme yapma yetkisi vermesi (state’s gifting of the charter), bu talebi ileri sürmek için de zemin sağladı. Ama devletler neden ısrar etsinler ki? Şirketler hukukunda hala atıfta bulunulan en eski davalardan biri üzerine yapılan son bir araştırma[1], erken dönem modern şirketlerinin yönetim biçimleri olarak kültürel ve yasal algısının (legal perception of early modern corporations as forms of government), onların kamusal/toplumsal amaçlar peşinde koşmalarını gerektirdiğini öne sürüyor. Bu analizin hem şirketler hukuku tarihinin nasıl yazıldığına hem de iş dünyasının tarihine ve kurumsal sosyal sorumluluklara ilişkin çıkarımları söz konusudur.
Özel şirketleşme döneminde şirket kuramına ilişkin en uzun tartışmalardan biri Sutton Hastanaesi Vakasında (Sutton’s Hospital Case; 1612) meydana gelmiştir. Raporuna güvenilen Sir Edward Coke, bir şirketin “görünmez, ölümsüz olduğunu ve yalnızca yasaların niyetine ve dikkate alınmasına dayandığını…” yazmıştı. Coke hem Sutton’da bir yargıç hem de hastanenin idarecisiydi. Davacının argümanlarından hoşlanmadığını gizlemedi ve onlar hakkındaki ayrıntıları açıkça atladı. Bu sorunu fark etmek, hem özel dava hakkındaki bilgilerin eksik olduğunu hem de dönemin şirketler hukuku tarihinin genellikle bir parça basılı rapora dayandığını göstermektedir.
Bununla birlikte, çoğu yasalara ilişkin raporlar el yazması olarak dağıtıldı. Sutton için ilave üç vaka raporu hayatta kaldı. Bu raporlar, tartışmaların birçoğunun ve adli müzakerelerin çoğunun, hastanenin bir idare oluşturmak için yeterince kurulup kurulmadığına odaklandığını ortaya koyuyorlar. Şirketi ele geçirmek isteyenler (those seeking to defeat the incorporation), hastanede sakin olmadığı için idarenin olamayacağını savundular. İdarecilerin yönetecek kimseleri yoktu. Yargıçlar da benzer şekilde konuyu görüşlerinin merkezine yerleştirdiler: çoğunluk, hastanenin bir yönetim beklediğini ve bu nedenle şirketleştiğini belirlediler. Artık London Charterhouse olan hastanenin lehine karar verdiler.
Sutton’daki avukatlar ve yargıçlar kurumsal yönetimle neden bu kadar meşguldüler? Soruyu cevaplamak, yabancı tarihsel kategorilerde düşünmeyi gerektirir. Sutton’daki avukatlara göre, paradigmatik şirket biçimi (paradigmatic), Doğu Hindistan Şirketi gibi ticari bir şirket değil, İngiltere Kent’teki Maidstone gibi anonim bir kasabaydı. Hayır[2] kurumları ve profesyonel kuruluşların (charities and professional organizations) yanı sıra bu kuruluşların sayısı, 16. yüzyıl boyunca İngiltere’de önemli ölçüde artmıştı. Tüzük (esas/ana sözleşme) yapma yetkisi (By-law making authority), tipik olarak bu şirketler için bir olaydı. Bu, düzenlemeye meydan okuyanlar tarafından öngörülebilir davalara da yol açtı. Bu dava patlaması, sırayla, kurumsal otoritenin kapsamı ve sınırları hakkında adli tartışmaları teşvik etti. Sutton’daki avukatların kurumsal yönetim meseleleriyle bu kadar meşgul olmalarına şaşırmamalıdır.
Yine de, onlar, gruplara ve piyasalara düzen getirmek için başkaları üzerinde yetkiye sahip olma anlamında, şirketlerin yönetmesi gerektiğini asla sorgulamadılar. Varsayımları bir ekonomik teoriye değil, derin kültürel ve dini inançlara dayanıyordu. Bir vaizin dinsel bir oturumda söylediği gibi, doğrudan, müdahaleci ve hiyerarşik (direct, interventionist, and hierarchical), ‘insani meselelerin çimentosu ve ruhu’ (the cement and soule of humane affairs) olan idare olmadan toplum çökerdi. Elbette birçok yönetim türü vardı ve şirketler bunlardan yalnızca biriydi, ancak şirketler çeşitlilikleri içinde toplumdaki daha büyük otorite ihtiyacını karşıladılar. Yönetim statüleri, şirketlerin, hatta ticaret şirketlerinin (business corporations) bile kamusal/toplumsal amaçlara (public purposes) sahip olması gerektiği anlamına geliyordu.
Sutton’ın ve yasal bağlamının bu analizi, şirketler hukukunun zaman içindeki gelişimine ilişkin birkaç kavrayışı da sunmaktadır. Tarihsel olarak, kültürel ve dini fikirler şirketler hukukuna nüfuz etmiş ve kurumsal sosyal sorumlulukla ilgili iddialar için zemin sağlamıştır. Bu daha geniş entelektüel bağlamlar değiştikçe, şirketlerin toplumdaki yeri hakkındaki fikirler de değişmiştir. On sekizinci yüzyılın sonlarında, Adam Smith’in görünmez el (invisible hand) kuramı örneğinde olduğu gibi, düzene ilişkin fikirler kendiliğinden ortaya çıktıkça, artık düzen yaratmak için yönetime her zaman ihtiyaç duyulmadığı anlaşılmıştır. “Ekonomi”nin anlamı (meaning of ‘economy’) bile değişmeye başlamış, bir evdeki maddi kaynakların yönetimini ifade etmekten, bazı şirketlerin yönetmek zorunda kalmadan var olabildikleri, kendi kendini düzenleyen düzenin özerk bir alanına yani “piyasa” (the market) kavramına geçiş yapmıştır.
Bunun neden değiştiği, genel şirketleşmeye (general incorporation) yol açan entelektüel bağlamdaki değişimler, kurumsal sosyal sorumluluk ile ilgili iddiaların zaman içinde nasıl sabitlendiği ve hatta belki de şirketler hukukunda kar amacı güden ve gütmeyen kuruluşlar arasındaki ayrım (split in corporate law between for- and non-profits) hakkında bize çok şey söyleyebilir. Nikolas Bowie, Greg Ablavsky ve diğerlerinin iddia ettikleri gibi, kar amacı gütmeyen kuruluşların/şirketlerin (non-profit corporates) daha geniş gelişmeler üzerindeki etkisinin altını çizen bir nokta olan bu ayrım, zamanının Sutton avukatları tarafından bilinmiyordu. Bu geçmişin daha fazlasını ortaya çıkarmak için tarihsel araştırmalara, daha geniş bir kaynak dizisinden yararlanabilecek araştırmalara ihtiyaç vardır. Sutton Vakası, nihayet, şirketler hukuku tarihinde (history of corporate law) ne kadar geçmiş kanıtın kullanılmamış kaldığını hatırlatmaktadır.
* Bu derlemede yer alan görüşler Makale Yazarı David Chan Smith’a ait olup derleyenin çalıştığı kurumu bağlamaz, derleyenin çalıştığı kurum veya göreviyle ilişki kurulmak suretiyle kullanılamaz. Derlemedeki tüm hatalar, kusurlar, noksanlıklar ve eksiklikler derleyene aittir.
[1] Söz konusu araştırma için bkz. David Chan Smith, The Beginning of History for Corporate Law: Corporate, Government, Social Purpose and The Case of Sutton’s Hospital (1612), 45 Seattle U. L. Rev. 367 (2021), < https://digitalcommons.law.seattleu.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=2778&context=sulr > erişim tarihi 08 Aralık 2022; Aynı yazarın mezkûr araştırması minvalinde ayrıca bkz. Rethinking the History of Corporate Law and Social Responsibility, Oxford Business Law Blog, 7 December 2022, < https://blogs.law.ox.ac.uk/blog-post/2022/12/rethinking-history-corporate-law-and-social-responsibility > erişim tarihi 08 Aralık 2022
[2] Hayır (Arapça ḫayr): 1. isim İyilik, karşılık beklenmeden yapılan yardım. 2. sıfat İyi, hayırlı, yararlı, faydalı. < https://sozluk.gov.tr/ >
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.