İngiliz İnşaat Hukukundaki Son Gelişmeler

Son iki yılda İngiliz inşaat hukukunda bir dizi önemli gelişme yaşanmış ve bunların birçoğu inşaat ve yangın güvenliği ile ilgili veya bu bağlamda ortaya çıkmıştır. Aşağıda bunların sonuçları incelenmektedir.

2017 yılındaki Grenfell Tower yangını dikkate alınarak getirilen 2022 tarihli Bina Güvenliği Yasası’nın (Building Safety Act) temel hükümleri yürürlüğe girmiş olup bunlardan bazılarının geriye dönük (makable şamil) etkisi (retrospective effect) bulunmaktadır. Ayrıca, haksız fiil, tazminat, eşzamanlı gecikme, yan garantiler ve uyuşmazlık çözüm prosedürleri (tort, liquidated damages, concurrent delay, collateral warranties and dispute resolution procedures) ile ilgili olarak yeni standart form sözleşmelerinin ve hükümlerinin yayınlanmasıyla birlikte özen yükümlülüğüne ilişkin yeni içtihatlar görülmüştür.

1. Bina Güvenliği Yasası ve kusurlu binalar

2022 tarihli Bina Güvenliği Yasası, 28 Nisan 2022 tarihinde Kraliyet Onayını almış ve bazı hükümler 28 Haziran 2022 tarihinde, diğerleri ise 01 Ekim 2023 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

İnşaat sektörü için önemli değişiklikler arasında, Sağlık ve Güvenlik İdaresi içinde Bina Güvenliği Düzenleyici Otoritesi (Building Safety Regulator within the Health and Safety Executive) olarak yeni bir kurumun tesis edilmesi yer almakta olup; bu kurum, en az 18 m (60 ft) yüksekliğinde veya yedi katlı yüksek riskli konut binaları ile ilgili ilave görevler üstlenmektedir. Bir diğer değişiklik ise 1984 tarihli Bina Yasası’nın (Building Act), tasarım ve inşaat aşamasında yüksek riskli binalar için ek yükümlülüklere izin verecek ve bina yönetmeliklerinin ihlali için cezaları artıracak şekilde değiştirilmesidir.

Bina Güvenliği Yasası ile ayrıca, 1972 tarihli Kusurlu Binalar Yasası (Defective Premises Act) kapsamındaki konutlara ilişkin özen yükümlülüğünün kapsamı artırılmış ve bu konuda özel (uzatılmış) zamanaşımı süreleri getirilmiştir. Bu değişiklikler 28 Haziran 2022 tarihinde yürürlüğe girmiş olup aşağıda ele alındığı gibi, kısmen geriye dönük etkileri nedeniyle özellikle ilgi çekicidir.

Bina Güvenliği Yasası’nın 134. maddesiyle, bir iş sırasında bir konutla ilgili olarak “iş üstlenen” herkese şu görevi yüklemek için Kusurlu Binalar Yasası’na yeni bir 2A maddesi eklenmiştir: (…) işin işçiliğe uygun veya (duruma göre) profesyonel bir şekilde, uygun malzemelerle ve iş tamamlandığında konutun yaşamaya uygun olmasını sağlayacak şekilde yapılmasını sağlamak.”

Bu, bir konutun sağlanmasıyla ilgili olarak uygulanan mevcut görevin kapsamını, mevcut bir konutta yapılan işleri de kapsayacak şekilde genişletmektedir.

Bina Güvenliği Yasası’nın 135. maddesi uyarınca, Kusurlu Binalar Yasası’nın 1 ve 2A no.lu maddeleri kapsamındaki talepler için zamanaşımı süresi, 28 Haziran 2022 tarihinden önce tahakkuk eden talepler için altı yıldan 15 yıla, Kusurlu Binalar Yasası’nın 1. maddesi kapsamındaki talepler için ise 30 yıla uzatılmıştır.

Değişiklikler, geriye dönük etkiye sahip olmaları bakımından önemlidir; 28 Haziran 2022 tarihinden önce tahakkuk eden Kusurlu Binalar Yasası’nın 1. maddesi kapsamındaki talepler için zamanaşımı süresi her zaman 30 yılmış gibi ele alınır. Uygulamada, bu, daha önce zamanaşımına uğramış sayılan bir eylemin artık çok canlı olabileceği anlamına gelmektedir.

Bir güvence, bir davanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki sanığın haklarını ihlal edeceği durumlarda reddedilmesini sağlar. Büyük olasılıkla bu adil yargılanma hakkı olacaktır ve bunun bir savunma olarak nasıl ileri sürülebileceğini görmek mümkündür (örneğin bir taraf, o sırada doğru olabilecek şekilde, kendisine karşı herhangi bir iddianın zamanaşımına uğradığı anlayışıyla kritik suçtan aklayıcı belgeleri imha ettiğinde).

2. Bina Güveliği Yasası’nın ardından haksız fiil sorumluluğu ve Kusurlu Binalar Yasası kapsamındaki iddialar

Temyiz Mahkemesi, Temmuz 2023’te verdiği bir kararda, kusurlu bir binanın tasarımcılarına karşı, kusurun anında fiziksel bir hasara yol açmadığı durumlarda haksız fiil nedeniyle dava sebebinin doğduğu zaman noktasını dikkate almıştır.

“URS Corporation Ltd v BDW Trading Ltd” davası, böyle bir senaryoda dava sebebinin, kusur keşfedildiğinde değil, binanın tamamlanmasıyla ortaya çıkacağını ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu, dava sebebinin normalde pratik tamamlanmada ortaya çıktığı sözleşmedeki bir iddiayla tutarlıdır. Anlaşmazlık “Grenfell” hadisesi sonrası bina güvenliği bağlamında ortaya çıkmış olsa da, kararın inşaat kusuru iddiaları için daha geniş etkileri olacaktır.

Dava ayrıca Bina Güvenliği Yasası ile Kusurlu Binalar Yasası’nda yapılan değişikliklerin geriye dönük etkisini de teyit etmektedir.

Anlaşmazlık, “BDW” tarafından geliştirilen iki konut geliştirme projesiyle ilgiliydi. Pratik tamamlanma en geç 2012’de gerçekleşmiş ve 2015’te BDW daireleri uzun vadeli kiralamalarla satmış ve serbest mülkiyet haklarını devretmiştir.

Grenfell Tower yangınının ardından BDW bir dizi inceleme yürütmüş ve 2019 yılında URS tarafından gerçekleştirilen yapısal tasarımda kusurlar keşfetmiştir. Ancak bunlar herhangi bir fiziksel hasara yol açmamıştı. BDW, yapılacak onarım çalışmalarının parasını ödemiş ve ardından masrafları tahsil etmek için URS’ye karşı ihmal temelli haksız fiil davası açmıştır. Sözleşmedeki herhangi bir iddia muhtemelen zamanaşımına uğramıştı.

Temyiz Mahkemesi’nden, dava sebebinin ne zaman doğduğu ve BDW’nin değiştirilen Kusurlu Binalar Yasası uyarınca dava açıp açamayacağı gibi çeşitli ön konuları belirlemesi istenmiştir.

İlk olarak, mahkeme haksız fiil nedeniyle bir iddianın doğması için fiziksel hasarın gerekli olmadığını doğrulamıştır. Mahkeme, bir dava sebebinin ne zaman doğacağıyla ilgili olarak, ilgili makamların kapsamlı müzakerelerinden sonra şu sonuca varmıştır: “fiziksel hasar varsa, dava sebebi, davacının fiziksel hasardan haberdar olup olmamasına veya keşfedilebilir olup olmamasına bakılmaksızın, fiziksel hasar meydana geldiğinde doğar ve fiziksel hasar yoksa dava sebebi, davacının kusurdan haberdar olup olmamasına bakılmaksızın, binanın tamamlanmasıyla doğar.”

Buna göre dava hakkı, en geç fiili tamamlanmanın gerçekleştiği tarihte doğmuştur.

Mahkemenin “festivaldeki hayalet” (the ghost at the feast) olarak tanımladığı, BDW’nin iddiasının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusu ise ön incelemenin kapsamına girmiyordu.

Davadaki ayrı bir konu, BDW’nin, Bina Güvenliği Yasası’nın 135. maddesi ile getirilen Kusurlu Binalar Yasası’nın 1. maddesi uyarınca dava açmak için tanınan daha uzun zamanaşımı süresinden yararlanmak amacıyla iddiasını değiştirmeye çalışmasıydı.

URS, BDW’nin bunu yapamayacağını, çünkü 28 Haziran 2022 tarihinde Bina Güvenliği Yasası’nın 135. maddesi yürürlüğe girdiğinde dava sürecini başlattığını savunmuştur. Mahkeme, 135. maddenin geriye dönük etkisinin bundan daha açık olamayacağını ve devam eden davalar için bir istisna olmadığını belirterek URS’nin iddiasını reddetmiştir.

Mahkeme ayrıca, geliştiricinin kendisinin sonraki alıcılara karşı böyle bir borcu olabilmesine rağmen, Kusurlu Binalar Yasası’nın 1. maddesi uyarınca bir geliştiriciye karşı bir görev borçlu olunabileceğini teyit etmiştir.

Temyiz Mahkemesi’nin kararına karşı temyiz izni verildiğine göre, yukarıdaki hususların bir kısmının veya tamamının Yüksek Mahkeme tarafından yeniden ele alındığı görülebilir.

3. Uygulanamaz tazminat maddeleri

Mahkemeler ayrıca yakın zamanda uygulanamaz maddi zararlar (liquidated damages) hükmünün bir sınır olarak işlev görüp göremeyeceğini de değerlendirmiştir. Teknoloji ve İnşaat Mahkemesi (Technology and Construction Court-TCC), Temmuz 2022’de “Buckingham Group Contracting Ltd v Peel L&P Investments and Property Ltd” davasında, etkisiz olduğu bulunan bir maddi zarar hükmünün yine de gecikme için genel zararları sınırlayıp sınırlayamayacağına dair bir karar vermiştir.

Mahkemenin bu noktadaki gözlemleri teknik olarak geçiştirilmiş olsa da, nihai olarak uygulanamaz bir maddi zarar hükmünün bir sınır olarak hareket edip edemeyeceğinin sözleşmesel yorumlama meselesi olduğu pozisyonuna destek sağlarlar. Maddi zarar hükümleri iyi taslak halinde ve uygun şekilde ele alındığında uygulanabilirlik bir sorun teşkil etmemeli olsa da, taraflar yine de herhangi bir sınırın, maddi zarar rejimi uygulanamaz hale gelirse gecikme için genel zararları sınırlayıp sınırlamayacağının açık olduğu şekilde ifade edilmesini sağlamalıdır.

Peel, Buckingham’ı bir üretim tesisi inşa etme projesi için yüklenici olarak görevlendirmiştir. Sözleşme, 2016 tarihli “Tasarım ve İnşa Sözleşmesi”ne (JCT Design and Build Contract) dayanıyordu ancak maddi zararlar ile ilgili dönüm noktası tarihlerine dair özel hükümler içeriyordu ve bunlar arasında “azami maddi ve tespit edilmiş zararlar (liquidated and ascertained damages) için 1,9 milyon sterlin tutarında bir üst sınır” bulunuyordu.

Çalışmalar gecikmiş ve Peel, Buckingham’a karşı maddi zarar talep etmeye çalışmıştır. Buna karşılık Buckingham, sözleşmedeki maddi zarar hükümlerinin belirsizlik nedeniyle geçersiz ve uygulanamaz olduğunu ve genel zararlar ile ilgili herhangi bir çözümün 1,9 milyon sterlin tutarında sınırlandırıldığını savunmuştur.

Mahkeme, maddi zarar hükümlerinin kesin ve uygulanabilir olduğu sonucuna varmıştır. Ancak, kesin ve uygulanabilir olmasalardı, gecikme için genel zararların 1,9 milyon sterlin ile sınırlandırılmasının bir etkisi olup olmayacağını değerlendirmeye devam etmiştir.

Başlangıç noktası, bir maddi zarar hükmü geçersizse, o zaman tamamen uygulanamaz olduğuydu. Ancak, bir sonraki adım, söz konusu hükmün uygun bir yorumunda, maddi zararlar geçersiz veya cezai olsa bile uygulanabilecek paralel bir genel sorumluluk sınırlaması hükmü olarak da işleyip işlemediğini sormaktı.

Mevcut durumda, tavana ilişkin (“azami maddi ve tespit edilmiş zararlar üzerine”) üslup, yalnızca maddi zararlara uygulandığı konusunda açıktı. Ayrıca, sadece dönüm noktası tarihleri ve uygulanabilir maddi zararlar ile ilgili bir çizelgede yer alması da önemliydi.

Mahkeme, bu nedenle gecikme nedeniyle genel zararlara sınırlama getirilmesi sonucunu doğurmayacağı sonucuna varmıştır.

4. Eşzamanlı gecikme

Teknoloji ve İnşaat Mahkemesi, “Thomas Barnes & Sons plc v Blackburn with Darwen Borough Council” davasına ilişkin Ekim 2022 tarihli kararında, bir yüklenici risk olayının ve bir işveren risk olayının aynı anda gecikmeye neden olduğunu, çünkü her iki olayın tek başına meydana gelmesi durumunda tamamlanmayı geciktireceğini tespit etmiştir.

Bu davanın önemi, bir görüşe göre mahkemenin gerekçesinin bazen “ilk anda” yaklaşımı (first in time approach) olarak adlandırılan yaklaşımdan bir sapmayı gösterdiği yönündedir; örneğin, bir işveren gecikmesi yüklenici gecikmesinin başlamasından sonra meydana geldiğinde, gecikmenin tek etkili nedeni yüklenici risk olayıdır. Bu, ‘Society of Construction Law’ın Gecikme ve Kesinti Protokolü’nün 2. Baskısında (2nd Edition of the Society of Construction Law’s Delay and Disruption Protocol) önerilen yaklaşımdır.

Konsey, Thomas Barnes’ı bir ofis merkezi alanı da dâhil olmak üzere bir otobüs istasyonu inşa etme projesinin ana yüklenicisi olarak atamıştır. Çalışmalar gecikmiş ve konsey sonunda Thomas Barnes’ın işine son vermiş ve başka bir yüklenici atamıştır.

Mahkeme önündeki temel konulardan biri, konseyin sorumlu olduğu çelik sapma ile ilgili sorunlardan kaynaklanan gecikmeler nedeniyle Thomas Barnes’ın süre uzatımı talebiydi ki; bu gecikme döneminde Thomas Barnes’ın sorumlu olduğu çatı kaplama işleri ile ilgili gecikmeler ortaya çıkmıştı.

Mahkeme, belirli bir süre boyunca çelik sapma sorunu ve çatı kaplaması sorununun gecikmenin eşzamanlı nedenleri olduğuna karar vermiştir. Bunun nedeni, hem çelik sapma sorununun giderilmesinin hem de çatı kaplamalarının tamamlanmasının, merkez noktası kaplamalarının anlamlı bir şekilde başlatılması için elzem olmasıydı.

Mahkeme şunları gözlemlemiştir: “Davacının, çatı kaplamalarındaki işlerin gecikme açısından alakasız olduğunu söylemesi yeterli değildir çünkü merkez noktası yapısal çelik işçiliğindeki (hub structural steelwork) onarım işlerinin özellikleri ve uygulaması bu gecikme süresinden hem önce hem de sonra devam ediyordu. Tersine, davalının, çatı kaplamaları kritik yolda olduğu için merkez noktası yapısal çelik işçiliğindeki onarım işlerinin gecikme açısından alakasız olduğunu söylemesi yeterli değildir.”

Yerleşik prensipleri uygulayan Thomas Barnes, eşzamanlı gecikme süresi için süre uzatma hakkına sahipti ancak ek maliyetlere hak kazanamıyordu.

5. Teminat garantileri ve İnşaat Yasası

Temyiz Mahkemesi, “Abbey Healthcare (Mill Hill) Ltd v Simply Construct (UK) LLP” davasında, teminatlı garantinin, 1996 tarihli Konut Hibeleri, İnşaat ve Yenileme Yasası’nın (Housing Grants, Construction and Regeneration Act) amaçları doğrultusunda bir inşaat sözleşmesi olduğunu ve bu nedenle yasal bir tahkim hakkı içerdiğini hükmetmiştir.

Anılan dava, Konut Hibeleri, İnşaat ve Yenileme Yasası’nın ve dolayısıyla yasal tahkim hakkının teminat garantilerine uygulanacağı koşulları genişletmesi bakımından önemlidir. Teknoloji ve İnşaat Mahkemesi daha önce 2013 tarihli bir davada Konut Hibeleri, İnşaat ve Yenileme Yasası’nın teminat garantilerine uygulandığına karar vermiş olsa da, bu davada garanti “kabul eder ve üstlenir” (acknowledges and undertakes) şeklindeki kritik sözcükleri içeriyordu. Bu tür bir ifade Abbey davasındaki teminat garantisinde mevcut değildi ve teminat garantisinde böyle bir ifadenin bulunmaması şimdiye kadar birçok kişi tarafından Konut Hibeleri, İnşaat ve Yenileme Yasası’nın uygulanmayacağı anlamına geliyordu.

Dava ayrıca, bir teminat garantisinin, işlerin tamamlanmasından yıllar sonra düzenlenmiş olsa bile Konut Hibeleri, İnşaat ve Yenileme Yasası’na tabi olabileceğini açıkça ortaya koymaktadır.

Simply Construct bir bakım evi inşa etmekle görevlendirilmiş ve işin tamamlanmasından yaklaşık dört yıl sonra, kiracı olarak Abbey’e bir teminat garantisi vermiştir. Garanti kapsamında Simply Construct, “sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve yerine getirmeye devam edeceğini” (has performed and will continue to perform diligently its obligations under the contract) garanti etmiştir.

Bakım evinde yangın güvenliği kusurları keşfedilmiş ve Abbey, telafi masraflarını karşılamak için teminat garantisi kapsamında tahkim işlemleri başlatmıştır. Abbey tahkimde başarılı olmuş ancak tahkimcinin kararını uygulamaya çalıştığında, Simply Construct tahkimcinin yargı yetkisinin olmadığını savunmuştur.

Konut Hibeleri, İnşaat ve Yenileme Yasası, “inşaat sözleşmesi” (ki, inşaat faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin bir anlaşma olarak tanımlanır) taraflarına, uyuşmazlıkları tahkime götürme konusunda yasal bir hak sağlar.

Mahkemenin çoğunluğu, bir teminat garantisinin Konut Hibeleri, İnşaat ve Yenileme Yasası ile tanımlandığı gibi bir inşaat sözleşmesi olmasının mümkün olduğu sonucuna varmıştır. İnşaat operasyonlarının yürütülmesine ilişkin bir anlaşma, birincil inşaat sözleşmesinin ötesine geçen geniş bir ifadeydi.

Sonuç olarak, söz konusu garantinin ifadesine bağlı olacaktır. Mahkeme, yalnızca geçmişteki bir durumla ilgili olan bir garanti ile müteahhidin inşaat faaliyetlerini belirli bir standarda göre yürüttüğü ve yürütmeye devam edeceği bir garanti arasında ayrım yapmıştır. İlki, inşaat faaliyetlerinin tamamlanması için bir anlaşma olma olasılığı daha yüksekti.

Garanti, geleceğe yönelik bir vaat içerdiğinden (Simply Construct’un inşaat faaliyetlerini inşaat sözleşmesine uygun şekilde yürüteceğine dair), sağduyu gereği, bu bir inşaat faaliyetinin tamamlanmasına ilişkin anlaşma ve dolayısıyla bir inşaat sözleşmesiydi.

Mahkeme, garantinin işin tamamlanmasından uzun süre sonra yürürlüğe girmiş olmasının, geleceğe yönelik yükümlülükler içermesi ve geriye dönük olması nedeniyle kategorizasyon açısından pek önemli olmadığını; ayrıca yürürlüğe girme tarihinin garantinin bir inşaat sözleşmesi olup olmadığını etkilemesi durumunda bunun yasal yorumlama açısından mantıksız olacağını belirtmiştir.

Bu davada da temyiz izni verildiğinden, Yüksek Mahkeme’nin yukarıda sayılan hususlardan bazılarını yeniden ele alabileceği görülebilir.

6. Uyuşmazlık çözüm prosedürüne uyulmaması

Temyiz Mahkemesi, Mart 2023’te karar verilen “Kajima Construction Europe (UK) Ltd v Children’s Ark Partnership Ltd” davasında, sözleşmesel uyuşmazlık çözüm hükmüne aykırı olarak başlatılan yargılamaların, zamanaşımı süresinin dolmuş olması durumunda, iptal edilmesi veya durdurulması gerekip gerekmediğini değerlendirmiştir.

Teknik olarak kesin olmamakla birlikte, bu dava, sözleşmesel uyuşmazlık çözüm hükümlerinin ihlaliyle dava açıldığında, bir durdurmanın olağan ancak otomatik olmayan bir tedbir olacağını ve sınırlamanın ilgili ancak belirleyici olmayan bir husus olacağını teyit etmektedir.

Children’s Ark, Kajima’yı bir hastanede yeniden geliştirme çalışmaları yürütmesi için görevlendirmişti. Sözleşme, çalışmaların tamamlanmasından itibaren 12 yıl sonra Kajima’ya karşı hiçbir dava açılamayacağını öngörüyordu. Ayrıca, davaya başlamadan önce anlaşmazlıkların çözüm için bir irtibat komitesine yönlendirilmesi gerekliliğini de içeriyordu.

Zamanaşımı süresinin dolmasına kısa bir süre kala Children’s Ark, yangın güvenliği ile ilgili çalışmalardaki iddia edilen kusurlarla ilgili olarak Kajima’ya karşı dava süreci başlatmıştır. Kajima, Children’s Ark’ın anlaşmazlığı komiteye iletmemesi nedeniyle davanın düşürülmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme, sözleşmede belirtilen komite prosedürünün belirsizlik nedeniyle uygulanamaz olduğuna karar vermiştir. Ancak, daha geniş bir ilgi alanı, mahkemenin, uygulanabilir olsaydı, ilk derece mahkemesindeki yargıcın, yargılamanın durdurulması emrini vermek için takdir yetkisini kullanmasının doğru olup olmayacağını değerlendirmeye devam etmesidir.

Yargıç, bir tarafın sözleşmesel uyuşmazlık çözüm maddesini ihlal ederek dava açtığı durumlarda yargılamanın durdurulmasını “kusurlu çözüm” (default remedy) olarak tanımlamıştı. Temyiz Mahkemesi, bunu otomatik veya kaçınılmaz bir çözüm anlamında kusurlu çözüm olarak görmemiş, ancak bunun “olağan” çözüm (usual remedy) olacağını kabul etmiştir.

Avukatların, sözleşmesel uyuşmazlık çözüm maddesinin ihlali nedeniyle başlatılan işlemlerin, durdurma konusu yapılmak yerine, kayıttan düşürüldüğüne dair bir dava bulamaması dikkat çekicidir.

Mahkeme ayrıca yargıcın zamanaşımı sorununu dikkate almasının doğru olduğunu düşünmüştür. Özellikle, zamanaşımı süresinin tembellik veya yetersizlik nedeniyle kaçırılma tehlikesi altında olduğu bir durum değildi.

Orijinal inşaat çalışmalarının yapılmasından bu kadar uzun zaman geçmesinin nedeni, Grenfell hadisesindeki trajedi, bunun sonucunda yapılan araştırma, iddia edilen kusurların keşfi ve devam eden onarım çalışmalarıydı.

Kajima’nın zamanaşımı savunmasından mahrum bırakılması dengeleme çalışmasının önemli bir unsuru olmakla birlikte, tek başına belirleyici olmamıştır.

7. Standart form sözleşmelerindeki gelişmeler

Uluslararası Müşavir Mühendisler Federasyonu (FIDIC-International Federation of Consulting Engineers) Aralık 2022’de, 2017 tarihli standart formlu inşaat sözleşmeleri paketinde (Kırmızı, Sarı ve Gümüş Kitaplar) bir dizi değişiklik yayınlamış ve bunları sözleşmelerin yeniden basılan sürümlerine dâhil etmiştir.

Değişikliklerin çoğu nispeten önemsizdir, ancak dikkate değer değişiklikler arasında, 20. madde uyarınca talep sürecine tabi olmayan “sorun” veya “kararlaştırılacak veya belirlenecek sorun”un (matter or matter to be agreed or determined) ne olduğu konusunda daha fazla netlik sağlanması yer almaktadır. FIDIC ayrıca, bir talebin doğrudan Uyuşmazlık Önleme/Karar Kurulu’na [önce mühendis veya işveren temsilcisine yönlendirilmeden (Dispute Avoidance/Adjudication Board)] yönlendirilebileceği koşulları daraltmıştır ve “Olağanüstü Olay”ın [mücbir sebep hadisesi için kullanılan terim (exceptional event)] tanımı artık olayın açıkça olağanüstü olmasını gerektirmektedir.

FIDIC Zümrüt Kitabı’nın (yeraltı çalışmaları için) yeniden basımı daha sonra Kasım 2023’te, büyük ölçüde dayandığı Sarı Kitap’taki değişiklikleri içermek üzere yayınlanmıştır.

Kimya Mühendisleri Enstitüsü (Institution of Chemical Engineers) de, Nisan 2023’te Mavi Kitap olarak bilinen standart formlu bir mühendislik, tedarik ve inşaat yönetimi (engineering, procurement and construction management) sözleşmesi yayınlamıştır.

İşverenin iş yüklenicileri ve tedarikçiler ile bireysel sözleşmeler yaptığı ve sözleşmeleri kendi adına tedarik edip yönetmesi için ayrı ayrı bir mühendislik, tedarik ve inşaat yönetimi yüklenicisi atadığı mühendislik, tedarik ve inşaat yönetimi modeli son zamanlarda giderek daha popüler hale gelmiştir. FIDIC ayrıca standart formda bir mühendislik, tedarik ve inşaat yönetimi sözleşmesi üzerinde çalıştığını duyurmuştur.

NEC Temmuz 2022’de, standart form sözleşmeleriyle birlikte kullanılmak üzere yeni iklim değişikliği kuralları (opsiyon X29) yayınlamıştır. Bu kural, yüklenicinin uyması gereken iklim değişikliği yükümlülükleri, yüklenicinin iklim değişikliği yükümlülüklerine ulaşma stratejisini ve finansal teşviklere tabi performans hedeflerini belirleyen bir iklim değişikliği planı için bir hüküm içermektedir.

Son olarak, Müşterek Sözleşmeler Mahkemesi’nin (Joint Contracts Tribunal) 2024 yılında standart form sözleşmeleri paketini güncellemesi beklenmekte olup bu güncelleme Nisan ayında Tasarım ve Yapım Sözleşmesi ile başlayacaktır. Diğer şeylerin yanı sıra, mezkûr değişikliklerin 2022 tarihli Bina Güvenliği Yasası ve 2020 tarihli Kurumsal İflas ve Yönetişim Yasası (Corporate Insolvency and Governance Act) dâhil olmak üzere Birleşik Krallık’taki yasal gelişmeleri yansıtması beklenmektedir.

Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.