“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘Küresel İklim Değişikliği’ Konusundaki En Son Kararları” Üzerine

Giriş

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM/Mahkeme (European Court of Human Rights)], 09 Nisan 2024 tarihinde üç iklim değişikliği davasına ilişkin kararını[1] yayınladı. Elbette verilen hükümler tarihi kararlar olarak kabul edilecektir. Sadece Mahkemenin iklim değişikliği ile ilgili ilk kararları olduğu için değil, daha da önemlisi sonuçları açısından: bir insan hakkı olarak etkili iklim korumasını garanti altına alma pozitif yükümlülüğünü teyit etmek. Artık, AİHM’ye taraf devletlerin iklim politikaları haklıdır.

KlimaSeniorinnen ve Duarte Agostinho kararları, gelecekte Avrupa’da açılacak iklim davalarının çerçevesini[2] belirlemektedir. KlimaSeniorinnen davasında Mahkeme, iklim değişikliği birliklerine/derneklerine daha geniş bir itibar verirken, bireysel şikâyetlerin kabul edilebilirliği için yüksek bir eşik belirlemiştir. Duarte Agostinho davasında ise Mahkeme, Devletlerin iklim değişikliğine ilişkin sınır ötesi yargı yetkisini reddetmekte ve bu nedenle yalnızca bireylerin veya derneklerin ikamet ettikleri Devlete karşı şikâyette bulunmalarına izin vermektedir.

Mahkemenin bu iki ayrı mağdur statüsü ve sınır ötesi (victim-status and extraterritoriality) sorununa yaklaşımının birleşimi, gelecekteki stratejik iklim davalarını önceden belirlemektedir: şikâyetler, Avrupalı sakinlerin bakış açısını temsil eden iklim değişikliği dernekleri tarafından ileri sürülecektir. İşbu yazıda, bu sonucun, iklim davalarında En Çok Etkilenen İnsanlar ve Bölgeler (Most Affected People and Areas-MAPA) perspektifini dışlayan Avrupa merkezli bir perspektifi desteklediğini savunuyorum.

1. KlimaSeniorinnen Davası: İklimi Koruma Yükümlülüğü [Climate Protection Obligation]

“Verein KlimaSeniorinnen Schweiz and Others v. Switzerland”[3] davasında, İsviçre’de yaşayan yaşlı kadınlar (dört kişi ve bir dernek) İsviçre Devletinin yeterli iklim koruma önlemleri almadığından şikâyetçi oldu. AİHM, bireysel başvuruları Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca mağdur statüsü bulunmadığı gerekçesiyle kabul edilemez buldu. Derneğin başvurusu ise kabul edilebilir olarak değerlendirilmektedir. Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesinin [özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı (right to respect for private and family life)] ihlal edildiğine karar vermiştir. İklim değişikliğinin insanların hayatı, sağlığı, refahı ve yaşam kalitesi üzerindeki ciddi olumsuz etkilerine karşı Devlet yetkilileri tarafından etkili bir şekilde korunmaya özel bir hak bulmuştur. Devletler, uyum (adaptation) tedbirleriyle desteklenecek hafifletme (mitigation) önlemlerini benimsemek ve etkili bir şekilde uygulamakla yükümlüdür. AİHM, İsviçre Devleti’nin ulusal sera gazı emisyon sınırlamalarını sayısallaştırmayarak pozitif yükümlülüklerini ihlal ettiğini ileri sürmektedir (paragraflar 544, 552 ve 573).

2. Mağdur Durumu Kriteri: Bireylerin Şikâyetlerine İlişkin Düşük Olasılık [Victim-Status Criteria: Low Prospects for Complaints of Individuals]

Geniş kapsamlı somut bulguların[4] yanı sıra, Mahkemenin mağdur statüsüne ilişkin usule dair kararları (Sözleşmenin 34. Maddesi), gelecekteki iklim davaları için önemli sonuçlar doğurmaktadır. Genel olarak mağdur statüsü, başvuru sahiplerinin Sözleşme’nin iddia edilen ihlalinden doğrudan, dolaylı veya potansiyel olarak etkilenmesini gerektirmektedir (paragraf 463).

İklim krizi ile ilgili olarak, her insanın potansiyel olarak bu küresel tehditten etkilendiği gerçeği, fiilen bir popüler eyleme (actio popularis) izin verilmesi tehlikesini artırmaktadır (paragraf 479-484). Bu nedenle Mahkeme, iklim değişikliği vakalarında mağdur statüsü için iki kriterden oluşan özellikle katı bir eşik belirlemektedir:

İlk olarak, başvuru sahiplerinin “iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine yüksek yoğunlukta maruz kalmaları” (subject to a high intensity of exposure to the adverse effects of climate change) gerekmektedir (paragraf 487). KlimaSeniorinnen davasında, bireysel başvuru sahipleri yaşlı kadınlar olarak iklim değişikliğinin etkilerine karşı özellikle savunmasız olduklarını göstermeyi başarmışlardır (paragraf 528-532).

İkinci olarak da, “zararın azaltılmasına yönelik makul tedbirlerin bulunmaması veya yetersiz olması nedeniyle, başvuru sahibinin bireysel korunmasının sağlanmasına yönelik acil bir ihtiyaç olmalıdır” [paragraf 487 (there must be a pressing need to ensure the applicant’s individual protection, owing to the absence or inadequacy of any reasonable measures to reduce harm)]. KlimaSeniorinnen davasında bu kriter için eşiğe ulaşılmamıştır. Mahkeme, sıcak hava dalgalarıyla bağlantılı risklerin İsviçre’de mevcut olan uyum tedbirleriyle azaltılabileceğini ve başvuranların istisnai koşulları ortaya koyamadıklarını tespit etmiştir (paragraf 533).

Mevcut uyum önlemleri ışığında, Avrupa’da ikamet eden bireysel başvuru sahiplerinin bu eşiğe ulaşması şu anda pek mümkün değildir. Bu nedenle gelecekteki bireysel şikâyetlerin olasılığı oldukça düşüktür.

3. İklim Değişikliği Derneklerinin Geniş Ayrıcalığı [Wide Standing for Climate Change Associations]

Bireysel şikâyetlere yönelik bu kısıtlayıcı yaklaşımın aksine AİHM, derneklerin iklim davaları açması için geniş olanaklar sunmaktadır. En önemlisi, bir derneğin statüsü, bireysel üyelerinin bireysel mağdur statüsüne ilişkin katı kriterleri (paragraf 502) yerine getirmesini gerektirmez. Bu nedenle dernekler, bireysel başvuru sahiplerine göre önemli ölçüde ayrıcalıklı konumdadır.

Ancak Mahkeme, iklim değişikliği davalarında derneklerin konumları için üç çok özel kriter belirlemektedir. Böyle bir derneğin (a) ilgili yargı bölgesinde hareket etme yetkisine sahip olması gerekir. Ayrıca, (b) derneğin tüzüğü kapsamında, iklim değişikliğinin belirli tehditlerine veya olumsuz etkilerine maruz kalan, yargı yetkisi dâhilindeki üyeler veya diğer etkilenen bireyler adına hareket etmeyi gerçekten amaçlamalı ve (c) sahiden nitelikli ve temsil edici olmalıdır (paragraf 502).

Bu kriterler mağdur statüsü ve yargı yetkisine ilişkin soruları tutarsız bir şekilde birbirine bağlamaktadır. AİHM bir yandan, dernekleri bireyler için oluşturulan katı mağdur statüsü testinden muaf tutmakta ve bunun yerine yasal statüye, yasal hedeflere ve niteliklere dayalı kriterler formüle ederek, profesyonelleştirilmiş kolektif iklim davalarını mümkün kılmayı amaçlamaktadır. Mahkeme, insan hakları korumasına erişime ilişkin bu soyutlamayı açıkça “insanlığın ortak kaygısı olarak iklim değişikliğinin hususi özelliğine ve bu bağlamda nesiller arası yük paylaşımının teşvik edilmesinin gerekliliğine” [paragraf 499 (special feature of climate change as a common concern of humankind and the necessity of promoting intergenerational burden-sharing in this context)] dayandırmaktadır. Öte yandan Mahkemenin geliştirdiği kriterler yargı yetkisine dayanmaktadır. Derneklerin ilgili yetki alanında bireyleri temsil etmesi ve direnmesi gerekir. Bu inandırıcı değildir. Eğer derneklere özellikle iklim değişikliğinin ortak küresel ve nesiller arası bir sorun olarak özel doğası nedeniyle statü tanınırsa, bu statüyü ilgili yargı alanı içindeki bireylerin temsiline dayandırmanın hiçbir nedeni yoktur.

4. Duarte Agostinho: Sera Gazı Emisyonlarının Kontrolüne Dayalı Sınır Ötesi mi [Extraterritoriality Based on Control over GHG Emissions]?

Mahkeme başka bir davada (iklim değişikliği) yargı yetkisi sorununu ele almıştır. Sözleşmenin 1. maddesi uyarınca, Taraflar, kendi yetki alanları dâhilindeki herkese Sözleşme Haklarını güvence altına alacaklardır. Genel olarak konuşacak olursak, bir Devlet, diğer Devletlerde ikamet eden kişiler hakkında değil, kendi sakinleri açısından yargı yetkisine sahiptir. Ancak Mahkeme bazen istisnai durumlarda sınır ötesi yargı yetkisi tesis etmektedir.

“Duarte Agostinho and Others v. Portugal and 32 Others”[5] davası, iklim değişikliği ile ilgili olarak sınır ötesi yargı yetkisi sorununu gündeme getirmiştir. Portekiz’den altı genç, yalnızca Portekiz Devleti’nin değil, Sözleşme’ye taraf olan diğer 32 Devletin de iklim değişikliği tedbirlerinin yetersiz olmasından şikâyetçi olmuştur.

İklim krizinin istisnai doğası nedeniyle sınır ötesi yargı yetkisinin tesis edilmesi gerektiğini savundular. Nedensel ve öngörülebilir bir insan hakları etkisi, iklim değişikliğinin küresel etkileri ile solo Devletlerin sera gazı emisyonları üzerindeki kontrolünün ulusal boyutunun birleşiminden kaynaklanmaktadır. Dahası, Sözleşme haklarının etkili bir şekilde korunması tek başına bir Devlet tarafından sağlanamaz; küresel eylemi ve dolayısıyla diğer Devletlere karşı yasal işlem olasılığını gerektirir (paragraf 127).

Bu argüman, Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi’nin (Inter-American Court of Human Rights) sınır aşan hasarı önleme yükümlülüğüne ile ilgili yargı yetkisine ilişkin bulgularıyla uyumludur. Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi, çevre bağlamında sınır ötesi yargı yetkisini, bir Devletin topraklarından kaynaklanan ve kendi toprakları dışındaki kişilerin insan haklarını ihlal eden sınır ötesi hasara neden olan bir faaliyet üzerindeki etkili kontrole dayandırmaktadır [2017 tarihli Çevre ve İnsan Hakları Konusunda İstişari Görüş (Advisory Opinion on the Environment and Human Rights[6]), paragraflar 101-102].

Ayrıca, Alman Federal Anayasa Mahkemesi (German Federal Constitutional Court), Almanya’daki sera gazı emisyonlarının Almanya dışındaki iklim değişikliği etkilerine nedensel katkısına dayanarak, Alman Devletinin Esas Teşkilat Kanunu (Basic Law) kapsamındaki pozitif iklim koruma yükümlülüklerinin, Küresel Güneyde yaşayan başvuru sahipleri için de geçerli olduğu kanaatindedir (24 Mart 2021 tarihli Karar[7], paragraf 175).

5. İklim Değişikliği Davalarında Sınır Ötesi Yargı Yetkisi Yoktur [No Extraterritorial Jurisdiction in Climate Change Cases]

Maalesef AİHM, başvuranların iddialarını takip etmemekte ve “bilinçli olarak ulusötesi” bir yaklaşım benimseyerek Küresel Güney’den öğrenme (learn from the Global South by adopting a consciously transnational approach) fırsatını[8] kaçırmaktadır. Mahkeme, Portekiz’de iç hukuk yollarının tüketilmemesi ve diğer davalı Devletler açısından yargı yetkisinin bulunmaması nedeniyle başvuruları kabul edilemez bularak reddetmiştir.

Mahkeme, iklim değişikliğinin küresel doğasını dikkate almaktadır ancak bunu sınır ötesi yargı yetkisine ilişkin bir argüman olarak kabul etmemektedir (paragraflar 184-207). Tam tersine, Mahkeme’nin iklim değişikliği ile ilgili olarak sınır ötesi yargı yetkisini reddetmesine yol açan şey tam olarak iklim değişikliğinin küresel insan hakları etkileridir. Yargı yetkisini Devletin emisyonlarından kaynaklanan insan hakları etkileri üzerindeki kontrolüne dayandırmanın, Devletlerin sınır ötesi yargı yetkisinin sınırsız bir şekilde genişlemesine ve dünyanın hemen hemen her yerindeki insanlara karşı insan hakları sorumluluklarına yol açacağını ileri sürmektedir. Bu, Devletler için savunulamaz düzeyde bir belirsizlik yaratacak ve Sözleşmeyi küresel bir iklim değişikliği anlaşmasına dönüştürecektir (paragraf 208).

AİHM’nin iklim değişikliği yargı yetkisini kaynağın kontrolü yerine mağdurun kontrolüne dayandırma (control over the victim instead of control over the source) yaklaşımı[9], 8. madde kapsamındaki hafifletici tedbirlere odaklanan pozitif iklim koruma yükümlülüğünün doğasıyla örtüşmemektedir. Bu azaltma yükümlülüğü (mitigation obligation), sera gazı emisyonlarının etkilerinin “potansiyel olarak geri döndürülemez” (potentially irreversible) olduğu (KlimaSeniorinnen kararı, paragraf 545) anlayışına dayanmaktadır. Sera gazı salınır salınmaz Devletin bunların insan hakları üzerindeki etkileri üzerindeki kontrolü uyum tedbirleri ile sınırlıdır. İklim değişikliğini azaltma yükümlülüğü açısından devletin mağdur üzerinde değil, yalnızca kaynak üzerinde kontrolü bulunmaktadır. Bunun ışığında ve etkili insan hakları koruması perspektifinden bakıldığında, bir Devletin sera gazı emisyonlarının dünyanın her yerinde insan hakları ihlallerine yol açması gerçeği bu nedenle reddetmeye değil, yasal korumaya ülke dışı erişim verilmesine yol açmalıdır.

En Çok Etkilenen İnsanlar ve Bölgeler konusunda ne dersiniz?

Dolayısıyla Mahkeme, AİHM’ye taraf Devletlerin toprakları dışında ikamet eden bireyleri, derneklerin temsili yoluyla iklim davalarına erişimden hariç tutmaktadır. Yani, tarihsel olarak sömürgeleştirilmiş veya marjinalleştirilmiş ve şu anda çevresel sonuçlara maruz kalan, Küresel Güney’deki En Çok Etkilenen Kişiler ve Bölgeler (MAPA) hariçtir. İklim değişikliğinin etkilerine en ciddi şekilde maruz kalan ve uyum önlemlerine erişimi olmayan ve dolayısıyla Mahkeme tarafından tanımlanan mağdur durumu kriterlerini yerine getirecek kişiler iklim davalarının dışında tutulmaktadır.

AİHM tarafından gelecekteki iklim davaları için belirlenen bu çerçeve, Avrupa derneklerinin, yalnızca Avrupalı sakinlerin iklim değişikliği ile ilgili ihtiyaçlarını temsil eden ‘kendi’ Devletlerine karşı şikâyette bulunacağı, En Çok Etkilenen Kişiler ve Bölgeler’in gerçekten acil ihtiyaçlarının ise haklı görülemeyeceği yönündedir. İklim krizine yönelik küresel adalet yaklaşımı, En Çok Etkilenen Kişiler ve Bölgeler konusundaki bakış açısının ve ihtiyaçlarının temel önemini yansıtmalıdır; ancak gelecekteki iklim davaları, Avrupalı vatandaşlara odaklanan ve en çok tehdit altında olanları göz ardı eden Avrupa merkezli bir iklim krizine ilişkin perspektifi güçlendirme riski taşımaktadır. Bu nedenle (Stratejik) davacıların, KlimaSeniorinnen davasını heyecanla takip etmeden önce, AİHM tarafından belirlenen çerçevenin sonuçları üzerinde düşünmeleri gerekmektedir.

[1] <https://www.echr.coe.int/w/grand-chamber-rulings-in-the-climate-change-cases>

[2] <https://verfassungsblog.de/the-transformation-of-european-climate-change-litigation/>

[3] <https://hudoc.echr.coe.int/eng/#{%22fulltext%22:[%22KlimaSeniorinnen%22],%22itemid%22:[%22001-233206%22]}>

[4] <https://verfassungsblog.de/historic-and-unprecedented/>

[5] <https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-233261%22]}>

[6] <https://elaw.org/resource/iachr_co2317>

[7] <https://www.bundesverfassungsgericht.de/SharedDocs/Entscheidungen/EN/2021/03/rs20210324_1bvr265618en.html>

[8] <https://scholarship.law.columbia.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1205&context=sabin_climate_change>

[9] <https://verfassungsblog.de/states-extraterritorial-jurisdiction-for-climate-related-impacts/>

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.