Türk Hukuku’nda gerçek kişilik ve tüzel kişilik olmak üzere iki tip kişilik vardır. Gerçek kişiliği insanlar oluştururken tüzel kişiliği insanlar dışında kalan ve kendilerine kişilik tanınmış olan kişi ve mal toplulukları oluşturur.
Gerçek kişiler, hak ve borçlara sahip olma bakımından cinsiyet, yaş, etnik köken, ekonomik köken gibi farklılıklar gözetilmeksizin eşittir ve herkes sırf insan olması nedeniyle haklara ve borçlara sahiptir. Bu kapsamda insanların hak ehliyeti tam ve sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren başlamaktadır. Tüzel kişiler ise insanlar dışında kalan ve kendisine kişilik tanınan belirli bir amaca yönelmiş kişi ve mal topluluklarıdır. Tüzel kişiler, insan olmamakla birlikte toplumsal hayatın belirli gereklerinden dolayı kendilerine hukuk düzenince kişilik tanınmıştır. Gerek gerçek kişiler gerek tüzel kişiler hukuk düzenince kişilik sahibi olmaları nedeniyle sözleşme yapabilme, dava açabilme veya vermiş oldukları zararlara karşı sorumluluk altına girebilme iktidarına sahiptir. Yapay zekânın gün geçtikçe daha çok gelişmesi ve hayatımız içinde daha çok yer almasıyla birlikte karşımıza önemli bir soru çıkmaktadır: İnsan eliyle geliştirilen, otonom hareket edebilen, sahip olduğu öğrenme yeteneği sayesinde her geçen gün kendisini daha da geliştiren ve toplum içinde daha çok yer almaya başlayan yapay zekâların bir gün hukuki kişilik kazanabilmesi mümkün müdür?
Yapay zekâ artık sadece teknolojinin değil, aynı zamanda hukuk sistemlerinin de dikkatle incelemesi gereken bir konu haline gelmiştir. Günümüzde yapay zekâ, otonom araçlardan yapay zekâ destekli yazılımlara; sağlık sektöründen eğitim sektörüne kadar geniş bir alanda aktif olarak kullanılmaktadır. Ancak bu teknolojilerin bağımsız karar alabilme yeteneği ve bu nedenle maddi ya da manevi zarar doğurabilme ihtimali, yapay zekânın hukuki sorumluluğu tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Yapay zekâ ile ilgili hukuki sorumluluk tartışmalarını daha iyi anlayabilmek için, bu sorunu somutlaştıran bir örnek olan otonom araçları düşünebiliriz. Otonom araçlar, sürücüsüz bir şekilde hareket edebilen ve yol alırken kendi kararlarını verebilen araçlardır. Ancak bu araçların bir kaza yapması durumunda bu kazadan kimin sorumlu olacağı hala belirsizdir. Farz edelim ki, bir otonom araç yol alırken aniden yayalara çarpmış ve bu olayda ciddi yaralanmalar meydana gelmiş olsun. Bu durumda yaşanan olay nedeniyle ortaya çıkan zararlara karşı sorumluluk kimde olmalıdır? Kazanın sorumluluğu aracın komutasını sağlayan yapay zekâya mı ait olmalı, yoksa otonom aracı üreten şirket ya da yazılım geliştirici mi sorumlu tutulmalı? Yapay zekânın sorumluluğuna dair tüm bu sorular öncelikli olarak yapay zekânın hukuki statüsünün ne olacağı sorusunu akıllara getirmiştir. Çünkü yapay zekânın hukuki statüsü ile yapay zekâ tarafından verilen zararlardan sorumluluğunun nasıl belirleneceği birbirini kapsayan konulardır. Bu nedenle öncelikli olarak küresel çapta yapay zekânın hukuki statüsünün ne olması gerektiği tartışılmaya başlanmış ve konuya dair çok çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır.
Yapay Zekânın Hukuki Statüsüne İlişkin Görüşler
Yapay zekânın hukuki statüsüne dair çok çeşitli görüşler ortaya konsa da bu görüşler genellikle eşya görüşü, köle görüşü, tüzel kişilik görüşü ve elektronik kişilik görüşü olmak üzere dört başlık altında toplanmaktadır.
Eşya Görüşü
Yapay zekânın hukuki statüsünün ne olacağına dair ortaya atılan ilk görüş eşya görüşüdür. Bu görüşe göre yapay zekâ bir insan ürünü olması sebebiyle tıpkı herhangi bir alet gibi kişinin eşyası olarak kabul edilmelidir. Bu görüşü savunanlara göre yapay zekânın otonom hale gelmesinden kaynaklı hukuki sorunların çözümü için illa ki yapay zekâya kişilik tanınması ya da sorumluluk yüklenmesine gerek yoktur. Yapay zekânın bir zarara neden olması halinde bu zararlar sigorta sistemi kapsamında karşılanabilir.
Öğretide yapay zekânın eşya olarak kabul edilmesine karşı eleştiriler de mevcuttur. Bu kapsamda belirli bilişsel özelliklere sahip yapay zekânın basit bir alet olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bugün karşılaştığımız yapay zekâ türleri, üreticileri tarafından bile öngörülemeyen bir öğrenme ve çevreye adapte olma yeteneğine sahiptir. Bu duruma verilecek en iyi örneklerden birisi Microsoft’un Twitter üzerinden insanlarla konuşmak için tasarladığı bir chatbot olan ‘’Tay’’ isimli yapay zekâdır. Tay, insanlarla etkileşime girmesinden 24 saat sonra üreticileri tarafından öngörülemeyen bir şekilde ırkçı, cinsiyetçi ve küfürlü ifadeler kullanmaya başlamış ve bu nedenle kapatılmıştır. Üreticileri tarafından bile öngörülemeyen bir öğrenme, karar verme, uygulamaya geçirme ve adapte olma yeteneğine sahip böylesi bir teknolojinin, eşya statüsünde kabul edilmesi özellikle yapay zekânın verebileceği zararlara karşı sorumluluğunun belirlenmesinde çeşitli sorunlar ortaya çıkarabilir.
Köle Görüşü
Yapay zekânın hukuki statüsüne dair görüşlerin içinde en ilginç ve tartışmalı olanlarından birisi yapay zekânın bir köle olarak kabul edilmesi gerektiği görüşüdür. Bu görüşün savunucuları, yapay zekâların aslında birer hizmet aracı, hatta birer köle olduklarını iddia ederler. Bu kapsamda yapay zekânın gelecekte otonomisinin artması ve kendi bilincine sahip olması ihtimaline karşı sınırlandırılmaları amacıyla geçmişte Roma Hukuku’nda uygulanmış olan kölelik kurumunun yapay zekâya karşı da uygulanması gerektiğini belirtmişlerdir.
Öğretide haklı olarak etik ve politik yönüyle kölelik görüşü eleştirilmektedir. Bu eleştirilerde temel olarak insanlık tarihi ayıbı köleliğin tekrar hukuk sistemlerine dâhil edilmesinin doğuracağı sakıncalara dikkat çekilmektedir. Köleliğin kaldırılması için verilen mücadeleler düşünüldüğünde kölelik kavramını tekrardan su yüzüne çıkarmak, çeşitli toplumsal sorunlara neden olma ihtimali doğurmakla birlikte yapay zekânın statüsü noktasındaki hukuki sorunlara da çözüm sunmayacaktır.
Tüzel Kişi Görüşü
Yapay zekânın hukuki statüsünün belirlenmesi noktasında ifade edilen görüşlerden birisi de yapay zekânın tüzel kişi olarak kabul edilmesi görüşüdür. Bu görüşe göre yapay zekâya kişilik verilmelidir fakat yapay zekâ gerçek kişi olamayacağından dolayı tüzel kişiliğin farklı bir türü olarak kabul edilmelidir. Bu sayede tüzel kişilik ile yöneticileri arasındaki ilişki yapay zekâ ve geliştiricileri arasında kurulabilecektir.
Öğretide yapay zekâya tüzel kişilik verilmesi görüşü, tüzel kişiliğin yapısı ile yapay zekânın uyuşmaması nedeniyle eleştirilmektedir. Bu kapsamda tüzel kişiliğin sahip olduğu organların yapay zekâ teknolojisinde nasıl sağlanacağı önemli bir sorudur. Bunun yanında tüzel kişiliğin temsili düşünüldüğünde yapay zekâya tüzel kişilik verilmesi halinde yapay zekâyı kimin temsil edeceği sorunu da tüzel kişilik görüşüne yönelik eleştiriler arasındadır.
Elektronik Kişilik Görüşü
Avrupa Parlamentosu Hukuk İşleri Komisyonu, 27 Ocak 2017 tarihinde yayınladığı Robotik Tavsiye Raporu’nda robotlara ve bu kapsamda yapay zekâlara uzun vadede elektronik kişilik verilmesini önermiştir. Bu yönüyle rapor, yapay zekâya kişilik tanınmasını öneren ilk resmi belgedir. Raporda her yapay zekânın resmi sicile kaydedilmesi ve yapay zekânın zarara sebep olması halinde doğacak tazminatın yapay zekâ varlıklarına özgü kurulacak maddi sigorta fonlarından karşılanacağı önerileri ileri sürülmüştür.
Raporun önemli bir noktası yapay zekâya verilecek elektronik kişilik sayesinde yapay zekânın hukuki sorumluluğunun belirlenmesidir. Raporda yapay zekânın verdiği zarardan kusursuz sorumluluğu olduğu ve zararın tazmini için yalnızca zarar ile yapay zekânın fiili arasındaki nedensellik bağının ispatlanmasının yeterli olduğu ifade edilmektedir.
Öğretide Avrupa Parlamentosu’nun raporuyla uyumlu yapay zekâya elektronik kişilik tanınması gerekliliğini öne süren görüşler mevcuttur. Bu görüşlerin temel ortak noktası, raporla uyumlu olarak yapay zekâların resmi sicile kaydolması ve bu kayıtla birlikte kişilik kazanması aynı zamanda sorumluluk kapsamında da yapay zekâların sigortalanması ve oluşacak sigorta fonları sayesinde zararların tazmin edilmesi gerektiğidir.
Yapay zekâya elektronik kişilik verilmesini savunan görüşlerin yanında bu görüş, öğretide belirli noktalarıyla eleştirilere de maruz kalmıştır. Öncelikle üçüncü bir kişilik tipi olarak ortaya çıkan elektronik kişiliğin gerçek ve tüzel kişilerin kendi sebep oldukları zararların tazmini noktasında arkasına sığınacakları bir kalkan gibi kullanılma ihtimalidir. Elektronik kişilik tanınması noktasında yapılan bir diğer eleştiri ise yapay zekâların otonomi seviyelerinin gözetilmesi noktasındadır. Bu kapsamda farklı otonomi seviyelerine sahip çok çeşitli yapay zekâlar olduğundan dolayı yapay zekâlara elektronik kişilik tanınırken otonomi seviyesinin gözetilerek bu seviyeye göre bir düzenleme yapılması gerektiği ifade edilmektedir.
Kaynakça
Başak Bak, Medeni Hukuk Açısından Yapay Zekânın Hukuki Statüsü ve Yapay Zeka Kullanımından Doğan Hukuki Sorumluluk, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı: 35, 2018.
Özge Yenice Ceylan, Yapay Zekânın Hukuki Statüsünün Değerlendirilmesi, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2024.
Erman Benli ve Gayenur Şenel, Yapay Zekâ ve Haksız Fiil Hukuku, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, 2020.
Seda Kara Kılıçarslan, Yapay Zekânın Hukuki Statüsü Ve Hukuki Kişiliği Üzerine Tartışmalar, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, Sayı: 2, 2019.
Ahmet Said Ber, Yapay Zekânın Hukuki Statüsü Ve Kişilik Hakkı Kapsamında Değerlendirilmesi, Dicle Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu Dicle Adalet Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, 2022.
Gülçin Birsu Özer, 2020 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi lisans eğitimini tamamlamıştır. Ardından aynı üniversitede Özel Hukuk alanında yüksek lisans yapmış ve 2024 yılında yüksek lisans programından mezun olmuştur. Yüksek lisans tezinde, "İş Hukukunda Tükenmişlik Sendromu" konusuna odaklanarak, günümüzde çalışanların iş hayatında karşılaştıkları önemli bir sorun olan tükenmişlik sendromunun hukuki boyutlarını incelemiştir.
2021 yılında avukatlık ruhsatnamesini alan Gülçin Birsu Özer, akademik çalışmalarının yanı sıra Özer Hukuk Bürosu bünyesinde avukatlık mesleğini icra etmektedir.