İşyerindeki etik ikilemleri ele alacağımız yeni köşeme hoş geldiniz. Kendi sınırlamalarımı kabul ederek başlıyorum; eğitimli bir filozof değilim ve başkalarından daha etik olduğumu da iddia etmiyorum. Ancak, etik konulara derin bir ilgim var ve bunun yanı sıra bireylere doğru ve yanlış arasında zor kararlar alma konusunda tavsiyelerde bulunma konusunda yıllardır edindiğim deneyime sahibim.
İkilemlerinizi ele aldığımda, elimdeki bilgilere dayanarak bunlara dikkatli bir şekilde yaklaşacağım. Yine de, her zaman keşfedilecek daha fazla ince ayrım olacaktır. Önemli bir bakış açısını gözden kaçırdığımı veya tartışmalı bulduğunuz sonuçlar çıkardığımı hissettiğiniz anlar olacaktır. Bu düşünceleri paylaşmanızı teşvik ediyorum. Dedikleri gibi, Discussio mater veritas est (gerçek, tartışmada doğar).
Alçakgönüllülük kutusunu artık işaretlediğimize göre, bugünün ikilemine geçelim:
Orta ölçekli bir teknoloji şirketinde kıdemli yöneticiyim. Son zamanlarda, bir dizi geliştirme ve test ekibini daha ucuz bir denizaşırı lokasyona (Hindistan ve Filipinler) taşıyıp taşımama konusunda tartışıyoruz. Bu hamle maliyetleri önemli ölçüde azaltacak, bilançomuzu çok daha iyi gösterecek (ve hissedarları daha mutlu edecek) ve rekabetçi kalmamızı sağlayacaktır. Ancak, bu, çoğu beş yıldan uzun süredir şirkette olan Chicago’daki yerel iş gücümüzün büyük bir bölümünü işten çıkarmak anlamına gelecektir. İki arada bir derede kaldım: Bu durumda etik yükümlülüklerimizi gerçekten kime borçluyuz? Hissedarlarımıza mı? Çalışanlarımıza mı? Ya da kararımızdan etkilenecek topluluklara mı?
İkileminiz, bir şirketin hissedarlarına, çalışanlarına ve daha geniş topluluğa karşı yükümlülüklerinin sıklıkla çatıştığı iş etiğinde klasik bir ikilemdir. Sorunuzun özü şudur: İş dünyasında etik yükümlülüklerimizi kime borçluyuz? Çoğu insan kişisel yaşamlarında etik ilkeler marifetiyle yönlendirilir, ancak iş etiği bizi bu yükümlülükleri yakın çevremizin ötesine, arkadaşlarımızın ve ailemizin ötesine, yalnızca “uzak mesafeli” bir iş ilişkimiz olan insanlara ve hatta tamamen yabancılara kadar genişletmeye zorlar.
Tarihsel olarak, işletmelerin yalnızca kârı maksimize etmek için var olduğu fikri, halkın iş insanlarına karşı olan alaycılığını beslemiştir. Örneğin Japonya ve İngiltere’de, geçmiş yüzyılların soyluları tacirlere tepeden bakma eğilimindeydi. Hindistan’da, iş adamı sınıfı bugün hala dört kademeli bir kast sisteminde “dokunulmaz” kastın hemen üstünde, ikinci en düşük kasta düşürülür. Tacirlerin antik Yunan tanrısı Hermes, aynı zamanda hırsızların koruyucusuydu ve derslerini aldatma ve hile yoluyla veriyordu.
Bu algı -iş insanlarının kurnaz ve güvenilmez olduğu- işletmelerin topluma fayda sağlayan teknolojik gelişmeleri yönlendirdiği modern görüşle taban tabana zıttır. Tıp, sağlık, ulaşım, tarım veya teknoloji olsun, günümüz işletmeleri geçmiş yüzyıllara göre çok daha fazla katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, işletmelerin itibarı tarihsel kökenlerinin bir adım ötesinde olmalıdır.
Başka bir deyişle, günümüz işletmelerinin, nasıl hareket edeceklerini seçerken yalnızca kendi refahlarını değil, başkalarının refahını da göz önünde bulundurmalarını gerektiren etik görevleri vardır. Bu, benzersiz bir zorluk yaratır: her işletmenin kalbinde yer alan kâr maksimizasyonu dürtüsünü, çalışanlara, müşterilere ve faaliyet gösterdikleri topluluklara karşı daha geniş etik yükümlülüklerle dengelemek.
Sizin durumunuzda, size anında kâr maksimizasyonu kolay yolunu seçmekten kaçınmanızı ve bunun yerine daha dengeli, uzun vadeli bir stratejiye odaklanmanızı tavsiye ederim. İşçileri hemen yerinden etmeyen kademeli maliyet azaltma önlemleri uygulayabilir misiniz? Yeniden beceri kazandırma veya yeniden görevlendirme programları, etkilenenlerin şirket veya topluluk içinde yeni rollere geçişine yardımcı olabilir mi?
Maliyetleri düşürme ve hissedarların taleplerini karşılama baskısı gerçek olsa da, boğuştuğunuz karar, çalışmak istediğiniz şirket türünü şekillendirmek için bir fırsat sunuyor.
* Makale yazarının notu: “Bir cevabınız mı var? Doğru (veya yanlış) bulduğum şeyler hakkında geri bildiriminizi paylaşın. Yorumlarınızı veya sorularınızı bana gönderin.”
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.