Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 12 Mart 2025 tarihinde, Avukatlık Mesleğinin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ni[1] [“Sözleşme” (European Convention for the Protection of the Profession of Lawyer)] oybirliğiyle kabul etmiştir. Bu belge, 2021 tarihli Birleşmiş Milletler’in Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeleri[2] [United Nations Basic Principles on the Role of Lawyers], Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Konseyi üye devletlerine yönelik 21 sayılı Tavsiye Kararı ve yargının, jüri üyelerinin ve değerlendirici otoritelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile avukatların bağımsızlığı hakkındaki 44/9 sayılı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Kararı’na[3] [UN Human Rights Council Resolution] dayanmaktadır. Bu Sözleşmenin temel amacı, hukuk mesleğinin temel değerlerini korumak ve uluslararası hukuk uyarınca adalete erişimi sağlamaktır. Sözleşme, 13 Mayıs 2025 tarihinde Lüksemburg’da Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında imzaya açılacaktır.
Hukuk mesleği, hukukun üstünlüğü için temeldir, çünkü avukatlar adalete erişimi sağlamada, insan haklarını korumada ve kamu otoritelerini sorumlu tutmada kritik bir rol oynarlar. Ancak son yıllarda, özellikle otoriter ve hoşgörüsüz rejimlerde olmak üzere birçok Avrupa ülkesindeki hukukçular artan tehditlerle karşı karşıya kalmıştır[4]. Bunlar siyasi yıldırma ve keyfi tutuklamadan fiziksel saldırılara ve suikastlara kadar uzanmaktadır. Yargı bağımsızlığının aşınması ve barolara yönelik devlet müdahaleleri durumu daha da kötüleştirmiş ve daha güçlü uluslararası güvencelere acil ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır.
Bu arka plana[5] karşı, Avrupa Konseyi Sözleşmeyi kabul etmiştir. Ancak, özellikle önceki Avrupa Konseyi belgelerinin sürekli uygulama ve yaptırım başarısızlıkları göz önüne alındığında, avukatların korunmasında somut bir iyileştirmeye yol açma kapasitesi hakkında ciddi şüpheler devam etmektedir. “Friedrich Naumann Foundation for Freedom” ile birlikte yayınlanan daha önceki bir sürüme[6] dayanan güncellenmiş bu analizde, anılan Sözleşmenin temel hükümleri haritalandırılmakta ve özellikle kalıcı uygulama ve uyum zorlukları ışığında olası etkileri değerlendirilmektedir.
Temel Hükümler ve Potansiyel Etkileri
Sözleşme, hukukçuların korunması için, bağımsızlığın temel garantilerini, ‘ayrımcılık’ ve ‘uygunsuz engelleme veya müdahale’ye [discrimination and improper hindrance or interference] karşı güvenceleri ve siyasi amaçlı disiplin işlemlerine karşı güvenceleri [safeguards against politically motivated disciplinary proceedings] içeren geniş bir çerçeve oluşturur (Maddeler 1, 5, 8, 9). Ancak, ülkelerdeki uygulamaların ‘ayrımcılık’ veya ‘uygunsuz engelleme veya müdahale’ olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği bir yorumlama meselesi olmaya devam etmektedir ve bu da avukatların pratikte korunmasına bir meydan okuma oluşturmaktadır.
Merkezi bir hüküm (Madde 10), imzacı devletleri avukatların mesleki görevlerini özgürce ve korkutulmadan yerine getirebilmelerini sağlamaya açıkça mecbur tutar. Bu hüküm, yargının tehlikeye atıldığı veya siyasi olarak kontrol edildiği yargı bölgeleri için önemli sonuçlar taşır, çünkü muhalif figürleri, insan hakları aktivistlerini veya diğer siyasi açıdan hassas müvekkilleri savunan avukatlara karşı devlet öncülüğündeki misillemeleri önlemeyi amaçlamaktadır. Madde 7, avukat-müvekkil gizliliğinin dokunulmazlığını teyit ederek korumaları daha da güçlendirir. Mezkûr Sözleşme, devletin gözetimini ve hukuki iletişimlere müdahalesini yasaklayarak, siyasi açıdan uygunsuz avukatları hedef almak için ulusal güvenlik yasalarını kullanma yönündeki otoriter uygulamalara doğrudan meydan okumaktadır.
Buna ek olarak, anılan Sözleşme baroların bağımsızlığını güçlendirerek, özellikle oluşumları ve yetkileri konusunda hükümet kontrolünden bağımsız, kendi kendini düzenleyen kuruluşlar olarak kabul etmektedir. Madde 4, baroların idari ve usul kurallarında yasal değişiklikler yapılmadan önce barolarla istişare edilmesini gerektirir. Baroların muhalif avukatları disiplin altına almak için kullanıldığı Macaristan, Polonya ve Rusya (2022 yılına kadar Konsey’in eski bir üyesi olarak) gibi ülkelerde, bu hükümler önleyici bir tedbir olarak hizmet edebilir.
Sözleşmeyi önceki Avrupa Konseyi tedbirlerinden ayıran şey bağlayıcı niteliğidir. Yine de, bu Sözleşme içindeki metinsel garantilerin ötesinde, önemli bir soru kalır: Bu hükümler gerçek dünyadaki korumalara nasıl dönüşecek? Birkaç Avrupa Konseyi üye devletindeki siyasi iklim göz önüne alındığında, bazı hükümetlerin bu yükümlülükleri iyi niyetle uygulayıp uygulamayacağı[7] veya hukukçular üzerinde baskıyı sürdürmek için yasal boşluklardan yararlanıp yararlanmayacağı konusunda şüpheci olmak için sebepler vardır.
Uygulama Zorlukları
Anılan Sözleşme önemli bir normatif ilerlemeyi temsil etse de, pratik etkisi yapısal zayıflıklar, özellikle de bağlayıcı bir yargısal uygulama mekanizmasının olmaması nedeniyle zayıflatılmaktadır. Yasal olarak bağlayıcı kararlar veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin [“AİHM” (European Court of Human Rights)] aksine, bu Sözleşme siyasi baskıya dayalı GRECO[8] tarzı [Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (Group of States against Corruption)] emsal değerlendirme sistemine dayanmaktadır. Bu, hukukun üstünlüğünün zaten tehlikeye atıldığı ülkelerde avukatları koruma yeteneği konusunda ciddi endişeler yaratmaktadır. Madde 5(1-b) AİHM içtihatlarına atıfta bulunsa da, Sözleşme yeni yargılanabilir haklar yaratmamaktadır. Korumaları yalnızca, kabul edilebilirlik koşulları[9] karşılandığı takdirde, bireysel şikâyetler yoluyla AİHM’ye davalar getirilirse, Madde 6 [adil yargılanma hakkı (right to a fair trial)] veya Madde 8 [gizlilik hakkı (right to privacy)] gibi mevcut Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi [“AİHS (European Convention on Human Rights)] hükümleri marifetiyle dolaylı olarak takip edilebilir. Bunlara, AİHM Uygulama Rehberi’nde[10] belirtildiği gibi, yargısal bağımsızlığın olmaması nedeniyle kullanılamaz, etkisiz veya tehlikeye atılmış olmadıkça, yerel hukuk yollarının tüketilmesi dâhildir.
Bu sınırlamalara rağmen, anılan Sözleşme, Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin [Vienna Convention on the Law of Treaties] 31(3-c) maddesi bağlamında yorumlayıcı değerini korumakta olup; AİHM, AİHS hükümlerini yorumlarken Sözleşmeyi ‘uluslararası hukukun ilgili kuralları’ [relevant rules of international law] olarak değerlendirebilir. Bu nedenle, yeni haklar tesis etmese de Sözleşme, 6. ve 8. maddeler uyarınca hukukçuların bağımsızlığı ve korunması konusunda gelişen hukuk felsefesinin şekillenmesine yardımcı olabilir. Dolayısıyla, gerçek katkısı, mevcut ilkeleri, avukatların karşı karşıya olduğu belirli tehditlere göre uyarlanmış tutarlı bir yasal çerçeveye konsolide etmek ve ifade etmekte yatmaktadır -hem normatif netlik hem de daha geniş Avrupa insan hakları sistemi içinde potansiyel yorumlayıcı ağırlık sunmaktadır.
Ancak bu Sözleşme, özellikle avukatlara karşı disiplin temyizlerini inceleyecek bağımsız bir organın nasıl oluşturulması gerektiğini açıkça tanımlamayarak, iç hukuk yollarının önemli yönlerini göz ardı etmektedir. Madde 8(2) böyle bir organın bağımsız ve tarafsız olmasını gerektirirken, üyelerinin kim olması gerektiğini belirtmemektedir. Yargı bağımsızlığının yürütme etkisiyle tehlikeye atıldığı ülkelerde, hükümetler sıklıkla bu organların oluşumuna müdahale etmekte ve gerçek bağımsızlıklarını zayıflatmaktadır. Gerçek tarafsızlığı sağlamak ve bu tür müdahaleleri önlemek için organ, diğerlerinin yanı sıra emekli hâkimler, parlamento üyeleri, avukat dernekleri temsilcileri, sivil toplum aktörleri ve hukuk bilimcilerini içermelidir. Bu tür güvenceler olmadan, disiplin işlemlerinin adaleti ve güvenilirliği risk altında kalmaya devam etmektedir.
Ayrıca, mezkûr Sözleşme, avukatların yakın tehditlerle karşı karşıya kalması durumunda, avukatların şu anda boğuştuğu zorluklar düşünüldüğünde her şeyden daha fazla ihtiyaç duyulan bir acil durum müdahale mekanizması oluşturmaz. Madde 3 ve 7, otoriter ve çatışmalı devletlerdeki hukukçuların karşı karşıya olduğu riskleri kabul etse de, hızlı müdahale için somut mekanizmalar sağlamaz. Uygulamada, bu, avukatları anlamlı bir uluslararası başvuru olmaksızın, özellikle devlet dışı aktörler tarafından keyfi gözaltına alınmaya veya şiddete karşı savunmasız bırakır.
Madde 6, devlet müdahalesine karşı önemli korumalar sağlarken, avukatları devlet dışı aktörlerden[11] korumak için devletlere yeterince güçlü yükümlülükler getirilmemesi nedeniyle pratikte zayıflamaktadır. Avrupa Konseyi’ne üye birçok ülkede avukatlar organize suç grupları[12], aşırılıkçı hareketler[13] veya zımni devlet onayıyla hareket eden diğer özel kuruluşlar tarafından hedef alınmaktadır. AİHM, “Kornev v. Russia” ve “Dudayev v. Russia” gibi davalarda[14], tehditler üçüncü taraflardan gelse bile devletlerin avukatların güvenliğini sağlamaktan sorumlu olduğunu vurgulamıştır. Bunun hukuki etkileri, özellikle bu tür aktörler sınırlar içinde veya dışında faaliyet gösterdiğinde devletlerin müdahale etmekle yükümlü olup olmadıkları düşünüldüğünde derindir. Gerçekten de bu aynı zamanda gelecekte devletleri devlet dışı aktörlerin avukatların güvenliğini ve bağımsızlığını baltalamamasını sağlamaktan sorumlu tutan mezkûr Sözleşme hükümlerinin yorumlanması ve değiştirilmesi sorunudur.
Son olarak ve en önemlisi, anılan Sözleşme, birçoğu Avrupa Konseyi tarafından zaten kabul edilen bir sorun olan ulusötesi baskıyla karşı karşıya kalmaya devam eden sürgündeki avukatlar için açık güvencelerden yoksundur. Otoriter devletler, sürgündeki hukukçuları taciz etmek için giderek daha fazla uluslararası tutuklama emirleri, Interpol Veritabanını manipüle etme ve seyahat yasakları kullanmaktadır. Ancak, Sözleşme ortaya çıkan bu zorlukları doğrudan ele almamaktadır. Net bir sınır ötesi yükümlülüklerin olmaması, devletin yargı yetkisi dışındaki avukatların korunmasını daha da karmaşık hale getirmektedir. Daha güçlü korumalar olmadan, sürgündeki avukatlar zulüm riski altında kalmaya devam etmektedir. Olası bir çözüm, anılan Sözleşmenin kapsamını, hukukçuları korumak için sınır ötesi işbirliğine yönelik bağlayıcı bir çerçeve vasıtasıyla, baskıcı devlet eylemlerinin sınır ötesi erişimini açıkça ele alacak şekilde genişletmeyi içerebilir.
Uyum Sorunu
Yasal sınırlamalarının ötesinde, bahsi geçen Sözleşmenin etkinliği siyasi iradeye bağlıdır. Bazı Avrupa ülkeleri yasal korumaları güçlendirmeye olan bağlılıklarını göstermişken, diğerleri yargı bağımsızlığını ve avukat özerkliğini sistematik olarak baltalamıştır. Zayıf uygulama mekanizması göz önüne alındığında, zayıf insan hakları siciline sahip devletlerin Sözleşmeyi onaylayıp anlamlı bir şekilde uygulayıp uygulamayacağı belirsizliğini korumaktadır. Macaristan ve Azerbaycan’da görüldüğü gibi, antlaşma onayları insan hakları ihlallerini ve otoriter gerilemeyi engellemez. Güçlü bir uygulama olmadan, Sözleşme dönüştürücü olmaktan çok simgesel olarak görülme riskiyle karşı karşıyadır.
Olumlu bir not olarak, Sözleşme Avrupa Konseyi üyesi olmayan devletlere açıktır ve hukukçuları korumak için küresel bir ölçüt olma potansiyeli yaratarak uluslararası düzeyde daha fazla meşruiyet kazanmaktadır. Geniş çapta onaylanırsa, hukuk mesleğinin bağımsızlığını güçlendirmek için uluslararası bir emsal oluşturabilir. Ancak, somut hesap verebilirlik önlemleri olmadan, etkisi arzulanan düzeyde kalabilir.
Küresel etkisi ayrıca Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi büyük uluslararası aktörlerin bu Sözleşmenin ilkelerini daha geniş insan hakları çerçevelerine entegre edip etmediğine de bağlı olacaktır[15]. Özellikle Avrupa Birliği, mali yardım, ticaret anlaşmaları ve diplomatik angajmanı Sözleşmenin ilkelerine bağlılığa bağlayarak tamamlayıcı bir rol oynayabilir. Avrupa Parlamentosu, Sözleşmenin ilkelerini hukukun üstünlüğü mekanizmalarına entegre etme konusunda hâlihazırda ilgi göstermiş olup, daha büyük pratik etkiye giden bir yol sunmaktadır[16].
Görünüm ve Özgeçmiş: Yasal Metinden Gerçek Korumaya
Avukatlık Mesleğinin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin başarısı nihayetinde sivil toplum, hukuk örgütleri ve uluslararası kurumların sürdürülebilir savunuculuğuna bağlı olacak ve insan hakları grupları sözleşmenin yalnızca sembolik hale gelmesini önlemek için hızlı bir onay ve güçlü bir izleme için baskı yapacaktır. Aynı zamanda, uluslararası hukuk topluluğu hükümlerini zayıflatmaya yönelik her türlü girişime karşı uyanık olmalıdır. Bu Sözleşme düzgün bir şekilde uygulanırsa, Avrupa ve ötesindeki hukuk profesyonelleri için hayati koruma sağlayabilir, ancak diplomatik bir formalite olarak ele alınırsa, gerçek bir etkisi olmayan sıradan bir başka istekli anlaşma olma riskiyle karşı karşıyadır. Önümüzdeki yıllar, bu tarihi anlaşmanın avukatlar için gerçek bir kalkan mı yoksa iddialı ancak etkisiz bir yasal araç mı olacağını belirlemede kritik öneme sahip olacaktır.
[1]<https://www.coe.int/en/web/portal/-/council-of-europe-adopts-international-convention-on-protecting-lawyers>.
[2]<https://www.ohchr.org/en/instruments-mechanisms/instruments/basic-principles-role-lawyers>.
[3]<https://docs.un.org/en/A/HRC/res/44/9>.
[4]<https://docs.un.org/en/A/HRC/50/36>.
[5]<https://www.icj.org/wp-content/uploads/2018/06/Europe-Drafting-a-EU-Convention-on-the-Profession-of-Lawyer-2018-ENG.pdf>.
[6]<https://www.freiheit.org/germany/milestone-protection-legal-profession>.
[7]<https://rm.coe.int/implementation-of-the-judgments-of-the-european-court-of-human-rights-/1680aaaa60>.
[8]<https://www.coe.int/en/web/greco>.
[9]<https://www.echr.coe.int/documents/d/echr/admissibility_guide_eng>.
[10]Bkz. “9” no.lu dipnot.
[11]<https://www.barcouncil.org.uk/resource/bar-council-condemns-targeting-of-lawyers.html?utm_source=chatgpt.com>.
[12] <https://www.europol.europa.eu/cms/sites/default/files/documents/Europol%20report%20on%20Decoding%20the%20EU-s%20most%20threatening%20criminal%20networks.pdf>.
[13]<https://www.counterextremism.com/press/cep-report-examines-ties-between-right-wing-extremism-and-organized-crime?utm_source=chatgpt.com>.
[14]<https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-100414%22]}>; <https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-103357%22]}>.
[15]<https://rm.coe.int/transnational-repression-as-a-growing-threat-to-the-rule-of-law-and-hu/1680ab5b07>.
[16]<https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/A-9-2024-0025_DE.html?utm_source=chatgpt.com>.
Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.