- Giriş
Sonradan boşluk doldurma, sözleşme hukukunun temel bir işlevidir ancak bu değişmek üzeredir. Büyük veri ve yapay zekâ tarafından yaratılan öngörücü yetenekler, tarafların kendi boşluklarını dolduran ve kendi standartlarını yargılamadan yorumlayan sözleşmeler hazırlamalarına giderek daha fazla olanak tanır. Bu otonom sözleşmelerle, taraflar geniş hedefler üzerinde anlaşabilir ve otomatik analitiğin gerçek zamanlı olasılıklara dayalı olarak ayrıntıları doldurmasına izin verebilir. Tıpkı otonom bir arabanın yolcusunu belirlenen bir son noktaya götürmek için sürüş ayrıntılarını doldurması gibi, otonom sözleşme de tarafların belirlediği sonuca ulaşmak için sözleşme ayrıntılarını doldurur.
Bu gelişme, sözleşme hukuku doktrini ve teorileri için yeni bir odak noktası önermektedir. Bu Makalenin temel hedefi, bu yeni odağı tanıtmak ve geliştirmektir. Örneğin, otonom sözleşmeler [self-driving contracts] hem tamdır hem de eksiktir. Her olasılık için eylemleri belirtmeleri bakımından tamdırlar. Bu, ihlal ve yeniden müzakere olasılığını azaltır. Ayrıca, verimli ihlal ve sonradan gecikme kavramlarının sözleşme hukukunda daha az önemli olacağı anlamına gelir. Aynı zamanda, otonom sözleşmeler, kesinlik ve karşılıklı rıza gibi mevcut kavramları alakasız veya en iyi ihtimalle yanıltıcı kılan şekillerde eksiktir.
Belki de en önemlisi, sözleşmeler kendi dâhili yazılımları tarafından yorumlandığından, sözleşme hukuku bu yazılımın nereden geldiğine ve nasıl çalıştığına odaklanmak zorunda kalacaktır. Bağımsız sözleşme programlamasını onaylayan veya sağlayan üçüncü taraf satıcılar için pazarlar ortaya çıkacaktır. Bazı durumlarda, bunlar yeni pazarlar olacak; diğerlerinde, sözleşme hakemleri pazarı gibi mevcut pazarlardan evrimleşeceklerdir. Hukuk, bu pazarları destekleme ve denetlemede bir rol oynayacaktır. Bu makalede bu rol ve bunun karmaşık taraflar arasındaki sözleşmeler için pazarlarda ve tüketici sözleşmeleri için pazarlarda nasıl farklılaşacağı incelenmiştir.
- Kendi Kendine Çalışan/İşleyen (Otonom) Sözleşme Kavramı
Kendi kendine çalışan/işleyen sözleşme, saf haliyle, basit bir kavramdır. Taraflar, elde etmek istedikleri bir sonuç üzerinde anlaşırlar ve onları bu sonuca yönlendirmek için makine destekli analizlere güvenirler. Taraflar, belirli bir sonuç olan ‘X’i elde etmeyi ve fazlalığı paylaşmayı kabul edebilirler. Aşırı durumlarda, tarafların anlaşması gereken yalnızca iki koşul vardır:
(1) İstenen sonuç [the desired outcome] ve
(2) Fazlalığın nasıl paylaşılacağı [how to divide the surplus].
Daha sonra, performans zamanı geldiğinde, taraflar diğer tüm performans koşullarını belirlemek için makineye güvenebilirler. Makine, dünyanın mevcut durumu hakkında bilgi toplar ve tarafların X sonucunu en iyi şekilde elde etmek için hangi eylemleri yapmaları gerektiği konusunda tahminlerde bulunur ve ardından tarafları bu eylemleri yapmaları için yönlendirir. Ayrıca, var olan fazlalığı belirler ve tarafları bu fazlalığı kararlaştırılan hedeflere göre paylaşmaları için yönlendirir. Bunları yapmak için, makine hem dış dünyayı hem de tarafların davranışlarını izler. Dünyadaki gerçekler değiştikçe, makine yönergelerini günceller ve ihlal, bu yönergelere uyulmaması olarak tanımlanır.
Tam otonom sözleşmeler şu anda mevcut olmasa da, esnek fiyatlandırma düzenlemelerinde erken kısmi formlar ortaya çıkıyor. Oto sigortası örneği en belirgin olanıdır. Bir sürücü, sürücünün becerisi ve alışkanlıkları hakkında bilgi toplayan bir izleme cihazı takabilir ve sözleşmenin fiyatlandırma koşulları otomatik olarak güncellenir. Bu işlemin özü, tarafların fazlalığın bölüşümü konusunda önceden anlaşmış olmalarıdır, ancak anlaşma sırasında sürücü hakkında bazı gerçekler onlar için bilinmemektedir. Sonuç olarak, fazlalığın ne olacağını veya nasıl en üst düzeye çıkarılacağını bilmiyorlar. Bilgiler toplandıktan sonra fiyat değişir. Bu fiyat değişikliğinin iki etkisi vardır. Birincisi, artık var olduğu bilinen fazlalığı böler. İkincisi, sürücünün teşviklerini fazlalığı en üst düzeye çıkarabilecek şekilde değiştirir. Sürücü, fiyat değişikliği bu davranış değişikliklerini daha çekici hale getirirse, daha az araba kullanarak, derslere katılarak veya işe daha erken giderek davranışını değiştirmeye çalışabilir.
Elbette, daha gelişmiş bir otonom sözleşme daha hızlı tepki verirdi. Sürücüye araç kullanırken riski azaltmak için ne yapması gerektiğini söylerdi. Henüz orada değiliz. Ancak buradan oraya gitmek için teknolojik adımlar küçüktür. Ve oraya vardığımızda, işler ilginçleşir.
Bu teknolojinin gelişmiş sürümü diğer esnek fiyatlandırma sözleşmelerine genişletilebilir. Örneğin, uzun vadeli kiralama sözleşmeleri yenileme durumunda kira tutarını belirtmez. Bunun yerine, bu sözleşmeler “makul” veya “piyasa fiyatı” [reasonable or market price] gibi terimler kullanır. Bu terimlerin özünü doldurmak için müzakere veya dava gerekir. Ancak bir otonom sözleşme, her yıl veya her saniye ortak refahı maksimize eden fiyatı basitçe hesaplayabilir. Sonuç olarak, herhangi bir müzakere veya tahkim gerekmezdi.
Fiyatlandırmanın ötesinde, mal satış sözleşmelerindeki taraflar, bir tarafın teslimatı ne zaman reddedebileceğini belirlemek için makine analitiğini kullanabilir. Tarafların ortak refahını maksimize etmeyi amaçlayan bir sözleşme, dış faktörlerdeki değişiklikleri, azaltma fırsatlarını, taraflar üzerindeki teşvik etkilerini ve tarafların risk dağılımına ilişkin tercihlerini hesaba katabilir. Aynısı, “makul çaba” [reasonable efforts] gerektiren hizmet sözleşmeleri için de geçerli olabilir. Belki de, veriler mevcut hale gelirse, birleşme sözleşmeleri bile, meşhur belirsiz “önemli olumsuz (tersine) değişiklik” [material adverse change] madde hükümlerinin ayrıntılarını doldurmak için kendi kendine çalışan sözleşmeleri kullanabilir.
Söylediğimiz gibi, henüz orada değiliz. Otonom sözleşmeler henüz emekleme aşamasındadır, ancak bu kısa bir emekleme olacaktır. Nedenini göstermek için, bu Bölümün geri kalanı otonom sözleşmelerin arkasındaki teknolojiye odaklanacaktır. Otonom sözleşmelerin arkasındaki yapı taşları olan sözleşmesel mikro direktifler kavramını açıklayarak başlıyoruz. Ardından bunları mümkün kılan belirli teknolojik gelişmeleri kısaca açıklıyoruz.
2.1. Sözleşmesel Mikro Direktifler/Yönergeler: Otonom Sözleşmelerin Yapı Taşları [Contractual Micro-Directives: The Building Blocks of Self-Driving Contracts]
Mükemmel yazılmış bir koşullu sözleşme şartı, mevcut dünyanın durumu ve tüm olası gelecekteki dünyaların durumu hakkında tam bilgiyi yansıtırdı. Dahası, sözleşme olası dünyalardan hangisinin gerçekten gerçekleştiğine dair sonradan değerlendirme mekanizmaları içerirdi, ancak sözleşmenin tarafları dünyanın mevcut veya gelecekteki durumları hakkında asla tam bilgiye sahip olmazlar. (1) Daha fazla bilgi edinmek, (2) daha fazla koşul için sözleşme yapmak veya (3) daha sonra doldurulacak boşluklar bırakmak arasında seçim yapmak zorunda kalırlar. Sözleşmeyi imzaladıktan sonra, taraflar ayrıca uygulama amaçları için bilgileri gözlemleme ve doğrulama maliyetleriyle karşı karşıya kalırlar. Bu maliyetler çok yüksek olduğunda, bazı şartlar asla uygulanamaz. Birçok ekonomistin belirttiği gibi, sözleşme taslağı bu nedenle eksiklik maliyetleri ile müzakere ve bilgi toplama maliyetleri arasında bir denge gerektirir.
Ancak sözleşmesel bir mikro yönerge bu uzlaşmayı ortadan kaldırır. Genel olarak konuşursak, bir mikro yönerge, genel bir ex ante hedefi belirli bir ex post yönergeye dönüştürmek için makine tabanlı algoritmalar kullanan bir hukuk biçimidir. Özünde, mikro yönerge bir standardın (düşük bilgi ve pazarlık maliyetleri) ve bir kuralın (kesinlik, taahhüt ve önceden belirleme) faydalarına sahip bir hukuktur. Sözleşmesel mikro yönergelerle, taraflar belirtilen bir hedefi kabul eder. Makine tarafından yönlendirilen analizler daha sonra bu hedefi belirli bir yönergeye dönüştürür ve bunu taraflara iletir. Taraflar sözleşmeyi yerine getirmek (yani ihlal etmekten kaçınmak) için yönergeyi takip etmelidir. Bu şekilde, sözleşmesel mikro yönerge belirsiz veya muğlak bir sözleşme standardının, bir boşluğun veya belirli kuralların hantal bir listesinin yerini alabilir.
Sözleşmesel bir mikro-yönerge, o zaman, (en azından insan bakış açısından) kendi boşluklarını dolduran ve taraflar anlaşmayı imzaladıktan sonra kendi şartlarını yazan kendi kendini yönlendiren bir terimdir. Kendi belirsizliklerini tahkim eder. Ancak daha teknik bir anlamda, neredeyse doldurulacak hiçbir boşluğu olmayan son derece ayrıntılı bir sözleşme terimi olabilir; tarafların bağlı olmayı kabul ettiği, müşterek sözleşme amaçlarını bildikleri ancak kabul ettikleri belirli şartları bilmedikleri uzun bir sözleşme formu.
Bir örnek, sözleşmesel bir mikro direktifin nasıl çalıştığını gösterebilir. Bir birleşme sözleşmesinin tarafları, ortaya çıkan olası durumlara bağlı olarak her tarafın anlaşmanın kapanmasını kolaylaştırmak için belirli eylemlerde bulunmasını isteyebilir. Bu yükümlülüğü bir sözleşmeye yazmanın bir yolu, her senaryo için tüm “onaylanmış” eylemlerin [approved actions] eksiksiz bir listesini sağlamak olacaktır. Sözleşme, X olayı meydana gelirse Y eyleminin onaylanacağını, ancak X olayı meydana gelmezse Y eyleminin onaylanmayacağını belirtmek zorunda kalacaktır. Taraflar giderek daha fazla muhtemel olasılığı belirledikçe, liste çok büyük hale gelecektir. Hiçbir insan tarafı böyle bir liste yazamayacağı (veya müzakere edemeyeceği) için alternatifleri değerlendireceklerdir.
Öncelikle, iyi kalibre edilmemiş net bir kural kullanabilirler. Bu, onaylanan tüm şeylerin bir listesinin biçimini alabilir ve listenin kapsamlı olduğunu belirtebilir. Dolayısıyla, listede olmayan her şey onaylanmayacaktır. Bu, bağlılık ve kesinlik sağlar -taraflar neyin gerekli olduğunu ve neyin gerekli olmadığını tam olarak bilirler- ancak uygulamada nettir. Beklenmeyen durumlar ortaya çıktığında (veya tarafların listeye dâhil etmek için zaman veya enerjilerinin olmadığı beklenen durumlar bile), kural ters etki yapacak ve tarafların amaçlamadığı sonuçlar üretecektir. Bu, kurallarla ilgili klasik bir sorundur.
İkinci olarak, onaylanan ve onaylanmayan eylemlerin eksik listelerini yazabilirler. Mahkemeler daha sonra listedeki boşlukları doldurur. Taraflar bunu her zaman yapar. Mahkemeler tarafından ex post kalibrasyona izin verir. Ancak öngörülebilirlikten yoksundur ve tarafların yüksek ex post dava masrafları üstlenmesini gerektirir. Üçüncüsü, mahkemelerin ayrıntıları sonradan doldurmasını gerektiren belirsiz bir standart kullanabilirler. Bu, “makul çaba”, “en iyi çaba” veya “ticari olarak makul çaba” [reasonable efforts, best efforts, or commercially reasonable efforts] gibi bir şey gerektiren bir madde hükmü olabilir.
Bu seçeneklerin her biri farklı maliyetler ve faydalar getirir. Bu nedenle taraflar, sonuçlarda farklılık olasılığı tahminleri (kurallar düşük farklılık içeren sonuçlar için daha iyidir) ve ex ante bilgi toplama ve müzakerenin ex post bilgi toplama ve dava (veya yeniden müzakere) zorluğuna kıyasla zorluğu gibi hususlara dayanarak aralarında karar vermelidir.
Sözleşmesel mikro direktif alternatif bir çözüm sunar. Taraflar genel amaçları konusunda anlaşabilirler: Bu amacın, tarafların müşterek fazlasını artırması durumunda anlaşmayı kapatmak olduğunu varsayalım. Daha sonra makine tarafından yönlendirilen algoritmanın tüm ilgili verileri işlemesine ve taraflara hangi eylemlerin maliyet açısından haklı olduğunu ve hangilerinin olmadığını bildirmesine izin verebilirler.
Yüzeysel olarak, bu daha sonra karara bağlanan bir standarttan çok da farklı değildir. Bir yargıç yerine, ilgili hale geldikçe boşlukları doldurmak için bir makine kullanıyor. Makine, tıpkı bir yargıcın yapacağı gibi, öngörücü analitiğe beslenen ex post bilgilere dayanarak güncelleniyor. Bu şekilde, sözleşmesel mikro yönerge, sözleşmedeki bir standart veya boşluğun esnekliğine sahip oluyor.
Ancak sözleşmesel mikro yönergelerle, taraflar neyi kabul ettikleri ve neyin gerekli olduğuna kimin karar vereceği konusunda daha fazla kesinliğe sahip oluyorlar. Gerçekten de, dünyanın herhangi bir varsayımsal durumu için, makineye hangi talimatın sonuçlanacağını sorabilirler. Dahası, cevap önceden belirlenmiş oluyor ve taraflar, sözleşme yürürlüğe girdiği andan itibaren algoritmanın mimarisi içinde çok gerçek bir anlamda var olan bu cevaba bağlı kalıyorlar.
Makine (ve taraflar) o ilkenin kesin ex post dağıtımsal sonuçlarını bilmeden bir karar ilkesine önceden bağlıdır. Makine ex post dağıtımsal önyargılara dayanarak cevabını değiştirmez (tabi ki taraflar bunu yapması için programlamadıysa). Bu ön taahhüt, bir yargıcın boşlukları doldurması istendiğinde mümkün değildir. Yargıç, müşterek fazlayı en üst düzeye çıkarmak için standardı uygulayabilir veya kararına başka faktörler ekleyebilir ve bu faktörler tarafların asla kabul etmeyeceği dağıtımsal önyargıları içerebilir. Mikro yönerge bu ex post rasyonalizasyonu engeller. Taraflar her olası anlaşmazlık için önceden bir sonuç üzerinde anlaşmış ve cevapları çeşitli zarflara mühürlemiş gibi çalışır; her biri “X meydana gelirse açık” olarak işaretlenmiştir; burada X dünyanın kesin bir durumunu tanımlar.
Bu şekilde, sözleşmesel mikro yönerge, daha kesin bir şekilde, katı bir kuralın kesinliğini ve taahhüdünü sağlar. Mikro yönerge, insan tarafından hazırlanan kuralların yapamayacağı bir şekilde ortaya çıkan olasılıkları hesaba katabilir. İnsanlar, biliş ve taslak hazırlama hızı sınırlamaları nedeniyle, bilgisayar destekli bir algoritmanın kapsayabileceği kadar çok olasılığı kapsayacak kadar kural yazma yeteneğine sahip değildir. Geleneksel sözleşmeler, yani insan destekli algoritmalar, bu düzeydeki özgüllük için çok basit ve katıdır.
Şüpheci biri, tarafların belirli şartların önceden belirlenmiş ancak taraflarca bilinmediği bir sözleşmeye girmek istemeyeceğini düşünebilir. Bu şüpheciliğe karşı çıkmak için, ilk nesil otonom sözleşmelerin ortaya çıkması gerçeğinin ötesinde iki gözlemden yararlanıyoruz. Birincisi, sözleşmelerin genel olarak artan uzunluğu ve bir dereceye kadar form sözleşmelerinin her yerde bulunması, birçok durumda tarafların, bu şartların tümünü kavrayacak bilişsel kapasiteye sahip olmasalar bile, ilişkilerinin kararlaştırılmış amacına ulaşmak için hedeflenmişse, ayrıntılı bağlama özgü şartlara bağlı kalmak isteyebileceklerini düşündürmektedir. Bu anlamda, otonom sözleşme, yüzlerce sayfaya yayılan sözleşmelere yönelik mevcut bir eğilimin mantıksal bir uzantısıdır.
İkinci olarak, ex post hüküm tam olarak aynı etkiye sahip olabilir. Bir sözleşmede boşluk bırakan veya geniş bir standarda güvenen taraflar, boşluğun (veya standardın ayrıntılarının) daha sonra somutlaşan dünyanın belirli durumuna dayalı algoritmalar tarafından doldurulmasını dolaylı olarak kabul etmiş olurlar. Güvendikleri algoritma hakemin kafasının içinde bulunabilir. Ancak daha az bir algoritma değildir. Bu anlamda, kendi kendine çalışan bir sözleşme, yargısal veya tahkimsel boşluk doldurmanın mantıksal uzantısıdır. Bu nedenle, taraflar bir sözleşmedeki gizli şartları kabul etmeye isteklidir. Bu şartlar uzun bir sözleşmede, bir yargıcın kafasında veya makine tarafından yönlendirilen bir algoritmanın kodunda bulunabilir. Ancak taraflar yine de kendi güçleriyle bağlı olmayı kabul ederler. Kendi kendine çalışan sözleşmelerle arasındaki fark, uzun bir sözleşmeden daha fazla olasılığı kapsamaları ve hâkimin veya hakemin zihninin aksine, özelliklerin sözleşme anında taahhüt edilmiş ve önceden belirlenmiş olmasıdır.
2.2. Sözleşmesel Mikro-Yönergelerin Arkasındaki Teknoloji [The Technology Behind Contractual Micro-directives]
Başka bir yerde, tahmin ve iletişim teknolojisinin kamu hukukunda mikro-yönergeleri nasıl destekleyebileceğini açıkladık. Fikirler, sözleşmesel mikro-yönergeler için esasen aynıdır. Burada kavramları kısaca özetliyor ve özel sözleşme bağlamında ortaya çıkan herhangi bir ayrımı belirtiyoruz.
İnsanların, dünyanın mevcut ve gelecekteki durumlarını tanımlamayı, anlamayı ve tahmin etmeyi zorlaştıran bilişsel sınırlamaları vardır. Sonuç olarak, bir sözleşmenin tarafları anlaşmalarını ne kadar bağlam özelinde yapabilecekleri konusunda kısıtlamalarla karşı karşıyadır, ancak bunlar azalmaktadır. Yasal ve diğer teknolojiler geliştikçe, taraflar daha fazla olasılığı kapsayan ve dünyanın daha olası durumları üzerindeki niyetlerini belirten sözleşmeler yazabilirler. Şimdiye kadarki iyileştirme kademeli olsa da, bir dönüm noktası yakındır: son gelişmeler, kendi boşluklarını dolduran sözleşmeleri kolaylaştırmaktadır. Burada iş başında olan teknolojiler, her biri farklı bir sözleşme maliyetini azaltmakla ilişkili olan üç kategoriye ayrılır: öngörücü teknoloji, iletişim teknolojisi ve izleme teknolojisi [predictive technology, communication technology, and monitoring technology].
2.2.1. Öngörücü Teknoloji ve Taslak Maliyetleri
Birincisi, öngörücü teknolojideki gelişmeler (özellikle büyük veri ve öğrenme algoritmaları biçiminde) tarafların dünyanın çok çeşitli olası durumlarını tahmin etmelerine, analiz etmelerine ve bunlara uygun yanıtı yönlendirmelerine olanak tanır. Bu teknoloji, olası bir sözleşme taslağı hazırlamayla ilişkili maliyetleri azaltır.
Taslak maliyetleri üç alt gruba ayrılabilir: düşünme maliyetleri (muhtemel olasılıkları ve etkilerini kavramakla ilişkili maliyetler), yazma maliyetleri (her olasılığı ve onunla ilişkili görevleri tam olarak belirtmenin maliyetleri) ve müzakere maliyetleri (hangi olasılıkların önemli olduğu ve sözleşmenin bunlarla nasıl başa çıkması gerektiği konusunda pazarlık yapmanın maliyetleri). Analitik ve büyük veri tüm bu maliyetleri azaltır.
Düşünme maliyetleri açısından, makine odaklı analitik önceki işlemlerle ilgili verileri toplayabilir ve bu verileri olası sonuçların geniş bir evreni için olasılıkları belirlemek, hesaba katmak ve tahmin etmek için kullanabilir. Bir makinenin bunun için kapasitesi bir insanın kapasitesini çok aşar. Dahası, makine analitiği uygulamaya konulduktan sonra güncellenmeye ve gelişmeye devam edebilir. Bu, yapay zekâ ve öğrenme algoritmalarında somutlaşan makine analitiğinin en son noktasıdır. Yazma maliyetleri açısından, makineler muhtemel olasılıkların ve her biriyle ilişkili yükümlülüklerin devasa listelerini belirleyebilir ve depolayabilir. Tekrar ediyoruz, burada makine ve insan kapasitesi arasındaki fark çok büyüktür.
Son olarak, öngörücü teknoloji, daha önce tanınmayan karşılıklı olarak faydalı sonuçları ve eylemleri belirleyerek müzakere maliyetlerini düşürebilir. Bir sözleşmenin tam olarak belirlenmesi için, her senaryonun sonuçları ve buna eşlik eden yükümlülükler üzerinde düşünülmesi ve pazarlık edilmesi gerekir. Taraflar, bu tür maddelerin binlerce durumda nasıl işlediğine ilişkin verileri işleyebildiklerinde, belirli maddelerin her bir taraf için değeri daha kolay tahmin edilebilir. Kesinlikteki bu artış, müzakereyi tek bir konuya, fazlalığın nasıl yaratılacağından ziyade nasıl bölüneceğine indirger.
2.2.2. İletişim Teknolojisi ve Performans Maliyetleri
Öngörücü teknolojiler, koşullu sözleşme maliyetlerini azaltmada yalnızca belirli bir yere kadar gidebilir. Her koşul altında kesin yükümlülükler hakkında geniş bir özel talimat kataloğu içeren herhangi bir sözleşme, muazzam, kullanışsız ve anlaşılmaz olurdu. Böyle bir sözleşmede ilgili kuralı herhangi bir zamanda bulmak zor olurdu. Bildirimi iletmek için kullanılan teknolojiler burada devreye girer.
İletişim teknolojileri, tarafların karmaşık bilgilere daha uygun maliyetli bir şekilde erişmesini ve anlamasını sağlar. Bu teknolojiler gelişmeye devam ettikçe, öngörücü teknoloji tarafından sağlanan direktiflerin anlaşılmasını ve bunlara uyulmasını kolaylaştıracaktır. İletişim teknolojisi, sözleşme ile tüm taraflar arasında bilgi paylaşımını kolaylaştırır. Kişi, sözleşmenin sürekli olarak güncellenen ve her bir tarafa belirli bir zamanda ilgili, belirli yükümlülükleri bildiren bir telefonda saklandığını düşünebilir. Bu teknolojiler, koşullu bir sözleşmeyi yerine getirmenin maliyetlerini azaltır.
2.2.3. İzleme Teknolojisi ve Uygulama Maliyetleri
Taraflar arasında gerçek zamanlı olarak iletilen bağlam-özgü mikro direktifleri yürürlüğe koymak için, sözleşmenin bağlamı (dünyanın ilgili durumu) ve tarafların gerçek davranışlarını da gözlemlemesi gerekir. İzleme teknolojilerindeki gelişmeler bu yürürlüğe koyma maliyetlerini azaltır ve koşullu sözleşmeleri daha eksiksiz hale getirir. Günümüzdeki akıllı cihazlar, dünyanın durumları ve tarafların bunlara verdiği yanıtlar hakkında büyük miktarda veri kaydedebilir ve iletebilir. Tüketici alanında, akıllı telefonlar, fitness takipçileri ve hatta akıllı diş fırçaları, sözleşmesel ilişkilerle ilgili muazzam miktarda bilgi toplamaktadır. Bu tür verilerin toplanması, haklı olarak, mahremiyetin ihlali sorunlarını gündeme getirmiştir. Tüketici işlemlerinde meydana gelebilecek istismar potansiyeli hakkında çok şey yazılmıştır. Aynı endişelerle başa çıkmak, hukukun otonom araç sözleşmeleriyle nasıl başa çıkacağının önemli bir parçası olacaktır. [Bu endişeler makalenin IV. Bölümde ele alınmıştır.]
Daha karmaşık iş ve finansal ilişkilerde, olasılıklar daha geniştir. Her yerde bulunan izleme teknolojileri, tarafların bir mikro direktifle uyumun (veya uyumsuzluğun) anında doğrulanmasını kabul etmelerine ve böylece koşullu sözleşmeleri uygulama maliyetini düşürmelerine olanak tanır. Karmaşık tarafların bilerek ticari işlemlere girdiği mahremiyet ihlalleri konusunda daha az endişeliyiz. Bazıları, tarafların kendi kendini yönlendiren şartların maliyetler veya diğer sözleşmesel anlaşmaların ayrıntıları gibi hassas bilgilere bağlı olduğu sözleşmelere girmekte isteksiz olabileceğini iddia edebilir. Sözleşme şartlarını geliştirmek için hassas bilgilere dayanan ancak bu hassas bilgilerin içeriğini diğer taraflara ifşa etmeyen üçüncü taraflarca geliştirilen algoritmalar öngörüyoruz. Öte yandan, şu anda tahkime veya diğer boşluk doldurma araçlarına tabi olan belirsiz standartlar muhtemelen aynı bilgilere açılacak ve bu süreçte sözleşmenin diğer tarafına ifşa edilebilir.
Burada tartışılan üç teknoloji, otonom sözleşmeyi mümkün kılmak için bir araya geliyor. Otonom sözleşmenin tarafları, belirli şartlar üzerinde anlaşmak yerine, makineyle çalışan/işleyen sözleşmenin daha sonra tarafların performans gösterme zamanı geldiğinde belirli bir direktife dönüştüğü geniş bir önceden genel hedef üzerinde anlaşırlar. İlk olarak, sözleşme tarafların hedefini alır ve öngörücü analizler kullanarak farklı olasılıklar altında potansiyel yükümlülüklerin geniş bir kataloğunu oluşturur. İkinci olarak, sözleşme gözlem yapar ve günceller, dünyanın durumu ve her bir tarafın gerçekleştirdiği eylemler hakkında bilgi içerir. Sözleşme daha sonra her bir tarafın geniş ve karmaşık olasılıklar kataloğunda nerede olduğunu belirler. Daha sonra, hangi yükümlülüklerin o belirli bağlam için geçerli olduğunu belirler. Üçüncüsü, sözleşme yükümlülükleri taraflara iletir ve bilgileri anında günceller.
- Sonuç
Otonom sözleşme fikri radikal bir bilim kurgu gibi gelebilir. Ancak bu sözleşmelerin ilk nesli öncelikli olarak kendi kendini fiyatlandırma sözleşmeleri biçiminde hâlihazırda mevcuttur. En bilinen örnek, tarafların bilgisayar destekli analizlere göre otomatik olarak ayarlanan fiyatlandırma koşullarını kabul ettikleri oto sigortası sektöründe bulunabilir. Benzer fiyatlandırma koşulları diş sigortasında, kısa vadeli kiralama sözleşmelerinde ve ulaşım hizmetlerinde de bulunabilir.
Tahmini doğruluk ve her yerde izleme ve iletişim sağlayan teknolojiler ilerledikçe, otonom sözleşmeler de yaygınlaşacaktır. Öngörücü teknolojiler, tarafların karşılıklı çıkarlarına fayda sağlayacak eylemleri daha kesin bir şekilde seçmelerine olanak tanıyan daha fazla bilgi sağlayacaktır. Taraflar, verilen X senaryosu için Y eyleminin kararlaştırılan hedefe ulaşmak için en uygun eylem yolu olduğunu yüksek bir güvenle tahmin etme yeteneğine sahip olacaktır. İzleme teknolojileri ise, X senaryosunun hakikaten gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemek için gerekli bilgilere erişim sağlayacaktır. Ve iletişim teknolojileri, analizden elde edilen direktifleri ilgili aktörlere iletecektir. Bu teknolojiler, otonom sözleşmelerin önünü açmaktadır.
Bu sözleşme biçiminin ortaya çıkması, sözleşmeler hakkında düşünme ve konuşma biçimimiz üzerinde önemli bir etkiye sahip olacaktır. İlk olarak, mevcut sözleşme teorisi dilinin yetersiz olduğunu ortaya koyacaktır. Otonom sözleşmeler, kurallar ve standartlar, ex ante anlaşmalar ve ex post uyuşmazlık çözümü ve hatta tamamlanmış ve tamamlanmamış sözleşmeler arasındaki ayrımları bulanıklaştırır. Algoritma, sözleşmede yazılı bir kuralı mı belirtiyor yoksa gelecekteki çözüm için bırakılmış belirsiz bir standardı mı yorumluyor ve tahkim ediyor? Bu sözleşmeler umutsuzca eksik mi yoksa mükemmel bir şekilde tamamlanmış mı? Her görüş mevcut literatürle tutarlıdır. Sözleşme teorisi ve hukukunun dilindeki bu belirsizlik, akademisyenlerin (ve mahkemelerin) bu sözleşmeleri yorumlama ve uygulama konusunda mücadele etmesine yol açmıştır. Rıza, kesinlik, anlaşmaya varmak için anlaşmalar, vicdansızlık, karşılıklı hata, yeniden müzakere ve hatta etkili ihlal kavramları, otonom sözleşmelerin dünyasına temiz bir şekilde taşınamaz. Bu soruları otonom sözleşmelerin dili mariferiyle analiz etmek, şu anda eksik olan önemli bir netlik sağlayabilir.
Belki de en önemlisi, sözleşmeler kendi dâhili yazılımları tarafından yorumlandığından, sözleşme hukuku bu yazılımın nereden geldiğine ve nasıl çalıştığına odaklanmak zorunda kalacak ve bağımsız sözleşme programlamasını onaylayan veya sağlayan üçüncü taraf satıcılar için pazarlar ortaya çıkacaktır. Bazı durumlarda, bunlar yeni pazarlar olacak; diğerlerinde, sözleşme hakemleri pazarı gibi mevcut pazarlardan evrimleşeceklerdir. Hukuk, bu pazarları destekleme ve denetlemede bir rol oynayacaktır. Mezkûr makalede, bu rol ve bir yandan karmaşık taraflar arasındaki sözleşmeler ile diğer yandan tüketici sözleşmeleri için pazarlarda nasıl farklılaşacağı incelenmiştir.
Büyük veri devrimi, özel tarafların işlerini düzenleme biçimini büyük ölçüde etkileyecektir. Hukukçular, yasa koyucular ve akademisyenler, sözleşme taraflarının öngörücü analizleri kullanarak ticareti nasıl kolaylaştıracaklarını anlamaları gerekecektir. Sözleşme tarafları verilerin kullanılabilirliğinden yararlandıkça işlem maliyetleri düşecektir. Gerçekten de, geleceğin hukukçuları geriye dönüp yirminci yüzyılda sözleşmeleri müzakere etmek, yazmak ve dava etmek için ne kadar zaman ve enerjinin boşa harcandığına hayret edebilirler.
* İşbu derlemenin konusu İngilizce orijinal çalışmanın künyesi şöyledir: “Anthony J. Casey & Anthony Niblett, Self-Driving Contracts, The Journal of Corporation Law, [Vol. 43:1, 2017], <https://jcl.law.uiowa.edu/sites/jcl.law.uiowa.edu/files/2021-08/CaseyNiblett_Final_Web.pdf> erişim tarihi 21 Nisan 2025”.
Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.