

Giriş
Avrupa şirketler hukuku, sadakat payları[1] ile çoklu oy hakkı veren hisse senetlerinin [loyalty‑ and multiple‑voting shares] nasıl düzenleneceği konusunda iki kampa bölünmüş gibi görünüyor: Kural ağırlıklı ex ante rejimler ve esnek (ve belirsiz) ex post modeller. Bu yazıda, yedi ülke çalışmasının Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, İspanya ve Birleşik Krallık’taki son gelişmeleri haritalandırdığı ve halka arzları çekme yarışını analiz ettiği Avrupa Şirketler Hukuku [European Company Law] dergisinin yeni özel sayısı[2] özetlenmektedir. Tartışma, farklı yaklaşımları ve değişen oy hakkı sınırlamalarını, sona erme hükümlerini ve azınlık haklarını korumaktadır.
- Sadakat ve Çoklu Oy Hakkı Paylarına İlişkin Karşılaştırmalı Bir Bakış: Avrupa Birliği’nde Düzenleyici Rekabet Nereye Doğru?
Avrupa Şirketler Hukuku özel sayısına sunduğumuz yazıda, sadakat ve çoklu oy hakkı payları konusunda Avrupa ülkeleri arasında artan düzenleyici rekabeti analiz ediyoruz. Yedi yargı bölgesindeki son (yasama) gelişmelerini karşılaştırıyor ve oy oranları, düzenleme ölçütleri, çoğunluk eşikleri, gündem dışı bırakmalar ve sona erme hükümlerine yönelik farklı yaklaşımları inceliyoruz. Biri daha çok ön düzenlemeye, diğeri ise sonradan yargısal incelemeye odaklanan iki farklı modelin ortaya çıktığını savunuyor ve her yaklaşımın taşıdığı riskleri ve fırsatları değerlendiriyoruz.
Bu rekabet, sınır ötesi yeniden düzenleme dalgası ve halka arzları çekme yarışıyla körüklenmiştir. Son on beş yılda, halka açık şirketler (en göze çarpanı birkaç İtalyan ihraççının Hollanda’ya taşınması) daha esnek oy kullanma yapıları sunan yargı bölgelerine taşınmış ve bu durum, diğer ülkelerdeki kanun koyucuları şirket çıkışlarını önlemek ve yeni halka arzları teşvik etmek için hukuk sistemlerini basitleştirmeye yöneltmiştir. Birleşik Krallık, Almanya, İtalya, Fransa, Belçika ve İspanya gibi ülkeler, 2014 yılından bu yana yasalarını değiştirdiler ve çoğu durumda açıkça rekabeti gerekçe gösterdiler. Bu arada Hollanda, mevzuat yerine piyasa uygulamalarına güvenerek ve böylece hukuki kesinlik pahasına esnekliği pazarlayarak, bu konuda kararlı davranmıştır.
Yeni durumun altında iki makroekonomik etken yatmaktadır. İlk olarak, Avrupa’daki halka arz hacimlerindeki istikrarlı düşüş, sermaye piyasası politika yapıcılarını bir halka arz teşviki olarak kurumsal yönetişim esnekliğini öne çıkarmaya heveslendirmiştir. İkinci olarak, kıta Avrupası’nda ‘bir hisse-bir oy’ paradigmasına yönelik tutumlar, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) ikili tür paya (adi-imtiyazlı) sahip şirketlerin yaygınlaşmasının etkisiyle yumuşamıştır. Avrupa Birliği (AB) Üye Devletleri artık yalnızca birbirleriyle değil, aynı zamanda olgun ve yerleşik bir ortam sağlayan ABD borsalarıyla da rekabet etmektedir.
AB Üye Devletleri arasındaki ayrışma, iki rekabet eden düzenleyici mantık ortaya çıkarmıştır. Çoğu yargı bölgesi, sadakat veya çoklu oy hakkı veren hisse senetleri ihraç edilmeden önce oy sınırlamaları, elde tutma süreleri, süper çoğunluk eşikleri veya konuya özgü istisnalar belirleyerek ex ante (önceden) mevzuat çıkarır. Bu model yatırımcılar için öngörülebilirlik vaat etse de, kurucuların şirket kuracakları yeri seçerken katı görünebilir. Buna karşılık, esasen mahkemelerin suiistimalleri sonradan denetlediği bir ex post (sonradan ) model olan Hollanda rejimi, kuruculara özel düzenlemeler için önemli bir alan sunmaktadır. Aynı zamanda, uyum yükünün büyük bir kısmını daha sonraki davalara kaydırabilir; ancak bu tür davalar şimdilik nadirdir. Ancak böylesi bir müsamahakârlık, giderek daha gevşek tasarımların “yukarı doğru bir sarmal” oluşturması riskini taşıyabilir. Piyasa aktörleri tarafından iyi yönetilmezse, bir mahkeme sonunda yüksek profilli bir yapıyı feshetmek zorunda kalırsa, yargı bölgesinin itibarına zarar verebilir.
Rekabet baskısı, hukuki kesinliği de baltalayabilir. Bazı Üye Devletler, ihtiyatlı kurallar getirmiş ancak katılımın sınırlı olduğu birkaç yıl içinde bu kuralları gevşetmiştir; diğerleri ise daha liberal komşularıyla aynı hızda hareket etmek için nihai kullanma tarihi hükümlerini uzatmış veya kaldırmıştır. Bu tür yasal “kararsızlıklar”, yatırımcıları yargısal öngörülemezlik kadar rahatsız edebilir. Rekabetin nihayetinde daha katı yasal ölçütlere mi yoksa yargısal denetime daha geniş bir güvene mi dayanacağı henüz netlik kazanmamıştır. Daha geniş (AB düzeyinde) bir uyum sağlanmadığı sürece, ihraççılar öngörülebilir ancak kısıtlayıcı rejimler ile esnek ancak belirsiz rejimler arasında hukuki arabuluculuk yapmaya devam edecektir.
- Nessie Yatağımızda Olsa Ne Yaparız?
Marieke Wyckaert, çoklu oy hakkı reformlarını Nessie’yi yatağa davet etmeye benzetiyor: Bir hisse-bir oy ilkesi terk edildiğinde, kontrolü yeniden kazanmak zordur. Üye Devletler çok taraflı işlem (alım satımı) yeri [multilateral trading facility] listelemeleri için çoklu oy haklarına izin vermeye mecbur eden 2024 tarihli Çoklu Oy Hakkı Hisseleri [Multiple Voting Shares] Direktifi’ni ele alıyor ve çoğu yargı bölgesinin zaten bir tür eşitsiz oy kullanmaya izin verdiğini, ancak piyasalarda bu uygulamanın yetersiz kaldığını ve AB sermaye piyasası cazibesine umut edilen katkının şüpheli olduğunu belirtiyor. Yine de, cin şişeden çıktı: ülkeler artık şirket hukuklarını en kurucu dostu hukuk olarak markalamak için yarışıyor.
Bu bağlamda Wyckaert dört düşünceyi paylaşıyor. Birincisi, esnekliğin sınırlara ihtiyacı vardır; ekonomik riskten çok uzaklaşan oy oranları sorunlu hale gelir. İkincisi, varsayılan kuralın seçilmesi neyin normal olduğunu gösterir ve yargısal incelemeyi şekillendirir. Üçüncüsü, genel standartlar [iyi niyet, eşit muamele, emanet sorumluluğu (good faith, equal treatment, fiduciary duties)] azınlık hissedarlar için uygulanabilirliğini korumalıdır. Dördüncüsü ise, ek hisse türleri Avrupa’nın kronik likidite sıkıntısını daha da kötüleştirmektedir. Wyckaert, yatırımcılar ve ihraççılar uzak durursa, büyük yasama vaatlerinin hayal kırıklığı yaratabileceği konusunda milletvekillerini uyarıyor ve Nessie yerleşirken sürekli tetikte olmaları gerektiğini vurguluyor.
- İspanya’da Kademeli İlerleme
Francisco Marcos, İspanya’nın hâlâ bir hisse-bir oy ilkesini varsayılan kural olarak kabul ettiğini, ancak son reformların artık dikkatlice sınırlı sapmalara izin verdiğini açıklıyor. Halka açık şirketler, sadakat hisselerini (iki yıl sonra çift oy hakkı) benimseyebilir; bu sistem yüzde 60 oranında hissedar onayı (genel kurul kararı) gerektirmekte ve yeniden onaylanmadığı takdirde beş yıl sonra otomatik olarak sona ermektedir.
Çoklu oy hakkına sahip hisse senetleri yasal olarak mümkün olsa da, yalnızca birkaç aile kontrolündeki grup tarafından kullanılmakta ve bu da yatırımcıların temkinli olmaya devam ettiğini göstermektedir. Marcos, yaklaşan Çoklu Oy Hakkı Hisseleri Direktifi’nin İspanya’yı, muhtemelen yasal oy hakkı sınırlamaları ve ek azınlık güvenceleri getirerek, küçük ihraççılar için çoklu işlem yerleri konusunda kurallar tasarlamakla yükümlü kılacağını belirtiyor. İspanya’nın kademeli yaklaşımının, kuruculara orantılılık, likidite ve yatırımcı korumasını ön planda tutarken bir miktar ek esneklik sağladığı ve eşitsiz oy yapılarının hızla yaygınlaşmasını olası kılmadığı sonucuna varıyor.
- Almanya’da Değişen Gelgitler
Sebastian Mock, Almanya’nın çoklu oy hakkı olan hisse senetleriyle olan dengesiz ilişkisini, Weimar dönemindeki popülerliğinden ve 1937 yılındaki yasaktan, 2023 tarihli Geleceğin Finansmanı Yasası ile ihtiyatlı bir şekilde yeniden canlandırılmasına kadar inceliyor. Yeni yasal düzenlemenin bu tür hisse senetlerine yine izin verdiğini, ancak yalnızca kayıtlı hisse senedi olarak, hisse başına en fazla on oy hakkıyla ve yalnızca ilgili her hissedarın onayıyla oluşturulduğunda izin verdiğini açıklıyor.
Halka açık şirketler için, ek oy hakları halka arzdan on yıl sonra otomatik olarak sona erer; on yıla kadar tek seferlik bir uzatma mümkündür, ancak yüzde 75 sermaye çoğunluğu gerektirir ve ilk dönemin son yılı içinde oylanmalıdır. Denetçi atamaları ve hissedarların talep ettiği özel soruşturmalar gibi belirli gündem maddeleri için, hisseler tek bir oya geri döner ve bu, temel denetim haklarını korumaya yönelik bir politika tercihini yansıtır.
Mock, bu kısıtlamaların çoklu oy hakkı veren hisselerin yaygın kullanımını olası kılmadığını savunuyor. Anlamlı bir uygulama, gelecekteki reformların oybirliği kuralını gevşetip gevşetmeyeceğine, uygunluğu kayıtlı hisselerin ötesine genişletip genişletmeyeceğine veya nihai kullanma tarihi ve gündem sınırlamalarını hafifletip hafifletmeyeceğine bağlı olacağı sonucuna varıyor. Bu tür adımlar atılmazsa, reform pratik bir araçtan ziyade siyasi bir sinyal olarak kalabilir.
- İtalya’da Esnekleştirme Devam Ediyor
Irene Pollastro, İtalya’nın kontrolü artırma cephaneliğini önemli ölçüde genişleten 2024 tarihli Sermaye Yasası’nı [Legge Capitali] inceliyor. Reform, mevcut yapıyı olduğu gibi koruyor; birden fazla oy hakkına sahip hisseler, Medeni Kanun’un [Civil Code] 2351. maddesi uyarınca halka kapalı şirketlerin tekelinde kalırken, sadakat hisseleri, Konsolide Finansman Kanunu [Consolidated Law on Finance] uyarınca halka açık şirketler için mevcut olmaya devam ediyor; ancak her iki araç için de hisse başına azami oy oranını 10’a çıkararak güçlerini artırıyor.
Pollastro, bu güçlü artışı, son dönemde yaşanan İtalyan gruplarının yurt dışına yeniden şirketleşme dalgasına bağlıyor ve kanun koyucuların, daha yüksek tavanın daha fazla şirket göçünü engelleyeceğini ve belki de bazı şirketleri ülkeye geri dönmeye teşvik edeceğini umduğunu savunuyor. Ancak, güvenceler hâlâ mevcuttur: Her iki mekanizmanın da uygulanması için nitelikli çoğunluk gerekiyor ve muhalifler çekilme hakkını kullanabilir. Ancak Pollastro, çıkış fiyatlandırması ve yeni devralma teklifi muafiyetlerinin azınlık hissedarlarını yeterince koruyup korumadığını sorguluyor. On adet oy sınırının kuruculara çok daha güçlü bir hâkimiyet sağladığı sonucuna varıyor, ancak reformun başarısı piyasa tepkisine ve uygulama ile yatırımcı korumalarının bu tempoya ayak uydurup uyduramayacağına bağlı olacaktır.
- İkili Tür Hisselerden Hafiften Tam Yağlıya
Bobby Reddy, Londra Borsası’nın ikili tür hisse senetlerindeki dalgalanmasını, geçmişteki kabulden yasaklamaya ve ihtiyatlı yeniden kabule kadar izliyor. Hill Review’un 2021 reformlarının, esas olarak bir devralma engelleyici olarak etkili olan, yalnızca yöneticilere özel, beş yıllık, 20:1 oy hakkı sağlayan “belirlenmiş ağırlıklı oy hakkına sahip hisseler” [specified weighted voting rights shares] oluşturduğunu açıklıyor ve hiçbir ihraççının bunları benimsemediğini belirtiyor.
2024 tarihli kotasyon kuralı değişiklikleri “belirlenmiş ağırlıklı oy hakkına sahip hisseler 2.0”ı ortaya koyuyor: artırılmış oy hakkına sahip hisseler kote edilmemiş olarak kalacak, ancak potansiyel sahipler arasında artık kurucular, erken dönem yatırımcıları, çalışanlar ve ülke fonları yer alacaktır. Ayrıca, çoğu çözüm kısıtlaması kaldırılıyor ve istisnalar yalnızca bazı kotasyon değişiklikleri, borsadan çıkışlar ve belirli ücret veya ihraç onayları için geçerli kalıyor. Bireysel hissedarlar için süre sınırı ortadan kalkıyor; kurumsal hissedarlar on yıllık bir süre sınırıyla karşı karşıya kalıyor ve eski oy oranı sınırı kaldırılıyor. Reddy, ‘düzenleyici paradigma’dan piyasa odaklı ‘sözleşme paradigması’na [from a regulatory paradigm to a market‑led contracting paradigm] geçişi memnuniyetle karşılıyor, ancak daha gevşek ilişkili taraf işlem kurallarının bir sonraki kontrol sahibi hissedar skandalını davet edebileceği konusunda uyarıyor.
- Hollanda: Yasal ve Ampirik Hususlar
Harm-Jan de Kluiver ve Joti Roest, Hollanda’yı Avrupa’nın bir hisse-bir oy ilkesinden sapma konusunda en müsamahakâr yargı bölgesi olarak tanımlıyor. Hollanda hukukunun bu konuda en az beş teknik sunduğunu belirtiyorlar: Kıymetli emanet evrakı, oy hakkı olmayan hisseler, farklı nominal değerli ikili tür paylar, sadakat payları ve gerçek çoklu oy hakkı olan hisseler [depositary receipts, non‑voting shares, different‑nominal‑value dual class shares, loyalty shares and true multiple‑voting shares]. 2012 tarihli reformlardan bu yana, bu seçeneklerin her biri halka kapalı şirketlere açıkken, NV [Naamloze Vennootschap-Anonim Şirket] tipi halka açık şirketler, ikili tür ve sadakat planları oluşturma konusunda geniş takdir yetkisine sahipler. Halka açık şirketler neredeyse hiçbir yasal kısıtlamayla karşılaşmıyor: Her hissenin en az bir oy taşıması ve oy gücünün hissenin nominal değerine karşılık gelmesi kuralı dışında, oranlar ve gün batımları esas sözleşmeye bırakılmış, bu nedenle 1:10, 1:25 veya hatta 1:1000 gibi oy oranları benimsenebilir ki, benimsenmiştir.
Uygulamada, Hollanda’daki ikili tür ve sadakat düzenlemelerinin çoğu, esneklik ve kısıtlayıcı güvencelerin olmaması nedeniyle, merkezlerini başka bir yerde kote edilmeden önce Hollanda’ya taşıyan yabancı merkezli gruplar tarafından kullanılmaktadır. Denetim büyük ölçüde ex post’tur: Mahkemeler, orantısız düzenlemeleri ortadan kaldırmak için “makul olma ve adalet” ve eşit muamele ilkelerine güvenmektedir, ancak bu tür müdahaleler istisnai olmaya devam etmektedir.
Yaklaşan Çoklu Oy Hakkı Hisseleri Direktifi’nin bu özel düzenleme modelini büyük ölçüde olduğu gibi bırakması bekleniyor; Hollandalı yasa koyucular, ülkenin rekabet gücünü korumayı tercih ederek ek yasal yükümlülüklerin “ne gerekli ne de arzu edilir” olduğunu belirttiler. Dolayısıyla Hollanda, yasal kesinlik ve yatırımcı güveninin önceden belirlenmiş kurallar yerine çoğunlukla yargısal inceleme yoluyla güvence altına alındığı, azami yapısal özgürlüğü pazarlamaya devam ediyor.
- Fransa’daki Gelişmeler
Edmond Schlumberger, Fransa’nın eşitsiz oy haklarına dair ilk şüphecilikten, günümüzün sadakat ve çoklu oy hakkı veren hisselerden oluşan ikili sistemine uzanan yolunu izliyor. Halka açık şirketlerin uzun süredir, kayıtlı hisselerini iki yıl boyunca elinde tutan sahiplerinin oylarını ikiye katlayan sadakat hisselerine güvendiğini ve bu mekanizmanın, çifte oy hakkını bile varsayılan hale getiren 2014 tarihli Florange Yasası ile pekiştirildiğini hatırlatıyor.
2024 yılında kabul edilen iki yasa bu durumu düzeltmiştir. Bunlardan biri sadakat hisse senedi rejimini ince ayarlıyor; diğeri ise daha çarpıcı bir şekilde, şirketlerin halka arz anında çoklu oy hakkı veren hisse senetlerini piyasaya sürmelerine olanak tanıyor. Düzenlenmiş bir piyasadaki halka arzlar için oy oranına ilişkin yasal bir üst sınır bulunmuyorken, çoklu işlem yerlerindeki kote alınmalar 1’e 25’lik bir üst sınırla karşı karşıyadır. Her durumda, fazladan oylar, bağımsız hissedarların nitelikli çoğunluğunu sağlayan tek bir beş yıllık uzatma olmadığı sürece, devirle ve on yıl sonra sona ermektedir.
Schlumberger, çoklu oy hakkı veren hisselerin sadakat hisselerini geçeceğinden şüphe ediyor: Yeni enstrüman geç geliyor, yalnızca halka arz aşamasında kullanılabiliyor ve Fransa’nın artık aşina olduğu çift oy modeline kıyasla daha az cazip hale getirebilecek kısıtlamalar taşıyor.
- Belçika: Mevcut Yasal Çerçeve ve Politika Önerileri
Tom Vos ve Theo Monnens, Belçika şirketler hukukunun hâlâ gerçek çoklu oy hakkına sahip hisse senetlerini yasakladığını ve halka açık şirketlere yalnızca sadakat oyu mekanizmasına (iki yıl sonra çift oy hakkı) izin verdiğini açıklıyor. Katılım mütevazı düzeyde olup; bu araç, yeni kotasyonlar çekmek için bir araç olmaktan ziyade, mevcut blok hissedarlarının kontrolü pekiştirmesi için bir araç olarak işlev görüyor.
Komşu yargı bölgeleri artık daha geniş oy hakkı esnekliği sunduğundan, yazarlar Belçika’nın daha az rekabetçi hale gelme riski taşıdığı konusunda uyarıyorlar. Bu nedenle ölçülü bir açılım savunuyorlar: Halka arzda veya sürecin ortasında çoklu oy hakkına sahip hisselere izin verilmesi, oy oranı tavanı (1:20) getirilmesi, bağımsız hissedarların nitelikli çoğunluğunun onayının alınması ve zorunlu gün sonu hükümlerinin kaldırılması. Aynı zamanda, sadakat hisseleri için benimsenme eşiğinin azınlık hissedarlarının güvencelerine yükseltilmesi öngörülüyor. Bu tür reformların, kurucu esnekliği ile güvenilir yatırımcı koruması arasında denge sağlayabileceği sonucuna varıyorlar.
Sonuç
Sıkı yasal sınırlamalardan neredeyse tamamen özel düzenlemelere kadar, Avrupa ülkeleri sadakat payları ve çoklu oy haklarına yönelik çeşitli çözümler sunar ve her biri kontrol, hareketlilik ve hissedar güvenini kendi yöntemleriyle dengeler. Avrupa Şirketler Hukuku’nda yer alan yukarıda yer alan çalışmalar, bu tercihleri ve bunların etkilerini örneklendirir. Tartışmaları takip etmek ve Avrupa kurumsal yönetiminin bundan sonra nereye gidebileceğine göz atmak için bu özel sayı incelenebilir.
[1] Bu konuda ayrıca bkz.
- Yavuz Akbulak [Türkçe çeviri], İspanyol Hukukunda Sadakat Payları, Legal Blog, 21 Mart 2022.
- Yavuz Akbulak [Türkçe çeviri], Avrupa’da İkili Sınıf Pay Yapıları (ve Sadakat Payları), Legal Blog, 14 Şubat 2023.
- Yavuz Akbulak [Türkçe çeviri], ‘Sadakat Hisseleri’ ve Azınlık Hissedarlarının Korunması, Legal Blog, 21 Nisan 2025.
[2] < https://kluwerlawonline.com/journalIssue/European+Company+Law/22.3/20924 >.
Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.
