‘Kurumsal Başarı’ Nedir?

Kurumsal başarı (corporate success), birçok şirketler hukukunda yöneticilerin görevlerinin merkezinde yer alır, ancak bu düzenlemelerin çok azı başarıyı tanımlar. Sonuç olarak, firmanın amacı konusunda artan bir kafa karışıklığı ve endişe vardır.

Bazı akademisyenler bunun kârı maksimize etmek ile ilgili olduğunu, diğerleri ise şirketin uzun vadeli değeriyle ilgili olduğunu savunur. Giderek artan bir şekilde, firmanın ve faaliyet gösterdiği çevrenin uzun vadeli sürdürülebilirliğine odaklanılmaktadır. Bir görüşe göre, firmalar hissedarlarının sadece finansal zenginliğini değil refahını da teşvik etmeli, bir diğeri ise daha geniş bir şekilde tanımlanan paydaşlarının refahını artırmalıdır.

Son 60 yıldır gündem, Milton Friedman’ın, işletmelerin tek bir sosyal sorumluluğunun olduğu iddiası ile domine edilmiştir: oyunun kuralları dâhilinde hareket ederken kârı artırmak (to increase profits while acting within the rules of the game). Başka bir şeyin, iş insanlarını hiçbir yetkileri veya hesap verebilirlikleri olmayan siyasi yargılara dâhil edeceğine inanıyordu.

Ancak bu, işletmelerin giderek daha fazla siyasi çekişmelere karışmasını engellememiştir. Şirketin başarısı veya çıkarı ile kastedilen şeyin ne olduğuna dair daha fazla netlik getirme ihtiyacı hiç olmamıştı.

Yeni bir makale ve kitapta, kapitalizmi besleyen yakıt olan kârın sorunun kalbinde olduğu savunulmaktadır. Kâr olmadan kapitalizmde sermaye olmaz. Ancak kârın doğası yanlış anlaşılmaktadır.

Kâr (profit), ilerlemek ve gelişmek (to advance and progress) anlamına gelen Latince ‘proficere’ ve ‘profectus’ sözcüklerinden türemiştir. Şirketin başarısına katkıda bulunmada kârın tam da buradan gelmesi gerekir. Sık sık böyle olur, ancak çoğu zaman avantaj ve gerilemeden de gelir. Kâr, başkalarına zarar vermeden kazanılmalıdır. Şirketler, başkalarına zarar vermemelerini sağlamanın ve verdikleri zararı düzeltmenin ve yarattıkları karmaşayı temizlemenin maliyetlerini üstlenmelidir. Başka bir deyişle, olumsuz etkilerden kaçınmanın ve olumlu çıktılar üretmenin ‘gerçek maliyetlerini’ üstlenmelidirler. ‘Zarar vermeden kâr etmelidirler’ ve başkalarının pahasına değer transferi değil, değer yaratımından ‘adil veya hakkaniyetli’ kâr elde etmelidirler.

Bu, şirketlere sorumlu davranmaları ve çevrenin ve toplumun çıkarlarına saygı göstermeleri için ek yükümlülükler getirmeyi amaçlayan kurumsal sosyal sorumluluk (CSR) ve çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim [corporate social responsibility and environmental, social, and governance-ESG] kavramlarından oldukça farklıdır. Bunun yerine, işletmenin temel itici gücü olan kârı, başkalarına zarar vermekten kaçınma ile uyumlu hale getirme ihtiyacını öne sürer. Şirketlere ilave beklentiler veya yükümlülükler getirmeyi amaçlamaz. Şirketlerin diğer paydaş çıkarlarını desteklemesini gerektirmez. Basitçe, başkalarının pahasına kâr elde etmeyin der.

Şirketler için o kadar asgari bir kısıtlama ki çoğu insan bunun başka türlü olabileceğine şaşırırdı. Elbette, işletmeler müşteriler, çalışanlar, topluluklar veya doğal dünya olarak bizim pahasına kâr elde etmemelidir. Örneğin 2008 küresel finans krizi sırasında farklı bir şey yaptıklarını keşfettiğimizde anlaşılabilir bir şekilde öfkeleniyoruz. Ancak, şirketler başkalarının pahasına kâr elde etmiyorsa, işlerini yürütme ve kâr elde etme biçimleri konusunda kısıtlanmamalı veya kârlı olmayan faaliyetlerde bulunmaları beklenmemelidir.

Tam tersine, birçok çiçeğin açmasını istiyoruz. İşletmelerin kârlı gördükleri faaliyetleri seçmekte özgür olmalarını ve Milton Friedman’ın önerdiği gibi zarardan kâr elde etmedikleri sürece kârlarını artırmalarını istiyoruz. Bunun merkezinde işletmenin amacı ve şirketler hukukunda başarı kavramı yer alır. İşletmenin amacı gerçekten de kâr etmektir ancak kârın daha temel bir amaçtan, yani başkaları için sorun yaratmaktan ziyade çözmekten kaynaklandığını kabul etmektir. İşletmeler insanlar ve gezegen için sorun değil çözüm üretmekten kâr elde ediyorsa, o zaman her amaç refahı artırma amacı taşır.

Bugüne kadar kâr elde etmek ile sorun yaratmaktan ziyade çözmek arasındaki uyumun piyasalardan ve rekabetten kaynaklandığı düşünülmüştür. İkisi arasındaki herhangi bir uyumsuzluk, piyasa başarısızlıklarından kaynaklanan ve düzenleme ve vergilendirme gerektiren ‘dışsallıkları’ (externalities) yansıtır. Ancak bu, neden ve sonuç arasındaki bir karışıklıktır.

Piyasalar başarısız olur çünkü kâr ve sorun çözme uyumlu değildir ve piyasaları ve rekabeti teşvik eden kamu politikaları da aynı sebepten başarısız olur. Rekabet başarısız olur çünkü zarar vermeden kâr eden iyi firmalar, kâr etmeyen kötü firmalarla rekabet edemez. İyi firmaların kötüleri kovduğu bir ‘zirveye koşmayı’ (run to the top) teşvik etmekten çok uzakta, rekabet kötü firmaların iyileri kovduğu bir ‘dibe doğru koşma’ (run to the bottom) yaratır. Ve düzenleme başarısız olur çünkü kötü firmalar bundan kaçınmaya çalışır ve buna uyan iyi firmaların maliyetlerini artırarak bunu rekabet avantajına dönüştürür.

Başarısızlıkları, onları oldukları gibi kabul etmek yerine dışsallıklar olarak ele aldığımız sürece çözemeyiz: iş ve kapitalizmin itici gücünün içsel bir parçası olan yanlış anlaşılmış kâr kavramları. Rekabet politikası, düzenleme, vergilendirme veya daha da kötüsü kurumsal sosyal sorumluluk ve ESG’nin yapışkan sıvalarına başvurmak yerine, bunu özünde ele almamız gerekiyor -şirketler hukukunda ‘başarının anlamı’.

Şirketler hukukunda başarı kavramı, şirket amacından türemiştir yani bir işletmenin neden yaratıldığı, neden var olduğu ve temel varoluş nedeni. Başarı, şirket amacının ilerlemesini yansıtır: amaca ulaşma yolunda ilerleme süreci. Bir işletmenin stratejisinin içinde bulunduğu genel çerçevedir.

İşletmelerin çözmek için orada olduğu sorunlar, stratejilerinin formüle edildiği hedeflerdir: gerekli kaynaklar, uygulanması gereken prosedürler, sağlanması gereken teşvikler ve bunların elde edilmesine yönelik ilerlemeyi gösteren önlemler. Ancak eşit olarak, başarı sorunların yaratılmasından kaçınmaktan ve çözmekten kaynaklanır ve strateji de buna ulaşmak için gereken kaynakları, prosedürleri, teşvikleri ve önlemleri belirler.

Şirketler hukukunun rolü, yöneticilerin görevlerini, şirketlerin başarısının başkaları için sorun yaratmaktan değil, sorunları çözmekten kaynaklandığını garanti altına almak olarak tanımlamaktır. Bu, başkalarından servet saptırmaktan veya transfer etmekten değil, servet yaratmaktan gelir. Bu bir dürüstlük ve bütünlük meselesidir. Bir şirketin finansal tablolarını ‘doğru ve adil’ ilan ederken, yöneticilerin, en iyi bilgileri ve anlayışlarına göre şirketin gerçek maliyetlerini ve dolayısıyla adil ve hakkaniyetli kârları yansıttıklarını beyan ederek dürüstlük ve bütünlükle hareket etme görevi vardır.

Bunun önemi sadece firmaları çevresel, insani ve sosyal sorumluluklarını ciddiye almaya teşvik etmek değil, daha önemlisi sorunları çözmenin değer artırıcı yollarını bulmaya odaklanmaktır. Bu nedenle, işletmeler ve yatırımcıların kârda ve müşterilerinin, çalışanlarının, toplulukların ve çevrenin sorun yaratmadan sorun çözmedeki çıkarlarının uyumlu hale gelmesini sağlar.

Bahsi geçen kitap bunun dünya genelindeki mevcut şirketler hukukuyla ve bunu başarmak için gereken sahiplik, yönetim, liderlik, ölçüm, raporlama ve finansman biçimleriyle nasıl ilişkili olduğunu anlatmaktadır. Bu süreçte, kamu sektörü ile kamu çıkarını teşvik etmede ve özel sektör arasında kâr elde etmede doğal bir ortaklık gelişmektedir.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.