2024 Çevre ve Sürdürülebilirlik Zirvelerinin Ardından: Temel Gelişmeler ve Çıktılar

2024 Çevre ve Sürdürülebilirlik Zirvelerinin Ardından: Temel Gelişmeler ve Çıktılar

Günümüzün küresel başat sorunları olarak ön plana çıkan iklim değişikliği ile sürdürülebilirlik ve çeşitli yansımaları uluslararası birçok zirvenin ana konuları olmuştur. 2024 yılında gerçekleşen zirveler sadece uluslararası eylem planlarının belirlenmesiyle kalmamış, aynı zamanda ulusal hukuku ve yasal uyum stratejilerini etkileyecek gelişmelere sahne olmuştur.

Bu yazıda, geçtiğimiz yılın uluslararası zirvelerinin gelişmeleri ile hukuki bağlamda öne çıkan yönlerine ve en nihayetinde zirvelerin etkilerine değinilecektir.

COP29 (Conference of the Parties (“Taraflar Konferansı”)):

2023 yılında Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ev sahipliği yaptığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın 29. oturumu olan COP29 (Conference of the Parties (“Taraflar Konferansı”)), 11-22 Kasım 2024 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenmiştir.

Finansın ana başlık olduğu ve bu sebeple finans COP’u olarak ifade edilen oturumda yaklaşık olarak 200 ülkenin temsilcileri bir araya gelerek Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için ülkelerin taahhütlerini güncellemeleri ve gelişmekte olan ülkelerin iklim felaketlerine karşı korunması ve temiz enerjiye geçiş süreçlerinin desteklenmesi doğrultusunda iklim finansmanı konularını ele almıştır.

Bu süreçlerin desteklenmesi kapsamında, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğinin etkilerine karşı uyum sağlama ve iklim hedeflerine uygun projeler gerçekleştirmelerine yönelik finansal destek sağlama hedefiyle 2035 yılına kadar yıllık 300 milyar dolarlık bir finansman taahhüdü kararlaştırılmıştır, bu tutar ise Hindistan, Afrika gibi çeşitli ülkeler tarafından eleştirilerin hedefi olmuştur.[1] [2]

Zirvede, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması gibi konular üzerinde durulmuştur. Özellikle, ülkeler arası karbon ticareti için yeni kurallar üzerinde anlaşmaya varılmış ve küresel karbon piyasası mekanizmaları oluşturulmuştur. Bu mekanizmalar, ülkelerin karbon kredileri alıp satmalarına olanak tanıyarak, sera gazı emisyonlarının azaltılmasını teşvik etmeyi hedeflemektedir. Bu kapsamda, şirketlerin karbon ayak izlerini azaltma ve sürdürülebilirlik hedeflerine uyum sağlama zorunluluğu artmaktadır. Ayrıca, iklim finansmanı konusundaki yeni taahhütler, özel sektörün yeşil yatırımlara yönelmesini teşvik etmektedir.

Şirketlerin, bu yeni yasal düzenlemelere uyum sağlamaları ve iklim risklerini yönetmeleri, hem yasal uyumluluk hem de rekabet avantajı açısından kritik önem taşımaktadır.[3]  Bu gelişmeler, ülkelerin ulusal mevzuatlarında iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik yeni yasal düzenlemelerin yapılmasını gerektirebilir. Özellikle enerji, inşaat ve ulaşım sektörlerinde faaliyet gösteren şirketlerin, bu düzenlemelere uyum sağlamaları için stratejilerini gözden geçirmeleri önem arz etmektedir.

Ülkeler, fosil yakıtlardan uzaklaşma yönündeki önemli bir taahhüt de dahil olmak üzere geçen yılki “küresel durum değerlendirmesi”nin[4] sonuçlarının nasıl ileriye taşınacağı konusunda bir sonuca ulaşamadılar; ve ancak kararı, gelecek yıl Brezilya’da yapılacak COP30’a ertelediler.

Bu gelişmeye karşın, iklim değişikliği iş birliğine ve karbon piyasalarına ilişkin 6.  madde’nin kalan bölümleri üzerinde anlaşmaya varmayı başardılar; bu da Paris Anlaşması’nın tüm unsurlarının imzalanmasından yaklaşık 10 yıl sonra tamamlandığı anlamına gelmektedir. Sözleşmenin 6.2. maddesi ülkeler arası ticarete ilişkin düzenleme içermekle birlikte emisyon azaltımları için kredi ticareti yapmalarına izin verir. Bir başka ifadeyle, bir ülkenin başka bir ülkede emisyon azaltımlarını etkinleştirmesine ve bu projelerden elde edilen emisyonu, iklim hedeflerine saymak için kullanmasına izin verir. 6.4 ise küresel karbon kredi mekanızmasına değinmektedir. Buna göre, BM kapsamında merkezi bir karbon piyasası için standartlar üzerinde anlaşılmış olup bireylerin ve şirketlerin de katılabileceği bir piyasa sistemi üzerinden karbon kredilerinin alınıp satılmasına imkan tanır. Örneğin, net sıfır emisyon hedefi belirleyen bir şirket, kendi karbon emisyonlarını azaltmanın daha maliyetli olduğu durumlarda karbon kredileri satın alabilir. Benzer şekilde, yerel yönetimler veya özel kuruluşlar, emisyonlarındaki etkili azaltımları (örn. ormansızlaşmanın önlenmesi) veya projelerinde yakalanan karbonu (örn. teknoloji tabanlı uzaklaştırma) temsil eden karbon kredilerini satabilirler.[5]

İklim değişikliğine karşı mücadelede önemli bir diğer adım olarak “Yeşil Dijital Eylem Deklarasyonu” duyuruldu. COP29 Yeşil Dijital Eylem (GDA), Bilgi ve İletişim Teknolojileri (ICT) topluluğunun iklim kriziyle mücadelede çabalarını artırmasını amaçlayan çok paydaşlı bir girişimdir. Bu girişim, iklim dostu dijitalleşmeyi hızlandırmayı, ICT sektöründeki emisyonları azaltmayı ve yeşil dijital teknolojilerin gelişmekte olan ve savunmasız ülkelere erişilebilirliğini artırmayı hedeflemektedir. COP29 Başkanlığı, bu girişimi 14 küresel eylem planından biri olarak belirlemiştir. Ayrıca, COP29 kapsamında düzenlenen Dijitalleşme Günü’nde, dijitalleşmenin iklim eyleminin merkezine yerleştirilmesi ve ulusların ve toplulukların iklim değişikliğine uyum sağlaması ve etkilerini azaltması için güçlendirilmesi amaçlanmıştır. [6] [7]

COP29’da, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 35 ülke, organik atıklardan kaynaklanan metan emisyonlarını azaltmak amacıyla “Organik Atıklardan Kaynaklanan Metan Emisyonlarını Azaltma Deklarasyonu”nu imzaladı. [8] Bu deklarasyon, 2021’de kabul edilen Küresel Metan Taahhüdü’nün 2030 hedeflerine ulaşılmasında önemli bir adım olarak görülüyor. İmzacı ülkeler, gelecekteki Ulusal Katkı Beyanları’nda (NDC) organik atıklardan metan azaltımı için sektörel hedefler belirlemeyi ve bu hedeflere ulaşmak için somut politikalar ve yol haritaları geliştirmeyi taahhüt ediyor. Bu doğrultuda atık yönetimi sektöründe yıllık 1 milyon metrik ton metan emisyonunun kesilmesi amaçlanıyor. Organik atıklar, tarım ve fosil yakıtlardan sonra insan kaynaklı metan emisyonlarının üçüncü en büyük kaynağını oluşturuyor; bu nedenle, bu sektördeki eylemler metan emisyonlarının azaltılmasında kritik bir öneme sahip olduğu söylenebilir.

Kurumsal sürdürülebilirlik ekosisteminin iki önde gelen kuruluşu GRI (Global Reporting Initiative – Küresel Raporlama Girişimi) ve CDP (Carbon Disclosure Project – Karbon Saydamlık Projesi)  Bakü’deki iş birliği sözleşmesi (Momerandum of Understanding) ile çevresel raporlamayı iyileştirmek ve sadeleştirmek için ilişkilerini güçlendirmeyi planlıyor. GRI standartları, kuruluşların çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerini raporlamaları için küresel ortak bir dil sunar, CDP ise şirketlerin çevresel etkilerini ölçüp yönetmeleri için bağımsız bir küresel raporlama sistemi sağlar. Dünya piyasa değerinin üçte ikisinden fazlasını temsil eden 24.800’den fazla şirket CDP aracılığıyla raporlama yapıyor. 14.000’den fazla kuruluş ise GRI standartlarını kullanıyor. Bu iş birliği, şirketlerin CDP’nin soru seti aracılığıyla GRI uyumlu verileri paydaşlara ve küresel pazara raporlamasını sağlamayı amaçlıyor.  Bu iş birliği ile CDP ve GRI, şirketlerin raporlama süreçlerini kolaylaştırmayı ve bu alandaki kapasiteyi artırmayı hedefliyor. Amaç, çevresel raporlama standartlarını kullanarak daha karşılaştırılabilir verilere erişim sağlamaktır. İş birliği kapsamında, iki kuruluş teknik uyumu güçlendirecek ve CDP’nin soru seti ile GRI’nin iklim değişikliği, su ve biyolojik çeşitlilikle ilgili GRI’ın standartları arasında bir uyum değerlendirmesi, haritalama (mapping) yapılabilecektir.[9]

Ek olarak, CDP ve EFRAG (European Financial Reporting Advisory Group – Avrupa Finansal Raporlama Danışma Grubu) da kapsamlı ortaklığını duyurmuştur.[10] [11] CDP ve EFRAG arasındaki ortak haritalama çalışmaları, CDP’nin soru seti ile ESRS E1 iklim standardı arasında yüksek düzeyde uyum sağlandığını gösterdi. Bu iş birliği, şirketlere her iki yönde de fayda sağlıyor: ESRS E1 raporu sunan şirketler, CDP raporlarını daha kolay tamamlayacak, CDP’ye raporlama yapan şirketler ise ESRS E1 gerekliliklerine daha iyi uyum sağlayacak.  Avrupa borsalarının %90’ını temsil eden şirketler, çevresel verilerini raporlamak için zaten halihazırda CDP’yi kullanıyor, bu da CDP’yi ESRS uyumlu verilere erişim için önemli bir araç yapıyor.

Özel sektör ve iklim hedefleriyle ilgili olarak, Birleşmiş Milletler’in “Net Sıfır Emisyon Taahhütleri Yüksek Düzey Uzman Grubu” tarafından hazırlanan ve ilkinin[12] 2022 yılında COP27 sırasında yayınlandığı Integrity Matters raporu, BM Genel Sekreteri tarafından Bakü’de sunuldu. Rapor önemli eksiklikleri ve tespitleri belirtmektedir. Buna göre, [13]

  • Dünya, mevcut politikalarla 3.1°C’lik bir sıcaklık artışına gidiyor; mevcut hükümet taahhütleriyle bu oran 2.6°C’ye düşebilir. Gönüllü net sıfır taahhütleri artmış olsa da (özellikle Asya’da), bu taahhütlerin çoğu 1.5°C hedefiyle uyumlu değil.
  • Avrupa Birliği, Paris Anlaşması ile uyumlu iklim geçiş planlarını hem benimseme hem de açıklama zorunluluğu getiren tek büyük bölge. Diğer ülkelerde, düzenleyici çerçevelerin net sıfır hedefleriyle uyumlu olmadığını gösteren önemli boşluklar var.
  • Emisyon verilerinin izlenmesi ve raporlanmasındaki eksiklikler, kamuoyu ve yatırımcıların gerçek aksiyonları değerlendirmesini zorlaştırıyor. Bu doğrultuda, standartlaştırılmış raporlama gerekliliklerinin yaygınlaştırılması çağrısı yapılmaktadır.
  • Dünya genelinde büyük şirketlerin sadece %5’i temel net sıfır kriterlerini güvenilir şekilde karşılıyor. Emisyon azaltım hedeflerinde çoğunlukla orta vadeli hedeflerin eksik olduğu görülüyor. Özel şirketler, halka açık şirketlere kıyasla net sıfır hedeflerinde oldukça geride.[14]
  • Çoğu şirket, eyalet ve şehir, Paris Anlaşması zaman planlamalarına uygun olarak fosil yakıt kullanımını aşamalı olarak sonlandırma konusunda acil ve çok ihtiyaç duyulan taahhütlerden yoksundur.
  • Şirketlerin yalnızca %3’ü petrol veya gaz üretiminden tamamen çıkma taahhüdünde bulundu.
  • Birçok şirket, gerçek emisyon azaltımları yapmak yerine sera gazı emisyonlarını telafi etmek için karbon kredilerine güveniyor. Rapor ayrıca karbon kredilerinin kullanımını sınırlayan birkaç ulusal politika örneğini de sergileyerek net sıfır politikalarının tanımında ciddi bir boşluk olduğunu gösteriyor.
  • Şirketler arasında, sürdürülebilirlik hedeflerini gerçek eylemlerle desteklemeyen “yeşil yıkama” vakaları yaygın. Regülasyonların eksikliği, net sıfır hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli olan kurumsal bütünlük ve uyumu engelliyor.
  • İşletmelerin çoğu, iklim değişikliğinin etkilerini azaltırken topluluklar üzerindeki sosyal ve ekonomik etkileri göz önünde bulunduran “adil geçiş” ilkelerini benimsemiyor.
  • Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’nin 2022’de kabul edilmesinden bu yana , hem hükümetler hem de şirketler uygulamada yavaş ilerleme gösterdi. Sadece birkaç ülke biyoçeşitlilik planlarını sundu ve kurumsal çabalar henüz emekleme aşamasında. Küresel biyoçeşitlilik göstergeleri ise azalmaya devam ediyor.

Türkiye COP29’a üst düzey bir katılım sağlarken, Amerika Birleşik Devletleri gerçekleşen başkanlık seçimi sebebiyle, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Brüksel’deki politik gelişmeler ve komisyonun devam eden geçiş süreci nedeniyle, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva da geçirdiği kafa yaralanması sebebiyle etkinliğe katılamayacağını bildirmiştir.

Taahhüt ve hedefler ise şu şekilde özetlenebilir:

  • Avrupa Birliği tarafından 2030 yılına kadar emisyonlarını %55 oranında azaltma ve 2050’ye kadar net sıfıra ulaşma taahhüdünü tekrar edildi. Kömür kullanımının azaltılması ve yenilenebilir enerji yatırımları artırma taahhüt edildi.
  • Amerika Birleşik Devletleri, 2030 yılına kadar 2005 seviyelerine kıyasla emisyonları %50-52 oranında azaltma ve yeşil enerji projelerine finansman sağlama taahhüdünü belirtti.
  • Çin, karbon emisyonlarını 2030’dan önce zirveye çıkarma ve 2060 yılına kadar karbon nötr olma sözünü verdi, kömür bağımlılığını azaltmaya yönelik yeni adımlar attı.
  • Hindistan, 2070 yılına kadar net sıfır emisyon hedefiyle Güneş Enerjisi Misyonu kapsamındaki hedeflerini genişletti.
  • Birleşik Krallık, 2035 yılına kadar 1990 seviyelerine göre emisyonlarda %81 azaltmayı hedeflediğini belirtti.

Konferansta, tarihsel emisyonlar ve iklim eylemindeki sorumluluklar üzerinde yoğun tartışmalar yapıldı. Gelişmekte olan ülkeler, azaltım hedeflerini gerçekleştirebilmek için daha fazla finansal ve teknik destek ihtiyaçlarını ifade ettiler. Birçok lider, “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” (CBDR) ilkesini vurgulayarak, gelişmiş ülkelerin daha büyük bir sorumluluk taşıması gerektiğini belirttiler. Ayrıca, teknoloji transferi de tartışma konusu olmuştur. Şöyle ki, gelişmiş ülkelerde geliştirilen temiz enerji ve düşük karbon teknolojilerinin gelişmekte olan ülkelere aktarılması hususunda gelişmekte olan ülkeler, teknolojiye düşük maliyetle erişim talep ederken, gelişmiş ülkeler bu transfer için fikri mülkiyet haklarının korunmasını istiyor.[15]

Müzakerelerin, Donald Trump’ın yeniden seçilmesinden de etkilendiği söylenmektedir. Trump, iklim eylemlerini geri çekeceğini ve dünyanın tarihsel olarak en büyük sera gazı emisyon kaynağı olan ülkesi ABD’yi, Paris Anlaşması’ndan bir kez daha çıkaracağını ifade etmişti. Bu ihtimal ise ciddi endişeler yaratmaktadır. [16]

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, COP29’da yaptığı bir basın açıklamasında Türkiye’nin Uzun Vadeli İklim Stratejisi’ni açıkladı.[17] 2053’te birincil enerji arzının %50’sinin yenilenebilir enerjiden, %30’nun ise nükleer enerjiden karşılanmasının hedeflendiği belirtildi. Bakan Kurum’n “zaman içinde fosil yakıtlardan çıkışın olacağına” ilişkin açıklamasında bir tarih hedefi koymaması ise eleştirilmiştir.

Türkiye’nin bu zirveye ilişkin diğer bir konusu ise “Kayıp Zarar Fonu”na ilişkindir. Kayıp Zarar Fonu, iklim değişikliğinin oluşmasında payı düşük olan ancak krizin etkilerine karşı kırılgan yapıdaki ülkeler için önleyici ve proaktif tedbirler de dahil olmak üzere kayıp ve zararların karşılanmasını amaçlıyor. 2023 yıında Dubai’deki COP28’de resmi olarak faaliyetlere başlama kararı alınmış olan bu konu için COP29’un hedefi Fonun operasyonel hale getirilmesi oldu. Bu süreçte gelişmiş ülkelerden toplamda 700 milyon doları aşan finansal taahhütler alındı ve fonun 2025 itibarıyla projeleri desteklemeye başlaması planlanıyor. Türkiye ise gelişmiş ülkeler katagorisinde yer almasına karşın kırılgan yapısı nedeniyle bu finans kaynağından yararlanmaları gerektiğini iddia etmektedir. [18] Eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı’na göre “Türkiye, bilimsel veriler ışığında Kayıp ve Zarar fonunun erişim için bir kriter olan özellikle kırılgan kabul edilen ülkelerden biridir. Türkiye iklim finansmanı mekanizmasında şu ana kadar adil muamele görmeyen bir ülkedir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde, “İklim Kanunu’muzu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunacağız.” şeklinde açıklaması olmuştur. Türkiye COP31’e ev sahipliği yapmak için adaylığını da açıklamıştır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, iklim değişikliğiyle mücadelede giderek daha fazla önem kazanan bir konu olarak COP29’da da ele alınmıştır. İklim krizinin etkilerinin toplumsal cinsiyet farklılıklarını derinleştirdiği, kadınların özellikle gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı daha savunmasız olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, kadınların iklim değişikliği politikalarında ve finansman süreçlerinde daha aktif temsil edilmesi, hem eşitlikçi bir yaklaşımın benimsenmesi hem de iklim krizine karşı daha etkili çözümler üretilmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Konferans sırasında, toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği bağlantısının güçlendirilmesi amacıyla yeni bir “Toplumsal Cinsiyet Eylem Planı” benimsenmiştir. Bu plan, kadınların iklim politikalarına ve projelerine daha etkin şekilde dahil edilmesini ve karar alma süreçlerindeki temsil oranlarının artırılmasını hedeflemektedir. COP29, özellikle kırılgan gruplar arasında yer alan kadınların iklim değişikliği karşısındaki dayanıklılığını artırmaya yönelik politika araçlarını öne çıkarmış ve cinsiyet eşitliğini hem finansman hem de uygulama süreçlerine entegre etmeyi taahhüt etmiştir. Konferansta, kadınların liderliği ve kapasite geliştirme çalışmaları için fonların artırılması gerektiği vurgulanmış ve bu doğrultuda bazı ülkeler yeni finansman taahhütlerinde bulunmuştur. Ayrıca, Avrupa Birliği liderliğinde kabul edilen ortak bildiride, toplumsal cinsiyet eşitliği ile iklim eylemleri arasındaki bağ güçlendirilerek, bu iki alanın birbirini desteklemesi gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte, COP29’un bu konuda kaydettiği ilerlemeler önemli olsa da, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve bağımsız gözlemciler, alınan kararların uygulanabilirliği ve somut etkileri konusunda eksikliklere dikkat çekmiştir. Örneğin, karar metinlerinin birçoğunda cinsiyet eşitliğinin nasıl sağlanacağına dair detayların eksikliği ve ulusal düzeyde güçlü taahhütlerin sınırlı olması eleştirilmiştir. Bu gelişmeler, toplumsal cinsiyet eşitliği ve iklim değişikliği alanındaki kazanımların korunması ve daha ileriye taşınması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.[19] [20] [21]

COP29, iklim değişikliğine karşı özellikle mücadeledenin finansmanına dair önemli adımların atıldığı bir konferans olarak tekrar öne çıkmıştır. Bu bağlamda COP29’da sürdürülebilirlik ise yalnızca finansal taahhütler açısından değil, uzun vadeli politikaların temel ilkesi olarak dolaylı biçimde ele alınmış ve özellikle iklim değişikliğiyle mücadelede finansman ve enerji dönüşümü bağlamında vurgulanmıştır. Sürdürülebilir bir yaşam, farklı insani değerlerimizi, temel bir değer olarak Dünya’da yaşamın gidişatıyla tutarlı kılmamızı gerektirir. Sürdürülebilir bir toplulukta sürdürülen şey, salt ekonomik büyüme ya da rekabetçi avantaj değil, uzun vadede hayatta kalmamızın bağlı olduğu yaşam ağının tamamıdır.[22]  Şirketlerin ise bu kararların getirdiği hukuki yükümlülükleri ve fırsatları dikkate alarak stratejilerini belirlemeleri, sürdürülebilir bir gelecek için kritik öneme sahiptir.

COP30, 10 – 21 Kasım 2025 tarihlerinde Brezilya’nın Belem kentinde düzenlenecektir.

Birleşmiş Milletler Çevre Asamblesi(The United Nations Environment Assembly – UNEA-6):

            Birleşmiş Milletler Çevre Asamblesi’nin (The United Nations Environment Assembly – UNEA-6)[23] altınca oturumu, 26 Şubat – 01 Mart 2024 tarihleri arasında Kenya’nın başkenti Nairobi’de  “İklim Değişikliği, Biyoçeşitlilik Kaybı ve Kirlilikle Mücadele İçin Etkili, Kapsayıcı ve Sürdürülebilir Çok Taraflı Eylemler” teması ile toplanmıştır. Dünya Çevre Parlamentosu olarak bilinen UNEA-6 toplantısına; 193 BM Üye Devletinden[24], 7.000’den fazla delege ve 170’ten fazla bakanın katılımıyla tamamlanmıştır. Türkiye, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Başkanlığında bir heyetle katılım sağlamışır.

Asamble kapsamında gerçekleştirilen Genel Kurul Oturumlarında “İnsanlığın Doğayla Etkileşim Biçimini Yeniden Tanımlamayı” amaçlayarak hava kalitesinin artırılmasını, vahşi yaşamın yasa dışı ticaretiyle mücadele edilmesini ve deniz çöpleri ve mikroplastiklerle mücadele edilmesini teşvik etmek için UNEP’in rolünü güçlendirmeye dair kararlar da dahil olmak üzere 17 karar ve Bakanlar Deklarasyonu kabul edilmiştir.[25]

Ek olarak, oturum sırasında “Global Resources Outlook 2024” [26] sunulmuştur. Rapor, ESG kriterlerinin önemine ve etkisine büyük bir vurgu yapmakla birlikte özetle aşağıdaki ifadeleri belirtmektedir:

  • 1970’ten bu yana doğal kaynakların çıkarımı yaklaşık %400 artmıştır ve yıllık %2,3’lük bir büyüme ile 2024 yılında 106,6 milyar tona ulaşmıştır. Bu eğilim devam ederse, 2060 yılına kadar kaynak çıkarımının 2020 seviyelerine göre %60 artması beklenmektedir. Artan kaynak kullanımı, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kirlilik gibi çevresel sorunları derinleştirmektedir.
  • Geleneksel üretim ve tüketim modellerinin sürdürülebilir olmadığı belirtilerek şirketlerin sürdürülebilir kaynak yönetimi uygulamalarını benimsemelerinin önemi vurgulanmaktadır. Şirketlerin tedarik zincirlerini sürdürülebilirlik ilkelerine göre yeniden düzenlemeleri ve tedarikçileriyle ilgili çevresel standartları sağlamaları gerekecek. Bu önem ve gereklilikler, sadece çevresel sorumluluk açısından değil, aynı zamanda uzun vadeli kurumsal ve ekonomik sürdürülebilirlik ve rekabet avantajı için de kritiktir.
  • Hükümetlerin, şirketlerin çevresel etkilerini azaltmak için daha sıkı yeni düzenlemeler getirmesi muhtemeldir. Bu bağlamda, şirketlerin yasal uyumluluğu sağlamak için daha proaktif adımlar atmaları gerekecektir.
  • Döngüsel ekonomi prensiplerinin benimsenmesinin ve yenilikçi çözümlerin geliştirilmesinin, kaynak verimliliğini artırmada ve çevresel etkileri azaltmada kritik rol oynayacağı belirtilmektedir.

Rapor, ESG’nin gelecek iş dünyasının ve yasal çerçevelerin en önemli yapı taşlarından biri haline geleceğini güçlü bir şekilde vurguluyor. ESG’nin, özellikle şirketlerin sürdürülebilirlik stratejilerinde ve yasal uyumluluk süreçlerinde merkezi bir rol oynayacağına dikkat çekiliyor. Bu da şirketlerin sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve yönetişim boyutunda da dönüşüm geçirmesi gerektiğini işaret ediyor.

2024 yılı oturumunun sonuçları da yayımlanarak kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. [27]

Başkanlık Bildirisi’nde, UNEA-6’nın, SDG’ler (Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri)  ile tamamen uyumlu politikalar geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Şirketler açısından, özellikle enerji kullanımında yenilenebilir kaynaklara geçiş, karbon emisyonlarının azaltılması ve atık yönetimi stratejilerinin geliştirilmesi zorunlu hale geliyor. Şirketlerin tedarik zincirinde doğal kaynakların sorumlu bir şekilde yönetimi vurgulanıyor. Bu durum, maden şirketleri, tarım, gıda ve tekstil sektörlerinde faaliyet gösteren şirketlerin çevresel etki değerlendirmeleri yapmalarını zorunlu kılıyor.

Plastik Kirliliği ile Mücadele ve Yeni Anlaşma Taslağı’nda, şirketlere yönelik bağlayıcı düzenlemeler getirilmesini öngörüyor. Bu düzenlemeler arasında tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması, geri dönüştürülebilir malzemelerin kullanılması ve üretimde döngüsel ekonominin teşvik edilmesi yer alıyor. Şirketlerin, plastik kullanımı ve geri dönüşüm süreçleriyle ilgili raporlama yapması ve şeffaf bir sistem benimsemesi gerekecek. Özellikle Avrupa merkezli şirketlerin, bu tür düzenlemelere uyum sağlayarak uluslararası ticarette rekabet avantajı elde etmesi bekleniyor.

Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri’ne dair belgede, şirketlerin, iş modellerini ekosistem temelli bir yaklaşımla yeniden şekillendirmesi gerektiği belirtiliyor. Özellikle tarım, madencilik ve enerji sektörlerinde faaliyet gösteren şirketler, biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik stratejiler geliştirmekle yükümlü. Çevresel tahribatın hukuki sonuçları daha sıkı bir şekilde denetlenecek. Bu durum, şirketlerin faaliyet bölgelerinde çevresel etki değerlendirmesi yapmalarını ve doğaya verilen zarardan sorumlu tutulmalarını sağlayacak.

Kirlilik ve İnsan Sağlığı’na ilişkin belgede, endüstriyel kirliliğin azaltılmasına yönelik bağlayıcı standartların uygulanması planlanıyor. Şirketlerin, kimyasal atık yönetimini sıkılaştırması ve zehirli maddelerin kullanımını azaltması gerekiyor. Şirketlerin, çalışanlarının maruz kaldığı zararlı maddeleri minimize etmek için özel önlemler alması gerekecek. Bu durum, iş sağlığı ve güvenliği yasalarının uluslararası düzeyde genişletilmesini içeriyor.

Finansman ve Teknolojik Desteğe ilişkin belgede, çevresel sürdürlebilirlik için finansman ve teknoloji transferini ele alıyor. Şirketlerin, çevresel projelerini finanse etmek için yeşil tahviller ve sürdürülebilir kalkınma fonlarından yararlanmaları teşvik ediliyor. Özellikle yenilikçi teknoloji çözümleri geliştiren şirketlerin, bu tür finansman modellerine erişimi kolaylaştırılacak. Temiz enerji ve çevre dostu üretim teknolojilerinin gelişmekte olan ülkelere transfer edilmesi, uluslararası iş birliğinin temel unsurlarından biri olarak tanımlanıyor. Şirketler için bu, hem yasal bir yükümlülük hem de bir iş fırsatı anlamına geliyor.

Bu noktada, UNEA-6’nın sonuçlarına göre, şirketlerin sürdürülebilirlik politikalarını ve uygulamalarını gözden geçirmeleri ve çevresel sorumluluklarını artırmaları gerekliliğinin vurgusu yapıldığını söylemek mümkündür.

Kapanışta, Birleşmiş Milletler Çevre Asamblesi’nin (UNEA-7) yedinci oturumunun başkanlığına Umman Çevre ve İklim İşleri Bakanı Abdullah bin Ali El Omari seçildi. Yedinci oturum, 8 – 12 Aralık 2025 tarihleri arasında Kenya’nın Nairobi kentindeki Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) merkezinde gerçekleştirilecektir.

Okyanus 10 Yılı Konferansı:

            Deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir mavi kalkınmanın sağlanması doğrultusunda küresel iş birliğini güçlendirmek amacıyla 10 – 12 Nisan 2024 tarihleri arasında İspanya’nın Barselona kentinde  2024 Okyanus 10 Yılı Konferansı düzenlenmiştir. Etkinlik, İspanya Hükümeti ev sahipliğinde gerçekleştirilmiş ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) Hükümetlerarası Oşinografi Komisyonu (IOC/UNESCO) ile işbirliği içinde organize edilmiştir.

Bu konferans, okyanus kaynaklarının korunması, yenilikçi teknolojilerin teşvik edilmesi ve çevresel etkilerin azaltılması gibi kritik konulara odaklanmıştır. Aynı zamanda, uluslararası deniz hukukunun güncellenmesi ve kamu-özel sektör işbirliklerinin güçlendirilmesi gibi başlıklar, şirketler ve devletlerin sorumluluklarını yeniden tanımlamayı hedeflemiştir. Konferansın çıktıları, deniz kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için dönüştürücü bir yol haritası sunmaktadır.

Konferans ile ilgili olarak Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü (IISD) tarafından Özet Rapor yayınlanmıştır. [28] Rapor’a göre,

  • Kamu-özel sektör işbirlikleri, okyanus ekonomisinin sürdürülebilir büyümesini sağlamak için önemli bir rol oynamaktadır. Bu iş birliklerinin temel amacı, özel sektörün yenilikçi çözümler ve teknolojilere yatırım yapmasını teşvik ederken, kamu kurumlarının düzenleyici çerçeve ve denetim mekanizmalarını güçlendirmektir. Örneğin, mavi ekonomi kapsamında balıkçılık, deniz turizmi ve yenilenebilir deniz enerjisi gibi sektörlerin ekonomik katkılarının artırılması hedefleniyor. Ancak bu büyüme, çevresel sürdürülebilirliği ihmal etmeksizin, karbon ayak izini azaltacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Teşvik mekanizmaları, şirketlerin çevresel yatırımlarını artırmak için vergi indirimi, kamu-özel ortaklık projeleri ve yeşil finansman kaynakları sağlamayı içermektedir. Bu yaklaşım, hem ekonomik büyümeyi destekleyecek hem de doğal kaynakların korunmasını güvence altına alacaktır.
  • Okyanus kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı, mevcut uluslararası sözleşmelerin yetersiz kaldığı bir alan olarak dikkat çekmektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS), denizlerin korunması için geniş kapsamlı bir çerçeve sunsa da, günümüzün çevresel zorluklarını ele almakta yetersiz kalıyor. İklim değişikliği, plastik kirliliği ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi sorunlar, mevcut düzenlemelerin güncellenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Yeni düzenlemeler, okyanuslardaki biyolojik çeşitliliğin korunması, kirleticilerin sınırlandırılması ve deniz madenciliği gibi yüksek çevresel risk taşıyan faaliyetlerin daha sıkı denetlenmesi için mekanizmalar geliştirilmesini içermektedir. Bu düzenlemeler, şirketlere daha büyük çevresel sorumluluklar yükleyerek sürdürülebilirlik hedeflerini destekleyecektir.
  • Deniz madenciliği ve enerji projeleri, çevre üzerindeki etkileri nedeniyle eleştirilmekte ve bu faaliyetlerin sıkı çevresel etki değerlendirme prosedürlerine tabi tutulması gerekliliği belirtilmektedir.[29] [30] Bu, özellikle derin deniz madenciliği gibi ekosistemleri doğrudan etkileyen faaliyetlerin öncesinde, çevresel risklerin kapsamlı bir şekilde analiz edilmesini zorunlu kılmaktadır. Karbon yönetimi konusunda ise, denizlerin karbon yutağı olarak kullanılması fikri öne çıkmıştır. Karbon depolama projeleri, okyanus bazlı yöntemlerle desteklenerek atmosferdeki karbon miktarını azaltmayı hedeflemektedir. Ancak bu projelerin, ekosistem dengesi üzerindeki etkilerinin detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiği de belirtilmiştir.
  • Teknoloji, deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımının sağlanması için vazgeçilmez bir araç olarak sunulmuştur. Okyanus izleme teknolojileri, deniz kirliliğini ve biyolojik çeşitlilik kayıplarını takip etmede önemli bir rol oynayabilir. Yapay zeka destekli uydu sistemleri, deniz kirliliği kaynaklarının tespiti ve kontrol altına alınmasını kolaylaştırmaktadır. Bu teknolojilerin etkin bir şekilde kullanılabilmesi için uluslararası standartlara uygun veri paylaşım protokollerinin oluşturulması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu, şirketlerin faaliyetlerini şeffaf bir şekilde raporlamasını ve ülkeler arasındaki işbirliğini güçlendirecektir.

Ayrıca konferansta toplumsal bilincin önemine, okyanus okuryazarlığının artırılması ve toplumun denizlerle olan bağının güçlendirilmesine binaen çeşitli tespitler ve çözüm önerileri sunulmuştur. Kültürel mirasın korunması gerekliliğinin yanı sıra okyanus okuryazarlılığının da arttırılmasına dikkat çekilmiştir. Sualtı kültürel mirasının korunması için uluslararası iş birliğinin artırılması ve ilgili yasal çerçevelerin güçlendirilmesi gerektiği ifade edilirken[31] okyanus okuryazarlığının geliştirilmesi ve eğitim programları gibi girişimlerin desteklenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda eğitimler, bilim insanları ve halk arasında bir köprü kurarak bilinçli toplum inşa etmede katkı sağlayacaktır.

Birleşmiş Milletler, deniz ekosistemlerinin korunması ve bu konuda farkındalığın artırılması amacıyla 2021-2030 yıllarını “Okyanus On Yılı” olarak ilan etmiştir. Bu girişim, ülkelerin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda okyanusları sürdürülebilir bir şekilde yönetmesine katkıda bulunmayı amaçlayan küresel bir bilimsel çerçeve sunmaktadır. On Yıl kapsamında, okyanus bilimini daha geniş kitlelere tanıtmak, bilimsel projeleri hızlandırmak ve araştırmalar için uluslararası iş birliğini teşvik eden fon kaynakları oluşturmak gibi önemli adımlar planlanmıştır. Bu çabalar, okyanusların geleceğini koruma ve deniz ekosistemlerini iyileştirme yolunda uluslararası dayanışmayı güçlendirmeyi ve daha sorumlu davranışların benimsenmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir.

2025 BM Okyanus Konferansı (UNOC 2025 veya UNOC-3) 9-13 Haziran 2025 tarihleri ​​arasında Fransa ve Kosta Rika’nın ortak ev sahipliğinde Fransa’nın Nice kentinde düzenlenecektir. Konferansın genel teması “Eylemleri hızlandırmak ve okyanusu korumak ve sürdürülebilir şekilde kullanmak için tüm aktörleri harekete geçirmek” olacaktır.

 

Türlerin Korunması Komisyonu 5. Liderler Toplantısı:

            Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN)’nin “Türlerin Korunması Komisyonu(SSC)”  Çevre Ajansı – Abu Dabi (EAD) ile birlikte 25 – 28 Ekim 2024 tarihleri arasında Abu Dabi (Birleşik Arap Emirlikleri)’de 300’den fazla uzman ile 5. SSC Liderler Toplantısını gerçekleştirdi.

IUCN Türlerin Hayatta Kalma Komisyonu (SSC)[32], dünyanın en büyük gönüllü doğa koruma ağı olarak, nesli tükenme riski altındaki türlerin korunması için önemli çalışmalar yürütmektedir. 2019 yılında Abu Dabi’de düzenlenen liderler toplantısında yayımlanan “Abu Dabi Türlerin Küresel Korunması Çağrısı” ile hükümetlere acil önlemler alınması gerektiği vurgulanmış ve bu doğrultuda 2023 yılında Küresel Türler Eylem Planı başlatılmıştır. SSC, türlerin durumunu değerlendirmek ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını teşvik etmek amacıyla 160.000’den fazla türü incelemiş, bu çalışmalarıyla Kırmızı Liste gibi küresel ölçütlerin oluşturulmasına öncülük etmiştir. SSC toplantıları, 2008’den bu yana Abu Dabi Çevre Ajansı ev sahipliğinde düzenlenerek türlerin korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı için uluslararası iş birliğini güçlendirmektedir. [33]

  1. Liderler Toplantısı, biyolojik çeşitlilik ile insan refahı arasındaki kritik bağlantıyı vurgulayarak “Türleri Korumak Hayatı Sürdürür” başlıklı bir bildiri yayımlamıştır. Bu bildiri, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, Kunming-Montreal Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi ve Paris Anlaşması gibi uluslararası hedeflere ulaşmada, iklim ve alan bazlı önlemlerin yanı sıra türlere özgü koruma çalışmalarının önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, IUCN’nin Küresel Türler Eylem Planı temel alınarak, topluluklar, hükümetler, sivil toplum ve işletmelerin türlerin korunmasını önceliklendirmesi için acil ve küresel bir eylem çağrısı yapılmıştır. Toplantıda, CPSG Başkanı Dr. Onnie Byers, doğa koruma alanındaki uzun vadeli ve önemli hizmetleri nedeniyle Sir Peter Scott Doğa Koruma Başarı Ödülü’ne layık görülmüştür.[34]

Küresel Türler Eylem Planı,[35] doğa ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik küresel çabaların yasal ve yönetsel çerçevelerinin analizini sunmaktadır. IUCN bu raporda, devletler, özel sektör ve sivil toplum arasında sürdürülebilir kalkınma ve biyolojik çeşitlilik koruma bağlamında etkili bir iş birliği sağlamayı hedeflemektedir. Bunun yanı sıra, hukuki normlar ve politikaların doğa koruma hedefleriyle nasıl daha uyumlu hale getirilebileceği üzerine odaklanılmakta ve doğa koruma çabalarının hukuk sistemleriyle uyumlu olması gerektiği vurgulanmaktadır. Hukuk, doğa koruma stratejilerinin uygulanması için kritik bir araç olarak tanımlanmakta ve çeşitli devletler arasındaki yasal uyum eksikliklerine de dikkat çekilmektedir.

Raporda hukuk, doğa koruma stratejilerinin temel yapı taşlarından biri olarak ifade edilmektedir. Zira doğa koruma çabalarının yalnızca gönüllü çabalarla değil, aynı zamanda güçlü yasal düzenlemelerle desteklenmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu anlamda, raporda aşağıdaki hususların da vurgulandığı söylenebilir:

  • Hukuk, doğanın korunması amacında gerekli bir zorlayıcı ve denetleyici bir mekanizma sunabileceği ifade edilmektedir.
  • Doğanın korunmasında belirlenen stratejilerin uygulanması için devletler arasında uyum birliğinin bulunmadığı belirtilmektedir. Bu konu, özellikle sınır ötesi ekosistemlerin korunması ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği açısından oldukça önemlidir. Farklı hukuk sistemlerinin ve uygulama biçimleri, örneğin aynı ekosistemi paylaşan farklı ülkelerdeki yasalar, birbirini çelişebilir veya yeterince koordine edilmemiş olması gibi, sınır ötesi ekosistemler ve türlerin korunmasında ülkeler arası iş birliğini engelleyebilmektedir.
  • Gelişmekte olan ülkelerde, çevre koruma önlemleri ekonomik büyüme ve kalkınma ile çatışma yaratabilir. Bu durum, devletlerin doğa koruma politikalarını etkili bir şekilde benimsemesini zorlaştırabilir.
  • Hukuki çerçeveler çoğu zaman var olsa da, yasal düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanabilmesi için denetim ve izleme mekanizmalarının güçlü olması gerekir. Yetersiz denetim ve caydırıcı cezaların olmaması, doğa koruma yasalarının hayata geçmesinde engel teşkil edebilir.
  • Uluslararası hukukta, farklı devletler arasındaki işbirliği eksiklikleri doğa koruma çabalarını zayıflatabilir. Bu nedenle, uluslararası düzeyde doğa koruma politikalarının uyumlu olması gerekir, ancak çoğu zaman bu tür küresel çabalar yeterince koordine edilememektedir.

Her dört yılda bir düzenlenen IUCN Dünya Koruma Kongresi de 9-15 Ekim 2025 tarihleri ​​arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nin Abu Dabi kentinde gerçekleştirilecektir.[36]

Dünya Döngüsel Ekonomi Forumu (World Circular Economy Forum, WCEF):

            “Döngüsel Vizyonları Eyleme Dönüştürmek” temasıyla 15 – 18 Nisan 2024 tarihlerinde  Belçika’nın başkenti Brüksel’de Dünya Döngüsel Ekonomi Forumu (World Circular Economy Forum, WCEF)[37] düzenlendi. Finlandiya İnovasyon Fonu Sitra’nın ev sahipliğinde ve Döngüsel Ekonomi Vakfı (Circle Economy Foundation) ile Uluslararası Kaynak Paneli (International Resource Panel) iş birliğinde düzenlenen WCEF2024’ün ilk iki gününde 4 ana oturum ve 16 paralel oturum gerçekleştirildi. 2024 yılında düzenlenen etkinlik, 100 ülkeden 1.700 katılımcıyı (8.000 çevrimiçi) bir araya getirdi.  Bu yılın odak konusu, döngüsel ekonomi finansmanın faydaları ve politikanın etkisiyle değişimin sağlanması oldu.

Zirvenin ilk gününde, küresel liderler ve uzmanlar, adil ve sürdürülebilir bir geleceği inşa etmede yönetişim ve ekonominin rolüne odaklandı. Avrupa için döngüsel ekonomiyi geliştirme hedefleri ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki kritik politika boşlukları masaya yatırıldı. İkinci gün, döngüsel finans konusu öne çıktı. Kalkınma bankalarının direktörleri, döngüsel ekonomiyi desteklemek için finansal araçların rolünü tartıştı ve farklı bölgelerden gelen perspektifler paylaşıldı. Üçüncü gün, ulusal promosyon bankalarının küresel iş birliği için nasıl bir rol oynayabileceği ele alındı. Dinamik tartışmalarla, döngüsel ekonominin finansmanı konusunda uluslararası iş birliğinin önemi vurgulandı. Son gün ise şehirler ve bölgeler özelinde yapılan çalışmalar ön plana çıktı. Avrupa’nın çeşitli şehir ve bölgeleri, döngüsel geçişlerini nasıl yönettiklerini ve finanse ettiklerini paylaşarak, başarılı uygulamalar ve öğrenilen dersler üzerine etkileşimli oturumlar düzenledi. Ayrıca, şehirler ve bölgeler arasındaki iş birliklerini güçlendirmek için eşleştirme oturumları gerçekleştirildi. Zirve, döngüsel ekonomiye geçişte çok paydaşlı bir yaklaşımın önemini bir kez daha ortaya koyarken, özellikle finansal araçlar, yönetişim ve şehir temelli girişimler gibi kilit alanlara ışık tuttu.

Circle Economy Foundation tarafından sunulan 2024 Dairesellik Açığı Raporu,[38] küresel ekonominin tükettiği ikincil malzemelerin payının 2018’de %9,1’den 2023’te %7,2’ye düştüğünü gösterdi, bu, beş yıl içinde %21’lik bir azalmayı ifade etmektedir.

Döngüsel ekonomi, doğal kaynakların korunması, çevresel etkileri en aza indirmek ve atık miktarını azaltarak gezegenin sürdürülebilirliğini sağlanması için büyük önem taşıyor.

Rapora göre, döngüsel ekonominin giderek daha fazla ilgi gördüğünü, ancak uygulamada yetersiz kalındığını vurgulanmaktadır. Raporun başkaca tespit ve önerileri şunlardır:

  • Hükümetlerin ve endüstrilerin sosyal ve çevresel olarak sömürücü uygulamaları besleyen hatalı kalkınma modellerinden uzaklaşmaları gerektiği belirtilmektedir. Bu amaçla, politika yapıcıların döngüsel uygulamaları teşvik eden yasal çerçeveler oluşturması ve zararlı olanları caydırması önerilmektedir.
  • Şirketler açısından, döngüsel çözümlere ve iş modellerine yatırım yapan piyasa oyuncularının ödüllendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Özellikle, yenileme, yeniden donatma ve uyarlamalı yeniden kullanım gibi uygulamaları önceliklendiren düzenlemelerin uygulanması, ikincil malzemeler için sertifikasyonların geliştirilmesi ve döngüsel standartların oluşturulması önerilmektedir.
  • Ayrıca, döngüsel inşaat projelerinin cazip bir yatırım seçeneği haline getirilmesi için emlak vergilerinin düşürülmesi, vergi kredileri sağlanması ve sigorta primlerinin azaltılması gibi ekonomik teşviklerin uygulanması önerilmektedir. Finans ve inşaat sektörleri arasında ortak bir dil oluşturulması ve muhasebe standartlarının yeniden düşünülmesi de önemli adımlar olarak belirtilmektedir.
  • Son olarak, döngüsel ekonomiye geçişi desteklemek için eğitim ve politika ile iş gücü ve beceri açığının kapatılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu, özellikle inşaat sektöründe iş gücü sıkıntılarını ele almayı ve döngüsel ekonominin fırsatlarını toplum genelinde adil bir şekilde dağıtmayı içermektedir.

Bu doğrultuda, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (United Nations Environment Programme, UNEP) tarafından hazırlanan “Küresel Kaynak Görünümü 2024”[39] raporu ise bu ifadeleri doğruladı. Buna göre, bugünden önlem alınmazsa, malzeme çıkarımı ve işlemenin 2020 seviyelerine göre 2060’a kadar yaklaşık %60 artarak 100 milyar tondan 160 milyar tona ulaşabileceğini ortaya koyuyor. Rapora göre yüksek gelirli ülkeler kişi başına altı kat daha fazla malzeme kullanırken, düşük gelirli ülkelere göre kişi başına on kat daha fazla iklim etkisi yaratıyor. Yüksek gelirli ülkelerin kişi başına malzeme kullanımı, 2000 yılından bu yana yaklaşık aynı seviyede kalırken, üst orta gelirli ülkelerde ise kişi başına malzeme kullanımının yüksek gelirli seviyelere yaklaşarak iki katına çıktığı görülüyor. Malzeme verimliliğini artırmaya yönelik politikalar, yüksek ve orta gelirli ülkelerde malzeme kullanımını azaltabilir, çevresel etkileri düşürebilir ve aynı zamanda ekonomik büyümeyi destekleyebilir. Düşük gelirli ülkelerde ise kaynakların daha verimli kullanılması ve çevresel etkilerin azaltılması büyük önem taşıyor. Bu tür önlemlerle, çevresel etkilerde %30, sera gazı emisyonlarında ise 2060 yılına kadar %80’e varan düşüşler sağlanabilir. Raporda, ekonomik teşviklerin doğru yönlendirilmesi, döngüsel ve kaynak-verimli iş modellerinin geliştirilmesi ve geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanımının teşvik edilmesi gibi adımların kritik olduğu vurgulanıyor. Ayrıca enerji, gıda, ulaşım ve inşaat sektörlerinde yapılacak köklü değişimlerin, çevresel etkileri önemli ölçüde azaltabileceği belirtiliyor. Ancak bu dönüşümün hızla hayata geçirilmesi gerektiği ve değişim için zamanın daraldığı da özellikle ifade ediliyor.

Ortaklıkların önemi ve finansman açığı da diğer önemli temalar olmuştu. EIB (Avrupa Yatırım Bankası) ve diğer çok taraflı bankalar konferansta dairesel ekonomi için ortak vizyonlarını sundular.[40] EIB dahil olmak üzere Dairesel Ekonomi Ortak Girişimi (JICE) kapsamında iş birliği yapan kamu finans kuruluşları da 2025 yılına kadar ilgili projelere 16 milyar avro sağlamak için dairesel ekonomiye olan bağlılıklarını artırdıklarını duyurdular.[41]

EIB ayrıca, şehirlere ve şehirlerle birlikte çalışan diğer kamu kuruluşlarına daireselliğe, kaynak verimliliğine ve atık minimizasyonuna geçişlerinde yardımcı olmak için ücretsiz danışmanlık desteği sağlamak amacıyla Dairesel Şehir Merkezi – C3’ü başlattı.[42]

Etkinlikte ayrıca, AB şehirlerinin ve bölgelerinin dairesel geçiş için yönetişimi ve finansmanı nasıl doğru bir şekilde sağlayabilecekleri konusunda iki etkileşimli yuvarlak masa toplantısı düzenlendi. Bu, benzer düşünen şehirleri, bölgeleri ve ortakları, dairesel ekonomiye giden yolda deneyimlerini ve öğrenilen dersleri paylaşmaları için bir araya getirdi. Etkinlikte ayrıca şehir ve bölge temsilcilerinin potansiyel ortaklarla bağlantı kurmaları için bir eşleştirme oturumu da yer aldı.

Döngüsel ekonomi politikalarının küresel ölçekte benimsenmesi, yalnızca ekonomik büyümeyi desteklemekle kalmayıp aynı zamanda kaynak verimliliğini artırarak çevresel sürdürülebilirliği sağlamayı hedeflemektedir. WCEF2024 özellikle, döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması için bölgesel farklılıkların dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Bu kapsamda, Asya ve Afrika’daki düşük ve orta gelirli ülkelerin, küresel döngüsel ekonomiye entegre olmalarını sağlamak amacıyla özel stratejiler geliştirilmiştir. Ayrıca, Avrupa’nın döngüsel ekonomi liderliği konusundaki rolü öne çıkarılmış ve bu yaklaşımın diğer bölgelere örnek teşkil etmesi gerektiği belirtilmiştir. WCEF 2024 raporu, bu çabaların yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve çevresel faydalar sağlayacağını ifade etmektedir. [43]

Dünya Döngüsel Ekonomi Forumu, 13 – 16 Mayıs 2025’te Brezilya’da gerçekleştirilecektir. [44]

 

Dünya Su Forumu:

            1997 yılından bu yana her üç yılda bir Dünya Su Konseyi ve ev sahibi ülkenin iş birliği ile düzenlenen Dünya Su Forumlarının onuncusu bu defa Endonezya’nın ev sahipliğinde 19-24 Mayıs 2024 tarihleri arasında Bali’de düzenlendi.

Su topluluğu ve kilit karar vericilerin küresel su zorlukları konusunda işbirliği yapmaları ve herkese temiz ve adil su sağlamak için uzun vadeli ilerleme taahhütlerinde bulunmaları kapsamında çeşitli konu başlıkları ile yoğun bir programda incelendi.[45] Bu yılın teması, ortak refahı sağlamak amacıyla, verimli ve entegre su kaynakları yönetimini teşvik etmek için birlikte çalışmanın gerekliliğini vurgulamaktı.

Forum sırasında özellikle beş hedef tartışıldı: [46]

  • Suyun temel bir hak olarak kabul edilebilmesi,[47]
  • Su dayanıklılığı,
  • Su yönetimi için finansman,
  • Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni (SDG’ler) hızlandırmak için su
  • Su gündemi ile küresel çabalar arasında sinerji yaratmak

Türkiye, 10. Dünya Su Forumu hazırlıklarında yer alması ve foruma katılımı neticesinde; sınır aşan sular, su verimliliği, kapasite geliştirme ve eğitim çalışmaları, havza yönetimi, atık sularda hastalıkların takibi, ülkemizin su vizyonu ve su verimliliği alanında yapılan çalışmalar ve yatırımlar gibi birçok başlıkta projeler ve iyi nitelendirilebilek uygulamalar paylaşmıştır. [48]

Forum sonucunda katılımcı ülkelerin görüşleri doğrultusunda Bakanlar Deklarasyonu nihai hale getirildi.[49]

Bir sonraki Dünya Su Forumu, 2027 yılında Suudi Arabistan’da yapılacaktır.

 

 

 

Sonuç

Küresel etkili kolektif iş birliklerinin çevreye duyarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir bir geleceğin temelini atmada hayati öneme sahip olduğu açıktır. 2024 yılında düzenlenen zirveler, geçmiş yıllarda ortaya konulan taahhütlerin ve hedeflerin tekrar ele alındığı bir dönem olmakla birlikte ülkeler ve şirketlere, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmaları için daha fazla yasal sorumluluk öngörmüştür. Zira bu sorumluluk gerekliliği her geçen yıl daha da güçlenmektedir.

COP29, karbon piyasaları ve iklim finansmanı konularında mevcut çerçevelerin teyit edilmesine ve daha da gelişmesine odaklanırken, UNEA-6, plastik kirliliği ve biyoçeşitlilik gibi alanlarda süren çalışmaları destekleyici bir platform işlevi görmüş; döngüsel ekonomi ve su kaynakları yönetimi gibi kritik konular üzerine de çözüm odaklı tartışmalar yapılmıştır. Zirvelerin kayda değer yenilikler getirip getirmediği gelecek yıllarda daha net ortaya çıkacaktır.

Zirvelerde sunulan raporlar ve deklarasyonlar, küresel çevre politikalarının mevcut durumunu yansıtarak, ilerleyen yıllarda daha somut adımlar atılması gerekliliğini bir kez daha vurgulamıştır. Bu etkinlikler, yenilikçi yaklaşımlar sınırlı kalmış olsa da, uluslararası dayanışmanın ve sürdürülebilirliğe olan ihtiyacın altını çizmiştir. Bu nedenle 2024 zirveleri, gelecekte çevre hukuku ve politikalarına yön verecek uzun vadeli çalışmalara bir temel oluşturma işlevi görmüştür.

DİPNOTLAR:

[1] Tartışmalara dair ayr.bkz.: https://www.euronews.com/green/2024/11/25/cop29-ends-with-300bn-a-year-deal-but-is-it-enough-5-key-takeaways-from-baku

[2] Tartışmalara ve nedenlerine dair ayr.bkz.: https://www.climatechangenews.com/2024/11/25/india-fires-warning-shot-with-rejection-of-finance-deal-at-cop29/

[3] Yatırımcıların iklim değişikliği konusundaki taleplerine yanıt veren şirketlerin, uzun vadeli hissedar değerini koruma ve artırma açısından fayda sağladığı görülmektedir. Özellikle, hissedarların iklimle ilgili önerilerine olumlu yanıt veren ve taahhütlerini yerine getiren şirketlerin, finansal performanslarını ve piyasa konumlarını güçlendirdikleri söylenebilir. Bu konuda ayr. bkz.:  https://corpgov.law.harvard.edu/2024/08/14/from-commitment-to-implementation-an-analysis-of-corporate-climate-actions/

[4] https://www.carbonbrief.org/cop28-key-outcomes-agreed-at-the-un-climate-talks-in-dubai/

[5] OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development) ‘ nin “İklim Değişikliği ve Kurumsal Yönetim” raporunun Türkçe çevirisi için bkz.: https://www.tkyd.org/wp-content/uploads/2023/09/Iklim-Degisikligi-ve-Kurumsal-Yonetim_OECD_compressed.pdf

[6] https://cop29.az/en/pages/green-digital-action-background-information

[7] https://cop29.az/en/media-hub/news/cop29-presidency-hosts-inaugural-digitalisation-day

[8] https://refed.org/articles/more-than-30-countries-sign-the-cop29-declaration-on-reducing-methane-from-organic-waste/

[9] https://www.globalreporting.org/news/news-center/cdp-and-gri-deepen-collaboration-to-streamline-environmental-disclosure/

[10] https://www.efrag.org/en/news-and-calendar/news/cdp-and-efrag-announce-extensive-interoperability-between-cdp-questionnaire-and-eu-sustainability

[11] https://www.efrag.org/sites/default/files/media/document/2024-11/Press%20Release_CDP-EFRAG%20Joint%20Announcement%20vers241112.pdf

[12] https://www.un.org/sites/un2.un.org/files/high-level_expert_group_n7b.pdf

[13] https://www.rinnovabili.net/wp-content/uploads/2024/11/IntegrityMatters-TheHardWorkisNow.pdf

[14] Şirketler esasen sera gazı emisyonlarının başlıca kaynaklarındandır, ve ancak iklim değişikliğine yanıt vermede kilit aktörlerdir. Bu konuda bkz.: https://wires.onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/wcc.919

[15] https://www.carbonbrief.org/cop29-key-outcomes-agreed-at-the-un-climate-talks-in-baku/

[16] https://www.aa.com.tr/tr/yesilhat/iklim-degisikligi/abdnin-paris-anlasmasindan-cekilmesi-iklim-finansmanini-sarsabilir/1824877

[17] https://csb.gov.tr/bakan-kurum-cop29-da-turkiye-nin-iklim-vizyonunu-paylasti-bakanlik-faaliyetleri-40361#:~:text=%C3%87evre%2C%20%C5%9Eehircilik%20ve%20%C4%B0klim%20De%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi%20Bakan%C4%B1%20Murat%20Kurum%2C%20Azerbaycan’,D%C3%B6nem%20Yol%20Haritas%C4%B1’n%C4%B1%20a%C3%A7%C4%B1klad%C4%B1.

[18] https://csb.gov.tr/bakan-ozhaseki-kayip-ve-zarar-fonu-ndan-yararlanmak-icin-mucadele-veriyoruz-bakanlik-faaliyetleri-39903

[19] https://unfccc.int/news/cop29-delivers-new-decade-of-action-on-gender-and-climate-change

[20] https://www.unwomen.org/en/news-stories/news/2024/11/cop29-decisions-deliver-gains-for-gender-equality-in-climate-action-but-more-remains-to-be-done

[21] https://climate.ec.europa.eu/document/download/d3da8b83-0f61-4f2e-9225-df164b306f18_en?filename=Common%20Statement%20at%20COP29%20on%20Gender%20and%20Climate%20Change_final%20version.pdf

[22] Fritjof Capra, Ugo Mattei, Çev. Ebru Kılıç (2017), Hukukun Ekolojisi, İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları, s.187-188

[23] https://www.unep.org/environmentassembly/

[24] https://www.unep.org/cpr/member-states-directory

[25] https://enb.iisd.org/unea6-oecpr6-summary

[26] https://www.unep.org/resources/Global-Resource-Outlook-2024

[27] https://www.unep.org/environmentassembly/unea6/outcomes

[28] https://enb.iisd.org/2024-ocean-decade-conference-summary

[29] Deniz tabanından mineral çıkarma işlemleri, çevre ve insan yaşamı üzerindeki etkileri açısından kara madenciliğine göre daha az zararlı olarak görülse de, bu faaliyetlerin uzun vadeli çevresel sonuçları bulunmaktadır. Bkz. : https://cen.acs.org/environment/water/deep-sea-mining-dilemma/101/i33

[30] En doğrudan etki, türlerin kaybı ve ekosistem yapısı ve işlevinin parçalanması veya kaybı olacaktır. Biyoçeşitlilik, iklim ve insan türleri bakımından etkiye dair ayr.bkz. : https://www.iucn.nl/en/news/the-impact-of-deep-sea-mining-on-biodiversity-climate-and-human-cultures/#:~:text=Deep%20sea%20mining%20would%20not,who%20depend%20on%20its%20health.

[31] https://oceanfdn.org/tr/underwater-cultural-heritage-un-ocean-decade/

[32] https://iucn.org/our-union/commissions/iucn-species-survival-commission-2021-2025

[33] https://www.mediaoffice.abudhabi/en/environment/environment-agency-abu-dhabi-to-host-the-5th-iucn-species-survival-commission-leaders-meeting/

[34] https://www.cpsg.org/news/iucn-species-survival-commission-ssc-leaders-meeting-2024

[35] https://portals.iucn.org/library/node/51362

[36] https://iucn.org/our-union/iucn-world-conservation-congress

[37] https://wcef2024.com/

[38] https://www.circularity-gap.world/2024

[39] https://www.resourcepanel.org/reports/global-resources-outlook-2024

[40] https://www.eib.org/en/press/all/2024-146-multilateral-development-banks-present-their-working-group-s-emerging-shared-vision-for-circular-economy-at-wcef-2024

[41] https://www.eib.org/en/press/all/2024-151-the-joint-initiative-on-circular-economy-jice-steps-up-its-commitment-to-provide-eur16-billion-to-circular-projects-by-2025-and-welcomes-invest-nl-as-new-member

[42] https://www.eib.org/en/press/all/2024-154-eu-advisory-support-to-help-cities-in-their-circular-economy-transition

[43] https://www.sitra.fi/app/uploads/2024/05/wcef2024_summary-report.pdf

[44] https://wcef2025.com/

[45] https://www.unep.org/events/conference/10th-world-water-forum-water-shared-prosperity

[46] https://www.worldwatercouncil.org/en/10th-world-water-forum-highlights#:~:text=The%2010th%20World%20Water%20Forum%20in%20Bali%20confirmed%20the%20crucial,not%20and%20cannot%20stop%20there.

[47] 1970’lerin sonlarına doğru başlayan su hakkı savunmaları 1992 yılındaki Su ve Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nda ekonomik bir kaynak olarak ifade edilmiş ve bir hak olarak kabul edilmiştir. Aynı yıl BM Rio Çevre Kalkınma Konferansı’nda hem sosyal hem de ekonomik bir kaynak olarak kabul edilmiştir. En nihayetinde 2010 yılında BM Genel Kurulu’nda kabul edilen 64/292 sayılı kararı ile su hakkı tüm insan haklarının gerçekleştirilmesinin ayrılmaz bir parçası olarak açıkça kabul edilmiştir. Bkz.: Ocak, Ayşenur, (2019). Bir Doğa ve İnsan Hakkı Olarak Su Hakkı, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, s.113-115.

[48]https://www.tarimorman.gov.tr/SYGM/Belgeler/sygm%20b%C3%BClten%202024/2024%20SYGM%20B%C3%BClteni%20Ocak-Haziran.pdf

[49] https://worldwaterforum.org/outcomes

Av. Güneş Sarıtaş
Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olarak 2022 yılında İstanbul Barosu’na kaydoldu.
Ticaret, şirketler hukuku; veri koruma, idare hukuku, milletlerarası özel hukuk alanlarında avukat olarak çalışmakta olup çevre ve sürdürülebilirlik alanında akademik çalışmalarda bulunmaktadır.
İstanbul Barosu’nda Çevre ve Enerji Hukuku Komisyonları üyesidir.