Panama Kanalı İle İlgili Anlaşmazlık ve Birleşmiş Milletler Şartı

Giriş

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, son haftalarda Panama Kanalı’nı “geri alacağını” defalarca ileri sürmüş[1] ve bunu yaparak ve güç kullanımını dışlamayarak, Panama’nın toprak bütünlüğünü tehdit etmiştir. Bu tür ifadeler, Panama’ya karşı güç kullanımıyla ilgili yasadışı tehditler oluşturmaktadır[2]. Bu tehditler, Çin’in Kanal üzerindeki “kontrolü” ve Panama’nın Kanal’ın Daimi Tarafsızlık Antlaşması’nı ihlal ettiği iddiasına dayanmaktadır. Her iki iddia da olgusal ve yasal temelden yoksundur.

Başkan Trump, ikinci döneminde, uluslararası hukuku hiçe sayarak uluslararası alanda daha iddialı davranmaktadır. Bu tür zorlayıcı eylemler ABD müttefiklerine yöneliktir. Panama Kanalı vakası bunu göstermekte ve birden fazla açıdan analiz edilmeyi hak etmektedir. Bu yazıda, mevcut kriz uluslararası hukuk ve çok taraflı diplomasi perspektifinden analiz edilmektedir.

  1. 1977 tarihli Panama Kanalı Anlaşmaları

Panama, Kanal’ını tam da uluslararası hukuk ve çok taraflı diplomasi yoluyla geri alabilmiş; onlarca yıl süren müzakerelerin ardından, Torrijos-Carter Antlaşmaları olarak da bilinen 1977 tarihli Panama Kanalı Antlaşmaları, Kanal’ın Panama’ya devredilmesi için yasal bir çerçeve sağlamıştır. 1977 antlaşmaları, Kanal’ın ortak işletilmesi için geçici bir çerçeve ve bir tırmanma süreci sağlayan Panama Kanalı Antlaşması’nı[3] (Panama Canal Treaty) içeriyordu ki; bu antlaşma, Kanal’ın devredilmesinin gerçekleştiği tarih olan 31 Aralık 1999 öğlen vakti sona erecekti. Daha sonra Kanal, bugüne kadar yaklaşık 40 üye Devletin[4] (tüm P5 ülkeleri dâhil, ancak Çin hariç) bulunduğu çok taraflı bir bileşene (a multilateral component) sahip[5] Kanal için bir tarafsızlık rejimi kuran Daimi Tarafsızlık Antlaşması[6] (Permanent Neutrality Treaty) ile yönetilmiştir.

ABD, Çin’in Kanalı “işletmesine” izin vererek Panama’nın Daimi Tarafsızlık Antlaşması’nı ihlal ettiğini iddia etmektedir. ABD’ye göre, bu ihlal Kanal’ı geri almalarına izin verecektir. Bu iddia, ABD’nin antlaşmaların onay belgesine eklenen bir koşula ve tek taraflı bir anlayışa dayanmaktadır. Söz konusu koşul, “Kanal kapatılırsa veya faaliyetlerine müdahale edilirse, Amerika Birleşik Devletleri ve Panama Cumhuriyeti’nin, Panama Cumhuriyeti’nde askeri güç kullanımı da dâhil olmak üzere, anayasal süreçlerine uygun olarak, Kanal’ı yeniden açmak veya Kanal’ın faaliyetlerini eski haline getirmek için gerekli gördükleri adımları atma hakkına bağımsız olarak sahip olacaklarını” vurgulamaktadır. Tek taraflı anlayış ise, “Antlaşmanın iki Tarafından herhangi biri, anayasal süreçlerine uygun olarak, Panama Kanalı’nı, bu eylemi gerçekleştiren Tarafça belirlenen herhangi bir tehdide karşı savunmak için tek taraflı eylemde bulunabilir” demektedir.

  1. Tarafsızlık Antlaşması Askeri Müdahaleye İzin Verir mi [Does the Neutrality Treaty Allow Military Intervention]?

ABD’nin bir tehdit belirlemesinin sahip olabileceği herhangi bir değer bir yana, koşul ve tek taraflı anlayış dar bir şekilde yorumlanmalıdır. İlk olarak, bir koşul ve tek taraflı anlayış (a condition and a unilateral understanding) tam olarak budur -yani antlaşmanın taraflarından birinin anlayışı- ve bir değişiklik veya çekince anlamına gelmez. Böyle bir koşula veya anlayışa verilen herhangi bir ilave değer, antlaşmaların temel hukukuna aykırı olacaktır. Alternatif bir gerekçe, koşulu ve tek taraflı anlayışı koşullu yorumlayıcı beyanlarla eşitlemek olacaktır.

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Hukuk Komisyonu (United Nations International Law Commission), “Antlaşmalara İlişkin Çekincelere Dair Uygulama Rehberi”nde[7] (Guide to Practice on Reservations to Treaties) koşullu yorumlayıcı beyanları, “bir Devlet veya uluslararası örgüt tarafından bir antlaşmayı imzalarken, onaylarken, resmen teyit ederken, kabul ederken, uygun bulurken veya antlaşmaya katılırken ya da bir Devlet tarafından bir antlaşmanın halefiyet bildiriminde bulunurken formüle edilen ve Devletin veya uluslararası örgütün antlaşmaya bağlı olma rızasını antlaşmanın veya antlaşmanın belirli hükümlerinin belirli bir şekilde yorumlanmasına tabi tuttuğu tek taraflı bir beyan” olarak tanımlamaktadır.

Bu tür bir beyanın, belirli antlaşma hükümlerinin uygulanmasında yasal etkiler yaratması amaçlanmış olup bu hükümler belirtilen şekilde yorumlanmalıdır. Koşullu yorumlayıcı beyanlar, aynı tanıma sahip olmasalar dahi, çekincelere uygulananlarla aynı biçim ve içerik kurallarına tabidir. Bu bağlamda, uygulama, beyanı yapan devletin, en azından onay belgelerinin değişiminden önce karşı tarafa böyle bir beyan iletme niyetini bildirmesini gerektirir. Bu, karşı tarafa beyanın içeriğiyle ilgili görüşlerini kabul etme, reddetme veya başka şekilde ifade etme fırsatı sağlar. Bu anlamda, Panama, ABD’nin koşulunu ve tek taraflı anlayışını reddeden bir anlayış/beyan bildirmiş ve böylece bu ikisinin olası yasal etkisini ortadan kaldırmıştır.

İkinci olarak, hukuken bir antlaşma veya koşul ve tek taraflı bir anlayış -ve hatta koşullu bir yorumlayıcı beyan (a conditional interpretative declaration)- başka bir Devletin ki, bu durumda Panama’nın toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı güç kullanımına açık uçlu bir yetki verilmesine izin veremez. Bu, koşulun, anlayışın veya beyanın içeriğinden ve kapsamından bağımsız olarak bir saldırganlık eylemi ve BM Şartı’nın (United Nations Charter) ihlali anlamına gelir. En iyi ihtimalle, yukarıda belirtilen koşul ve anlayışın uygulanabilirliğini sürdürebilmesi için, Tarafsızlık Antlaşması’nın IV. ve V. maddeleri doğrultusunda yorumlanmalı ve Kanal’ı korumak için bir tür karşılıklı savunma paktı kurulmalıdır. Panama’nın onay belgelerini değiştirirken ki pozisyonu buydu. O sırada Panama, ABD’ninkini reddeden ve BM Şartı’nın 2.4. no.lu maddesinde yer alan gibi “uluslararası kamu hukukunun müspet kurallarını” (positive rules of public international law) yeniden teyit eden kendi tek taraflı anlayışını/beyanını sunmuştur. Ayrıca, Antlaşmaya taraf olan her iki ülkenin alacağı her türlü tedbirin karşılıklı saygı ve işbirliği ilkeleriyle uyumlu olması gerektiği vurgulanmıştır.

Üçüncü olarak ve her hâlükârda, tek taraflı eylemde bulunma hakkı mevcut olsa bile, BM Şartı’nın 2.4. no.lu maddesini ihlal etmiş olurdu. Dolayısıyla, antlaşma kapsamında edinilen yükümlülükler ile BM Şartı kapsamında edinilen yükümlülükler arasında bir çatışma yaratır ve ikincisinin 103. maddesi kapsamında üstün olmasını sağlardı. Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice), Nikaragua’nın yargısal aşamasında[8] 103. maddenin normatif değerini (paragraf 102 ve 107) ve Lockerbie’nin ön itirazlarını[9] (paragraf 42) ele almıştır. Dahası, kuvvet kullanımına ilişkin yasağın kesin niteliği, tek taraflı askeri eylemde bulunma iddia edilen hakkını da geçersiz ve hükümsüz kılardı.

  1. BM Şartı Mevcut Krize Uygulanabilir mi?

Ayrıca, Panama ile ABD arasındaki Panama Kanalı konusundaki durum Mavrommatis davasının anlamı dâhilinde bir anlaşmazlık teşkil etmektedir. Ayrıca, BM Genel Kurulu Geçici Komitesi (Permanent Mission of Panama to the U.N) tarafından sağlanan tanıma da uymaktadır. Bu tespit BM Güvenlik Konseyi tarafından yapılmalıdır. Dolayısıyla, devam eden bir anlaşmazlığın varlığı, BM Şartı’na bağlı başka bir yasal analize olanak tanır. 21 Ocak 2025 tarihinde, Başkan Trump’ın Panama’yı bir kez daha tehdit ettiği açılış konuşmasından bir gün sonra, Panama’nın BM Daimi Temsilciliği, BM Genel Sekreteri’ne Trump’ın Panama’nın toprak bütünlüğüne yönelik açıklamalarına ve güç kullanma tehdidinin yasaklanmasına atıfta bulunan bir mektup göndermiştir[10]. Anlaşmazlığın gelişmeye devam ettiği ve tehditlerin tekrarlandığı göz önüne alındığında, Genel Sekreter, BM Şartı’nın 99. maddesi[11] uyarınca, uluslararası barış ve güvenliği tehdit edebileceği için konuyu Güvenlik Konseyi’nin dikkatine getirebilir.

BM Güvenlik Konseyi’nin dikkatine sunulan ve devam etmesi uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye atabilecek herhangi bir anlaşmazlık, Konsey’in uygun prosedürleri veya ayarlama yöntemlerini önermesine olanak tanıyan barışçıl yollarla çözülecektir. Bu amaçla, Konsey “Bölüm VI”[12] kapsamında bir karar almalıdır. Panama’nın şu anda Konsey’in seçilmiş bir üyesi olmasına rağmen, ABD’nin veto olasılığı göz önüne alındığında, “Bölüm VI” kapsamında bir kararın nihai olarak kabul edilmesi olası görünmemektedir.

Ancak, BM Sözleşmesi’nin 27.3. no.lu maddesini öne sürerek, BM Güvenlik Konseyi üye devletleri ABD’nin veto kullanmasını engelleyebilir. Bu madde, “BM Sözleşmesi’nin VI. Bölümü ile 52. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca alınan kararlarda, bir uyuşmazlığın tarafının oy kullanmaktan kaçınacağını” hükme bağlamaktadır.

Uluslararası Adalet Divanı, Namibya konusundaki görüşünde[13], 27.3. no.lu maddenin 1965 yılında BM Şartı’nın değiştirilmesinden sonra değişmeden kaldığını, bunun da “Birleşmiş Milletler Üyeleri tarafından genel olarak kabul edildiğini ve Örgütün genel bir uygulamasını” kanıtladığını belirtmiştir. Dahası, Uluslararası Adalet Divanı, söz konusu maddenin uygulanması için tek ön koşulun bir “anlaşmazlık” varlığı olduğunu ve bir “durum” olmadığını ve “Konsey’in belirli üyelerinin böyle bir anlaşmazlığa taraf olarak dâhil olduğunu” tespit etmiştir (bkz. paragraflar 25 ve 26).

Çin’in “kontrolü” nedeniyle Kanal’ı “geri alma” iddiası, bir durumdan ziyade bir ihtilaf, hukuki bir ihtilaftır. Panama’nın Daimi Tarafsızlık Antlaşması yükümlülüklerini ihlal ettiğini iddia ederek ABD, Mavrommatis anlamında[14] bir ihtilafın varlığını kabul ediyor, yani bir hukuk veya olgu noktasında bir anlaşmazlık, hukuki görüşler veya çıkarlar çatışması (bkz. paragraf 19). Ayrıca Panama’nın BM Genel Kurulu Geçici Komitesi tarafından sağlanan ve şu şekilde okunan tanıma uygun olarak bir ihtilafın varlığını iddia etmesine izin vermektedir[15]: “Güvenlik Konseyi’ne konuyu getiren Devlet veya Devletler, diğer bir Devletin veya Devletlerin ilk Devlet veya Devletlere ilişkin eylemlerinin bir uluslararası yükümlülüğün ihlalini oluşturduğunu veya uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye attığını veya tehlikeye atması muhtemel olduğunu veya bu tür eylemlerin uluslararası yükümlülüklerin ihlaline veya uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye atmaya hazırlık olduğunu gösterdiğini ileri sürerlerse ve bu iddiaların konusu olan Devlet veya Devletler, ileri sürülen olguları veya bu iddialardan çıkarılacak sonuçları reddederler veya kabul etmezler.”

Dolayısıyla, Panama ile ABD arasında, ikisi de BM Güvenlik Konseyi’nin mevcut üyeleri olan bir uyuşmazlığın varlığı göz önüne alındığında, 27.3. no.lu maddenin uygulanmasına izin verilmektedir. BM Güvenlik Konseyi daha sonra “Bölüm VI” uyarınca bir uyuşmazlık tespiti yapma ve uygun çözüm yollarını önerme yetkisine sahip olacaktır.

Madde 27.3 nadiren uygulanmış olsa da, mevcut uyuşmazlığın taraflarının (Panama ve ABD) devlet uygulamaları[16], bu maddenin uygulanmasını desteklemektedir. 1976 yılında, o zamanlar BM Güvenlik Konseyi’nin seçilmiş bir üyesi olan Panama, Fransa’nın Komorlar’ın bağımsızlık referandumu sorusu bağlamında veto kullanmasını sorgulamıştır[17]. Bunu yaparken, Panama’nın Daimi Temsilcisi, bir durumu bir uyuşmazlıktan ayırmanın gerekliliğini vurgulamıştır. 1978 yılında ABD, Güney Rodezya ile ilgili bir kararda çekimser kalmıştır[18]. ABD’nin Daimi Temsilcisi, oyunu açıklarken, “Bu özel konuda bir taraf olduğumuz ve BM Şartı’nın 27. maddesinin üçüncü fıkrasının ruhuna uygun hareket ettiğimiz için, Amerika Birleşik Devletleri çekimser kalmıştır” demiştir.

Kanal anlaşmazlığının her iki tarafının da şu anda Güvenlik Konseyi’nde yer aldığı göz önüne alındığında, çekimser kalmaları, devlet teamüllerine uygun olmasının yanı sıra, dokuz oy barajına ulaşılabilmesi için diğer BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında yeterli siyasi mutabakat gerekeceği anlamına gelecektir.

  1. Amerikan Devletleri Örgütü: Diplomasi ve Çok Taraflılık İçin Bir Şans [A Chance for Diplomacy and Multilateralism]

Bu koşullar altında, BM Güvenlik Konseyi Panama ve ABD’nin çekimser kaldığı bir “Bölüm VI” kararı benimsemeli ve Panama Kanalı ile ilgili anlaşmazlığın barışçıl bir şekilde çözülmesini talep etmelidir. Bu durumda Panama, BM Şartı’nın 35.1. ve 52.3. no.lu maddelerinin uygulanmasını hedeflemelidir. Bu, böyle bir çözümün hem Panama hem de ABD’nin üye olduğu Amerikan Devletleri Örgütü (Organization of American States) gibi bölgesel bir ajansa veya düzenlemeye sevk edilmesine olanak tanır.

Ayrıca, Amerikan Devletleri Örgütü’nün mevcut anlaşmazlıkta oynayacağı önemli bir rol vardır. Örgüt, 1977 tarihli Panama Kanalı Antlaşmalarının emanetçisi olup, bu da antlaşmaların bütünlüğünü korumak ve Kanal’ın tarafsızlık rejimini korumak konusunda yasal bir çıkarı olduğu anlamına gelmektedir. Amerikan Devletleri Örgütü Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonu[19], tarafsızlık rejiminin diğer üye devletlerinin yardımıyla birlikte, çok taraflılığa ve diplomasiye bir şans vermek anlamına gelecektir.

Bu prosedür aynı zamanda Panama’ya, diğer devletleri protokolüne katılmaya davet ederek Kanal’ın tarafsızlık rejimini güçlendirme fırsatı da verecektir.

Sonuç

Başkan Trump, uluslararası hukuk düzenine varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır. Bu tür zorluklarla karşı karşıya kalan küçük devletler (Panama örneğinde olduğu gibi, olası yaptırımlara karşı karşı önlemler ve misillemeler uygulamak için ekonomik güce sahip olmayanlar) özellikle kendi toprak bütünlüklerine ve siyasi bağımsızlıklarına yönelik tehditlerle uğraşırken uluslararası hukuka ve çok taraflı diplomasiye başvurmalıdır. Bu gibi durumlarda zaman çok önemlidir.

[1]<https://www.whitehouse.gov/remarks/2025/01/the-inaugural-address/>.

[2]<https://www.reuters.com/world/trump-wont-rule-out-military-economic-action-he-seeks-control-panama-canal-2025-01-07/>.

[3]<https://treaties.un.org/doc/Publication/UNTS/Volume%201280/volume-1280-I-21086-English.pdf>.

[4]<https://www.oas.org/juridico/english/sigs/h-9.html>.

[5]<https://www.oas.org/juridico/english/treaties/h-9.html>.

[6]<https://treaties.un.org/doc/Publication/UNTS/Volume%201161/volume-1161-I-18342-English.pdf>.

[7]<https://legal.un.org/ilc/texts/instruments/english/draft_articles/1_8_2011.pdf>.

[8]<https://www.icj-cij.org/sites/default/files/case-related/70/070-19841126-JUD-01-00-EN.pdf>.

[9]<https://www.icj-cij.org/sites/default/files/case-related/88/088-19980227-JUD-01-00-EN.pdf>.

[10]<https://cdn.corprensa.com/la-prensa/uploads/2025/01/21/Carta%20de%20Panama%20a%20la%20ONU.pdf>.

[11]<https://www.un.org/en/about-us/un-charter/chapter-15>.

[12]<https://www.un.org/en/about-us/un-charter/chapter-6>.

[13]<https://www.icc-cpi.int/sites/default/files/RelatedRecords/CR2018_04586.PDF>.

[14] <https://www.worldcourts.com/pcij/eng/decisions/1924.08.30_mavrommatis.htm>.

[15]<https://digitallibrary.un.org/record/703009?ln=en&v=pdf#files>.

[16]<https://www.lawfaremedia.org/article/must-russia-abstain-security-council-votes-regarding-ukraine-crisis>.

[17]<https://docs.un.org/en/S/PV.1888(OR)>.

[18]<https://docs.un.org/en/S/PV.2090(OR)>.

[19]<https://www.cidh.oas.org/basicos/english/basic22.charter%20oas.htm>.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.