Türkiye’nin iklim geleceği, yükselen sıcaklıklar ve kuraklığın gölgesinde yeniden şekillenecek bir doğa tasviri ile özellikle yaz aylarında gözle görülür ve doğrudan hissedilebilir şekilde kendini her geçen yıl daha belirgin hale getiriyor. Geleceğe dair bu endişelerle birlikte yeni bir toplumsal, ekonomik düzen ve bu geleceğe uyarlanmış yeni alışkanlıklar da kendini zamanla daha ağır bir şekilde zorunlu kılıyor.
Yeşil kalkınma vizyonu ve ülkenin 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşma amacı doğrultusunda hazırlandığı belirtilen kanun taslağı 20 madde, 2 geçici hüküm ve 3 farklı kanunda değişiklik içermekteydi. Ülkenin ilk iklim kanunu olarak hükümlerin, iklim değişikliğine karşı yerel bir mücadeleden çok, küresel yeşil ticarete uyum sağlama amacı taşıdığı izlenimi ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda Taslak, adeta kirliliğin ticarileştirilmesini öncelik olarak gördüğü ve karbon emisyonlarıyla mücadelede etkili önlemler içermeyerek gelecek nesillere sağlıklı bir çevre oluşturulması amacını ikinci plana attığı görülmektedir. Bu tercihlerin toplumsal eleştirilerin hedefi olmasıyla 20 Şubat 2025 tarihli ilk İklim Kanunu Taslağı, 15 Nisan 2025 tarihinde meclis gündeminden geri çekildi. Bu yazıda, eleştiriler ve belirsizlikler ortasında geri çekilen taslağın küresel iklim sorununun yerel boyutta çözümüne dair neler getirdiği ve beklentileri ne ölçüde karşılayabildiği hususunda genel bir çerçeve çizilecektir.
Türkiye’nin İklim Politikalarının Evrimi
İklim değişikliğinin Türkiye’nin gündemine ilk olarak 1990’lı yılların başında girmeye başladığı ve uluslararası gelişmelerle birlikte daha kurumsallaşmaya evrildiği görülmektedir.
Türkiye’de iklim değişikliğine karşı iklim araştırmaları için 1991 yılında Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) bünyesinde İklim Değişikliği ve Değişebilirliği Birimi kurulmuş ve 1992 yılında Atmosferin Korunması ve İklim Değişikliği raporu yayımlanmıştır. 1992’de Rio’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Zirvesi)’nda Türkiye, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)’ni imzalamış olmasına karşın sözleşmenin onaylanması 2004 yılına kadar gerçekleşmemiştir. Bu gelişmeyi takiben 2007 yılındaki “Türkiye, Kyoto’yu imzala”[1] kampanyası ile iklim değişikliği ülke gündeminde güçlü şekilde yer almaya başlamış, çeşitli kuruluşların örgütlenmesi ile gösteriler yapılmış[2] ve nihayet 2009 yılında Kyoto Protokolü onaylanmıştır.
2001 yılında, iklim değişikliğine ilişkin politikaların belirlenmesinde ve ulusal koordinasyonun sağlanmasında görevli bir İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu (İDUKK) kurulmuştur. Daha sonra 2013 yılında İklim Değişikliği ve Hava Yönetimi Koordinasyon Kurulu (İDHYKK) adını almış, ve en nihayetinde bu Kurul 29 Ekim 2021 tarihli, 31643 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 85 Numaralı “Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu (İDUKK) olarak tekrar adlandırılmış ve iklim değişikliği müzakerelerini yürüteceği belirtilmiştir.[3]
2005 tarihli Yenilenebilir Enerji Kanunu ve 2012 Enerji Verimliliği Strateji Belgesi, Türkiye’nin sürdürülebilir enerji politikalarının önemli bir parçasıdır. Elektrik üretiminde çeşitlilik, enerji tasarrufu ve sera gazı azaltımına yönelik kritik adımlar olarak değerlendirilebilir.
Bu doğrultuda söylenebilir ki Türkiye, 2000’li yılların başından itibaren iklim değişikliğini daha somut adımlar ile gündemine almaya başlamış ve iklim politikaları kurumsal düzeye ulaşabilmiştir. 2010’da “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi” ve 2011’de “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı” hazırlanmış, 2021 yılında ise 2053 net sıfır emisyon hedefi açıklanmış ve kısa bir süre sonra Paris Anlaşması, TBMM tarafından onaylanmıştır.
Paris Anlaşması, küresel ısınmanın 2 santigrat derecenin altında tutulmasını hedefleyen önemli bir uluslararası girişim olarak, 2015 yılında 21. Taraflar Konferansı’nda, BMİDÇS (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) kapsamında kabul edildi. Türkiye, anlaşmayı 22 Nisan 2016 tarihinde imzalamasına karşın onay süreci ancak beş yıl sonra tamamlandı. 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile onaylanan anlaşma, 11 Ekim 2021 tarihinde BM Sekretaryası’na gönderildi. Bu süreçte Türkiye, %21’e varan artıştan azaltım olarak Ulusal Katkı Beyanını 2015 yılında sunmuştu, ancak anlaşmanın onaylanmasıyla birlikte, Cumhurbaşkanı tarafından ülkemizin 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi de ifade edilmiş oldu. İlerleyen süreçte, COP 27 kapsamında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı, 2030 yılına kadar olan azaltım hedefimizi %21’den %41’e yükselterek yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı yapılacağını açıkladı.
2053 yılına ilişkin taahhüt ise iklim değişikliğiyle mücadelede somut bir adımın atılması bağlamında önemli görülebilir. Zira Türkiye çoğunlukla “özel koşullar” söylemine bağlı kalmış, sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda somut hedefler koymaktan kaçınarak konuyu kalkınma politikalarının gerisinde konumlandırmış, yerel ve uluslararası planlarda mücadeleci bir duruştan, somut hedeflerden kaçınmıştır.
2053 yılına yönelik taahhüt doğrultusunda 21-25 Şubat 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen Türkiye’nin ilk İklim Şurası’nda, 217 tavsiye kararı kabul edildi.[4] Kamu kurumları, özel sektör, üniversiteler ve STK’lardan 2000’in üzerinde katılımcıyla belirlendiği ifade edilen bu kararlar sonrasında Ulusal Katkı Beyanı, İklim Değişikliği Azaltım ve Uyum Eylem Planları ile Uzun Dönemli İklim Stratejisi geliştirilmeye başlandı[5] ve 25 Şubat 2025 tarihinde Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu” teklifi TBMM’ye sunuldu.[6] Meclis gündemine getirilen bu Taslak, 15 Nisan’da meclis gündeminden çıkartılmıştır.
TBMM’ye sunulan taslak kanun önemli görevleri, 85 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı İklim Değişikliği Başkanlığı’na vermektedir. Başkanlık, kanun kapsamındaki sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerine ilişkin ilerlemeleri izleyecek; kurumlar arası koordinasyonu sağlama, faaliyetler ve standartları belirlemede yetkili olacaktır. Bununla birlikte, kanun kapsamındaki yükümlülüklerin denetiminde ve yaptırımların uygulanmasında yetki, İklim Değişikliği Başkanlığı’na verilmekte olup denetimler, bakanlık taşra teşkilatı ile iş birliği içinde yürütülecektir.
Emisyon Ticaret Sistemi ve İklim Kanunu’ nun Kurumsal Yapısı
İklim Değişikliği Başkanlığı’nın en önemli görevlerinden biri, karbon fiyatlandırmasına ilişkin piyasaya dayalı mekanizmaları düzenlemek ve Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) kurmak olmaktadır. Bu kapsamda, tahsisatların dağıtımını yapacak, ulusal, sektörel ve tematik raporlar hazırlayacaktır. Finansal kaynakları yönlendirmeyi kolaylaştırmak üzere iklim değişikliği teşvik mekanizmaları geliştirerek Türkiye Yeşil Taksonomisi’ni kurup yürütecektir. ETS, özellikle Paris Anlaşması taahhütleri ve 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda karbon emisyonlarını azaltma stratejisinin temel taşını oluşturuyor. Sistem, “sınırla ve ticaretini yap” (cap and trade) prensibiyle çalışmaktadır. Sistemin özünde, belirli sektörlerdeki tesislerin sera gazı emisyonlarına bir üst sınır konması ve bu sınır içerisinde işletmelere tahsisat (izin) dağıtılması vardır. İşletmeler, bu tahsisatları ihtiyaçlarına göre kullanabilir veya piyasada alıp satabilmektedirler. Dünya Bankası’nın Carbon Pricing Dashboard verilerine göre, 2023 sonu itibarıyla dünyada uygulanmakta olan 36 (bölgesel ve alt ulusal), planlanmakta olan 3 ve değerlendirme aşamasında olan 22 ETS girişimi bulunmaktaydı.[7] Bu sistemin öncülerinden AB Komisyonu’nun açıklamasına göre 2005 yılında uygulamaya konulan sistem ile bu tarihten günümüze kadar emisyonlarda %50 azalma görüldü.[8]
Türkiye, 1865’ten 2020’ye kadar atmosfere yaklaşık olarak 11 milyar ton karbondioksit salarak, kümülatif karbon salımlarda en fazla paya sahip ülkeler sıralamasında 26’ıncı sıradadır.[9]
Türkiye’de karbon politikalarının başat mekanizması olabilecek şekilde ETS, bu kanun ile hayatımıza girmiş değil. Örnek vermek gerekirse, 2023 yılında “Karbon Piyasalarının İşletilmesine İlişkin Yönetmelik” kamuoyunun görüş ve değerlendirmelerine açılmış,[10] burada ETS’nin hayata geçirilmesine ilişkin planlar paylaşılmıştı. İklim Değişikliği Başkanlığı da bu doğrultuda çalışmalarını sürdürerek ilgilileri bu konuda hazırlamaya ve kamuoyunu aydınlatmaya çalışmıştır.[11] Ancak en nihayetinde öngörülen plan ve hazırlıkların somut ve sistematik hale getirilmesi “İklim Kanunu” taslağı ile karşımıza çıkmıştır.
Taslağa göre, ETS kapsamındaki tesislere dağıtılacak emisyon izinlerinin miktarını ve dağıtım yöntemini Ulusal Tahsisat Planı belirleyecektir. Karbon Piyasası Kurulu, Ulusal Tahsisat Planını onaylayacak ve bu plan Resmi Gazete’de yayımlanacak ve tahsisatların dağıtımı İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından gerçekleştirilecektir. Tahsisatlar üç farklı şekilde dağıtılabilir: tamamen ücretsiz, tamamen ücretli veya bir kısmı ücretli bir kısmı ücretsiz olarak. Karbon Piyasası Kurulu ücretsiz tahsisatların dağılımına karar verecek ve açık artırmada satılacak tahsisat miktarını belirleyecektir. Ücretsiz tahsisatların zaman içinde oranı azaltılacağı düşünülse de bu uygulamaya ilişkin takvim de belirli olmamak birlikte bu tahsisatların kimlere, hangi sektörlere, hangi kriterlere göre verileceği de açıklığa kavuşturulmamıştır. Keza 10. maddede ücretsiz tahsisat verilerinin adeta tercihe bağlı olarak Karbon Piyasası Kurulu kararı doğrultusunda “paylaşılabilir” olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla söylenebilir ki, ülkemizde tahsil edilen sertifika bedellerinden oluşan fonla çevre konusu üzerinden ciddi bir finansman sağlanması öngörülmekte olup fonun uygulama hedefleri ve kapsamı belirsiz bırakılmış, şeffaflık amacı ihmal edilmiştir.
Ayrıca, sisteme dahil olan işletmelerin emisyon azaltma yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri için denkleştirme mekanizmalarından yararlanmalarına olanak tanınacaktır.[12] Tahsisatlar elektronik ortamda kayıt altına alınacak ve hak sahipleri bazında izlenecektir.
İşlemlerin kayıt altına alınması amacıyla kurulacak İşlem Kayıt Sistemi (İKS), tahsisatların ihracı, transferi, iptali ve itfası gibi işlemlerin yapıldığı elektronik altyapıyı oluşturacaktır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu’nun görüşünü alarak piyasadaki işlemleri izleyecek ve piyasa bozucu faaliyetlere karşı önlemler alacaktır.
European Energy Exchange AG (EEX) ile 28 Şubat 2024’te imzaladığı mutabakat zaptıyla Türkiye’de Avrupa standartlarına uygun bir ETS kurulmasına yönelik adımı atan Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi (EPİAŞ), ETS’nin piyasa işlemlerini yürütecektir.[13]
Sistemin düzenleme ve gözetiminden ise Karbon Piyasası Kurulu sorumlu olacaktır.
Kanun taslağı ayrıca ETS’ye işlerlik kazandıran ve uygulanmasına yönelik kararlar alan üst karar mercii olarak değinildiği üzere Karbon Piyasası Kurulu’ndan bahsetmektedir. Sermaye Piyasası Kurulu’na benzer bir yapıda örgütlenecek olan bu Kurul, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı başkanlığında görev yapacak ve sekretaryasını ise İklim Değişikliği Başkanlığının yapacağı öngörülmekteydi. Karbon fiyatlandırma araçlarını belirleme, ödenek dağılımına karar verme ve açık arttırmayla piyasaya sunulacak karbonun miktarını tespit etme gibi önemli yetkilere sahip olmaktadır. Karbon Piyasası Kurulu, sistemin işleyişini değerlendirmek üzere öngörülen pilot uygulama döneminin kapsamını, süresini ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları da belirleme yetkisine de sahipti. Ayrıca bu belirleme sürecinde, ilgili kurumlar, kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin dikkate alınacağı öngörülmüştür.
Her ilde vali başkanlığında, ilgili kurumların ve yerel yönetimlerin temsilcilerinden oluşan İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulları’nın kurulacağı öngörülmüş ve Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları’nın en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar hazırlanacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme ve koordinasyon mekanizmaları, iklim değişikliği ile yerel mücadelede bir adım ve kurumsallaşma çabası olarak görülse de yapılanmanın etkililiği bakımından toplumu ikna etmede yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır.
Yeni Yeşil Ekonomik Sistem
Sürdürülebilir büyüme hedefi doğrultusundaki yeşil dönüşüm çabalarının izleri, iklim kanunu teklifinden önce On İkinci Kalkınma Planı (2024-2028), Orta Vadeli Program (2025-2027) ve 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda kendini göstermiştir. İklim Kanunun temel amacının ise yeşil kalkınma vizyonu ve net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda sera gazı emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyum sağlanması ve bu konular kapsamında planlama ve uygulama araçlarının düzenlenmesi olduğu belirtilmektedir.
Her ne kadar Kanunun, sanayi sektörlerinden şehirlere, tarımdan hayvancılığa uzanan ve yeşil alanları da içine alan geniş kapsamlı bir yaklaşımla hazırlandığı belirtilse de Taslak, büyük ölçüde ticari hayatı yeniden regüle eden ve buna yönelik yaptırımları öngören düzenlemelere odaklanmaktaydı. Bu nedenle, ticari hedeflerin çevresel sorumluluğun önüne geçtiği şeklinde yorumlanmış ve toplumun paydaşları tarafından eleştirilmiştir.
Türkiye, Ulusal Katkı Beyanı ile 2038 yılında sera gazı emisyonlarını artıştan %41 azaltmayı ve 2053’te net sıfır emisyona ulaşma gibi hedeflerini belirtmiş oldu. 2024 yılında Birleşmiş Milletler’e iletilen 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi’ne göre, bu hedeflere ulaşmak için 2053 yılında enerji talebinin yüzde 69,1’inin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması, sektörel dönüşümler kapsamında demir ve çelik sektörü salımlarının 2053’e kadar kademeli olarak yüzde 99, gübre sektörü için yüzde 100, çimento için yüzde 93 ve alüminyum için yüzde 75 azaltım hedefleri belirlenmiştir. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki Türkiye, 2053 strateji planında en kirli fosil yakıt olan kömürden çıkışa dair herhangi bir plan açıklamamıştır.
Avrupa Birliği’nin iklim politikasında önemli bir yer tutan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), Türkiye’nin dış ticaretini ve ekonomisini doğrudan etkiliyor. AB’nin Yeşil Mutabakat hedeflerinin kilit bileşeni olan SKDM, ithalat için karbon fiyatlandırmasını öngören bir düzenleme olup 2005 yılından beri AB içinde uygulanan Emisyon Ticaret Sistemine eşdeğer şekilde işliyor. SKDM, 1 Ekim 2023’ten itibaren geçiş dönemiyle uygulamaya konulmuş ve 31 Aralık 2025’e kadar sadece raporlama üzerinden takip edilecektir. Türkiye, İklim Kanunu kapsamında SKDM’ye uyum sağlayarak küresel ticaret dinamiklerine entegrasyon hedeflemekle birlikte ayrıca bu sisteme benzer şekilde Taslak ile kendine özgü ulusal bir SKDM öngörüyordu. Ulusal ölçekte ve AB’nin karbon fiyatlandırmasına yakın bir SKDM ile AB’nin ek maliyetlerinden kısmen korunmayı ve ödenecek maliyetlerin ülke içerisinde korunmasını sağlayacağı açıktır.
Türkiye ekonomisinin yeşil dönüşümü, AB başta olmak üzere ihracatta rekabetçiliğin korunması açısında kaçınılmaz bir nokta olarak görülüyor. Bu bağlamda, SKDM’ye uyumlu bir ETS sisteminin kurulması ile Türkiye’nin AB ile ticaret yapan firmalarının rekabet gücünü korumasına katkı sağlnması ve Türkiye’nin ulusal ETS’sini oluşturması ile öz kaynaklarının AB’ye aktarılmasının önlenmesi hedeflenmektedir.
İklim Kanunu’nun en önemli ayaklarından biri, sürdürülebilir büyüme hedefi doğrultusunda yeşil ekonomiyi teşvik edecek finans mekanizmalarının oluşturulmasıdır. İklim Kanunu kapsamında, İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından Türkiye Yeşil Taksonomisi kurulacak ve yürütülecektir. Bu sistem, çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetleri sınıflandıran ve yatırımcılara yol gösteren bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır. Yeşil taksonomi, altı temel çevresel hedefi esas alıyor: iklim değişikliğinin azaltılması, iklim değişikliğine uyum, su ve deniz kaynaklarının korunması, döngüsel ekonomiye geçiş, kirliliğin önlenmesi ve biyoçeşitliliğin korunması. Böylece, yatırımcılar için güvenli bir ortam yaratılarak yeşil aklamanın (greenwashing) önüne geçilmesi hedefleniyor.
AB Yeşil Mutabakatı sonrasında kurumsal sürdürülebilirlik raporlarının önem kazanması üzerine sürdürülebilir finans araçları ve yeşil tahvil piyasasının geliştirilmesine dair çalışmalar ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından sürdürülüyordu. Bu bağlamda, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu, sürdürülebilir finans altyapısını geliştirmek amacıyla Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarını yayımlamıştır.[14] İklim Kanunu Taslağı da iklim değişikliğiyle mücadelede finansal araçların kullanımını ve destek mekanizmaların düzenleyerek kurum ve kuruluşların iklim finansmanı, yeşil sermaye piyasası araçları ve banka finansmanı gibi kaynaklardan yararlanmasının teşvik edilmesini öngörmekteydi.
Taslağın 8. maddesi, net bir plan çerçevesi sunmamakla birlikte, döngüsel ekonomi hedefleri ve sıfır atık uygulamaları kapsamında önemli bir konuya değinmekteydi. Bu bağlamda, ürünlerin yeniden kullanımı, atıkların yan ürün veya alternatif ham madde olarak değerlendirilmesi ve geri dönüşümle elde edilen ürünlerin kullanım oranlarının belirlenmesi gibi alanlarda çalışmalar yapılması öngörülmüştür. Ancak bu düzenlemelerin ayrıntılı bir yol haritası veya uygulanabilirlik mekanizmalarına ilişkin somut bir çerçeve sunmaması, taslağın kapsamını sınırlamıştır.
İş Dünyası ve Sanayi Sektörüne Etkileri
İklim değişikliği, bireysel alışkanlıkları değiştirme ihtiyacı doğurduğu gibi ekonomik süreçleri ve en nihayetinde şirketlerin alışkanlıklarını, kâr stratejilerini de değiştirme ihtiyacı doğuruyor. Dahası, şirketlerin vizyonlarında köklü bir dönüşüm gerçekleştirmesi, isteğe bağlı olan bir yaklaşımın ötesinde hayati bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Bu bağlamda iklim Kanunu ise Türk iş dünyası ve sanayi sektörü için yeni bir dönemin başlangıcını yerel düzeyde resmiyete kavuşturuyordu. Bu düzenleme, işletmelere önemli sorumluluklar getirirken, yeşil dönüşüm süreçlerinde uluslararası mevzuatlarda olduğu gibi çeşitli fırsatlar da sunuyordu.
İklim Kanunu kapsamında, doğrudan sera gazı emisyonlarına neden olan faaliyetleri yürüten işletmelerin sera gazı emisyon izni alması zorunlu hale geliyor. ETS kapsamındaki işletmeler en geç 3 yıl içinde bu izinleri edinmek zorunda kalacak. Aynı zamanda yükümlülüklere uyulmaması durumunda ciddi yaptırımlar da öngörülmektedir. Doğrulanmış emisyon raporunu süresi içerisinde sunmayan işletmelere 500 bin liradan 5 milyon liraya kadar para cezası verilecek. Ayrıca, doğrulanmış yıllık emisyon raporu bulunmayan işletmelere 1 milyon liradan 10 milyon liraya kadar para cezası kesilebilecek.
İklim Kanunu ile birlikte aynı zamanda Türkiye’deki sanayi ve enerji sektörleri karbon fiyatlandırma nedeniyle yeni maliyetlerle de karşı karşıya kalacaktır. Özellikle çelik, çimento gibi yoğun karbon salan sanayilerin dönüşüm sürecine girmesi kaçınılmaz olacak. Enerji sektöründe ise kömür bazlı santrallerin maliyeti artarken, yenilenebilir enerji projeleri daha avantajlı hale gelecek.
Ozon tabakasını incelten maddeleri kullanan, ithal eden ve ticaretini yapanlara 2,5 milyon TL, bu maddeleri içeren ürünlerin etiketlenmesi hükümlerine uymayanlara ise 120 bin TL ceza uygulanacaktır. Florlu sera gazlarını kullanan işletmelere de 2,5 milyon TL idari para cezası verilecek ve 3-6 ay boyunca Hidroflorokarbon Kontrol Belgesi düzenlenmeyecektir.
Bu dönüşüm sürecinde KOBİ’ler ve büyük işletmeler için karbon yönetimi, sürdürülebilir üretim ve dijital dönüşüm süreçleri zorunlu hale gelecek. İşletmelerin karbon ayak izlerini hesaplamaları, yeşil dönüşüm ve enerji verimliliği yatırımlarına yönelmeleri, karbon piyasalarına uyum stratejileri geliştirmeleri gerekecek.
Ek olarak, Türkiye’de bu Taslak öncesinde de yeşil ekonomiye geçişte sanayi sektörü ve iş dünyasına yönelik destekleyici girişimlerde bulunulmuştur. Bu çalışmalara örnek olarak, Türkiye Yeşil Sanayi Projesi[15], KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) Yeşil Sanayi Destek Programı[16], KOSGEB KOBİ Enerji Verimliliği Destek Programı[17], veya 23/02/2024 tarihli ve 32469 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği[18] gibi yerel desteklerin yanı sıra IPA‑III, Ufuk Avrupa gibi AB fonları veya Dünya Bankası, EBRD, BM ve ikili kalkınma bankalarına (KfW, AFD vs.) sunulan hibe/kredi destekleri gösterilebilir. Bu doğrultuda ihracatçı firmaların yeşil ve dijital dönüşüm sürecindeki projeleri desteklenerek ve çeşitli eğitim, danışmanlık sağlanarak rekabet avantajlarının güçlendirilmesi amaçlanmıştı.
Yerel Yönetimler ve İklim Uyum Politikaları
Yerel yönetimler, iklim değişikliğiyle mücadelede kilit bir rol üstlenir. Öyledir ki iklim değişikliğinin özellikle tarım faaliyetlerine olan etkilerinde, yerel halkın karşılaştığı zararları ve bölgesel tehlikeleri en iyi şekilde öngörmesi ve çözüm önerileri geliştirerek merkezi yönetimi bilgilendirmesi, merkezi yönetimin de bu doğrultuda gerekli önlemleri alması beklenir. Nitekim araştırmalar, toplumun %22’sinin iklim kriziyle mücadelede sorumluluğun yerel yönetimlere ait olduğunu düşündüğünü gösterirken, %75’i belediyelerin bu konuda yeterli çabayı göstermediğini de belirtmektedir.[19] Bu doğrultuda, İklim Kanunu, belediyelerin bu kritik rolünü güçlendirmeyi hedefleyerek onların sorumluluklarına dair genel bir çerçeve çizmeye çalışmıştır.
İklim Kanunu kapsamında, yerel yönetimler en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar Yerel İklim Değişikliği Eylem Planlarını hazırlamakla yükümlü kılınmıştır. Bu planlar, sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum amacıyla her ilin bütüncül bir vizyonunu ortaya koyacaktır. Planların hazırlanması, vali koordinasyonunda; büyükşehirlerde büyükşehir belediyesi, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi ile ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla gerçekleştirilecektir. Tamamlanan planlar, İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu’na sunulacaktır.
Kanun’un 6. maddesi, iklim değişikliğine bağlı afetlerin neden olduğu kayıp ve zararları azaltmak amacıyla risk değerlendirme, izleme, bilgilendirme ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesini öngörmektedir. Ancak bu düzenleme, yönetimlerin çevre koruma yükümlülüklerini yerine getirme konusunda gecikmiş bir adımı olarak değerlendirilebilir. Zira, iklim değişikliğinin etkileri uzun yıllardır tarım başta olmak üzere birçok sektörde ciddi zararlara yol açmaktadır. Örneğin, Nisan ayında yaşanan zirai don, yeterli önlemlerin alınmaması nedeniyle tarımda büyük kayıplar meydana getirmiş ve sektörün kırılganlığını bir kez daha ortaya koymuştur.[20]
Şehirler dünya topraklarının sadece %3’ünü oluşturmasına rağmen, enerji tüketiminin %60-80’ine ve karbon salımlarının %75’ine neden olmaktadır.[21] Bu nedenle, sürdürülebilir şehir planlaması da iklim değişikliğine dair kanunların önemli önceliklerinden olmalıdır. Ne var ki Taslak, bu konuda herhangi bir noktaya değinmemeyi tercih etmiştir.[22] [23]
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İklim Kanunu’na ilişkin merak edilen soruları yanıtlarken, “İklim Kanunu’na neden ihtiyaç duyuldu?” sorusunu kapsamlı bir şekilde ele almıştır. Bakanlık, yanıtında iklime dirençli şehirlerin oluşturulması, afet risklerinin azaltılması, biyoçeşitlilik ve doğal kaynakların korunması, su ve gıda güvenliğinin sağlanması, ormanların ve yeşil alanların artırılması ile yenilenebilir enerji kapasitesinin geliştirilmesi ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması gibi hedeflere dikkat çekmiştir.[24] Ancak, hazırlanan Kanun bu başlıkları destekleyecek somut düzenlemeler, net hedefler ve uygulanabilir tedbirler içermemiştir.
Yasal düzenlemelere ilişkin girişimlerin aksine iklim değişikliğine karşı dirençli şehirler oluşturulması doğrultusunda somut çalışmaların hayata geçirilmeye başlandığı söylenebilir. İlbank ve Dünya Bankası işbirliğiyle 2024 yılında 500 milyon Avro bütçeli “İklim ve Afete Dirençli Şehirler Projesi”[25] hayata geçirilmiştir. Proje kapsamında yerel yönetimlere finansman sağlanacağı ve 10 alt proje finanse edileceği belirtilmiştir.[26] Proje, İzmir, İstanbul, Manisa, Kahramanmaraş olarak 5 ilde yürütülecek olup pilot il olarak İzmir seçilmiştir.[27] Bu proje, afet sonrası müdahalenin yanı sıra afet öncesi hazırlık süreçlerini de kapsayarak, şehirlerin karşılaşabileceği zorlukları belirlemeyi ve bu doğrultuda uygun yatırımlar yapılmasını hedeflemektedir.
Vatandaşlar ve Toplumsal Adalet Perspektifi
İklim Kanunu’nun toplumsal boyutu, bireylerin haklarını ve kırılgan grupların korunmasını merkeze alan bir bakış açısını gerektiriyor. Kanunun etkinliği, tüm vatandaşların ihtiyaçlarını karşılaması ve adil bir geçiş sürecini garanti altına almasıyla doğrudan ilişkilidir.
İklim değişikliği, yalnızca çevresel bir sorun değil, aynı zamanda bir insan hakları krizidir. Dahası, iklim krizi, henüz doğmamış nesilleri dahi etkileyen insan haklarına dair bir mesele olarak ele alınmalıdır. Ancak geri çekilen Taslak, toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir iklim adaleti yaklaşımı ortaya koyamamıştır. Taslak metinde, iklim adaleti kavramı dar bir tanımla geçiştirilmiş ve adaleti sağlayacak somut politikalara yer verilmemiştir. Eşitlik, iklim adaleti ve adil geçiş ilkeleri yalnızca teorik düzeyde kalmış, bu ilkeleri destekleyecek ulusal mekanizmalar oluşturulmamıştır.
Oysa kanunun, eşitsizliği besleyen ekonomi-politik rejimin neden olduğu iklim krizine bağlı hak kayıplarını, adalet temelli bir yaklaşımla gidermeyi hedeflemesi gerekir. İklim değişikliği karşısında kırılgan gruplar arasında yoksullar, emekçiler, işsizler; çocuklar, yaşlılar ve engelliler; kadınlar ve LGBTİ+ bireyler; göçmenler ve azınlıklar bulunmaktadır. Sosyo-ekonomik kırılganlıklar ve sosyal ayrımcılık, bu grupların iklim değişikliğinin etkilerini daha yoğun şekilde yaşamasına neden olmaktadır. Örneğin, kadınlar gıda üretimi ve su temini gibi görevlerden genellikle sorumlu oldukları için kuraklık gibi iklim olaylarından erkeklere kıyasla daha fazla etkilenmektedir. Ayrıca, kırılgan gruplar acil durum hizmetlerine erişimde, sigorta yaptırma imkanında ve afetlerden sonra yaşamı sürdürebilecek mali kaynaklara erişimde sık sık zorluklar yaşamaktadır.
Ayrıca iklim değişikliğinin toplumsal bilinci dönüştürmesi ve bireylerin bu kriz karşısında sorumluluk almasını sağlamak amacıyla, kamuoyu farkındalığını artıracak eğitim ve bilinçlendirme programları uygulanacaktır. Bununla birlikte, tüm eğitim düzeylerinde müfredat ve öğretim programlarının güncellenmesi ve yeşil iş gücünün yetiştirilmesi için gerekli çalışmalar ilgili bakanlıklarla koordineli olarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu’nca yapılması öngörülmüştür.
Seçili Örnekler ile Karşılaştırmalı Ulusal İklim Kanunları
Dünya genelinde, uluslararası anlaşmaların yanı sıra, farklı ülkeler ve bölgeler iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik kendi ulusal yasal düzenlemelerini geliştirmiştir.[28] Türkiye’nin ilk İklim Kanunu Taslağı da bu küresel eğilimin bir parçası olarak, uluslararası standartlara ve taahhütlere uyum sağlamayı hedefliyor. Ancak geri çekilen kanun taslağı, kendine özgü özellikleriyle ve yerel düzeydeki eksikleriyle dikkat çekiyor.
Almanya’nın Federal İklimi Koruma Kanunu, ilk olarak 2019 yılında kabul edildi ve sonrasında eleştiriler doğrultusunda 2021 yılında önemli revizeler gerçekleştirerek son halini aldı.[29] 2019 yılındaki ilk kanunun bir grup genç tarafından[30] Anayasa Mahkemesine taşınması sonrasında Federal Alman Anayasa Mahkemesi (FAAYM) bu konuda oldukça önemli bir karar vermişti.[31] FAAYM, emisyon azaltımlarının ekonomik veya hak ve özgürlüklerin sınırlanması gibi çeşitli sebeplerle yavaşlatılmasının gelecek yıllarda daha sert azaltımları zorunlu kılacağını belirterek “ileri etki doktrini” uyarınca şu an çocuk ve genç olan kişilerin haklarının, 2030 yılından sonra çok daha fazla sınırlanacağını belirtmiştir. Bu doğrultuda, gelecek kuşaklar için ortaya çıkacak hak ihlallerinin sebebinin şu anki zamanda gerekli önlemlerin alınmamasına bağlamıştır.[32] Tartışmalar ve FAAYM kararı sonrası Alman Parlamentosu, Federal İklim Kanunu’nu revize etmiş ve sera gazı emisyonlarını 1990 yılındaki seviyelere kıyasla 2030 yılına kadar %65, 2040 yılına kadar %88 oranında azaltmayı ve 2045 yılına kadar net sera gazı nötr noktasına ulaşmayı hedeflemiştir. Ayrıca Kanun, 2030’dan sonraki her yıl için belirli iklim hedefleri de belirliyor. Buna benzer bir emisyon hedefi ve hedeflere ulaşılmaması durumunda hukuki yaptırımlara ilişkin düzenlemeler Türkiye’nin ilk İklim Kanunu Taslağında bulunmamaktadır; yalnızca soyut bir şekilde 2053 hedefine göre çalışmaların yapılacağı belirtilmekte, kanunun ara hedefler veya mutlak azaltım oranları gibi konularda net bir çerçevesi bulunmamaktadır. Bu doğrultuda söylenebilir ki Almanya’nın İklim Kanunu’nda, Türkiye’de ilk Taslak’ta yer almamış şekilde kanun düzeyinde bağlayıcı kesin emisyon hedefleri, sektörel yıllık emisyon bütçeleri veya bu tavanların aşılması halinde devreye girecek acil eylem planı yükümlülükleri, bağımsız izleme ve danışma mekanizmaları, düzenli raporlama ve inceleme prosedürleri yer almaktadır.
Avrupa Birliği İklim Kanunu ( Regulation (EU) 2021/1119) [33], Avrupa Bilimsel Danışma Kurulu kurar ve emisyonları 2030’a kadar 1990 seviyesinin %55 altına indirmeyi ve 2050’ye kadar sıfırlamayı amaçlar. Regulation (EU) 2018/1999, 10 yıllık döngüler halinde üye devletlerin Ulusal Enerji ve İklim Planları (NECP) hazırlamasını, entegre izleme‑raporlama ve Komisyon’un, “State of the Energy Union” raporları aracılığıyla değerlendirme yapmasını zorunlu kılar. [34] [35]
Birleşik Krallık’ın 2008 yılında yürürlüğe giren ve 2019 yılında güncellenen İklim Değişikliği Kanunu[36] 2050 yılı itibarıyla 1990 düzeyine göre en az %100 emisyon azaltımı (net sıfır) sağlanmasını öngörür. Ayrıca Kanun, karbon bütçeleme sistemini ve bağımsız bir İklim Değişikliği Komitesini kurar. Bağlayıcı karbon bütçeleri belirleyen ilk ülke olarak, beşer yıllık karbon bütçelerini belirler; bu bütçeler yasal sınırlar olup aşıldığında hükümete sorumluluklar yükler. Belirtmek gerekir ki aynı Kanun, Birleşik Krallık’ta da ETS düzenlemesi öngörür.
ABD’nin iklim değişikliğiyle mücadelesi, özgülenmiş bir iklim yasası olmaksızın, çeşitli mevzuat ve düzenlemeler aracılığıyla yürütülmektedir. Federal düzeyde çevre politikalarına dair ilk adım, 1969 yılında kabul edilen Ulusal Çevre Politikası Yasası (National Environmental Policy Act, NEPA) ile federal kurumlara projelerin çevresel etkilerini karar öncesinde değerlendirme yükümlülüğü getirilmesi ile olmuştur. Temel yasal çerçeve ise, 1970 yılında yürürlüğe giren Temiz Hava Yasası’na dayanmaktadır.[37] Yasa, sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla eyaletlerle iş birliği yapılmasını öngörürken, aynı zamanda Çevre Koruma Ajansı’na (EPA) 2009 yılında sera gazlarını ‘tehlikeli kirleticiler’ olarak tanımlayarak düzenleme yetkisi vermiştir.[38] Su kaynaklarının korunması ve iklim kaynaklı taşkınlar ile kuraklık gibi risklere karşı dayanıklılık stratejileri geliştirmek amacıyla 1972’de Temiz Su Yasası[39] yürürlüğe girmiş, sonrasında ise 2021 yılında iklime dayanıklı altyapı, elektrikli araç şarj istasyonları ve temiz enerji projelerine yatırımlar içeren[40] Altyapı Yatırım ve İstihdam Yasası (“Bipartisan Infrastructure Law” (İki Partili Altyapı Yasası) ) onaylanmıştır.[41] 2022’de kabul edilen tarihi Enflasyon Azaltım Yasası (IRA) ise ABD’nin iklim mücadelesinde önemli bir noktadır.[42] Yasa, temiz enerji yatırımları, vergi kredileri ve düşük gelirli topluluklara yönelik desteklerle emisyonların azaltılmasını hedeflemektedir. Bağımsız analizler, yasanın 2030 yılına kadar emisyonları %33–40 oranında azaltma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.[43] [44] [45] EPA’nın Sera Gazı Raporlama Programı (GHGRP) ise kapsamlı bir emisyon takip sistemi sunmaktadır.[46] Başkanlık tarafından çıkarılan kararnameler ve Ulusal İklim Görev Gücü, tüm bakanlıkların iklim politikalarına katkı sunmasını zorunlu kılarak geniş çaplı bir koordinasyon mekanizması sağlamaktadır.[47] Obama yönetiminin 2016’da onayladığı Paris Anlaşması’ndan Trump yönetimi 2017’de çekilme kararı almış, bu karar 2020’de yürürlüğe girmiş, Biden ise 2030 yılına kadar 2005 yılına kıyasla %50-52 oranında azaltıma yönelik iddialı bir azaltım hedefi belirleyerek 2021’de anlaşmaya geri dönmüştür.[48] Ancak bu hedefler federal düzeyde yasal düzenlemelere işlenmemiştir. Emisyon azaltımı, büyük ölçüde federal kurumların düzenlemeleri ve eyalet yasaları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Eyalet düzeyinde, daha somut ve yasal bağlayıcılığı olan hedefler bulunduğunu söylemek doğru olacaktır. Örneğin, New York’un 2019 tarihli CLCPA yasası, 1990 seviyesine göre 2030’da %40, 2050’de %85 emisyon azaltımı ve 2040’ta sıfır emisyonlu bir elektrik şebekesi hedefi belirlemiştir.[49] California, AB32 ve SB32 yasalarıyla 2030’a kadar 1990 seviyesinin %40 altına inmeyi ve AB1279 yasasıyla 2045’te %85 azaltımla net sıfıra ulaşmayı yasal olarak zorunlu kılmıştır. Washington’un CCA yasası ise ‘cap-and-invest’ modeli ile karbon piyasası kurmuş ve 2050’ye kadar %95 azaltım hedefi belirlemiştir.[50] Sonuç olarak, Türkiye gibi ABD de federal düzeyde somut yasal emisyon hedefleri benimsememiştir. Her iki sistemde de ‘araçlar ve finansal mekanizmalar’ ön planda tutulmuş; sayısal, bağlayıcı emisyon hedefleri ise politika belgeleri ve uluslararası taahhütlere (NDC) dayandırılmıştır. Bununla birlikte, ABD’de federal ve eyalet düzeyindeki iklim yapılanması, farklı yaklaşımları içeren ancak koordineli bir sistem sunmaktadır. Federal düzeyde yasal standartlar, vergi teşvikleri ve teknoloji yatırımları odak noktası olurken; eyaletler kendi karbon piyasalarını kurmuş, sektörel standartlar geliştirmiş ve somut hedefler içeren bağlayıcı düzenlemeler ile ulusal iklim eylemi mozaiğini oluşturmuştur.
Paris Anlaşmasına taraf bir diğer ülke Güney Kore[51], 2021 tarihli Karbon Nötr Yeşil Büyüme Kanunu ile 2050 net sıfır hedefine yasayla bağlanmış, ara hedefler, beş yıllık ulusal çerçeve planları, sektör bazlı uygulama planları, İklimle Mücadele Fonu oluşturmuş, yaygın emisyon ticaret sistemi (K‑ETS), bağımsız 2050 Karbon Nötr ve Yeşil Büyüme Komisyonu ve sıkı raporlama‑denetim mekanizmaları kurmuştur.[52] Güney Kore’de kamu sektöründe 2045’e kadar net sıfır hedefi konulmakla birlikte devlet destekli beş banka, 2030’a kadar toplam 420 trilyon won kredi ile karbon azaltım projelerini finanse edecektir.[53]
Çin’de de bu zamana değin Türkiye’de olduğu gibi doğrudan bağlayıcı bir “İklim Değişikliği Kanunu” henüz yürürlüğe girmemiş olup iklim politikaları esasen Beş Yıllık Kalkınma Planları, Meteoroloji Yasası ve Ekosistem Koruma Yasası gibi mevcut çevre mevzuatları[54] çerçevesinde şekillenmekte ve yıllık raporlar aracılığıyla ülkenin iklim değişikliği karşısındaki durumu belirlenmektedir.[55] 1 Ocak 2025’te yürürlüğe giren Enerji Kanunu ise karbon nötrlüğe geçişi enerji sektöründe hukuki temele oturtan ilk kapsamlı düzenlemeyi teşkil etmektedir.[56] Avrupa Parlamentosu Araştırma Servisi (EPRS) ‘nin 2022 tarihli raporuna göre Çin, 14. Beş Yıllık Plan döneminde (2021-2025) kömür tüketimini ‘sıkı kontrol’ edeceğini ve 15. Beş Yıllık Plan döneminde kömür tüketimini azaltacağını duyurmuş olsa da, 2021’de kömür üretimi rekor seviyeye ulaşmış ve tüketimi de %4,6 artmıştır. Climate Action Tracker’a göre Çin’in iklim politikaları ‘çok yetersiz’ olarak değerlendirilmektedir.[57] Çin, iklim değişikliğiyle mücadeleyi “çift karbon” (karbon zirvesi ve karbon nötrlüğü) hedefleri etrafında ulusal stratejisinin odağına yerleştirmiştir. 2020 yılında BM Genel Kurulu’nda 2030’dan önce karbon emisyonlarını zirveye taşıma ve 2060’a kadar karbon nötrlüğü sağlama taahhüdünü ilan ederek yol haritasını çizmiştir. Aralık 2023’te yayımlanan “Beautiful China” rehberi ve Temmuz 2024’teki “Kapsamlı Yeşil Dönüşüm” planı; fosil yakıt tüketiminin kısıtlanması, 2030’da non-fosil yakıt payının %25’e çıkarılması ve operasyonel ulaştırmada karbon yoğunluğunun 2020’ye kıyasla %9,5 oranında azaltılması gibi bağlayıcı ara hedefler koymaktadır. 2013’ten itibaren yedi ilde[58] başlatılan pilot ETS uygulamaları doğrultusunda “Karbon Emisyonu Ticareti Yönetmeliği” 2020’de yayımlanmıştır. 2021’de ulusal düzeye taşınan bu piyasa mekanizması, 2018 yılında kurulan ve iklim politikalarının merkezi koordinasyonunu üstlenen Ekoloji ve Çevre Bakanlığı (MEE) gözetiminde işletilmektedir. ETS, yıllık 5,1 milyar ton CO₂ emisyonunu kapsayan ulusal bir piyasa tesis etmiş; raporlama, doğrulama ve yaptırım mekanizmalarını hukuki dayanağa kavuşturmuştur. Ayrıca, 2023’te yayımlanan Ulusal İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi 2035, iklim etkilerine karşı uyum önlemleri için kapsamlı bir yol haritası[59] sunsa da, bu belge kanun statüsünde olmadığından henüz somut ara hedefler veya hukuki yaptırımlar içeren bir kurumsallaşma sağlanamamış durumdadır.
Türkiye’nin İklim Kanunu, uluslararası örneklerle benzerlikler taşırken, ülkenin kendine özgü koşullarına uyarlanmaya çalışılmıştır. Örneğin, Türkiye’nin ilk Taslağı Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve Karbon Piyasası Kurulu’nu içermektedir. Buna karşın Taslak, strateji ve eylem planlarına odaklanmakla birlikte, diğer ülke örneklerinde görülen net hedefler veya bağımsız bilimsel kurullar gibi somut düzenlemelere yer vermemektedir.
İklim değişikliğiyle mücadeledeki yeni düzende, şirketlerin çevresel sorumlulukları nasıl bir tercih olmaktan çıkması gerekiyorsa, devletler için de bu yaklaşımın öngörülmesi gereklidir. Bu bağlamda, yasal düzenlemelerin daha somut hedefler belirlemesi, yerel ve ulusal düzeyde daha güçlü bir kurumsallaşma yapısı oluşturması, ve en nihayetinde sorumluluk ve yaptırım politikalarını net şekilde tanımlaması beklenirdi.
Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Verein Klimaseniorinnen Schweiz ve diğerleri başvurusunda verdiği karar dikkat çekicidir.[60] [61] Bir grup yaşlı kadının, İsviçre’nin yetersiz iklim değişikliği politikasının haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle başvurusu üzerine AİHM, başvurucuların haklarının ihlal edildiğine karar vererek İsviçre aleyhine hüküm kurmuştur. Mahkeme, iklim değişikliğiyle mücadelede hedeflere ulaşmak için yeterli mevzuat düzenlemelerinin yapılmadığını ve gerekli önlemlerin alınmadığını belirtmiştir. Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca Avrupa Konseyi üyesi olarak Türkiye’nin de mevzuatlarını AİHM kararlarına uygun olarak hazırlaması gerekmektedir.
Sonuç
Türkiye’nin ilk İklim Kanunu Taslağı, ülkenin iklim değişikliğiyle mücadelesinde tarihsel bir fırsat olabilecek iken geri çekilen haliyle bu fırsatı değerlendirmekten uzak bir çerçeve sunmuştur.
Taslak, yeşil ticaret ve iklim finansmanına odaklanmaya çalışarak Türkiye’de iklim mücadelesine yeni bir ivme kazandırma niyetini ortaya koyuyor; ancak ülkemizin kırılgan coğrafi konumu ve artan sıcaklık, kuraklık riskleri göz önüne alındığında bu ilk adım, beklentileri tam anlamıyla karşılamaktan uzak kalmıştır.
Taslak metin 2053 net sıfır vizyonunu gerekçe bölümünde ortaya koysa da, kanun metninde bir hüküm belirtilmemiş, ara hedefler ve somut takvimler belirlemediği için yol haritası netlik kazanmamış, yıllık emisyon tavanları ya da aşım halinde devreye girecek yaptırımlar gibi araçlar yer almamıştır.
İklim adaleti tanımları ve adil geçiş ilkesi metinde yer alsa da kırılgan grupların korunmasına yönelik fonlar veya sosyal etki analizleri sağlanmamış, bu da eşitsizlikleri gidermeyi amaçlayan politika vaadini etkisizleştirmiştir. Taslak, yaptırım hükümlerinin çoğunluğunu ticari hükümler bağlamında ele alarak şirketlere karşı yöneltmiştir.
Bağımsız izleme ve değerlendirme mekanizmaları kurulmadığı için, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Başkanlığı’nın içindeki yapının ötesine geçecek şeffaf bir denetim örgütlenmesi eksik kalmış; yerel yönetimlerin hazırlayacağı eylem planları ise finansman ve uygulama yetkileri netleştirilmeden, yalnızca “hazırlama” yükümlülüğüyle sınırlandırılmıştır.
Ayrıca biyoçeşitlilik, su yönetimi ve fosil yakıtlardan çıkış stratejileri gibi acil ihtiyacı olan alanlar, kanun maddelerinde net bir sorumluluk çerçevesi ve uygulama takvimi sunamamıştır.
Türkiye’nin iklim geleceği, yalnızca yeşil ticarete uyumla değil, ekolojik ve toplumsal öncelikleri merkeze alan bütüncül bir yaklaşımla şekillendirilebilir. Meclis gündeminden çekilen bu taslağın, bu kritik boşlukları giderecek şekilde revize edilmesi; ara hedefleri, adil geçiş ve sosyal fonları, bağımsız izleme‑denetimi, yerel yönetimlerin hayata geçirme kapasitesini ve biyolojik çeşitliliği koruyacak güçlü planlamayı içermesi halinde olumlu anlamda bir etki yaratabileceği açıktır.
Kaynakça:
[1] Bianet, “Kyoto’yu İmzala Diyenler 100 Bine Ulaştı”: https://bianet.org/haber/kyotoyu-imzala-diyenler-100-bine-ulasti-92796
[2]http://www.cevreciyiz.com/haber-detay/686/turkiye-kyotoyu-imzala
[3] T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, “İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu (İDUKK)”: https://iklim.gov.tr/idukk-i-13
[4] T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, “İklim Şûrası’nda Alınan Önemli Kararlar” : https://www.csb.gov.tr/iklim-surasi-nda-alinan-onemli-kararlar-bakanlik-faaliyetleri-34154
[5] T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Türkiye’nin Uzun Dönemli İklim Stratejisi : https://iklim.gov.tr/db/turkce/icerikler/files/T%C3%BCrkiye’nin%20Uzun%20D%C3%B6nemli%20%C4%B0klim%20Stratejisi.pdf
[6]Türkiye Büyük Millet Meclisi, İklim Kanunu Teklifi : https://cdn.tbmm.gov.tr/KKBSPublicFile/D28/Y3/T2/WebOnergeMetni/c0986a6f-d636-4c89-a92f-5db951eeeb09.pdf
[7] Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi, Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi’nin Bir Ön Analizi: https://ipc.sabanciuniv.edu/Content/Images/CKeditorImages/20240221-14021297.pdf
[8]https://climate.ec.europa.eu/news-your-voice/news/eu-emissions-trading-system-has-reduced-emissions-sectors-covered-50-2005-2025-04-04_en
[9] BBC Türkçe, İklim krizi: “Türkiye’nin sera gazı salımları diğer ülkelere kıyasla ne durumda?”: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60939869
[10]https://www.epdk.gov.tr/Detay/Icerik/5-%2013184/karbon-piyasalarinin-isletilmesine-iliskin-yonetm
[11]T.C. Ticaret Bakanlığı, İDB SKDM Sunumu: ETS–SKDM İlişkisi (23.02.2024) : https://ticaret.gov.tr/data/65dc9d3113b8762768385d66/%C4%B0DB%20SKDM%20Sunum-%20ETS-SKDM%20%C4%B0li%C5%9Fkisi_23022024.pdf
[12]Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM), Politika Raporu: https://edam.org.tr/Uploads/Yukleme_Resim/-6-03-2025-13-45-48.pdf
[13]EPİAŞ, “EPİAŞ ve EEX Türkiye’de Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) Geliştirilmesi ve Uygulanması İçin Mutabakat Belgesi İmzaladı” : https://www.epias.com.tr/tum-duyurular/epias-ve-eex-turkiyede-emisyon-ticaret-sistemi-ets-gelistirilmesi-ve-uygulanmasi-icin-mutabakat-belgesi-imzaladi/
[14] Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları ve TSRS’lerin Uygulama Kapsamı: https://www.kgk.gov.tr/Portalv2Uploads/files/Duyurular/v2/Surdurulebilirlik/Duyuru/Turkiye_Surdurulebilirlik_Raporlama_Standartlari_ve_TSRSlerin_Uygulama_Kapsami_Resmi_Gazetede_Yayimlanmistir.pdf
[15]T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türkiye Yeşil Sanayi Projesi : https://tgip.sanayi.gov.tr/
[16]KOSGEB, “Yeşil Sanayi Destek Programı : https://www.kosgeb.gov.tr/site/tr/genel/destekdetay/9022/yesil-sanayi-destek-programi
[17]KOSGEB, “KOBİ Enerji Verimliliği Destek Programı: https://www.kosgeb.gov.tr/site/tr/genel/detay/8200/kobi-enerji-verimliligi-destek-programi
[18]T.C. Ticaret Bakanlığı, “Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği: https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/yesil-mutabakat/yesil-mutabakata-uyum-projesi-destegi-responsible-programi
[19] İklim Haber, “Türkiye İklim Krizinde Sorumluluğu Cumhurbaşkanında ve Belediyelerde Görüyor”: https://www.iklimhaber.org/turkiye-iklim-krizinde-sorumlulugu-cumhurbaskaninda-ve-belediyelerde-goruyor/
[20]BBC Türkçe, “İklim Değişikliğiyle Mücadelede Belediyelerin Rolü”: https://www.bbc.com/turkce/articles/cg72d0r2dgjo
[21]Global Compact Türkiye, “Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları”: https://www.globalcompactturkiye.org/public/surdurulebilir-sehir-ve-yasam-alanlari
[22] Bu konuda Şehir Plancıları Odası’nın eleştirisine dair ayr. bkz.: https://www.spo.org.tr/detay.php?sube=0&tip=3&kod=13142
[23]Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin kentleşme politikalarına dair eleştirisi için ayr. bkz: https://www.tmmob.org.tr/icerik/iklim-kanunu-teklifi-uzerine-tmmob-gorusu-hazirlanan-iklim-kanunu-teklifinde-iklime-yer-yok
[24]Anadolu Ajansı, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 14 Soruda İklim Kanunu Teklifini Anlattı,” https://www.aa.com.tr/tr/gundem/cevre-sehircilik-ve-iklim-degisikligi-bakanligi-14-soruda-iklim-kanunu-teklifini-anlatti/3531636, (Erişim tarihi: 26 Nisan 2025).
[25]https://www.ilbank.gov.tr/uidb/turkiye-iklim-ve-afete-dayanikli-sehirler-projesi/accordion/127
[26] https://www.ilbank.gov.tr/haber/iklim-ve-afete-direncli-sehirler-projesi-icin-ilk-adim-atildi/802
[27]https://kentseldirenclilik.csb.gov.tr/dunya-bankasi-ile-imzalanan-iklim-ve-afetlere-dayanikli-sehirler-projesi-nin-lansmani-bakanimiz-sayin-mehmet-ozhaseki-nin-katilimiyla-ilk-pilot-sehrimiz-izmirde-gerceklestirildi.-haber-286682
[28] 2022 yılı itibarıyla dünya genelinde iklim hukuku ve politikalarına ilişkin 2860 veri listelenmiştir: https://www.lse.ac.uk/granthaminstitute/explainers/what-is-climate-change-legislation/
[29] https://www.bmuv.de/gesetz/bundes-klimaschutzgesetz
[30] İlk taslağın Paris Anlaşması’ndaki hedeflerle uyumlu olmadığı sebebiyle haklarının ihlal edildiğini belirten bu genç gruba dahil olan Luisa Neubauer’in 2024 yılındaki röportajı için bkz: https://climatecasechart.com/non-us-case/neubauer-et-al-v-germany/
[31] Climate Case Chart, “Neubauer et al. v. Germany,” : https://climatecasechart.com/non-us-case/neubauer-et-al-v-germany/
[32] Bu konuda ayr. bkz: Altun, K. (2022) . “Alman Federal Anayasa Mahkemesinin İleri Etki Doktrininin Gelecek Kuşakların Haklarının Korunmasına Etkisi ve Türkiye İçin Öneriler.” Hukukun Güncel Sorunları Sempozyumu – III , Ankara, Turkey, pp.128-130.
[33] https://climate.ec.europa.eu/eu-action/european-climate-law_en
[34] EUR-Lex, Avrupa Parlamentosu ve Konseyi’nin 2018/1999 Sayılı Tüzüğü : https://eur-lex.europa.eu/eli/reg/2018/1999/oj/eng
[35] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=legissum%3A4372643
[36] Birleşik Krallık Mevzuatı, İklim Değişikliği Yasası 2008 : https://www.legislation.gov.uk/ukpga/2008/27/contents
[37] ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), Temiz Hava Yasası (Clean Air Act) Özeti: https://www.epa.gov/laws-regulations/summary-clean-air-act
[38] Federal Register, “Tackling the Climate Crisis at Home and Abroad” (İklim Kriziyle Ülke İçinde ve Dışında Mücadele Kararı): https://www.federalregister.gov/documents/2021/02/01/2021-02177/tackling-the-climate-crisis-at-home-and-abroad
[39] ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), Temiz Su Yasası (Clean Water Act) Özeti: https://www.epa.gov/laws-regulations/summary-clean-water-act
[40] ABD Ulaştırma Bakanlığı, İki Partili Altyapı Yasası https://www.transportation.gov/bipartisan-infrastructure-law/fact-sheet-climate-and-resilience-bipartisan-infrastructure-law
[41] ABD Kongresi, İki Partili Altyapı Yasası (Bipartisan Infrastructure Law): https://www.congress.gov/bill/117th-congress/house-bill/3684
[42] ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), Enflasyon Düşürme Yasası (IRA) Genel Bakış (Aralık 2022): https://www.epa.gov/system/files/documents/2022-12/12%2009%202022_OAR%20IRA%20Overview_vPublic.pdf
[43] Carbon Brief, “Enflasyon Düşürme Yasası ABD’nin İklim Hedeflerine Ulaşma Açığını Nasıl Kapatıyor?” https://www.carbonbrief.org/guest-post-how-the-inflation-reduction-act-narrows-the-gap-to-us-climate-goals/
[44] https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC10336889/
[45] https://rhg.com/research/climate-clean-energy-inflation-reduction-act/
[46]ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), “Sera Gazı Raporlama Programı” : https://www.epa.gov/ghgreporting
[47]Beyaz Saray (Biden Yönetimi Arşivi), İklim Kriziyle Ülke İçinde ve Dışında Mücadeleye İlişkin Başkanlık Kararnamesi (27 Ocak 2021) : https://bidenwhitehouse.archives.gov/briefing-room/presidential-actions/2021/01/27/executive-order-on-tackling-the-climate-crisis-at-home-and-abroad/
[48] Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Katkı Beyanı (NDC), Nisan 2021 : https://unfccc.int/sites/default/files/NDC/2022-06/United%20States%20NDC%20April%2021%202021%20Final.pdf
[49] New York Eyalet Senatosu, İklim Liderliği ve Toplumsal Koruma Yasası (Climate Leadership and Community Protection Act – CLCPA) : https://www.nysenate.gov/legislation/bills/2019/S6599
[50] Washington Eyaleti Ekoloji Departmanı, İklim Taahhüdü Yasası (Climate Commitment Act) – Sınırla ve Yatırım Yap Programı : https://ecology.wa.gov/air-climate/climate-commitment-act/cap-and-invest
[51] Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), Güney Kore Cumhuriyeti’nin Birinci Ulusal Katkı Beyanı Güncellemesi : https://unfccc.int/sites/default/files/NDC/2022-06/211223_The%20Republic%20of%20Korea%27s%20Enhanced%20Update%20of%20its%20First%20Nationally%20Determined%20Contribution_211227_editorial%20change.pdf
[52] Climate Laws, “İklim Kriziyle Mücadele İçin Karbon Nötr Yeşil Büyüme Çerçeve Yasası” : https://climate-laws.org/document/carbon-neutral-green-growth-framework-act-to-tackle-the-climate-crisis_fb15
[53] https://www.reuters.com/sustainability/sustainable-finance-reporting/south-korea-provide-313-bln-loans-finance-carbon-offset-projects-2024-03-19/
[54]Çin Halk Cumhuriyeti Ekoloji ve Çevre Bakanlığı, Çevre Koruma ile İlgili Mevzuatlar : https://english.mee.gov.cn/Resources/laws/envir_elatedlaws/
[55] https://climate-laws.org/geographies/china
[56] https://climatecooperation.cn/climate/china-releases-its-first-energy-law/
[57]Avrupa Parlamentosu, EPRS Bilgilendirme Notu 2022/738186 : https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2022/738186/EPRS_BRI(2022)738186_EN.pdf
[58]Climate Change News, “Çin’in İklim Değişikliği Yasaları”: https://www.climatechangenews.com/2013/03/12/chinas-climate-change-laws/
[59] Çin Halk Cumhuriyeti Ekoloji ve Çevre Bakanlığı, İklim Değişikliği ile Mücadeleye Yönelik Çin Politikaları ve Eylemleri: 2024 Yıllık Raporu (Kasım 2024): https://english.mee.gov.cn/News_service/news_release/202501/P020250122370358250549.pdf
[60] Bu konuda ayr bkz.: İstanbul Barosu Çevre, Kent ve İmar Komisyonu İklim Hukuku Alt Çalışma Grubu, “İklim Davaları”, sy.25 : https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/docs/iklimdavalari.pdf
[61] https://istanbulbarosu.org.tr/HaberDetay.aspx?ID=18825
Av. Güneş Sarıtaş
Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olarak 2022 yılında İstanbul Barosu’na kaydoldu.
Ticaret, şirketler hukuku; veri koruma, idare hukuku, milletlerarası özel hukuk alanlarında avukat olarak çalışmakta olup çevre ve sürdürülebilirlik alanında akademik çalışmalarda bulunmaktadır.
İstanbul Barosu’nda Çevre ve Enerji Hukuku Komisyonları üyesidir.