Yeni bir makalede, uluslararası yatırım anlaşmalarının (international investment agreements) yerel düzeyde hukukun üstünlüğünü güvence altına almaya ve geliştirmeye yardımcı olduğu şeklindeki anlatıya karşı çıkılmakta ve Çin örnek olarak kullanılarak, uluslararası yatırım hukukunun yerel hukukun üstünlüğünü geliştirmedeki rolünün oldukça sınırlı olduğu savunulmaktadır. Bu konudaki hâkim anlatı, uluslararası yatırım hukukunun doğası ve işlevinin yanı sıra uluslararası yatırım hukukunun yerel hukuki değişimi nasıl etkileyebileceğine ilişkin bazı derinden kusurlu varsayımlara dayanıyordu.
Uluslararası yatırım hukukunun ulusal hukukun üstünlüğü üzerindeki olumlu etkisine ilişkin geleneksel açıklama neredeyse sezgiye dayanır. Başlangıç olarak, hukukun üstünlüğü yükümlülüklerinin gerektirdiği aynı ilkeler uluslararası yatırım anlaşmalarında da yer almaktadır. Temel bir uluslararası yatırım hukuku ilkesi olan “adil ve eşitlikçi muamele” (fair and equitable treatment), bunun en iyi örneğini sunmaktadır. Yıllar geçtikçe, uluslararası yatırım tahkim mahkemeleri adil ve eşitlikçi muameleyi, ev sahibi devletlerin yabancı yatırımcılara istikrarlı ve öngörülebilir bir yasal çerçeve, yasal süreç, şeffaflık ve meşru beklentinin korunmasını sağlamasını gerektirdiğini tanımlamış olup; bunların tümü hukukun üstünlüğü yükümlülükleridir (essential rule of law requirements). Ev sahibi devletler, uluslararası yatırım anlaşmalarının ihlallerinden kaynaklanan ağır sorumluluktan kaçınma arzusuyla, uluslararası yatırım hukuku yükümlülüklerini içselleştirmekte ve politika oluşturma süreçlerini yeniden şekillendirmektedir. Ayrıca, uluslararası yatırım anlaşması kuralları yabancı yatırımlar için hukukun üstünlüğünü temsil etmektedir. Ancak hukukun üstünlüğü kolaylıkla tek bir sektöre ayrılamaz. Ev sahibi devletin hukuk sistemi üzerinde yayılma etkileri yaratacaktır çünkü ev sahibi devletin uluslararası yatırım anlaşması kurallarına uyum sağlamak için kademeli olarak daha iyi kural odaklı kurumsal yönetişim uygulamaları (better rule-oriented governance practices) geliştirmesi gerekmektedir. Sonuçta yerli firmalar ve vatandaşlar, keyfi hükümet eylemleri üzerindeki daha güçlü kısıtlamaların sağladığı hale etkisinden (halo effect) yararlanacaktır.
Uluslararası yatırım hukuku ile hukukun üstünlüğü arasındaki ilişkiye dair bu anlatı (narrative of the relationship between international investment law and the rule of law) özellikle Çin için önemlidir. Bu, Çin’in liberal kurallara dayalı uluslararası ekonomik düzene entegrasyonunun hukukun üstünlüğü duygusunu aşılayacağı, daha geniş düzenleyici değişiklikleri tetikleyeceği ve Çin’i liberal demokratik değerlere doğru yönlendireceği yönündeki Batılı coşkuya katkıda bulunmuştur. Ancak bu anlatı, Çin’in liberal uluslararası ekonomik düzene artan katılımının, Batı dünyasında tanımlandığı şekliyle Çin’in hukukun üstünlüğüne saygısını etkilemediği yönünde ortaya çıkan yeni fikir birliğine ters düşmektedir. Buna göre, Çin’de hukukun üstünlüğünü teşvik etmek için ekonomik katılımı derinleştirmeye yönelik siyasi irade önemli ölçüde aşınmıştır.
Söz konusu makalede, uluslararası yatırım hukuku-hukukun üstünlüğü bağına ilişkin anlatının dört temelsiz varsayıma dayandığı ileri sürülmektedir: (1) uluslararası yatırım anlaşmaları hukukun üstünlüğü ideallerine sahiptir; (2) yatırımcı-devlet anlaşmazlık çözümü (investor-state dispute settlement), hukukun üstünlüğü değerlerinin korunmasında etkilidir; (3) iyi kurumsal yönetişimin ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi uluslararası yatırım anlaşmalarının görev alanının bir parçasıdır ve (4) devlet, ekonomik küreselleşmenin tüm doğrudan ve dolaylı etkilerine kolaylıkla açıktır[1].
Birincisi, eğer uluslararası yatırım hukuku, ev sahibi devletlere hukukun üstünlüğü duygusunu aşılayacak olsaydı, uluslararası yatırım hukukunun kendisinin de hukukun üstünlüğü ideallerine uyması beklenebilirdi. Bunu yapmamak, dış hukukun üstünlüğü politikalarının güvenilirliğini zayıflatacaktır. Ne yazık ki, uluslararası yatırım hukuku, mevcut haliyle, hukukun üstünlüğü ilkesinin tutarlılık, açıklık, şeffaflık ve öngörülebilirlik ölçütlerini karşılamada yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, ev sahibi devletleri ülke içinde hukukun üstünlüğünü benimsemeye teşvik etme kapasitesi belirsizdir.
İkincisi, Çin, kapsamlı yatırımcı-devlet anlaşmazlık çözümü prosedürlerinin ortak özellik olduğu yaklaşık 150 uluslararası yatırım anlaşmasının imzacısı olmasına rağmen, yabancı yatırımcılar yatırımcı-devlet anlaşmazlık çözümü mekanizmasını Çin’e karşı nadiren kullanmaktadır. Sonuç olarak yatırımcı-devlet anlaşmazlık çözümünün Çin açısından caydırıcı gücü sınırlıdır. Bir teori, ilk Çin uluslararası yatırım anlaşmalarının genellikle yabancı yatırımcıları Çin’e karşı yatırımcı-devlet anlaşmazlık çözümü başlatma konusunda caydırıcı pratik etkiye sahip kısıtlayıcı hükümler içerdiğine işaret etmektedir. Yine başka bir argüman, Çin’e karşı yatırımcı-devlet anlaşmazlık çözümü iddialarının azlığının tam olarak Çin’de hukukun üstünlüğünün bulunmamasından kaynaklandığını öne sürmektedir. Yabancı yatırımcılar, bir yatırımcı-devlet anlaşmazlık çözümü iddiası başlatmanın Çin hükümetiyle ilişkilerini tehlikeye atacağından ve dolayısıyla Çin’deki iş anlaşmalarını riske atacağından korkabilirler. Dolayısıyla yabancı yatırımcılar, Çin hükümetiyle aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için müzakere ve arabuluculuk gibi çekişmeli olmayan yollardan daha fazla fayda sağlayabilirler.
Üçüncüsü, uluslararası yatırım anlaşmaları maddi adaleti veya hukukun üstünlüğü ilkelerini engelleyen herhangi bir yapısal konuyu ele almamaktadır. Otomatik olarak ulusal hukukun bir parçası haline gelmezler ve dolayısıyla Çin’de otomatik olarak iç hukuki etkiye sahip olmazlar. Çin’de uluslararası yatırım anlaşmalarının uygulanması, bu yükümlülükleri içeren uygun yerel mevzuat ve düzenlemelerin yürürlüğe girmesine bağlıdır. Çin’de anlaşmaların yurt içinde uygulanmasını kontrol eden karmaşık mekanizma, Çin hükümetinin uluslararası yatırım anlaşması yükümlülüklerinin ulusal hukuk sistemleri içerisinde uygulanmasının etkinliğini sınırlamasına olanak tanımaktadır.
Dördüncüsü ise, hâkim anlatının temel sorunu, üstü kapalı olarak devletin uysal, ekonomik küreselleşmenin tüm doğrudan ve dolaylı etkilerine açık olduğunu varsaymasıdır. Ulusal politikaların ve kimliklerin liberal demokratik çizgiler doğrultusunda kolayca dönüştürülebileceğini varsayar. Kırk yıllık reform ve açılma politikasının ardından Çin’in dikkat çekici ekonomik liberalizasyonu, Çin Komünist Partisi’nin siyasi iktidar tekeli ve Çin’in ulusal çıkarları ile Çin Komünist Partisi rejiminin güvenliği arasındaki bulanık çizgi ile karakterize edilen siyasi muhafazakârlığıyla belirgin bir tezat oluşturmaktadır. Parti-devlet, devlet iktidarını sağlam bir şekilde elinde tutmak için, ülke içindeki otoritesine yönelik büyük ya da küçük, gerçek ya da hayali tehditlere karşı sürekli tetiktedir. Çin Komünist Partisi, Batı’nın hukukun üstünlüğü anlayışı gibi kendi gücüne yönelik potansiyel tehditleri algıladığında, uluslararası ekonomik normların yerel hukukun üstünlüğü üzerinde yaratabileceği yayılma etkilerini yavaşlatabilir veya engelleyebilir. Aslına bakılırsa bu, Çin’in dünya toplumundaki ekonomik durumuna hiçbir fark edilebilir maliyet getirmeden etkili, verimli ve anayasal bir şekilde yapılabilir.
Sonuç olarak, mezkûr makalede uluslararası yatırım hukukunun Çin’de hukukun üstünlüğünü teşvik etmede oynayabileceği olumlu rol tamamen reddedilmemektedir. Makale yazarının daha ziyade amacı bu tür etkilerin derecesine, derinliğine ve kapsamına meydan okumaktır. Hukukun üstünlüğünü uluslararası yatırım anlaşmalarına bağlamak ne kadar çekici olursa olsun, bu, hukukun üstünlüğü biliminde bulunan ve kabul edilmiş bir gerçek niteliğini üstlenecek kadar yeterince tekrarlanan birçok ilgi çekici hipotezden yalnızca biridir.
[1] Bu dört varsayıma ilişkin makale metni şöyledir: [“(1) international investment agreements possess the rule of law ideals; (2) investor-state dispute settlement is effective in guarding the rule of law values; (3) improving good governance and rule of law is part of the mandate of international investment agreements; and (4) the state is readily receptive to all direct and indirect influence of economic globalization.”]
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.