Almanya’nın Gelir Vergisi Sisteminin Basitleştirilmesi: Adalet ve Verimliliğe Giden Yol

Almanya’nın gelir vergisi sistemi karmaşıktır. Birçok İskandinavyalı, önceden doldurulmuş kapsamlı vergi beyannamelerini posta yoluyla gönderirken ve yalnızca bunların doğru olup olmadığını kontrol etmek zorundayken, ortalama bir Alman vergi mükellefi, vergi beyannamelerini doldurmak için 9 ila 10 saat zaman ve 100 avrodan fazla para harcamaktadır. Almanya’daki çoğu vergi mükellefinin yalnızca ücret geliri olmasına rağmen, karmaşıklığın ana kaynağı Alman gelir vergisi yasasının sunduğu çok sayıda kesintide yatmaktadır.

Almanya’da (prensip olarak) işle ilgili tüm maliyetleri gelir vergisi matrahından düşebilirsiniz. Bu, dizüstü bilgisayarlar veya kırtasiye malzemeleri gibi işle ilgili malzemelerin maliyetinden (kısmen özel amaçlar için kullanılsalar bile), işe gidip gelme maliyetine ve hatta uzun mesafeli yolculuk yapanlar için iş yerinin yakınında ikinci bir daire tutmanın maliyetine kadar değişir. Bu, Almanların belge/makbuz toplamasını gerektirir ki; her tren veya park bileti, işle ilgili öğle yemeği ve hatta kalem kesintiye tabi olduğundan, maliyetleri vergi beyannamesinden düşebilmek için belgeleri/fişleri/faturaları/makbuzları (receipts) saklamanız gerekir. Vergi mükellefleri bu tür kalemlere ayırma ile standartlaştırılmış bir kesinti seçeneği arasında tercih yapabilirken, kalemlere ayırma çok yaygındır. Bu durumda vergi makamlarının, bu tür öğelerin sunulduğu milyonlarca vergi beyannamesini kontrol etme gibi külfetli bir görevi vardır.

Almanya’nın kesintilerinin (deductions) boyutu onu bu bakımdan aykırı bir değer haline getirir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Birleşik Krallık gibi ülkeler çok daha kısıtlı sistemlere sahiptir. ABD’de vergi kesintileri genellikle yüksek eşiği aşan harcamalarla sınırlıdır. Birleşik Krallık’ta ise çalışanlara yönelik kesintiler neredeyse yok denecek kadar azdır; işin hak kazanabilmesi için maliyetlerin tamamen, münhasıran ve zorunlu olarak karşılanmış olması gerekir. Diğer ülkelerin çoğu, işe gidip gelme masrafları, ev ofisi, çalışma malzemeleri, profesyonel üyelikler ve sendika ücretleri, banka hesabı veya fotoğraf veya özgeçmiş basımı gibi iş başvuru malzemeleri için kesinti yapılmasına da izin vermemektedir. Vergi beyannamelerinin doldurulması daha kolaydır ve belgelerin/makbuzların saklanmasına gerek yoktur.

Almanya’nın kesintileri, vergi mükelleflerinin davranışlarını değiştirerek ve sosyal açıdan arzu edilen sonuçları teşvik ederek vergi sistemini daha verimli hale getiriyor mu? Bu, en azından çoğu çıkarım için pek olası değil. Verimlilik etkileri bulanık olma eğilimindedir ve deneye dayalı kanıtlar davranışsal tepkilerin büyük olasılıkla küçük olduğunu göstermektedir. Örneğin son araştırmalar, işe gidip gelme maliyetlerini vergiden düşülebilir hale getirmenin vergi mükelleflerinin kazançları ve iş kalitesi üzerinde olumlu ancak nispeten küçük etkileri olduğunu göstermektedir. Ayrıca, herhangi bir potansiyel olumlu etki, artan trafik sıkışıklığından veya vergi politikasının ötesine geçen çevresel dışsallıklardan kaynaklanan verimlilik maliyetleriyle dengelenebilir.

Belki de bu kesintiler Alman vergi sistemini daha adil hale getiriyor? Tüm vergi mükelleflerinin hak ettikleri kesintileri talep etmeleri halinde durum böyle olabilir. Ancak birçoğu, özellikle de düşük gelirli olanlar, kesinti talebinde bulunmuyor: örneğin, 2014 yılında yıllık geliri 20 bin avro olan vergi mükelleflerinin yüzde 70’i vergi beyannamesi doldurmamış ve bunun sonucunda da vergi beyanında bulunmayanların yarısından fazlası vergilerini kişi başına 360 avro fazla ödemiştir. Toplamda, Alman hükümeti yılda yaklaşık bir milyar avro tasarruf ediyor çünkü insanlar vergi beyannamesi vermiyor ve dolayısıyla vergilerini fazla ödüyorlar. Bunların çoğu düşük gelirli kişilerdir.

Kesintiler talep edildiğinde, orantısız bir şekilde varlıklı kesimler tarafından talep edilir. Örneğin işe gidip gelme maliyetleri gelirle neredeyse doğrusal olarak artmaktadır. Gelir dağılımının yüzde 20’lik diliminde yer alan bireyler bu kesintinin yıllık ortalama 250 avrosunu talep etmektedir ki; 80’inci yüzdelik dilimdeki bireyler yaklaşık 850 avro civarındadır. İşe yakın ikinci bir eve sahip olmanın getirdiği kesinti daha da aşırı dağılmaktadır. Almanya’nın kapsamlı kesinti olanakları dikkate alındığında, Alman gelir vergisi sistemi, vergi oranı planının inandırıcı olduğundan çok daha az ilerici görünmektedir.

Bir diğer önemli sorun da karmaşık kuralların boşluklar yaratmasıdır. Örneğin, vergi görevlileri her ayrıntıyı (örneğin bir vergi mükellefinin kaç gün işe gidip geldiği) doğrulamak için uğraşırken, işe gidip gelme masrafları veya ev ofis kesintileri için şişirilmiş talepler çoğu zaman kontrol edilemeyebilir. Kesintiler kötüye kullanıldığında ve daha zengin bireyler vergi sistemiyle oyun oynamaya başladığında güven erozyona uğrar.

Bu zorlukların üstesinden gelmek için, Almanya’nın işçilere yönelik kesinti kurallarının cesur ama dengeli bir şekilde basitleştirilmesini öneriyoruz. Temel fikir, sayısız özel kesintiyi standartlaştırılmış, iş gününe dayalı bir kesintiyle değiştirmektir. Bu, bireyler için vergi uyumunu önemli ölçüde basitleştirecek ve vergi makamlarının idari yükünü azaltacaktır. Özellikle şunları öneriyoruz:

İş günü temelli kesintiye geçiş (introducing a workday-based deduction): İşçiler, iş günü başına 7 avroluk sabit bir kesinti talep edebilir ki; bu, yıllık 220 iş günü olan işçiler için yıllık 1.540 avroluk bir kesintiye karşılık gelir. Standart kesintinin iş günlerine dayandırılması, maliyetlerin yalnızca çalışırken ortaya çıktığını dikkate alır. Birisi yılın yalnızca yarısında çalışıyorsa, işle ilgili maliyetlerin daha az olması beklenir. İşle ilgili kalemler için mevcut standartlaştırılmış kesinti (‘Werbungskostenpauschbetrag’) kaldırılmıştır.

En özellikli kesintilerin ortadan kaldırılması (eliminating most specific deductions): Çift hane halkı, işe gidiş gelişler, ev ofisleri, işle ilgili malzemeler ve yemek yardımları vb. için yapılan kesintiler kaldırılmıştır. Bu maliyetler iş günü temelli kesinti kapsamında karşılanır. İşle ilgili malzemelere ilişkin harcamalar, bunları iş giderleri olarak düşme olanağına sahip olan (ve yasal olarak bu maliyetleri karşılamakla yükümlü olan) işverenler tarafından karşılanır.

Teşvikleri belirleyen kesintilerin muhafaza edilmesi (retaining deductions that set incentives): İş ile ilgili olarak tutulacak tek ayrıntılı kesinti, ek beceriler edinmeyi teşvik ettiğinden eğitim maliyetlerine ilişkin kesintilerdir.

Bu yaklaşım birçok avantaj sağlar. Kesintilerin basitleştirilmesi, vergi sürecinin dijitalleştirilmesinin önündeki en büyük engellerden birini ortadan kaldırır. Önerimiz ile vergi beyannameleri, işverenler ve vergi makamları arasında hâlihazırda mevcut olan bilgi alışverişi yoluyla kolaylıkla önceden doldurulabilir.

Önceden doldurulmuş vergi beyannameleri bir norm haline gelebilir ve milyonlarca vergi mükellefinin vergi beyannamelerini doldururken önemli ölçüde zaman ve emekten tasarruf etmesi sağlanabilir. Vergi makamlarının doğrulama ve uygulama için daha az harcama yapması ve kaynakları vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınma gibi diğer önceliklere ayırması gerekecektir. Dolayısıyla basitleştirme vergi sistemine olan güvenin artmasına yardımcı olabilir.

Belirli kesintilerin standart bir yaklaşımla değiştirilmesi, daha yüksek gelire sahip olanların ve vergi danışmanlarına erişimi olanların yararlandığı avantajı azaltır. Bazıları kesintilerin kaldırılmasının gerçekten daha yüksek maliyetlere maruz kalanları cezalandırdığını iddia edebilir. Bununla birlikte, işverenlerin hâlihazırda işle ilgili maliyetlerin çoğunu (örneğin işle ilgili ekipman için) doğrudan karşılama zorunluluğu bulunmaktadır. Bu yetki, örneğin ev veya iş yeri dışında çalışırken yemeklerin ek masraflarını kapsayacak şekilde genişletilebilir. Önerilen reform, vergi kesintilerini bireysel vergi mükelleflerinden, vergi departmanları genellikle bunları yönetmek için daha iyi donanıma sahip olan firmalara kaydırmaktadır. Vergi makamları daha az sayıda (ve daha iyi bilgilendirilmiş) vergi mükellefiyle etkileşime girmekten fayda sağlayacak ve yanlış raporlama teşvikleri azaldıkça icra maliyetleri de makul bir şekilde düşecektir ki; bu, şirketlerin çalışanlarının özel tüketimi (örneğin dizüstü bilgisayarlar veya tabletler) için ödeme yapma teşviklerini susturduğunu ve ardından işle ilgili vergi kesintilerini yanlışlıkla talep ettiğini yansıtır. Bütün bunlar gelir vergisini daha etkin ve adil kılmaktadır.

Aynı zamanda önerilerimizin zorlukları da beraberinde getirdiğini kabul ediyoruz. Birincisi, standartlaştırılmış kesinti çerçevelerinin doğası göz önüne alındığında, tüm vergi mükellefleri kazançlı çıkmayacaktır; bazıları kesinti seçeneklerini kaybedebilir ve artan etkili gelir vergisi yüküyle karşı karşıya kalabilir. Bu kayıplar, reformun yasal vergi oranı tarifesindeki ayarlamalarla birleştirilmesiyle bir dereceye kadar telafi edilebilir. İkincisi ise, harcama kalemleri bağımlı çalışanlar ve serbest meslek sahipleri için farklı şekilde ele alındığında, kavramsal ve pratik sürtüşmeler konusunda endişe duyulabilir. Bu sistemlerin uyum sağlayabileceğine ve bir arada var olabileceğine inanıyoruz. Bazı alanlarda, tutarlılık nedenleriyle ve vergi arbitrajının kapsamını azaltmak amacıyla kesinti seçenekleri hem bağımlı çalışanlar hem de serbest meslek sahipleri için simetrik olarak kaldırılmalıdır. Bunun bir örneği, çift haneliler için vergi indirimlerinin sağlanmasıdır. İş malzemesi masrafları gibi diğer alanlarda, maliyetlerin serbest meslek sahipleri için vergiden düşülebilir kalması gerekir (bağımlı çalışanların aksine, serbest meslek sahibi kesintiyi işverene aktaramaz). Üstelik serbest meslek sahiplerinin vergilendirilmesinde basitleştirme seçenekleri de elbette arzu edilir olsa da, Alman vergi sisteminde hâlihazırda seçenekler mevcuttur; örneğin bazı meslekler gelirlerinin yüzde 30’unu toplu olarak gider olarak düşebilir.

Almanya’nın gelir vergisi sisteminde reform yapılması uzun zaman almıştır. Kesinti kurallarını basitleştirerek ve iş gününe dayalı standartlaştırılmış bir kesinti getirerek, hükümet karmaşıklığı azaltabilir, adaleti teşvik edebilir ve vergi sistemine olan güveni artırabilir. Bu yaklaşım yalnızca idari açıdan sağlam olmakla kalmıyor, aynı zamanda daha adil bir vergi politikasına doğru atılmış bir adımdır; yalnızca birkaç bilgili kişiye değil, gerçekten tüm vergi mükelleflerine hizmet eden bir vergi politikasıdır.

1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.