1. Giriş
“İki tür Avrupa ulusu vardır. Küçük uluslar ve henüz küçük ulus olduklarının farkına varmamış ülkeler vardır.”[1]
Eski bir Danimarka Maliye Bakanı’nın bu sözü, 2017 tarihli Brexit müzakerelerinin ortasında İngilizlerin öfkesini çekmişti. Ancak, temeldeki mesaj Avrupa liderlerinin zihnine girmeye başlıyor olabilir.
Avrupa Birliği’nin (AB) Haziran ayındaki seçim sonuçları siyasi sağa doğru bir kaymayı ortaya koyduğundan beri, “rekabetçilik” (competitiveness) hızla önemli bir moda sözcük olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Başkan von der Leyen’in yeni komisyon üyeleri heyetini tanıttığı son konuşmasında, “tüm heyet rekabete bağlı!” iddiasında bulunacak kadar ileri gitmiştir.
Ancak, rekabetin farklı anlamları vardır. Bazıları için rekabet, hükümet liderliğindeki endüstriyel politika için Truva atıdır, diğerleri ise bunun sadece yasama gücünü şirket lobicilerine devretmeye istekli bir hükümet olduğunu düşünür.
Vergilendirme söz konusu olduğunda tüm AB Üyesi Devletler, marjinal vergi oranlarını düşürerek, sermaye maliyetini kurtarma politikalarını iyileştirerek ve geliri daha verimli bir şekilde artırarak vergi sistemlerinin rekabet gücünü artırma fırsatlarına sahiptir. AB düzeyinde, Sermaye Piyasası Birliği’nin (Capital Markets Union-CMU) tamamlanması ve uluslararası bir sübvansiyon yarışından kaçınılması gibi yatırımları ve uzun vadeli büyümeyi hızlandırabilecek politikalar vardır.
Vergi politikasında uygulanabilir bir ortak zemin bulmak için, rekabet konusundaki tartışmanın siyasetten ilkelere doğru kayması gerekir.
2. Zihniyet değişikliği çağrıları [calls for a mindset change]
Daha rekabetçi bir Avrupa çağrıları yeni seçilen hükümetin ötesinden de gelmektedir. Geçtiğimiz ayda hem Draghi raporu hem de Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund-IMF) Avrupa’nın rekabet gücünün durumu hakkında endişe verici istatistikler yayınlamıştır.
Örneğin, Draghi raporu, “Avrupa’da üretkenlik artışındaki yavaşlama nedeniyle (…) kişi başına düşen gerçek harcanabilir gelir, 2000 yılından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) AB’dekinin neredeyse iki katı kadar arttı.” gerçeğini vurgulamaktadır. Raporda, şu ana kadar “yavaşlayan büyümenin bir rahatsızlık olarak görüldüğü, ancak bir felaket olarak görülmediği… [ama] Avrupa’nın büyümeye olan ihtiyacının arttığı” belirtilmektedir.
IMF, Avrupa’nın ABD’ye kıyasla daha zayıf olan iş dinamizminin, kısmen “özellikle inovasyonda ölçeklendirmenin önündeki kısıtlamalara” bağlı olduğunu ve çözümün büyük bir parçası olarak “tek pazar içindeki mal, hizmet, sermaye ve işgücü akışlarına yönelik engellerin kaldırılmasını” önermektedir.
Draghi ve IMF’nin analizlerinde Avrupa’yı Amerika Birleşik Devletleri ile karşılaştırmaları da şaşırtıcı değildir. Her iki makalenin yazarları da jeopolitik manzaranın değiştiğini ve daha rekabetçi hale gelmenin Avrupa’nın başarısının anahtarı olduğunu kabul etmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bile Avrupa Birliği’nin (AB) “ABD ve Çin’in toplam pazar hâkimiyetini engellemek için sadece 2 veya 3 yılı” olduğunu ileri sürmüştür.
AB’nin ekonomik olarak daha rekabetçi hale gelmesi gerekmektedir ve göreve gelen komisyonun iddialı planları bulunmaktadır. Peki, bu, vergi politikası için pratikte ne anlama gelmektedir?
3. Rekabetçi vergi sistemi [competitive tax system] nedir?
Avrupa kamuoyunda, rekabetçi bir vergi sistemi sıklıkla yalnızca düşük bir Kurumlar Vergisi oranı anlamına geldiği şeklinde yanlış anlaşılmaktadır. Kurumlar vergisi oranı yatırım kararlarını kesinlikle değiştirse de, yapısal olarak rekabetçi bir sisteme sahip olmak bundan çok daha ötedir.
Vergi Vakfı’nın Uluslararası Vergi Rekabet Endeksi’ne (Tax Foundation’s International Tax Competitiveness Index) göre, rekabetçi bir vergi mevzuatı, marjinal vergi oranlarını düşük tutar.
Firmalar yatırım kararları alırken, düşük marjinal vergi oranları yatırım projelerinde daha büyük bir vergi sonrası getiri oranı bırakır. Bu, daha fazla projeyi uygulanabilir hale getirerek üstlenilen projelerin hacmini artırabilir. Bu tür yatırımlar bir ülkenin uzun vadeli büyümesi için temeldir. Bu özellikle önemlidir çünkü sermaye, emek veya araziye göre oldukça hareketlidir.
Buna karşılık, yüksek marjinal vergi oranları yalnızca yurtiçi yatırımların azalmasına yol açmakla kalmayıp aynı zamanda vergiden kaçınma ve vergi planlaması davranışlarının artmasına da neden olabilir.
Ancak, bu yalnızca şirketler ile ilgili değildir. Rekabetçi marjinal oranların önemi solo/kişisel gelirlerin vergilendirmesi için de geçerlidir. Rekabetçi marjinal oranlar olmadan, teşvikler ve vergi mükellefi davranışları daha kötüye doğru değişir ve bu da genellikle bir hükümetin beklenen gelirleri üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir.
4. Tarafsızlık [neutrality] neden önemlidir?
Uluslararası Vergi Rekabet Endeksi, rekabetçiliğin yanı sıra, en az ekonomik bozulmayla en fazla geliri artırmayı amaçlayan tarafsız bir vergi yasasının önemini de kabul etmektedir. Bu, tek tek sektörlere, firmalara veya solo gruplara sunulan vergi indirimlerini sınırlandırırken, anında tüketilmek yerine biriktirilen ve yatırım yapılan gelirlerde çifte vergilendirmenin önlenmesi anlamına gelir. Genel olarak karmaşıklık tarafsızlığın düşmanıdır çünkü vergi yasasında birey gruplarını veya firmaları vergi avantajı elde etmek için davranışlarında maliyetli değişiklikler yapmaya teşvik eden istenmeyen teşvikler yaratma eğilimindedir.
Bu bağlamda, hükümet gelirlerini etkin bir şekilde artırmak anahtardır. Tüm AB Üyesi Devletlerdeki Katma Değer Vergisi (KDV) gibi tüketim vergileri, firmalar veya bireyler üzerindeki Gelir Vergisinden daha az bozucu (daha nötr) olma eğilimindedir. KDV’ler gerileyen (ölçüme bağlı olarak) olabilse de, ekonomik gerilemeler sırasında genellikle daha istikrarlı bir gelir kaynağıdır. Bu, hükümetlerin savunmasız zamanlarda önemli kaynakları korumasını ve genel sistem için istedikleri ilericilik düzeyine ulaşmak için harcamayı en çok ihtiyaç duyanlara nasıl hedefleyeceklerine karar vermelerini sağlar.
Uluslararası Vergi Rekabet Endeksi’nin de belirttiği gibi, genel olarak rekabetçi ve tarafsız bir vergi sistemi “hükümetin öncelikleri için yeterli gelir elde ederken sürdürülebilir ekonomik büyümeyi ve yatırımı teşvik eder.”
5. Peki, ya istikrar ve basitlik [stability and simplicity]?
AB, son dönemde, İkinci Sütun’un (Pillar Two) uygulanması ve petrol ve doğalgaz şirketlerine geçici kazanç vergisi uygulanması gibi istikrar ve sadelik ilkelerine aykırı vergi politikaları izlemektedir.
İkinci Sütun karmaşıklığı önemli ölçüde artırmıştır ve mali ihtiyaçlara göre önemli miktarda hükümet geliri sağlaması beklenmemektedir. Dahası, düşük marjinal vergi oranlarından ziyade, Tek Pazar’ın bütünlüğünü zayıflatan verimsiz hükümet sübvansiyonları biçiminde vergi rekabetini hızlandırmıştır. Politika yapıcıların, şirketler ve vergi otoriteleri için yasal uyum ve uygulama maliyetlerini azaltmak amacıyla sistemi “düzeltme” (declutter) fırsatlarını değerlendirmeleri akıllıca olacaktır.
Kısa vadeli bütçe açıklarını kapatmak için kullanılan geçici politikalar çarpıtıcıdır, yatırımın azalmasına yol açabilecek vergi belirsizliği yaratır ve bu nedenle genellikle beklenen miktarda kamu geliri üretmez. Geçici beklenmedik kazanç vergileri yalnızca önemli bir kamu geliri üretmede başarısız olmakla kalmamış, aynı zamanda enerjiye yönelik yerel Avrupa yatırımlarını da azaltmış ve önemli yatırımcılara yanlış sinyal göndermiştir.
6. Öneriler
Genel olarak bakıldığında, AB Üyesi Devletlerin daha az bozucu politikalarla daha verimli gelir elde ederek vergi sistemlerinin rekabet gücünü artırmaları için birçok fırsat bulunmaktadır.
Jeopolitik sahne değişmeye devam ederken, Avrupa’daki politika yapıcılar çok ihtiyaç duyulan yatırımları ve uzun vadeli ekonomik büyümeyi teşvik etmek için etkili marjinal vergi oranlarını düşürmeye odaklanmalıdır. Sermaye maliyeti kurtarma politikalarını iyileştirmek (dönem zararı devirlerini ve sermaye indirimlerini uzatarak), sağlam ve güvenilir vergi politikasıyla vergi kesinliğini artırmak ve verimsiz bir sübvansiyon yarışına girme cazibesinden kaçınmak Avrupa’ya rekabet etme şansı verecektir.
Vergi politikasının ötesinde, iyi işleyen bir Sermaye Piyasası Birliği ve mal, hizmet, sermaye ve işgücünün akışındaki engelleri kaldıran Tek Pazar’ın derinleştirilmesi esastır. Uzun vadeli ekonomik büyümeyi yönlendirmek için Avrupa’daki yatırımları artırmak liderlerin gündemlerinin başında olmalıdır. Aksi takdirde, Avrupa kendi yaptığıyla jeopolitik muadillerinin gerisinde kalma riskiyle karşı karşıyadır.
[1] [“There are two kinds of European nations. There are small nations and there are countries that have not yet realized they are small nations.”]
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.