1. Giriş
Anu Bradford, ‘Digital Empires’[1] başlıklı kitabında, üç küresel dijital gücün, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin ve Avrupa Birliği’nin (AB) dijital ekonomiyi yönetme ve düzenleme konusunda nasıl farklı yaklaşımlar izlediğini tartışıyor. ABD’nin (bireysel hakların baskısıyla yapılsa bile) teknoloji devlerini beslemek ve teşvik etmek üzerine kurulu pazar odaklı bir yaklaşımı (market-oriented approach) benimsediği iddia ediliyor (s.33-40). Müdahalesiz yaklaşımı (hands-off approach), piyasanın asgari hükümet müdahalesi ile kendi kendini düzenlemek için en iyi donanıma sahip olduğu anlayışına dayanmaktadır.
Çin, veri egemenliğini güçlendirmeyi ve (yerli) teknoloji hâkimiyetini elde etmeyi amaçlayan, devlet odaklı bir model izliyor (s.69-72). Çin’in düzenleyici yaklaşımı, devletin dijital ekonominin yönünü şekillendirmede önemli bir rol oynamasıyla devlet kontrolü ve gözetimine güçlü bir vurgu ile karakterize ediliyor. Bu yaklaşım, Çin’in elektronik ticaret (e-ticaret) ve finansal teknoloji (fintech) sektörlerinin gelişimi de dâhil olmak üzere birçok alanda başarılı olmuştur.
Bu arada Avrupa, insan haklarının korunmasına ve dijital ekonominin faydalarının adil bir şekilde dağıtılmasını sağlamaya odaklanan hak odaklı bir düzenleme modeli izliyor (s.105-10).
Bu üç modeli birbirinden ayırmak için “imparatorluk” (empire) kavramı kullanılmaktadır. Kavramsal olarak bu, Bradford’un yaklaşımını, örneğin “veri alanları”[2] (data realms) veya “dört İnternet”ten[3] (İnternetin şeffaflık ve birlikte çalışabilirliğe dayalı, açık bir alan olduğu şeklindeki ilk görüşten kaynaklanmaktadır.) atıfta bulunan önceki yorumcuların yaklaşımlarından ayırır. Sonuçta Bradford, bu üç emperyal modelin muhtemelen çift kutuplu bir küresel düzene dönüşeceğini ve Çin modelinin önderlik ettiği tekno-otokrasileri ABD-AB liderliğindeki koalisyon etrafında yoğunlaşan tekno-demokrasilerle karşı karşıya getireceğini savunuyor (s.388-93).
Bradford’un olası bir yakınlaşmaya ilişkin görüşünü paylaşıyor olsak da, bu yakınlaşmanın farklı şekilde kendini göstereceğine inanıyoruz. Yakınlaşma daha karmaşık olacak ve ABD ile AB liderliğindeki bir koalisyonu içermeyecektir. Yaklaşımlarda belirli benzerlikler olacak, ancak hedefler ile her bir gücün gündemi arasında muhtemelen bir uyum olmayacaktır. Yani bu yakınlaşma yönetişim yaklaşımları açısından Çin’i Avrupa Birliği ve ABD’den tamamen ayırmayacaktır. Üçünü hedefleri açısından ayıracak ve ortaya çıkan çerçeve, Bradford’un bahsettiği iki kutuplu dünyadan daha çok rekabetçi bir alana [ara sıra yakınlaşmalarla (convergences)] benzeyecektir.
Önemli bir örnek, Washington’un veri yerelleştirmesine yaklaşımındaki değişimdir. ABD daha önce veri yerelleştirme yasalarını “ticaretin önündeki engeller”[4] (hurdles to trade) olarak etiketlemişti; ancak son zamanlarda ülkenin daha geniş sanayi stratejisinin bir parçası olarak tutumunda bir değişiklik gözlemlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilcisi (United States Trade Representative); Ekim 2023’te, serbest veri akışları ve kaynak kodu konusundaki tutumunu yeniden değerlendirdiğini duyurmuş ve bu durum, Dünya Ticaret Örgütü’nde e-ticarete ilişkin Ortak Açıklama Girişimi dâhil olmak üzere uluslararası anlaşmalarda bu tür yerel gereksinimlere yönelik kısıtlamaların yasaklanmasına yönelik önceki desteğinden bir değişimin sinyalini vermiştir[5]. Gerekçe şu şekildedir: “Bu tartışmaların ortaya çıkması için yeterli politika alanı sağlamak amacıyla, ABD, bu iç politika değerlendirmelerine zarar verebilecek veya onları engelleyebilecek önerilere verdiği desteği kaldırdı.” ABD hükümeti, Ortak Açıklama Girişimi e-ticaret müzakerelerindeki diğer birkaç katılımcıyla birlikte, hükümetin sonunda imzalamamayı tercih ettiği 26 Temmuz 2024 tarihli Elektronik Ticaret Anlaşması’nın (Agreement on Electronic Commerce) istikrara kavuşturulmuş metniyle ilgili endişelerini de dile getirmiştir[6].
Bu yaklaşım, Çin’in en son benimsediği yaklaşımdan kökten farklı değildir. Çin, geleneksel olarak ulusal güvenlik amacıyla veri akışları üzerindeki kontrolü en üst düzeye çıkaran düzenleyici bir çerçeveyi benimsemiştir. Bununla birlikte Çin, yurt dışında faaliyet gösteren yerel işletmeler için sınır ötesi veri akışlarına[7] (cross-border data flows) yönelik yaklaşımını gevşeterek, belirli koşulların karşılanması durumunda (yurt içi kişisel verilerin bulunmaması dâhil) bu şirketleri diğerlerinin yanı sıra veri ihracatı güvenlik değerlendirmelerinden muaf tutmuştur. Bu, küresel dijital pazardaki Çin ve ABD teknoloji şirketleri arasındaki rekabetten kaynaklanıyor gibi görünmektedir. Bu gelişme yakınsama argümanını güçlendiriyor.
Avrupa Birliği bile teorik olarak sınır ötesi veri akışlarının şirketlerinin rekabet gücünü güvence altına almasına izin verirken, bunu verinin aktığı yetki alanındaki veri koruma rejimlerinin yeterliliğine şart koşmaktadır[8]. Aslına bakılırsa, AB’deki gelişmeler (özellikle 2010’ların sonlarından bu yana) daha önce bahsedilen yakınlaşmanın nihai katalizörünü temsil ediyor gibi görünmektedir. Özellikle Brüksel’in endüstriyel stratejiye yönelik yeni keşfettiği iştah, Avrupa Birliği’nin veri egemenliğinin önemini kabul etmesini hızlandıracaktır. Şimdi yöneleceğimiz yön budur.
2. Yaklaşımlarda Görünenden Daha Fazla Benzerlik Mevcuttur
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 2017 yılında Sorbonne’daki konuşmasında, dijital alan da dâhil olmak üzere çeşitli alanlarda Avrupa egemenliğinin korunmasının önemini vurgulamış[9] ve bireysel özgürlükleri ve mahremiyeti koruma önemine atıfta bulunurken, şirketlerin faaliyet gösterdiği pazarın ‘adil’ (fair) olmasını ve ekonomik verilerinin güvence altına alınmasını sağlamanın önemini de ele almıştır. Avrupa Birliği düzeyinde, bu yaklaşım açık stratejik özerklik doktrininde yansıtılmaktadır. Esasen AB’nin, özellikle ekonominin stratejik olarak önemli alanlarında dış güçlere ve gelişmelere karşı kırılganlıklarını azaltarak özerk bir şekilde hareket etmesini sağlar (s.15)[10]. Bir yandan, açık stratejik özerklik nihayetinde Birliğin değerlerine (özellikle demokrasi ve insan hakları merkezlilik) uymasını sağlar. Öte yandan, doktrin Birliğin jeopolitik farkındalığının bir yansımasıdır ve büyük güç rekabetine ilişkin bölgesel bir anlayışa dayanmaktadır (s.14-15).
Açık stratejik özerklik kavramı dijital yönetişim alanına da nüfuz etmiştir. Örneğin, dijital geçiş için elzem olan kritik hammaddelere erişimin sağlanmasının aciliyeti yeterince vurgulanamaz (s.43)[11]. Ancak gerçek dijital ürünlerin, hizmetlerin ve altyapının yönetişimi ile ilgili olarak bile Avrupa’da net bir jeopolitik uyanış vardır. Temel haklara ve demokratik değerlere saygının sağlanması gibi, dijital ve teknolojik egemenlik de başlıca siyasi endişe alanları haline gelmiştir. Bu yeni jeopolitik uyanış, endüstriyel politikaya yönelik yeni bir iştahla birlikte (bilhassa veri alanlarının geliştirilmesini içeren dijital kalkınma için), Avrupa Birliği’ni kendi teknolojik yenilik yeteneklerini arayan ve hem sivil hem de askeri alanı kapsayan kritik teknolojiler için fon sağlayan bir blok haline getirmiştir (s.396)[12]. Dahası, AB’nin veri stratejisi[13] artık açıkça “uluslararası veri akışlarına yönelik açık, ancak iddialı bir yaklaşım” öngörmektedir. Bu, sınır ötesi veri akışlarını daha geniş stratejik özerklik doktrinine (sonuçta, Avrupa Birliği’nin verileri üzerindeki egemenliğini güçlendirmek için bir araç) entegre etmektedir. Şu anda gerçeklik, farklı politika pozisyonlarının çizdiği ideal senaryodan çok uzaktır: piyasa değeri açısından ilk 20 arasında[14] neredeyse hiç AB ‘dijital şirketi’ yoktur.
Bu gelişmeler, bilhassa dijital alanda rekabet gücü ve özerkliği elde etme ve sürdürme ihtiyacı ile teşvik edilen, özellikle sınır ötesi veri akışları olmak üzere dijital yönetişime yönelik yaklaşımlarda birleşmeye işaret etmektedir. Giderek artan bir şekilde, jeopolitik gelişmeler eliyle belirlenen stratejik bir yön görüyoruz. Bunun önemli bir kısmı, ileriye dönük endüstriyel stratejilerin geliştirilmesine doğru birleşiyor.
3. Dışa Yönelik Endüstriyel Politikalar Yeni Dinamikleri Mükemmel Şekilde Yansıtmaktadır
Sınırsız bir dijital dünyada, bir devletin egemenliğini güçlendiren herhangi bir endüstriyel stratejinin küresel dijital çerçevenin farkındalığını yansıtması gerekir[15]. Bradford’un da kabul ettiği gibi, tam bir yalıtım imkânsızdır çünkü mezkûr üç güç de birbirine bağlıdır (Bradford, s.16).
ABD de dâhil olmak üzere tüm dünyada dışa dönük endüstriyel politikaların yeniden doğuşu yaşanmaktadır. Yurt içi dışa dönük endüstriyel stratejiler giderek yeni bir uluslararası (ekonomik) yasanın ortaya çıkmasına neden oluyor (s.50 ve s.94-109)[16]. Bunu özellikle Washington’ın Hint-Pasifik Avrupa Refah Çerçevesi[17] (Indo-Pacific European Framework for Prosperity), Amerika Ekonomik Refah Ortaklığı[18] (Americas Partnership for Economic Prosperity) ve Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru[19] (India-Middle East-Europe Economic Corridor) gibi çok taraflı girişimlere katılımında görüyoruz. Bunlar, daha ayrıntılı ve modüler bir temelde seçici bir katılım resmi çizmektedir. Bu, nihayetinde seçim unsurunu göz ardı etmiyor ve egemenliğin kaydığından korkanlara güvence veriyor. Üç yeni çerçeve de dijital teknolojilere ve dijital altyapı geliştirmeye büyük önem veriyor.
Avrupa Birliği’ndeki son Draghi raporu[20], yeni Komisyon’un politika ve strateji yöneliminde oldukça etkili olarak, AB’nin açık stratejik özerklik çabasını da güçlendiriyor gibi görünmektedir. AB, herhangi bir şey varsa, ABD’den daha fazla özerklik ve bağımsızlığa doğru ilerliyor olacaktır ve tek bir güç kutbu yaratma noktasına kadar yakınlaşmanın nasıl mümkün olduğunu görmek zordur. AB-ABD Ticaret ve Teknoloji Konseyi (EU-US Trade and Technology Council) gibi girişimler bile daha önce bahsedilen seçici, ayrıntılı yaklaşıma dayanıyor gibi görünmektedir. Aslında, AB-ABD Ticaret ve Teknoloji Konseyi’ni sunan ana resmi web sayfalarında Avrupa Birliği’nin ABD’yi ‘ortak’ olarak adlandırması[21], ABD’nin ise iki tarafın yalnızca ‘dijital teknolojilerin geliştirilmesi ve dağıtımı’ konusunda işbirliği yapmasından bahsetmesi[22] ilginçtir.
Tam bir kopuşun ve üç rejimden herhangi birinin baskın hale gelmesinin önünde yapısal kısıtlamalar mevcuttur. Dijital demokrasileri dijital otokrasilere karşı karşıya getiren bir kutuplaşma biçimi, ortaya çıkan dinamikler nedeniyle olası görünmemektedir. Üç büyük güç bu tür bir karşılıklı bağımlılığın farkındadır, ancak egemenliklerini korumak isterler. Yaklaşımlardaki yakınlaşma nihayetinde bu gerilimlerden kaynaklanır ve bu da seçici katılım için teşvikler -ve hatta belki de yapısal bir zorunluluk- yaratır.
Bununla birlikte, yaklaşımlardaki yakınlaşma, özellikle jeopolitik ve jeo-ekonomik olarak uyanmış bir dünyada, hedeflerdeki yakınlaşma anlamına gelmez. Bu, üçünden herhangi ikisinin bir koalisyon oluşturacak kadar birbirlerine doğru çekilmesini zorlaştırır. Patrick Leblond ayrıca, ABD ile AB arasında iki kutuplu bir dünya yaratma noktasına kadar yakınlaşma varsayılmasına karşı uyarmıştır.
Bu arka plana karşı, üç büyük gücün politika ve strateji geliştirmeleri için bir simge olarak “imparatorluk” kavramını kullanmak, bir huzursuzluk hissi uyandırabilir. Bir imparatorluk, tanımı gereği, genişlemeyi arar. Genişlerken sürekli olarak değişir. Ancak, merkeze veya öze doğru ne kadar çok hareket edilirse, değişime karşı o kadar çok dirençle karşılaşılabilir (s.6)[23]. Bu, bir imparatorluğun merkezinin dış etkilerden tamamen yalıtıldığı anlamına gelmez. Ancak, istikrarı ve değişime karşı direnci yadsınamaz. Bu anlayış, Bradford’un kabul ettiği gibi, diğer iki “imparatorluktan” gelen gelişmelerden büyük ölçüde etkilenebilecek üç gücün stratejilerini ve politika yönlerini yansıtmaz (“modeller uluslararası alanda sık sık çarpışır ve dijital imparatorlukların içinde ve arasında şiddetli savaşlara yol açar”; s.11). Bu değişiklikler, bu üç gücün dijital politikalarının ve stratejilerinin özünü etkileyebilir. Dijital yönetişime yönelik yaklaşımlarını temelden değiştirebilirler.
Aynı zamanda, bazı şeyler bir gecede değişmeyecektir. Avrupa Birliği, stratejik özerklik doktrini onu veri ve daha geniş dijital yönetişime daha egemen bir yaklaşıma ne kadar iterse itsin, yine de hak odaklı yaklaşımını sürdürecektir[24]. Benzer şekilde, Çin, daha önce gösterildiği gibi, sınır ötesi veri akışları için katı koşullarda belirli bir gevşeme gerçekleşmiş olsa bile, aniden verilerin serbestçe akabileceği bir yargı alanı haline gelmeyecektir. ABD, ulusal güvenlik kaygıları ve endüstriyel stratejisi Washington’ı engelsiz sınır ötesi veri akışlarına desteğini azaltmaya yöneltmiş olsa da, aniden teknoloji devleri aracılığıyla dijital üstünlüğe ulaşma konusunda daha az istekli olmayacaktır.
4. Peki, Bu, Uluslararası (Ekonomi) Hukukunun (Dijital Teknolojilerin) Geleceği Hakkında Bize Ne Anlatıyor?
Dijital ekonomi söz konusu olduğunda düzenleyici etkileri olan küresel çerçevelere katılım konusunda ABD’nin yaklaşımını tartışırken cevabımızı daha önce biraz esnetmiştik. Hint-Pasifik Avrupa Refah Çerçevesi gibi yeni çok taraflı çerçeve girişimlerine girmeyi seçmesi, muhtemelen bundan sonra olacakları yansıtmaktadır. Bu tür yaklaşımlar, geleneksel olarak katı uluslararası hukuk araçlarıyla düzenlenen çeşitli alanlarla ayrıntılı ve modüler bir etkileşime izin vermektedir.
Özellikle kapsamlı olan ve genel dijital ticaret bölümlerini içeren anlaşmalar (örneğin, Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve İlerici Anlaşma gibi devasa-bölgesel anlaşmalar) olmak üzere bağlayıcı araçlara daha az odaklanılıyor gibi görünmektedir. Esneklik ve tek taraflılık muhtemelen her yaklaşımın temelini oluşturacaktır. Devletler kendilerini küresel ekonomik çerçeveler içinde tutacak ancak egemenliklerini (yeniden) kazanmakta ısrar edeceklerdir[25].
Yine de, ABD ve Avrupa Birliği’nde görülen endüstriyel politikaya yönelik yeni iştah, Çin’in egemenlikçi yaklaşımını sürdürmesi ancak veri yerelleştirme konusundaki katı koşullarını gevşetmesiyle birleştiğinde, paradoksal olarak iyimser bir tablo çizmektedir. Egemenliğin yeniden vurgulanması, üç büyük gücün kendilerini izole edecekleri anlamına gelmemektedir. Daha esnek bir şekilde de olsa uluslararası yapılarla meşgul olmaya devam edeceklerdir. Dijital yönetişime (özellikle sınır ötesi veri akışları) yönelik yaklaşımlardaki yakınlaşmayla birleştiğinde, daha az sürtüşme için alan vardır. AB-ABD Ticaret ve Teknoloji Konseyi gibi örneklerde görüldüğü gibi, ayrıntılı işbirliği gerçekleşebilir ve gerçekten de gerçekleşmektedir. Ancak bu yapısal gelişmenin Çin ile sürtüşmeyi azaltmaya yetip yetmeyeceği henüz belli değildir.
[1]<https://global.oup.com/academic/product/digital-empires-9780197649268?cc=qa&lang=en&>.
[2]<https://academic.oup.com/jiel/article-abstract/21/2/245/4996295?redirectedFrom=fulltext&login=false>.
[3]<https://www.cigionline.org/static/documents/documents/Paper%20no.206web.pdf>.
[4]<https://ustr.gov/trade-topics/localization-barriers>.
[5]<https://www.wto.org/english/tratop_e/ecom_e/joint_statement_e.htm>.
[6]<https://twn.my/title2/wto.info/2024/ti240726.htm>.
[7]<https://www.whitecase.com/insight-alert/china-released-new-regulations-ease-requirements-outbound-cross-border-data-transfers>.
[8]<https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/ip_24_161>.
[9]<https://international.blogs.ouest-france.fr/archive/2017/09/29/macron-sorbonne-verbatim-europe-18583.html>.
[10]<https://single-market-economy.ec.europa.eu/document/download/27773867-479e-464e-af2f-b548b76ffb13_en?filename=D5.%20SMEs%20and%20OSA%20-%20Final%20report_rev.pdf>.
[11]<https://www.eesc.europa.eu/sites/default/files/files/qe-02-23-358-en-n_0.pdf>.
[12]<https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/09662839.2022.2103370>.
[13]<https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A52020DC0066>.
[14]<https://www.forbes.com/top-digital-companies/list/>.
[15]<https://scholarship.law.upenn.edu/jil/vol44/iss1/3/>.
[16]<https://scholarship.law.upenn.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=2055&context=jil>.
[17]<https://ustr.gov/trade-agreements/agreements-under-negotiation/indo-pacific-economic-framework-prosperity-ipef>.
[18]<https://www.state.gov/americas-partnership-for-economic-prosperity>.
[19]<https://ecfr.eu/publication/the-infinite-connection-how-to-make-the-india-middle-east-europe-economic-corridor-happen/>.
[20]<https://commission.europa.eu/document/download/ec1409c1-d4b4-4882-8bdd-3519f86bbb92_en?filename=The%20future%20of%20European%20competitiveness_%20In-depth%20analysis%20and%20recommendations_0.pdf>.
[21]<https://commission.europa.eu/strategy-and-policy/priorities-2019-2024/stronger-europe-world/eu-us-trade-and-technology-council_en>.
[22]<https://ustr.gov/useuttc>.
[23]<https://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/6859/LAW-2007-15.pdf?sequence=1&isAllowed=y>.
[24]<https://digital-strategy.ec.europa.eu/en/policies/digital-principles>.
[25]<https://www.cambridge.org/core/journals/world-trade-review/article/domestic-investment-laws-and-international-economic-law-in-the-liberal-international-order/BDF63F6BFCA83A91584538103CA26EC3>.
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu [merhume Anası (1947-10 Temmuz 2023) Erzurum/Aşkale; merhum Babası ise Ardahan/Çıldır yöresindendir]. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte);
Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte) başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003), Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004) ile Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021), Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021), Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021), Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022), Ticari Mevzuat Notları (2022), Bilimsel Araştırmalar (2022), Hukuki İncelemeler (2023), Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024), Hukuka Giriş (2024) başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 2 bin 500’ü aşan Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.